Hamidiye-Hicaz Demiryolu By: reyyan Date: 10 Kasým 2011, 00:35:45
Hamidiye-Hicaz Demiryolu
Aralýk 2005 - 84.sayý
Muzaffer TAÞYÜREK kaleme aldý, DÝÐER YAZILAR bölümünde yayýnlandý.
Tarihimizin ilginç sayfalarýndan biri de Hamidiye-Hicaz demiryolu hikayesidir. 2 Mayýs 1900 yýlýnda baþlatýlýp, baþarýlý bir organizasyonla 8 yýl gibi kýsa bir sürede bitirilen 1464 kilometre uzunluðundaki bu proje büyük fedakârlýklarla ve baþarý ile tamamlanmýþ ama sonrasý hazin olmuþtur.
Osmanlý Devleti söylendiði gibi teknolojiye kapalý bir devlet deðildi. Osmanlý padiþahlarý modern teknolojinin ülkeye taþýnmasý konusunda oldukça duyarlý davranmýþlardý. Mesela, iletiþim alanýnda devrinin son icadý olan telgraf, Batý'da kullanýlmaya baþlandýktan çok kýsa bir süre sonra Osmanlý ülkesine getirilmiþti. Telgraf 1832'de Batý'da, 1853 yýlýnda Osmanlý'da kullanýlmaya baþlanmýþtý. Demiryolunun geliþi de böyle oldu. Osmanlý'da ilk demiryolu inþasý da, demiryollarýnýn Batý'da kullanýlmaya baþlanmasýnýn hemen sonrasýna rastlar.
Osmanlý devlet adamlarý, devlet nüfuzunun ülkenin en ücra köþesine ulaþtýrýlmasý, ülke güvenliðinin saðlanmasý, ekonomik kalkýnma, yeni topraklarýn üretime açýlmasý ve daha etkin vergi tahsilini mümkün kýlmasý gibi pek çok hususta demiryollarýnýn önemli faydalar saðlayacaðýný erkenden anladýlar. Dolayýsýyla bu hizmeti Osmanlý ülkesine getirmekte tereddüt etmediler.
Bir tren hattý, bin fayda
Hicaz bölgesine demiryolu yapýmýna iliþkin yerli ve yabancý pek çok teklif sunulmuþtur. 1864-1892 yýllarý arasýnda hazýrlanan bu rapor ve projelerin ana fikri, çeþitli iç ve dýþ etkenlerden dolayý kontrolü gittikçe zorlaþan Hicaz bölgesinin askeri kontrolünü saðlamak, ekonomik yarar ve hac yolculuðunu kolaylaþtýrmak idi. Konu özellikle ülkenin güvenliði açýsýndan gerçekten önemliydi. Karayoluyla aylar süren asker sevkiyatý çok kolaylaþacaktý.
Yüksek maliyet, hat güzergâhýndaki kabilelerin muhalefeti gibi etkenlerle uygulamaya konulamayan bu rapor ve proje tekliflerinin sonuncusu Cidde Evkâf Müdürü Ahmet Ýzzet Efendi'ye aitti.
Ahmet Ýzzet Efendi Cidde Evkaf Müdürü iken, 1892 Þubatý'nda Bahriye Nezareti aracýlýðýyla takdim ettiði raporda, Hicaz'a yapýlacak demiryolunun önemi üzerinde duruyordu. Rapor, Hicaz bölgesinin geri kalmýþlýðý üzerinde tahlillerde bulunuyor, bölgenin güvenliðine deðiniyordu. Ayrýca Hicaz bölgesi baþta olmak üzere Arap Yarýmadasý için yeni bir tehlikenin baþ gösterdiðine ve sömürgeci emeller taþýyan ülkelerin faaliyetlerine dikkat çekiyordu. Özellikle Süveyþ Kanalý'nýn açýlmasýyla Arap Yarýmadasý Avrupalýlarýn ilgi ve müdahale alanýna girmiþ, dýþ tehdit ve saldýrýlara açýk hale gelmiþti.
Ahmet Ýzzet Efendi, kutsal topraklara denizden yapýlacak bir müdahale karþýsýnda ancak karadan bir savunmanýn mümkün olduðunu, bunun için de Þam veya baþka bir münasip yerden Hicaz'a bir þimendifer hattýnýn yapýlmasý gerektiðini söylüyor, özellikle müslümanlarýn kýblesinin ve Peygamberimiz'in kabrinin bulunduðu kutsal topraklarýn her türlü saldýrýdan korunmasýnýn bu hattýn yapýlmasý ile mümkün olacaðýný belirtiyordu. Diðer taraftan hac yolunun güvenliðinin saðlanmasý ile daha fazla hacý ve ziyaretçinin geleceði, bunun da bölge ekonomisine katkýda bulunacaðý vurgulanýyordu. Ahmet Ýzzet Efendi'ye göre demiryolu hattýnýn saðlayacaðý askeri üstünlük ve kolaylýklar sayesinde Hicaz bölgesi kontrol altýna alýnacak ve Osmanlý Devleti'nin Arabistan'daki siyasi konumu güçlenecekti.
Proje teklifi ve idealist padiþah
Ahmet Ýzzet Efendi'nin lâyihasý 19 Þubat 1892'de II. Abdülhamid'e sunuldu. Padiþah raporu incelemek ve görüþlerini almak üzere erkân-ý harbiye feriki Mehmed Þâkir Paþa'ya gönderdi. Mehmed Þâkir Paþa konunun teknik detaylarý ile birlikte, demiryolunun iktisadi önemi ve Osmanlý'nýn bölgede siyasi hakimiyetinin pekiþeceðine dair bir rapor hazýrladý.
Sultan Abdülhamid, Osmanlý topraklarýnda demiryolu yapýmýný askeri ve stratejik açýdan zaruri görüyor, savaþ veya herhangi iç karýþýklýk esnasýnda kolay bir seferberlik imkaný elde edileceðini düþünüyordu. 93 harbinde Ýstanbul-Filibe demiryolunun asker sevkinde ne derece önem arzettiði görülmüþtü.
Sultan Abdülhamid'in nazarýnda Arabistan Yarýmadasý'nýn ayrý bir yeri vardý. Bu çok tabii idi, zira Mekke ve Medine burada bulunuyordu ve padiþah ayný zamanda müslümanlarýn halifesi idi. Padiþahýn ve Osmanlý Devleti'nin Ýslâm alemindeki nüfuz ve liderlik vasfýnýn sürebilmesi, bu ilginin sadece teorik plânda kalmayýp, uygulamaya yansýmasýyla mümkündü. Ayrýca Arabistan, 19. yüzyýlda iyice güçlenen Avrupa emperyalizminin yeni ilgi alaný olmuþtu.
II. Abdülhamid, sunulan demiryolu projelerini titizlikle deðerlendirerek, devlet erkânýnýn çoðunun mevcut mali ve teknik imkanlarla böyle büyük bir yatýrýmýn baþarýlamayacaðýna dair kanaatlerine raðmen, “Cenab-ý Hakk'ýn avn u inayeti ve Rasul-i Ekrem s.a.v. Efendimiz Hazretleri'nin imdad-ý ruhaniyetine müsteniden hatt-ý mezkûrun inþaasý içün” emir verdi.
Emperyalist emellere set çekme çabasý
Hicaz Demiryolu'nun inþa amacý, kamuoyuna haccýn kolaylaþtýrýlmasý olarak açýklanmýþtý. Aylar süren hac yolculuðu dikkate alýndýðýnda projenin taþýdýðý önem daha iyi anlaþýlýyordu. Uzun yolculuk esnasýnda karþýlaþýlan bulaþýcý hastalýklar, su sýkýntýsý, zaman zaman bedevi saldýrýlarý ile seyahat masraflarý hac yolculuðunun zorluklarýný bir kat daha artýrýyordu. Hicaz demiryolu bu uzun ve meþakkatli yolculuðu son derece kýsaltacak ve kolaylaþtýracaktý. Ayrýca yolculuk masraflarýnýn azalmasý ile daha çok müslümanýn hac farizasýný yerine getirmesi mümkün olacaktý. Ayrýca bir þube hattý ile demiryolu Cidde'ye baðlanacak, deniz yolu ile dünyanýn deðiþik ülkelerinden kutsal topraklara gelen hacýlarýn da Mekke ve Medine'ye taþýnmalarý saðlanacaktý.
Demiryolu stratejik açýdan da önemliydi. Bilhassa emperyalist yayýlmacýlýðýný devam ettiren Ýngiltere'nin Ýslâm topraklarý üzerindeki arzularýna da set çekebilecekti. Bu konu hayatî önem taþýyordu. Zira o dönemde Ýngilizler Süveyþ Kanalý'nýn kontrolünü ele geçirmeye çalýþtýklarýný belli etmiþlerdi. Ýngilizlerin Kýbrýs'a yerleþmeleri, ardýndan Mýsýr, Somali, Sudan ve Uganda'yý iþgal etmeleri, daha önce 1839 baþlarýnda Aden'i ele geçirerek Yemen'e ayak basmalarý, baþta Yemen ve Hicaz olmak üzere Arabistan Yarýmadasý'nýn geleceði açýsýndan yaklaþan tehlikeyi haber veriyordu.
Ýslâm dünyasýnda seferberlik
Ýslâm aleminde Hicaz demiryolu projesi büyük yankýlar uyandýrmýþtý. Gerek Osmanlý memalikinde gerekse bütün Ýslam aleminde büyük memnuniyet ve coþku ile karþýlanmýþ, asrýn en hayýrlý yatýrýmý olarak telakki edilmiþti. Sultan II. Abdülhamid bu kararýndan dolayý “yaþa ey padiþah-ý âliþan, þevket ve þanýn olsun efzunter” þeklinde övgülerle anýlýr olmuþtu.
Proje sadece hüsnü kabulle karþýlanmakla kalmamýþ, Hint bölgesi, Fas, Mýsýr, Rusya, Endonezya ve diðer pek çok yerde yaþayan müslümanlar memnuniyetlerini yardýmlarla da göstermiþlerdi.
Hicaz demiryolunun toplam maliyeti ilk aþamada 4 milyon lira olarak tahmin ediliyordu. Bu meblað, 1901 senesi Osmanlý devlet bütçesindeki toplam harcamalarýn %18'ini geçiyordu. Bütçeden ek bir ödenek ayýrmak imkansýzdý. 93 harbi dolayýsýyla Rusya'ya savaþ tazminatý ödeniyordu. Bütçe devamlý açýk veriyor, memur maaþlarý bile düzenli ödenemiyordu.
Bu durumda projeyi gerçekleþtirmek için bütçenin dýþýnda yeni finansman kaynaklarý bulmak gerekiyordu. Hicaz demiryolu sadece Osmanlýlarýn deðil bütün müslümanlarýn müþterek eser ve gururu olacaðýndan, proje giderlerinin öncelikle toplanacak baðýþlarla karþýlanmasýna karar verildi. Evvel emirde acil ihtiyaçlar için Ziraat Bankasý'ndan krediye baþvuruldu. Ancak inþaatýn baþlamasýndan sonra bu büyük yatýrýmýn sadece sýnýrlý banka kredisi ve baðýþlarla karþýlanamayacaðý anlaþýldý. Memur maaþlarýndan kesintiler yapýldý, resmi kaðýt ve evraklar demiryolu yararýna satýlmaya baþlandý, pullar ve kartpostallar çýkartýldý, kurban derilerinin satýþýndan elde edilen paralar demiryolu fonuna aktarýldý. Ayrýca gelir saðlamak amacýyla birçok kömür ve demir madeninin iþletme imtiyazlarý da verildi.
Bu arada bütün Ýslâm dünyasýndan baðýþlar akýyordu. Ýçeride de baþta padiþah olmak üzere devlet adamlarýndan, bürokratlardan, vilayetler, nezaretler ve diðer resmi kurumlardan, ordu ve emniyet mensuplarýndan, ilmiye sýnýfýndan, adalet, eðitim ve saðlýk personelinden gelen baðýþlarýn yaný sýra, halk da elinden geldiðince projeye destek çýkýyordu. Gazeteler her gün projenin önemini anlatýyor ve baðýþ kampanyalarý düzenliyordu.
Osmanlý sýnýrlarý dýþýnda da müslümanlarýn yaþadýðý bölgeler, konsolosluklar vasýtasýyla baðýþa teþvik ediliyordu. Hindistan'dan, Mýsýr'dan, Rusya'dan Fas'dan önemli yardýmlar geliyordu. Ayrýca Tunus, Cezayir, Güney Afrika, Ýran, Singapur, Cava, Çin, Sudan, Amerika, Kýbrýs, Balkanlar, Ýngiltere, Viyana, Fransa ve Almanya'dan baðýþlar yapýlýyordu. Katkýda bulunanlar çeþitli madalyalarla taltif ediliyordu.
Bütün bu kampanyalar arasýnda projeye Hintli müslümanlarýn katkýlarý gerçekten takdire þayandýr. Bu katkýlarýn temelinde, II. Abdülhamid döneminde Hindistan müslümanlarýna yönelik çalýþmalarýn ve bu çalýþmalarýn sonucu Osmanlý hilafetine yönelik olumlu havanýn önemli rolü bulunuyordu. Hindistanlý müslümanlarýn Hicaz demiryoluna olan destekleri 1900 senesinde baþlayýp, hattýn Medine'ye ulaþtýðý 1908'e kadar düzenli olarak devam etti.
Sultan II. Abdülhamid, müslümanlar dýþýnda bazý gayrýmüslim Osmanlý vatandaþlarý ve Avrupalýlarýn yaptýklarý baðýþlarýn kabulünde tereddüt göstermezken, yurt dýþýndaki siyonist cemiyetlerden gelen yardým çeklerini tahsil ettirmeyerek, yahudilere karþý tavrýný burada da göstermiþti.
Bir ümidin inþasý
Hicaz demiryolunun yapýmýna 1 Eylül 1900 tarihinde Þam'da yapýlan resmi bir törenle fiilen baþlandý. 1 Eylül 1904'de hat 460. kilometrede bulunan Maan'a ulaþtý. Demiryolunun Akdeniz'e baðlantýsýný saðlayacak Hayfa hattý ise Eylül 1905'de bitti.
Demiryolunu bir þube hattýyla Akabe körfezine baðlama düþüncesine Ýngilizler þiddetli tepki gösterdi. Bu hat için hazýrlýklarýn tamamlandýðý bir sýrada, Ýngilizlerin Akabe'nin Sina Yarýmadasý'na dahil olduðunu ileri sürerek burada karakollar kurmalarý için Mýsýrlýlarý harekete geçirdi. Osmanlý idaresi ise Akabe'nin Hicaz'ýn bir parçasý olduðunu ileri sürüyordu. Ýngilizlerin yoðun baskýlarý sonucu Akabe demiryolu projesinden vazgeçildi. Ýngilizlerin niyeti Osmanlý'yý Kýzýldeniz ve Süveyþ'ten uzak tutmak idi.
Hattýn Medine'ye yaklaþtýðý sýralarda bölgede yaþayan kabilelerin þiddetli muhalefet ve saldýrýlarý baþ gösterdi. Nihayet bu bölüm 31 Temmuz 1908 tarihinde tamamlanarak, 1 Eylül 1908 tarihinde yapýlan resmi bir törenle Hicaz demiryolu bütünüyle iþletmeye açýldý.
Demiryolu inþaatý sýrasýnda çok sayýda köprü, tünel, istasyon, gölet, fabrika ve çeþitli binalar yapýlmýþtýr. Mesela küçük-büyük 2666 adet kargir köprü ve menfez, 7 gölet, 7 demir köprü, 9 tünel, Hayfa, Der'a ve Maan'da 3 fabrika, lokomotif ve vagonlarýn tamir edildiði büyük bir imalathane inþa edildi. Ayrýca Medine istasyonunda bir tamirhane, Hayfa'da bir iskele, büyük bir istasyon, ambarlar, dökümhane, iþçilere mahsus binalar, boruhane ve iþletme binasý, Maan'da bir otel, Tebük ve Maan'da birer hastane, 37 su deposu yapýldý. Sultan Abdülhamid Han demiryolu Medine'ye ulaþtýðýnda verdiði bir emirle “Mümkün olan bütün aletlerin üzerine keçeler sarýnýz ki, gürültü olmasýn ve Ehl-i Beyt'in ve burada yatan güzide insanlarýn ruhlarý rahatsýz olmasýn.” demiþti.
Aymazlýk ve sabotaj bir araya gelince
Hicaz Demiryolu'nun 161 km'lik Hayfa hattýyla birlikte 1464 kilometreye ulaþan hattýn toplam maliyeti 3.456.926 liraya ulaþmýþ idi. Hattýn bu maliyeti Avrupalý þirketlerce Osmanlý topraklarýnda yapýlan demiryollarýndan daha ucuz idi. Bu ucuzluk iþçi ücretlerinden kaynaklanmakta idi.
II. Meþrutiyet sonrasý Hicaz demiryolunun unvanýyla birlikte idari yapýsýnda da deðiþiklikler oldu. Ýttihatçýlarýn Abdülhamid'e duyduklarý nefret burada da kendisini gösterdi. Resmi ad olan Hamidiye-Hicaz Demiryolu deðiþtirildi, yerine sadece Hicaz Demiryolu denildi.
Hicaz demiryolunun ilk baþta Mekke'ye kadar uzatýlmasý, oradan da Ciddeye baðlanmasý düþünülüyordu. Medine-Mekke-Cidde hattý Osmanlý Devleti açýsýndan büyük önem taþýyordu. Esasen projenin hedefe ulaþmasý bu hattýn inþasý ile mümkündü. Ayrýca baðýþta bulunanlarýn da en büyük arzusu Cidde ve Mekke hatlarýnýn tamamlanmasý idi. Ýki kutsal þehir arasýndaki develer ile alýnan 12 günlük yol, tren ile 24 saata inecekti. Böylece bölgeye gelen hacý sayýsý artacaktý. Medine-Mekke-Cidde hatlarý dinî açýdan olduðu kadar, siyasi ve askeri açýdan da önem arzediyordu. Öncelikle devletin otoritesini buralara kadar etkin bir þekilde ulaþtýrma imkaný doðuyordu.
Ancak bu hat, Mekke emiri Þerif Ali Paþa'nýn, Hicaz Valisi Ahmet Ratýp Paþa'nýn ve bedevi kabilelerin muhalefetiyle karþýlaþtý. Paþalarýn bu muhalefeti II. Meþrutiyetle birlikte bertaraf edildiyse de, bedevilerin muhalefeti sürmeye devam etti. Her þeye raðmen baþlanýlmasýna karar verilen hat, Trablusgarb ve Balkan harpleri sebebiyle sonuca ulaþtýrýlamayarak tehir edildi. Ayný þekilde hattý Yemen, Süveyþ, Necd ve Irak'a uzatma niyeti da akim kalmýþ oldu.
Yýkýlan sadece yollar mý?
I. Dünya Savaþý sýrasýnda Hicaz demiryolunda ciddi sýkýntýlar yaþandý. Þerif Hüseyin, kendisinin bölgede nüfuzunu azaltacak Mekke-Cidde hattý projesini baltalamaya giriþti.
Bu zat, Osmanlý Devleti'nin Balkan ve Trablusgarb savaþlarýndan sonra içine düþtüðü aðýr ekonomik ve siyasi tabloyu gördükten sonra, baðýmsýzlýða kadar varacak büyük hedefler peþinde koþmaya baþladý. Ýngilizlerle anlaþtý. Bu anlaþmaya göre Þerif Hüseyin Osmanlý'ya isyan ettiði takdirde, kendisine para, silah, cephane ve erzak verilecek, savaþýn sonunda da baðýmsýz bir Arap devletinin kurulmasý desteklenecekti.
1916 Haziraný'na kadar Osmanlý'yý ustaca oyalayan Þerif Hüseyin, nihayet bu tarihte isyan etti. Adamlarý Ýngilizlerden aldýklarý destekle demiryolu hatlarýný sabote ettiler. Osmanlý Devleti hattýn güvenliði için binlerce askerden oluþan bir koruma ordusu kurduysa da, baþarýlý olamadý. Ýngilizlerin meþhur casusu Lawrence Hicaz Demiryolu'nda bulunan Osmanlý kuvvetlerini yok etmektense, ray ve lokomotifleri hedef alan sabotajlarla orduyu çölde hareketsiz hale getirdi. Þerif Hüseyin'i kullanarak Osmanlý idaresinin buralardaki etkisini kýrmayý baþardý.
26 Mart 1918'de kuzeyden gelen posta treninden sonra Medine'ye baþka bir tren gelmedi ve 30 Ekim 1918'de Osmanlý Devleti'nin I. Dünya savaþýnda maðlubiyetini tescilleyen Mondros Mütarekesi'nin 16. maddesi ile Hicaz, Asir, Yemen, Suriye ve Irak'ta bulunan bütün Osmanlý muhafýz kýtalarý en yakýn Ýtilaf Devletleri kumandanlýklarýna teslim olurlarken, dünya müslümanlarýnýn aþkla, heyecanla ve nice fedakârlýklarla inþa ettiði Ravza-i Mutahhara'nýn mukaddes iman yolu kaderine terk ediliyordu.