Deli ve Edepsiz By: reyyan Date: 09 Kasým 2011, 22:41:25
Binbir Damla
Ekim 2005 82.SAYI
Yusuf YAVUZ kaleme aldý, BÝNBÝR DAMLA bölümünde yayýnlandý.
Deli ve Edepsiz
Hemen her gün gazetelerde tesadüf ederiz. Seksen sabýkalý hýrsýz, on beþ defa hapse girmiþ, ýslah olmamýþ, serseri diye yazarlar. Bir sohbet esnasýnda yakýn bir dostum nakletti:
Bundan otuz yýl evvel, Ankara'nýn ilk günlerinde kendi mesleðine uygun iþ yapmak üzere sicilli sabýkalý, Ýstanbul piyasasýnda þöhret yapmýþ ipsizin biri þehre dü þer. Burada da rahat durmaz. Her vukuat iþleyiþinde mahkemeye verilir, vaktin kanunlarýna göre para cezasýný öder, yeniden rezalete baþlarmýþ. Tekrar yakalanýr, bir gün hapis yatar, ertesi gün çýkar. Meyhanelere girer, ötekine-berikine tecavüz eder, cam-çerçeve kýrar, Ýstanbul'a kaçar. Birkaç gün kendini unutturur, tekrar Ankara'ya döner. Zaten hafif olan para cezasýný ödüyor, hapishaneler de bu gibi “lâ yuflihûn ” (iflah olmazlar) güruhu için otel vazifesi görüyor. Polis ne yapacaðýný þaþýrmýþ...
Günün birinde, yeni bir vukuatla o vaktin polis müdürü olan Dilâver Bey'in huzuruna gelmiþ. Islah kabul etmeyen bu serseriyi ýslah etmek ve Ankara muhitinden uzaklaþtýrmak için Dilâver Bey çare düþünüp dururken, aklýna cidden dahiyane denecek bir fikir gelmiþ...
Ýstanbul'a týmarhaneye sevki icab eden bir zýrdeli, polisteki hücrelerden birine kapatýlmýþ yatýyormu þ. Malum ya, her deli týmarhaneye gönderilmez. Týmarhanelikler, zýrdelilerle hýnzýrdelilerdir .
Müdür Bey: “Alýn þu edepsizi, kapatýn delinin yanýna!” emrini vermiþ. O gece hücreye kapatýlan edepsizden delinin perisi hoþlanmamýþ ve olanca kuvvetiyle üzerine saldýrmýþ. Daracýk hücrenin içinde sabahlara kadar alt alta, üst üste bir boðuþmadýr gitmi þ. Serseri: “Ýmdaat, can kurtaran yok mu?” diye avaz avaz baðýrdýkça, deli büsbütün çoþup üstüne atýlýr; burnunu, kulaðýný, elini ayaðýný lime lime ýsýrýr. Deli bu, ferman dinler mi? Serserinin pestilini çýkarýr. Sabahleyin hücrenin kapýsý açýlýnca can havli ile kendini dýþarýya atan serseri, bir daha ortalýkta görünmemek üzere sýr olur gider, polis de rahat eder.
Suçlularý ýslah için ulema ciltler dolusu nazariyeler döktürürler. Emeklerine yazýk! En pratiði yerli usül : Dinsizin hakkýndan imansýz gelirmiþ.
A. Ragýp Akyavaþ , Tarih Meþheri (Ankara 2002), 2/55.
Kaybettiðimiz Aðýz Tadý
Eski ailelerimizde akþam ezanýyla birlikte sofralar kurulur, yemekler ýsýtýlýr ve hane halký bütün kadrosu ile evin erkeðini beklerdi. Akþam sofrasýnýn bir kudsiyeti vardý.
Þimdi o saatlerde evin efendisi de sokakta, hanýmý da... Bir çoðumuz ‘piknik'lere uðrayýp, sýlacý leyleði gibi ayakta, dolaþarak karýn doyurmayý tercih ediyoruz. Daha olmazsa çeþit çeþit yemek kitaplarý da hazýr elde mevcut. Bir elde konserve kutusu, öbür elde kitap, bak bak tencereye dök! Bir de Amerikanca isim uydurdun mu, tamam. Al sana alafranga yemek!
Annelerimizin, anneannelerimizin ne okumalarý vardý, ne yazmalarý... Kulaktan dolma bir-iki namaz suresinden baþka bir bildikleri de yoktu. Fakat on parmaklarýnda on marifet vardý. Ýftara bir saat kala bir sývandýlar mý, tatlýsýyla, böreðiyle, dokuz türlü yemeði sýraya diziverirlerdi.
Bolulu erkek aþçýlar da öyleydi. Aslýnda onlar Bolulu deðildi, vilayetleri, daha doðrusu sancaklarý Bolu idi. Saraylarda, vüzerâ ve vükelâ (vezirler ve vekiller) konaklarýnda, halli- vakitli zenginlerin mutfaklarýnda gördüðünüz aþçýlarýn cümlesi Mengenlidir. Benzerlerine baþka hiç bir yerde tesadüf olunmayan bu Türk sanatkârlarý, alafranga mutfaklarda görülen vasýtalarýn hiç birine malik deðillerdi. Bütün yardýmcýlarý bir kepçeden ibaretti !..
Yaptýðým bir seyahatte Bonn'a uðramýþtým. O tarihte Bonn büyükelçimiz bulunan Settar Ýksel ile muhterem refikasýnýn nazik davetini kabul ederek sofralarýnda bulundum. Sefaretin aþçýbaþýsý Bolulu imiþ. Birbirinden güzel yemekler hazýrlamýþtý. Aþçýbaþý vatan hasretiyle, yemek piþirirken Ren sahilindeki daðlara baka baka türkü söylermiþ:
- Hey hey , yine de hey hey ! Benden selam olsun Bolu Beyine !..
O gün anlattýlar da pek hoþuma gitti. Vatan hasreti bu...
Sadrazam Tevfik Paþa'nýn Londra sefirliði zamanýnda aþçýbaþý Hacý Mustafa'nýn yemeklerinin lezzetine hayran olan Ýngiliz aristokratlarý Hacý'ya: “Bu nefis yemekleri nasýl ve ne vasýta ile hazýrlýyorsun?” diye sorduklarý zaman:
- Efendim göz kararý bir, el yordamý iki; bütün vasýtalarým bundan ibarettir, demiþ ve misafirler hayretten donakalmýþlardýr.
Tarih Me þ heri , 2/178.
Kýlýk-Kýyafet
Ýnsan kýlýk-kýyafetiyle karþýlanýr, iþiyle alkýþlanýr derler. Demek oluyor ki ilk hüküm elbiseyedir. Medeni insanlarýn birbirlerine karþý beslemeleri lazým gelen hürmetin ilk niþanesi kýlýk-kýyafetidir. Bu telakki maatteessüf bizde git gide asaletini kaybetmektedir. Bir pejmürdeliktir gidiyor. Halbuki kýlýk-kýyafetin hal ve hareket üzerinde ne kadar tesiri vardýr !..
Eskiden sicillerde: ( Kýlýk kýyafeti muntazam mýdýr? Giyimine kuþamýna itina eder mi? ) gibi sualler vardý. Ýkinci Abdülhamid kýlýk-kýyafete pek dikkat edermiþ. Mâbeynci Emin Bey'den iþittiðime göre, saraya bir memur alýnacaðý vakit: “Bakýn bakalým, kýlýk kýyafeti yerinde mi?” diye tahkik ettirir, netice müsbet ise tayinini irade eder, deðilse: “Kýlýksýz adamýn iþinde de intizam olmaz!” deyip reddedermiþ.
Kýlýksýz adamlara eski aileler, parasý çok da olsa kolay kolay kýz vermezlerdi. Kaynana, gelin, baldýz haným vesaire görsünler diye müstakbel damat beyi çaktýrmadan pencerenin önünden geçirirlerdi. Sizin anlayacaðýnýz teftiþ olunurdu. “Damadýn doðrusu kýlýk kýyafeti pek yerinde” deyip överler veyahut: “Amanýn, nereden bulmuþlar bu zibidiyi! Ana-babada han-hamam her þey tamam, ama oðlanda kýlýk kýyafet köpeklere ziyafet” diye yererlerdi.
Kýþ günlerinde paltolar bir dereceye kadar kýlýk kýyafetteki düzensizliði örtüyorsa da, yaz günlerinde pek yakýþýksýz oluyor. Göðüs-baðýr açýk, ceketsiz giyilmiþ rengârenk basmadan gömlekler gözleri ne kadar týrmalamaktadýr! Bu basmalardan vaktiyle minder kýlýfý yapýlýrdý.
Bizim tahsil çaðýmýzda mekteplerde üniforma þarttý. Galatasaraylýlarýn nar çiçeði renginde astar kaplý paltolarý, Darüþþafakalýlarýn kollarý yeþil galonlu setreleri meþhurdu. Yakalarda mektebin adý ve numarasý göze çarpardý. Bu suretle bütün halk talebenin talebe olduðunu bilir ve hürmet ederdi. Üniforma tabiatýyla talebeye bir vakar verir, mensub olduðu mektebin þerefini muhafazaya ve kendisini edepli göstermeye itina eder. Meþhur darb-ý meseldir: “Çakþýr yürüyüþ öðretir.”
Talebenin mekteb dýþýndaki hayat ve hareket tarzýna ve hele günden güne azalmakta olan disipline, üniformanýn tesiri pek büyüktür.
Tarih Meþheri, 2/202.
Ynt: Deli ve Edepsiz By: sümeyra Date: 11 Ocak 2012, 17:02:48
Suçlularý ýslah için ulema ciltler dolusu nazariyeler döktürürler. Emeklerine yazýk! En pratiði yerli usül : Dinsizin hakkýndan imansýz gelirmiþ. Ýlginç ve güzel bir hikaye..Bazý kiþileri, böyle yöntemlerle ýslah etmek gerekiyor demek ki..
Ynt: Deli ve Edepsiz By: ceren Date: 23 Temmuz 2016, 16:14:04
Aleykumselam.Bir insani yola getiren pismanlik yarattiran yerli usuldur.Suclulari hak yola getirmek icin onlara ders vermeli ve allahin emrini onlara belirtmeliyiz.Rabbim razi olsun paylasimda reyyan abla ..