> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Yüksek İnsanlık
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yüksek İnsanlık  (Okunma Sayısı 511 defa)
23 Temmuz 2012, 13:03:26
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 23 Temmuz 2012, 13:03:26 »



YÜKSEK İNSANLIK

Hz. Peygamber'in insanlığı daha üstün bir seviyeye yükselten ve insan hayatına ihtişam, yücelik ve mükemmellik katarak çeşitli şekil­lerde etkileyen fikirler, değerler, düzenler ve ilkeler getirdiği inkâr edilemez. O, insanlığın istikametini tamamıyla yeni bir yöne çevirdi. Böylelikle, günümüz insan neslinin kâinatın gerçeklerini tanıma, bu gerçeklerden kendi le­hine faydalanmada önceki nesillerden daha iyi, daha etkili ve daha gerçekçi olarak çalış­ması mümkün oldu. Bu nûr, fizikî dünyanın karanlık sırlarını, bunları anlamaya çalışan herkesin görebileceği şekilde aydınlattı. İlk dönemlerde, İslâm toplumu bu tabiî zengin­likten fazlasıyla faydalandı ve fikirleri, değer­leri, sistemleri, vak'alan ...v.s. kendinden sonrakilere miras bırakarak yardımcı oldu. Modern "toplumlar, kâinatın sırlarını araştıra­rak, bu araştırmalardan kendileri ve insanlık hayrına faydalanıp bu mirası daha da üstün seviyelere çıkardılar. Seyyid Kutub, The Religion of islam (İslâm Dini) isimli eserinde şöyle der: "Şu hususu bilmemiz önemlidir: Daha sonraki asırlarda ortaya çıkan cüce veya kifayetsiz kimselerle karşılaştırıldıklarında üstün insanlık ve eşsiz asalet örnekleri olduk­ları görülen, yaşantılarında harikulade bir tarzda ilâhî hayat yolunu takip eden kişiler, her şeye rağmen tabiî sınırlarının veya fıtrat­larının dışına çıkmayan, müsbet güçlerini kul­lanmaktan çekinmeyen insanlaHı. Onlar ken­dilerine güçlerinin ötesinde bir görev yükle-mediler, fakat her türlü insanî faaliyeti de ye­rine getirdiler. Çevrelerinde ve çağlarında kendi paylarına düşen bütün meşru zevkler­den faydalandılar. Bunlar doğru veya yanlış davranışlarda bulundular, tökezlediler ancak yine doğruldular, kimi zaman diğer kimseler gibi beşerî zaaflarla kuşatıldılar, ama, bu za­yıflıklarla savaşarak başarıya ulaştılar.

Bu gerçeği idrak edebilmek oldukça önemli­dir. Bu gerçek, insanoğluna mücadelesini sür­dürmesi için kuvvetli bir ümit verir, aydınlık ve makul bir ideale ulaşabilmek için çalışma­yı, çaba sarfetmeyi, insanlığın hem vazifesi, hem de hakkı kılar. İnsanın kendine güven duygusunu kazanmasını, kendi iç âlemine ve gizli potansiyeline inanmasını sağlar. Öyle ki, bu nitelikler insanoğlunu -eğer doğru yol izle­nirse- daha önce tarihinin bir döneminde ula­şabildiği yüksek insanlık seviyesine pekâla tekrar ulaştırabilir. Bu seviyeye olağanüstü bir takım güçler ve tekrarı bir daha mümkün olamayacak mucizeler ile ulaşılmamıştır. Ter­sine, basan insan fıtratına uygun bir yolla, in­san kapasitesinin sınırlan içinde ve insanların çabalarıyla gerçekleştirilmişti.

Bu muhteşem ve müstesna nesil tabiî, iktisadî ve ilmî kaynaklan kıt, yoksul bir çölün bağ-nndan çıktı. Çevrenin böyle bir neslin ortaya çıkmasına elverişli olması, insanlığın fıtraten ya da potansiyelleriyle bugünkü ve yannki çabalarında bir kez daha başanya ulaşamaya­cakları anlamına gelmez. Ancak bu gayretler, ilâhî olarak gösterilmiş bir yolun rehberliğini gerektirir.

Bu din, tarihinde maruz kaldığı sapmalara, düşmanlıklara ve saldınlara rağmen, ideal in sanlar yetiştirmeyi sürdürdü. Bunlar mükem­mel ilk nesle benzeyen, bu nesli örnek almış ve onlara göre şekillenmiş insanlardı. Bu din ideal insanlar vasıtasıyla insan hayatını Önemli bir şekilde etkilemeye, insanlık tarihi­ne tesir etmeye devam etti. Hayat ve dünya anlayışında derin izler bıraktı, kalıcı etkiler yaptı.

İlâhî din, hayata uygulamak ve yerleştirmek için ciddi çalışmalar yapıldığı sürece, muhalif unsurlara ve engellere bakmaksızın böyle ide­al insanlan her zaman yetiştirebilir.

Bu dinin başanlı olmasındaki sır, insan fıtra­tının Özüyle doğrudan işbirliği yapması ve in­sanın sahip olduğu kaynaklardan faydalanmandadır. Bu kaynaklar bir hayli fazla ve daimidir. Bunlar ilâhî yolla^biraraya geldiklerin­de gizli kalmış zenginlikler ortaya çıkar.

Bu ideal, mükemmel devir insan hayatı için tarihte daha Önce görülmemiş ve hepsi açık-seçik, şümullü ve hayatî ilkeler, fikirler, de­ğerler ve ölçüler va'z etti. Bunların hiçbiri, herhangi bir zaman diliminde yeryüzündeki bir düzen veya hayat görüşü tarafından böyle­sine açık, kapsamlı ve canlı oluşturulamamış­tı. En önemlisi böylesi bir hakikat, ciddî, sa­mimi ve hakikate derin bir bağlılık hiçbir şe­kilde görülmemiştir.

Bu ilkeler, değerler ve ölçüler insan hayatmın her noktasını içine alıyordu. İnsanın Allah an­layışı, O'nunla ilişkisi, varoluş kavramı, varo­luşun amacı, insanın kâinattaki mevkii ve iş­levlerini ihtiva ediyordu.

Sonuçta bunlar insanoğlunun gerçek fıtratı, hakları, görevleri ve sorumlulukları, onun Yaratıcısı, hemcinsleri, kâinat, canlılar ve nesnelerle ilişkilerine dayanan hayatını, faali­yetlerini ve mevkiini belirleyecek değerlerle ilgilidir.

Bütün bunlar siyasî, sosyal ve iktisadî haklar ve vazifeler ile, bu hak ve vazifeleri birbirine bağlayan sistemler, şartlar ve ilişkilere yöne­liktir. Kısaca, insan hayatının bütün cepheleri değişik nitelik ve özellikleriyle kuşatılmıştır.

İşte bu şekilde ideal devir kendi farklı yapısı­nı ortaya koydu ve bu tarih dilimine eşsiz ilâhî damga vuruldu.

Herşey bu ilkelere, fikirlere, değer yargılarına ve ölçülere düşman mahallî bir çevrede, bun­ların mutlak dayanağını inkâr eden dünyevî bir atmosferde, İslâm tarafından telkin edilen ve insan hayatında ilk defa gerçekleştirilen davranışlarla çatışan ekonomik, siyasî, sosyal şartlarla kuşatılmış bir ortamda meydana gel­di. En azından insanların çoğu îslâmî idealle­rin süratlice gerçekleştirilmesine yardımcı ol­madılar. İdeallerin başarılmasında bilhassa sathî tesirlerden çok insanın fıtraten sahip ol­duğu potansiyelin ilâhî hayat yolu ile uygun­luğuna güvenilmişti. Öyle ki, bu yol tama­mıyla insan fıtratıyla çakışıyordu. İlâhî Yol, bu potansiyeli, kendisini gizleyen engellerden kurtarmış ve harekete geçirmişti. Potansiyel gerçekten çok büyüktür, eğer düzensizlik ve tembellikten kurtaracak gerçek bir yol varsa, sathî tesirlere direnebilecek yapıdadır. Bu sathî tesirler, bazı dar görüşlü insanların gö­zünde insan hayatının başından sonuna dek bütününü ifade eder. İslâm bunların insan hayatındaki tesirlerini gözardı etmediği gibi bunlara mutlak hakikatmışcasına teslim de olmaz. Bunun yerine insan fıtratının sahip ol­duğu potansiyele başvurur, realiteyi kolaylık ve yumuşaklıkla değiştirmek için, bu potansi­yeli bir noktada toplayarak yönlendirmeye çalışır. O zaman sonuç, ideal devirdeki gibi olur: Olumsuz bölgesel ve evrensel şartlarla mücadele edilerek bunlar olumlu müsait şart­lar haline getirilir. Arap yarımadasında ve ya­rımadanın dışında da böyle olmuştu.

Bazı yönlerden insanlık bugün, ilâhî hayat tarzının kendisine ilk defa getirildiği zaman­dan daha iyi bir durumdadır. Kısa zamanda, refah ve zenginlik yolunu açan büyük bir inkılâb gerçekleştirmiş olan insanlık hayat tarzını, ilâhî emirlere göre tanzim etmeye da­ha mütemayildir. Kendisini tehdit eden boz­gunculuk, kötülük ve sapkınlıklara; baskısı altında ezildiği maddî şartlar, ekonomik ve zihnî faktörlere rağmen insanlığın dayanma gücü şimdi daha yüksektir. Doğrulup kendini toparlayabilir, bunun için çalışacak güce de sahiptir. Bütün bunları insanın potansiyelini öğrendiğimizden beri daha iyi anlayabiliyo­ruz. Şüphesiz ki, yetenekler ancak İlâhî yol insanlığın rehberi olur, onu fıtratıyla ve Al­lah'ın yaratıştaki gayesiyle uyumlu bir istika­mette yönlendirirse işe yarayabilir. Saflığı, derinlik ve şumûllüğüyle bu potansiyel reali­tenin özelliklerini oluşturan diğer bütün fak­törlerden üstündür. Eğer bu faktörler bugün insanlığın karşısında yer alıyorsa problem ne­rededir?

Bu yolun gerçek yapışım bilmeyen bazı kim­selerin gözüne realite değişmez, dönüştürül­mez ve mutlak bîr vakıa gibi görünür.

Oysa bu büyük bir yanılgıdır. İnsanın esas fıt­ratı da bir "realite"dir. Bu fıtrat, dış realite ile uyuşmamakta ve her yerde bu uyuşmazlıktan doğan problemler ortaya çıkmaktadır. Ne za­man esas insan tabiatı belli bir olay veya sis­tem ile karşılaşsa, ilkin mağlup olur, çünkü o olay veya sistemin ardında kendisini zorla ka­bul ettirebileceği maddî bir güç bulunur. Bununla beraber insan tabiatının herhangi bir ârİzî olaydan daha güçlü ve uzun ömürlü ol­duğu, sonunda -özellikle de insan tabiatına uygun bir yol izlenirse- mutlaka galip gelece­ği gayet açıktır. Bu daha önce gerçekleşmişti. O günlerde, İlâhî hayat yolu Arap yarımadası ve bütün dünyanın içinde bulunduğu realitey­le karşı karşıya gelmişti. O, realite karşısında parlak bir zafer kazanmış, realitenin entellek-tüel ve uygulamadaki pratik temellerini de­ğiştirmiş, kendi kurumlarım oluşturmuştu.

Bütün bunlar bir takım eşsiz, tekrarlanamaz mucizelerle yapılmamıştı. Bu, Allah'ın değiş­mez hükmü uyarınca, insanî kapasitenin sınır­ları içinde, insanların çabalarıyla başarıldı. Bu da, önceden yapılanların her zaman tek­rarlanabileceğim gösterir.

O muhteşem devrin mirası, insan hayatı ve ta­rihte bıraktığı izler, yeni bir mücadele için hep olumlu faktörlerdir.

O devir insan hayatında kendi ilkelerine, fi­kirlerine, değer yargılarına ve Ölçülerine da­yanan pratik gelenekler ve gerçekçi kurumlar kurabilmişti. Bunlar, bir devir sona erince ömürlerini tamamlayıp ortadan kalkmadılar, tersine, tıpkı bir nehrin yeryüzünün ücra kö­şelerine çağlar boyunca akması gibi giderek genişlediler, yayıldılar. Bütün insanlık hayatı bir şekilde bunlardan etkilendi, bin yıldan da­ha fazla bir süre insanlık için başvuru kaynağı oldular. Fikirler, olaylar, gelenekler, ilimler, ekonomi ve medeniyetin bütün alanlarına te­sir ettiler. Bu yükselişe karşı çıkan bütün kuv­vetlere, Allah'ın yol göstericiliğinden haber­siz Greko-Romen cehaleti içinde bir süreden beri bütün yeryüzünde egemen olan Batı dün­yasının sapkınlığına rağmen on...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yüksek İnsanlık
« Posted on: 29 Nisan 2024, 15:49:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yüksek İnsanlık rüya tabiri,Yüksek İnsanlık mekke canlı, Yüksek İnsanlık kabe canlı yayın, Yüksek İnsanlık Üç boyutlu kuran oku Yüksek İnsanlık kuran ı kerim, Yüksek İnsanlık peygamber kıssaları,Yüksek İnsanlık ilitam ders soruları, Yüksek İnsanlıkönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes