> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > Kutul Kulub > Cuma Günü İzlenecek Adab
Sayfa: 1 [2]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Cuma Günü İzlenecek Adab  (Okunma Sayısı 3348 defa)
26 Aralık 2009, 15:48:57
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #5 : 26 Aralık 2009, 15:48:57 »



Kıssacılarla ilgili olarak bize ulaşan bir diğer rivayet de şudur: Aişe´nin (ra) odasının avlusunda bir kıssacı durmuş kıssa anlatı­yordu. Aişe (ra), İbni Ömer´e (ra) haber gönderdi ve şöyle dedi: Bu adam, kıssalarıyla beni rahatsız ediyor, teşbih çekmemi engelliyor, ibni Ömer (ra) geldi ve adamı asası ile dövdü, hatta sırtında asası­nı kırdı. Sonra da kovdu.

Kul, namazını kesmese bile namaz kılan birinin önünden geç­mekten sakınmalıdır. Bu hususta Allah Resulü´nden (sav) şu hadis rivayet edilmiştir: "Kırk yıl yerinde durmak, namaz kılan birinin önünden geçmekten daha hayırlıdır"[69]Bu hususla ilgili çok ağır tehditler variddir. "Kişinin, rüzgarların süpürdüğü kum olması, namaz kılan birinin önünden geçmesinden daha hayırlıdır". Bu noktada, namaz kılan ile önünden geçenin veballeri müsavi görül­müştür.

Zeyd b. Halid el-Cüheni´nin (ra) hadisinde Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır:
"Eğer namaz kılanın önünden geçen kimsey­le namaz kılan kimse bundaki vebali bilselerdi, kırk yıl yerinde durması onun için daha hayırlı olurdu. Namaz kılan da bir sütuna veya duvara doğru yaklaşsın. Böyle yaptığı zaman hiç kimse onun önünden geçmeye yeltenmez. Gücü yeterse geçeni itsin".[70] Abdurrahman b. Ebi Said el-Hudri´nin, babasından naklettiği hadis ise şöyledir: "Eğer reddederse onunla savaşsın. Çünkü o, şeytandır".[71] Ebu Said el-Hudri (ra) namazda önünden geçeni neredeyse öl­dürecek gibi itmiştir. Muhtemelen adam ona takılmıştı. Bunun üzerine Mervan´a giderek Ebu Said´e karşı ondan yardım istedi. O da Mervan´a, Allah Resulü´nün (sav) kendisine böyle yapmasını emrettiğini söyledi.

Namaza duran kimse, eğer önüne duracak bir sütun bulamaz­sa, o zaman önüne bir kol yüksekliğinde bir şey koysun. Denildi ki, namaz kılanla, geçenler arasına bir ip çekilse de olur. Bir de şu söz rivayet edilmiştir: Dört şey ağırdır: Kişinin ayakta idrar dökmesi; Birinci safı boş bırakarak ikinci safda namaz kılması; Namazda yü­zünü sıvazlaması; Önünden geçenlerin olabileceği bir yerde namaz kılması;

Hasan el-Basri (ra) şöyle derdi
: "Cuma günü caminin kapıları önünde oturanların boyunlarına basarak içeri girin. Onlar için ya­sak yoktur.

Cuma günü namaza giden kul, mümkün olduğunca imama ya­kın olmalı, onu dinleyip kulak vermeli ve yüzünü ona doğru çevir­melidir. Sünnetin icabı budur. Eğer çirkin bir şey duymak veya gör­mekten, mesela siyah nakışları olan bir elbise, ipek, dibace, ağır si­lah kuşanmış birini görmekten endişe ederse, eğer bunları giderme gücü de yoksa imama uzak durması daha sağlıklı olur. Uzakta bile olsa imam hutbe verirken, boş bir işle meşgul olmamalı, konuşma­malı, konuşan kimselerin halkasına katılmamalı, konuşan birine de ´Sus´ dememeli aksine susmasını ima etmeli, husyeleriyle oyna-mamalıdır.

İmam hutbe verirken boş bir şeyle iştigal ederse, kıldığı Cuma batıl olur. İmamın hutbesi esnasında ilim hakkında da konuşma­malıdır. İmama yakın olmayan ve açık seçik dinleyemeyen kimse, en azından bütün dikkatiyle dinlemeye çalışmalıdır. Uzak kalması durumunda böyle davranması müstehap görülmüştür.

Osman (ra) ve Ali´den (kv) şu söz rivayet edilmiştir:
"İmamı du­yan ve bütün dikkatiyle dinleyene iki ecir vardır. Duymayıp bütün dikkatini onu dinlemeye verene bir ecir vardır. Duyan ama başka bir şeyle meşgul olana iki günah vardır. Duymayıp boş bir şeyle meşgul olana ise bir günah vardır"[72]

Ebu Zer (ra) hadisi de bu minvaldedir:
O, Allah Resulü (sav) hutbe okurken Übeyy´e (ra) soru sormuştu. Übeyy (ra) ona susma­sını ima etti. Allah Resulü (sav) hutbeden inince Übeyy (ra) ona döndü ve şöyle dedi: Git, senin Cuma´n geçersizdir. Ebu Zer de onu Allah Resulü´ne (sav) şikayet etti. Allah Resulü de, Übeyy´in doğru söylediğini bildirdi.[73] Başka hadislerde gelen hüküm de budur. Bu­na göre imam hutbe okurken, arkadaşına ´sus´ veya ´kes´ diyen biri, boş bir iş yapmış olur. İmam hutbede iken boş bir şey yapanın da Cuma´sı batıl olur. Müezzinler ezan için kalktıklarında böyle biri­nin imanım huzurundan ayrılması gerekir.

Ebu İshak, el-Hars vasıtasıyla Ali´den (kv) şu sözü rivayet et­miştir:
"Şu dört vakitte namaz kılmak mekruhtur: Fecr´den sonra; İkindiden sonra; Günün ortasında ve İmam hutbe okurken". Başka bir rivayette ise şu ifade yer almaktadır: İmamın minbere çıkışı na­mazı, hutbede konuşmaya başlaması ise konuşmayı keser.

Müezzinler hutbeden önceki ezan için kalktıkları sırada halkın secdeye kapanması sünnet değildir. Eğer bu secde, o anda kıldığı bir namazın veya secde ayetinin secdesi ise onlar ezanı bitirinceye kadar namazını uzatmasında bir mahzur yoktur. Çünkü bu, çok fa­ziletli bir vakittir. Bunun mubah olması dışında bu hususla ilgili her hangi bir rivayet görmedim.

Alimlerin arasında bazıları, devlet başkanına ayrılan bölümde namaz kılmayı mekruh saymışlardır. Onlara göre bu mekan, dev­let başkanına ve çevresine mahsus bir mekandır. Vera´ ve takva eh­line göre bu, mescidlerde çıkartılan bidatlardan biridir. Çünkü bunlar halkın geneli için serbest olan kısımlar değildir. Bu meyan-da bize ulaşan bir rivayete göre Hasan el-Basri ve el-Müzeni (ra) bu tür mekanlarda namaz kılmazlardı.

Rivayet edildi ki: "Enes b. Malik´i (ra) devlet erkanına ayrılan yerde namaz kılarken gördüm. Imran b. Husayn da böyle yapanlar­dandı". Kimi alimler bunu mekruh görmemektedir. İnsanlara serbest bırakılması halinde, devlet başkanına yakın olmak ve zikri da­ha iyi duyabilmek bakımından sünnete daha yakın olacağı için ben de bunda bir fazilet görürüm. Eğer buralarda namaz kılmak halka da serbest kılınırsa, o zaman mekruhluk ortadan kalkar. Ama sul­tanın dostlarına mahsus kılındığı zaman, mekruhluk devam eder. Bazı alimler de minberin boşluğunda namaz kılmayı mekruh saymışlardır. Tabii bu, minberin safları keser hale getirilmesinden Öncedir. Onlara göre safların, minberin boşluğunu da geçecek şekil­de ileri gitmesi bidatti. Sevri (ra) şöyle derdi: İlk saf, minberin önü­nün dışında kalan safdır. İmama yaklaşması halinde fitneye veya bir afete kapılmaktan; mesela inkar etmesi gereken bir şey duy­maktan, ipek, dibace giymek veya ağır silah kuşanarak namaz kıl­mak gibi emir ve nehyi gerektirecek bir şey yapmasından endişe eden kimsenin ön saflardan uzak durması kalbi için daha selim, kafası için daha toparlayıcıdır. Böylece, önde gelenlerle mülaki ol­maktan ve onlara bakmaktan uzak durmuş olur. Bu da, hem kalp selameti, hem de kafa rahatlığı için daha iyi ve daha hayırlıdır.

Alimler ve abidlerden bir cemaat, fîtne ve afetlerden selamette kalmak için, arka saflarda namaz kılmayı tercih ediyorlardı. Bişr b. el-Hars´a ´Cuma namazında, erkenden geldiğini, ama arka saf­larda namaz kıldığını görüyoruz, neden?´ diye sormuşlardı. O da şu cevabı vermiştir: ´Bizler, bedensel yakınlığı değil kalplerin yakınlı­ğını isteriz´.

Bir keresinde Süfyan-ı Sevri (ra) Şuayb b. Harb´m minberin önünde Halife Ebu Cafer´in hutbesini dinlediğini gördü. Namazdan sonra yanma gittiğinde ona şöyle dedi: ´Senin bu adama bu kadar yakın olman kafamı meşgul etti. Kabul etmeyeceğin ama kalkıp da düzeltmesini isteyemeyeceğin bir söz söylememesinden nasıl emin olabildin?´ daha sonra Abbasiler´in çıkardıkları siyah giyinme bida-tmdan bahsetti. Şuayb da şöyle dedi: ´Ey Eba Abdullah, bize gelen hadislerde imama yakın olun ve iyice dinleyin, denmiyor mu?´ O za­man Sevri şöyle dedi: ´Vay haline! O dediğin, hidayet rehberi raşid halifeler için geçerlidir. Halbuki bunlara ne kadar uzak olursan, Al­lah Teala´ya o kadar yakın olursun!".

Ebu´d-Derda´dan da (ra) son safta namaz kılmanın faziletine dair bir hadis rivayet edilmiştir. Said b. Amir şöyle derdi: Ebu´d-Derda ile namaz kıldığımda saflarda geri kalmaya gayret eder, ni­hayet en son safda namazını kılardı. Bir gün beraber namaz kıldı­ğımızda, kendisine ´Safların en hayırlısı, ilkidir5 denilmiyor mu? di­ye sordum. Bana, ´Evet, ama bu ümmet, bütün ümmetler arasında merhamet gören ve kendisine bakılan bir ümmettir. Allah Teala, bu ümmetten namaz kılan bir kula baktığı zaman, insanların en arka­sında yer alanına mağfiret eder. Benim de arkaya kalmam, Allah Teala´nın bana da mağfiret edeceğine dair duyduğum umuttandır dedi. Bazı raviler, bu hadisi merfu kılarak Ebu´d-Derda´nm (ra) bu­nu Allah Resulü´nden (sav) dinlediğini söylemişlerdir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Cuma Günü İzlenecek Adab
« Posted on: 18 Nisan 2024, 13:16:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Cuma Günü İzlenecek Adab rüya tabiri,Cuma Günü İzlenecek Adab mekke canlı, Cuma Günü İzlenecek Adab kabe canlı yayın, Cuma Günü İzlenecek Adab Üç boyutlu kuran oku Cuma Günü İzlenecek Adab kuran ı kerim, Cuma Günü İzlenecek Adab peygamber kıssaları,Cuma Günü İzlenecek Adab ilitam ders soruları, Cuma Günü İzlenecek Adabönlisans arapça,
Logged
26 Aralık 2009, 15:52:21
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #6 : 26 Aralık 2009, 15:52:21 »

Cuma günü sadaka vermek, özellikle çok faziletli ve müstehap bir ameldir. İmam hutbede iken dilenene ve imam konuşurken ko­nuşana verilenler dışında o gün verilen her sadakanın karşılığı misliyle arttırılır. Bunlar ise mekruh sayılır.

Salih b. Ahmed şöyle demiştir:
Bir Cuma günü, imam hutbede konuşurken bir fakir sadaka istedi. Adam babamın yanındaydı, fa­kat babama vermek istediği şeyi dilenene nasıl vereceğini anlata­madı. Babam da o parayı ondan almadı.

İbni Mesud (ra) şöyle demiştir:
Bir kişi, camide dilendiği za­man, hiç bir şey verilmemeyi hakeder. Kur´an okunurken dilenene de bir şey vermeyin. Alimlerden bir cemaat da insanların boyunla­rına basarak cami içinde dilenenlere sadaka vermeyi mekruh say­mışlardı. Ancak ayakta durarak veya bir kenarda oturarak kimse­ye eziyet etmeden isteyene vermek mekruh görülmemiştir.

Ka´bu´l-Ahbar´dan şöyle bir söz rivayet edilmiştir:
Cuma´ya şa­hit olan ve namazdan sonra ayrılan kimse, iki farklı şey tasadduk etsin. Sonra dönsün ve iki rekat namaz kılsın, bu iki rekatta da rü­ku, huşu ve secdesinin ihlaslı olmasına dikkat etsin. Sonra da şöy­le dua etsin:

"Allahım, Sen´den Senin Rahman ve Rahim olan Allah isminle, Hayy ve Kayyum, uyku ve dalgınlıktan uzak olan Allah´tan başka ilah yoktur isminle niyaz ediyorum" diye niyazda bulunsun. Böyle niyaz edip de karşılanmayan isteği olmaz.

Selef-i Salih alimlerinden birinden daha değişik bir uygulama rivayet edilmiştir
: Kim Cuma günü bir yoksulu doyurur, ardından erken vakitte camiye gider ve hiç kimseye eziyet etmez de imam selam verdikten sonra "Allahım, Sen´den Bismillahirrahmanirra-himil hayyil kayyum isminle bana mağfiret etmeni, merhamet bu­yurmanı ve beni ateşten uzak tutmanı niyaz ediyorum"diye dua eder, sonra doğru gördüğü şekilde dua ederse, kendisine icabet olunur.

Cuma namazını kılarken imamın okumasını duyarsa sadece Fatiha suresini okuyup başka bir şey okumaz. Eğer imamın sesini duyamazsa, o takdirde Fatiha ile beraber başka bir sure de okuya­bilir. İmamı duymasına rağmen onunla beraber Cuma suresini ve­ya başka bir sureyi okuyan kimse, ümmete muhalefet etmiş ve Al­lah Resulü´ne (sav) isyan etmiş olur. Bu davranışı, hiç bir İslâm mezhebinde uygun görülmez.

Cuma namazının selamı verildikten sonra kimseyle konuşma­dan dizleri kırıp oturarak yedi kere Fatiha, yedi kere İhlas ve yedi­şer kere de Felah ve Nas surelerini okunabilir. Bunun faziletiyle il­gili Seleften rivayetler mevcuttur. Bunu yapan kimse, diğer Cu­ma´ya kadar günahlardan korunur ve bu, onun için şeytana karşı bir zırh olur.

Cuma namazından sonra şu duayı okumak da müstehap görül­müştür
: "Allahümme ya Ganî ya Hamîd, ya Mübdi´, ya Mu´îd, ya Rahîm, ya Vedûd, harama karşı beni helalinle müstağni kıl, fazlın­la Sen´den başkasından da müstağni kıl!" Denilir ki bu dua ile Al­lah Teala onu yarattıklarından müstağni kılar ve ummadığı yerler­den rızkını verir.

Rivayete göre İbni Ömer (ra) dedi ki
: "Allah Resulü (sav) Cuma namazından sonra iki rekat namaz kılardı"[74] Ebu Hüreyre de (ra) rivayet etti ki: "Allah Resulü (sav) Cuma´dan sonra dört rekat kı­lardı".[75] Ali (kv) ve Abdullah (ra) rivayet ettiler ki, "Allah Resulü (sav) Cuma´dan sonra altı rekat kılardı". Eğer kişi altı rekat kılar­sa, gelen bütün rivayetlerin gereğini yapmış olur.

İçmek ve sebil etmek niyetiyle mescidde su satın almak, onun mescidde satılan bir mal olmasını önlemek için mekruh sayılmış­tır. Çünkü mescidde alışveriş yapmak aslen mekruh bir davranış­tır. Eğer mescid dışından almış veya parasını dışarıda ödemişse o zaman içmek ve diğer insanlara ikram etmekte (=sebil) bir beis yoktur.

Sahabe´den (ra) bir cemaatın rivayetine göre caminin avlusun­da namaz kılmak mekruhtur. Hatta bize ulaşan rivayetlerde, avlu­da namaz kılanların tartaklandığı ve oradan kaldırıldıkları da bil­dirilmekte ve buna sebep olarak da avluda namaz kılmanın caiz ol­madığı hükmü belirtilmektedir.

Bize göre bu hüküm iki noktadan ele alınmalıdır: Büyük cami­nin dış avlu duvarları yüksek olur ve içeriden taşan saflar, sanki içerdeki saflarla bitişik gibi bir halde bulunurlar ise bu mekruh de­ğildir. Çünkü burası, caminin içi hükmündedir. Ama avlular cami duvarlarının dışında ve tamamen ayrı durumda iseler, bunlarda namaz kılmak mekruhtur. Aynı şekilde saflara bitişik olmayan ve camiden ayrı olan kısımlarda da gerek araya yol girmesinden ge­rekse uzaklığından dolayı namaz kılmak mekruh görülmüştür. Bu tür mekanlarda cemaat namazına iştirak etmek caiz değildir. Bun­larda namaz kılmaktan s akındır anlar, oralarda namazı mekruh sa­yanlardır.

Kul, Cuma namazını kıldıktan Allah Teala´nm fazl ve lütfunu aramak için yeryüzüne yayılır. Ayette geçen ´Fazl=lütuf kelimesi, ilim taleb etmek ve ilim meclisinde dinleyici olmak anlamındadır.

Denir ki, Cuma gününün ecrinin ziyadesi ilim sahibi ve öğrenci için budur. Allah Teala buyurdu ki: "O sana bilmediklerim öğretti. Allah´ın senin üzerindeki lütfü gerçekten pek büyüktü". (Nisa/113) Yine Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Andolsun Biz Davud´a ka­tımızdan bir lütuf verdik". (Sebe´/lO) Bu lütuf ilimdir. Çünkü ben­zer bir ayette bu açıklanmaktadır: "Andolsun Biz Davud´a ve Sü­leyman´a bir ilim verdik ve onlar ´Bize lütufta bulunan Allah´a hamdolsun, dediler". (Neml/15)

Enes b. Malik´den de (ra) "Namaz bittiğinde yeryüzünde yayılın ve Allah´ın lütfunu arayın" (Cuma/10) ayetinin tefsiriyle ilgili şu hadis rivayet edilmiştir:
"Dikkat edin, bu; dünyalık aramak değil, aksine hasta ziyaret etmek, bir cenazede hazır bulunmak, bir din kardeşine misafir olmaktır". Muhakkak ki ilim müzakere etmek, insanlara ilim öğretmek, Allah Teala´yı hatırlatmak ve O´na davet etmek, diğer günlerden ziyade Cuma günü daha faziletlidir. Çünkü o, ziyadeli bir gündür. O gün kalplerde bir yönelme ve belirleme olur.

O gün Allah´ın zikrine koşmak, onu dinlemek, kıssacıların değil de zikr-i ilahinin olduğu meclislere katılmak çok daha faziletBkJift Dinleyen kişi, ecir bakımından konuşan kişinin ortağıdır. Denildi ki: Bu, rahmete daha yakınlaştırıcıdır. Alimler, özellikle de Cuma günü kıssacıların meclislerine oturmayı mekruh saymışlardır. Çünkü kıssacılar, sabahın erken saatlerinde, ilk ve ikinci saatte ca­mide bulunup hikayaler anlatmaya başlıyorlardı. Oysa bu vakitler, Kitab´da da belirtildiği gibi o günün en faziletli vakitlerindendir.

Kişi, Cuma günü sabah erken vakitte veya namazdan sonra Al­lah´ı bilen, O´nu zikrettiren ve O´nun yolunu gösteren, dünyada zühd ve takva sahibi olan ahiret alimlerinden birine rastlarsa onun meclisine oturup kendisinden ilim dinlemelidir. Eğer dini ilimlerde konuşan bir müfti gelirse ve kulun da bu bilgilere ihtiyacı varsa, onun meclisine oturması daha hayırlı olur.

Cuma günü camilerde kurulan ilim meclisleri, Cuma´nın zinet-lerinden ve onun lütfunu tamamlayıcılardandır. Hasan el-Basri (ra) şöyle derdi: Alimlerin meclisleri dışında dünya karanlıktır. Eğer kul, bu şekilde katılacak bir meclis bulamazsa, o zaman gü­nün beşinci virdi olan öğle ile ikindi arasındaki virdini ihya eder.

Cuma günü ikindi namazını da camide kılmak müstehaptır. An­cak bir özür olması halinde camide kılmayabilir. Eğer güneşin çö­küşüne kadar camide oturulursa, sevap bakımından çok daha ha­yırlıdır. Çünkü Cuma´nın beklenen saatinin bu vakitler olması muhtemeldir. Camide kalması, fitne, yapmacıklık ve gereksiz ko­nuşmalardan emin olması halinde daha iyi olur.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

26 Aralık 2009, 15:55:35
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #7 : 26 Aralık 2009, 15:55:35 »

Denir ki, ikindi namazını camide kılana bir hac sevabı yazılır. Akşam namazını camide kılana ise, bir umre sevabı verilir. Şayet bir afete mübtela olmaktan endişe eder veya yapmacıklık ya da ge­reksiz konuşmalara dalmaktan emin olamazsa Allah´ı zikretmek, ayetleri ve güzel nimetleri üzerinde düşünmek üzere evine gitmesi daha hayırlı olur. Evinde veya semtinin mescidinde iken de güne­şin batma vaktini, teşbih, zikir, istiğfar ve dua ile geçirmeye itina gösterir. Böyle yapması, kendisi için daha hayırlıdır.

Seleften bir alim şöyle demiştir: Cuma günü nasibi en bol olan kimse, güneşin batış vaktine itina gösteren ve onu bir gün önceden bekleyen kimsedir. O gün nasibi en az olan kimse ise, Cuma saba­hı kalktığında ´Bugün günlerden nedir?´ diye sorandır. Seleften ba­zıları, Cuma namazına erkenden katılabilmek için geceyi camide geçirirlerdi. Hatta bazıları, Cumartesi gecesini de camide geçirir, Cuma´mn ziyadesinden de istifade etmeye çalışırlardı.

Selef-i Salih´in büyük çoğunluğu sabah namazını camide kılar ve erken gelmiş olmak, Cuma´mn ilk saatine tevafuk etmek ve Kur´an-ı Kerim´i hatmetmek için camide oturarak namaz vaktini beklerlerdi. Müslümanların çoğunluğu ise, sabah namazını semt mescidlerinde kılarlar, oradan camiye giderlerdi.

Denildi ki, İslâm´da çıkarılan ilk bidat, camilere erken gitme adetinin terke dilmesidir. Asr-ı Saadet devrinde seher vakti baktığı­nızda sabah namazından sonra sokakların insanlarla dolu olduğu­nu ve kalabalıkların camiye doğru yürüdüğünü görürdünüz. Bu­gün sadece bayramlarda gördüğünüz bu manzara, o devirde her Cuma günü yaşanırdı. Zaman içinde bu güzel adet, körelmeye, azalmaya, bilinmemeye ve terkedümeye başlandı.

Müslümanlar, Pazar günü kiliselerine kendilerinin camiye gi­dişlerinden daha erken giden hıristiyan zımmîleri görüp de utan­mıyorlar mı? Veya cami avlusunda yiyecek satmak için erkenden camiye giden kimelere bakıp da hiç düşünmüyorlar mı ki bu insan­ları oraya çeken şey, dünyalık kazançlardır. Ahiret kazancı peşinde koşmaları gereken müslümanlann onlardan daha erken gitmeleri gerekmez mi? İmanlı müslümanlann, yiyecek satıcılanyla yanş-malan ve Rablerinin nzasına yakın olmak için onlardan Öne geç­meleri gerekmez mi?

Mümin kul, Cuma günü diğer günlerden daha fazla virde ve amele sahip olmalıdır. Bu mübarek günü Rabbine tahsis etmeli, eğer Cumartesi gününü yapamıyorsa bugünü ahiretinin günü kıl­malıdır. Cuma günü, ardarda gelen virdleri ve bilinenden fazla ya­pılan zikirleriyle çok hususi bir gündür. Kul, dünyevi ticaret ve ticari gayeler uğruna hazırlık yaptığı Cumartesi günü için yaptıkla­rını kesinlikle Cuma için yapmamalıdır.

Cuma gününe dünyevi maksatlarla Perşembe gününden hazır­lanmak, mekruh görülmüştür. Bu meyanda, Cuma günü için yiye­cek hazırlamak, çeşitli lüks hazırlıklar yapmak, yiyecek ve içecek­ler hazırlamak mekruhtur.

Ehl-i Beyt (ra) senediyle, -üzerinde durulması gereken- şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Ümmetim üzerine Öyle bir zaman gelecektir ki, tıpkı yahudilerin Cumartesi gü­nüne Cuma akşamından hazırlanmaya başlamalan gibi, Cuma gü­nü yapacakları dünyevi işleri için Perşembe akşamından hazırlan­maya başlayacaklardır. Müminler, o gün ancak ahiretleri için hazır­lık yapar, güzel virdlere devam edip günlük virdlerini arttınrlar".

Ebu Muhanımed Sehl (ra) şöyle derdi: Şu günlerde dünyevi ra­hatlık alan kimse, uhrevi rahatlık alamaz; ... ve Cuma günü. Yine o şöyle derdi: Cuma günü ahiretten olup dünyadan değildir. Bir alim de şöyle demiştir: Eğer Cuma günü olmasaydı, şu dünyada kalmak istemezdim.

Ümmetin havassı nezdinde bu gün, ilimlerin ve nurlann, hiz­met ve zikirlerin günüdür. Çünkü Cuma günü Allah Teala katında ağırlığı bakımından faziletli bir gündür. İbni Abbas (ra) senediyle Mücahid´den (ra) şöyle bir garib hadis rivayet edilmiştir: Allah Re­sulü (sav) buyurdu ki: "Cuma günü meşguliyetlerinizi bırakın. Çünkü o, namaz ve teheccüd günüdür". Cafer-i Sadık´tan da (ra) şu söz rivayet edilmiştir: Cuma günü, Allah Teala´mn günüdür. O

gün yolculuk yapılmaz.

"Allah´ın fazlını arayın" (Cuma/10) buyruğunun tecellisinin, o mübarek günde bol bol namaz kılmak, belli sureleri okumak, Allah Resulü´ne (sav) salatü selam göndermek ve zikrin her nevini yap­mak olduğunu daha önce belirtmiştik.

Cuma gecesini zikirle geçirmek müstehaptır. Çünkü o, hafta­nın geceleri arasında en faziletli olandır. İmkan bulan her mümin, bu geceyi ihya etmelidir. Allah Teala, sadık müridine her mübarek zamanda bir imkan verir. O, bir kulunu sevdiği zaman ona, fazi­letli vakitlerde amellerin en faziletlilerini eda etmeyi kolaylaştınr. Gazap ettiği kulunu ise, azabım daha acıklı kılmak için faziletli

vakitlerde en kötü işleri yapmaya sevkeder. Çünkü o, mübarek va­kitlerin bereketinden mahrum kalarak ve o vakitlerin hürmetini ihlal ederek kendini Allah Teala´nın daha ağır bir gazabına maruz bırakır.

Cuma gününe mahsus olan zikirleri ve o gece yüceltilmesi gere­ken isimleri dört başlıkta anlatabiliriz:

1. Kırk isim vardır ki İdris (as) o gece bu isimlerle dua etmiştir. Hasan el-Basri (ra), Musa´nın da (as) bu isimlerle dua ettiğini zik­retmiştir. Bunlar, Allah Resulü´nün (sav) dualarında da yeralmış isimlerdir.

2. Zahid İbrahim b. Edhem (ra) bu isimlerle her Cuma günü sa­bah akşam onar kez dua ederdi. Bu, onun Cuma günü için yaptığı hususi amellerdendi.

3. Ali´den (kv) rivayet edildi ki Allah Resulü (sav) şöyle buyur­muştur: "Allah Teala her gün ve gece Zatını yüceltir".

4. Ebu´l-Mu´temer olarak da bilinen Süleyman et-Temimi´nin (ra) tesbihatıdır ki bununla ilgili şu haber nakledilmiştir: Bir şehid vefatından sonra rüyada görülmüş ve kendisine ´Orada gördüğün amellerin en faziletlisi hangisiydi?´ diye sorulduğunda ´Ebu´l-Mu´temer´in tesbihatımn Allah katında yakın bir makamı olduğu­nu gördüm´ demişti.

Bu tesbihatı ve Allah Teala´nın kendi Zatı´nı nasıl yücelttiğini kitabımızın ilk kısmında nakletmiştik ve sabahın ilk vaktinde ve güneşin batışından önceki vakitlerde okunması gereken seçme du­alarla birlikte zikretmiştik. Bu sebeble bunları tekrarlamayı uygun görmüyoruz. Ama diğer iki başlıkta yeralan isimleri daha önce an­latmadığımız için burada nakletmeyi münasip görüyoruz:

îdris Peygamberin (as) duasını bize Hasan b. Yahya el-Şahid; Kasım b. Davud el-Karatisi- Abdullah b. Muhammed el-Kareşî-Mu-hammed b. Sa´id el-Müezzin- Sellam et-Tavil senediyle Hasan el-Basri´den (ra) rivayet etmiştir. O dedi ki: "Allah Teala, İdris´i (as) kavmine peygamber olarak gönderdiği zaman ona bu isimleri öğ­retmiş ve ona şöyle vahyetmişti: ´Bu isimleri sessiz olarak içinden söyle ve onları halkına bildirme, yoksa Bana onlarla dua ederler". İdris (as) Allah Teala´ya bu isimlerle dua etmiş, O da kendisini pek yüce bir makama yükseltmiştir.

Allah Teala daha sonra bu isimleri Musa´ya (as) öğretti. Ondan sonra da Muhammed´e (sav) öğretti. Allah Resulü de (sav) Ahzab gazvesinde bu isimlerle dua etti". Hasan (ra) dedi ki: "Haccac´m zulmünden saklanıyordum. Bu isimlerle dua ettim ve Allah Teala beni onun kötülüğünden uzak tuttu. Bulunduğum yerlere altı kez geldi, her defasında bu isimlerle dua ettim. Allah Teala da onun ve adamlarının beni görmelerini engelledi. Siz de Allah Teala´ya bu isimlerle dua edip bütün günahlarınız için mağfiret dileyin, dünya ve ahiretle ilgili ihtiyaçlarınızı niyaz edin, Allah´ın izniyle onlara nail olursunuz. Onlar, Allah Teala´nın isimleri ve sayıca tevbe gün­leri kadar olup kırk adettir:

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

26 Aralık 2009, 15:57:47
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #8 : 26 Aralık 2009, 15:57:47 »

"Seni teşbih ederiz ki Sen´den başka ilah yoktur. Ey her şeyin Rabbi, varisi, rızık vereni, merhamet edeni, ey ilahların ilahı, cela­li ile yüce. Bütün fiillerinde övülen ya Allah, ey her şeyin Rahman ve Rahimi, daimi mülkünde ve bekasında hiç bir canlı yokken va­rolan Hayy, ilminden hiç bir şeyin gizli olmadığı ve zarar vereme­diği Kayyûm, her şeyin başlangıcında ve sonunda varolan Vâhid-i Baki, mülkü zeval ve fena bulmayacak olan Dâim, benzeri hiç bir şey olmayan Samed, dengi olmayan Bari´, vasfı izin mekan olma­yan, Sen ey Kebir ki, kalpler O´nun azametinin sıfatına bir türlü eremez. Ey diğerlerinden hali olarak benzersiz şekilde nefisleri ya­ratan Bari´, her türlü afetten uzak olan Zâkî, lütfunun bakışlarıyla bütün yarattıklarına nimeti geniş olan Kâfi, razı olmadığı ve fiili­nin karışmadığı her zulümden uzak olan Nakî, her şeyi rahmetin ilminle kuşatan Sen´sin ey Hannân, ihsanı bütün varlıkları kuşa­tan ey Mennân, bütün varlıkların azametine teslim olduğu ey Dey-yân, ey yerlerde ve göklerdekileri yaratıp kendine döndüren Hâlık, sıkıntılı ve feryatkâr her kula acıyan Rahim, ey lisanların mülkü­nün azamet ve yüceliğini tavsif edemediği Tâmm, ey yarattıkları­nın hiçbirinde başkasından yardım istemeyip harikalar yaratan Mubdi´-i Bedâ´i, yarattıklarından hiçbirinin kendinden habersiz kalamadığı Allâm-ı Guyûb, ey yarattıklarından hiçbirinin denk olamadığı iyilik sahibi olan Halim, ey sessizce çağırması halinde bütün yokettiklerini tekrar diriltecek olan Mu´îd, ey bütün yarat­tıklarını lütfuyla kuşatarak fiilleri Övülen Hamid, ey hiçbir şeyin denk olamayacağı şekilde emrine galib gelen Aziz-i Menf, ey ken­disinden intikam alınamayan yakalaması şiddetli olan Kahir, ey herşeyden daha yüksek olan Karib-i Müte´âl, ey yüce gücüyle bü­tün azgın inatçıları ezen Kahir, ey karanlıkları nuruyla yararak onlara yol gösteren herşeyin Nui^u, ey herşeyin üstünde yüksek ve yüce olan ´Ali, ey her türlü kötülükten beri ve hiçbirşeyin kendisi­ne denk olmadığı Kuddüs, ey mahlukatı yaratan ve öldürdükten sonra tekrar diriltecek olan Mübdi´, ey herşeyden büyük, emri adil vaadi sadık olan Celil, ey zihinlerin mecd ve senasının künhüne eremedikleri Mahmûd, ey her şeyi adaletiyle kaplayan affedici Ke­rim, ey izzet, kibriya, mecd ve iftihara değer övgüye sahip olan ve izzeti zelil edilemeyen Azim, ey dillerin nimet ve senasını nutkede-mediği Acîb, ey bütün sıkıntılarımda yardımıma koşan, ey her du­amda bana icabet eden, ey Rabbim!

Allahım! Sen´den peygamberin Muhammed´e salat ve selam et­meni, dünya ve ahiret cezalarından azatlığı, bana kötülük etmek isteyen zalimlerin gözlerini benden çevirmeni, bana karşı gizledik­leri kötülüğü kalplerinden savmanı niyaz ediyorum. Buna Sen´den başkasının gücü yetmez. Allahım, bu dua benden, kabul etmek Sen´den, bu çaba benden Tevekkül edilmek Sen´den, Allah´tan baş­ka engelleyici ve güç yoktur. O, efendimiz Muhammed´e ve onun yakınlarına salat-ü selam etsin".

ibrahim b. Edhem´in (ra) duası ise şöyledir:
Ahmed b. el-Mavsı-li el-Vekil b. el-Müvekkei bize, Ca´fer b. Nasır el-Hawas el-Horasa-ni ve ibrahim b. Edhem´in hizmetçisi İbrahim b. Beşşar senediyle rivayet etti ki: İbrahim b. Edhem Cuma günü sabaha erdiğinde ve akşama çıktığında ziyade gününü, yeni sabahı ve her şeyi görüp yazanı selamlayarak şu duayı ederdi: Bugünümüz bayramdır ve bi­ze şöyle dua etmemiz yazılmıştır:

"Hamid, Mecid, Refî´, Vedûd, mahlukatma dilediğini yapan Al­lah´ın adıyla. Allah´a iman etmiş, karşılaşmasını tasdik etmiş, hüccetini itiraf etmiş, günahlarımdan istiğfar etmiş, Allah´ın Rab-lığma boyun eğmiş, O´nun dışındakilerin ilahlığını inkar etmiş, Allah´a muhtaç, Allah´a mütevekkil, Allah´a tevbe etmiş, Allah´a, meleklerine, resullerine, Arşı´nm hamillerine, yaratılanlara ve onları yaratana kendisinden başka ilah olmayacak ve ortak kıl­mayacak şekilde ve Muhammed´in de O´nun kulu ve Peygamberi olduğuna, cennetin hak, cehennemin hak, havzm hak, şefaatin hak, münker ve nekirin hak, Seninle karşılaşmanın hak, vaadinin hak ve kıyametin de kesinlikle gelecek olduğuna şehadet etmiş olarak sabahladım. Şehadet ederim ki Allah Teala kabirlerde olanları diriltecektir. Ben de Allah Teala´nm izniyle bütün bunla­ra iman ederek yaşar, bunlara iman etmiş olarak Ölür ve bu iman üzere hasredilirim.

Allahım! Sen benim Rabbimsin, Sen´den başka hiç bir ilah yok­tur. Beni de Sen yarattın ve ben, Senin kulunum. Gücüm yettikçe, Sana olan ahdim ve vaadim üzereyim. Allahım, bütün şer sahiple­rinin şerrinden Sana sığınırım.

Allahım, ben kendime zulmettim, günahlarımı bağışla. Mu­hakkak ki günahları Sen´den başkası bağışlamaz. Allahım, bana ahlakın en güzelini göster, muhakkak ki onun en güzelini Sen´den başkası gösteremez.

Allahım, ahlakın kötüsünü de benden sav, muhakkak ki onun kötüsünü Sen´den başkası savamaz. Senin emirlerine ramım, ba­şım üstüne. Ben, Senin için varım. Hayrın tamamı da Senin elin­dedir. Sana istiğfar eder, Sana tevbe ederim. ´

Allahım, gönderdiğin peygamberlere iman ettim.

Allahım! indirdiğin bütün kitablara iman ettim.

Allahım, efendimiz Muhammed´e, onun yakınlarına salat ve se­lam et. Bu salat sözü, konuşmamın başı ve sonudur.

Allahım, peygamber ve resullerinin hepbine salat ve selam et. Amin ya Rabbe´l-alemin.

Allahım, bizi onun havzma getirt, onun kadehinden soğuk ve hoş bir içecek içirt de ondan sonra bir daha sus akmayalım. Bizi onun zümresinde hasret, yardımsız ve pişman, ahdi bozan, fitneye düşürülen, kuşkuya kapılan, sapıtan ve gazap edilenler olmaktan koru.

Allahım, beni dünyanın fitnelerinden muhafaza et ve sevdiğin ve razı olduğun amellerde muvaffak kıl. Halimi İslah et. Beni dün­ya hayatında ve ahirette kavl-i sabit ile sebatkâr kıl. Zulmetsem de beni saptırma. Seni teşbih ederim, Seni teşbih ederim.

Ey ´Alî, ey Azim, ey Rahim, ey Aziz, ey Cebbar!

Bütün semavatm teşbih ettiği Allah her türlü noksandan mü­nezzehtir. Dağların sesleriyle, denizlerin dalgalarıyla, balıkların lisanlanyla, gökyüzündeki yıldızların ışıklarıyla, ağaçların kökle­riyle ve yapraklarıyla, yedi kat gök ve yedi kat yerin ve bunlarda varolan bütün canlıların teşbih ettikleri Allah, her türlü noksan­dan münezzehtir. Seni teşbih ederiz, Seni teşbih ederiz ey Hayy, ey Halim. Seni teşbih ederiz ki Sen´den başka ilah yoktur ve tek-sindir ortağın yoktur; can verir, can alırsın. Halbuki Sen daima dirisin asla ölmezsin. Hayır tamamen elindedir ve Sen her şeye güç yetirensin".

Kul, Cuma günü ve gecesi bu dört dua ile dua ettiği zaman, Al­lah Teala onun amelini kemale erdirmiş ve üzerindeki fazlını ta­mamlamış olur. Eğer buraya kadar zikrettiğimiz amel, zikir ve du­aları iyi bir şekilde ifa eder, zikrettiğimiz kötü söz ve fiillerden uzak durursa Cuma ehlinden sayılır ve nasibi ziyadesiyle verilir. Onun yaptığı bu halis amel ve sadık zikirler, Allah Teala katında şükre değer bulunur. Cuma ile ilgili hükümler ve Cuma adabına dair anlatacaklarımız bunlardır. [76]





[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 [2]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes