> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Tarih > Konstantinopolis’in Altın Çağı
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Konstantinopolis’in Altın Çağı  (Okunma Sayısı 1379 defa)
11 Haziran 2012, 19:48:50
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 11 Haziran 2012, 19:48:50 »



Konstantinopolis’in Altın Çağı: Justinyanus Devri
Önder KAYA • 51. Sayı / TARİH


İmparator Justinyanus İstanbul’a ve Doğu Roma İmparatorluğu’na altın çağını yaşattı. Justinyanus pek çok açıdan Osmanlı Padişahı Kanuni’yle benzerlik taşıyor: Karısına duyduğu aşkla, “mimari” imzasıyla. Bir de hazinenin boşalması, “buhran öncesi ikbal” devriyle.

Büyük Konstantinus’un ölümünden sonra yerine geçen oğlu Konstantius, babasının başladığı pek çok işi tamamlayan hükümdar olarak da bilinir. Başlangıçta iki kardeşi ile ortak bir hükümdarlık süren Konstantius, sonrasında onları ortadan kaldırarak devletin tek hâkimi konumuna gelecektir. Bu hadise sonrasında kendini ilme veren ve özellikle Antik Yunan düşünüşü ile yakından ilgilenen kuzeni Julyanus’u politik hırsları olmaması nedeniyle imparatorluktan sonraki en yüksek makam olan sezarlıkla onurlandırmış ve Galya’daki birliklerinin başına tayin etmiştir. Bu göreve layık görülen Julyanus Antik Yunan Uygarlığı’nın hayranı olmakla kalmamış pagan inanışlara da geri dönmüştü. Ancak kuzeni olan imparatordan çekindiği için inancını saklamak zorunda kalacaktır. Konstantius’un ölümünden sonra tahta geçen Julyanus, hemen paganlığını ilan edecektir. Daha önce amcazadesi tarafından kapatılan pagan tapınakları yeniden ihya ettiği gibi yakın çevresinde de bu inancı paylaşan kişilere öncelik tanıyacaktır. Tüm bu faaliyetlerinden dolayı da sonraki dönemlerde Hıristiyan tarih yazıcıları tarafından “Dönme” diye anılacaktır. Julyanus’un İstanbul’da pek fazla kalmadığı, ancak kaldığı süre içinde kente limanlar ve kütüphaneler kazandırdığı biliniyor. Kendisi İstanbul doğumlu ilk Roma İmparatoru’ydu. Tahta geçtikten yaklaşık 6 ay kadar sonra çıktığı İran seferi sırasında öldü.

Julyanus’un ölümünden sonra Konstantinopolis’te bir müddet istikrarsızlık yaşansa da 364 yılında İmparator Valens’in dizginleri eline almasıyla şehir rahat bir soluk alır. Valens,  gittikçe kalabalıklaşan şehrin su ihtiyacını temin etmek için bugün de kendi adıyla anılan Saraçhanebaşı’ndaki su kemerlerini inşa ettirir. Ancak onun 378 yılında Hadrianopolis veya günümüzdeki adıyla Edirne yakınlarında Gotlarla yaptığı savaşta hem mücadeleyi hem de hayatını kaybetmesi kısa süreli bir kaosa sebep olmuştu. Bir yıl sonra iktidara gelen I. Teodosius tarihe tıpkı şehrin kurucusu Konstantinus gibi “Büyük” unvanı ile geçer. İspanyol kökenli bir general olan Teodosius, 16 yıl süren iktidarı zamanında şehre önemli yapılar kazandırdı. Hipodrom meydanında yer alan Dikilitaş bu dönemde meydana dikilirken, yakın zamanda Marmaray kazıları sırasında ortaya çıkarılan Yenikapı’daki Teodosius Limanı ve Bayezid Devlet Kütüphanesi’nin hemen önünde harabelerini görebileceğiniz Teodosius Forumu onun iktidarı döneminden kalmadır. 

Ancak şehre ve aynı zamanda Do-ğu Roma İmparatorluğu’na altın çağını yaşatacak olan kişi İmparator Justinyanus’tur. Justinyanus pek çok açıdan Osmanlılar’ın Kanuni’sine benzer. Bu benzerlik bağlamında karısı Teodora’ya duyduğu sınırsız aşk bir yana, Doğu Roma bu dönemde İspanya ve İtalya’nın bir bölümü ile tüm Kuzey Afrika’nın denetim altına alınmasıyla en görkemli devrini yaşayacaktır. Justinyanus’un dönemin büyük mimarı Tralles’li, yani Aydın’lı Antemios’a inşa ettirdiği Ayasofya’nın ihtişamı ile yarışırcasına Kanuni de sermimarı Sinan’a, Süleymaniye’yi yaptırtacaktır. Ancak her iki hükümdarın da seferleri hazinenin büyük ölçüde boşalmasına ve ikbal devresinden sonra bir buhranlar devresi yaşanmasına neden olacaktır.

Justinyanus’un canlı hatıraları bugün de şehrin içinde canlı bir biçimde yaşıyor. Ayasofya ve Aya İrini onun zamanında yeniden inşa edilirken, Yerebatan Sarnıcı ve Aya Sergios Bakhos Kilisesi veya bugünkü adıyla Küçük Ayasofya Camiisi Justinyanus’un emri ile inşa edilen diğer önemli yapılar arasındadır. Ayrıca kendisi büyük ölçüde zarar gören Büyük Konstantinus devrinin en önemli dinî yapısı olan Havariyyun Kilisesi’ni de elden geçirtmişti. Tüm bu imar faaliyetlerini zaruri kılan etkenlerin başında ise Konstantinopolis’te 532’de çıkan kanlı bir ayaklanma hareketi gelir.

İsyanın renkleri: Maviler ve Yeşiller

13 Ocak - 19 Ocak 532 tarihleri arasında vuku bulan Nika Ayaklanması-nda başrolü oynayan iki grup karşımıza çıkar. Bunlara Maviler ve Yeşiller denilmekteydi. Aslında her iki grup da bir nevi kulüp taraftarı ya da siyasi parti üyesi olarak görülebilir. Zira Bizans İstanbulu’nun en önemli sosyal etkinlikleri, bugünkü Sultan Ahmet Meydanı’ndaki Hipodrom’da yapılan dövüşler ve araba yarışlarıydı. İşte şehir halkı da bu oyunları seyrederken zaman içinde dört ana gruba bölünmüşlerdi. Bunlar Maviler, Yeşiller, Beyazlar ve Kırmızılar diye anılıyorlar ve o grubun rengini temsil eden renkte elbiseler giyiyorlardı. Ancak ilerleyen yıllarda kırmızı ve beyaz gruplar güçlerini kaybettiler ve kırmızılar yeşillere, beyazlarsa mavilere katıldılar. Mavi ve Yeşiller zaman içinde hipodromdaki rekabeti had safhaya taşıdılar. Hipodrom’da Yeşiller imparatorun solunda, Maviler ise sağında oturuyorlardı. Her iki grup da kendi dövüşçü ve yarışçılarını destekliyorlardı. Bu arada zaman zaman iki grup arasındaki rekabet Hipodrom’un da dışına çıkıyor ve sokak çatışmalarına neden oluyordu. Ancak 532 yılına kadar bu çatışmalar ciddi endişelere sebebiyet verecek durumda değildi.

Justinyanus, tahta geçer geçmez hazineyi güçlendirmek ve son zamanlarda etkisini kaybeden merkezî otoriteyi yeniden güçlendirmek amacıyla bir takım düzenlemelere gitmiş ve bu tutum halkın farklı kesimlerinden yoğun tepkiler almasına neden olmuştu. Özellikle başkentteki nüfuzları had safhaya ulaşan Mavi ve Yeşil grupları ile uğraşması ve bunların etkisini kırmak istemesi Konstantinopolis’te ciddi huzursuzluklar doğurdu. İmparator’un tepkisini çektiği bir diğer kesim de soylulardı. Justinyanus’un merkezî otoriteyi tesis etmek amacıyla bu sınıf üzerinde kurduğu ekonomik ve siyasi baskı ciddi tepkilere yol açmıştı. Nitekim kendisi de toplumun seçkinler tabakasına mensup olan dönemin ünlü tarihçisi Prokopius, Gizli Tarih adını verdiği ve ölümünden sonra ortaya çıkarılmasını vasiyet ettiği eserinde imparatora verip veriştirir. Prokopius’un imparator hakkındaki en hafif ithamlarından biri “Basit bir insandı imparator, bir eşek kadar duyguluydu; ancak kim yularını çekerse oraya gitmeye ve durmadan kulaklarını oynatmaya hazırdı” der.

Nika Ayaklanması

13 Ocak 532’de Hipodrom’daki yarışları seyretmeye gelen on binlerce Konstantinopolisli, imparator locadaki yerini aldıktan kısa bir süre sonra “Nika!” yani “Zafer!” diye bağırarak gösteri yapmaya başladılar. Olayların ilk anlarında halkı seyreden imparator vakit geçtikçe soğukkanlılığını yitirmeye başlamış ve ardından da çareyi bugünkü Topkapı Sarayı mevkiinde bulunan sarayına doğru yönelmekte görmüştü. İsyancılar da kısa bir süre sonra Hipodrom’dan çıkarak şehrin zengin bölgelerini ve bu arada Kuyumcular Çarşısı’nı yağmalamışlardı. Ayasofya, Aya İrini ve hatta imparatorluk sarayının dış tarafları dahi bu yağmalamalardan kurtulamamıştı. Şehrin pek çok yapısı ve mahallesi ateşe verildi. Soylular ve zenginler bulabildikleri kayıklarla Anadolu sahiline kaçarak canlarını kurtarmaya çalışıyorlardı.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken bazı rivayetlere göre imparator yanında muhafızları olduğu halde 18 Ocak’ta, yani isyan başladıktan beş gün kadar sonra Hipodroma gelerek asilerin merkezi haline gelen bu mekânda halkı ikna etmeye çalışır. Justinyanus locaya çıkarak eline aldığı İncil’i halka göstererek “Eğer bu isyana son verirseniz yemin ediyorum tüm yaptıklarınızı affedeceğim ve kimseyi cezalandırmayacağım” şeklinde söz vermesine rağmen ayaklanmayı yatıştırmayı başaramaz. Halkın, imparator hakkında bambaşka planları vardı. Her şeyden önce asiler, doğal olarak kontrol altında tutabilecekleri ve kendi dümen sularında olan bir imparator görmek istiyorlardı. Bu nedenle de eski imparatorlardan I. Anastasius’un yeğeni Hipatius’u Hipodrom’a getirterek yeni imparator sıfatıyla ona biat ettiler.

Tüm bu gelişmeler Justinyanus’a ulaşınca umutsuzluğu daha da arttı. İmparator selameti kaçmakta gördü. Sarayın Marmara Deniz’ine bakan sahilinde kendisi için bir gemi hazırlattığı gibi yanına taşıyabileceği kadar da para ve değerli maden almayı planladı. Fakat bu plan hiç beklenmedik bir engele takılır. Saraydan kaçma konusunda son hazırlıklarını yapan imparator, eşi Teodora’yı da hazırlanması konusunda uyarır. Ancak o vakte kadar sükûnetini koruyan imparatoriçeden hiç beklemediği şu cevabı alır:

“Belki kadınların erkekler önünde konuşması ve korkaklara cesaret vermesi doğru değildir. Ama tehlike anında herkes elinden geleni yapmalıdır. Yıllarca başında imparatorluk tacını taşıyan biri, o tacı kaybederken canını da kaybetmelidir. Nasıl olsa dünyaya gelen her kişi ölecektir. Ey imparator! Kaçarak kurtulmak istiyorsan bunda bir zorluk yoktur, hazinen var, gemilerin seni bekliyor, ama saraydan ayrıldığında yaşamanın anlamını da yitirmiş olacaksın. Ben her zaman Tanrı’ya dua etmişimdir. Üzerimdeki erguvan renkli imparatorluk pelerinini aldığında canımı da alsın. Merak etme! Senin de giydiğin şu erguvan rengi pelerin gerektiğinde muhteşem bir kefen olur. Şimdi gidebilirsin ama yanında ben olmayacağım”.

Bu etkili konuşma imparatoru fikrinden caydırma konusunda yeterli gelmiş gibi görünüyor. Sarayda komutanları ve bu arada geleceğin İtalya ile Kuzey Afrika fatihi ünlü komutan Belisarios’un yanısıra o sırada Konstantinopolis’te bulunan Arnavutluk bölgesinin valisi Mundus ile toplanan imparator, eldeki tüm askeri imkânları kullanarak isyanı kanla bastırmaya karar verir. Gemileri yakan Justinyanus kendisine sadık kalan birliklerine isyancılara saldırma emri verdi. 19 Ocak 532’de harekete geçen bi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Konstantinopolis’in Altın Çağı
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 09:01:15 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Konstantinopolis’in Altın Çağı rüya tabiri,Konstantinopolis’in Altın Çağı mekke canlı, Konstantinopolis’in Altın Çağı kabe canlı yayın, Konstantinopolis’in Altın Çağı Üç boyutlu kuran oku Konstantinopolis’in Altın Çağı kuran ı kerim, Konstantinopolis’in Altın Çağı peygamber kıssaları,Konstantinopolis’in Altın Çağı ilitam ders soruları, Konstantinopolis’in Altın Çağıönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes