Peygamber (s.a.v.)’in Cesareti By: saniyenur Date: 10 Kasým 2011, 17:06:59
11- Peygamber (s.a.v.)’in Cesareti Ve Savaþmak Ýçin ileri Atýlmasý
2102- Enes b. Mâlik (r.a)'tan rivayet edilmiþtir:
“Resulullah (s.a.v.) insanlarýn en güzeli, en cömerdi ve en cesuru idi. Medine halký bir gece gerçekten düþman baskýnýndan korumuþtu. Ýnsanlar sesin geldiði tarafa doðru gitmiþlerdi. Bu sýrada Resulullah (s.a.v.), Ebu Talha'ya ait Mendub adýnda çýplak bir atýn üstüne atlayarak onu düþman sesinin geldiði tarafa doðru sürdü. Medinelileri geride býrakýp ileriye geçmiþti. Nihayet Resulullah (s.a.v.), Ebu Talha'nýn atýnýn üzerinde ve kýlýcý boynunda olarak geri dönerken Medinelileri (yolda) karþýladý. Resulullah (s.a.v.), onlara:
“Düþmanlar zarar verebilecek bir korkuyla bizi korkutamadýlar, onlar ciddi bir korkuyla bizi korkutamadýlar” buyurdu. Daha sonra da:
“Biz bu atý bir derya bulduk yada bu at muhakkak bir derya gibi akýcýdýr” buyurdu.” Enes; “Halbuki bu at, yavaþ ve durgun olmakla tanýnýrdý” dedi. [419]
Açýklama:
Cesaret; kiþinin, korku ve çekingenlik halinden uzak olarak deðerli bir iþe girme halini ifade eder. Cesaret sahibi kimse, tehlikeye ve riske girmekten korkmaz. Kiþide, cesaretin oluþmasý, kiþiyi; yürekli, atýlgan ve yiðit bir hale getirir. Cesareti olmayan kimse; çekingen, korkak ve kendine güveni olmaz. Cesaretli olmak, her babayiðidin harcý deðildir. Herkes cesaretli olmayabilir. Cesaretli olan kiþi; hem kendisine güven duyar ve hem de sýkýntýlara karþý göðüs germesini iyi bilir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)'in cesur oluþu; herkes tarafýndan bilinen bir husustur. Doðmadan önce babasýný, altý yaþýnda iken annesini, sekiz yaþýnda iken dedesini yitirmesine raðmen o, hiçbir zaman yýlgýnlýk göstermemiþtir. Sýkýntýlara ve musibetlere karþý göðüs germesini bilmiþtir. Peygamberliðini ilan ettiðin de, insanlarýn çoðu, ona düþman kesilmiþ; onun delirdiðini, cinlendiðini, sihirbaz olduðunu ileri sürmekten geri durmamýþlardýr. Fakat o, Allah'a olan imaný sayesinde bütün bu iftiralara ve yalanlara karþý mücadelesini sürdürmüþtür. Mekke'de geçirdiði on üç yýl boyunca, hep iftira ve karalamalara maruz kalmýþtýr. Yine de o, cesur olmayý hep sürdürmüþ ve davasýndan hiç taviz vermemiþtir.
Medine'de ise; münafýklara, Yahudilere diðer karþý gelenlere hep cesaretle hareket etmiþ, bir çok savaþta geriye kaçmamýþ, yerini terk etmemiþ, ölümle burun buruna kaldýðý zamanlarda bile arkasýna dönüp geriye kaçmamýþ, sahabilerini terk etmemiþ, düþmanla karþýlaþmaktan hiç çekinmemiþtir.
Huneyn savaþý sýrasýnda Ýslam ordusu pusuya düþürüldüðünde, müslümanlann çoðu, çil yavrularý gibi Allah Resulünü yalnýz, býrakýp kaçtýklarýnda Resulullah (s.a.v.), yerini terk etmemiþtir. Çünkü kaçmak, Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yakýþýr bir tavýr deðildi. O, imanýn tadýný, Þehadetin kokusunu, cihadýn özünü, özellikle de peygamberlik misyonunun gerektirdiklerini çok iyi biliyordu.[419] Buhari, Cihâd 24, 54, 82, 165, Edeb 39; Tirmizî, Cihad 14, 1687; Ýbn Mâce, Cihad 9, 2772.