Bu Devirde Tasavvuf By: reyyan Date: 10 Kasým 2011, 07:59:14
Bu Devirde Tasavvuf
Ocak 1999 - 1.sayý
Dilaver SELVÝ kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Bir þey asýrlardýr insanlýðýn gündeminde kalabilmiþse, onun insan fýtratý ve toplum haya-týyla ciddi bir irtibatý mevcut demektir. Ortaya çýktýðý günden itibaren gönüllerden ve gündemden hiç düþmeyen kavramlarýn birisi de tasavvuf. Onu birileri tenkid ederek, diðerleri de tatbik ederek hep gündemde tuttular.
Tasavvufu dýþarýdan tenkid edenler, onu insanýn dünya ile iliþkilerini koparan bir miskinlik ve tembellik merkezi olarak görürken, içine girip yaþayarak tadanlar, insaný Kur'an ve Sünnet dairesinde terbiye eden ve ilahî edeple süsleyen bir okul olarak tanýtýyorlar.
Bu konuda kime kulak verilmelidir. Yolunca gidene ve bilene mi, hiç tatmadýðý þeyi inkâr edene mi?
Tasavvufu deðerlendirirken yapýlan temel yanlýþlardan biri, ehil kaynaklara baþvurmamak... Oysa, özellikle dini konularda ehil kaynaklara baþvurmak þarttýr. Ayrýca dini anlamak için baþvurulan kiþinin ehil olmanýn yanýnda, ârif ve zikir ehli olmasý da gerekiyor.
Allah Teâlâ, “sabah akþam Rabbinizin rýzasýný isteyerek ona yalvaran kimselerden ayrýlma ve onlardan gözünü ayýrma. Kalbini zikrimizden gafil kýldýðýmýz kimseye de tabi olma” (Kehf/28) buyuruyor. Ayrýca “bilmiyorsanýz zikir ehline sorun” (Nahl/43) ayeti diðer ilahî emirler gibi tasavvufu öðrenme konusunda da izlenecek yolu belirlemiþ oluyor.
Dolayýsýyla, tasavvufu anlamanýn yolu, ilim ve zikir ehli kiþilere baþvurmaktýr.
Özellikle Ýslamî yaþantýsý ve takvasýyla temayüz etmemiþ kiþiler, hele de müslümanlarýn gücünü zayýflatmak i çin Ýslâm üzerine araþtýrma yapan gayri müslimler (Oryantalistler) dini öðrenme noktasýnda asla referans olamazlar.
Tasavvuf deyince Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat çizgisinde giden bir terbiye yolunun anlaþýlmasý gerekiyor. Bu tezkiyenin baþýndaki “takva imaný” ve ona Allah için tabi olan “sûfi cemaati” de bu kapsamda mütalaa edilmelidir. Hemen þunu ekleyelim ki psikiyatristlerin alanýna giren mistik hezeyanlar, kendisi terbiyeye muhtaç olan sahte þeyhler ve tasavvufun adýný kullanarak Kur'an ve Sünnet'e aykýrý yapýlan yanlýþlýklar ölçü olamaz ve asla savunulamaz.
Asýl hedefi takva olan tasavvuf, her zaman geçerli ve herkes için gereklidir. “Bizim mesleðimizin tek hedefi hakiki imaný elde etmek ve rýza makamý için gerekli olan ihlasý tahsildir. Ulaþmak istediðimiz en son mertebe, halis kulluk mertebesidir. Bunu bize te'min edecek tek yolumuz da Kur'an-ý Hakim'in ve sünnet-i seniyyenin emirlerine harfiyyen uymaktýr.” diyen bir müceddid arifin, Ýmam Rabbâni'nin (K.S.) baþýný çektiði tasavvuf terbiyesi için; “bunun bu zamanda gereði yoktur, gerçerliliði kalmamýþtýr.” denilebilir mi?
Elbette denilemez. Ancak, þu söylenebilir: “Anlatýldýðý gibi bir tasavvuf ve Ýmam Rabbâni gibi bir mürþid bu devirde var mýdýr? Kendisini tasavvuf ehli olarak tanýtýp bir sürü sakýncalý iþlere bulaþanlara ne demelidir?”
Bu þikayette haklýlýk payý vardýr. Ayný kanaati, bütün ilim dallarý için söylemek de mümkündür. Ancak, Hz. Rasûlullah'ýn (A.S.) müjdesine göre, bu ümmetin içinden bir grup insan -Allah'ýn izniyle- kýyâmete kadar hak üzere gitmeye, dini hakkýyla temsil ve tatbik etmeye muvaffak olacaklardýr. “O Kur'an'ý biz indirdik, hiç þüphesiz (kýyamete kadar) onu muhafaza edecek de biziz.” (Hicr/9) ayetinin verdiði garanti muhakkak tahakkuk edecektir. Yani her devirde bu dinin gerçek temsilcileri bulunacaktýr.
Evet bu gün müslümanlar dine ancak dilleriyle sahip çýkmaktadýrlar. Kâmil mürþidler ve rabbâni âlimler hak yolunda yalnýz gitmektedirler. Onlarýn tek dertleri, yanlarýnda gerçek hak yolcularýný bulamamaktýr. Bu dert çok önceleri baþlamýþtýr. Hicrî üçüncü asýrda yaþayan ve tasavvuf kollarýnýn piri sayýlan Cüneyd el-Baðdadî (K.S.): “Hakikat ilmi sergisini topladý, iþ lafa kaldý. Biz tasavvufun ancak kýyýsýndan köþesinden bahsedebiliyoruz!” diyerek bu iþin ehlini bulamamanýn üzüntüsünü dile getirmiþtir.
Ýmam Þa'rânî (K.S.) de ayný dertten muzdariptir. Der ki: “Allah'a hamdolsun, ben yetmiþ civarýnda mürþide yetiþtim; ancak hepsi de Allah yolunda hoþlarýna gidecek gerçek bir müridi bulamamanýn sýkýntýsýyla vefat edip gittiler.”
Tasavvuf, yüksek seviyede takvâyý tahsil için kurulmuþ bir terbiye okuludur. Ancak, günümüzdeki insanlarýn birinci derdi takvâ noksanlýðý deðil, iman eksikliðidir. Ýmansýz din baþlamaz ki, takvâ tahsil edilsin. Onun için kâmil mürþidler, bugün iþe iman noktasýndan baþlamaktadýrlar ve imandan sonra, namazý muhafaza ettirmeye, büyük günahlardan el çektirmeye, adým adým diðer farzlarý yerine getirt-meye ve özellikle Allah u Teâlâ'yý zikrettirmeye çalýþmaktadýrlar. Muhammedî sevgiyle herkese kucak açan veliler, bu yolla nice dinsiz ve ibâdetsiz insanlarý dine ýsýndýrmýþlar ve kulluða baþlatmýþlardýr.
Bir þeyin tamamý elde edilemiyorsa, hepsini de elden býrakmamalýdýr.
Dinimiz, takvâya ulaþma ve kemâle erme yolu olarak en güzel gidiþâtýn, Allah için cemaat olmak ve böylece birbirini tamamlamak olduðunu belirtmiþ; kurtuluþ için sâlihlere tâbi olmamýzý emretmiþtir.
“Takvâya ve iyiliðe ulaþmak için birbirinizle yardýmlaþýn.” (Mâide/2)
“Hep berâber Allah'ýn ipine sarýlýn, daðýlýp parçalanmayýn.” (Âl-i Ýmran/103)
“Ey mü'minler! Hep beraber Allah'a tevbe edin ki kurtuluþa eresiniz.” (Nûr/31) âyetleri bizden, hak yolunda birlik içinde olmamýzý istemektedir.
Takvâda imam ve örnek yapýlan bir ârifin nezâretinde cemaat halinde Ýslâm'ý yaþamanýn, büyük bir fazileti, hiç bitmeyen bir bereketi vardýr. Bu yol olarak en selâmetlidir. Çünkü yolu bilenle giden kimse menziline hem tez, hem kolay, hem de tehlike-lerden emin olarak ulaþýr.
Bu yol en canlýdýr. Çünkü onun her halinde ilâhî aþk, her iþinde Rabbânî heyecan hakimdir. Bunun da zevki zevâl bulmaz, tadan hiç usanmaz, bulan biteceðinden korkmaz. Allah sevgisi kalbe ilaç olur, bedene kuvvet verir, âþýklar yorulmaz, sâdýklarýn gönlü ihtiyarlamaz.
Bu yol en bereketlidir. Çünkü bu yolda her amel ihlasla yapýlýr. Bütün amellerin sevâbý kalben ona katýlanlara da daðýtýlýr. Böylece bir amel yapan kimse, onunla birlikte sevgi ve rýzâsýyla katýldýðý diðer kardeþlerinin amellerinden de mânen bir hisse alýr, kârý binlere katlanýr.
Bu yol en tecrübelidir. Çünkü bu yolda bütün ameller, binlerce kâmil insan tarafýndan yapýla yapýla sahiplerini kemâle erdirmiþ, gayretler en güzel meyvelerini vermiþ, iyi kötüden, saðlam çürükten seçilmiþ, bütün güzel hâl ve ahlâklar silsile halinde sonrakilere intikal etmiþtir. Yani yol çok iþlek, seyir çok belirgin, kâfile çok kalabalýk, kýlavuzlar çok uyanýk ve mâhirdir.
Bu yol en istikâmetlidir. Çünkü bu yolun imam ve cemaatinin tek derdi ve biricik hedefi, iç ve dýþlarýyla, gizli ve açýklarýyla, rûh ve maddeleriyle, zevk ve vecdleriyle, his ve hevesleriyle bütün hallerinde Kur'an ve Sünnete uyarak ilâhî rýzâya ulaþmaktýr. Kâmil mürþidler, Rasûlullah (A.S.) Efendimizin normal bir oturuþ-kalkýþ þeklinde bile kendisine uymaya çok ehemmiyet verirler. Sünnetleri farz hassâsiyeti ile yerine getirirler, sadýk talebelerinden de bunu isterler.
Bu yol Allah'a en yakýndýr. Çünkü bu yolda kýrýk kalble gidilir, her adýmýnda, bütün menzil ve duraklarýnda Cenâb-ý Hakk zikredilir. Böylece Allah Teâlâ'nýn: “Beni zikredin ki ben de sizi (özel olarak) zikredeyim.” (Bakara/152) âyetindeki müjdeye ve “Ben, beni zikredenle beraberim” (Buharî, Müslim) kudsî hadisindeki rahmete erilir. Bu yolda edeb ve tevâzû hakimdir. Nâfile ibâdetlere ihtimam gösterilir. Hep yakýnlýk vesilesi olacak þeyler tercih edilir. Özellikle ilâhî huzura girmeye mâni olan kibir ve ucub gibi huylar kalbten defedilir.