> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Söyleşi > Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli  (Okunma Sayısı 631 defa)
09 Haziran 2012, 18:34:28
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 09 Haziran 2012, 18:34:28 »



Batı hâkimiyet, Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli
İbrahim BARAN • 52. Sayı / SÖYLEŞİ


Son dönemde Avrupa’da yaşanan karikatür krizi, bazı devlet adamlarının İslam aleyhine yaptığı açıklamalar ve bu girişimlere karşı gerçekleştirilen eylemler İslamofobi kavramını tekrar gündeme getirdi. İslamofobi algısı yalnızca Avrupa ile de sınırlı değil. 11 Eylül’de ABD’de meydana gelen saldırılar bu algının giderek yoğunlaşmasına neden oldu. ABD’nin yeni başkanı Barack Obama Türkiye ziyaretinde İslam toplumları ile diyaloga dayalı bir ilişki içerisinde olacaklarını ifade etti. Bu açıklamaların ardından yeniden gündeme gelen konuyu İslamofobi, Batı ve İslam ile ilgili geniş çalışmaları bulunan sosyolog Prof. Dr. Nilüfer Göle ile değerlendirdik.

    Kimdir

    Prof. Dr. Nilüfer Göle 1953 yılında Ankara’da doğdu. ODTÜ ve Fransa’da Paris Üniversitesi’ndeki eğitiminden sonra Ecole des Hautes Etudes et en Sciences Sociale-de doktora eğitimini tamamladı. 1983-85 yıllarında Maison des Sciences de l’Homme’da yardımcı doçent, Ecole Superieur de Commerce de Paris’de öğretim görevlisi olarak çalıştı. Bir dönem Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Nilüfer Göle halen Paris’te Ecole des Hautes Etudes et en Sciences Sociale’de ders veriyor.



11 Eylül’ün ardından özelde Amerika’da, genel olarak ise Batı toplumlarında Müslümanlara karşı dışlayıcı bir önyargı ortaya çıktı. Batı’da İslamofobi nasıl bir süreç sonrası şekillendi?

Batı’nın İslam algısını değiştiren üç ayrı konu oldu. Bir tanesi 11 Eylül’den itibaren sadece Amerika’da değil, Madrid, İstanbul, Londra gibi kentlerde, yani global düzeyde meydana gelen terör eylemleriydi. Bu durum İslam ile terör arasında bir ilişki oluşturulmasına sebep oldu. İkincisi, Avrupa’daki Müslüman göçmenlerin talepleri etrafında oluşan ve Avrupa kamusal alanını ilgilendiren bir dizi mesele tartışma konusu oldu. İnsanların özellikle başörtüsü kullanmak istemeleri, cami yapımları, imamların eğitimi gibi İslam ile ilgili bazı talepler tüm Avrupa’yı ilgilendirmeye başladı. Üçüncüsü de, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne adaylığıydı. Ben üç düzeyde görüyorum. Türkiye’nin Müslüman bir ülke olarak AB’ye girmek istemesi “Avrupa’nın acaba sınırlarımızı nerede çizeceğiz? Avrupalılık kimliği nedir? Türkiye’yi içeriye alabilir mi? Müslümanlar bunun bir parçası mıdır, değil midir? Sınırlar nerede başlıyor?” tartışmalarını gündeme getirdi. Bu tartışmaların bir kısmı küresel düzeyde yaşandı. Bir kısmı ülke bazında ortaya çıktı; Hollanda’da bir film yapımından sonra Theo Van Gogh’un öldürülmesi, Fransa’da örtünme tartışması, Almanya’nın Köln şehrinde Avrupa’nın en büyük camisinin yapılması projesiyle ile ilişkili olarak çok yeni bir tarihte, 8 Mayıs 2009’da İslam’a karşı neo-faşist bir yürüyüş düzenlenmesini örnek olarak gösterebiliriz. Üçüncüsü ise Türkiye’nin adaylığıyla ilgili olarak daha çok Avrupa bazında gerçekleşti. Birbirinden farklı bu üç eşik ve sebep, Batı’nın, Avrupa’nın İslam ile ilişkisini şekillendirdi diyebiliriz.

Karikatür Krizi, Hollandalı bir senatörün yaptığı açıklamalar, bu algılamanın bir yansımasıydı belki de… Rasmussen Türkiye’deki Medeniyetler İttifakı Toplantısı’nda özür dilemedi ama “dinî inanışlara saygılı olunması”na ilişkin demeçler verdi. Bugün Batı’da İslamofobi nerede duruyor?

Bugün İslamafobi’nın öyle birdenbire yok olması mümkün değil. Bu kadar çok etabı atlamak yerine düşünmek lazım. İslamafobi ne anlama geliyor? Bir kere İslamofobi yeni bir kavram. Örneğin ırkçılık demiyoruz, İslam düşmanlığı da demiyoruz. Fobi, korku demek. Her zaman rasyonel olmayan bir korku ve algılama yanlışlığı olabilir bu. Bazen de yerinde bir korku. Çünkü gerçekten de bazen Müslümanlar kabul edilebilir/edilemez arasındaki çizgiyi kabul edilemezlerden yana ağırlıklı olarak ve kalın kalemle çiziyorlar. Yani tolerans eşikleri çok yüksek olmuyor. Theo Van Gogh’un öldürülmesi olayını hatırlayın. Hâlbuki Avrupa’da fikri ifade etme açısından çok daha önemli bir özgürlük savunması mevcut. Müslümanlar ise, fikir özgürlüğü savunulmasına karşın kendilerinin, inançlarının rencide edildiğini, küçük düşürülmek istendiklerini düşünüyorlar. Onun için böylesine kültürel olarak bir anlaşmazlık ve çatışma noktası ortaya çıkıyor. Bunu yok sayamayız. Ayrıca Müslümanlar da kendilerini bugün daha çok Avrupalı olarak, dünyalı olarak görmeye çalışıyor. Bu, Türkiye için de geçerli. Türkiye, İslam’a saygı duyulsun istiyor, ama bünyesindeki gayrimüslimlere ne yapacağı henüz çok netleşmiş değil. Türkiye Avrupalılaştıkça, bünyesindeki gayrimüslimleri keşfediyor, onlarla ilişkilerini gözden geçirmek durumunda kalıyor. Sadece Osmanlı’dan kalan gayrimüslimler değil. Bugün örneğin Antalya gibi güney sahillerine yerleşen çok sayıda Alman var. Kendi dinlerini yaşayabilmek için onların da örneğin kilise yapımına ilişkin talepleri var. Bütün bunlar dinler arası diyalog, biraz da farklı dinlerin yeniden birbirlerine çok daha yakın mesafede, aynı mahallelerde yaşamaya başlaması gibi bir durumu ortaya çıkarıyor. Sorunun, tolerans eşiğinin yeterince yükseltilmemiş olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Onun için tek taraflı görmemek gerekiyor. Avrupa’daki Müslümanlar da, bugün kendilerini bir azınlık olarak görüyorlar. Çünkü Avrupa’da azınlıklar ve azınlık olarak Müslümanlar belki hiç de alışık olmadıkları bir toplumun kodlarıyla kendi dinlerini ve inançlarını yeniden tanımlamak zorunda kalıyorlar. Bazı sorunlar var ki, Müslüman bir ülkede aslında hiç tartışılmayacak bir mesele Batı toplumlarında, Hıristiyan ağırlıklı toplumlarda tabii ki tartışma konusu oluyor. Örneğin, cami minarelerinin boyu. Öte yandan Müslüman ülkelerde kilise kulelerinin boyu hep mesele olagelmiştir. Osmanlı zamanında yeni bir kilise yapılmasına izin verilse bile, kulesinin camii minarelerinden kısa olması, çok uzak mesafelerden görülecek kadar ihtişamlı olmaması şart koşuluyordu. Bugün Türkiye yeni bir kilise yapılması olanaklarını hukuki olarak yeniden gözden geçiriyor.

Siz hem Avrupa’da yaşıyorsunuz, Batı toplumunun yapısını sosyolojik olarak tahlil ediyorsunuz hem de İslamofobi üzerine bilimsel araştırmalar yapıyorsunuz. Sizce İslam ile Batı bir arada yaşayabilir mi?

Bence zaten bir arada yaşamaya başladı da; bu beraber yaşamadan ortaya ne çıkacak; canavarlar mı, melekler mi, onu daha bilmiyoruz. Burada esas önemli olan husus şu: Batı kendi kibrinden vazgeçmek zorunda. Batı –benim Batı dışı modernlikler dediğim– tek medeniyet tanımlayıcısının kendisi olmadığını anlamak; Müslümanlar da kendilerini mazlum olarak görmekten vazgeçip, “Yeni bir etik ve estetik anlayışıyla, bugünkü ortak modern dünyaya nasıl katkıda bulunurum?” sorusunu sormak zorundalar.

Türkiye’nin uzun bir süredir AB’ye girme çabaları var. Sürecin bu kadar uzamasında Türkiye’nin Müslüman bir ülke olmasının rolü ne kadar etkili? AB uluslararası bir birlik oluşturma niyetinde ne kadar samimi?

Medeniyet kavramı, Türkiye’nin adaylığıyla birlikte yeniden kullanıma girdi. İslam ve Avrupa’da bir iç içe geçiş durumu söz konusu. İşte burada Türkiye’nin rolü çok önemli. Çünkü Türkiye, Avrupa’nın kendi kimliği üzerine bir tartışma başlattı. Onun için tabii ki, Müslüman olması kadar Müslümanlığın ayrı bir yaşam tarzını getiriyor olması esas mesele olarak görülüyor. Yani medeniyet kavramı hem din, hem kültür farklılıklarını içeriyor diyebiliriz. O nedenle, aslında belki de unutulmuş olan bir kavram yeniden siyaset sahnesine girdi. Üstelik bundan önce 19. yüzyılda medeniyet kavramı daha kapsayıcı bir kavramdı. Tüm ülkelerin, tüm milletlerin medeniyet potasına girmesi gibi arzulanılır bir durum anlaşılıyordu. Hâlbuki bugün medeniyet deyince “Medeniyetler Çatışması” aklımıza geliyor. Bu da hoş bir şey değil. Türkiye ve İspanya’nın önderliğinde, Erdoğan ve Zapatero işbirliği –Medeniyetler İttifakı– girişiminin çok önemli bir dinamo etkisi olacağını düşünüyorum.

Barack Obama’nın başkan seçilmesiyle birlikte ABD’nin yeni bir dönemi başlattığı konuşuluyor. Obama da Türkiye ziyareti sırasında İslam dünyası ile diyalog içinde olacaklarına ilişkin açıklamalar yaptı. Neo-con’lar döneminde İslam dünyasını hedef alan bir ABD vardı. ABD’nin yeni başkanı yeni bir imaj çizmeye çalışıyor. Obama’nın açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben çok önemli buluyorum. Yani ABD platform değiştiriyor bugün. Paradigma değiştiriyor, dünyaya bakışını değiştiriyor. Obama yeni bir Amerika, yeni bir dünya sistemi anlayışı getirebilir. Böyle bir ümit var. Burada Türkiye’nin önemli bir rolü olduğunu gördü bence. Türkiye zaten “Bush Amerikası”ndan kopmuş, en azından uzaklaşmış bir ülkeydi. Irak Savaşı’nda tezkereyi çıkarmayarak bunun işaretlerini verdi. En önemlisi de bu, Türk parlamentosunun ve de sivil toplum örgütlerinin bir başarısı. Bir tek aktör, bir tek siyasi irade yoktu bunun arkasında. Toplumun vicdanını yansıtır bir şekilde tezkere çıkmadı. Herkesin paylaştığı endişelere rağmen. Hem Avrupa kendisini kucaklayamayacak hem de Amerika terk edecek gibi bir korkusu vardı Türkiye’nin. Ama buna rağmen Irak tezkeresini çıkarmamış olması bence Türkiye’nin yakın tarihini çok önemli bir şekilde değiştirdi. Türkiye bu platform değişikliğini gerçekleştirebilmek için, Ortadoğu’da çok yeni bir rol ve saygınlık üstlendi. Zaten buradan itibaren dış politikasındaki değişimi gözlemleyebiliyoruz. Türkiye Soğuk Savaş dönemindeki sadece ABD-İsrail güdümlü politikadan, bugün daha aktif bir politikaya geçiyor. Burada önemli olan yeniden farklı uçları birleştirebilmesi ve birini seçip, ötekine düşman olmaması. Örneğin anti-semitizme düşmemesi. Bu tutum Türkiye için oldukça önemli bir ilerleme. Türkiye, İsrail’in politikasını her zaman desteklemeyebilir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli
« Posted on: 06 Mayıs 2024, 21:11:33 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli rüya tabiri,Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli mekke canlı, Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli kabe canlı yayın, Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli Üç boyutlu kuran oku Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli kuran ı kerim, Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli peygamber kıssaları,Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeli ilitam ders soruları, Müslümanlar mazlumluk saplantısından vazgeçmeliönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes