Anladım ki hasta olan başkenttir Bismillahirrahmanirrahim
Hürriyete Hitap-7
Üçüncü Hakikatin bana verdiği vazife ile ve hürriyetin fermân-ı mezuniyetiyle, üç şey ihtar ediyorum.
Birincisi: Bir cisim birden zerrattan tahallül ve yeni zerrattan teşekkül eylemesi muhal olacağından, cism-i devletin birden memurîni ref’ ve yenilerini ikame eylemesi, muhal olmasa da, müteazzirdir.
Binaenaleyh, istidad-ı habis ve kabil-i ıslâh olmayan adamları zaten cism-i devlet def-i tabiî ile ifraz edecektir. Amma kabil-i ıslah olanlar, zaten güneş garptan tulû etmediğinden, tevbenin kapısı açıktır. Bunların tecrübelerinden istifade etmeli.
Bunların yerini dolduracak, kırk sene lâzım.
Yoksa, umumu aleyhinde itâle-i lisân ve terzil etmek, bu şanlı olan ittihad-ı milleti–bozulmuş bazı efkâr ve ahlâklarına binaen–bir hastalığa hedef edecektir.
İkincisi: Ben şarkın dağlarında büyümüş idim. Merkez-i Hilâfeti güzel tahayyül ediyordum. Vaktâ ki, bundan yedi-sekiz ay mukaddem Dersaadete geldim.
Gördüm ki, İstanbul, tevahhuş ve tenafur-u kulûb sebebiyle medenî libası giymiş vahşi bir adama benzerdi.
Şimdi, ittihad-ı millî sebebiyle, medenî adam, fakat yarı medenî, yarı vahşi libasında bize arz-ı dîdâr ediyor. Evvel şarkta fenalığın sebebi, şarkın uzvu hastalanmış zannediyordum. Vaktâ ki, hasta olan İstanbul’u gördüm, nabzını tuttum, teşrih ettim. Anladım ki, kalbindeki hastalıktır, her tarafa sirayet eder. Tedavisine çalıştım; bir divanelikle taltif edildim.
Hem de gördüm ki, medeniyet-i hakikiyeyi teşkil eyleyen İslâmiyet, maddî cihetinde medeniyet-i hâzıradan geri kalmış; güya İslâmiyet sû-i ahlâkımızdan darılmış, mâzi tarafına dönüp gidiyor. Zaman-ı Saadete bizi şikâyet edecektir. Bunun en büyük sebebi, istibdattan sonra, mürşid-i umumî üç büyük şubenin ki, “Cümlenin maksudu bir amma rivayet muhtelif,” veyahut
“İbarelerimiz ayrı ayrı ise de, güzelliğin birdir. Hepsi de o güzelliğe işaret ediyorlar” beytinin mâsadakı olan ehl-i medrese ve ehl-i mektep ve eh-i tekkenin, tebayün ü efkâr ve tehâlüf-ü meşâribidir.
Bu tebayün-ü efkâr ahlâk-ı İslâmiyenin esasını sarsmış, ittihad-ı milleti çatallaştırmış. Terakkiyat-ı medeniyeden geri bırakmıştır. Zira biri ifrat ile diğerini tekfir ve tadlil ediyor; öteki tefrit ile onu teçhil ve gayr-ı mutemed addediyor. Bunun çaresi, tevhid ile ve efkârlarının mabeyninde teyid ile münasebet ile musalâhadır. Ta itidal noktasında musafaha ile birleşmeli ki, âheng-i terakkîyi ihlâl etmesinler.
Üçüncüsü: Ben vaizleri dinledim; nasihatleri bana tesir etmedi. Düşündüm. Kasâvet-i kalbimden başka üç sebep buldum:
Birincisi: Zaman-ı hâzırayı zaman-ı sâlifeye kıyas ederek yalnız tasvir-i müddeâyı parlak ve mübalâğalı gösteriyorlar. Tesir ettirmek için ispat-ı müddeâ ve müteharrî-i hakikati iknâ lâzım iken, ihmal ediyorlar.
İkincisi: Birşeyi tergib veya terhib etmekle ondan daha mühim şeyi tenzil edeceklerinden, muvazene-i şeriatı muhafaza etmiyorlar.
Üçüncüsü: Belâgatın muktezası olan, hale mutabık, yani ilcaat-ı zamana muvafık, yani teşhis-i illete münasip söz söylemezler. Güya insanları eski zaman köşelerine çekiyorlar, sonra konuşuyorlar.
Hâsıl-ı kelâm: Büyük vaizlerimiz hem âlim-i muhakkik olmalı, ta ispat ve iknâ etsin. Hem hakîm-i müdakkik olmalı, ta muvazene-i şeriatı bozmasın. Hem beliğ-i muknî olmalı, ta muktezâ-yı hâl ve ilcaat-ı zamana muvafık söz söylesin. Ve mizan-ı şeriatle tartsın. Ve böyle olmaları da şarttır.
Yaşasın şeriat-ı garrâ!
Yaşasın adalet-i İlâhî!
Yaşasın ittihad-ı millî!
Ölsün ihtilâf!
Yaşasın muhabbet-i millî!..
Gebersin ağrâz-ı şahsiye ve fikr-i intikam!
Yaşasın şecaat-ı mücessem askerler!
Yaşasın satvet-i muşahhas ordular!
Yaşasın akıl ve tedbir-i mücessem dindar cemiyet-i ahrâr ve Nur talebeleri
HAŞİYE : Medar-ı ibret ve hayrettir ki, kırk üç sene evvel Hürriyetin üçüncü gününde, İstanbul’da, hem sonra Selânik’te Meydan-ı Hürriyette binler siyasîlere karşı dâvâ ettiği ve bütün kuvvetiyle şeriatı istediği ve hürriyeti ve meşrutiyeti şeriata hizmetkâr yaptığı ve sonra 31 Mart’ta Hareket Ordusu gayet dehşet ve şiddetle şeriat isteyenleri mes’ul ettikleri zamanda Divan-ı Harb-i Örfî’de Said’in bu münteşir nutuklarından tam beraat verildiği halde; şimdi ise, siyaseti otuz seneden beri bıraktığı ve o nutuklarına nispeten siyasete pek az teması için 27 sene dinsizlik hesabına işkenceler ve gaddarane azap ve cezalar verenler, elbette din namına zulmettiklerini ve engizisyonlardan daha zâlim olduklarını ispat eder. (Divan-ı Harb-i Örfi)
Bediüzzaman Said Nursi
LÜGAT:Adalet-İ İlâhî : Allah’ın Adaleti
Addetmek : Saymak, Kabul Etmek
Ağrâz-I Şahsiye : Kişisel Garazlar, Kinler
Âheng-İ Terakkî : İlerleme Ve Gelişmenin Ahengi, Uyumu
Ahlâk-I İslâmiye : İslâm Ahlâkı
Âlim-İ Muhakkik : Gerçekleri Araştıran Ve Delilleriyle Bilen Âlim
Arz-I Dîdâr : Kendini Gösterme
Belâgat : Maksada Ve Hâle Uygun Düzgün Ve Güzel Söz Söyleme
Beliğ-İ Muknî : İkna Edici Belâgatçi, Edip
Beraat Verilme : Mahkeme Tarafından Suçsuz Olduğunun Anlaşılması, Temize Çıktığının Hükme Ağlanması
Beyt : Mısra, Şiir Satırı
Binaen : Dayanarak
Binaenaleyh : Bundan Dolayı
Cemiyet-İ Ahrâr : Hürriyetçiler Cemiyeti, Cemaati
Cism-İ Devlet : Devletin Cismi, Bedeni
Cümle : Herkes
Dâvâ Etmek : İddia Etmek
Def-İ Tabiî : Doğal Şekilde Çıkarma, Başından Atma
Divanelik : Delilik
Efkâr : Fikirler
Ehl-İ Medrese : Dinî Eğitim Ve Öğretim Yapan Yüksek Okullarda İlim Tahsil Edenler Veya Oraya Mensup Lim Adamları
Ehl-İ Mektep : Okula Ve Üniversiteye Mensup Kimseler, Oradaki Öğrenciler Ve İlim Adamları
Ehl-İ Tekke : Tekkede Tarikat Yolunu Tutanlar; Tarikat Ve Tasavvuf Mesleğinde Olanlar
Engizisyonlar : 16. Ve 17. Asırda Hıristiyan Katolik Mezhebinden Ayrılan Veya Papaya Karşı Gelen İmselere Karşı Arslana Parçalatma, Yakarak Öldürme Gibi Cezalar Uygulayan Mahkeme
Esas : Temel
Fermân-I Mezuniyet : Mezuniyet Belgesi
Fikr-İ İntikam : İntikam Düşüncesi
Gaddarane : Acımasızca, Zâlimce
Garp : Batı
Gayr-I Mutemed : Güvenilir Olmayan
Hakikat : Gerçek
Hakîm-İ Müdakkik : Konuları Gaye, Fayda Ve San’at Yönünden Dikkatli Bir Şekilde Araştıran Hikmetli Kişi
Hale Mutabık : Hâl Ve Duruma Uygun
Hâsıl-I Kelâm : Sözün Kısası
Haşiye : Dipnot, Açıklayıcı Not
Hizmetkâr : Hizmetçi
Hürriyet : II. Meşrutiyet (İkinci Meşrutiyet’in Halk Arasındaki Adı)
İfrat : Aşırılık
İfraz Etmek : İrinin Vücuttan Atılması Gibi Dışarı Atma
İhlâl Etmek : Bozmak, Karıştırmak
İhtar Etmek : Hatırlatmak, İkaz Etmek
İhtilâf : Anlaşmazlık, Uyuşmazlık
İkame Eylemek : Yerleştirmek
İlcaat-I Zaman : Zamanın Getirdiği Mecburiyetler, Çaresiz Durumda Bırakmalar
İspat-I Müddeâ : İddia Edilen Şeyin İspatı
İstibdat : Baskı, Zulüm, Diktatörlük
İstidad-I Habis : Kötü Yetenekli, Ruhsal Özelliği Bozuk
İtâle-İ Lisân : Dil Uzatma, Kötü Şeyler Söyleme, Sövüp Sayma
İtidal : Her Konuda Orta Yolu Tutma, Aşırıya Kaçmama
İttihad-I Millet : Milletin Birliği; Aynı Topraklar Üzerinde Yaşayan Ve Aralarında Din, Dil, Duygu, Ortak Tarih, Ülkü, Gelenek Ve Görenek Birliği Olan İnsan Topluluğunun Birlik Ve Beraberliği
İttihad-I Millî : Millî Birlik
Kabil-İ Islâh Olmayan : Düzelmesi Mümkün Olmayan
Kasâvet-İ Kalb : Kalp Sertliği, Kalp Katılığı
Libas : Elbise
Mabeyninde : Aralarında
Maksud : Kastedilen Şey
Mâsadak : Bir Söz Veya Hükmü Doğrulayan Husus, Doğrulayıcı Örnek
Medar-I İbret Ve Hayret : İbret Ve Hayret Vesilesi, Sebebi
Medenî : Şehirli, Uygar
Medeniyet-İ Hakikiye : Gerçek Medeniyet
Medeniyet-İ Hâzıra : Şimdiki Medeniyet
Memurîn : Memurlar, Görevliler
Merkez-İ Hilâfet : Hilâfet Merkezi, Halifelik Makamının Bulunduğu Yer; İstanbul
Mizan-I Şeriat : Şeriatın Terazisi, Ölçüsü
Muhabbet-İ Millî : Millî Sevgi
Muhafaza Etmek : Korumak
Muhal : İmkânsız
Muhtelif : Farklı, Çeşit Çeşit
Mukaddem : Değerli, Üstün
Mukteza : Birşeyin Gereği
Muktezâ-Yı Hâl : Hâl Ve Durumun Muktezası, Gereği
Musafaha : Tokalaşma; Kucaklaşma
Musalâha : Karşılıklı Barışma
Muvafık : Uygun
Muvazene-İ Şeriat : Şeriatın Dengesi; Allah Tarafından Bildirilen Hükümlerin Dengesi
Mübalâğalı : Abartılı
Münasebet : Bağlantı, İlgi
Münasip : Uygun
Münteşir : Yayılmış, Neşredilmiş
Mürşid-İ Umumî : Herkese Doğru Yolu Gösteren
Müteazzir : Özürlü, Zararlı, Yerine Getirilmesi Zor
Müteharrî-İ Hakikat : Gerçeği Araştıran, İnceleyen
Nis...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın