> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hazreti Muhammed a.s.v > Son Peygamber > Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi  (Okunma Sayısı 3371 defa)
20 Aralık 2009, 17:03:02
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 20 Aralık 2009, 17:03:02 »



Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi


Peygamber efendimizi Tebük gazvesine katılmaya davet et tiği mü´minler üç kısma ayrılırlar:

1- Bunlar islamın ilk kuvvetidir. Bunlar cennet karşılığında canlarını ALLAH´a satan, ALLAH yolunda savaşan ve şehit düşen kimselerdir. Bunlar Peygamber efendimizle birlikte cihada gitmeye can atan ve ileriye atılan kimselerdir. Bunlar hakkında Cenab-ı ALLAH şöyle buyurmuştur.

"Andolsun ALLAH, Peygamberi ve O güçlük saatinde ona uyan Muhacirleri ve Ensarı afetti. O zaman içlerinden bir kıs mının kalpleri kaymaya yüz tutmuş iken yinede onların tevbe-sini kabul buyurdu. Çünkü o, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. (Tevbe; 117)

2- Resülüllah (sav) efendimizle birlikte cihada gitmekten ge ri kalan grup. Bunların bir kısmı münafık, bir kısmı zayıf imanlı, bir kısmı gevşek kimselerdi. Bütün hal ve gidişatların da bunlar; mallarını, canlarını rahatlarını ALLAH yolunda feda eden kuvvetli iman sahihlerinden değillerdi. Bunlar cihada git memek için özür beyan etmişler, peygamber efendimiz de özür lerini kabul etmişti. Şüphesiz ki bunların bir kısmı yalan maze retler ileri sürmüşlerdi. Noksanlıklardan münezzeh olan yüce ALLAH bunlar hakkında şöyle buyurmuştu:

"Ancak o kimselerin kınanmasına yol vardır ki, zengin ol dukları halde (geri kalmak için) senden izin isterler. Geri kalan kadınlarla beraber olmaya razı oldular. ALLAH da onların kalp lerini mühürledi. Artık onlar bilmezler. (Savaştan) geri dönüp onların yanına geldiğiniz zaman size Özür beyan ederler. De ki: "Hiç özür dilemeyin, size inanmayız! ALLAH bize sizin haberleri nizden (bize karşı çevirdiğiniz entrikalardan) bir çok şeyleri bildirdi. Yaptığınızı ALLAH da görecek, Resulü de. Sonra görül meyeni görüleni bilenin huzuruna döndürüleceksiniz. O, yap tıklarınızı size haber verecek." Siz yanlarına geldiğiniz zaman kendilerinden vazgeçesiniz diye ALLAH´a yemin edecekler. Onlar dan vazgeçin, çünkü onlar murdardır. Kazandıkları işlerin ce zası olarak varacakları yer de cehennemdir. Size yemin ediyor lar ki onlardan razı olasınız. Siz onlardan razı olsanız bile, ALLAH yoldan çıkan topluluktan razı olmaz!" (Tevbe; 93-96)

Tebük seferi dönüşünde Peygamber (sav) efendimiz Medi ne´ye girdiğinde ilk olarak mescidi nebeviye gitti, orada iki re kat namaz kıldıktan sonra; hastalıklarından zaafiyetlerinden veya binek bulamadıklarından ötürü cihaddan geri kalan mü´minler gelip mazeretlerini beyan ettiler. Onların mazeretle ri ortadaydı. Bedenen kuvvetli ve salim olan, sefer esnasında lazım olacak nafakayı bulan binek sahibi müslümanlarm gitmekle yükümlü oldukları bu sefere mazeretlerinden dolayı ka-tılamıyan müminler elbetteki sorumluluktan kurtulmuşlar ve üzerlerindeki mükellefiyet sakıt olmuştu. Şu ilahi buyruğunda Cenab-ı ALLAH mezkur mü´minlerin sorumluluktan kurtulduk larını beyan buyurmuştu: "Zayıflara, hastalara, harcayacak bir şey bulamayanlara ALLAH ve Resulü için öğüt verdikleri tak dirde (savaşa katılmamalarından ötürü) bir günah yoktur."


(Tevbe;91)

Diğer zengin ve muktedir olan kimseler de -sefere katılma dıkları halde- koşup gelerek Peygamber efendimize mazeretler uydurmuşlar ve Özür sahibi olduklarına ilişkin yemin etmişler di. Bunlar seksen küsur kişi idiler. Onların zahiren ifade ettik leri mazeretlerini Resülüllah (sav) efendimiz kabul etti. îbn İs-hak´ın da anlattığı gibi Peygamber efendimiz onların zahiren ifade ettikleri mazeretlerini kabul etti, onlarla biat yaptı ve kalplerinde gizli olan niyetlerini de Cenab-ı Allah´a havale etti. Zira o biliyordu ki, kendisi onlardan razı olsa bile -yalan söyle miş olmaları halinde- Cenab-ı Allah kendilerinden razı olmaya caktır. Ancak o sadece zahire göre hüküm vermekle yükümlü idi. Zahiri kabul ettiği takdirde onlar içindekileri güzelleştirme yoluna gireceklerdi.

3- Dinde ihlaslı olan, ancak mazeretleri olmadığı halde ci-haddan geri kalan, bununla birlikte Peygamber efendimize karşı yalan söylemeye gönülleri razı olmayan kimseler. Bunla rın yalan söylemektense kusurlarını itiraf etmeleri, elbetteki kendileri için daha hayırlı idi. Bunlar üç kişiydiler. Peygamber efendimiz, kendilerini kuvvetli iman sahiplerinden saymıştı. Fakat hazırlık esnasında evlerinde oturup geçici bir zaafîyete kapıldıklarından, sefer meşakkatleri ile heveslerine yenik düş tüklerinden dolayı cihaddan gori kalan kimselerle Medine´de kalmaya razı olmuşlardı. Ama Cenab-ı Allah´ın kalplerini mü-hürlediği o münafıklar gibi bunların kalpleri mühürlenmemiş-ti. Şu halde günah ve nifak kiriyle paslanmamış olan bu kalple ri tedavi etmek gerekiyordu. Bunlar işledikleri kusuru idrak et mişlerdi. Kendi hevesinden konuşmayan, sadece kendisine ge len vahye dayanarak fikir beyan eden peygamber efendimizin bunlar için uygun gördüğü ilaç şu idi: Müslümanlar bunlardan yüz çevirecek, bunlarla konuşmayacaklardı. Bu da onların nefişlerini ikaz etmek sabra karşı idmanlı kılmak içindi. Bu ceza, orucunu kasten bozan kimseye verilen altmış günlük keffaret orucuna benzemekteydi. Çünkü Altmış günlük oruçla nefis ter biye edilip düzeltilebilir. Peygamber efendimizin buyruğuna uyan mü´minler 50 gün süreyle bunlarla konuşmadılar. Bütün genişliğine rağmen yeryüzü bunlara daraldı. Ruhi sıkıntıya düştüler. Allah´tan başka sığınacak yerin kalmadığını anladı lar.

Şimdi de bu suçluların, kendilerini, ruhi durumlarını, müs-lümanların kendilerine karşı uyguladıkları muameleyi, Kab bin Malik´ten dinleyelim. Gerçekten de Kab bu konuda eşsiz bir sabır örneği olmuştu. Kab der ki:

"... Nihayet Resüljillaha geldim. Kendisine selam verdiğim de öfkeli bir tebessümle tebessüm etti. Sonra bana: Gel diye emir verdi. Yürüyerek geldim, önüne oturdum. Bana: Seni geri bırakan nedir? Bineğini satın almamış miydin"? diye sordu. Eğer senin dışında, dünya halkının dışında birinin yanına otursaydım bir bahane uydurarak öfkesinden kurtulmayı düşü nürdüm. Bir mücedete verdim. (Kendi kendime çok düşünüp mücadele ettim) fakat sonunda inandım ki bugün sana hoşnud olacağın bir yalan söylersem muhakkak Allah Teala seni bana (daha sonra) mutlaka kızdıracaktır. Şayet sana doğruyu söyler sem, bu hususta bana kızacaksın, fakat ben bunun Allah katın da affa mazhar olmam için elverişli olacağını umarım. Allah´a yemin olsun ki, benim bir özrüm yoktu. Yine Allah´a yemin ol sun ki, bu gazada senden geri kaldığımda hiç bu kadar boş, meşguliyetsiz ve eli bol durumda olmamıştım dedim. Allah Re sulü: "Muhakkakki bu, doğru söylemiştir. Senin hakkında Al lah hüküm verinceye kadar kalk, git" dedi. Kalktım, Seleme oğullarından bazıları koşup peşime geldiler ve: Allah´a yemin olsun ki bundan önce senin bir günah işlediğini bilmiyoruz. Ge ride kalanların beyan ettikleri gibi Allah Resulüne özür beyan etmekten aciz kaldın. Halbuki Allah Resulünün senin için mağ firet dilemesi, bu günahın için sana yeterdi, dediler. Allah´a ye min ederim ki bana o kadar serzenişte bulundular ki, dönüp kendi kendimi yalanlamak istedim. Sonra onlara: Benim, bu yaptığımı kimse yaptı mı? diye sordum. Onlar evet dediler, iki kişi daha senin gibi yaptı. Ve senin söylediğini söylediler. Sana söylenen onlara da söylendi. Ben ´kimdir bu iki kişi? diye sor dum. Mürare bin Rebi el-Amiri ve Hilal bin Ümmeye´dir dedi ler ve Bedir´de bulunmuş güzel ahlak sahibi salih iki kişiyi an lattılar. Bana o ikisini söyledikleri zaman dönüp gittim. "Allah Resulü, müslümanların (Tebük gazvesinden) geri kalan üç ki şiyle konuşmasını yasakladı. İnsanlar bizden uzaklaştı ve bize karşı değiştiler. O kadar ki yeryüzü bana garip gelmeye başla dı. Sanki burası benim tanıdığım yeryüzü değildi. Bu şekilde (50) gece kaldık, iki arkadaşım evlerinde ağlayarak oturup kal dılar. Ben o topluluğun en genci ve güçlüsüydüm. Müslüman larla beraber namazda hazır bulunuyor, çarşılarda dolaşıyor dum. Kimse benimle konuşmuyordu. Namazdan sonra Allah Resulü meclisinde otururken yanına varıyor, selam veriyor ve kendi kendime selamını almak için dudaklarını hareket ettirdi mi, ettirmedi mi? diyordum. Sonra ona yakın bir yerde namaz kılıyor, gizlice ona bakıyordum. Namaza durduğum zaman ba na bakıyor, kendisine döndüğüm zaman ise yüz çeviriyordu. Müslümanların benden uzaklaşmaları bu şekilde uzayınca yü´ rüdilm ve Ebu Katade -amcam oğlu olup benim için insanların en sevimlisidir-nin duvarına tırmandım ona selam verdim. Al lah´a yemin olsun ki selamımı almadı. Ona: Ey Ebu Katade, Allah için söyle, Benim Allah ve Resulünü sevdiğimi biliyor musun? dedim sustu, tekrar Allah´ın adını vererek sordum, yi ne sustu. Üçüncü kere Allah´ın adını vererek sordum: Allah ve Resulü en iyi bilendir dedi. Gözümden yaşlar boşaldı, geri dön düm ve duvara tırmandım. Ben Medine çarşısında yürürken Şam Nabatilerinden Medine´ye, satmak üzere yiyecek getiren biriyle karşılaştım. Kab bin Malik´i kim gösterir? diyordu. İn sanlar beni ona göstermeye başladılar. Geldi ve bana Gassan kralından bir mektup getirdi. Ben (Okuma yazma bilen) oldu ğum için mektubu okudum. Şunlar yazılı idi: "Bundan sonra, aldığımız habere göre Allah seni horluk, hakaret yurdunda kıl-mamışken arkadaşın Muhammed sana cefa ediyormuş, gel bize katıl, seni rahata erdirelim!"

Mektubu okuduğumda işte bu da imtihandır, dedim ve onu fırına atıp yaktım. Nihayet 50 gecenin 40 gecesi geçtiği zaman bir de gördüm ki Allah Resulünün habercisi bana geliyor: "Al lah Resulü senin, karından ayrılmanı emrediyor!" dedi. Onu boşuyayım mı, yoksa ne yapayım diye sordum? Bilakis ondan ayrıl, ona yaklaşma, dedi. iki arkadaşıma da bu emrin aynısı gönderilmişti. Hanımıma: "Ailene git ve bu hususta Allah hü küm verinceye kadar onların yanında kal" dedim.

Hilal bin Ümeyye´nin hanımı Allah Resulüne varıp: Ya Re sülüllah, muhakkak ki, Hilal güçsüz, kuvvetsiz bir ihtiy...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 20 Aralık 2009, 17:04:45 Gönderen: Sümeyye »
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi
« Posted on: 29 Mart 2024, 15:03:38 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi rüya tabiri,Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi mekke canlı, Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi kabe canlı yayın, Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi Üç boyutlu kuran oku Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi kuran ı kerim, Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi peygamber kıssaları,Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişi ilitam ders soruları, Tebük Savaşından Geri Kalan Üç Kişiönlisans arapça,
Logged
25 Ocak 2021, 00:38:45
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.948


« Yanıtla #1 : 25 Ocak 2021, 00:38:45 »

Esselâmü Aleyküm. Paylaşım için Allah razı olsun kardeşim.
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes