Canını Allah’a, gününü mescide bağlayan bir i’tikaf ehli, adeta ihtiyacı giderilinceye kadar büyük bir zatın kapısında bekleyen ve ısrarla dileğini tekrarlayan kimseye benzer, insan, dünyanın her türlü aldatıcı, çarpıcı süs ve alayişinden, gam ve telaşından uzaklaşma imkanı bulur. Gözünü gönlüne çevirme, kalbinin ve vicdanının sesini duyma fırsatı elde eder. Oruçla birlikte incelen cesedini, saflaşan ruhunu yaratılışının sırrına yönlendirme zeminine kavuşur. Kulluğun en devamlı ve en anlamlı olduğu haller bu hallerdir. Oruç, i’tikâf, sahur, iftar, mukabele, sadaka, hayrât ve hasenât… Bunlar, özellikle Ramazanda yoğunlaştığı için Ramazan kulluğun zirveye ulaştığı bereket ve rahmet mevsimidir, tasavvuf iklimidir.
Tasavvuf, dinimizin özü ve gerçek anlamı; asıl gaye olan insân-ı kâmil olmanın yolu ve yöntemidir. Özetle tasavvuf tüm devirlerde olduğu gibi hatta onlardan da fazla, yirminci yüzyılın şu stresli, sinirli, gerilimli, bunalımlı, şüpheci, aceleci, dertli, hasta ve bedbaht insanının da “nerede?” diye gece gündüz aradığı, yalan yanlış yerlerden sağlamaya çalıştığı gerçek mutluluğun ilahî yolu ve anahtarıdır.
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın