Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Sultan Divani By: armi Date: 15 Temmuz 2009, 13:50:14
Afyon'da yaþayan büyük velîlerden. Ýsmi Mehmed Çelebi olup, babasý büyük velî Abapûþ-i Velî'dir. On altýncý yüzyýlda yaþamýþtýr. Afyon'da doðdu. Doðum târihi belli deðildir. Küçük yaþta ilim öðrenmeye baþlayan Sultan Dîvânî, babasýnýn yanýnda yetiþti. Abapûþ-i Velî zamânýnda Afyon'da þiddetli bir vebâ salgýný hüküm sürdü ve yakýnlarýný birer birer kaybetti. Abapûþ-i Velî'ye bir gün en çok sevdiði küçük oðlu MehmedÇelebi'nin vefât haberi geldi. O zaman, Abapûþ-i Velî; "Hakk'ýn rahmetine mi kavuþtu? Hayýr yanlýþýnýz var, uyuyor o. Bu sefer yanýldýnýz." dedikten sonra, hemen küçük oðlunun yattýðý odaya sessizce girdi. Üzerindeki örtüyü kaldýrarak; "Uyuyor musun Mehmed'im? Bu ne uykusu? Senin bu dünyâda hizmetin var. Uyan Mehmed'im uyan!" dedi. Mehmed Çelebi, uykudan uyanýrcasýna, tatlý bir mahmurlukla gözlerini açtý ve babasýna uzun uzun baktý.

Abapûþ-i Velî hemen oðlunu dergâha götürerek, kýrk günlük riyâzet ve uzlete soktu. Bu müddet içinde SultanDîvânî tasavvufta büyük dereceler elde etti. Babasýnýn saðlýðýnda, yerine geçerek talebe yetiþtirmeye baþladý.

Sultan Dîvânî, babasýnýn yerine geçtikten sonra, Konya'ya Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin kabrini ziyâret için yola çýktýðýnda þehrin ileri gelenleri tarafýndan uðurlandý. Yolun yarýsýnda Beþâre denilen yere geldiðindeKonya'dan karþýlamaya gelenler oldu. Sultan Dîvânî burada nice tesirli sohbetler yaptýktan sonra yoluna devâm etti. Konya'da Celâleddîn-i Rûmî'nin kabr-i þerîflerini ziyâreti esnâsýnda, Sultan Dîvânî'yi bir hal kapladý. Bu durumu garipsiyenlerin halleri SultanDîvânî'ye mâlûm olunca, dergâh hamamýnýn yanmakta olan ocaðýna girdi.Allahü teâlânýn izni ile ocaktaki ateþ ona hiç tesir etmedi. Bu durumu gören sû-i zan sâhiplerinin kalplerindeki bozuk düþünceler kayboldu ve o büyük zâta samîmî olarak baðlandý.

Tîmûr Han zamânýnda, devlet hazînesinin süsü olmak üzere bir fermanla Celâleddîn-i Rûmî'nin Dîvân-ý Kebîr'i türbeden alýnarak Mâverâünnehr'e götürüldü. Daha sonra bölgede çýkan karýþýklýklar sýrasýnda Dîvân-ý Kebîr bozuk bâtýnî fýrkasýndan olan Þah Ýsmâil'in eline geçti. Bu yüzden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, SultanDîvânî'ye mânevî iþâretle Dîvân-ý Kebîr'i o bid'at ehlinin elinden kurtarmasý, eski yerine koymasý emredildi. Bu sebeple Afyon'dan yola çýkan SultanDîvânî, önce Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin kabrini ziyâret etti. Sonra Ýran'a doðru yola çýkan Dîvânî, her uðradýðý yerde insanlara Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný anlattý. Ýran sýnýrýnda Þah Ýsmâil'in muhâfýzlarý ile karþýlaþtý. Onlar, gelip geçenlere nereden gelip, nereye gittiklerini sorarlardý. Bu sorgulamada muhâfýzlarýn baþýndaki çavuþ, SultanDîvânî'ye edepsizlik etti. Bu yüzden dili tutulup, bu halde reislerinin yanýna gittiðinde, oradakiler, çavuþun hâlini görünce, içlerinden biri Sultan Dîvânî'nin üzerine doðru yürürken eli felç oldu. Onlardan Sultan Dîvânî'ye zarar vermek isteyenlerden herbirinin baþýna bir iþ geldi.

Böylece Sultan Dîvânî'ye zarar veremeyeceklerini anlayýp, ona iyi muâmelede bulunmak zorunda kaldýlar. Sultan Dîvânî rahat bir þekilde Þah Ýsmâil'in baþkentine vardý.Þah Ýsmâil, SultanDîvânî'nin geldiðini duyunca, görünüþte, geliþini tebrik etmek hakikâtte ise, onun ahvâlini araþtýrmak maksadýyla adamlarýný yanýna gönderdi. Adamlarýndan herbirisi kendilerine göre Þah Ýsmâil'e rapor verdi. Þah Ýsmâil adamlarý ile görüþtükten sonra ikrâm görünüþünde, onun için bir dergâh yaptýrýp, her bakýmdan onu kayýt altýna almak ve onun tekrar memleketine dönmesine mâni olmak istedi. Bunun üzerine Sultan Dîvânî; "Derviþlere ikrâm, Dîvân-ý Kebîr'in teslimi iledir." buyurarak, maksadýný ifâde etti. Þah ve vezîri aralarýnda anlaþarak bir ziyâfet esnâsýnda Sultan Dîvânî'nin zehirlenmesine karar verildi. Bu durum Allahü teâlânýn izni ile Sultan Dîvânî'ye mâlûm oldu. Yemek sýrasýnda verilen zehirli þerbet kâsesini alýp, Þah Ýsmâil'e hitâben; "Bu can eriten kâseyi Þah mý yoksa, vezir ile mi içeyim?" dedikten sonra vezire yüzünü çevirdi. Bir yudumda içti. Allahü teâlânýn ihsâný olarak, zehrin tesiri kalmadý. Þâh Ýsmâil onun bu kerâmeti karþýsýnda istemeyerek de olsa, Dîvân-ý Kebîr'in kendisine verilmesini emretti. Sultan Dîvânî'nin bu kerâmetini gören devlet ricâli arasýnda onu sevip, Eshâb-ý kirâm düþmanlýðý inancýndan vazgeçerek Ehl-i sünnet îtikâdýna dönenler oldu.

Sultan Dîvânî, Dîvân-ý Kebîr'i teslim alacaðý yere talebeleri ile birlikte büyük bir þevk ve heyecanla vardý. Halk onlarý büyük bir merakla tâkib ediyordu. Sultan Dîvânî orada insanlara nasîhat dolu güzel bir vâz verdi.Teslim iþleri bitip ayrýlacaklarý sýrada, birçok kimse Ehl-i sünnet îtikâdýna dönerek, SultanDîvânî'nin elini öpmek için sýraya girdiler. Bunlar arasýndaÞah Ýsmâil'in oðlu da vardý. Þah Ýsmâil bunu duyunca çok kýzdý ve Sultan Dîvânî'nin arkasýndan askerler gönderdi. Askerler Sultan Dîvânî'nin bulunduðu kervana yaklaþýnca, baþýndaki külahý kýlýç gibi onlara doðru tuttuðunda, askerler periþan oldu. Kurtulanlardan bâzýsý kaçtý, bâzýsý da tövbe ederek Ehl-i sünnet îtikâdýna girdi.

Sultan Dîvânî dönüþünde Baðdât, Halep üzerinden Konya'ya geldi. Dîvân-ý Kebîr'i yerine koydu. Bu sýrada kýrk kiþi ona halîfe olmakla þereflendi.

Ýbrâhim Gülþenî, Mýsýr'da Allahü teâlânýn emir ve yasaklarýný yaymak için çalýþýyordu. Herkes kâbiliyeti nisbetinde ondan istifâde ediyordu. Onun ismini zamânýn sultaný Kansu Gavri de duydu. Zâhirî ve bâtýnî himmetlerine kavuþmak için çeþitli ikrâmda bulundu ise de Ýbrâhim Gülþenî onun bu ihsânlarýný kabûl etmedi. Ayrýca, adâlet ve iyilik üzere olmasý, bozuk îtikâdýndan ve taþkýnlýklardan vazgeçmesi husûsunda tehdîdkâr nasîhatlarda da bulunup, kendisine Allah için buðzettiði intibâýný verdi. Bu sýrada Kansu Gavri'nin kâtibi Tomanbay, Ýbrâhim Gülþenî hakkýnda koðuculukta bulundu ve Ýbrâhim Gülþenî aleyhine ona eziyet ve sýkýntý vermek için tahrik etti. Bununla da kalmayýp onu zindana attýrdý. Bu sýrada Yavuz Sultan Selîm Han, Eshâb-ý kirâm düþmaný Þâh Ýsmâil üzerine sefere karar verince, Kansu Gavri, Þah Ýsmâil ile anlaþarak Osmanlý ordusunun Ýran tarafýna geçmesine mâni olmak istedi. Sonra Mýsýr'a yapýlan seferde iki ordu Mercidabýk'da karþýlaþtý. Yapýlan savaþta Kansu Gavri öldü. Mýsýr ordusu büyük bir maðlubiyetle geri döndü. Tomanbay, Mýsýr sultaný oldu. Tomanbay, Ýbrâhim Gülþenî ve talebelerine daha fazla eziyet etmeye baþladý. Bu sýrada SultanDîvânî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin mânevî iþâreti ile, Ýbrâhim Gülþenî'yi kurtarmak için Mýsýr'a gitti.

Sultan Dîvânî, Mýsýr'da Bulak denilen yerde kendisi için hazýrlanan yerde ikâmet etti. Bu sýrada bir köþede unutulmuþ olan Ýbrâhim Gülþenî'yi bulunduðu hapishâneye gidip, ziyâret etti. Mânevî bir himâye altýnda olduðunu müjdeledi. Buradaki sohbet sýrasýnda hapishânenin içi ve dýþý insanla doldu. Bunun üzerine Sultan Tomanbay ve devlet ricâli yapýlan toplantý netîcesinde, topluluðun daðýtýlmasýna karar verdi. Görevli askerler Sultan Dîvânî'nin bulunduðu yere gelip, halký daðýtmaya baþladýklarý sýrada Sultan Dîvânî baþýndaki külahýný eline alýp onlara doðru tuttu. Gelen askerlerin hepsine bir hal gelip, kaçmaya baþladýlar. Külahýn karþýsýna rastlayanlarýn vücudunda vurulmuþ gibi izler bulunduðu görüldü. Tomanbay'ýn vücûdunun bâzý kýsýmlarýna felç geldi. Bu durum karþýsýnda çâresiz kalan Tomanbay ve devlet erkâný, özürler dileyerek, Ýbrâhim Gülþenî'yi serbest býrakmak mecburiyetinde kaldý.

: Sultan Divani By: armi Date: 15 Temmuz 2009, 13:50:46
Sultan Dîvânî, Mýsýr'daki vazîfesini tamamladýktan sonra, geri dönmek üzere yola çýktý. Þam'ýn bað ve bahçelerine yaklaþtýklarýnda henüz bahçelerde çiçekler daha yeni açmaya baþlamýþtý. SultanDîvânî'nin gelmekte olduðunu duyanlar, onu karþýlamaya çýktýlar. Bunlar arasýnda bað ve bahçelerin sâhipleri de vardý. Bahçe sâhiplerinden SultanDîvânî, kavun karpuz istedi. Onlarýn; "Henüz daha çiçekte ve bir kýsmý da daha olmadý." demeleri üzerine; "Belli olaný, bilineni beyâna ne hâcet. Siz gidiniz getiriniz." buyurdu. Bunun üzerine bahçe sâhiplerinden üç kiþi koþup, bahçelerinde olgunlaþtýðýný tahmin ettikleri bir karpuz ile kavunu alýp, Sultan Dîvânî'ye hediye ettiler. Ýlk önce getireninki, olgun çýktý. Ondan sonra getireninki, biraz olmuþ, en son getireninki ise henüz olgunlaþmamýþtý. Sultan Dîvânî olgunlaþmýþ olaný kesip, orada bulunanlara ikrâm etti. Kavundan yiyenler, o zamâna kadar o tatta bir kavun yemediklerini söylediler.

Sultan Dîvânî bir müddet Þam'da kaldý. Bu sýrada Þam'da bir kâdý vardý. Tasavvuf ehlinin aleyhine çalýþýrdý. Onlara eziyet ve sýkýntý verirdi. Hattâ Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin eserlerini satýn alýp yakmasý, tasavvuf ehlini çok üzdü. Onun bu hareketlerinin gayret-i ilâhiyyeye dokunup cezâsýný bulmasýný bekliyorlardý. Sultan Dîvânî, Þam'ý teþrif edince, kâdýnýn bu durumu arzedildi. "Onun hakkýnda hüküm verildi." buyurdu. Afyon'a dönerken yolda, Mýsýr üzerine sefere çýkmýþ olan Yavuz Sultan Selîm Han ile karþýlaþan Sultan Dîvânî, sultana bâzý nasîhatlerde bulundu. Muhyiddîn-i Arabî'nin kabrinin ortaya çýkarýlmasýný, temizlenip, tâmir ettirilmesi husûsunda Yavuz SultanSelîm'e teþvik ve kâdýnýn terbiye edilmesi husûsunda nasîhatte bulundu. Sultan Dîvânî, Afyon'a döndükten sonra bir gün âniden; "O kâdý kendi ateþi ile yandý. Onun iþi halledildi. Muhyiddîn-i Arabî'nin türbesi temizlenip, tâmir edildi. Mýsýr, Yavuz Sultan Selîm'e teslim oldu." buyurdu.

Babasý Abapûþ-i Velî ile Sultan Ýkinci Bâyezîd-i Velî arasýnda nasýl yakýnlýk ve samimiyet var idiyse, SultanDîvânî ile Yavuz SultanSelîm arasýnda da o derece yakýnlýk vardý. Yavuz ekseriyetle mühim ve müþkil zor meselelerde SultanDîvânî ile istiþâre için mektuplaþýrdý. Aldýðý cevâba göre hareket etmesiyle o sýkýntýsý gider, iþleri hayýrla netîcelenirdi.

Sultan Dîvânî, ömrünün sonuna doðru ansýzýn vefât edeceðine dâir bâzý alâmetler gördü. Bir Cumâ günü sohbetten sonra baþ aðrýlarý baþladý.Aðrýlar günden güne arttý. Ziyâretine gelen sevenleri ilaç almasýný söylediklerinde; "Bu baþ aðrýsý, ölüm habercisidir. Ölümden baþkasý ile geçmez." buyurdu. Hastalýðýnýn ikinci Cumâsýnda ateþlendi. Rahatsýzlýðý sebebiyle, sevenlerinin üzülmesini görüp; "YarýnCumartesidir. O gün biz rahata kavuþuruz." arkasýndan; "Yarýn derd ve ilaç gâilesi düþüncesinden kurtulacaðýz." buyurdu. Cumartesi günü rûhunu teslim etti. Çok kalabalýk bir cemâatle kýlýnan namazdan sonra Abapûþ-i Velî'nin yanýna defnedildi.

Sadrâzam KaraMustafa Paþa, Sultan Dîvânî'nin kerâmetlerini ve yüksek hallerini duyup, onun dergâhýna hizmet etmek istedi. Türbesini ve dergâhýnýn baþtan baþa tâmir ve yenilenmesi için çok miktarda para ve usta gönderdi. Tâmir sýrasýnda âni bir yangýn çýktý. Bunun üzerine gerekli hazýrlýklar tamamlanýp tekrar tâmir iþine baþlandý. Bu sýrada dergâhýn hizmetçilerinden Gülüm Dede, SultanDîvânî'yi rüyâsýnda gördü. Ona; "Ayak ucumda gömülü olan hazîneyi aç. Türbenin tâmiri için lâzým gelen masraflara oradan sarfet. Hiçbir kimseden maddî yardým kabûl etme." diye tenbihte bulundu. Gülüm Dede söylenilen yeri kazýnca bir küp altýn çýktý. Sadrâzamýn memurlarý bu duruma çok hayret ettiler. Durumu sadrâzama bildirecekleri sýrada paþanýn ölüm haberi geldi ve dolayýsýyla tâmir için gerekli yardýmýn yapýlamayacaðý bildirildi. Çýkan altýnlar ile Gülüm Dede türbeyi tâmir ettirdi ve kalanýný da fakirlere ve Sultan Dîvânî'nin çocuklarýna verdi.

Sultan Dîvânî'nin þiirlerinden birisi þöyledir:

Þem-i rûyýna cismimi pervâne düþürdüm
Evrâk-ý dili âteþ-i sûzâne düþürdüm

Bir katre iken kendimi ummâna düþürdüm
Eyvah yolumu vadi-i hüsrâna düþürdüm.

Takrîr edemem, derd-i derûnum elemim var
Mevlâ'yý seversen beni söyletme gamým var!

MESNEVÎ OKUTABÝLÝRSÝN

Sultan Dîvânî, Burdur'a gitmiþti. Burada Mehmed Efendi isminde bir dokumacýnýn evinde misâfir kaldý. Mehmed Efendi tam bir baðlýlýk, ihlâs ve samîmiyetle Sultan Dîvânî'ye yardým etti. Sultan Dîvânî onun bu derece misâfirperverlik göstermesinden çok memnun oldu ve; "Gel bizim fedâimiz ol ve mükâfatýný gör." buyurdu. O da bu dâveti nîmet bilip, kabûl edip, Sultan Dîvânî'ye talebe oldu. Sultan Dîvânî onu oturtup, Mesnevî'nin ilk on sekiz beytini îzâh ederek okuttu. Sonra; "Artýk Mesnevî'yi okutabilirsin." buyurdu. Dokumacýlýktan baþka bir þey bilmeyen Mehmed Efendi, Sultan Dîvânî'nin teveccüh ve nazarlarý bereketiyle zâhirî ve bâtýnî ilimlerle dolu hâle geldi. Burdur Mevlevî Dergâhý þeyhi oldu.

1) Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân; s.15


radyobeyan