Senaullah-i Dehlevi By: armi Date: 12 Temmuz 2009, 13:10:52
Tefsîr, hadîs ve Hanefî mezhebi fýkýh âlimi, tasavvuf mütehassýsý büyük velî. Ýsmi, Muhammed Senâullah olup, Þeyh Celâl-i Kebîr-i Çeþtî’nin on ikinci torunudur. Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretlerinin en büyük talebelerinden olup, hazret-i Osmân bin Affân’ýn soyundandýr. 1730 (H.1143) senesinde Pâni-püt þehrinde doðdu. 1810 (H.1225) senesinde ayný yerde vefât etti. Kabri, Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretlerinin zevcesinin kabri yanýndadýr.
Senâullah-i Pâni-pütî, yedi yaþýnda Kur’ân-ý kerîmi ezberledi. Naklî ve aklî ilimlerde ihtisas kazandý. Delhi’ye giderek, Þâh Veliyyullah-ý Dehlevî’den hadîs ilmini öðrenip, bu ilimde kemâle geldi. Önce Mevlânâ Muhammed Âbid-i Semâmî’nin, bunun vefâtýndan sonra, Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretlerinin teveccühleriyle kemâle erdi. Sonra vatanýna gidip, vefât edinceye kadar kâdýlýk yaptý.
Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretlerinin halefi ve Mevlânâ Hâlid-i Baðdâdî hazretlerinin hocasý olan Abdullah-ý Dehlevî hazretleri, Makâmât-ý Mazhariyye adlý pek kýymetli eserinde buyurdu ki: “Senâullah-i Pâni-pütî, Rabbânî âlimlerin örneði ve Hak teâlânýn sevgili kullarýndan biriydi. Aklî ve naklî ilimlerde uçsuz deryâ idi. Fýkýh ve usûl ilimlerinde mezhebde ictihâd derecesine yükselmiþti. Fýkýh ilmine dâir büyük bir eser yazmýþ, bu eserinde kaynak ve delilleriyle dört mezheb müctehidinin beyânlarýný bildirmiþtir. Kendi fetvâlarýnda kuvvetli olan husûsu ayrý bir risâle hâlinde telif etti. Usûl ilmine dâir olan kendi îzâhlarýný da ayrýca yazdý. Tefsîrinde önceki müfessirlerin ifâde ve beyânlarýný aldýðý gibi, kendi tevilleri yanýnda, Ahrâriyye ve Müceddidiyye büyüklerinin îzâhlarýna da geniþce yer verdi. Tasavvufa ve Ýmâm-ý Rabbânî hazretlerinin mârifetlerine dâir açýklayýcý risâleler yazdý. Pýrýl pýrýl bir zihin, keskin görüþ, güçlü fikir ve üstün akýl onun üstün vasýflarýndan bâzýlarýydý.
Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretlerinin hizmet ve sohbetine kavuþunca, onlarýn son derece üstün ilgi ve tavsiyeleri ile, Makâmât-ý Ahmediyye’ye mazhar oldu. Kýsa zamanda seyr ve sülûku tamamlayýp, tasavvuf hâllerinde nihâyete ulaþtý. Uzun yýllar boyunca ilim ve mârifet tâliblerine feyz saçtý. Bunun üzerine bizzat hocasý Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretleri, kendilerine, “Hidâyet sancaðý” ünvânýný verdiler. Bir defâsýnda Gavs-üs-sakaleyn hazret-i Abdülkâdir-i Geylânî’nin kabr-i þerîflerini ziyâret etti. Abdülkâdir-i Geylânî, kendisine kabirde tâze hurma ikrâm eyledi. Yine bir defâsýnda rüyâsýnda hazret-i Ali’yi gördü ve büyük müjdelere kavuþtu. Bizzat hocasý Mazhar-ý Cân-ý Cânân hazretleri kendisi hakkýnda þöyle buyurmuþtur: “Senâullah-i Pâni-pütî'nin derecesi, yükseklikte benimki ile aynýdýr. Bana gelen her feyze ortaktýr. Zâhir ve bâtýn kemâllerini toplamada mevcûdâtýn en azîzidir. Dînin kuvvetlendiricisi, yolumuzun nûrlandýrýcýsýdýr. Melekler ona tâzim ederler. Kýyâmet günü bana; “Ne getirdin?” denilince; “Senâullah-i Pâni-pütî'yi getirdim” diyeceðim. Onu görünce kalbimde heybet duygusu hâsýl oluyor. O, sâlih, takvâ ve diyânette âdetâ rûh-i mücessem gibidir. Melek huyludur. Melekler ona hürmet ederler.”
Senâullah-i Pânî pütî hazretlerinin vasiyetnâmesi:
"Allahü teâlâya hamd ve Resûlüne salât ve selâm olsun. Bu fakîr Senâullah Pânî pütî derim ki: Seksen yaþýma geldim. Kur'ân-ý kerîmde yakîn diye bildirilen ölüm, baþucuma kadar geldi. Baþka bir þey yapmaya fýrsat býrakmadý. Artýk evlâdýma ve sevdiklerime birkaç vasiyetimi yazmak istiyorum. Bâzýsýný yerine getirmek bu fakir için, bir kýsmý ise çocuklarým ve dostlarým için faydalý, hattâ zarûrîdir. Þahsým ile ilgili olanlar yerine getirilirse, rûhum hoþnud olacak. Hak teâlâ kendilerine hayýrlý karþýlýklar verecektir. Yoksa öbür dünyâda eteklerine yapýþacaðým. Kendileri ile ilgili vasiyetime riâyet ederlerse, hem dünyâ, hem de âhirette bunun iyi netice ve meyvesini göreceklerdir. Yoksa âkýbet kötü olacaktýr.
Þahsýma âit vasiyetim: Techîz, tekfîn, gasl ve defnde sünnet-i seniyyeye uyulacak. Hocam Mazhar-ý Cân-ý Cânân'ýn lutfedip verdikleri iki bez ile kefenlesinler. Sarýk sarmak sünnete muhâliftir. Hem zarûrî de deðildir. Cenâze namazýmý kalabalýk bir cemâat ile Hâfýz Muhammed Ali veya Hâkim Sekhâ veya Hâfýz Pîr Muhammed gibi sâlih bir imâm ile kýlsýnlar. Cenâze namazýmda birinci tekbirden sonra Fâtiha-yý þerîfeyi de okuyunuz. Vefâtýmdan sonra onuncu, yirminci, kýrkýncý, altmýþýncý günler yapmasýnlar. Çünkü Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem üç günden fazla mâteme izin vermeyip, haram olduðunu bildirdiler. Kadýnlarýn aðlayýp sýzlamalarýna þiddetle mâni olunuz. Fakir hayatta iken böyle þeylere rýzâ göstermezdim. Kelime-i tevhîd, salevât-ý þerîfe, Kur'ân-ý kerîm hatmi, istigfâr ve fakirlere gizli olarak helal maldan sadaka vermek sûretiyle bu fakire imdâd ve yardým ediniz. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Ölü, kabirde, denizde boðulmak üzere olup imdâd isteyen kimse gibidir. Babasýndan, kardeþinden, arkadaþýndan gelecek bir duâyý bekler." buyurdu. Vefâtýmdan sonra borçlarýmý ödemekte çok gayret gösteriniz...
: Senaullah-i Dehlevi By: armi Date: 12 Temmuz 2009, 13:12:34
Bunlarý yerine getirmekte gevþeklik yapmayýnýz. Hocanýn vasiyetini, herkesin gücü yettiði kadar yerine getirmesi lâzým olduðunu biliniz...
Geride kalanlarýn faydasý için olan vasiyetim þudur: Dünyâya fazla kýymet vermeyiniz. Ýnsanlar çoðunlukla çocukluðunda ve gençliðinde ölmektedirler. Yaþlanan pek azdýr. Hepsinin ömrü kýsa süren bir sabah rüzgarý gibi geçmektedir. Nereye gittiðini bilmezler. Kalan ise bitmeyecek olan âhiret iþleridir. Bu dünyâ lezzetleri sýkýntý çekmeden ele geçmiyor. O da az bir þeydir. Bu geçici ve az bir þey olan lezzetlere dalýp, ebedî lezzeti, âhiret saâdetini, Allah korusun elden kaçýrmak ve ebedî felâkete düþmek ahmaklýktýr. Din ve dünyâ faydasý bir araya geldiði zaman, tercihini din menfaatini öne almakta kullan. Dünyâda zâten takdir edilen þey insana ulaþýr. Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem; "Bütün maksatlarýný tek bir maksad edinenin (yâni) maksad ve düþüncesi âhiret olanýn dünyâsýna Allahü teâlâ kefildir." buyurdu. Dünyâyý tercih eden, önde tutanýn eline bâzan dünyâ da geçmez. Nitekim zamânýmýzdaki insanlarda bu hal çok görülmektedir. Bu durumda olan dünyâda da âhirette de zarar eder. Diyelim ki, dünyâ malý eline geçti. O da kýsa bir zaman sonra yok olup gidecek, gene sonsuz ziyanda kalacak.
Dünyâ saâdetlerine ve nîmetlerine kavuþtuklarý halde bunlardan bir zerresini götüremeden ölüp giden binlerce insan gördüm.
Ben, birâderim, babam ve dedem kâdýlýk vazîfesi yapageldik. Gerçi bu hizmeti hakkýyla yerine getiremedik. Bilhassa bu kusuru çok fakîrin hayâtýnýn büyük kýsmý bozuk þartlar içinde vazîfe yapmakla geçti. Bu sebepten piþmaným ve istiðfâr etmekteyim. "Lâ havle velâ kuvvete" okuyup derim ki, bu vazîfeyi isteyerek almadým. Yine de zamânýmýz ehlinin çoðundan iyi yürüttüm. Allahü teâlâya hamd olsun. Bu bakýmdan Allahü teâlânýn fazlýndan maðfiret ummaktayým. Bütün maksadým da Rabbime kavuþmaktýr.
Kâdýlýk vazîfesi sebebiyle müslümanlar hattâ Hindliler dâhil karþýlaþtýðým herkes bize kýymet vermektedir. Halbuki benden daha kýymetli âlimler vardýr. Hiç kimse onlarý sormuyor. Baþkasýnýn bâtýnýndan, iç dünyâsýndan kimin ne haberi olur. Bu da dînî faydayý dünyâ menfaatine tercih edenden dünyânýn da yüz çevirmeyeceðine delildir.
O halde çocuklarýmdan kâdýlýk vazîfesi yapmak isteyenler, haksýz olaný savunmaktan uzak dursunlar. Mûteber ve meþhur olan rivâyetler ile amel etsinler. Hülâsa, dîni dünyâdan önde tutmanýn bir yönü de kýzýný dindar bir dâmâdla evlendirmektir. Çünkü zamânýmýzda bu þehirde râfizîler çok yayýlmýþtýr. Memleketin ileri gelenleri yâ âile asâletine, soya sopa veya mala, paraya ve zenginliðe bakýyorlar. Halbuki ilk önce dindârlýða bakmak lâzýmdýr. Soyu yüksek ve zengin de olsa, böyle râfýzî olduðu bilinen ve sezilen kimseye kýz vermemelidir. Kýyâmet günü dindârlýk ve takvâ, haramlardan sakýnýp sakýnmamak sorulacaktýr. Bu yolda falan oðlu filan olmak hiçbir þey deðildir. Elde bulunan mala, nîmet çokluðuna îtibâr olunmaz. Çünkü bunlar el deðiþtirir. Nitekim; "Mal gelir gider." demiþlerdir.
Þunu da bilmek lâzýmdýr ki, bir kimse gizlide ve açýkta ve bütün hallerinde Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme ilim, îtikâd, âdet ve ibâdetlerindeki amelinde ne kadar tâbi olursa, O'na benzerse, onu o kadar kâmil bilmelidir. Resûlullah'a uymakta kusur ettiði kadar noksandýr. Bu sebeple Nakþibendiyye büyükleri, sünnet-i seniyyeye uymakta en yüksek dereceye varmak için sanki yarýþ etmiþlerdir. Tâbi olma bakýmýndan Resûlullah sallallahü aleyhi ve selleme benzemelerindeki kemalleri, fazîletlerine üstünlüklerine delildir. Bizim gibi zayýf himmetli, Resûlullah'a tam mânâsýyla tâbi olamayanlar, nâfilelerle çokça meþgul olmasa da fakat farzlarý yerine getirirse, bilhassa muâmelelerde, ibâdetlerde, âdetlerde, haramlarý, mekruhlarý, þüphelileri terk ederse, bu da büyük kazançtýr.
Eðer insanýn himmeti bu dereceden de aþaðý olur, þeytan ve nefse uyarak haramlarý iþlerse, artýk kullarýn haklarýný zâyi etmeye baþlar. Ýþlenen günahlarý Allahü teâlânýn merhâmet edip affetmesi, din büyüklerinin þefâatine kavuþmak ümid edilirse de, kul haklarý için böyle bir baðýþlanma yoktur. Bu hususta âyet-i kerîmeler ve hadîs-i þerîfler çoktur. Hepsini buraya yazmak mümkün deðildir. Bunlardan ikisi þöyledir:
"Müslüman, diðer müslümanlarýn elinden ve dilinden zarar görmediði kimsedir."
"Kendin için istediðini, insanlar için de istemek, kendin için istemediðini insanlar için de istememek."
: Senaullah-i Dehlevi By: armi Date: 12 Temmuz 2009, 13:13:39
Bir þiirin mânâsý ise þöyledir: "Ne istersen yap, fakat, insanlara eziyet ve sýkýntý verme yolunu seçme. Çünkü dinde bunun gibi büyük günah yoktur."
Nasîhatlardan biri de þudur: Hanýmýna, çocuklarýna, hizmetçilerine ve diðer emri altýnda olanlara öyle muâmele etmeli ki, hepsi sizden râzý olsunlar ve sizi sevsinler. Ýyi bir insan ve onlarýn dert ortaðý olduðunuza, kendilerine güçlerinin yetmeyeceði þeyleri yüklemeyeceðinize iyice inansýnlar. Bununla berâber onlardan bâzýsýnýn hased, kýskançlýk sebebiyle birbirinden memnun olmamalarý önemli deðildir. Âmir mevkiinde olanlarý, kendilerine itâat etmekle ve hizmetlerini yerine getirmekle memnun etmeli. Yalnýz günah olan emirleri yerine getirilmez. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Allahü teâlâ katýnda günah olan þeylerde, kula itâat olunmaz." buyurdu.
Yakýn akrabâya, kardeþlerine, dostlarýna, sevdiklerine, arkadaþlarýna, komþularýna samimî bir sevgi, tevâzu ve alçak gönüllülük üzere olmalý, onlarýn sýkýntýlarýný paylaþmalýdýr. Dünyâ o kadar âhým þâhým bir yer deðildir. Dünyâ iþleri için birbiriyle irtibâtý kesip, kopmamalýdýr. Hiçbir âile ocaðý çekiþmekten baþka bir þeyle sönmemiþtir. Düþmanlýk yapanlara da iyilik ederek onlarý mahcûb etmelidir.
Þiir:
Ýki dünyâ rahatýný þu iki sözde ara
Dostlara iltifat, düþmanýna müdârâ.
Kur'ân-ý kerîmde meâlen þöyle buyruluyor: "Düþmanlarýn kötülüðünü onlara iyilik yapmak sûretiyle def et. Böyle yaparsan, düþman olan kimsenin sana dost olduðunu, seni sevdiðini göreceksin. Bunu (düþmana iyiliði) ancak çok sabýrlýlar ve büyük nasîb sâhipleri yapar." (Fussilet sûresi: 34),
Bu sözümüz, dünyâlýk sebebiyle, kendisine düþmanlýk edilen bir müslümanýn tâkib edeceði yol hakkýndadýr. Fakat, râfizîler, hâricîler ve benzerleri gibi kendilerine sýrf Allah için düþmanlýk yapýlmasý gereken kimselere karþý tavrýmýzýn ve tutumumuzun nasýl olacaðýna gelince, bozuk îtikâdlarýndan tövbe etmedikçe kendilerine muvâfakat edilemez. Ýsterse babasý ve oðlu olsun.
Âilemizden her asýrda mümtaz âlimler bulunagelmiþtir. Çocuklarýmdan Ahmedullah bu devlete kavuþmuþtur. Fakat vefât eyledi. Allahü teâlâ ona rahmet eylesin. Delîlullah ve Safvetullah'ýn da bu (ilim) devletini elde etmesini istediysem de icâbet olunmadý. Üzgünüm. Fetvâlardan hâlen anlayabildikleri yeterli deðildir. Bu hususta çalýþabilirlerse elbette çalýþsýnlar. Bu sonsuz devleti ve nîmeti kazanmak için kendi çocuklarý üzerinde titizlikle dursunlar. Çünkü hem dünyâda ve hem âhirette büyük faydalara sebeb olur. Ýlim, doðru îtikâdý (inancý), güzel ahlâký, iþlerin ve hallerin iyisini ve kötüsünü bilmekten ibârettir. Bunlarý akâid, fýkýh ve Ýslâm ahlâký kitaplarý anlatýr. Bu ilim, Kur'ân-ý kerîm, hadîs-i þerîf, tefsîr, hadîs-i þerîf þerhlerini (açýklamalarýný), usûl-i fýkhýn delillerini bilmeden, Eshâb-ý kirâm ve tâbiîn, husûsiyetle dört mezheb imâmlarýnýn sözlerini anlamadan, ayrýca lügat, sarf, nahvi iyice öðrenmeden ele geçmez. Bütün bunlar bilinmeden iþin doðrusu yanlýþýndan ayrýlamaz. Bu ilimlere çalýþmak lâzýmdýr. Felsefecilerin hikmetini okumanýn hiç faydasý yoktur. Fakat mantýk ilmi müstesnâ. O, diðer ilimleri anlamada yardýmcýdýr. Onu okumak elbette faydalýdýr."
Senâullah-i Pâni-pütî, otuzdan fazla eser yazdý. Bunlarýn bâzýlarý þunlardýr: 1) Tefsîr-i Mazharî: Çok kýymetli bir tefsîrdir. Arapça olup on cilddir. 1964 senesinde Delhi’de basýlmýþtýr. 2) Ýrþâd-üt-Tâlibîn: Tasavvufa dâir çok kýymetli bir eserdir. Fârisî olup matbûdur. 3) Gülþen-i Vahdet: Mektûplarýnýn toplandýðý eserdir.
1) Makâmât-ý Mazharî; s.83
2) Tam Ýlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baský) s.1141
3) Kýyâmet ve Âhiret; (5. Baský) s.301, 317
4) Ýrþâd-üt-Tâlibîn
5) Tefsîr-i Mazharî
6) Ýslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.18, s.182
radyobeyan