> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Siret Ansiklopedisi > Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab  (Okunma Sayısı 740 defa)
29 Ağustos 2012, 13:16:52
Vatan Var Olsun !
Dünyalılar
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 8.940


« : 29 Ağustos 2012, 13:16:52 »



ÖNCE ANLAYIŞLARDA BAŞLAYAN İNKILÂB

Hz. Peygamber yolunu izleyenlerini, eği­tim ve tezkiye sayesinde, dünya uluslarına takva, iyilik ve adalette örnek olmaları ve on­ları yönetmeleri için gerekli olan mümtaz va­sıflarla donattı. Allah Rasûlü bu insanların yardımıyla fazilet, adalet ve takva temelleri üzerine kurulan bir toplum, bir sistem ve bir devlet kurdu. Ve arkasında bütün bu değerli kuralları hayatlarının her alanında uygulayan canlı bir toplum bıraktı.

Hz. Peygamber'in ilâhî rehberliği insanla­ra, kendisinden mükemmellik, ilim ve irfan gibi onların hayatlarını, asırlarca çeşitli şekil­lerde bütün yönleriyle etkileyen mümtaz ha­zinelerin fışkıracağı, itici gücü ve manevî kuvveti bahşetti. İnsan hayatının sadece manevî ve ahlâkî alanlarında inkılâb yapmak­la kalmayıp, devlet anlayışı ve fonksiyonları­nı da kökünden değiştirdi. Aynı zamanda devletin yapı ve işleyiş sahasını da değiştiren İslâm, yönetimi, şahısların kafalarını istedi­ğinde uçuran despotlardan alıp, kalbinde Al­lah korkusu olan ve devlet işlerini idare eder­ken diğer insanlara da danışan kimselere ver­miştir. İslâm hukuku, yöneticilerin bütün im­tiyazlarını ellerinden alıp, kanun önünde on­ları diğer vatandaşlarla eşit yapmıştır. Akılcı düşünce ve araştırma ile bilgi elde etme şev­ki, insana tabiata hükmetmenin ve onu kendi faydası için kullanmanın anahtarlarını vere­rek hayatında yeni bir dönem açtı.

Bu itici güç, insan ve maddî dünya arasındaki ilişkide önemli bir rol oynadı. Gerçekte bu şevk insanın, tabiatın fizikî güçlerine tama­men hükmetmesinin bir göstergesiydi. Başka bir deyişle o modern teknolojik devrimi ön­ceden gördü. İnsana bu yeni şevk ve itici gü­cü muhafaza etmesi ve canlı tutması için Al­lah'a ibadet, itaat ve ona kulluk reçetesi su­nuldu. Allah rasûlünün takipçileri, Kur'ân'ın ve sünnet'in ışığı altında ibadetleri dosdoğru yaptıkları müddetçe, sözleri ve işleri birbiriy­le ahenk içindeydi ve hayatın bütün sahala­rında iyilik, adalet ve itaat müşahade edili­yordu. Bu insanlar şahsî işlerinde faziletin, âlicenâblığın, eşitliğin, doğruluğun ve yar­dımseverliğin mükemmel örnekleriydi. Dev­let işlerinde etkili olmanın araştırma ve ilim­de ilerlemenin ve diğer işlerde de mantığı ça­lıştırmanın timsalleriydiler. İlmin her dalında, yenilik ve icatlarda onlar en önde yarışmak­taydı bu yüzden dünyadaki siyasî ve askerî gücün temeliydiler. Allah'a itaat ettikleri müddetçe, beşerî faaliyetlerin her sahasında büyük bir güç olarak kaldılar. Fakat ibadet ruhu onların işini ve sözlerini terk eder etmez onlar harcanmış bir kuvvet gibi oldular ve kendilerindeki itici güç canlılığını yitirdi. Bu şevk insanları daha çok gözünün açıldığı ve yeni hülyaları gerçekleştirmenin peşinde ol­duğu, Avrupa'da bir çıkış kapısı buldu.

İslâm, Şeri'at'ın canlılığını ve tazeliğini mu­hafaza etmesi, geçersiz olmaktan ve durgun­luktan koruması için içtihad ve ibadet şeklin­de iki vasıta sağladı. İçtihad İslâm kanunları­nın ve fıkhının gelişmesinde ve esnekliğinde önemli bir rol oynarken, ayrıca bu ilk dönem fıkh ekollerine ve doktrinlerine çeşitli katkı­larda bulundu. İbadetler manevî etkilerini müslümanların üzerinde göstererek toplumu fazilet, adalet ve takva yolunda yürümesini sağladı. Muttaki hakimler İslâm kanunlarının zamanın ihtiyaçlarına uygunluğunu sağlarken dürüst insanlar da ibadetlerin manevî ruhunu halk arasında muhafaza etti. Böylece bu fak­törler bu itici gücün muntazam ve makul bir şekilde yüzyıllarca devam etmesine yardımcı °ldu. Yüksek ilimlerde, icad ve keşiflerde Kendilerini göstererek, İslâm'ın düşmanlarının bile takdirini kazandılar.

Fakat zamanla taassup, taklid ve diğer ulusları körükörüne izlemek -ki bunlar İslâm tara­rından kınanmıştır- bütün dünyadaki müslümanların diğer ulusların kanunlarını, hukukî 'e kelamî meselelerini her alanda takip edilecek öğretiler olarak benimsemelerine ve bun­dan acı çekmelerine sebep oldu.

Bunun gibi, bir çok cahil ve yanlış bilgili in­sanın doğruluk saflarına katılması, doğu ve batı kaynaklı sufizm ve felsefenin İslâm dü­şüncesini bulandıran ve karartan yeni fikirle­rini İslâm'a soktu. Bunun sonucu, böyle in­sanlar halka manevî alanda doğru liderliği yapmada yetersiz kaldılar. Bütün bu faktörle­rin etkisiyle İslâm toplumları başlangıçta kendilerine Rasûlullah tarafından sağlanan şevk ve itici gücü kaybettiler. Tedricen yüz­yıllar boyunca gerilediler ve bozuldular. Asıl zarar Bağdat'ın düşmesiyle, İslâm âlimlerinin daha fazla bölünmeden çekinerek, bütün kuv­vetleriyle birliği muhafaza etmeye çalışmala­rı ve İslâm hukukçularının içtihad dahil her türlü yeniliği reddetmeleriyle meydana geldi.

Dr. İkbal'in de ifade ettiği gibi; "Onlar insan­ların nihai kaderinin, teşkilat ve nizamdan çok, fertlerin güç ve yeteneklerine dayandığını göremediler. Zaten fazlasıyla teşkilatlı olan bir toplumda fertler yok olma derecesine değin ezilmiş olurlar. Fert, çevresindeki bü­tün sosyal düşüncelerden istifade eder, kültü­rünü zenginleştirir, ancak kendi gerçek ruhu­nu, benliğini kaybeder. Böylece, geçmiş tari­he sahte ve münafıkça bir saygı duymak veya geçmişi yaşatmak için yanlış yollara başvur­mak bir ulusun çöküşü ve yıkılışını önleme veya böyle bir yıkılıştan sonra bunu tamir çaresi değildir. Günümüz yazarlarından biri haklı olarak şöyle demiştir: "Tarihin verdiği hüküm şudur: Eski ve tesirini kaybetmiş fi­kirler, onları eskitip yıpratmış olan uluslarda-yeniden asla benimsenemezler."

The Ascent of Man (İnsanın yükselişi) yaza­rına göre fikirlerin yayılışı yeni bir saika ge­rektirir. "Hz. İsa'dan 600 yıl sonra İslâm'ın gelişi yeni ve kuvvetli bir saikaydı. Bölgesel bir olay olarak başlayan bu davanın sonucu belirsizdi. Ancak Hz. Muhammed @ 630 yı­lında Mekke'yi fethetmekle kuzey ülkelerinin fırtınalarını üzerine çekti. Yüz yıl içinde İslâm, İskenderiyye şehrini ele geçirdi. Bağ­dat'ı bir ilim şehri hâline getirdi ve sınırlarını İsfahan'ın ötesinde İran'a kadar genişletti. Miladî 730 yılında İslâm İmparatorluğunun sınırları, İspanya ve Güney Fransa'dan, doğu­da Çin ve Hindistan'a kadar uzanıyordu. Gör­meye değer bir kuvvet ve zerafete sahip olan bu imparatorluk zamanında Avrupa, karanlık çağlarını yaşıyordu." (J. Bronowski, s. 165).

Müslüman âlimler İslâm Peygamberi'nin ilk zamanlarında ortaya çıkan bu yeni ve heybet­li gücü, uzun zaman muhafaza edebilmek ni­yetiyle mahvettiler. Dr. İkbal'e göre; "Bir ulusta çöküş ve yıkılış güçlerine karşı yegâne etkin güç, güçlü kişilik ve benlik sahibi fert­ler yetiştirmektir. Ancak böyle kişiler hayatın derinliğine dalıp özünü bulabilirler. Bunlar gözümüzün önüne öyle ölçü ve standartlar getirirler ki, bunların ışığında, çevremizin hiçbir zaman değişmez mahiyette olmadığını ve yeniden gözden geçirilip düzeltilmesi ge­rektiği gerçeğini anlamaya başlarız. On üçüncü yüzyılda ve ondan sonra İslâm fakihlerin-de görüldüğü gibi, geçmişe karşı gösterilen sahte ve yapmacık bir saygı ve aşın nizam kurma eğilimi, İslâm'ın asıl ruhuna aykırı idi. Neticede, İbni Teymiyye'nin buna sert tepki göstermesine sebep oldu. İbni Teymiyye 1263'te, yani Bağdat'ın yerle bir olmasından beş yıl sonra dünyaya gelmiş, yorulmak bil­mez ve kuvvetli kalem sahibi, ateşli İslâm mücahitlerinden biriydi."

İkbal bunu vurgulamaya şöyle devam eder "İbni Teymiyye'nin öğretileri, Onsekizinci yüzyılda, MacDonald'ın 'çökmekte olan İslâm âlemenin en temiz noktası' olarak tarif ettiği Necd çölünün kumlarında ortaya çıkan, büyük imkânlara sahip bir harekette daha mükemmel ifadesini buldu. Bu gerçekten ça­ğımız İslâm dünyasında ilk hayat belirtisi olarak kabul edilmelidir. Bu yüzyılda, Müs­lüman Asya ve Afrika'nın hemen hemen bü­tün hareketlerinde, meselâ Sunusî Hareketi, Pan-İslâmizm Hareketi ve Babi Hareketi gibi hareketlerde dolaylı veya dolaysız olarak bu hareketin etkisi görülür:" (Dr. M. İkbâl, The Reconstruction of Religiotts Thought in is­lam, ss. 150-152).

Müslümanların bu ruhu yeniden diriltmeleri; onları İslâm'ın ideallerinin farkına vardıracak ve orijinal itici gücü başlangıçta olduğu gibi geri getirecektir. Fakat bu konuyla uğraşma­ya başlamadan önce tarihimizin ışığı altında İslâm hukukunun temeli, yapısı ve kaynağı bütünüyle İncelenmelidir.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab
« Posted on: 19 Nisan 2024, 11:31:51 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab rüya tabiri,Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab mekke canlı, Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab kabe canlı yayın, Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab Üç boyutlu kuran oku Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab kuran ı kerim, Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab peygamber kıssaları,Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılab ilitam ders soruları, Önce Anlayışlarda Başlayan Inkılabönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes