İBN-İ HACER ASKALANİ'NİN İMAN HAKKINDAKİ GÖRÜŞ VE RİVAYETLERİ
İbn-i Hacer H. 852'de vefat etmiş olan ve hadiste Şeyhü'lislam unvanını almış olan bir Şafii alimidir. Sahih-i Buhari'yi ilk olarak şerh eden ve bu şerhi İslam aleminde en tutulan kişidir. Birçok dalda eser yazan alimin en büyük ve gözde kitabı Buhari'nin şerhi olan "Fethu'l Bari"dir. Aşağıya alıntılanlar Sahib-i Buhari'nin "İman, kitabı" şerhinden alınmıştır:
1- İman kitabının ilk hadisi İslam’ın beş şey üzerine bina edilmesi hadisidir (İbn-i Hacer bu hadisle alimlerin iman hakkındaki görüşlerinin ne olduğunu zikretmektedir).
Selef alimlerine göre iman: Kalble itikad, dil ile söyleme ve rükünlerle ameldir. Bu amelden kasıt amelin imanın kemalinin şartı olmasıdır. Mürcie'de ise iman yalnızca itikad ve söylemekten ibarettir. Yani ameli şart koşmamaktadırlar. Kerramiye ise "yalnızca dil ile söylemektir" der. Mutezile de "iman, amel, dil ve itikaddan ibarettir" der. Mutezileyle selef arasındaki fark mutezilerin ameli imanın şartı olarak kabul etmesi, selefin ise, ameli imanın olgunlaşmasının şartı olarak kabul etmesidir. İmanın bu şekilde şartlarla şartlanması Allah katında gerekli olan içindir. Ama insanoğlu nazarındaki iman itikaddan ibarettir. Yani kim imanı ikrar ederse bu kişiye dünya hayatında İslam'ın hükümleri tatbik edilir. Bu ikrar eden kişi küfürle itham edilemez. Ancak bu şahıs ikrarla beraber bir fiilde Allah'a şirk koşar, puta taparsa bu kimse müşriktir. Şayet bu ikrarla beraber şirk olmayan bir amel işlerse ve bu ameli küfre delalet etmezse (mesela fısk gibi, büyük günah vs.) bu kimsenin ikrarına bakılır ve buna iman lafzı vermek gerekir. Bu görüşe karşılık mutezile fasıklığı üçüncü bir merhale kabul ederek fasığın ne mümin ne kafir olduğunu söylüyor.
2- Kendi nefsi için istediğini kardeşi için de sormak imandandır." Babında Buhari şu hadisi zikretmektedir; "Kendi nefsi için sevdiği bir şeyi kardeşi için sevmeyen iman etmiş olmaz." Bu hadisin zahirine bakıldığında bu özellikte olmayan mümin değildir. Ama İslam alimlerinin bu ve buna benzer hadislerden anladıkları şey "İmanın kemali" konusudur. Yani kim bu özellikte değilse, mutlak olarak kafir olmaz. Çünkü bu imanın şubelerinden bir şubedir.
3- "İyi muameledeki küfür, (bilinen) küfür dışında başka bir küfürdür" babında şu hadisi zikretmektedir: Resûlullah (s.a.v);
"Ateş bana gösterildi. Baktım ateş ehlinin çoğu kadınlardan oluşuyor ve küfür ediyorlar." İbn-i Abbas, Resûlullah'a;
"Allah'ı mı inkar ediyorlar?" diye sordu. Resûlullah;
"İyi muameleyi küfür ediyorlar. İhsanı küfür ediyorlar (örtüyorlar). Şayet birisine bir asır boyunca iyilik yaparsan ve o, sende bir kötülük görünce "ben, senden hiçbir zaman hayır görmedim" derse, bunun gibi.”
Kadı Ebubekir Bin Arabi, Buharinin bu hadisi zikretmesinin sebebini şöyle açıklar:
Nasıl ki itaata iman deniliyorsa, aynı zamanda masiyet (kötülük) de küfür olarak isimlendirilir ve bunun küfür olarak isimlendirilmesinin muradı bu küfrün insanı İslam dairesinden çıkaran bir küfür olmamasıdır.
4- Günah işlemenin cahiliye hali olduğu, şirk dışında bir günah işleyenin kafir olmayacağı Resülullah'ın şu hadisinde buyurulduğu gibidir; "Sende cahiliye kalıntısı vardır." Ve ayette Allah Tealanın; "Allah kendisine şirk koşmayı affetmez onun dışında istediğini affeder." babı. Bu babın ilk hadisi Ebu Zerr hadisi olup Ebu Zerr;
"Bir adamla sövüştük ve adamı annesinden dolayı kötüledim” der. Resûlullah bunu duyunca;
"Ey Ebu Zerr, sen onu annesinden dolayı mı ayıpladın? Demek ki sen içinde cahiliye ahlakı kalmış bir kimse imişsin..."
Başka bir babın başlığı ise; "Müminlerden iki topluluk savaşırlarsa ikisinin arasını bulunuz." ayeti kerimesidir. Bu babın hemen altında Ebubekir (r.a)'dan rivayet edilmiş şu hadis vardır. Resûlullah (S.A.V) şöyle demiştir: "İki müslüman kılıçlarıyla karşılaştıkları zaman katil de maktul de cehennemdedirler."[144]
Ebu Zerrle ilgili hadisten şu anlaşılıyor: Cahiliye İslam'dan önceki durumdur. Bir şahsa "cahiliye halindesin" denilebilir ama cahiliye lafzı aldığından dolayı kafir olarak nitelendirilmez. Ancak şirk işlerse müstesna. Günaha, mecaz olarak küfür ismi verilir ve bu küfür, küfr-i nimet olup küfr-i inkar değildir.
Hariciler ise günahtan dolayı insanı İslamdan çıkarttılar. Halbuki Allah şirkin dışndakini bağışlar. Yani şirkin dışındaki kasıt ise inkardır, çünkü kim ki peygamberi inkar ederse her ne kadar Allah'tan başka Rabb edinmese de kafirdir ve bu kimse af olunmaz. Ebu Zerr hadisinde olduğu gibi cahiliye kelimesi mutlak anlamda küfür değildir.
Yine Buhari müminin bir günah işlemesiyle kafir olamayacağını söyler. Çünkü Allah bizatihi ona "mümin" demektedir, ayette olduğu gibi: "Müminlerden iki taife savaştığında", Daha sonra: "Müminler kardeştir. Aralarını bulunuz" şeklinde buyurmaktadır. Resûlullah'ın yukarıdaki hadisine ve; "İki müslüman kılıçlarını kuşandıklarında ikisi de ateştedir." hadisine bakılınca Allah'ın Resulü onları "müslüman" ismiyle vasıflandırmasına rağmen onların ateşte olacağını söylüyor. Yani bu amelleri ceza gerektirir. Ebedi olarak cehennemde kalması ise hiç anlaşılmamalıdır. Hadiste her iki tarafa da müslüman namı verilmesinde de buna işaret verilir.
Yani bu hadisten maksat: Söz savaşı şer'an tasvib edilecek bir tevil olmaksızın vaki olan mukateledir. Resûlullahın Ebu Zerr için söylediği "sende cahiliye vardır" sözünde murad olunan "Sende cahiliyeden kalma bir özellik vardır" anlamındadır. Çünkü Ebu Zerr imandaki yer bakımından büyük zirvededir." [145]
[144] Buhari, 1/106.
[145] İbn-i Hacer Askalani, Fethu'1-Bârî
Hüseyin Yunus, Tekfir Meselesi, Ahenk Yayınevi: 206-209.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın