Dünya Hali
Pages: 1
Felaket Geliyorum Diyor By: reyyan Date: 24 Ekim 2011, 20:20:15
Dünya Hali


Mart 2005 75.SAYI


Halil AKGÜN
kaleme aldý, DÜNYA HALÝ bölümünde yayýnlandý.


Felaket Geliyorum Diyor

Küresel ýsýnma, son yýllarýn en büyük çevre sorunlarýndan biri. Yüzlerce bilim adamý ve kuruluþ bu konuda araþtýrmalar yaptý ve yapýyor. Herkesin ittifakla söylediði þey ayný: Önlem alýnmazsa 2100 yýlýnda dünya atmosferindeki karbondioksit oraný artacak, ozon tabakasýndaki delik büyüyecek ve dünya 2 ilâ 6 derece arasýnda ýsýnacak. Bu, kasýrgalardan hava kirlenmesine, kutuplardaki buzlarýn erimesinden depremlere kadar bir dizi doðal felakete yol açacak. Kýsacasý felaket geliyorum diyor.

Sorunun boyutlarý uluslararasý düzeyde ilk olarak 1997'de Japonya'da yapýlan Kyoto toplantýsýnda ele alýndý. Bilim adamlarý, bir protokol ile atmosferin kirlenmesine yol açan ve “sera gazý etkisi” adýný verdikleri zararlý gazlarýn üretiminin önüne geçecek tedbirlerin alýnmasýný önerdiler. Amerika ve Avusturalya gibi sanayileþmiþ ülkeler bu protokolun kendi ekonomilerine zarar vereceðini ileri sürerek anlaþmaya imza atmadýlar. Oysa Amerika atmosferi kirleten gazlarýn yüzde 36'sýný tek baþýna üretiyor. Amerika'nýn çekilmesi üzerine Kyoto protokolu yaptýrým gücünü yitirdi. Fakat Rusya ve Türkiye de dahil olmak üzere 187 ülke Kyoto Protokol'üne imza attý. Amerika ise imza atmayacaðýný açýkladý. Yani Amerika hepimizin soluduðu havayý kirletmeye devam edecek.

Ailenin Parçalanmasý ve Çocuklar


Ýzmir'deki bir ilköðretim okulunda baþarýsýz olan öðrencilerin hemen tamamýnýn ailevî sorunlar yaþadýðý tesbit edildi. Bu öðrenciler arasýnda 6 ve 7. sýnýfa geldiði halde rahat okuyup yazamayan ve matematik bilmeyen çocuklar var. Aile içi sorun yaþayan öðrencilerin davranýþlarýnda da umursamaz ve kaba olduklarý bildiriliyor.

Ýstanbul Valiliði'nin yaptýrdýðý bir araþtýrmaya göre ise, Ýstanbul'daki sokak çocuklarýnýn yüzde 51'nin ailesi parçalanmýþ. Ölüm, boþanma, geçimsizlik ve fakirlik gibi sebepler yüzünden parçalanan aileler, çocuklarýna gereken ilgiyi gösteremiyor. Ayrýca aile içi þiddete maruz kalan çocuklarýn ciddi psikolojik sorunlar yaþadýðý tesbit edilmiþ.

Yani önümüzde pek de iç açýcý olmayan bir tablo var. Ailenin parçalanmasý, bütün toplum hayatýný etkiliyor. Özellikle büyük þehirlerde aile içi iletiþim gittikçe azalýyor. Televizyon izlemenin adeta kutsal bir vazife haline geldiði ülkemizde, veliler çocuklarýný ne koruyabiliyor ne de onlarla iletiþim kurabiliyor. Sokak çocuklarý, tinerciler, kapkaççýlar bir gecede ortaya çýkan sorunlar deðil. Bu konuda daha vahim bir noktaya gelmeden harekete geçmemiz gerekiyor.

“Alamanya” Devri Sona Erdi!


Gazetelerin verdiði habere göre, Almanya devletinin Türk þirketlerine verdiði iþçi kotasý doldurulamýyor. Türkiye ile Almanya arasýnda 1991'de imzalanan anlaþmaya göre Türk þirketleri Almanya'da yapacaklarý yatýrým karþýlýðýnda Türkiye'den iþçi götürme hakkýna sahip olmuþtu. Þu anda bu kota beþ bin. Yani Almanya'da yatýrým yapan Türk þirketleri Türkiye'den her yýl beþ bin iþçi götürme ve istihdam etme hakkýna sahip. Fakat giden iþçi sayýsý yýllardýr 2 ilâ 3 bin civarýnda kalýyor.

Bu durumdan bazý Türk þirketlerinin usulsüz iþ yapmalarýnýn sorumlu olduðu söyleniyor. Fakat Almanya ve diðer Avrupa ülkelerinin Türkiye insaný için eski cazibesini yitirdiðini de görmezlikten gelemeyiz. Belki de asýl sebep bu. Yani Türkiye'deki insanlar mecbur kalmadýkça baþka ülkelerin sýnýr kapýlarýnda, gümrüklerinde, vize kuyruklarýnda beklemek ve tabir caizse merhamet dilenmek istemiyorlar. Bu durum bazý Türk þirketlerinin aleyhine olabilir ama bunun Alman ekonomisinin faydasýna olmadýðý da açýk. Almanya'nýn geçtiðimiz aydan itibaren Türk pasaportu taþýyanlardan transit vize istemesi de orta vadede Alman havayollarýnýn ve ekonomisinin aleyhine olacaktýr. Almanya, Türkiye'deki ‘ Alamanya ' döneminin bittiðinin farkýnda deðil galiba!

Türkiye ve Filistin


Geçen ay Dýþiþleri Bakaný Abdullah Gül beraberindeki heyetle Filistin'e resmi bir ziyaret yaptý. Gazetelere yansýyan haberler, bildiðimiz “barýþ olsun, savaþ olmasýn” açýklamalarýndan pek öteye gitmedi. Fakat geri plânda anlaþmaya varýlan konulardan bir tanesi dikkatimizi çekti. Türkiye, Filistin'in Gazze þehrindeki Doðu Refah havaalanýný tamir edecek.

Ýsrail ordusunun 2002 yýlýnda yýktýðý bu havaalaný, 1995 yýlýnda hizmete açýlmýþtý ve yýlda yaklaþýk 3 milyon kiþiye hizmet veriyordu. Filistin toplumunu manen ve madden çökertme siyaseti izleyen Ýsrail, Avrupa Birliði'nin yaptýrdýðý bu havaalanýný dahi Filistinlilere çok görmüþ ve orayý askeri bir operasyonla yerle bir etmiþti. Filistin Devlet Baþkaný Mahmud Abbas'la yapýlan görüþmeler neticesinde Türkiye, Doðu Refah Havaalanýnýn tamirini resmen üstlendi. Ýsrail “sorun çýkartmama” sözü de vermiþ.

Filistin davasý konusunda Ýslâm ülkeleri heyecanlý ve hamasi konuþmalar yapmanýn ötesinde fazla bir þey yapmadý ve yapmýyor. Umarýz Türk hükümetinin bu adýmý baþka güzel geliþmelerin habercisi olur.

Denktaþ'ýn Ýtirafý


KKTC Baþkaný Rauf Denktaþ, Kýbrýs'ta manevi bir boþluk olduðunu kabul etmiþ ve suçu Atatürkçülük adýna dinsizlik propagandasý yapan öðretmenlere atmýþ. Denktaþ, Kýbrýs'taki genç nesle milli ve manevi deðerleri aþýlayamadýklarýný, hatta Kýbrýs davasýný dahi tam olarak anlatamadýklarýný söylüyor.

Denktaþ'ýn bu kaygýsý çok yerinde. Türkiye'nin Kýbrýs davasýnýn sadece bir toprak ve siyasi hakimiyet meselesi olmadýðýný artýk kabul etmemiz gerekiyor. Kýbrýs Türklerinin varlýk mücadelesinin kültür ve deðer boyutu bugüne kadar hiç gündeme gelmedi. Kýbrýs adasýndaki Müslüman Türk varlýðýnýn anlam ve önemi üzerinde neredeyse hiç durulmadý. Hamasetten öteye gitmeyen yaklaþýmlar, derin kültür sorunlarýnýn ele alýnmasýna imkan tanýmadý.

Mevcut durumu Denktaþ þöyle ifade ediyor: “Babasý, dedesi, ninesi þehit olan veya göç eden gençlerin Kýbrýs faciasýný bilmeden yetiþecekleri aklýmýzýn kenarýndan geçmedi.”

Bugün Rum kesimiyle bütünleþmeyi savunan Kýbrýs gençliði bu tercihi yaparken nasýl bir kültür hazýrlýðý içinde? Bu sorunun cevabý belli deðil. Yani bütünleþme, kültür asimilasyonu anlamýna da gelebilir ki, Kýbrýs Türk kesiminin bu sürece çoktan girmiþ olduðunu görmek için kâhin olmaya gerek yok.

Bir Zihniyetin Sonu

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) geçtiðimiz ay olaðanüstü bir kurultay yaptý. Þiþli Belediye Baþkaný Mustafa Sarýgül'ün liderlik giriþimlerini engellemek için harekete geçen CHP Genel Baþkaný Deniz Baykal, kurultaydan galip taraf olarak çýktý. Baykal'ýn CHP içindeki güçlü konumunu bilenler, bu sonucun sürpriz olmadýðýný söylüyorlar. Öte yandan Sarýgül'ün “ben çok dürüst ve iyi bir insaným” demekten öte hiçbir siyasi vizyonunun olmadýðýnýn ortaya çýkmasý da bu sonucu adeta zorunlu kýldý. Böylece CHP, liderlik sorununu bir dönemliðine daha çözmüþ oldu. Yazýn yapýlacak CHP olaðan kurultayýndan da muhtemelen benzer bir tablo çýkacak.

Fakat CHP'nin asýl sorunu liderlik deðil, temsil ettiði zihniyet. CHP, “Atatürk'ün kurduðu parti” sýfatýyla kendini hep devletin asýl sahibi addetti. Diðer siyasi görüþler ve partiler, demokratik muhalefetin bir þartý deðil, devlet açýsýndan þüpheli aktörler olarak görüldü. Halk, bu sürece katýlmasý gereken deðil, güdülmesi ve gerektiðinde hizaya getirilmesi gereken cahil ve görgüsüz bir yýðýn olarak tanýmlandý. Çok partili hayata geçtiðimiz 1946'dan önce kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fýrkasý (kuruluþu 1924) ve Serbest Cumhuriyet Fýrkasý'nýn (kuruluþu 1930) baþýna gelenler bu noktayý teyit ediyor. Her iki siyasi parti de bir yýldan az bir süre yaþayabildi. CHP onlarý Türk siyasi hayatýndan tasfiye etmek için elindeki yani “devlet”in bütün imkanlarýný kullandý.

CHP'nin temsil ettiði zihniyet, kendini her zaman Türkiye insanýnýn temel deðerlerinin üstünde gördü. “Halka raðmen halk için demokrasi” gibi sloganlar, CHP'nin özünde halkçý deðil, elitist ve gerektiðinde zorba bir siyasi program uygulayabileceðini gösteriyor. CHP'nin benimsediði (ve uyguladýðý) tepeden inmeci modernleþme ideolojisi, halk için deðil, halka raðmen ve çoðu zaman da halkýn aleyhine bir siyasi süreci doðurdu Türkiye'de. Bugün devletin hantallýðýndan gelir eþitsizliðine, laiklikten baþörtüsüne kadar bir dizi sorun bu siyasi kültür tarafýndan üretiliyor ve canlý tutuluyor. Çünkü CHP'nin siyasi programýnda halk yok, cumhuriyet eliti var. Bu yüzden Adnan Menderes liderliðindeki Demokrat Parti'nin ilk seçim sloganý “Yeter! Söz Milletin” idi.

Türkiye'nin önündeki yapýsal sorunlarý aþmak için hamle yapmasýný engelleyen þey de yine bu elitist ve tepeden inmeci zihniyettir. Bugün Türkiye'de ne zaman özgürlüklerden, insan haklarýndan, sistemin þeffaflaþmasýndan yahut hukuk reformundan bahsedilse, birileri çýkýp “rejim elden gidiyor”, “irtica geliyor”, “ülkemiz yabancýlara peþkeþ çekiliyor” çýðlýklarý atýyor. Felaket tellalýðý yapan bu insanlar, Türkiye devletinin ve vatanýnýn deðil, statükonun korunmasýný hayatî bir vazife olarak görüyorlar. Kendileri “devletin aslî sahibi” sýfatýyla Türkiye'yi bizden daha fazla sevdiklerini, ülkenin geleceðinde ancak kendilerinin söz sahibi olmasý gerektiðini söylüyorlar.

CHP, zihnindeki bu ideolojik engelleri aþmadýðý müddetçe ne Türkiye insanýyla ne de onun tarihiyle ve deðerleriyle barýþ yapabilecek.

    Kýsa Kýsa Dünya Turu

    Kýrkpýnar yaðlý güreþlerinin bu yýl ilginç konuklarý olacak: Sumo güreþçileri! Geleneksel Türk güreþiyle Japonya'nýn milli sporu sumo, ilk defa bir araya gelecek. Haziran ayýnda yapýlacak Kýrkpýnar müsabakalarýnda sumo güreþçileri o muazzam cüssesleriyle ‘er meydaný'na çýkacak. Geçen yýlýn baþpehlivaný Recep Kara kendinden emin bir þekilde “gelsinler de güreþ neymiþ görsünler; onlarda yað var, bizdeyse pazu ” diye de hodri meydan demiþ. Bu özgüvene ancak þapka çýkartýlýr. Bu yýlki Kýrkpýnar güreþleri bir baþka zevkli olacak anlaþýlan.

    ***

    TRT, Türkiye'nin en eski radyo ve televizyon kuruluþu. Yaptýðý programlarla Türk kültürüne önemli katkýlarda bulunan TRT, yýllardýr trilyonlarca lira zarar ediyor. TRT'nin geçen yýlki net zararý 100 trilyon lira idi. Bu yýl bu rakam, 23 trilyona geri çekilmiþ. Yeni TRT yönetimi bu rakamý sýfýrlamayý ve önümüzdeki yýl kâra geçmeyi hedefliyor. Bu kolay olmayacak. Fakat TV'nin Türkiye kültürünün altýný oyduðu bir dönemde TRT gibi düzgün, seviyeli ve ciddi programlar da yapan yayýn kuruluþlarýna þiddetle ihtiyaç var. Umarýz TRT bu darboðazý kýsa sürede aþar.

    ***

    Küba, dünyanýn en yaþlý insanýnýn kendi ülkesinde yaþadýðýný açýkladý. Benito Martinez adlý Kübalýnýn 123 yaþýnda olduðu söyleniyor. Martinez , yaþýna göre oldukça dinç ve neþeliymiþ. Þuuru ve hafýzasý da yerinde olan Martinez , bunu saðlýklý beslenmeye ve sigara gibi kötü alýþkanlýklardan uzak durmaya baðlýyor. Saðlýk hizmetlerinin ücretsiz olduðu Küba'da 100 yaþýn üstünde çok insan var. “100 yaþ” kulübü türü kuruluþlar, 100 ve üzeri yaþtaki kiþileri bir araya getiriyor ve onlarla çeþitli programlar yapýyor. Darýsý yaþ ortalamasý 60'larda gezen Türkiye'nin baþýna!

    ***

    Baþbakan Tayyip Erdoðan “Hastanelerde rehin alma dönemine son” demiþ. Kanunlarý esas alarak borcunu ödeyemeyen hastalarýn rehin alýnmasýna karþý çýkan Erdoðan, “kanunlar her þey deðildir; aslolan insanlarýn hukukudur” diye de eklemiþ. Buna sevinmemek mümkün deðil. Türkiye'de nihayet kanunlar ile hak ve hukuk arasýndaki fark anlaþýlmaya baþladý. Umarýz Baþbakan'ýn bu çaðrýsý bütün yetkililerin vicdanýnda akis bulur.





radyobeyan