> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Semerkand Aylık Tasavvuf Dergileri > Tencere >  Ödeşme Anı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ödeşme Anı  (Okunma Sayısı 702 defa)
28 Eylül 2011, 19:29:54
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 28 Eylül 2011, 19:29:54 »



Tencere


Kasım 2007 107.SAYI


Ali DEMİRTOPUZ kaleme aldı, TENCERE bölümünde yayınlandı.

Ödeşme Anı


Bazı şeyler vardır, yıllar geçse bile hatırladıkça canınızı sıkar. Yüzünüze apansız yediğiniz bir tokat gibi. O talihsiz ana dönüp bir ödeşme anı yakalayabilmek... Hadise başınıza geldiğinizde hazırlıksız yakalanırsınız, mağdur edilir, haksızlığa uğrar ya da saçma sapan bir durumda bırakılırsınız? Sonra bir ödeşme anını zihninizde kurar durursunuz...

Yolda yürürken boydan boya üstünüzü ıslatıp kaçan bir araba düşünün. O arabanın peşinden koşsanız, yetişip camı tıklatsanız ya da camı açık olsa ah! Elinizdeki pet şişeden bir miktar suyu adamın üstüne boca etseniz ne güzel bir ödeşme olurdu, bir düşünün. Ben bir kere denedim, hatta yetiştim bile. Ama tam camı tıklattığımda ışıklar yandı ve adam basıp gitti...

Mesela sabah uyku sersemi birini aradınız telefonla. Olacak ya, yanlış numara çevirdiniz... Karşınızdaki kişi yanlış numara olduğunu söylemek yerine size bir güzel küfretti ve yüzünüze telefonu kapattı. Ne yaparsınız? Redial tuşuna basıp aynı numarayı bir daha arar kendinizi ciddi bir kolluk kuvveti olarak takdim eder, yaptığının ne kadar yanlış olduğunu söyleyip bir daha daha saygılı olmasını, kayıtlardan kimlik bilgilerini alıp hakkında araştırma yapılması talimatı verdiğinizi söyleyebilirsiniz.

Yalnız, bu durumda bir talihsizlik yaşanabilir. Bizzat aradığınız numara bir kolluk, omuzluk hatta sırtlık kuvvetine mensup bir şahsiyetin numarası olabilir. O hadise de hayatınızın en yanlış numarası olarak tarihe geçer

Cep Sözleri


Cep telefonu çıktığından beri hayatımızda pek çok şey değişti. Böyle olunca bazı deyimleri gözden geçirmek lazım diye düşündüm.

– Söz gümüşse, sükut dakikası bir kontör.
– Kontörü çok olana laf dayanmaz.
– Sakla mesajı, gelir kandili bayramı.
– Faturalıdan ağzı yanan, kontör kartını yüzer yüzer alır.
– Aslan çektiği mesajdan belli olur.
– Cebin kulağı vardır.
– Kontörün yok konuşmaya, kameralı cep alırsın artisliğe.
– Sükut kontörsüzlüktendir.
– Kontör biter laf bitmez.
– Cahile söz anlatmaktansa cebini titreşime al.
– Şarj bitmeden ümit kesilmez.
– Kapsama alanı kamusal alanı döver

Ne İstersiniz?

Oturmuşum koltuğuma gidiyorum. ‘Host’ çocuk gelmiş soruyor. “Ne istersiniz?” diye. Bu arada hostesin erkek olanına ‘host’ deniyormuş. İnsan yine de demeye çekiniyor. Otobüs otobüs değil, belgesel programı sanki. Afrika’daki doğal hayat anlatılıyor. Neyse host gelir ve “Ne istersiniz?” diye anlamsız sorusunu yüzüne yerleştirir. Bakarsınız, ne kadar ciddi diye. Öğrenince ne olacak yani? Gereğini yapabilecek misin? Sormanın hakkını verebilecek misin? Cevabımla yüzleşecek ve hâlâ o kişisel gelişim gülümsemeni taşıyabilecek misin? Yoo… “Sordum öylesine, sen de gülümse numaradan, yaşayıp devam edelim yolumuza..” diye özetlenebilecek bir yaşam biçimidir bu.

Hayatta böyle çok anlar vardır. Adam ağzından çıkan sözün sahibi değildir. Ne söylediğinin bile farkında değildir. Laf olsun torba yoğurdu olsun, sulandırıp çalkalayıp sonra da içelim güzelce diye yaşarlar. Mesela “Ne istersiniz?” diye geldi garson ve siz de ona “Geçmişimi..” dediniz. Ee, ne olacak bundan sonra? Adam ordan mutfağa seslenecek “Ustaaa! Çek bi geçmiş, acılı olsuuun! Yanında içecek ne alırdınız abi? Yalnızlık gazozu var, ya da su gibi akıp giden yıllara inat erikli su...” diyebilecek bir garson var mıdır? Tut ki var. Peki karşısında biz nasıl bir çıkış yapabiliriz? Ben olsam durumu iyice absürtleştirip seslenirdim. Benim su erikli olmasın, sade olsun, diye. Allah Allah, adamlara bak erikten su yapmışlar ya!

Tanımadan karşılaştığımız, bir şeyler konuşup tekrar ayrıldığımız bu insanlarla bir bilardo masasında hareket eden toplar gibiyiz. Yaklaşıyor çarpışıyor ve başka başka  yönlere gidiyoruz. Bu karşılaşma anlarında konuşmak ve anlaşmak aslında gerçek değil. “Nasılsınız?” diye soruyor adam. – İyiyim, diyorum, ya siz? – Ben de iyiyim. Bütün bu diyalogları her gün her gün durmadan yaşıyoruz. Hayat birden bire İngilizce öğrenme setine dönüşüyor. Bu soruya bu cevap verilir. Aksi bir cevap karşınızdaki adamı içine girdiği programdan kopartıp kafasındaki çipi kızdırabilir ve adam su kaynatıp orada motoru yakabilir.

– Nasılsınız?

– Beyefendi bu şu an ölüyüm. Kendimi bir ölü gibi hissediyorum. Mezarımdayım, sevdiklerim gelmiş mezarımın başında ağlıyor. Şimdi anlıyorum ki peşinden koşup durduğum tüm şeyler, not defterime yazdığım iş görüşmeleri, sizinle şu an burada buluşmak, hepsi hepsi yalanmış. Boşunaymış. Benim daha önemli, kendim ve insanlık için daha önemli şeylerle ilgilenmem lazımmış.

– Nasıl? İyi misiniz siz? Ben anlayamadım söylediklerinizi!

– Şşşt susun! İşte mezara yerleştiriyorlar beni. Çocuklarım ağlıyor. Bak bak! Bunlar kardeşlerim. Eşim ayakta nasıl da zor duruyor...

İşte böyle bir anı yaşarken görüştüğünüz kişiye halinizi ayan beyan yansıtsanız ne olur, bir düşünün. Dışarıda serbestçe dolaşmanız bir daha mümkün olur mu sizce? Tedaviniz için hemen ne gerekiyorsa yapılır. Toplum, alışılagelmiş davranış biçimlerinin dışına çıktığınız için sizi hemen bir yere kapatmak ve iyi etmek ister…

Aslında her birimizin günlük hayat içerisinde içimize atmayıp, içimizden geldiği gibi konuştuğumuzu ve söz ve davranış kalıplarına sığmadığımızı bir düşünsenize... “Bütün dünya meczup olacak!” sloganıyla yola çıkan ve bir türlü grup/küme olamayan insanların giderek çoğaldığı ve her yerde karşımıza çıktığını bir hesap edin. Her soruyu ciddiye alan ve bir terapi anı gibi içini döken insanlar...
Sözün kıymetini hissederek, sahici bularak konuşan insanlar... Bir süre sonra kimse kimseye bir şey sormaz galiba. Host kibarlığı bırakır “höst” denecek kıvama gelir ve önden seslenir: “Ne istiyorsanız alın lan! Her şey, kek, çorba, kahve, kola, yastık, su, ıslak mendil, her şey... aha şurda! Yiyin için, fazla gürültü yapmayın! Ezmeyin birbirinizi! Kaptan önüne bak sen de!”

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ödeşme Anı
« Posted on: 16 Nisan 2024, 15:50:16 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ödeşme Anı rüya tabiri, Ödeşme Anı mekke canlı, Ödeşme Anı kabe canlı yayın, Ödeşme Anı Üç boyutlu kuran oku Ödeşme Anı kuran ı kerim, Ödeşme Anı peygamber kıssaları, Ödeşme Anı ilitam ders soruları, Ödeşme Anıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes