Seyyid Ahmed Hicabi By: armi Date: 13 Temmuz 2009, 16:41:55
Kastamonu velîlerinin büyüklerinden. Soyu Resûlullah efendimize uzanmaktadýr. Büyük velî Seyyid Ahmed Siyâhî hazretlerinin oðludur. 1826 (H.1242) senesinde dünyâya geldi.
Henüz ana karnýnda iken, þâný yüksek pederlerine bütün kemâlâtý kendisinde toplayacak bir oðul ihsân olunacaðý iþâret olunmuþtu. Altý aylýk iken beþiðine aks eden parýltýyý kapmak için mâsumâne bir gayret sarfetmesi, Allahü teâlânýn lütf u ihsânýyla ileride büyük bir zât olacaðýný belli etmekteydi. Üç-dört yaþlarýnda iken pederlerinin hatim toplantýlarýna katýlmaya baþladý. Bu sýralarda zaman zaman ilâhî bir aþkla kendinden geçtiði görülürdü.
Babasý Ahmed Siyâhî hazretlerinin dergâhýna giden yolda kýþýn zaman zaman Serçeoðlu yokuþunda kýzaða binen çocuklarý seyre giderdi. Yine böyle bir günde yolun kuzeyinde bulunan AzizMahmûd Hüdâyî hazretlerinin büyük halîfelerinden Hacý MustafaEfendi hazretlerinin medfûn bulunduðu türbeden çýkan bâzý kimseler kendisini türbe içine aldýlar ve pekçok nîmetlerle gönlünü hoþ ettiler. Sonra yine dýþarý çýkardýlar. Bu olay pekçok kere tekrarlandý. Hattâ bâzan her türlü nîmetin mevcûd bulunduðu o mübârek zâtlarýn yanýndan ayrýlmak istemez, uzunca bir süre içeride kalýrdý. Bir defâ uzun aramalardan sonra anne ve babasý kendisini adý geçen türbeden çýkarken görüp çok þaþýrmýþlardý. Küçük Ahmed 12 yaþýna gelinceye kadar oranýn vefât etmiþ bir zâtýn türbesi olduðunu bilemedi. O nîmetlerle dolu olan bu yeri bir zâtýn hânesi zannederdi. Öðrendikten sonra ise bir daha o haller meydana gelmedi. Ýrþâd, insanlara Allahü teâlânýn emr ve yasaklarýný bildirme makâmýna geldiðinde bâzan neþeli sohbetler sýrasýnda bu vakayý talebelerine naklederdi.
Tahsil yaþýna geldiðinde önce meþhur kýrâat âlimlerinden Hüseyin Hüsnü Efendiden Kur'ân-ý azîmüþþâný hatmetti. Babasý Ahmed Siyâhî hazretlerinden sarf, nahiv, fýkýh, hadîs ve kelâm tahsilinden sonra Keskinzâde Ahmed Erîb Efendi hazretlerinin sohbetlerine devamla, tasavvuf dersleri aldý.Kara Kâdýzâde Mustafa Efendiden ilm-i ferâiz ve Mesûdî Efendiden de ilm-i hadîs dersleri aldýktan sonra babasý Ahmed Siyâhî hazretleri kendisine icâzet, diploma verdi. Ayrýca icâzetnâmede pekçok da nasihatler etti.
Ýcâzetnâmenin özü þu þekildedir:
"...Bu icâzeti kendi irâdemle vermeyip velîlerin kutbu büyük mürþid Þeyh Hâlid-i Baðdâdî hazretlerinden îtibâren nebîlerin sultaný hazret-i Peygamber efendimize varýncaya kadar silsile-i Nakþibendiyye-iHâlidiyyede isimleri yazýlý seyyidler ile hâcegân-ý izâm hazretlerinin mübârek ruhlarýndan izin ve muvâfakat aldýktan sonra takdim ettim.
Bundan sonra "Ey kalplerin sevgilisi olan oðlum!" dedikten sonra özetle þu nasihatlarý yapmýþtýr.
"...Âlimlere, tasavvuf ehline, Kur'ân-ý kerîm ehline hürmet et!Cömert ve güler yüzlü ol. Herkese ihsân ve iyilikte bulun. Hatâ ve kusurlarý affet, görmemezlikten gel. Kendini hiç kimseden fazîletli, üstün zannetme. Birisi sana hased ederse, ona mâni olmak için kendini zahmete sokma, onun iþini Allahü teâlâya býrak. Sen kýymetli ömrünü Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uymakla geçir. Vakitlerini dînin emirlerine uyarak kýymetlendir. Nefsini dâimâ hesâba çek. Dünyâya sarýlmýþ, ona gönül vermiþ olanlarla bulunma. Onlarla sohbet ve berâberlik; gam, keder ve üzüntü getirir. Devamlý âhiret kardeþlerini ve iyi arkadaþlarýný arttýrmaya çalýþ. Onlarla her zaman sohbet et. Evliyânýn büyükleri ve Allahü teâlâ ile berâber ol. Buna gücün yetmezse, Allahü teâlâ ile berâber olanlarla ol ki, seni Allahü teâlâya kavuþtursunlar."
Ahmed Hicâbî Efendi, 1851' de Keskinzâde hazretlerinin vefâtý üzerine Ýstanbul'a geldi. Burada da tahsîline devamla meþhur âlimlerden Müneccimbaþý Tâhir Efendiden hikmet, astronomi, eski sadrâzam Mehmed Rüþdî Paþadan mantýk, edebiyat ve Hâzým Efendiden usûl-i fýkýh dersleri aldý.
Bu tahsilleri sýrasýnda Hocapaþa semtindeki Safvetî Paþa Dergâhýnda ikâmet ve talebeleri yetiþtirme iþi ile meþgul olan Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretlerinin daha saðken yerine tâyin ettiði, kendi yerine irþâd makâmýna geçirdiði Abdülfettâh-ý Akrî hazretlerinin sohbetine koþtu ve dört sene hizmetinde bulundu. Bu esnâda tasavvuf mertebelerinde ilerledi.
Ahmed Hicâbî Efendinin çalýþmasýndan, gayretinden ve ihlâsýndan çok hoþnud olan Abdülfettâh Efendi, onun kavuþtuðu ilim ve irfâna bakarak, pederleri AhmedSiyâhî hazretlerinin verdiði icâzetnâme üzerine kendisi de bir icâzetnâme yazdý.
Böylece Ahmed Hicâbî Efendi, Ýstanbul'da bulunduðu altý sene içinde bir taraftan büyük âlimlerden ilim tahsîlinde bulunurken, diðer taraftan Abdülfettâh Efendi gibi mükemmel bir yetiþtirici elinde tasavvuf yolunda ilerledi ve 1857 yýlýnda Kastamonu'ya döndü. Bir müddet pederlerinin yanýnda talebelerin terbiyesi ve yetiþtirilmesi iþi ile meþgul oldu. Abdülazîz Efendi hayatta olduðu halde irþâd iþinin baþýna Ahmed Hicâbî hazretleri geçti.
Din ilimlerinde emsâli az bulunan ve fen ilimlerinde bölgede bulunanlarýn hepsinin üstünde yer alan Ahmed Hicâbî hazretleri, 1874 yýlýndan vefât târihi olan 1889 yýlýna kadar bir taraftan talebelerin yetiþtirilmesi ile meþgul olurken diðer taraftan husûsî sohbetlerinde zikir yoluyla sevenlerini tasavvuf yolunda ilerletti. Kastamonu ve çevre illerden pekçok talebe onun derslerine koþtu. Husûsî halleri, huylarý, hareketleri hep Peygamber efendimizin güzel ahlâkýný andýrýrdý. Yalnýz bulunduklarý veya insanlar arasýnda olduðu zamanlarda hep Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesine uyar, insanlara Ýslâm ahlâk ve yaþayýþýnýn nasýl yapýldýðýný gösterirdi.
: Seyyid Ahmed Hicabi By: armi Date: 13 Temmuz 2009, 16:43:02
Kýþ günlerini talebelerin terbiyesi, dersleri ve zikr-i ilâhî ile geçirirdi. Yaz günlerinde ise bâzan birkaç ay havasý güzel, suyu tatlý köy ve kasabalara giderdi. Daðlarda ve kýrlarda dolanýr, uçsuz bucaksýz semâya, yeryüzüne, bitkilere, çiçeklere, böceklere bakarak, Allahü teâlânýn sýnýrsýz kudret ve azametini düþünür, daha büyük bir aþkla cenâb-ý Hakk'ý zikrederdi. Onun her hareketi, her iþi, her düþüncesi Allahü teâlânýn rýzâsý için olduðundan ve her ne murâd etse O'nun rýzâsýna uygun bulunduðundan bu seyr ve seyahatlerinde din ve dünyâsý için pekçok fayda hâsýl olurdu.
Bu seyahatleri esnâsýnda köy ve kasabalarda görüþtüðü ahâliye hayýrlý nasihatlarda bulunur, bilmediklerini öðretir, Ýslâmiyete uygun olmayan davranýþlardan men ederdi. Ýlmin yayýlmasý için mektep, medrese gibi hayýr eserlerinin yapýlmasýný teþvik ederdi. Nitekim bu gayretleri neticesinde, Ýnebolu kazâsýnýn Abana nâhiyesinde bir mekteb-i rüþdiye, bir hamam, Araç kazâsýnda bir büyük câmi-i þerîf, bir medrese ve bir mekteb-i rüþdiye ve Taþköprü'nün Ayvalý köyünde bir medrese inþâ edilmesine bizzat nezâret etmiþlerdir. Ayvalý köyündeki medresenin baþýna kendi halîfelerinden Ýsmâil Efendiyi getirmiþtir. Bâzan da dâmâdlarý KeskinzâdeMolla Efendinin çiftliðinin bulunmasý hasebiyle Daday kazâsýný teþrif ederlerdi. Burada da bir medrese, bir mekteb-i rüþdiye, misâfir odalarý ve pazar mahallinde pekçok dükkanýn binâ olunmasýna ön ayak olduðu görülmüþtür.
Ahmed Hicâbî hazretlerinin seyahatleri ekseriya rûhâniyetlerinden istifâde edilecek, feyz alýnacak mübârek zâtlarýn türbelerinin bulunduðu mahallere olurdu. Senede bir defâ Kastamonu'da Ilgaz Daðý eteðinde medfûn Muhyiddîn Beklî SultanBayramî, Kasaba köyünde medfun Dayý Sultan, Merkûse nâhiyesinde bulunan Sa'deddîn Horasânî, Sorkun'da Sekûtî Sultan ve Küre'de Mahmûd Þâbânî hazretlerinin türbelerini ziyâret eder ve temiz topraðýný koklarlardý.Ne zaman bu mübârek makamlarý ziyârete gelseler etraftaki köy ve nâhiyelerden pekçok ziyâretçiler de toplanýr, Allahü teâlânýn rýzâsý için kurbanlar kesilir, fakir fukaraya daðýtýlýrdý.
Yine bir defâsýnda Bekli Sultan hazretlerini ziyâret maksadýyla türbenin yanýna gelmiþti. Þeyhin geldiðini duyan pekçok kiþi de oraya koþtu. Bu sýrada türbeye yakýn bir köy ahâlisinden Ömer Aða adýnda biri yanýnda bir koyunla geldi. Þeyh hazretlerinin elini öptükten sonra; "Efendim burada bir koyun keseceðimi nezretmiþtim. Ancak uzun bir süre geçtiði halde sözümü yerine getiremedim. Dün gece rüyâmda Bekli Sultan hazretlerini gördüm. Bana, yarýn türbesine gelecek muhterem misâfirleri için adaðýmý götürüp kesmemi emr buyurdular. Bu sözleri aðlayarak nakleden ÖmerAða, orada bulunan herkesi de aðlattý. AhmedHicâbî hazretleri de Bekli Sultan hazretlerinin dergâh-ý þerîfleri kapýsýna:
"Ziyâretle murâd almak ümidiyle gelen insân" diye baþlayan þiirini yazdý.
Ahmed Hicâbî hazretleri bu sûretle vilâyetin pekçok mahallerini gezdikleri gibi, ahâlisinin çok arzu etmesi üzerine Çorum'a da gitti.Burada bulunan velîlerin türbelerini ziyâretten sonra ilim adamlarý ile sohbetler etti. Devlet adamlarý ile görüþüp nasihatlarda bulundu. Câmilerde halka vâz ve nasihatlarda bulundu. Çorum'dan Ýstanbul'a gelen Ahmed Hicâbî hazretleri burada hocalarýný ve dostlarýný ziyâret ettikten sonra Bursa'ya geçti. Bursa'daki bütün mübârek zâtlarýn türbelerini, makamlarýný, medrese ve câmileri ziyâretten sonra deniz yoluyla Sinop'a geldi. Seyyid Bilâl hazretlerinin mübârek rûhunu vesîle ederek cenâb-ý Hakk'a duâ ve niyazda bulundu, sonra Kastamonu'ya döndü.
Seyyid Efendi sûreten zamânýnda nâdir denilecek kadar güzel, fazîlet ve irfân ile süslü, güzel fikirleri kendinde toplamýþ bir kimseydi. Ýfâdesi tatlý ve güzel olup, þiir ve yazý sanatýnda kâbiliyeti pek yüksekti. Tefsirdeki iktidar kâbiliyeti herkesi hayran býrakýrdý. Nasihatlarýndan feyz ve ibret almak için pekçok ilim ve devlet adamý kendisine gelir sohbetlerine katýlýrlardý.
1872 senesinde Kastamonu vilâyeti vâliliðinde bulunan, sonra yine orada vefât ederek Þeyh Þâbân-ý Velî hazretlerinin türbesinde defnolunan Pertev Paþa, AhmedHicâbî Efendinin muhib ve baðlýlarýndan idi. Nitekim bu aþk ve muhabbetle onun hakkýnda;
Severim zâtýný bî-reyb ü riyâ
Ýntisâb eylediðim günden tâ
Buna þâhid tutarým Allah'ý
Seyyidim muhlisim vallahi.
mýsralarýný söylemiþtir.
Baðdat vâlisi Sýrrý Paþa hazretlerinin deAhmed Hicâbî hazretlerine yazdýðý pekçok baðlýlýk mektuplarý vardýr.
Ahmed Hicâbî hazretleri 1878 senesinde babasýnýn türbe bahçesi içerisinde bir kütüphâne ile ona bitiþik bir dershâne yaptýrdý. O târihten îtibâren Temmuz, Aðustos ve Eylülden baþka aylarda Cumâ günleri Þifâ-i Þerîf kitabýný okutmaya baþladý. O sohbet ve derslerin bereketiyle kalpler þifâ bulur, hep iyi düþünce ve niyetlerle dolar, ibâdetlerde ihlâs hâsýl olurdu.
Ahmed Hicâbî hazretlerinin, yaz ve kýþ Nasrullah Câmii þerîfinde sabah namazýný edâ eyledikten sonra civarda bulunan medreselerde din ve fen ilimleri ile meþgûl olmalarý âdetleri idi. Cumâ günleri dergâhta bulunup talebelerin yetiþtirilmesi ve Kur'ân-ý kerîm kýrâati ile meþgul olurdu. Ramazân-ý þerîfte haftada bir gün Nasrullah Câmiinde ikindi namazýndan sonra ve Cumâ günleri namazdan sonra Þeyh Þâbân-ý Velî hazretlerinin dergâh-ý þerîflerinde vâz ve nasihat ederdi. Bu vâz ve nasihatlar müslümanlara uzun bir süre çölde susuz kalmýþ kimselere su vermek gibi idi. Kalpleri Allahü teâlânýn aþký ile dolardý. Nefisler aradan kalkar, herkes yaptýðý her iþi Allahü teâlânýn rýzâsý için yapardý. Onun kalpleri ve gönülleri feyz ve nurlarla dolduran bu sohbetlerinden istifâde edebilmek için vâzlarýna aþýrý hücum olurdu. Bu sýrada diðer câmilerde ders veren hocalarýn derslerine kimse gelmedi. Ahmed Hicâbî hazretleri bu durum üzerine Nasrullah Câmiindeki vâzlarýný terk etti. Ramazanýn dört Cumâsýnda ise þeyhi dinleyebilmek için oraya can atarcasýna acele giden birkaç bin ahâli sözlerinden istifâde etmeye gayret ederdi.
Dergahta sohbet ettiði zamanlarda ise içerisi tamâmen dolduðu gibi, dýþarýda pencerelerin etrâfýnda müslümanlarýn yanýsýra hýristiyanlar da þeyhi görebilmek için toplanýrlardý. Vâz ve nasihatý fevkalâde tesirli olup, dinleyenler ne kadar katý kalpli olursa olsun, mübârek sözlerini iþitince yumuþar ve ürperirlerdi. Ne kadar donmuþ, katýlaþmýþ bir kalbe sâhib olurlarsa olsunlar birkaç damla gözyaþý dökmekten kendilerini alamazlardý.
: Seyyid Ahmed Hicabi By: armi Date: 13 Temmuz 2009, 16:43:39
Seyyid Hicâbî hazretlerinin sözleri pek tatlý, ifâdesi çok açýktý. En ince bir ilmî meseleyi, en mühim bir fennî faydayý hiç hoca görmemiþ bir ümmîye bile anlatmakta güçlük çekmezdi.
Seyyid Ahmed Hicâbî hazretleri 1889 senesinde hastalýðýnýn artmasý üzerine daha ziyâde inzivâyý, köþesine çekilip Allahü teâlâyý zikretmeyi arzu eder oldu. Geceleri uyumaz, namaz ve zikir ile meþgul olurdu. Kendilerinde yirmi senedir bulunan kalp hastalýðýna müptelâ olduklarý halde, aslâ ve katiyyen hastalýklarýndan bahsetmez ve soranlara; "Rabbimizin keremine þükrolsun, âfiyetteyim." cevâbýyla mukâbele ederlerdi. Vücutlarýnda görülen aþýrý halsizlik sebebiyle Ramazân-ý þerîfte oruç tutmasýnýn hastalýðý arttýracaðý tabibler tarafýndan ihtar olunduðu halde; "Böyle bir mübârek aya ulaþtýk. Þimden sonra bizim için nasip, kýsmet mukadder deðildir. Borçlu gitmeyelim." cevâbýný vererek orucunu tutmaya baþladý ve Allahü teâlânýn verdiði kuvvet ile tamamladý. Bir yere gitmek için kendisinden izin istemeye gelen dostlarýna; "Geri dönersiniz. Amma beni bulamazsýnýz. Hakkýnýzý helal edin." derdi.Þeyhin hastalýðý ve bu sözleri, sevenlerini ve talebelerini büyük bir üzüntüye ve eleme garketti. Ayrýca bu hususta pekçok iþâretler ve rüyâlar görüyor bunlar kederlerini daha da artýrýyordu.
Nitekim sevenlerinden birisi rüyâsýnda gâyet güzel bir bahçeye girerek tesâdüf ettiði meyve aðaçlarýndan yemek ve þýrýl þýrýl, billur gibi akan nehir sularýndan içmek istediðinde; "Bu Seyyid Efendi hazretlerine mahsustur." cevâbýný almasý üzerine hayretle uyandýðýný anlattý. Bu haberler þehirde yayýlýp herkes tarafýndan duyuldukça onun mübârek eþiðine son defa yüz sürebilmek ve duâsýný alýp helalleþebilmek için saâdethânesine büyük bir hücûm oldu. Ancak onlarýn içine düþtükleri bu üzüntülü hallerine dayanamayan Þeyh hazretleri bulunduklarý hücreye haberleri olmaksýzýn kimsenin konulmamasýný istediler. Hastalýðýnýn çok þiddetlendiði bu halde bile Allahü teâlâ hazretlerine þükür ve senâ etmekten ve yanýna girenlere nasihatte bulunmaktan geri durmazlardý.
Seyyid Hicâbî hazretleri bir müddet sonra Tosya'da bulunan ulemâdan Mâhir Efendinin gelmesi için haber gönderdi. Haberi alanMâhir Efendi on iki saatlik mesâfeyi sekiz saatte alarak huzur-ý saâdetlerine ulaþtý. Seyyid hazretleri ona bakarak; "Molla Mâhir görüyorsun. Biz pazarlýðý ilerlettik. Cenâb-ý Hakk'ýn emrini bekliyorum. Vasiyetlerimin yerine getirilmesine dergâh ve medresenin memuriyetine ve talebelerin yetiþtirilmesine gayret ve himmet et. Benim için müteessir olma.Aradýðým bu gün idi. Hemen ölüm hâlimizin güzel ve kolay olmasý için duâ edin." buyurdu.
Sonra dâmâdý Keskinzâde'ye kütüphânedeki emânetler içerisinde bulunan ve muhterem pederlerine Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretleri tarafýndan ihsân edilen yeþil tâcýn tabutlarý üzerine konulmasýný, kabirlerinin pederlerinin kabrinden küçük yapýlýp süslü olmamasýný ve dergâha hizmeti terk etmemesini vasiyet ettiler.
Cumâ günü öðleden sonra yanlarýna girmekte olan hanýmlarýna, kýzlarýna ve hizmetçilerine hitâben; "Bizim etrafýmýz artýk mukaddes ruhlar ile doldu. Çok dikkatli hareket edin ve çok seyrek olarak girip çýkýn." buyurdu. Ýkindiye yakýn abdest alarak aðýzlarýna bundan böyle dünyâ nîmetlerinden bir þey almayacaklarýný ve Rabbi teâlâ ile meþgûl bulunacaklarýný beyân buyurdular. O gece beþ-altý senedir dergâhýn imâmlýk vazîfesini gören Hâfýz Emin Efendi ile Hâfýz Sûzî Efendi iki taraftan nöbetle sabaha kadar Kur'ân-ý kerîm okudular. AhmedHicâbî hazretleri seher vakti âhirete irtihâl eyledi. Pederinin türbesine defnolundu.
Sabahleyin Þeyhin aðýr hastalýðýndan ve vefâtýndan haberi olmayan pekçok ulemâ ve fukahânýn dergâhta toplandýklarý görüldü. Bunlardan bâzýlarý þöyle anlatmýþtýr:
"Gece rüyâmýzda baþlarýndaSeyyid Hicâbî hazretleri olduðu halde evliyâullahtan bir cemâatin atlý olarak yol aldýðýný gördük. Nereye gittiklerini sorduðumuzda Seyyid Hicâbî hazretleri, Hicaz'a gittiklerini ve kendilerinin de acele etmeleri gerektiðini söylediler. Bu sözlerini Seyid Hicâbî hazretlerinin hastalýðýnýn aðýrlaþtýðýna yoran dostlarý erkenden haneye geldiklerinde Þeyh'in vefât ettiðini gördüler.
Ýki kiþi de rüyâlarýnda Resûlullah efendimizi gördüklerini ve Seyyid Efendinin dergâhýna gittiðini haber verdiklerini bildirdiler.
Seyyid Ahmed Hicâbî hazretlerinin ahlâký, tavýrlarý halleri ve iþleri hep Ýslâmiyete uygundu. Mübârek huzurlarýna ne kadar gam ve keder ile varýlmýþ olsa hikmet-i ilâhî nazarlarýnda görülen nûr sebebiyle gelenler kederlerini unutur, ferahlar ve rahatlardý. Fakir ve fukarânýn yardýmcýsý idi. Kimsenin bilmediði ve duymadýðý felâkete düþen nice kimselere elini uzatýrdý. Kastamonu vilâyetinde ve çevresinde onun nîmetini görmemiþ kimse yok gibiydi. Kahkaha ile güldükleri görülmemiþ, konuþmalarýnda da aðzýndan kötü söz çýktýðýný kimse iþitmemiþti. Bir fincan kahve hakkýný muhâfaza eyler ve nîmetini yedikleri zevâta pek ziyâde hürmet ederlerdi.
Ders vermekte kaldýklarý ve seher vakitlerinde Kur'ân-ý kerîm tilâvetinde bulunduklarý dershânelerin inþâsý bitmiþ her þeyi noksansýz tamamlanmýþtý. Ýçerisini gören Seyyid Hicâbî hazretleri; "Elhamdülillah her þey tamam oldu. Sâdece saatimiz noksan kalmýþ." diye söylendiler. Talebeleri ne sûretle temin edebilecekleri husûsunda müzâkere ederken; "Allahü teâlâ gönderir." buyurdular.
Birkaç gün sonra mâliye âzâsýndan Hacý Ârif Efendi tarafýndan bir Ýngiliz saati ile bir mektup geldi. Hacý Ârif Efendi mektubunda; "Bu saati on-on beþ sene önce almýþtým, þimdiye kadar yanýmda bulundurduðumun sebebi bir yere vermekti. Ancak niyetim gerçekleþmedi. Þimdi Kastamonu'da inþâ buyurduðunuz dershâneye vakf olunmasý dileðimizdir." diyerek durumu þeyhe arz ile, duâ istirhâm ediyordu.
NE YAZILI?
Ahmed Hicâbî hazretlerinin sohbetinde bulunmuþ ve Sivas vâliliði yapmýþ olan Memduh Bey þöyle nakletmektedir:
"Bir gün huzûrunda Bursa'ya gittiðimi söylemiþtim. Mukaddes makamlarý ziyâret edip etmediðimi sordu. Bütün evliyâ ve ulemânýn türbelerini ziyâret ettiðimi bildirdim. Molla Hüsrev'in taþýnda ne yazýlý olduðunu suâl ettiler. Garip bir tesâdüf olarak Þeyh hazretlerinin taþýndaki yazý hoþuma gitmiþ, nazar-ý dikkatle okumuþtum.
"Menba'-ý ilm ü hüner
Vâris-i ulûm-ý hazret-i hayrü'l-beþer
Neyyir-i hurþîd eser
Sâhibü'd-dürer ve'l-gurer
Mevlânâ Muhammed Hüsrev."
yazýlý idi. Kendisine okuyuverdim. Sonra; "Gördün mü! Þeyh hazretlerinin kabir niþaný olan mezarýnýn taþý bile onun vasýflarýný kýyâmete kadar muhâfazaya, senin gibi pekçok ziyâretçinin kalbine nakþa çalýþýrken; ilmî eserlerini takdir eden hâfýzalar þanlý nâmýný, ulu kadrini kýymetini nasýl unutabilir! Ýlim tahsîli için bütün gücünü, kuvvetini ve hayat sermâyesini sarfetmek için bir büyüðe hizmetçi olmak isteyen o taþýn hâli sana ders ve ibret olsun." buyurdular.
1) Tehassür (M.Zühdi, Derseâdet, 1308); s.22-60
radyobeyan