Ölüm aniden gelir.
...gelir ve...
Alıp götürür bizi.
Ölümle baş başayız, göz gözeyiz, diz dizeyiz gayrı.
***
İşler mi?
Ölümü işten saymadın ya... Aşk olsun!
***
Bak, işte!
Ölüm, geldi.
Kaçabilir misin; kendinden, ölümden, ötelerden...
Hani; akşam yaklaşır ya!
Hani; sabah olur ya!
Hani; büyür ya çocuklar!
Çekirdekler kocaman ağaç olur ya!
Küçücük bir çekirdek; dallanır budaklanır ya!
Hayretimizi "göreve" çağırırız ya!
Şaşırırız ya çekirdeğin çamurdan çıkıp "bahar bahar" haykırışına!
***
Çekirdek, toprağa düşünce/ölünce "ağaç" olur ya!
***
Nefeslerimiz bir gün yokuşları tırmanamaz olur.
Takılıp kalırız öyle!
İşte, ölüm çıkagelir bir yerden.
Ne olacak peki; evimiz, malımız, mülkümüz!
Ne olacak bunca emellerimiz!
Bırakıp gidecek miyiz!
***
Gideceğiz!
***
Bir çekirdek gibi düşeceğiz toprağa!
***
Şu karşı/ki mezarlık çocuğum!
Servilerinden belli.
"Sükûnet bir âlem" orası.
Dünyayı bitirmiş... yatıyorlar.
Fakirler, orta halliler, zenginler...
İşini bitirenler; bitir(e)meyenler!
Gece gündüz... yatıyorlar.
"Uykunun büyük kardeşi"yle tanışmışlar.
***
Ötesi... şehirdir çocuğum!
Bak, vızır vızır köprü...
Hayat, akışından belli...
Kalbinin atışından...
Yakın mısın hayata; kalbine, yaşamaya, ölüme...
Aynaya bak; anlarsın!
***
Yaşamak; ölüme hazır olmanın öteki adıdır!
***
Serviler birer mezar taşı...
Selamlıyorlar hayatı.
***
Bu sabah dirildi ağaçlar,
Bu sabah dirildi kuşlar,
Bu sabah dirildi bu bahar;
Gökyüzünden çekilince gecenin örtüsü.
***
Kışın yerine geçiyor bahar.
Her ölüm kış ise...
Anlarım; dirilmek var.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın