> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Peygamberimiz (S.A.V) > Sizden Gelenler (Peygamber Efendimiz ) >  Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri  (Okunma Sayısı 676 defa)
08 Ekim 2010, 15:00:36
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 08 Ekim 2010, 15:00:36 »



Peygamberlik ve Efendimizin (s.a.s.) Peygamberler Arasındaki Yeri

Peygamberlik

Peygamberlik, peygamber olmayanların kendi kapasitelerine göre bir peygamberde gördükleri, tecrübe ettikleri, onunla yaşadıkları, ondan duydukları ve ondan aktarılanlar ölçüsünde tanıyabileceği, ama mahiyet ve keyfiyetini peygamber olan zattan başkasının tam manâsıyla idrak etmesinin mümkün olmadığı bir hâl, bir makam, bir rütbe, bir misyondur. Bu hâl, makam, rütbe ve misyonu, ancak ulaşabileceğimiz zahirî malûmat seviyesinde birazcık tanıyabilmek için vahiy, yani Allah ile, mahiyet ve keyfiyetini ancak ona mazhar kılınan zâtın bilebileceği münasebet ve haberleşme tarzı üzerinde düşünmek gerekir.

Cenab-ı Allah (c.c.), bizzat Kur’ân-ı Kerim’de Kur’an için, “sakîl söz” tabirini kullanır (Müzzemmil, 73/5). “Sakîl” ağır yük demektir ki, Katâde ve Mücahid gibi ilk dönem müfessirleri bu ağırlığı Kur’an’daki emir ve yasakların, haram ve helâllerin önemi ve yerine getirilmelerindeki güçlükle izah ederken, Hüseyin ibn Fazl, “Ancak Allah’ın yardımına, muvaffakiyet vermesine mazhar bir kalbin ve Tevhid’le donatılmış bir nefsin taşıyabileceği bir ağırlık” olarak yorumlar (Kurtubî). Gerçekten de, özellikle Kur’an olarak tecellî eden vahyin ağırlığını anlayabilmek açısından şu âyet çok önemlidir: Bu Kur’an ki, eğer onu bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, Allah’a olan derin saygı ve taziminden dolayı o dağın başını eğip parça parça olduğunu görürdün. İnsanlar için böyle temsillerde bulunuyoruz ki, sistemlice düşünüp gerekli dersi alsınlar (Haşr, 59/21).

Vahiy, Cenab-ı Allah’ın Kelâmî tecellisidir. O’nun İsim ve Sıfatları için derece farkı söz konusu değildir. Dolayısıyla, Kudret tecellisi ne ise, Kelâm tecellisi de odur. O’nun doğrudan, yani sebepler ötesi bir lem’acık Kudret tecellisi nasıl Hz. Musa’nın (a.s.) yıldırım çarpmışçasına cansız gibi bayılıp düşmesine ve yanıbaşındaki dağın toz olmasına yol açmışsa (Bakara, 2/143), Kelâm’ı da aynı tecelli gücüne sahiptir. Ne var ki O, Kelâm tecellisinde her bir peygamberin o tecelliyi alabileceği derecede tenezzülde bulunur; yani bu tenezzül, peygamber olan zâtın kapasitesine göredir. Evet, Hz. Musa (a.s.) peygamberler içinde en büyük beş büyük peygamberden biri olmasına rağmen, bir dağı toz haline getiren Kudret tecellisine dayanamamıştır. Fakat, Cenab-ı Allah’ın Kur’an’ı teşkil eden Kelâm tecellisi, bu Kudret tecellisinden daha az şiddette değildi. Değildi ki, eğer o tecelli herhangi bir dağa olmuş olsaydı, yukarıda meali verilen âyet-i kerimede buyrulduğu üzere, o dağ parça parça olurdu. Kur’an’daki bu tecellinin şiddetine işaret eden bir başka âyette de şöyle denmektedir: O Kur’an ki, eğer İlâhî bir kitapla dağlar yürütülecek veya yeryüzü parça parça edilecek ya da ölüler konuşturulacak olsaydı, bunlar ancak bu Kur’an’la olurdu (Ra’d, 13/31). Demek ki, Kur’an’ı teşkil eden İlâhî tecellinin şiddeti, dağları yürütecek, bunun da ötesinde yeryüzünü parça parça edecek ve ölüleri diriltecek derecededir. İşte bu tecelliye dayanabilecek tek kalb, peygamberliğin sertâcı olan Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) kalbiydi ki, Allah Kur’an’ı O’na gönderdi. Buradan o Zât’ın sahip olduğu manevî-ruhî gücün derecesini az da olsa anlayabiliriz.

İşte, vahye mazhariyetle serfiraz kılınan peygamber, o vahyi alabilecek, onu taşıyabilecek bir manevî-ruhî güç ve kapasiteye sahiptir. Bu gücü ona kazandıran ise, kendisine yaratılıştan bahşedilen donanımın hakkını vermesi, yani Allah ile olan münasebetidir. Nasıl vahyin mahiyet ve keyfiyetini ona mazhar kılınmayanın idrak etmesi mümkün değilse, ona mazhar kılınan peygamberin zihnî-kalbî donanımını, Allah ile olan münasebetini ve bu münasebetin kendisine baştan bahşedilen donanımı işletmesiyle ona kazandırdığı ruhî-manevî gücü, peygamber olmayanın anlaması da aynı şekilde imkân dışıdır. Bu bakımdan, aşağıda temas edileceği üzere, peygamberler arasında da derece farkı bulunduğu için, derecesi itibariyle daha büyük olan bir peygamberin halini, makamını, Allah ile olan münasebetini ve bu münasebetin ona kazandırdıklarını, derecesi onun altındaki peygamberin de tam olarak ihatasının imkânsızlığından bile söz edilebilir.

Peygamberlerin Varlık Sebebi, Husûsiyetleri ve Nebî ile Resûl Farkı
Peygamberlerin varlık sebebi veya peygamberlerin gönderiliş gayesi, insanın yaratılış gayesiyle aynı noktada birleşir. O da, Allah’a kulluktur. Cenâb-ı Hakk (c.c.), Kur’ân-ı Kerîm’de, Ben cinleri ve insanları ancak Bana kulluk yapsınlar diye yarattım (Zâriyât, 51/56) buyurarak, bu hususa işaret etmektedir. Bir başka âyet-i kerimede, Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki, ona “Ben’den başka ilâh yoktur; o halde Bana kulluk edin!” diye vahyetmiş olmayalım (Enbiyâ, 21/25) denilerek, aynı hususa işarette bulunulur.

Sıdk (Doğruluk), emanet (her hususta mutlak manâda emin olmak), tebliğ, fetanet (peygamberî akıl), ismet (günahsızlık) ve aklî-fizikî arızalardan berî olmak gibi altı temel sıfatla mevsuf bulunan peygamberlerin bu ana gönderiliş gayesi çerçevesindeki vazifeleri veya gördükleri fonksiyonlar, Din’i tebliğ (Âhzab, 33/39, Mâide, 5/67), insanlara güzel örnek olmak (En’âm, 6/90, Ahzâb, 33/21), dünya-Âhiret dengesini kurmak (Kasas, 28/77) ve insanların Âhiret’te haklarındaki hüküm dolayısıyla Allah’a itiraz haklarının olmamasının yolunu hazırlamaktır (Nisa, 4/165). (Gülen, Sonsoz Nur 1/ 66-80, 99)

Peygamberliğin Arapça karşılığı nübüvvet olup, bütün peygamberler öncelikle nebîdir. Nebî, Allah’tan vahy alan, ayrıca Allah’ın kendisini hüküm ve ilim ile serfiraz kıldığı seçkin zattır (Âl-i İmran, 3/69; En’âm, 6/89). Nebîler içinde kendilerine Kitap veya Sahifeler verilenler vardır ki, bunlara resûl denir. Resûl olmayan, yani kendilerine Kitap veya Sahifeler verilmeyen nebîler, kendilerinden önce gelen veya kendi zamanlarında yaşayan resûlün çizgisinde Din’in anlaşılıp uygulanması, insanlara anlatılması ve Kitap’la insanlar arasında hükmetme vazifesiyle mükellef kılınmış (Bakara, 2/213; Mâide, 5/44), Allah onlardan, kendi zamanlarında bir resûl gelirse ona mutlaka inanıp destek olacakları sözünü almıştır (Âl-i İmrân, 3/81). Resûller dahil bütün nebîlere, içlerinde Hz. Yahya gibi bazılarına daha sabî iken (Meryem, 19/12), Hz. Yusuf gibi bazılarına gençliklerinin ilk döneminde (Yûsuf, 12/22), Hz. Musa gibi bazılarına ise gençliklerinin ikinci devresinde (Kasas, 28/14) verilen hüküm, Kitab’ı anlama, onu uygulama, onunla hükmetme, uygulayıp hükmetme işinde ve doğru ile yanlışı ayırmada şüpheye düşmeme, dolayısıyla her meselede doğru ve yerinde karar verebilme, üstün idrak ve anlayış gücüdür (Râzî, Kurtubî). Kur’an-ı Kerim, peygamberlere hükümden başka ayrıca hikmet (Âl-i İmrân, 3/81) ve hususî bir ilmin de verildiğini vurgular (Yusuf, 12/22; Enbiyâ, 21/74; Meryem, 19/12). Peygamberlere verilen hüküm nasıl kendisinde asla şüpheye ve nefsânîliğe yer olmayan hüküm ise, onlara verilen ilim de, kendisinde asla cehaletin yeri bulunmayan, eşya ve hadiselerin manâ ve hakikatine nüfuz, insanın iç dünyasını, nefsin hallerini tanıma ve onu terbiye ilmidir (Râzî). Her ne kadar peygamberlik Cenab-ı Allah’ın bir lûtf u ikramı ise de, onda en azından onun derinlikleri, hattâ lâzımı olan hüküm ve ilim, söz konusu âyetlerde (Yusuf, 12/22; Kasas, 28/14) açıkça ifade buyrulduğu üzere, peygamberlerin ihsan sahibi, yani Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmelerinin (Müslim, İman, 1; Tirmizî, İman, 4), yaptıkları her işi mükemmel yapmalarının mükâfatıdır. Dolayısıyla, onlara verilen hüküm ve ilimde, ihsanının, takvasının derecesine göre başka mü’minler de pay sahibi olabilirler (Bakara, 2/269; Mâide, 5/44; En’âm, 6/122; Enfâl, 8/29; Hadîd, 57/28).

Peygamberler Arasında Farklılık ve Onlar Arasında Fark Gözetip Gözetmeme
Mü’min olmanın, yani imanın altı şartından biri, peygamberliğe ve eksiksiz olarak bütün peygamberlere iman etmektir. Hepsine iman etmek manâsında peygamberler arasında ayırım yapılmaz, yapılamaz: (Risalet misyonunun zirvesi) o Resûl, (vahiy yoluyla Kur’an ve Sünnet olarak) kendisine Rabbisinden her ne indirildiyse ona iman etti; mü’minler de (iman ettiler). Her biri, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve resûllerine iman etti de, “(İnanma hususunda) O’nun resûllerinden hiç birini diğerlerinden ayırmayız” dediler (Bakara, 2/285 [Kurtubî, İbn Kesir]). De ki: “Biz (hiç şirk koşmadan) Allah’a, bize indirilen (Kur’ân’a) ve İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve onun soyundan gelip İsrail kabileleri içinde gönderilen peygamberlere indirilen (Sahifelere ve vahye); ve Musa’ya, İsa’ya verilen (Tevrat ve İncil’e) ve (bütün) nebîlere Rabbilerinden verilen (ilim, hüküm, hikmet ve peygamberliğe) iman ettik. (İman etmede) hiç birini diğerinden ayırmaz, (hepsine aynı şekilde, aynı derecede iman ederiz). Biz, (ne indirmiş, ne vermişse hepsini kabul ederek) Allah’a tam manâsıyla teslim olmuş Müslümanlarız.” Kim, İslâm’dan başka bir din arzu eder ve ararsa, (bilsin ki) bu, ondan asla kabûl edilmeyecektir; o, Âhiret’te de kaybedenlerden olacaktır (Âl-i İmrân, 3/84–85). [İbn Kesir]


İman noktasında peygamberler arasında herhangi bir ayırım söz konusu olmamak ve buna izin verilmemekle birlikte, peygamberler nebîler ve resûller olarak ayrıldıkları gibi, aralarında küllî ve hususî faziletlerde farklılıklar, dereceler vardır.

Hz. Allah (c.c.), önce bütün yaratılmışlar içinde Hz. Âdem’i, Hz. Nûh’u, Hz. İbrahim’in Ailesi’ni ve İmrân Ailesi’ni seçmiş, onları her türlü kötü sıfat ve nitelikten tasfiye edip, en güzel vasıflar ve en üstün melekelerle donatmış [Râzî], tasfiyenin de ötesinde onları bizzat süzüp, insanlık içinde tertemiz bir hülâsa kılmış, hattâ onları âdeta bir hülâsa olarak var etmiştir [El...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri
« Posted on: 18 Nisan 2024, 19:02:56 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri rüya tabiri, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri mekke canlı, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri kabe canlı yayın, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri Üç boyutlu kuran oku Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri kuran ı kerim, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri peygamber kıssaları, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeri ilitam ders soruları, Efendimizin s.a.s. Peygamberler arasındaki yeriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes