Konu Başlığı: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:35:53 Cuma Günü İzlenecek Adab Ve Müridin Cuma Günü Ve Gecesiyle İlgili Bilinmesi Gerekenler Hakkındadır
Bu fasılda, Cuma gününü, makamını, adabını ve müridin o gün ve o gece yapması müstehap olan amellerini anlatacağız. Cuma namazı, bazı sıfatların varolmasıyla birlikte farz, bazı sıfatların bulunması durumunda da sakıt olan bir namazdır. Onun farz olması için, mukim olmak, gücü yetmek, Öğle vaktine girmek ve kırk hür adamın cemaat olması icab eder. Sakıt olması ise, seferi olmak, ikindi vaktine girmek, sayıda eksik olmak ve özür sahibi olmak durumları için geçerlidir. Bu namaz, emir sahiplerinin (=yöneticiler) öncülük etmesi gereken amellerden biri olup, onlar tarafından kıldırılır. Ancak ben, bi-datçı birinin arkasında kılınmış olması halinde öğle namazının farzının tekrar edilmesini doğru bulurum. Büyük bir beldede iki cami bulunuyorsa, namaz kılınması en uygun olan, imamı üstün olan ca-miidir. Eğer fazilet bakımından müsavi iseler, o zaman daha eski olan camii tercih edilir. Bu bakımdan da müsavi iseler, o zaman -eğer ilim öğrenmek, öğretmek veya dinlemek gibi bir niyet yoksa-yakın olanda kılmak uygundur. Cuma namazını mümkün olduğunca daha büyük camiide kılmak gerekir. Çünkü orada müslüman sayısı daha fazla olacaktır. Birini tercih ederek namazını onda kılanın namazı da geçerli olur. ibni Cüreyc der ki: Ata´ya şunu sormuştum: Bir şehirde iki veya daha fazla camii varsa, hangisinde kılmam daha doğru olur? Bana şu cevabı verdi: Müslümanların en fazla toplandığı camiide kıl. Çünkü o, Cuma namazıdır ve Allah Teala İslâm´ı onunla yüceltmiş, süslemis ve müslümanları da onunla şereflendirerek diğer ümmetlere üstün kılmıştır. Allah Teala buyurdu ki: "Ey iman edenler, Cuma günü (namaza) çağrıldığınız zaman Allah´ı zikretmeye koşun ve alışverişi bırakın!" (Cuma/9) Cuma günü ezandan sonra, alışverişle uğraşmak fu-kahadan bir cemaata göre haramdır. Çünkü ayetteki yasaklama umumi bir ifadeye sahiptir. Bazılarına göre bu vakitte yapılan alışveriş Tasid-geçersiz´ sayıldığı için reddedilebilir. Bana göre ise bu yasak, ikinci ezandan yani imanım minbere oturması anından sonrası için geçerlidir. Çünkü Allah Resulü (sav), Ebu Bekir (ra) ve Ömer (ra) devirlerinde bilinen Cuma ezanı vakti bu idi. Okunan ilk ezan ise, müslüınan nüfusun artmasından dolayı Osman (ra) tarafından ihdas edilmiştir. Allah Teala buyurdu ki: "Namaz bittiğinde yeryüzüne yayılın ve Allah´ın lütfunu arayın". (Cuma/10) Bu ayet-i kerime, müminlere Cuma günü Allah Teala´yı zikretmelerini emretmekte, alışverişten uzak durmayı Öğütlemekte, O´nun lütfunu aramalarını isteyerek bunun karşılığında kendilerine hayır ve felah vaade dilmektedir. Bu ikisi, yani hayır ve felah, dünya ve ahiret hazinelerini cemeden iki isimdir. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edildi ki: "Allah Teala, Cuma namazını, size şu günümde ve şu makamımda farz kıldı".[44] Başka bir hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim Cu-nıa´yı üç defa özürsüz olarak terkederse Allah onun kalbini mühürler".[45] Başka bir lafızda ise "İslâm´ı sırtının ardına atmış olur" ifadesi yer alır. Bir adanı İbni Abbas´a (ra) şöyle bir mesele sormuştu: Bir kişi Cuma ve cemaat namazı kılmadan ölürse hükmü ne olur? İbni Abbas: ´Ateştedir dedi. Adam bu cevaptan sonra bir ay sürekli yanma geldi ve aynı soruyu sordu. O da her defasında ´Ateştedir dedi. Cuma namazı için iki veya üç fersahlık [46] yola gidilebilir. Taşra ehlinden, namaza yetişebilmek için erkenden yola çıkan, ancak geceye kalan ama geri döndüğünde ailesinin yakınmasına muhatap olacak kimsenin Cuma´ya gitmesi müstehaptır. Cuma namazı şu beş zümreye farz değildir: Çocuklar, köleler, kadınlar, yolcular ve hastalar. Bu zümrelerden her hangibir kimse, Cuma´ya şahit olur ve kılarsa, sevabım almış ve farzını kılmış olur. Konuyla ilgili rivayet edilmiş bir hadis şöyledir: "Cuma günü, Kitab ehlinden iki topluluğa verilmişti, ama onlar ihtilafa düştüler ve ondan çevrildiler. Allah Teala rahmetiyle onu bize bahşetti. O, bu günü İslâm ümmetine saklamıştı, Cuma´yı müslümanlar için bayram kıldı. Onlar bu günle Kitab Ehlinin önüne geçirilmişler, Kitab ehli de müslümanların ardından getirilmişlerdir". Enes b. Malik´den (ra) rivayet edilen bir başka hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Cebrail (as) bana geldi. Elinde beyaz bir ayna vardı. Bana şöyle dedi: İşte bu Cuma´dır. Allah Teala sana ve senden sonrakilere bir bayram olması için size farz kıldı. Dedim ki: Bizim için onda neler var? Dedi ki: Sizin için onda en hayırlı saat var; kim o saatta bir hayır için dua ederse, o onun kısmeti olur ve Allah Teala da onu kendisine verir. Kısmeti verme kudreti olan Allah, onun daha büyüğünü saklamaya kadir değil midir? Veya o saatta daha önceden düşeceği takdir edilen bir kötülükten Allah´a sığınırsa, Allah Teala kendisini o kötülükten koruyacaktır. Bizim katımızda o, günlerin efendisidir. Biz ahirette ona Ziyade Günü deriz. Kendisine ´Neden?´ diye sorduğumda şöyle dedi: Rabbin Cennet´te bir vadiye sahiptir. O tamamen beyaz miskle ko-kulandırılmıştır. Cuma günü İlliyyun´dan Kürsi´ye iner...Orada kullarına tecelli eder, onlar da O´nun vechine nazar ederler..." Bu hadis Müsned-i Elf&e tam metniyle rivayet edilmiştir. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Güneşin doğduğu en hayırlı gün Cuma´dır. Adem (as) o gün yaratılmış ve o gün cennete alınmıştır. Yine o gün oradan indirilmiştir. Kıyamet o gün kopar. O, Allah katında daha ziyade sevap kaynağıdır. Gökyüzündeki melekler de onu böyle isimlendirirler. O, cennette Allah Teala´ya nazar etme günüdür. [47] Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Ayakları üzerinde duran hiç bir canlı yoktur, ki, Cuma günü ürperti içinde Kıyametin kopmasını bekliyor olmasın. Ancak şeytan ve isyankar Ademoğulla-n bunun dışındadır". [48] Denir ki: Kuşlar ve baykuşlar Cuma günü karşılaştıklarında şöyle selamlaşırlar: Selam, selam, salih bir gün. Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:38:45 Bir rivayette ise şöyle denilmektedir: Allah Teala, her Cuma günü altıyüzbin kişiyi cehennem azabından azat eder. Enes´in (ra) rivayet ettiği bir hadiste Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Cuma günü selamette olunca, diğer günler de selamette olur". Ka´b da şöyle bir haber nakletmektedir: Allah Teala, yarattığı her şeyden birini diğerlerine üstün kılmıştır. Beldeler arasında Mekke´yi diğerlerinden üstün kılmıştır. Aylardan Ramazan´ı diğerlerinden üstün kılmıştır. Günlerden de Cuma´yı diğerlerinden üstün kılmıştır.
Başka bir rivayette ise şöyle denilmektedir: Cehennem her gün zeval vaktinden önce güneş tam tepeye çıktığında alevlendirilir. Cuma günü dışında o vakitte namaz kılmayın. Çünkü Cuma´nm tamamı namaza müsaittir ve cehennem de o gün alevlendirilmez. Kulun Cuma günü yapacağı en faziletli amel, Cuma namazını kılacağı camiiye erkenden gitmektir. Bunun için en güzeli ilk saattir. Eğer ilk saat gidemezse ikinci saat gider. Eğer onda da gide-mezse, o zaman üçüncü saatte gider. Çünkü Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Cuma´ya ilk saatte giden bir dişi deve kurban etmiş gibidir, ikinci saatte giden, bir inek kurban etmiş gibidir. Üçüncü saatte giden boynuzlu bir koç kurban etmiş gibidir. Dördüncü saatte giden, bir tavuk hediye etmiş gibidir. Beşinci saatte giden bir yumurta hediye etmiş gibidir. İmam minbere çıktığında ise amel defterleri dürülür, kalemler kaldırılır ve melekler minberin Önünde toplanarak zikri dinlemeye başlarlar. Bu vakitten sonra gelen, sırf namazın hakkı için gelen gibidir. Onun için hiç bir ziyade sevap yoktur". [49] Hadiste de anlatılan ilk saat, sabah namazının hemen sonrasında başlar. İkinci saat, güneşin yükselmeye başladığı vakittir. Üçüncü saat, Duha-i A´lâ da denilen güneşin yayılmaya başladığı, ayakların güneşin ısısıyla terlemeye başladığı kuşluk vaktinin yükselme zamanıdır. Dördüncü saat, zevalden önceki vakittir. Beşinci saat ise, zevale girdiği veya müstevi olduğu zamandır. Dördüncü ve beşinci saatler, erkenliği müstehab olan vakitler değildir ve beşinci saatten sonra gelenler için her hangi bir fazilet sözkonusu değildir. Çünkü imam, bu vaktin sonunda minbere çıkar ve bu vakitten sonra Cuma´nın farzını kılmaktan başka bir şey yapılmaz. Denilir ki, insanların Allah Teala´ya yakınlıkları, Allah Teala´yı ziyaret ettiklerinde O´nu ne kadar çok düşündüklerine bağlıdır ki bu da, Cuma namazına gelişlerindeki erkenliğe göre ölçülür. îbni Mesud (ra) bir defasında Cuma namazı için erkenden mescide gelmiş ve orada kendinden önce gelen üç kişinin olduğunu görmüştü. Buna sıkılan îbni Mesud (ra) kendi kendini şöyle teselli etmişti: -Kendini kasdederek- dördün dördüncüsü de her halde Allah Teala´ya pek uzak değildir! İşte Allah Resulü´nün (sav) ashabının imandaki yakin derecesi böylesine yüksekti. Bir hadiste de şöyle buyrulduğu rivayet edilmiştir: "Melekler, Cuma günü zamanında gelmeyerek geciken kulu merak eder ve birbirlerine şöyle derler: Falan ne yaptı acaba? Neden gecikti acaba? Allahım, eğer onu geciktiren fakirliği ise onu zengin kıl, eğer onu geciktiren hastalığı ise, ona şifa ver, eğer bir meşguliyeti varsa, onu bitirt, eğer heva ve hevesi onu geciktirdiyse kalbini Senin itaatma şevket!" Cuma günü, kıssa anlatanların meclislerine oturmayın, çünkü bu mekruh görülmüştür. Namazdan önce bir zikir halkasına da katılmayın. Maktu´ bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Üç şey vardır ki, eğer insanlar onlardaki hayrı bilselerdi onlar için deve koştururlardı: Ezan, cemaatta ilk saf ve Cuma´ya erkenden gitmek"[50]İbni Hanbel (ra) bu hadisi zikrettikten sonra ´Bunların da en faziletlisi, Cuma´ya erken gitmektir1 demiştir. Konuyla ilgili bir başka hadis de şudur: "Cuma günü olduğunda melekler, ellerinde gümüş sayfalar ve altından kalemlerle mescidin kapılarına oturur ve ilk gireni yazarlar. Hk giren, onların mertebeleri üzeredir". Allah Resulü´nün (sav) Cuma hakkındaki bir diğer hadisi de şöyledir: "Allah Resulü (sav) Cuma günü, namazdan önce zikir halkası kurmayı yasaklamıştı.[51] Ancak Allah Tea-la´yı bilen, Allah Teala´nm sayılı günlerini zikreden, Allah´ın dinini fıkheden kimse, kuşluk vakti camiide oturursa, onun meclisine katılmak mümkündür. Buna yapan kimse, camiye erken gitmekle ilim dinleme amellerini birleştirmiş olur. Cuma günü gusletmek, ancak zaruret bulunması halinde terke-dilir. Cuma günü gusletmek, bazılarına göre farzdır. O gün evde gusletmek, daha hayırlıdır. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edildi ki: "Cuma günü gusletmek her ihtilamlı kişiye vacibdir".[52] Nafi´in (ra) İbni Ömer´den (ra) rivayet ettiği meşhur hadise göre Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Cuma´ya gelen kişi gusletsin".[53] Rivayete göre Ömer (ra) hutbe okurken mescide gelen Osman´a (ra) şöyle demişti: Bu saatte mi geliyorsun? O da şu cevabı verdi: Ezanı duyduktan sonra sadece abdest almak için oyalandım ve hemen çıktım. Bunun üzerine Ömer (ra) şöyle dedi: Yalnız abdest mi aldın! Bildiğime göre Allah Resulü (sav) bugün gusletmeyi emrederdi". Bize göre de, bilmesine rağmen yapmaması Osman (ra) için bir ruhsat bulunduğunu göstermektedir. Bu da müsned bir hadise dayanmaktadır: "Kim Cuma günü abdest alırsa onunla yetinir ve nimetlenir. Kim de guslederse, bilsin ki gusletmek daha faziletlidir".[54] Bir sahabe (ra) topluluğundan da şu hadis nakledilmiştir: "Bizler, yaz mevsiminde Cuma günü gusletmekle emrolunduk. Kış geldiğinde ise, dileyen gusleder, dileyen de etmezdi". Allah Resulü´nden (sav) şöyle buyurmuştur: "Cuma´ya şahit olan kadın ve erkekler gusletsinler". Bu sebebledir ki Malik b. Enes (ra) şöyle derdi: "Kadınlar, Cuma´ya girdiklerinde onun için guslederler. Eğer cünüblükten dolayı guslederse, buna niyet ederse Cuma guslünü de yerine getirmiş sayılır". Cünüblük için guslederken Cuma guslü için de niyet edilmelidir. Bu daha faziletlidir. Sahabeden biri, oğlunun yanına gittiğinde onun guslettiğini gördü ve sordu: Cuma için mi guslettin? Oğlu ´Hayır, cünüblük için guslettim´ deyince, Sahabi şöyle dedi: Guslü tekrar al. Çünkü ben Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu duydum: Cuma günü gusletmek, her müslümana farzdır"[55] Cuma günü fecrin doğuşundan sonra gusledilse, Cuma guslü ifa edilmiş olur. Ama o gün yapılan guslün en faziletlisi, Cuma için ca-miiye gitmeden önce yapılandır. Gusülden sonra namazı bitinceye kadar kadar abdestini bozmaması daha güzeldir. Alimler arasında bunu mekruh görenler de vardır. Ancak Cuma için camiye erkenden giden kişi, abdestini bozduğu için namazdan önce abdest alırsa, yine gusül üzere sayılır. Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:40:41 Cuma guslünde dişleri misvaklamak, en uygun giysileri giymek ve şöhreti celbedecek elbiselerden uzak durmak müstehap görülmüştür. Cuma günü giyilecek en iyi renk beyazdır. Yemen bürdesi giymek de güzel olur. Cuma günü siyah elbise giymek, sünnet olmadığı gibi siyah giyene bakmak da faziletli bir şey de değildir.
Cuma günü tırnakları kısaltmak ve bıyıkları düzeltmek müste-hapdır. Allah Resulü´nden (sav) bunun faziletine ve emrettiğine dair bir hadis rivayet edilmiştir. İbni Mesud (ra) ve diğerlerinden. Allah Resulü´nün (sav) şu buyruğu nakledilmiştir: "Kim Cuma günü tırnaklarını keserse, Allah Teala ondan bir derdi giderir, yerine şifa verir". Cuma´ya giden kimse, kokusu duyulan ama rengi belirgin olmayan en güzel kokularını sürünmelidir. Erkek kokuları böyledir. Kadın kokuları ise, rengi belirgin ama kokusu belirgin olmayan yağlardır. Bu hususla ilgili bir hadis rivayet edilmişti. Cuma günü sarık sarmak da müstehaptır. Bu hususta Vasile b. el-Eska´dan şaz bir hadis rivayet edilmiştir: "Allah Teala ve melekleri, Cuma günü sarık saranlara salat ederler". Sarık sıcaktan dolayı sıktığı zaman, namazdan önce ve sonra sarığı çözmekte bir beis yoktur. Ancak evden camiye giderken sarıklı olmak gerekir. Namaz kılarken de sarıklı olmak icab eder. Sarığın fazileti ancak bu hallerde tahakkuk eder. Eğer sarık çıkarılmışsa, imam minbere çıkarken tekrar takılmalıdır. Daha sonra sarıklı bir halde Cuma namazı kılınmalıdır. İstenirse, bundan sonra çıkarılabilir. Cuma günü camiye giden kul, Allah rızası için çıktığını bilerek, huşu, tevazu, vakar, ağırlık, mahcubiyet ve sükunet halini muhafaza etmelidir. O gün bol bol dua ve istiğfarda bulunmalıdır. Evinden çıkarken, Rabbini O´nun evinde ziyaret etmek, farzı eda ederek O´na yakın olabilmek ve mescidde Rabbiyle başbaşa kalmak için yola çıktığını kalbinden geçirerek niyet etmeli, uzuvlarını her türlü şehvet, heva ve hevesten uzak tutmalı, Rabbine hizmet ederken kendisini hiç bir şeyin meşgul etmesine izin vermemelidir. O gün rahatı bir kenara koyarak dünyevi menfaatların ardına düşmemeli ve o günkü virdine devam etmelidir. O günün başını, Cuma namazını bitirinceye kadar namaz ile hizmete, ortasını ikindi namazına kadar ilim ve zikir meclislerine katılmaya, sonunu da güneşin batınıma kadar teşbih ve istiğfara tahsis etmelidir. Selef-i Salih, Cuma gününü işte bu şekilde üçe taksim ederlerdi. Eğer Cuma günü oruç tutulacaksa, perşembe veya cumartesi günleriyle birlikte tutulması güzel görülmüştür. Yalnız Cuma günü oruç tutmak mekruh sayılmıştır. Cuma ehlinden olduğu halde onda oruç tutmayan kimse için müstehap olan, hanınııyla birleşmesi-dir. Bunun fazileti hakkında birçok hadis mevcuttur. Selef den bazıları da böyle yaparlardı. Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Kim Cuma günü guslettirir ve gusleder, sabah erkenden yola çıkar ve imama yakın olur da boş bir şeyle uğraşmazsa, attığı her adım için bir senelik oruç ve gece kıyamı sevabı verilir".[56] Başka bir hadis ise şöyledir: "Eğer imama yakın olur ve onu candan dinlerse, bu onun için iki Cuma arasına ve üç gün fazlasına kefaret olur".[57] Başka bir lafızda ise ´Diğer Cuma´ya kadar ona mağfiret olunur´ buyrulmaktadır. Başka bir lafızda ise, insanların boyunlarına basmaması şartı konulmuştur.[58] Yukarıdaki hadisin başlangıç kısmındaki "Gassele=guslettirdi" ifade, hanımına da guslettirmesi, anlamında kinayeli olarak cinsi münasebeti ifade ediyor olabileceği gibi, ´Gasele=yıkadı´ şeklinde okunup ´kendi başını yıkayıp bedenini guslettikten sonra kimsenin boynuna basmazsa´ şeklinde de anlaşılabilir. İnsanların boyunlarına basmak mekruh görülmüştür. Bu hususta çok ciddi ve ağır tehditler mevcuttur. Bunu yapan kimse, kıyamet günü kendisi için konan bir köprünün başka insanlar tarafından yıkılmasına neden olur. İbni Cüreyc (ra) mürsel bir hadiste Allah Resulü´nden (sav) şunu rivayet eder: "Bir Cuma günü Allah Resulü (sav) hutbe verirken bir adamın insanların boyunlarına basarak ilerlediğini ve ön saffa oturduğunu gördü. Allah Resulü (sav) namazını bitirdikten sonra, özellikle o adama hitap ederek şöyle buyurdu: Ey falanca, neden bugün bizimle cemaata katılmadın? Adam da şaşkınlık içinde şöyle dedi: Ey Allah Resulü! Cemaate katıldım. O zaman Allah Resulü (sav) şöyle buyurdu: Toksa insanların boyunlarına basarken gördüğüm sen değil miydin?!´ Müsned bir hadiste ise Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Cuma´yı bizimle birlikte kılmanı engelleyen nedir?" O da şöyle dedi: Beni görmediniz mi? Şöyle buyurdu: "Erken gelme bakımından geç kaldığını, mescide girerken de eziyet ettiğini gördüm". Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:44:11 Cuma günü kıssacıların meclisine de oturulmaz. Bu mekruh görülmüştür. Aynı şekilde Cuma namazından önce zikir halkasına oturmak da mekruhtur. Amr b. Şu´ayb, babası-dedesi-Abdullah b. ´Imran senediyle şunu rivayet etmiştir: "Allah Resulü (sav), Allah´ın günlerini hatırlatan, dinde fıkıh öğreten ve camide sabahın erken vaktinden itibaren konuşmaya başlamış olan Allah Teala´yı bilen kimseninki dışında Cuma namazından önce halka oluşturulması yasaklamıştı".[59] Böyle birinin meclisine oturan kimse, Cu-ma´ya erken gitmekle ilim dinleme amellerini birleştirmiş olur.
Selef ulemasından nakledildi ki: Allah Teala´nın kulları için verdiği rızıktan bir lütfü vardır ki bunu ancak Perşembe gecesi ve Cuma günü niyazda bulananlara verir. Meşhur bir hadiste de şöyle buyrulmaktadır; "Cuma gününde öyle bir saat vardır ki, ona tevafuk eden ve Allah Teala´ya niyazda bulunan müslüman bir kul istediği şeye Allah tarafından nail olur".[60] Bu hadisin başka bir lafzında da ´Namaz kılan bir kul ona tesadüf etmez ki..[61] ibaresi yeral-maktadır. Ulema, hadislerde sözedilen bu saatin tayini üzerinde ihtilaf etmiştir. Kimine göre güneşin doğuş vakti, kimine göre insanların Cuma namazına kalkma vakti, kimine göre Cuma günü zeval vakti, bazılarına göre Cuma ezanının okunduğu vakit, bazılarına göre imamın minbere çıkıp duaları okumaya başladığı vakit, bazılarına göre ikindi vaktinin sonları, kimine göre de güneşin batma vaktidir. Fatıma (ra) bu son vakte dikkat eder ve hizmetçisini bu vakitte güneşi gözlemeye gönderirdi. Hizmetçisi güneşin batmaya başladığını bildirdiği zaman, güneş tamamen batmcaya kadar dua ve istiğfara dalardı. O, beklenmesi gereken vaktin bu olduğunu ve bunu babasından (sav) öğrendiğini haber vermiştir. Bu vakitle ilgili rivayetlerin taşıdığı görüşlerin hülasası budur. Sözü kısa tutmak için bu rivayetlerin hepsine yer veremedik. Kul, bu vakitlerden ilham almalı ve bu vakitlerde dua etmeli, uygun olanlarında da namaz kılmalıdır. Bir alim de şu görüşü belirtmiştir: Bu saat, Cuma günü içinde Ramazan ayındaki Kadir gecesi gibi müphem bırakılmış bir saat olup ancak Allah Teala tarafından bilinir. Beş vakit namaz içerisinde yeralan (Salat-ı Vusta=Orta Namaz´ gibidir de diyebiliriz. Başka bir alim ise, bu saatin Kadir gecesinin yıldan yıla değişmesi gibi, her seferinde Cuma gününün değişik vakitlerinde vaki olduğunu söylemiştir. Bütün bunlar gösteriyor ki kul, Cuma gününün tamamında Allah Teala´ya yakarmalı, O´na rağbet etmeli ve O´na muhtaç olduğunu kalpten ifade etmelidir. Günün tamamında virdlerine devam edip onun bütün saatlerini zikir ile ihya eden kul, Allah´ın izniyle o saate tevafuk edecektir. Kul, eğer bir Cuma´da bütün saatleri zikir ve dua ile geçiremez-se, o zaman değişik Cuma günlerinde değişik saatlerde dua ve zikirle iştigal ederek bu saate tevafuk edebilir. Eğer böyle yaparsa, zaruri olarak o saate tevafuk edecektir. Özellikle şu iki vakitte, dua ve tazarruatmı arttırmalıdır: İlki, imamın minbere çıkmasından namazın ikame edileceği ana kadar geçen vakit; ikincisi ise, güneşin batma temayülüne girdiği vakittir. Bu iki vakit, Cuma gününün en faziletli vakitleridir. Benim zannı galibime göre de, hadislerde bahsi geçen vakit, bu iki vakitten biridir. Bir gün Ebu Hüreyre (ra) ile Ka´bu´l-Ahbar biraraya gelmişlerdi. Ka´bu´l-Ahbar, bahsi geçen saatin, Cuma gününün son vakti olduğunu söylemişti. Ebu Hüreyre (ra) ona karşı çıkarak şöyle dedi: Nasıl son saati olabilir? Ben Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu duydum: Namaz kılan kul ona tevafuk eder.. Çünkü o saat, bir namaz vaktidir. Bunun üzerine Ka´bu´l-Ahbar şöyle dedi: Allah Resulü (sav) ´Namazı beklemek için oturan kişi, namazda sayılır"[62] buyurmadı mı? Ebu Hüreyre de ´Evet´ dedi. O zaman Ka´bu´l-Ahbar, ´Bu da bir namazdır1 dedi. Bunun üzerine Ebu Hüreyre, onu tasdik edercesine sustu. Kul, Cuma günü ve gecesi Allah Resulü´ne (sav) bol bol salatü selam göndermelidir. O gün ve gece göndereceği salatü selamın en azı üçyüz defa olmalıdır. Allah Resulü (sav) kendinden rivayet edilen bir hadiste şöyle buyurmaktadır: "Cuma günü bana seksen defa sa-lat eden kimsenin seksen yıllık günahı mağfiret olunur. Denildi ki: ´Ey Allah Resulü, sana nasıl salat ederiz?´ Dedi ki: ´Şöyle dersiniz: Allahım, kulun, peygamberin ve ümmi Resul´ün Muhammed´e salat et´. Allah Resulü´ne (sav) salat lafzı zikredildikten sonra nasıl olursa olsun, O´na salat edilmiş olur. Teşehhüdde rivayet edilen ve kendisine edilmesini istediği meşhur salat ifadesi ise şöyledir: "Ailahım, Muhammed´e ve O´mın yakınlarına öyle bir salat et ki, Senin için rıza kaynağı ve onun için de bir eda olsun. Ona Vesi-le´yi ver ve onu vaadettiğin Makam-ı Mahmud´a gönder. Bizim tarafımızdan onu, layık olduğu şekilde ve bütün ümmetlerin peygamberlerinden daha üstün olanla mükafaatlandır. Ey merhamet edenlerin en merhametlisi, onun kardeşleri olan bütün peygamberlere ve salihlere de salat buyur".[63] Kul bunu yedi kez söyler. Bu salatü selamı getirmekte çok büyük bir sevap vardır. Denir ki: Bu salatı, yedi Cuma günü, yedişer kez söyleyen kimse için, Allah Resulü´nün (sav) şefaati farz olur. Kul, daha fazla bir şey yapmak isterse, rivayet edilen şu salatı da okur: "Ailahım, en faziletli salavatm, en şerefli aklaman, en nadir be-rekatm, şefkat , merhamet ve selamınla peygamberlerin önderi, müttakilerin imamı, Hatem-i Enbiya, alemlerin Rabbinin Resulü, hayrın öncüsü, birrin fatihi, rahmet peygamberi ve ümmetin efendisi Muhammed´e salat buyur. Aîlahrm, onu kendine yakın kılacağın Makam-ı Mahmud´a gönder. Onu öncekilerin ve sonrakilerin gıpta edecekleri kadar yakın bir makamına al. Ailahım, ona fazl ve fazilet, şeref ve Vesile, yüksek derece ve en ulvi mertebeyi nasip et.Ailahım, Muhammed´e niyaz ettiğini ver, onu ümidine ulaştır ve onu ilk şefaat eden ve ettirilen kıl. Ailahım, onun delilini yücelt, tartısını ağırlaştır, hüccetini aydınlat ve derecesini en yakın kılınanların da üstünde yükselt. Ailahım, bizi de onun zümresinde dirilt, bizi de onun şefaatma mazhar olanlardan kıl, bizi onun sünneti üzere yaşat ve onun milleti üzere öldür, bizi onun havzma dahil et ve kasesiyle içir. Bizi, pişman olan, yardımsız bırakılan, şikayetçi olan, hükmü değiştiren, fitneye sebep olan veya fitneye maruz bırakılanlardan eyleme. Amin! Ey alemlerin Rabbü". Kul, Cuma günü ve gecesi bol bol istiğfarda bulunmalıdır. Mağfiret isteğinin kullanıldığı her lafizla istiğfar etmiş sayılmasına rağmen şu lafzı söyleyerek istiğfarda bulunursa daha makbul olur: Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:46:18 "Allahm, bana mağfiret et, tevbemi kabul buyur. Muhakkak ki Sen, tevbeleri çokça kabul eden ve çok merhametli olansın!" Eğer;
"Rabbim, mağfiret et, merhamet buyur ve bildiklerini hoşgör. Muhakkak ki Sen, merhamet edenlerin en hayırlısı!" diye dua ederse, bu da güzel görülür. Kul, Cuma günü bir hatim indirmelidir. Eğer bu ona ağır gelirse, o zaman hatmine Cuma gecesinden başlaması hayırlı olur. O gün Kur´an´ı hatmetmek isteyen kimse için, bunu sabah namazının iki rekatıyla akşam namazının iki rekatında yapması çok faziletli olur. Çünkü böyle yapmakla bütün Cuma´yı kuşatmış olur. Kul hatmini, Cuma ezanı ile kameti arasında tamamlarsa,´bunda çok büyük fazilet vardır. Kulun Cuma namazından önce on iki rekat, namazdan sonra da altı rekat namaz kılması müstehap görülmüştür. Cuma namazı için camiye girdiğinde dört rekat namaz kılmalı ve bu namaz esnasında, her rekatta elli defa olmak üzere toplam iki yüz defa İhlas suresini okumalıdır. Bununla ilgili Allah Resulü´nden de (sav) hadis rivayet edilmiştir. Bu ameli ifa eden kimse cennette oturacağı yeri görmeden veya orası kendine gösterilmeden önce vefat etmez. Camiye girildiği zaman da oturmadan önce iki rekat namaz kılınmalıdır. Eğer camiye girdiğinde imam hutbe okuyarsa, kısaltarak da olsa bu iki rekatı kılar. Çünkü bunu yapmakla Allah Resulü´nün (sav) emrine uymuş olmaktadır.[64] Garib bir hadiste Allah Resulü´nün (sav) bunu yapan kimseye sükut ettiği bildirilmiştir. Kufeliler ise, eğer imam ses çıkarmazsa kişinin bu iki rekatı kılabileceğini söylemişlerdir. Allah Resulü´nün (sav) buna sükut etmesi, kendi sözünün vucubiyetin-den dolayı ona mahsus bir husus da olabilir. İbni Cüreyc, Ata vasıtasıyla İbni Abbas (ra) ve Ebu Hüreyre´den (ra) şunu nakletmiş tir: Allah Resulü (sav) buyurduki: "Kim Cuma gecesi veya günü Kehf suresini okursa, kendisine okuduğu yerden Mekke´ye yönelen bir nur verilir, bir sonraki Cuma´ya ve üç gün fazlasına kadar günahları bağışlanır, sabaha erinceye kadar yetmiş bin melek ona salat eder, hastalık ve beladan afiyet bulur, zatüîcenb, alaca ve cüzzamdan uzak kılınıp deccalm fitnesinden korunur".[65] Cuma günü şu dört sure ile dört rekat namaz kılmak da müste-haptır: En´am, Kehf, Taha ve Yasin. Eğer bunları güzelce okuyama-maktan endişe ederse, o takdirde Yasin, Secde, Lok?nan, Duhan ve Mülk surelerini okur. Cuma geceleri bu dört sureyi okumayı asla bırakmamalıdır. Bununla ilgili hadisler mevcut olup bunu yapmak büyük ecirleri mucibdir. Eğer Kur´an´m tamamını okuyamamaktan endişe ederse, o zaman güzelce okuyabildiklerini okur. Bu da kendisi için hatim sevabına sayılır. Denildi ki bildiği şekilde bir hatim sayılır. Abidler Cuma gecesi bin defa Ihlas okumayı müstehap görüyorlardı. Eğer bunları on veya yirmi rekatlık bir namazda okurlarsa, hatimden daha faziletli olur. Onlar Allah Resulü´ne de (sav) en az bin kez salat-ü selam ediyorlardı. Ayrıca dört kelime ile yani ´Süb-hanallah, Elhamdülillah, Allahü ekber ve la ilahe illallah´ kelimeleri ile biner defa teşbih ve tehlil çekiyorlardı. Bunlar, yani biner defa Ihlas suresini okumak, Allah Resulü´ne (sav) salat-ü selam getirmek ve teşbih ile tehlilde bulunmak, Cuma günü yapılabilecek en güzel üç virddir. Bunları ayrı ayrı yapmak veya birleştirmek nasip edilen kimse asla terketmemelidir. Çünkü bunlar, Cuma günü yapılabilecek amellerin en güzelleridir. Kul, eğer Cuma günü zevalden önce dört rekatta çekilen üçyüz tesbihatlık bir namaz olan Teşbih namazını kılarsa, amelini çoğaltmış ve ecrini güzelleştirmiş olur. Allah Resulü´nden (sav) rivayet edildi ki O, "Her Cuma, bir defa Teşbih namazı kıl" buyurmuştur. Ebu´l-Cevza, İbni Abbas´dan (ra) şunu nakletmiştir: İbni Abbas (ra), her gün zevalden sonra bu namazı kaçırmazdı. Onun fazilet ve önemini kendisine de haber vermişti. Eğer kul altı teşbih suresini Cuma günü veya gecesi okursa güzel olur. Allah Resulü´nün (sav) bizzat bu sureleri, sadece Cuma günü ve gecesi özellikle okuduğu rivayet edilmektedir. Konuyla ilgili rivayet edilmiş bir hadis şöyledir: "Allah Resulü (sav), Cuma gecesi akşam namazında Kafinin ve İhlas surelerini, yatsı namazında Cuma ve Münaflkun surelerini -bir rivayete göre bu iki sureyi sadece Cuma yatsılarında- okurdu. Cuma günü sabah namazında Lokman ve İnsan surelerini okurdu". Şu var ki kulun bu mübarek gün ve gecede ilm-i yakin, marifet ve zikir meclislerinde dinleyici ve öğrenici olması namaz kılmasından daha faziletlidir. Namaz kılması ise, hikaye anlatan kassasla-rın meclislerine katılmasından daha hayırlıdır. Ebu Zer´den (ra) rivayet edildi ki: "Bir ilim meclisinde hazır olmak bin rekat namazdan daha faziletlidir".[66] Başka bir hadiste ise şöyle buyrulmaktadır: "Sizden birinin ilimden bir bab öğrenmesi veya öğretmesi, bin rekat namaz kılmasından daha hayırlıdır".[67]Başka bir lafızda ise Allah Resulü´ne (sav) şöyle denilmektedir: ´Ey Allah Resulü, Kur´an okumaktan da mı?´ O da şöyle buyurmuştur: "İlimsiz Kur´an fayda eder mi?[68] Bir ilim meclisi veya Allah´ın dinini fıkhetmeye matuf bir meclis bulunmadığı zaman, boş kıssalara kulak verilecek kıssacı meclislerine katılmaktansa namaz kılmak daha temiz ve andır. Kıssa-cılık, Selef-i Salih tarafından bidat olarak görülmekteydi. Onlar, kıssacılan camiden çıkarırlardı. İbni Ömer´den (ra) rivayet edilmiştir ki: Bir gün mescidde oturduğum yere vardım. Baktım ki bir kassas hikaye anlatıyor. Ona ´Meclisimden kalk´ dedim. Bana ´Kalkmıyorum´ -Bir başka rivayette ´Senden önce geldim´- dedi. Ben de zabıtaya haber yolladım. Geldi ve kıssacıyı yerinden kaldırdı. Eğer kıssa anlatmak, sünnete uygun bir hareket olsaydı, İbni Ömer´in (ra) onu kovdurması -özellikle de kendinden önce geldiği için- asla helal olmazdı. Çünkü Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Kimse bir kardeşini yerinden kaldırıp da sonra oraya kendi oturmasın. Böyle yapmayıp açılın, yer verin". Denilir ki, adam kalktıktan sonra İbni Ömer (ra) tekrar gelinceye kadar o yere otur-madı. Bir başka rivayette ise ´Sonra oraya oturdu´ ibaresi yeral-maktadır. Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:48:57 Kıssacılarla ilgili olarak bize ulaşan bir diğer rivayet de şudur: Aişe´nin (ra) odasının avlusunda bir kıssacı durmuş kıssa anlatıyordu. Aişe (ra), İbni Ömer´e (ra) haber gönderdi ve şöyle dedi: Bu adam, kıssalarıyla beni rahatsız ediyor, teşbih çekmemi engelliyor, ibni Ömer (ra) geldi ve adamı asası ile dövdü, hatta sırtında asasını kırdı. Sonra da kovdu.
Kul, namazını kesmese bile namaz kılan birinin önünden geçmekten sakınmalıdır. Bu hususta Allah Resulü´nden (sav) şu hadis rivayet edilmiştir: "Kırk yıl yerinde durmak, namaz kılan birinin önünden geçmekten daha hayırlıdır"[69]Bu hususla ilgili çok ağır tehditler variddir. "Kişinin, rüzgarların süpürdüğü kum olması, namaz kılan birinin önünden geçmesinden daha hayırlıdır". Bu noktada, namaz kılan ile önünden geçenin veballeri müsavi görülmüştür. Zeyd b. Halid el-Cüheni´nin (ra) hadisinde Allah Resulü (sav) şöyle buyurmaktadır: "Eğer namaz kılanın önünden geçen kimseyle namaz kılan kimse bundaki vebali bilselerdi, kırk yıl yerinde durması onun için daha hayırlı olurdu. Namaz kılan da bir sütuna veya duvara doğru yaklaşsın. Böyle yaptığı zaman hiç kimse onun önünden geçmeye yeltenmez. Gücü yeterse geçeni itsin".[70] Abdurrahman b. Ebi Said el-Hudri´nin, babasından naklettiği hadis ise şöyledir: "Eğer reddederse onunla savaşsın. Çünkü o, şeytandır".[71] Ebu Said el-Hudri (ra) namazda önünden geçeni neredeyse öldürecek gibi itmiştir. Muhtemelen adam ona takılmıştı. Bunun üzerine Mervan´a giderek Ebu Said´e karşı ondan yardım istedi. O da Mervan´a, Allah Resulü´nün (sav) kendisine böyle yapmasını emrettiğini söyledi. Namaza duran kimse, eğer önüne duracak bir sütun bulamazsa, o zaman önüne bir kol yüksekliğinde bir şey koysun. Denildi ki, namaz kılanla, geçenler arasına bir ip çekilse de olur. Bir de şu söz rivayet edilmiştir: Dört şey ağırdır: Kişinin ayakta idrar dökmesi; Birinci safı boş bırakarak ikinci safda namaz kılması; Namazda yüzünü sıvazlaması; Önünden geçenlerin olabileceği bir yerde namaz kılması; Hasan el-Basri (ra) şöyle derdi: "Cuma günü caminin kapıları önünde oturanların boyunlarına basarak içeri girin. Onlar için yasak yoktur. Cuma günü namaza giden kul, mümkün olduğunca imama yakın olmalı, onu dinleyip kulak vermeli ve yüzünü ona doğru çevirmelidir. Sünnetin icabı budur. Eğer çirkin bir şey duymak veya görmekten, mesela siyah nakışları olan bir elbise, ipek, dibace, ağır silah kuşanmış birini görmekten endişe ederse, eğer bunları giderme gücü de yoksa imama uzak durması daha sağlıklı olur. Uzakta bile olsa imam hutbe verirken, boş bir işle meşgul olmamalı, konuşmamalı, konuşan kimselerin halkasına katılmamalı, konuşan birine de ´Sus´ dememeli aksine susmasını ima etmeli, husyeleriyle oyna-mamalıdır. İmam hutbe verirken boş bir şeyle iştigal ederse, kıldığı Cuma batıl olur. İmamın hutbesi esnasında ilim hakkında da konuşmamalıdır. İmama yakın olmayan ve açık seçik dinleyemeyen kimse, en azından bütün dikkatiyle dinlemeye çalışmalıdır. Uzak kalması durumunda böyle davranması müstehap görülmüştür. Osman (ra) ve Ali´den (kv) şu söz rivayet edilmiştir: "İmamı duyan ve bütün dikkatiyle dinleyene iki ecir vardır. Duymayıp bütün dikkatini onu dinlemeye verene bir ecir vardır. Duyan ama başka bir şeyle meşgul olana iki günah vardır. Duymayıp boş bir şeyle meşgul olana ise bir günah vardır"[72] Ebu Zer (ra) hadisi de bu minvaldedir: O, Allah Resulü (sav) hutbe okurken Übeyy´e (ra) soru sormuştu. Übeyy (ra) ona susmasını ima etti. Allah Resulü (sav) hutbeden inince Übeyy (ra) ona döndü ve şöyle dedi: Git, senin Cuma´n geçersizdir. Ebu Zer de onu Allah Resulü´ne (sav) şikayet etti. Allah Resulü de, Übeyy´in doğru söylediğini bildirdi.[73] Başka hadislerde gelen hüküm de budur. Buna göre imam hutbe okurken, arkadaşına ´sus´ veya ´kes´ diyen biri, boş bir iş yapmış olur. İmam hutbede iken boş bir şey yapanın da Cuma´sı batıl olur. Müezzinler ezan için kalktıklarında böyle birinin imanım huzurundan ayrılması gerekir. Ebu İshak, el-Hars vasıtasıyla Ali´den (kv) şu sözü rivayet etmiştir: "Şu dört vakitte namaz kılmak mekruhtur: Fecr´den sonra; İkindiden sonra; Günün ortasında ve İmam hutbe okurken". Başka bir rivayette ise şu ifade yer almaktadır: İmamın minbere çıkışı namazı, hutbede konuşmaya başlaması ise konuşmayı keser. Müezzinler hutbeden önceki ezan için kalktıkları sırada halkın secdeye kapanması sünnet değildir. Eğer bu secde, o anda kıldığı bir namazın veya secde ayetinin secdesi ise onlar ezanı bitirinceye kadar namazını uzatmasında bir mahzur yoktur. Çünkü bu, çok faziletli bir vakittir. Bunun mubah olması dışında bu hususla ilgili her hangi bir rivayet görmedim. Alimlerin arasında bazıları, devlet başkanına ayrılan bölümde namaz kılmayı mekruh saymışlardır. Onlara göre bu mekan, devlet başkanına ve çevresine mahsus bir mekandır. Vera´ ve takva ehline göre bu, mescidlerde çıkartılan bidatlardan biridir. Çünkü bunlar halkın geneli için serbest olan kısımlar değildir. Bu meyan-da bize ulaşan bir rivayete göre Hasan el-Basri ve el-Müzeni (ra) bu tür mekanlarda namaz kılmazlardı. Rivayet edildi ki: "Enes b. Malik´i (ra) devlet erkanına ayrılan yerde namaz kılarken gördüm. Imran b. Husayn da böyle yapanlardandı". Kimi alimler bunu mekruh görmemektedir. İnsanlara serbest bırakılması halinde, devlet başkanına yakın olmak ve zikri daha iyi duyabilmek bakımından sünnete daha yakın olacağı için ben de bunda bir fazilet görürüm. Eğer buralarda namaz kılmak halka da serbest kılınırsa, o zaman mekruhluk ortadan kalkar. Ama sultanın dostlarına mahsus kılındığı zaman, mekruhluk devam eder. Bazı alimler de minberin boşluğunda namaz kılmayı mekruh saymışlardır. Tabii bu, minberin safları keser hale getirilmesinden Öncedir. Onlara göre safların, minberin boşluğunu da geçecek şekilde ileri gitmesi bidatti. Sevri (ra) şöyle derdi: İlk saf, minberin önünün dışında kalan safdır. İmama yaklaşması halinde fitneye veya bir afete kapılmaktan; mesela inkar etmesi gereken bir şey duymaktan, ipek, dibace giymek veya ağır silah kuşanarak namaz kılmak gibi emir ve nehyi gerektirecek bir şey yapmasından endişe eden kimsenin ön saflardan uzak durması kalbi için daha selim, kafası için daha toparlayıcıdır. Böylece, önde gelenlerle mülaki olmaktan ve onlara bakmaktan uzak durmuş olur. Bu da, hem kalp selameti, hem de kafa rahatlığı için daha iyi ve daha hayırlıdır. Alimler ve abidlerden bir cemaat, fîtne ve afetlerden selamette kalmak için, arka saflarda namaz kılmayı tercih ediyorlardı. Bişr b. el-Hars´a ´Cuma namazında, erkenden geldiğini, ama arka saflarda namaz kıldığını görüyoruz, neden?´ diye sormuşlardı. O da şu cevabı vermiştir: ´Bizler, bedensel yakınlığı değil kalplerin yakınlığını isteriz´. Bir keresinde Süfyan-ı Sevri (ra) Şuayb b. Harb´m minberin önünde Halife Ebu Cafer´in hutbesini dinlediğini gördü. Namazdan sonra yanma gittiğinde ona şöyle dedi: ´Senin bu adama bu kadar yakın olman kafamı meşgul etti. Kabul etmeyeceğin ama kalkıp da düzeltmesini isteyemeyeceğin bir söz söylememesinden nasıl emin olabildin?´ daha sonra Abbasiler´in çıkardıkları siyah giyinme bida-tmdan bahsetti. Şuayb da şöyle dedi: ´Ey Eba Abdullah, bize gelen hadislerde imama yakın olun ve iyice dinleyin, denmiyor mu?´ O zaman Sevri şöyle dedi: ´Vay haline! O dediğin, hidayet rehberi raşid halifeler için geçerlidir. Halbuki bunlara ne kadar uzak olursan, Allah Teala´ya o kadar yakın olursun!". Ebu´d-Derda´dan da (ra) son safta namaz kılmanın faziletine dair bir hadis rivayet edilmiştir. Said b. Amir şöyle derdi: Ebu´d-Derda ile namaz kıldığımda saflarda geri kalmaya gayret eder, nihayet en son safda namazını kılardı. Bir gün beraber namaz kıldığımızda, kendisine ´Safların en hayırlısı, ilkidir5 denilmiyor mu? diye sordum. Bana, ´Evet, ama bu ümmet, bütün ümmetler arasında merhamet gören ve kendisine bakılan bir ümmettir. Allah Teala, bu ümmetten namaz kılan bir kula baktığı zaman, insanların en arkasında yer alanına mağfiret eder. Benim de arkaya kalmam, Allah Teala´nın bana da mağfiret edeceğine dair duyduğum umuttandır dedi. Bazı raviler, bu hadisi merfu kılarak Ebu´d-Derda´nm (ra) bunu Allah Resulü´nden (sav) dinlediğini söylemişlerdir. Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:52:21 Cuma günü sadaka vermek, özellikle çok faziletli ve müstehap bir ameldir. İmam hutbede iken dilenene ve imam konuşurken konuşana verilenler dışında o gün verilen her sadakanın karşılığı misliyle arttırılır. Bunlar ise mekruh sayılır.
Salih b. Ahmed şöyle demiştir: Bir Cuma günü, imam hutbede konuşurken bir fakir sadaka istedi. Adam babamın yanındaydı, fakat babama vermek istediği şeyi dilenene nasıl vereceğini anlatamadı. Babam da o parayı ondan almadı. İbni Mesud (ra) şöyle demiştir: Bir kişi, camide dilendiği zaman, hiç bir şey verilmemeyi hakeder. Kur´an okunurken dilenene de bir şey vermeyin. Alimlerden bir cemaat da insanların boyunlarına basarak cami içinde dilenenlere sadaka vermeyi mekruh saymışlardı. Ancak ayakta durarak veya bir kenarda oturarak kimseye eziyet etmeden isteyene vermek mekruh görülmemiştir. Ka´bu´l-Ahbar´dan şöyle bir söz rivayet edilmiştir: Cuma´ya şahit olan ve namazdan sonra ayrılan kimse, iki farklı şey tasadduk etsin. Sonra dönsün ve iki rekat namaz kılsın, bu iki rekatta da rüku, huşu ve secdesinin ihlaslı olmasına dikkat etsin. Sonra da şöyle dua etsin: "Allahım, Sen´den Senin Rahman ve Rahim olan Allah isminle, Hayy ve Kayyum, uyku ve dalgınlıktan uzak olan Allah´tan başka ilah yoktur isminle niyaz ediyorum" diye niyazda bulunsun. Böyle niyaz edip de karşılanmayan isteği olmaz. Selef-i Salih alimlerinden birinden daha değişik bir uygulama rivayet edilmiştir: Kim Cuma günü bir yoksulu doyurur, ardından erken vakitte camiye gider ve hiç kimseye eziyet etmez de imam selam verdikten sonra "Allahım, Sen´den Bismillahirrahmanirra-himil hayyil kayyum isminle bana mağfiret etmeni, merhamet buyurmanı ve beni ateşten uzak tutmanı niyaz ediyorum"diye dua eder, sonra doğru gördüğü şekilde dua ederse, kendisine icabet olunur. Cuma namazını kılarken imamın okumasını duyarsa sadece Fatiha suresini okuyup başka bir şey okumaz. Eğer imamın sesini duyamazsa, o takdirde Fatiha ile beraber başka bir sure de okuyabilir. İmamı duymasına rağmen onunla beraber Cuma suresini veya başka bir sureyi okuyan kimse, ümmete muhalefet etmiş ve Allah Resulü´ne (sav) isyan etmiş olur. Bu davranışı, hiç bir İslâm mezhebinde uygun görülmez. Cuma namazının selamı verildikten sonra kimseyle konuşmadan dizleri kırıp oturarak yedi kere Fatiha, yedi kere İhlas ve yedişer kere de Felah ve Nas surelerini okunabilir. Bunun faziletiyle ilgili Seleften rivayetler mevcuttur. Bunu yapan kimse, diğer Cuma´ya kadar günahlardan korunur ve bu, onun için şeytana karşı bir zırh olur. Cuma namazından sonra şu duayı okumak da müstehap görülmüştür: "Allahümme ya Ganî ya Hamîd, ya Mübdi´, ya Mu´îd, ya Rahîm, ya Vedûd, harama karşı beni helalinle müstağni kıl, fazlınla Sen´den başkasından da müstağni kıl!" Denilir ki bu dua ile Allah Teala onu yarattıklarından müstağni kılar ve ummadığı yerlerden rızkını verir. Rivayete göre İbni Ömer (ra) dedi ki: "Allah Resulü (sav) Cuma namazından sonra iki rekat namaz kılardı"[74] Ebu Hüreyre de (ra) rivayet etti ki: "Allah Resulü (sav) Cuma´dan sonra dört rekat kılardı".[75] Ali (kv) ve Abdullah (ra) rivayet ettiler ki, "Allah Resulü (sav) Cuma´dan sonra altı rekat kılardı". Eğer kişi altı rekat kılarsa, gelen bütün rivayetlerin gereğini yapmış olur. İçmek ve sebil etmek niyetiyle mescidde su satın almak, onun mescidde satılan bir mal olmasını önlemek için mekruh sayılmıştır. Çünkü mescidde alışveriş yapmak aslen mekruh bir davranıştır. Eğer mescid dışından almış veya parasını dışarıda ödemişse o zaman içmek ve diğer insanlara ikram etmekte (=sebil) bir beis yoktur. Sahabe´den (ra) bir cemaatın rivayetine göre caminin avlusunda namaz kılmak mekruhtur. Hatta bize ulaşan rivayetlerde, avluda namaz kılanların tartaklandığı ve oradan kaldırıldıkları da bildirilmekte ve buna sebep olarak da avluda namaz kılmanın caiz olmadığı hükmü belirtilmektedir. Bize göre bu hüküm iki noktadan ele alınmalıdır: Büyük caminin dış avlu duvarları yüksek olur ve içeriden taşan saflar, sanki içerdeki saflarla bitişik gibi bir halde bulunurlar ise bu mekruh değildir. Çünkü burası, caminin içi hükmündedir. Ama avlular cami duvarlarının dışında ve tamamen ayrı durumda iseler, bunlarda namaz kılmak mekruhtur. Aynı şekilde saflara bitişik olmayan ve camiden ayrı olan kısımlarda da gerek araya yol girmesinden gerekse uzaklığından dolayı namaz kılmak mekruh görülmüştür. Bu tür mekanlarda cemaat namazına iştirak etmek caiz değildir. Bunlarda namaz kılmaktan s akındır anlar, oralarda namazı mekruh sayanlardır. Kul, Cuma namazını kıldıktan Allah Teala´nm fazl ve lütfunu aramak için yeryüzüne yayılır. Ayette geçen ´Fazl=lütuf kelimesi, ilim taleb etmek ve ilim meclisinde dinleyici olmak anlamındadır. Denir ki, Cuma gününün ecrinin ziyadesi ilim sahibi ve öğrenci için budur. Allah Teala buyurdu ki: "O sana bilmediklerim öğretti. Allah´ın senin üzerindeki lütfü gerçekten pek büyüktü". (Nisa/113) Yine Allah Teala şöyle buyurmaktadır: "Andolsun Biz Davud´a katımızdan bir lütuf verdik". (Sebe´/lO) Bu lütuf ilimdir. Çünkü benzer bir ayette bu açıklanmaktadır: "Andolsun Biz Davud´a ve Süleyman´a bir ilim verdik ve onlar ´Bize lütufta bulunan Allah´a hamdolsun, dediler". (Neml/15) Enes b. Malik´den de (ra) "Namaz bittiğinde yeryüzünde yayılın ve Allah´ın lütfunu arayın" (Cuma/10) ayetinin tefsiriyle ilgili şu hadis rivayet edilmiştir: "Dikkat edin, bu; dünyalık aramak değil, aksine hasta ziyaret etmek, bir cenazede hazır bulunmak, bir din kardeşine misafir olmaktır". Muhakkak ki ilim müzakere etmek, insanlara ilim öğretmek, Allah Teala´yı hatırlatmak ve O´na davet etmek, diğer günlerden ziyade Cuma günü daha faziletlidir. Çünkü o, ziyadeli bir gündür. O gün kalplerde bir yönelme ve belirleme olur. O gün Allah´ın zikrine koşmak, onu dinlemek, kıssacıların değil de zikr-i ilahinin olduğu meclislere katılmak çok daha faziletBkJift Dinleyen kişi, ecir bakımından konuşan kişinin ortağıdır. Denildi ki: Bu, rahmete daha yakınlaştırıcıdır. Alimler, özellikle de Cuma günü kıssacıların meclislerine oturmayı mekruh saymışlardır. Çünkü kıssacılar, sabahın erken saatlerinde, ilk ve ikinci saatte camide bulunup hikayaler anlatmaya başlıyorlardı. Oysa bu vakitler, Kitab´da da belirtildiği gibi o günün en faziletli vakitlerindendir. Kişi, Cuma günü sabah erken vakitte veya namazdan sonra Allah´ı bilen, O´nu zikrettiren ve O´nun yolunu gösteren, dünyada zühd ve takva sahibi olan ahiret alimlerinden birine rastlarsa onun meclisine oturup kendisinden ilim dinlemelidir. Eğer dini ilimlerde konuşan bir müfti gelirse ve kulun da bu bilgilere ihtiyacı varsa, onun meclisine oturması daha hayırlı olur. Cuma günü camilerde kurulan ilim meclisleri, Cuma´nın zinet-lerinden ve onun lütfunu tamamlayıcılardandır. Hasan el-Basri (ra) şöyle derdi: Alimlerin meclisleri dışında dünya karanlıktır. Eğer kul, bu şekilde katılacak bir meclis bulamazsa, o zaman günün beşinci virdi olan öğle ile ikindi arasındaki virdini ihya eder. Cuma günü ikindi namazını da camide kılmak müstehaptır. Ancak bir özür olması halinde camide kılmayabilir. Eğer güneşin çöküşüne kadar camide oturulursa, sevap bakımından çok daha hayırlıdır. Çünkü Cuma´nın beklenen saatinin bu vakitler olması muhtemeldir. Camide kalması, fitne, yapmacıklık ve gereksiz konuşmalardan emin olması halinde daha iyi olur. Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:55:35 Denir ki, ikindi namazını camide kılana bir hac sevabı yazılır. Akşam namazını camide kılana ise, bir umre sevabı verilir. Şayet bir afete mübtela olmaktan endişe eder veya yapmacıklık ya da gereksiz konuşmalara dalmaktan emin olamazsa Allah´ı zikretmek, ayetleri ve güzel nimetleri üzerinde düşünmek üzere evine gitmesi daha hayırlı olur. Evinde veya semtinin mescidinde iken de güneşin batma vaktini, teşbih, zikir, istiğfar ve dua ile geçirmeye itina gösterir. Böyle yapması, kendisi için daha hayırlıdır.
Seleften bir alim şöyle demiştir: Cuma günü nasibi en bol olan kimse, güneşin batış vaktine itina gösteren ve onu bir gün önceden bekleyen kimsedir. O gün nasibi en az olan kimse ise, Cuma sabahı kalktığında ´Bugün günlerden nedir?´ diye sorandır. Seleften bazıları, Cuma namazına erkenden katılabilmek için geceyi camide geçirirlerdi. Hatta bazıları, Cumartesi gecesini de camide geçirir, Cuma´mn ziyadesinden de istifade etmeye çalışırlardı. Selef-i Salih´in büyük çoğunluğu sabah namazını camide kılar ve erken gelmiş olmak, Cuma´mn ilk saatine tevafuk etmek ve Kur´an-ı Kerim´i hatmetmek için camide oturarak namaz vaktini beklerlerdi. Müslümanların çoğunluğu ise, sabah namazını semt mescidlerinde kılarlar, oradan camiye giderlerdi. Denildi ki, İslâm´da çıkarılan ilk bidat, camilere erken gitme adetinin terke dilmesidir. Asr-ı Saadet devrinde seher vakti baktığınızda sabah namazından sonra sokakların insanlarla dolu olduğunu ve kalabalıkların camiye doğru yürüdüğünü görürdünüz. Bugün sadece bayramlarda gördüğünüz bu manzara, o devirde her Cuma günü yaşanırdı. Zaman içinde bu güzel adet, körelmeye, azalmaya, bilinmemeye ve terkedümeye başlandı. Müslümanlar, Pazar günü kiliselerine kendilerinin camiye gidişlerinden daha erken giden hıristiyan zımmîleri görüp de utanmıyorlar mı? Veya cami avlusunda yiyecek satmak için erkenden camiye giden kimelere bakıp da hiç düşünmüyorlar mı ki bu insanları oraya çeken şey, dünyalık kazançlardır. Ahiret kazancı peşinde koşmaları gereken müslümanlann onlardan daha erken gitmeleri gerekmez mi? İmanlı müslümanlann, yiyecek satıcılanyla yanş-malan ve Rablerinin nzasına yakın olmak için onlardan Öne geçmeleri gerekmez mi? Mümin kul, Cuma günü diğer günlerden daha fazla virde ve amele sahip olmalıdır. Bu mübarek günü Rabbine tahsis etmeli, eğer Cumartesi gününü yapamıyorsa bugünü ahiretinin günü kılmalıdır. Cuma günü, ardarda gelen virdleri ve bilinenden fazla yapılan zikirleriyle çok hususi bir gündür. Kul, dünyevi ticaret ve ticari gayeler uğruna hazırlık yaptığı Cumartesi günü için yaptıklarını kesinlikle Cuma için yapmamalıdır. Cuma gününe dünyevi maksatlarla Perşembe gününden hazırlanmak, mekruh görülmüştür. Bu meyanda, Cuma günü için yiyecek hazırlamak, çeşitli lüks hazırlıklar yapmak, yiyecek ve içecekler hazırlamak mekruhtur. Ehl-i Beyt (ra) senediyle, -üzerinde durulması gereken- şöyle bir hadis rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Ümmetim üzerine Öyle bir zaman gelecektir ki, tıpkı yahudilerin Cumartesi gününe Cuma akşamından hazırlanmaya başlamalan gibi, Cuma günü yapacakları dünyevi işleri için Perşembe akşamından hazırlanmaya başlayacaklardır. Müminler, o gün ancak ahiretleri için hazırlık yapar, güzel virdlere devam edip günlük virdlerini arttınrlar". Ebu Muhanımed Sehl (ra) şöyle derdi: Şu günlerde dünyevi rahatlık alan kimse, uhrevi rahatlık alamaz; ... ve Cuma günü. Yine o şöyle derdi: Cuma günü ahiretten olup dünyadan değildir. Bir alim de şöyle demiştir: Eğer Cuma günü olmasaydı, şu dünyada kalmak istemezdim. Ümmetin havassı nezdinde bu gün, ilimlerin ve nurlann, hizmet ve zikirlerin günüdür. Çünkü Cuma günü Allah Teala katında ağırlığı bakımından faziletli bir gündür. İbni Abbas (ra) senediyle Mücahid´den (ra) şöyle bir garib hadis rivayet edilmiştir: Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Cuma günü meşguliyetlerinizi bırakın. Çünkü o, namaz ve teheccüd günüdür". Cafer-i Sadık´tan da (ra) şu söz rivayet edilmiştir: Cuma günü, Allah Teala´mn günüdür. O gün yolculuk yapılmaz. "Allah´ın fazlını arayın" (Cuma/10) buyruğunun tecellisinin, o mübarek günde bol bol namaz kılmak, belli sureleri okumak, Allah Resulü´ne (sav) salatü selam göndermek ve zikrin her nevini yapmak olduğunu daha önce belirtmiştik. Cuma gecesini zikirle geçirmek müstehaptır. Çünkü o, haftanın geceleri arasında en faziletli olandır. İmkan bulan her mümin, bu geceyi ihya etmelidir. Allah Teala, sadık müridine her mübarek zamanda bir imkan verir. O, bir kulunu sevdiği zaman ona, faziletli vakitlerde amellerin en faziletlilerini eda etmeyi kolaylaştınr. Gazap ettiği kulunu ise, azabım daha acıklı kılmak için faziletli vakitlerde en kötü işleri yapmaya sevkeder. Çünkü o, mübarek vakitlerin bereketinden mahrum kalarak ve o vakitlerin hürmetini ihlal ederek kendini Allah Teala´nın daha ağır bir gazabına maruz bırakır. Cuma gününe mahsus olan zikirleri ve o gece yüceltilmesi gereken isimleri dört başlıkta anlatabiliriz: 1. Kırk isim vardır ki İdris (as) o gece bu isimlerle dua etmiştir. Hasan el-Basri (ra), Musa´nın da (as) bu isimlerle dua ettiğini zikretmiştir. Bunlar, Allah Resulü´nün (sav) dualarında da yeralmış isimlerdir. 2. Zahid İbrahim b. Edhem (ra) bu isimlerle her Cuma günü sabah akşam onar kez dua ederdi. Bu, onun Cuma günü için yaptığı hususi amellerdendi. 3. Ali´den (kv) rivayet edildi ki Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala her gün ve gece Zatını yüceltir". 4. Ebu´l-Mu´temer olarak da bilinen Süleyman et-Temimi´nin (ra) tesbihatıdır ki bununla ilgili şu haber nakledilmiştir: Bir şehid vefatından sonra rüyada görülmüş ve kendisine ´Orada gördüğün amellerin en faziletlisi hangisiydi?´ diye sorulduğunda ´Ebu´l-Mu´temer´in tesbihatımn Allah katında yakın bir makamı olduğunu gördüm´ demişti. Bu tesbihatı ve Allah Teala´nın kendi Zatı´nı nasıl yücelttiğini kitabımızın ilk kısmında nakletmiştik ve sabahın ilk vaktinde ve güneşin batışından önceki vakitlerde okunması gereken seçme dualarla birlikte zikretmiştik. Bu sebeble bunları tekrarlamayı uygun görmüyoruz. Ama diğer iki başlıkta yeralan isimleri daha önce anlatmadığımız için burada nakletmeyi münasip görüyoruz: îdris Peygamberin (as) duasını bize Hasan b. Yahya el-Şahid; Kasım b. Davud el-Karatisi- Abdullah b. Muhammed el-Kareşî-Mu-hammed b. Sa´id el-Müezzin- Sellam et-Tavil senediyle Hasan el-Basri´den (ra) rivayet etmiştir. O dedi ki: "Allah Teala, İdris´i (as) kavmine peygamber olarak gönderdiği zaman ona bu isimleri öğretmiş ve ona şöyle vahyetmişti: ´Bu isimleri sessiz olarak içinden söyle ve onları halkına bildirme, yoksa Bana onlarla dua ederler". İdris (as) Allah Teala´ya bu isimlerle dua etmiş, O da kendisini pek yüce bir makama yükseltmiştir. Allah Teala daha sonra bu isimleri Musa´ya (as) öğretti. Ondan sonra da Muhammed´e (sav) öğretti. Allah Resulü de (sav) Ahzab gazvesinde bu isimlerle dua etti". Hasan (ra) dedi ki: "Haccac´m zulmünden saklanıyordum. Bu isimlerle dua ettim ve Allah Teala beni onun kötülüğünden uzak tuttu. Bulunduğum yerlere altı kez geldi, her defasında bu isimlerle dua ettim. Allah Teala da onun ve adamlarının beni görmelerini engelledi. Siz de Allah Teala´ya bu isimlerle dua edip bütün günahlarınız için mağfiret dileyin, dünya ve ahiretle ilgili ihtiyaçlarınızı niyaz edin, Allah´ın izniyle onlara nail olursunuz. Onlar, Allah Teala´nın isimleri ve sayıca tevbe günleri kadar olup kırk adettir: Konu Başlığı: Ynt: Cuma Günü İzlenecek Adab Gönderen: ღAşkullahღ üzerinde 26 Aralık 2009, 15:57:47 "Seni teşbih ederiz ki Sen´den başka ilah yoktur. Ey her şeyin Rabbi, varisi, rızık vereni, merhamet edeni, ey ilahların ilahı, celali ile yüce. Bütün fiillerinde övülen ya Allah, ey her şeyin Rahman ve Rahimi, daimi mülkünde ve bekasında hiç bir canlı yokken varolan Hayy, ilminden hiç bir şeyin gizli olmadığı ve zarar veremediği Kayyûm, her şeyin başlangıcında ve sonunda varolan Vâhid-i Baki, mülkü zeval ve fena bulmayacak olan Dâim, benzeri hiç bir şey olmayan Samed, dengi olmayan Bari´, vasfı izin mekan olmayan, Sen ey Kebir ki, kalpler O´nun azametinin sıfatına bir türlü eremez. Ey diğerlerinden hali olarak benzersiz şekilde nefisleri yaratan Bari´, her türlü afetten uzak olan Zâkî, lütfunun bakışlarıyla bütün yarattıklarına nimeti geniş olan Kâfi, razı olmadığı ve fiilinin karışmadığı her zulümden uzak olan Nakî, her şeyi rahmetin ilminle kuşatan Sen´sin ey Hannân, ihsanı bütün varlıkları kuşatan ey Mennân, bütün varlıkların azametine teslim olduğu ey Dey-yân, ey yerlerde ve göklerdekileri yaratıp kendine döndüren Hâlık, sıkıntılı ve feryatkâr her kula acıyan Rahim, ey lisanların mülkünün azamet ve yüceliğini tavsif edemediği Tâmm, ey yarattıklarının hiçbirinde başkasından yardım istemeyip harikalar yaratan Mubdi´-i Bedâ´i, yarattıklarından hiçbirinin kendinden habersiz kalamadığı Allâm-ı Guyûb, ey yarattıklarından hiçbirinin denk olamadığı iyilik sahibi olan Halim, ey sessizce çağırması halinde bütün yokettiklerini tekrar diriltecek olan Mu´îd, ey bütün yarattıklarını lütfuyla kuşatarak fiilleri Övülen Hamid, ey hiçbir şeyin denk olamayacağı şekilde emrine galib gelen Aziz-i Menf, ey kendisinden intikam alınamayan yakalaması şiddetli olan Kahir, ey herşeyden daha yüksek olan Karib-i Müte´âl, ey yüce gücüyle bütün azgın inatçıları ezen Kahir, ey karanlıkları nuruyla yararak onlara yol gösteren herşeyin Nui^u, ey herşeyin üstünde yüksek ve yüce olan ´Ali, ey her türlü kötülükten beri ve hiçbirşeyin kendisine denk olmadığı Kuddüs, ey mahlukatı yaratan ve öldürdükten sonra tekrar diriltecek olan Mübdi´, ey herşeyden büyük, emri adil vaadi sadık olan Celil, ey zihinlerin mecd ve senasının künhüne eremedikleri Mahmûd, ey her şeyi adaletiyle kaplayan affedici Kerim, ey izzet, kibriya, mecd ve iftihara değer övgüye sahip olan ve izzeti zelil edilemeyen Azim, ey dillerin nimet ve senasını nutkede-mediği Acîb, ey bütün sıkıntılarımda yardımıma koşan, ey her duamda bana icabet eden, ey Rabbim!
Allahım! Sen´den peygamberin Muhammed´e salat ve selam etmeni, dünya ve ahiret cezalarından azatlığı, bana kötülük etmek isteyen zalimlerin gözlerini benden çevirmeni, bana karşı gizledikleri kötülüğü kalplerinden savmanı niyaz ediyorum. Buna Sen´den başkasının gücü yetmez. Allahım, bu dua benden, kabul etmek Sen´den, bu çaba benden Tevekkül edilmek Sen´den, Allah´tan başka engelleyici ve güç yoktur. O, efendimiz Muhammed´e ve onun yakınlarına salat-ü selam etsin". ibrahim b. Edhem´in (ra) duası ise şöyledir: Ahmed b. el-Mavsı-li el-Vekil b. el-Müvekkei bize, Ca´fer b. Nasır el-Hawas el-Horasa-ni ve ibrahim b. Edhem´in hizmetçisi İbrahim b. Beşşar senediyle rivayet etti ki: İbrahim b. Edhem Cuma günü sabaha erdiğinde ve akşama çıktığında ziyade gününü, yeni sabahı ve her şeyi görüp yazanı selamlayarak şu duayı ederdi: Bugünümüz bayramdır ve bize şöyle dua etmemiz yazılmıştır: "Hamid, Mecid, Refî´, Vedûd, mahlukatma dilediğini yapan Allah´ın adıyla. Allah´a iman etmiş, karşılaşmasını tasdik etmiş, hüccetini itiraf etmiş, günahlarımdan istiğfar etmiş, Allah´ın Rab-lığma boyun eğmiş, O´nun dışındakilerin ilahlığını inkar etmiş, Allah´a muhtaç, Allah´a mütevekkil, Allah´a tevbe etmiş, Allah´a, meleklerine, resullerine, Arşı´nm hamillerine, yaratılanlara ve onları yaratana kendisinden başka ilah olmayacak ve ortak kılmayacak şekilde ve Muhammed´in de O´nun kulu ve Peygamberi olduğuna, cennetin hak, cehennemin hak, havzm hak, şefaatin hak, münker ve nekirin hak, Seninle karşılaşmanın hak, vaadinin hak ve kıyametin de kesinlikle gelecek olduğuna şehadet etmiş olarak sabahladım. Şehadet ederim ki Allah Teala kabirlerde olanları diriltecektir. Ben de Allah Teala´nm izniyle bütün bunlara iman ederek yaşar, bunlara iman etmiş olarak Ölür ve bu iman üzere hasredilirim. Allahım! Sen benim Rabbimsin, Sen´den başka hiç bir ilah yoktur. Beni de Sen yarattın ve ben, Senin kulunum. Gücüm yettikçe, Sana olan ahdim ve vaadim üzereyim. Allahım, bütün şer sahiplerinin şerrinden Sana sığınırım. Allahım, ben kendime zulmettim, günahlarımı bağışla. Muhakkak ki günahları Sen´den başkası bağışlamaz. Allahım, bana ahlakın en güzelini göster, muhakkak ki onun en güzelini Sen´den başkası gösteremez. Allahım, ahlakın kötüsünü de benden sav, muhakkak ki onun kötüsünü Sen´den başkası savamaz. Senin emirlerine ramım, başım üstüne. Ben, Senin için varım. Hayrın tamamı da Senin elindedir. Sana istiğfar eder, Sana tevbe ederim. ´ Allahım, gönderdiğin peygamberlere iman ettim. Allahım! indirdiğin bütün kitablara iman ettim. Allahım, efendimiz Muhammed´e, onun yakınlarına salat ve selam et. Bu salat sözü, konuşmamın başı ve sonudur. Allahım, peygamber ve resullerinin hepbine salat ve selam et. Amin ya Rabbe´l-alemin. Allahım, bizi onun havzma getirt, onun kadehinden soğuk ve hoş bir içecek içirt de ondan sonra bir daha sus akmayalım. Bizi onun zümresinde hasret, yardımsız ve pişman, ahdi bozan, fitneye düşürülen, kuşkuya kapılan, sapıtan ve gazap edilenler olmaktan koru. Allahım, beni dünyanın fitnelerinden muhafaza et ve sevdiğin ve razı olduğun amellerde muvaffak kıl. Halimi İslah et. Beni dünya hayatında ve ahirette kavl-i sabit ile sebatkâr kıl. Zulmetsem de beni saptırma. Seni teşbih ederim, Seni teşbih ederim. Ey ´Alî, ey Azim, ey Rahim, ey Aziz, ey Cebbar! Bütün semavatm teşbih ettiği Allah her türlü noksandan münezzehtir. Dağların sesleriyle, denizlerin dalgalarıyla, balıkların lisanlanyla, gökyüzündeki yıldızların ışıklarıyla, ağaçların kökleriyle ve yapraklarıyla, yedi kat gök ve yedi kat yerin ve bunlarda varolan bütün canlıların teşbih ettikleri Allah, her türlü noksandan münezzehtir. Seni teşbih ederiz, Seni teşbih ederiz ey Hayy, ey Halim. Seni teşbih ederiz ki Sen´den başka ilah yoktur ve tek-sindir ortağın yoktur; can verir, can alırsın. Halbuki Sen daima dirisin asla ölmezsin. Hayır tamamen elindedir ve Sen her şeye güç yetirensin". Kul, Cuma günü ve gecesi bu dört dua ile dua ettiği zaman, Allah Teala onun amelini kemale erdirmiş ve üzerindeki fazlını tamamlamış olur. Eğer buraya kadar zikrettiğimiz amel, zikir ve duaları iyi bir şekilde ifa eder, zikrettiğimiz kötü söz ve fiillerden uzak durursa Cuma ehlinden sayılır ve nasibi ziyadesiyle verilir. Onun yaptığı bu halis amel ve sadık zikirler, Allah Teala katında şükre değer bulunur. Cuma ile ilgili hükümler ve Cuma adabına dair anlatacaklarımız bunlardır. [76] |