Tavan Arasý
Pages: 1
Terzinin Marifeti By: reyyan Date: 01 Kasým 2011, 19:07:27
Tavan Arasý


Nisan 2005 76.SAYI


Akif GÜLER
kaleme aldý, TAVAN ARASI bölümünde yayýnlandý.


Terzinin Marifeti


Zamanýn padiþahlarýndan birinin eline ganimet malýndan güzel bir kumaþ geçer. Terzibaþýný çaðýrtýp kendisine kaftan dikmesini emreder. Terzibaþý kumaþý görünce aklý baþýndan gider. Ömründe böyle bir kumaþ görmemiþtir. Padi þaha yaklaþýr,

- Sultaným , üstadlar “Bin ölç, bir kes. Ölçmeden kumaþa, el vurmasýn kimse” demiþler, der ve uzun uzun ölçü alýr.

Ölçme iþlemi bitince de:

- Sultaným bu kumaþ kaftan olmaya elvermez. Bir çeyrek daha gerekir ki size layýk bir kaftan olsun, der.

Pahiþah çaresiz;

- Biraz dursun ve bu kumaþa uygun parça bulunsun, diye emreder.

Ne var ki, memleket baþtan ayaða aransa da eldeki kumaþa münasip parça bulunamaz. Padiþah çaresiz ve de bir ümitle baþka bir terziyi çaðýrtýr ve sorar:

- Hele bir bak, bu kumaþtan bana bir elbise çýkar mý?

Terzi ölçüyü alýr;

- Baþüstüne sultaným, der, bu kumaþ size layýk bir kaftan olacak.

Birkaç gün sonra da hakikaten sultanlara yaraþýr bir kaftan elinde, saraya gelir. Padiþah çok sevinir, terziye nice ihsanlarda bulunur.

Günlerden bir gün padiþah gezmeye çýkar. Þehri dolaþýrken bir çocuðun üzerinde o eþsiz kumaþtan yapýlmýþ bir elbise görür. Ýþin aslýný araþtýrýr ve çocuðun babasýnýn kendisine kaftan diken terzi olduðunu öðrenir. Terziyi huzuruna çaðýrtýp:

- Usta , bu elbisenin parçasýný nereden buldun, diye sorar. Terzi :

- Sultanýmýn elbisesinden artan parçadýr, der. Padiþah sorar:

- Ya bizim terzibaþý ? O bu kumaþtan kaftan çýkmaz derdi. Sen hem tam çýkarttýn, hem de oðluna kaftan yaptýn. Bu nasýl olur?

Terzi þöyle der:

•  Sultaným! Sizin terzibaþýnýn oðlu büyüktü, kaftan çýkmaz demesi onun içindir.

Bir Hamamýn Duvarýndan

Nâ-pâk ise týynetin hayr umma sen germâbeden
Önce tathîr-i kalp et, sonra tathîr-i beden.

(Huyun, ahlâkýn temiz deðilse fayda bekleme hamamdan. Önce kalbini temizle, sonra bedenini.)

Sultana Öðüt


Vaktiyle, adaletli bir sultanýn her iki yüzü de astardan yapýlmýþ bir kaftaný varmýþ. Bir gün onu bu kaftanla gören biri:

- Ey kutlu sultan! Kendine Çin ipeklisinden bir kaftan diktirsen daha iyi olmaz mý, demiþ. Sultan:

- Böylesi bedeni örtmek ve rahat etmek içindir, ötesi süslenmeye girer. Ben insanlardan tahtýmý tacýmý süsleyeyim diye vergi toplamýyorum. Kadýnlar gibi hulle giyen, erkekler gibi nasýl dövüþebilir? Gerçi benim de yüz türlü hevesim var, fakat bu hazine sadece benim deðil, demiþ.

. . .

Sultaným! Hazine asker için tutulur, merasim ve süs için deðil. Sultanýndan hoþnut olmayan asker, ülkenin hududunu koruyamaz. Köylünün eþeðini düþman kaparsa sultan ne hakla vergi toplar, öþür ister? Eþeðini düþmanýn, vergisini sultanýn aldýðý bir memleketin tacýnda-tahtýnda ikbal kalýr mý?

Halk aðaca benzer. Onu besleyip büyütenler, gönlünce meyvelerini yer. Acýmasýzlýk edip onun dalýný budaðýný kýrma, kökünü kazýma! Kendilerine yazýk edenler ancak cahillerdir. Talihin meyvelerini toplayanlar, halkýna müþfik davrananlardýr. Elinin altýndakileri ayaktan edip, onlarýn Mevlâ'ya þikayet etmelerinden çekin! Bir diyarý kavga yapmadan almak mümkünse, savaþ çýkarýp burun kanatma!

Yiðitlik üzerine yemin olsun ki, yeryüzünün bir ucundan diðerini kuþatan bir saltanat, yere bir damla kan akýtmaya deðmez.

Þeyh Sadi Þirazî k.s.

Siyasete Dair

Ülkemizde hem devlet iþlerini düzenleme ve deruhte etme, hem de kendi menfaat gemisini yürütme manalarýnda ortak kullanýlan iki kelime var: Politika ve siyaset.

Günlük dilde birbirinin yerine sýkça kullanýlan bu iki kelime arasýnda aslýnda hayli anlam farký var. Bu farklýlýk daha en baþýnda, iki kelimenin tarihte ilk kullaným biçimlerinde kendini gösteriyor.

Politika, eski Yunan'da þehir anlamýna gelen “polis” kelimesinden türemiþ. Buna göre vatandaþlarýn þehrin ortak iþleriyle ilgilenmeleri bir hak ve vazife olarak addedilmiþ. Kendisi de bir þehir devletinde yaþamýþ olan Aristo, politikayý “en yüce ve anlamlý beþeri faaliyet ve insan mutluluðunu gerçekleþtirme sanatý” olarak tanýmlamýþ.

Siyaset kelimesi ise Arapça bir kelime. Köken itibariyle at eðitimi anlamýna geliyor. At bakýcýsý demek olan seyis de ayný kökenden geliyor. Ýslâm geleneðinde siyaset kelimesi, devlet yönetme sanatýný ve devlete karþý iþlenen suçlara verilen veya kamu düzenini saðlamak için uygulanan cezalarý ifade etmek kullanýlmýþ.

Hayli zamandýr memleket insanýmýzý fazlasýyla meþgul eden siyaset için birçok farklý tanýmlar yapýldýðý gibi, siyaseti nasýl görmek gerektiði de deðiþik þekillerde yorumlanmý þ. Siyaset kimileri için bir sanat, kimileri için bilim, kimileri için de þerrinden kaçýnýlmasý elzem mülevves bir iþ.

19. yüzyýl tarih ve biyografi yazarlarýndan Ahmet Rýfat Efendi, Tasvir-i Ahlâk adlý eserinde siyaset ilminin prensiplerini açýklar. Bu prensipler, devlet ve devlet adamý nasýl olmalý sorusuna da cevap verir nitelikte. Ahmet Rýfat Efendi þöyle anlatýr:

“Önceki bilginlere göre siyaset ilminin prensipleri üçtür:

1. Yerküre üzerinde olan bütün memleketlerin yerini, sayýsýný ve ahalisinin mizacýný ve diðer hallerini bildiren ‘coðrafya ilmi'ni bilmek,

2. Devlet hazinesinin nasýl meydana geldiðini ve en uygun þekilde nasýl kullanýlacaðýnýn yollarýný gösteren ‘servet yönetimi'ni (ekonomiyi) bilmek,

3. Milletin ahlâkýnýn fesat ve salâhýný bildirip herkesi iyilik tarafýna sevkeden “ahlâk ýslahý”ný bilmek ki, iyiliði yapýp kötülüðe engel olmak da buraya girer.

Bu üç ilmin hükümleri toplanýnca medeni toplumlarýn siyasi intizamlarý doðar ki, “siyaset ilmi” dedikleri de budur. Dikkat sahibi kiþiler bunlarýn hepsinin lüzumunu itirafla beraber, ahlâkýn düzeltimesini diðerlerine tercihte tereddüt etmezler. Çünkü ahlâk düzelmedikçe diðerlerinden meydana gelecek sonuçlar o kadar fayda vermez.”


radyobeyan