Evliyalarýn Hayatý
Pages: 1
Seyyid Yahya Efendi By: armi Date: 15 Temmuz 2009, 13:28:55
Ýstanbul velîlerinden. Ýsmi, Yahyâ Efendidir. Seyyid olup soyu Peygamber efendimize ulaþýr. Ýstanbul'da 1711 (H.1123) yýlýnda doðdu. 1784 (H.1198) târihinde Ýstanbul'da vefât etti. Karacaahmed yakýnýnda Seyyid Muhammed Ensârî mukâbilinde (karþýsýnda) defn edilmiþtir.

Babasý Ocak çavuþlarýndan idi. Kendisi deAða kapýsý kaleminde çalýþtý. Baþ halife olup buradan emekli oldu. Aksarayî Kâtibzâde Mustafa Efendiden ve Mustafa Þükrü Efendiden hat dersi almýþtýr.

Seyyid Yahyâ Efendi Ýstanbul'daki evliyânýn büyüklerinden Mehmed Emin Tokâdî hazretlerinin talebesi olmakla þereflendi. Seyyid Yahyâ Efendi talebeliðe kabul oluþunu þöyle anlatýr: 1727 senesinde on altý yaþýnda iken babam vefât etti. Ben yetim, kimsesiz ve fakir kaldým. Semtimizde oturan KâtibzâdeMustafa Efendiden hat, yazý dersi almaya baþladým. Sülüs yazýyý öðreniyordum. Kocamustafapaþa Dergahýna gitmek âdetim olduðundan, yine bir Cuma günü ezândan yarým saat önce oraya gittim. Þadýrvanda abdest tâzeleyip etrâfý seyretmeye baþladým. Bu esnâda mübârek yüzlü bir ihtiyâr geldi. Koynunda yazý cüzdaný vardý. Kollarýný sýðadý, þadýrvandan abdest almaya baþladý. Ben de abdest havlumu hazýrlayýp, abdest alýnca kurulanmasý için tuttum. Alýp sildikten sonra bana duâ etti. "Evlâdým kimsin, kimden hat dersi alýyorsun?" diye sorunca, bir mikdâr konuþtuk. Bu sýrada ezân vakti yaklaþmýþtý. "Evlâdým sana bir þey söyliyeceðim, kabûl eder misin?" dedi. Ben de; "Baþüstüne efendim." dedim. "Ýnþâallah önümüzdeki Pazartesi günü seni, Ayasofya Câmiinin Meyyit kapýsý karþýsýndaki berber dükkanýnda, öðle namazýndan sonra beklerim. Senin din ve dünyân için hayýrlý sözlerim vardýr." dedi.Sonra vedâ edip namaz için câmiye girdi.

Pazartesi günü olunca, büyük bir heves ve heyecanla söylenilen yere gittim. Bahsettiði berber dükkanýna birkaç adým kala, o görüþtüðüm zât berber dükkanýndan çýkýp yanýma geldi. "Oðlum, senin sahibin, hocan varmýþ. Ýnþâallah en kýsa zamanda bizden daha üstününe kavuþursun. Kusura bakma sana zahmet oldu. Buraya kadar geldin." dedi. Bunun üzerine ben de elini öpüp geri döndüm.

Aradan bir ay ve birkaç hafta geçti. Bir Salý günü, hat dersi aldýðým Kâtibzâde Mustafa Efendiden hat tâlimi için derse gittim. Ýçerdeki talebelerin çokluðundan oturacak yer kalmamýþtý. Hoca Efendi hat dersi vermekle meþgûl iken, bir ara yanýndaki pencereden dýþarý baktý. Halîfesi Eniþtezâde Ali Efendiye; "Emîn Efendi hazretleri geliyor karþýlayýn!" deyince, aþaðýya inip karþýladýlar. Hürmetle merdivenden çýkarýp odaya getirdiler. Ýçeri girince hoca efendi elini öptü. Çok kalabalýk olduðu için gelen zât, ocaðýn yanýna oturdu.Ben tam karþýsýna denk geldim. Herkese dikkatle baktýktan sonra, bana da dikkatle bakýp; "Molla Yahyâ gel çubuðumu doldur." buyurdu. Hemen kalkýp tütün çubuðunu doldurup verdim. Tekrar yerime oturdum. Sonra kahve geldi, kalkýp kahveyi de alýp ikrâm ettim. Yine yerime oturdum. Hepimiz dikkatle sohbetini dinliyorduk. Sohbet sýrasýnda, Sultan Süleymân Hânýn Ýstanbul'a getirdiði lezzetli suyun akýtýlmasý için binlerce kuyu kazdýrmasýna raðmen muvaffak olunamadýðýna üzülüp, herkesten himmet ve duâ talebiyle kýyâfet deðiþtirip dolaþtýðýndan bahsolundu. Sultan Süleymân Hâna, bir zât, ancak bir âþýk-ý sâdýkýn duâsýný almakla bu iþin mümkün olacaðýný, o âþýk-ý sâdýkýn murâdýný yerine getirirse, kendi murâdý da yerine geleceðini söylemiþ. O da bunu yapýp, âþýk-ý sâdýk olan zâtýn duâsýný alarak çok hayra sebeb olmuþtur diye anlattýlar. Sonra sohbete devâm etti. Sohbet sýrasýnda küçük-büyük herkes aðladý.

Sonra bana yine önceki gibi; "Gel çelebi çubuðu yerine koy." buyurdu. Ben de çubuðu koyup mübârek elini öperken elimi öyle bir sýktý ki, bu esnâda vücûdumda bir ürperme oldu ve kalbim yanmaya baþladý. Bir saat kadar kalbimin çarpmasý, yanmasý devâm etti. Bu tasarrufunu nice zaman sonra anladým. Kapýdan uðurladýktan sonra, hoca efendi bana; "Bu zât kimdir bilir misin" dedi. Hayýr bilmem diyerek öðrenmek istedim. "Bu zât Tokatlý Mehmed Emîn Efendidir. Allah'ýn evliyâ kullarýndan olduðunda kimsenin þüphesi yoktur. Hattâ sana (hiç görmediði ve tanýmadýðý hâlde) isminle hitâb edip hizmetinde bulundurmasýnýn bir hikmeti olduðuna alâmettir. Ýnþâallah netîcesini görürsün." diyerek beni müjdeledi. Ýnþâallah deyip safâ ile evime gittim. Anneme o mecliste olanlarý anlatýp; "Bu gün evliyâullahdan bir zâtý gördüm ve hizmetinde bulundum." dedim. Bundan sonra günlerce büyük bir sevinç içinde dolaþtým.

: Seyyid Yahya Efendi By: armi Date: 15 Temmuz 2009, 13:29:25
Aradan bir iki ay geçmiþti. Bir gün Bâyezîd'e giderken, yolda Mehmed Emîn Efendiye rastladým. Hemen koþup elini öptüm. Hâlimi-hatýrýmý sorduktan sonra; "Meþke, yazý yazmaya gidiyor musun, hocana selâm söyle." buyurup yanýmdan ayrýldý. Benim kalbimde yine önceki gibi bir huzur ve safâ peydâ olup, bir iki gün böyle devâm etti. Bu hâdiseden sonra da aradan bir ay geçti. Bir sabah erkenden çýkýp, mahallemizde bir berber dükkanýna girdim. Oturur oturmaz ak sakallý ve burma sarýklý bir zât içeri girip selâm verdi. Yanýma oturup hatýrýmý sorduktan sonra; "Bir dostunuz size selâm eder ve sizi isterler. Buyurun gidelim!" dedi. "O dostum kim? Sen kimsin?" demek hatýrýma gelmedi. O anda içime bir þevk, bir arzu düþüp, hemen kalkýp o zâtla yola çýktým. Zeyrek'de, Çini hamamýn önüne gelince, bana; "Siz hamama girip guslediniz, ben sizi kapýda beklerim" dedi. Yine sebebini sormak hatýrýma gelmedi. Hamama girip bir müddet sonra çýktým. Tekrar yola devâm ettik. Zeyrek ardýnda, Filyokuþu'nda bir kapýyý çaldý. Bir hizmetçi çýkýp kapýyý açtý. Biz de içeri girdik.

Ýçeri girdiðimizde, bir zât seccâde üzerinde kýbleye karþý oturuyordu. Beni getiren zât karþýsýna varýp, elini öpünce ben de varýp elini öpmek için elimi uzattým. O anda mübârek gözlerini açýp; "Geldiniz mi?" dediðinde, huzûrunda bulunduðum zâtýn, hat dersi aldýðým hoca efendinin evinde gördüðüm Mehmed Emîn Efendi olduðunu gördüm. Sevinçle elini öpüp huzûruna oturdum. Beni dâvet eden zâta da; "Gel HacýHalîl, sen de otur." buyurdu. O da gelip oturunca, ona duâ edip; "Hacý Halîl Efendi! Bu çocuðu hocasýnda gördüðüm gündenberi Resûlullah efendimizden bize vermelerini ricâ ederim. Allahü teâlâya hamd olsun, kabûl ve ihsân buyurup verdiler. Telef olmadý." dedi. Ben o sýrada bu sözleri anlayamamýþtým. Sonra bunu defâlarca dostlarýma anlattýðýmda anlýyabildik.

Mehmed Emîn Efendi ile berâber yemek yedik. Yemekten sonra ikindi vaktine kadar kaldýk. "Senin evinde kimin var?" buyurdu. Ben de; "Efendim, bir sene önce babam vefât etti. Bir annem ve altý yaþýnda bir erkek kardeþim var." dedim. Bize izin verip; "Yarýn sabah gene gel." buyurdu. Elini öpüp ayrýldým. Eve varýnca anneme bu hâdiseyi anlattým. Memnûn olup; "Hak teâlâ seni yetim ve kimsesiz býrakmaz. Sana bir ata ihsân eylemiþ. Ýnþâallah terbiyeleriyle nasîblenirsin" diye duâ etti.

Ertesi gün annemden izin isteyip huzurlarýna vardým. Annemin bana yaptýðý duâyý söyleyip hürmetlerini arzedince, o da aðlayýp vâlidemin duâsýnýn kabûl olunmasý için duâ buyurdular. Ýlk günkü gibi ikindiden sonra yanlarýndan ayrýldým. Her gün sabah erken gelip, ikindiden sonra ayrýlýyordum. Böylece aradan kýrk gün geçti. Sonra bana sarf ve nahiv okumaya baþlatýp ezberlettiler. O derece hizmetlerine alýþtým ki, sanki on senedir bu iþleri yapýyormuþ gibiydim.

Mehmed Emîn Efendi ekseriyetle bana Reþehât kitabýný okutup, dinlerdi. Bâzan da okunan yerleri açýklar, îzâh ederdi. Ben okurken, ekseriyetle kendisinde istigrak, kendinden geçme hâli vâki olurdu. Bu hâl uzayýnca, uykularý bastýrdý zannedip okumayý keserdim. Derhal gözlerini açýp; "Oku! Niçin kesdin?" buyururdu. Bu hâl üzere Reþehât kitabýný yetmiþ-seksen defâ baþýndan sonuna kadar okuyup bitirdik. Böylece çok yerini ezberlemiþtim. Bir gün Cuma namazýný kýlmak üzere evden çýkýp, berâberce Ayasofya Câmiine gittik. Namaz vakti yaklaþtýðýndan câmiye girdik. Namazý kýldýktan sonra, câmiin Meyyit Kapýsý tarafýndan dýþarý çýkýp, hizâsýndaki berber dükkanýna girdik. Dükkanda bulunanlar ayaða kalkýp elini öptüler. Gördüm ki beni Kocamustafapaþa dergâhýnda görüp, bu berber dükkanýna dâvet eden, kalb gözü açýk, ihtiyâr zât da oradaydý. O da derhal kalkýp Mehmed Emîn Efendi ile kucaklaþýp müsâfeha yaptý. Herkes oturdukdan sonra, daha önce o berber dükkanýna çaðýran zâta hitâben, beni gösterip; "Azîzim bu genci kapar mýydýnýz?" buyurdu. O zât da; "Estagfirullah Sultâným, bu fakîr onu sâhibsiz zannedip, zâyi olmasýn diye kabûle niyet etmiþtim. Ýstihâreden sonra hâli mâlûm olunca el çektim. Affýnýzý ümîd ederim." deyip, elini öptü.

Oradan ayrýlýp giderken, yolda; "Efendim, bugün dükkanda latîfe buyurduðunuz pîr hazretleri kimdir?" diye sordum. "Seni Kocamustafapaþa Dergâhýnda görüp, talebeliðe kabûl için dâvet eden zâttýr. Nakþibendiyyenin büyüklerinden Heykel Hüseyin Efendi nâmýyla bilinen zâttýr. Edirnevî Arabzâde Ali Muhammed Efendinin talebesidir. Onlar da Ýskenderî Karacaahmed civârýnda medfûndur. Komþunuz olan bey, 1705 târihinde vefât eden Seyyid Muhammed Semerkandî'nin talebesidir. O daMekke-i mükerremede medfûn ve Muhammed Ma'sûm hazretlerinin talebesi olan Ahmed Yekdest Cüryânî hazretlerinin talebesidir. Bu fakîr, Mekke-i mükerremede Ahmed Yekdest hazretlerinin hizmetinde iken bu tarafta vefât etmiþ, görüþmemiz mümkün olmadý." buyurdu. Senede bir kere benimle birlikte Ýskenderiyye'yi teþrif edip, kabirlerini ziyâret ederek, baþ ucunda murâkabe ederdi.

Mehmed Emîn Efendiye talebe olmamdan iki ay sonra hocam ahbablarýyla birlikte bizim eve teþrif etmeye baþladý. Bizde bir hafta veya on gün kalýp tekrar evlerine dönerdi. Ben dâimâ yanýnda bulunur, hiç ayrýlmazdým. Kendilerine mahsus hizmetlerini görürdüm. Akþam yemeðini tâkiben birkaç saat istirahat ettikten sonra abdest alýr, önce yatsý namazýný daha sonra da teheccüd namazýný kýlardý. Beni uyandýrýr, ben de derhal kahvesini piþirir, tütün çubuðunu doldururdum. Sonra da huzurlarýnda otururdum. Sabah namazý vaktine kadar sohbet eder, müþkillerimizi hâllederdi. Eðer arkadaþlarýmýzdan evde bulunanlar olursa, onlar da gelip sohbetini dinlerdi. Hep Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinin ve oðlu Muhammed Ma'sûm hazretlerinin altý cildlik Mektûbat'ýndan anlatýrdý. Bu hususta o: "Mekke-i mükerremede iken, okuyup mütâlaa ederek, hoþ vakit geçirdiðim bu altý ciltlik Mektûbât'tan bir nüshasýnýn, Þeyh Muhammed Murâd hazretlerinin kütüphânesinde mevcûd olduðunu iþittim. Fakat elde edemedim. Ýnþâallah sen bir nüshasýný bulup tercümesine vesîle olursun." buyurdu. Vefâtýndan bir iki sene sonra Mektûbat'ýn tamâmýný elde edip, 1750 senesinde, arkadaþlarýmýzdan Müstakimzâde Sâdeddîn Süleymân Efendiye vererek, tercüme edilmesini istedim. O da 1752 senesinde tercümeyi tamamladý.

Yahyâ Efendi, Kâdiriyye yolunu da, Baðdâdî diye tanýnan Muhammed Necîb Üsküdârî'den aldý.

1) Menâkýb-ý Emîn Tokâdî, Millet Kütüphânesi
2) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.61
3) Tuhfe-i Hattâtîn; s.584


radyobeyan