Teknolojik temenniler By: reyyan Date: 01 Kasým 2011, 19:03:50
Tencere
Nisan 2005 76.SAYI
Ferzan TOPATAN kaleme aldý, TENCERE bölümünde yayýnlandý.
Hani benim dergim nerede?
Büyük þehirlerde arkadaþlarla ailecek evlerde toplanmak problem oluyor. Malum, evlerin yüzölçümü çok çok 100 metrekare. Çocuklarýn baðrýþ-çaðrýþý, telefonun sesi... Çayý doldur, çayý hanýmlar tarafýna gönder filan derken, arkadaþlarla ne konuþtuk ne dinledik bir þey anlamýyorduk.
Hayli tecrübeden sonra akýl ettik, arkadaþlarla üstümüze hanýmlarýn gölgesi düþmeyecek farklý bir mekânda buluþmaya ba þ ladýk . Bir muhabbetli oldu ki sormayýn. Ýnsanýn ayrýlasý gelmiyor. Memleketin bütün meselelerini, hükümet meselelerini çözme noktasýna gelmiþiz. O bakaný görevden alýyoruz, bu takýma transfer yapýyoruz. AB'nin bizim koyduðumuz kriterlere uyarsa adam olacaðýný ilan etmeye hazýrlanýyoruz. Köyden konuþuyoruz, çaylarý köyde karýþtýrýyoruz. Çaylarý köyde içiyoruz. Namazlarý köyde kýlýyoruz. Derken vakit su gibi akýp gidiyor.
Fakat bu muhabbet haftada birkaç güne çýkýnca niyeyse hanýmlarýn hoþuna gitmedi. Bazý arkadaþlar ültimatom yedi, bazýlarý evden çýkamaz oldu. Fakat tadýný aldýk ya… Düþündük taþýndýk, bu gereksiz kýskançlýða bir çözüm bulalým dedik. Sevgili Nurullah Bey'le oturmuþ konuþurken, bir arkadaþýmýz o parlak buluþunu ortaya attý: “Abi neden bir kadýn-aile dergisi çýkartýlmýyor?! ”
Evet, ne güzel bir fikirdi bu böyle! Hemen saða sola haber uçuruldu. Uçurduk. Bir kadýn-aile dergisi çýkacaktý ve bu dergiyi çýkartacak gönüllülere ihtiyaç vardý. Haným yazarlar, grafikerler , editörler, çalýþanlar... Maddi ve manevi iþaretler nedense özellikle bizim hanýmlarý gösteriyordu. Bu haber hanýmlar kanadýnda büyük bir sevinç dalgasý yarattý. Artýk varsa yoksa “Rabia” vardý. Rabia, evet, müstakbel kadýn-aile dergisi! Hanýmlar toplanmaya ve konuyu enine boyuna tartýþmaya baþladýlar . Ýþi sýký tutuyorlardý. Þevkle azimle toplanýyor, bu derginin felsefesini, misyonunu kritik ediyorlardý. Görsel açýdan nasýl bir dil kullanacaðý, yazý istenecek yazarlar, dosya konularý, röportajlar… Günler böyle geçiyordu.
Güzel günlerdi. Bize karýþan yoktu. Biz de çay demleyip dergide oturuyor, köy hatýralarýmýzý anlatýp fýkralarla, ilahilerle coþuyorduk. Güzel günlerdi.
Sonra ne mi oldu? Bir dergide bu kadar kadýn bir araya gelirse ne olur? Önce ikiye bölündüler, sonra dörde, sonra kimse kimseyi dinlemez oldu. Herkes birbirine küsmeye baþladý. Bu iþi o kadar ciddiye aldýlar ki muhabbeti unuttular. Bir gün bizim mutlu yüzlerimize hanýmlarýmýzýn küskün yüzleri takýldý. Yahu ne yaptýk biz?! Nurullah Abi n'olacak bu dergi? Þaka yaptýðýmýzý söylesek mi?
Teknolojik temenniler
Telefondan þu mesajý duyanýnýz oldu mu:
“Aradýðýnýz abonemiz þu an namaz kýlmaktadýr. Az sonra tekrar arayýnýz.”
. . .
Peki, kýbleyi gösteren cep telefonu ne zaman çýkacak?
Ya da þöyle bir hizmet:
“Mesaj at, iki kontöre bulunduðun yere göre namaz vakitlerin cebine gelsin.”
(Vay vay , ne para kazanýr telefon þirketleri!)
. . .
Ezan okunurken çalan bir müziði kapatmak için davranýrýz ya .. Halbuki ezan sesine duyarlý cd çalar, teyp gibi cihazlar olsa fena mý olurdu?
Fazla rahat iyi deðildir diye mi düþünürsünüz.
. . .
Namaz vakti girdiðinde erken davranmak þöyle dursun, bazen vaTkit çýkana kadar dalýp gidiyoruz. Bizi gafletten kurtaracak bir program olsa bilgisayar da ya da cep telefonunda. Vakit girince çizgi bir karakter ekranda görünse ve “kurban namaz vakti” dese...
Sedat ve Vedat Kardeþler
Vedat: Abi ya, durakta otobüs bekleyen insanlara takýldým. Orada sakin sakin duran adamlar, otobüs gelince nasýl da sinirli sinirli birbirlerini eziyorlar!
Sedat: Biz buna statü endiþesi, aþaðýlýk kompleksi , doðum aný sendromu diyoruz. Ve kenarda bekliyoruz.
Vedat: Abi n'aptýn?
Sedat: Yorum yaptým, olmadý mý? Bak, acele ediyorlar çünkü oturmak istiyorlar, yani makam, rahatlýk istiyorlar ve baþkalarýný ezerek de olsa buna ulaþacaklar. O kapý öyle bir þey ki, bir an evvel kendini içeri atarlarsa sýkýntýdan kurtulacak, baþlarý göðe erecek. Kapýya yüklenmesine raðmen ayakta kalan insanlarýn þebelekliðini hiç görmedin mi? Kompleksten kendi kendine söylenir, kýzar, ortalarda dolanýr, kimse kendini fark etmesin diye bir köþe aranýrlar. Hatta otobüsün en dibine gider, poz keserler.
Vedat: Abi þurada bir yer boþalacak oturalým mý?
Sedat: Vedatçýým, kaç duraklýk ömrümüz kaldý, hâlâ oturacam diye kendini kasýyorsun. Al þu gazeteyi, çök abicim yere. Ýçinde kalmasýn.
Ferhat ve Heyhat Kardeþler
(Kendileri Sedat ve Vedat kardeþlerin dayýsý oluyorlar.)
Ferhat: Abi akþamki programý seyrettin mi? Acayip enteresandý.
Heyhat: Yok koçum, öyle enteresan þeyler bozuyor beni, seyretmedim.
Ferhat: Seyretmeyip n'aptýn Heyhat abi ?
Heyhat: Yeðeninle oynadým. Kerata özlemiþ babasýný. Boðuþtuk filan.
Ferhat: Abi ya, kaçar mý bu program ya!.. Çocukla ne zaman desen oynardýn.
Heyhat: Ferhatçýým , öyle acayip enteresan programý her zaman yumurtlarlar merak etme. Ben oðlumun bu yaþýný bir daha ne zaman bulacam .
Ferhat: Abi sen iyice yufka yürek olmuþsun. Babam rahmetli görse ne derdi? Dev gibi adamsýn yahu, þu söylediðine bak.
Heyhat: Ülen kerata, evlenmedin tohuma kaçacan . Asýl babam seni görse…
Ferhat: Ne deyecek ki babam bana?
Heyhat: Ne diyecek, “Oðlum hiç mi aþýk olmadýn, hiç mi kimseyi sevmedin? Git bari bi tavuk sev!” diye kovalardý.