> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Hadis Eserleri > Kütübü Sitte > Dua
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Dua  (Okunma Sayısı 16210 defa)
01 Nisan 2010, 11:53:32
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #10 : 01 Nisan 2010, 11:53:32 »



AÇIKLAMA:



1- Tîbî hadisten şu neticeyi çıkarır: "Bu hadis, dua eden kimseye, duanın sonunda âmin demesinin müstehab olduğuna delildir. Ancak imam dua ediyor ve cemaat âmin diyorsa, imamın ayrıca âmin demesine hâcet yoktur, cemaatin âmini ile iktifa eder." Aliyyu´l-Kârî, bu görüşe katılmaz: "Namazda, kıyasa göre imam da âmin demelidir, namaz dışında da uygun olanı hem imam, hem cemaat her ikisinin de âmin çekmesidir" der.

2- Hadiste geçen "vâcib oldu" tâbiri "cennet vâcib oldu" demektir.Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duada ısrar etmeyi, mübâlağaya yer vermeyi teşvik etmiş olmalıdır. Az ve ısrarsız dua bir nevî istiğna alâmetidir, kulluk edebine yakışmaz. Duada ısrar, pekçok hadiste övülmüştür.[52]



ـ6ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: إذَا دَعَا أحَدُكُمْ فََ يَقُل: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى إنْ شِئْتَ. اللَّهُمَّ ارْحَمْنِى إنْ شِئْتَ، ولكِنْ لِيَعْزِمِ المَسْألَةَ، فإنَّ اللّهَ تَعالى َ مُسْتَكْرِهَ لَهُ[. أخرجه الشيخان.وللستة إ النسائى عن أبى هريرة بنحوه »الْعَزْمُ«: الجد، ونفى التردد.



6. (1777)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden biri dua edince "Ya Rabb! Dilersen beni affet! Ya Rabb dilersen bana rahmet et!" demesin. Bilâkis, azimle (kesin bir üslubla) istesin, zira Allah Teâla Haretleri´ni kimse icbar edemez." [Buhârî, Daavât 21, Tevhîd 31; Müslim, Zikr 7, (2678-79); Muvatta, Kur´an 28 (1, 213); Tirmizî, Daavât 79 (3492); Ebû Dâvud, Salât 358, (1483); İbnu Mâce, Dua 8, (3854).][53]



AÇIKLAMA:



1- Bu rivâyet, yapmak istediği her şeyi Allah´ın meşietine bırakmakla emredilmiş olan mü´minin (Kehf 24) Allah´tan taleb ettiği şeyde azimli davranmasını, Allah´ın meşîetine (yani dilemesine) bırakmadan, kesin bir üslubla istemesini emretmektedir.

Bazı âlimler, buradaki azmin mânasını "icabet hususunda Allah hakkında hüsn-i zan etmektir" diye te´vil etmişlerdir.

2- Hadisin Müslim´de gelen bir vechinde وَلْيُعَظِّمِ الرَّغْبَةَ "Rağbeti büyültsün" emreder. Bu ifade şârihlerce: "Duayı tekrar etmek, ısrarla üzerinde durmak sûretiyle duada mübâlağa etsin" diye anlaşılmıştır. Mamafih, bununla "büyük çok şeylerin istenmesi" de anlaşılmıştır. Bu son mânayı te´yîd eden bir karîne aynı hadisin sonunda yer alan فَإنَّ اللّهَ َ يَتَعاظَمُهُ شَىْءٌ "Zîra Allah´a hiç bir şey büyük gelmez" ifâdesidir

3-Hadis, Cenab-ı Hakk´tan azimle, ısrarla istemek gerektiğini, "dilersen affet, dilersen rızık ver." gibi Allah´ın dilemesine (meşietine) bırakmamak gerektiğini ifâde ettikten sonra bunun sebebini son cümlede belirtmektedir: "Allah Teâla Hazretleri´ni kimse icbar edemez." Zîra "dilersen" tâbiri, mecbur edilmesi mümkün olan kimseler hakkında kullanılması münâsiptir ve nezaket ifâde eder. Cenab-ı Hakk ise bundan münezzehtir, öyle ise meşîete tâlik etmenin bir ifâdesi yoktur.

Hadisteki yasağı izah sadedinde, "dilersen affet." gibi meşîete tâlik edilen ifâdelerde taleb edilen şey ve talepde bulunulan Zât hakkında bir nevi istiğna mânası mevcuttur." dahi denmiştir. İki mâna da sahih ise de, önceki evlâdır.

İbnu Battâl der ki: "Bu hadisten, kişinin dua ederken, matlûbunu, elinden gelen bütün gayreti sarfederek taleb etmesi, isteğine icâbet edileceği husûsunda ümid içinde bulunması, fakat -Kerim olan bir Zât´tan talepde bulunması haysiyetiyle asla ümitsizliğe düşmemesi gerektiği anlaşılmaktadır."

İbni Uyeyne de şöyle demiştir: "Kişiyi, kusurunun büyüklüğü (ümitsizliğe sevkederek) dua etmesine mâni olmamalıdır Zira, Cenab-ı Hakk, mahlûkatının en kötüsü olan İblis´in bile duasına icâbet etmiştir. Zira İblis: "İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar bana mühlet ver!" dedi de Allah: "Sen, kendisine mühlet verilenlerdensin" (A´raf 14-15) diyerek duasını kabul etti".[54]



ـ7ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كُنَّا في سَفَر فَجَعَلَ النَّاسُ يَجْهَرُونَ بِالتَّكْبِيرِ، فقَالَ النَّبىُّ #: ارْبَعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ)ـ1(، فَإنَّكُمْ َ تَدْعُونَ أصَمَّ، وََ غَائِباً إنَّكُمْ تَدْعُونَ سَمِيعاً بَصِيراً وَهُوَ مَعَكُمْ، وَالَّذِى تَدْعُونَهُ أقْرَبُ إلى أحَدِكُمْ مِنْ عُنُقِ رَاحِلَتِهِ[. أخرجه الخمسة إ النسائى.»ارْبَعُوا« أى ارفقوا .



7. (1778)- Ebû Musâ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir sefere (Hayber Seferi) çıkmıştık. Halk (yolda, bir ara) yüksek sesle tekbir getirmeye başladı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) (müdahele ederek):

"Nefislerinize karşı merhametli olun. Zîra sizler, sağır birisine hitab etmiyorsunuz, muhâtabınız gâib de değil. Sizler gören, işiten, (nerede olsanız) sizinle olan bir Zât´a, Allah´a hitab ediyorsunuz. Dua ettiğiniz Zât, her birinize, bineğinin boynundan daha yakındır" dedi." [Buhârî, Daavât 50, 67, Cihâd 131, Meğâzî 38, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikr 44, (2704);Tirmizî, Daavât 3, 59, (3371, 3457); Ebû Dâvud, Salât 361. (1526, 1527. 1528).][55]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste, tekbir "dua" olarak tavsif edilmektedir.Tekbir, bir talep için değil, zikrullah için söylenmiş olmasına rağmen dua olarak tavsifi, aslında duaın da zikrin de bir ibâdet, yani kulluk tezahürü olmasından ileri gelir.

2- Yüksek sesle tekbir getirenlere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, "Nefislerinize karşı merhametli olun" buyurması, gereksiz yere kendinizi yormayın demektir. Zîra tekbir, alçak sesle de olsa, Cenâb-ı Hakk işitecektir.[56]



ـ8ـ وعن معاذ رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سََمِعَ رسولُ اللّه # رَجًُ يَقولُ:

اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ تَمَامَ النِّعمَةِ؟ فقَالَ: دَعْوَة دَعَوْتُ بِهَا أرْجُو بِهَا الخَيْرَ. قالَ: فإنَّ تَمَاَمَ النِّعْمَةِ دُخُولُ الجَنَّةِ، وَالْفَوْزُ مِنَ النَّارِ، وَسَمِعَ رَجًُ يَقُولُ: يَا ذَا الجََلِ وَا“كْرَامِ، فقَالَ: قَدِ اسْتُجِيبَ لَكَ فَسَلْ، وَسَمِعَ آخَرَ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ الصَّبْرَ، فقَالَ سَألْتَ اللّهَ تَعالَى: البََءَ فَسَلْهُ الْعَافِيَةَ[. أخرجه الترمذى .



8. (1779)- Hz. Muâz (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir kimsenin: "Ya Rabbi, senden nimetin kemâlini taleb ediyorum" dediğini işitmişti. Sordu:

"Nimetin kemâli nedir?"

"Bu bir duadır, onunla dua edip, onunla hayır (çok mal) ümîd ettim" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)

"Sordum, zîra, nimetin kemâli cennete girmektir, ateşten kurtulmaktır" dedi. Bir başkasının da şöyle dediğini işitti:

"Ey celâl ve ikrâb sâhibi Rabbim!" hemen şunu söyledi:

"Duana icâbet edilmiştir, (ne arzu ediyorsan) durma iste" Derken, bir başkasının:

"Ya Rabbi senden sabır istiyorum!" dediğini işitmişti, ona da:

"Allah´tan bela istedin, afiyet iste!" dedi. [Tirmizî, Daavât 99, (3524).][57]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadiste, dua ederken talep edilen temâmu´nnimet´in ne olduğu hususunda talep eden kimseyi işitince, bununla neyi taleb etmekte olduğunu sormuştur. Adam "Müstecab bir dua olarak onunla dua ediyorum, o sayede arzum yerine geliyor" demek istemiş, hayır kelimesiyle de matlûbunu belirtmiştir. Böylece anlaşılmıştır ki, "çok mal" istemektedir. Nitekim اِنْ تَرَكَ خَيْراً "Birinize ölüm geldiği zaman eğer mal bırakıyorsa." (Bakara 180) meâlindeki ayette hayır kelimesi "mal" mânasında kullanılmıştır. Resûlullah (aleyhisselâtu vessâlam) adamın davranışını red ve tashih maksadıyla: "Temâmu´n -nimet (yani nimetin kemali, tamamlanması) cennettir, ateşten kurtulmaktır" açıklamasını yapar. Bu sözleriyle şu âyeti hatırlatmış olmaktadır: ".Ateşten uzaklaştırılıp cennete sokulan kimse artık kurtulmuştur." (Âl-i İmrân 185).

2- Hadiste geçen celâl ve ikram sahibi tâbiriyle, "büyüklük ve azamet sâhibi, dostlarına yâni velî kullarına ikramı bol olan Allah" kastedilmiştir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, "Ya zel celâl ve´l-ikrâm" diyerek duaya başlayan kimseye: "Duana icâbet edilmiştir, ne arzu ediyorsan durma iste!" demesini değerlendiren âlimler, bu sözle başlanan duanın müstecab olacağı hükmünü çıkarmışlardır.[58]



ـ9ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رسولُ اللّه # يَسْتَحِبُّ الجَوَامِعَ مِنَ الدُّعَاءِ، وَيَدَعُ مَا سِوَى ذَلِكَ[ .



9. (1780)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) özlü duaları tercih eder, diğerlerini bırakırdı." [Ebû Dâvud, Salât 358, (1482).]



AÇIKLAMA:



1- Özlü diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı câmi kelimesinin cem´i (çoğulu) olan cevâmi´dir, az kelime ile çok mâna ihtiva eden demektir. Çok mânadan maksad, hem dünyaya hem de âhirete ait hayırlardır. Şu âyet-i kerîme özlü duaya en güzel örnektir:

رَبَّنَا آتِنَا في الدُّنْيَا حَسَنَةً وَفي اŒخِرَةِ حَسَنَةً وَقِنَا عَذَابَ النَّارِ

"Rabbimiz, bize dünyada da âhirette de iyilik ver ve bizi ateşten koru" (Bakara 201). Dünya ve âhiret için afiyet taleb eden dualar da böyledir.

Aliyyü´l-Kârî der ki: "Câmi (özlü) dualardan maksad, her eşit sâlih gayeleri cemeden, Allahu Teâla hazretlerine övgüyü, senâyı ve isteme âdâbını cemeden dualardır".

el-Muzhir´in açıklaması şöyle: "Bunlar kelimeleri az, mânaları çok olan dünya ve âhiret meselelerine şâmil dualardır. Şu duada olduğu gibi:

اَللَّهُمَّ إنِّى اَسْألُكَ الْعَفْوَ والْعَافِيَةَ فِي الدِّينِ وَالدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ

"Allah´ım, senden af; din, dünya ve âhiretim için âfiyet, diliyorum." Şu dua da bir başka örnektir: اَللُّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ الْهُدَى وَالتُّقَى وَالْعَفَافَ وَالغِنَى

"Allah´ım senden hidâyet, takva (Allah korkusu), iffet (dünyevî arzulardan korunma), ve (gönül) zenginliği istiyorum."

Bu örnekler hep Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´tan mervî me´sûr dualardır. Dikkat edilirse taleb edilen şeyler hep mutlaktır: "Hidâyet, takva, iffet, zenginlik. Böylece dünyevî, uhrevî, maddî ve mânevî her çeşidi kastedilmiş olmaktadır. Câmi (özlü) kelâm deyince bu kastedilmektedir.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir hadislerinde, "Bana cevâmiu´lkelîm (özlü sözler) verildi" buyurur.[59]



ـ10ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ رسولُ اللّه # يُعْجِبُهُ أنْ يَدْعُو ثََثاً، وَيَسْتَغْفِرَ ثََثاً[. أخرجهما أبو داود .



10. (1781)- Hz. İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) duayı üç kere yapmaktan, istiğfarı üç kere yapmaktan hoşlanırdı." [Ebû Dâvud, Salât 361, (1524).]



AÇIKLAMA:



Daha önce de geçtiği üzere, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ısrar ve tekrar tavsiye etmektedir. Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın, dua veya istiğfar ettiği zaman üçer sefer tekrarladığını göstermektedir. [60]




[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Dua
« Posted on: 29 Haziran 2025, 17:07:18 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Dua rüya tabiri,Dua mekke canlı, Dua kabe canlı yayın, Dua Üç boyutlu kuran oku Dua kuran ı kerim, Dua peygamber kıssaları,Dua ilitam ders soruları, Dua önlisans arapça,
Logged
01 Nisan 2010, 11:54:14
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #11 : 01 Nisan 2010, 11:54:14 »

DÖRDÜNCÜ FASIL

MÜTEFERRİK HADİSLER



ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال : ]قالَ رسولُ اللّه #: يُسْتَجَابُ ‘حَدِكُمْ مَالَمْ يَعْجَلْ، يَقُولُ: قَدْ دَعَوْتُ رَبِّى فَلَمْ يَسْتَجِبْ لِى[. أخرجه الستة إ النسائى.وفي أخرى لمسلم قال: ]َ يََزَالُ يُسْتَجَابُ لِلْعَبْدِ مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ[.وفي أخرى للترمذى: ]مَا مِنْ رَجُلٍ يَدْعُو اللّهَ تَعالى إَّ اسْتَجَابَ لَهُ، فإمَّا أنْ يُعَجِّلَ لَهُ في الدُّنْيَا، وَإمَّا أنْ يَدَّخِرَ لَهُ في اŒخِرَةِ، وَإمَّا أنْ يُكَفِّرَ عَنْهُ مِنْ ذُنُوبِهِ بِقَدْرِ مَا دَعَا، مَالَمْ يَدْعُ بِإثْمٍ، أوْ قَطِيعَةِ رَحِمٍ، أوْ يَسْتَعْجِلْ.[



1. (1782)- Hz. Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyudular ki: "Acele etmediği müddetçe herbirinizin duasına icâbet olunur. Ancak şöyle diyerek acele eden var: "Ben Rabbime dua ettim duamı kabul etmedi." [Buhârî, Daavât 22; Müslim, Zikr 92, (2735); Muvatta, Kur´an 29 (1, 213); Tirmizî, Daavât 145, (3602, 3603); Ebû Dâvud, Salât 358, (1484).]

Müslim´in diğer bir rivâyeti şöyledir: "Kul, günah talebetmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder."

Tirmizî´nin bir diğer rivâyetinde şöyledir: "Allah´a dua eden herkese Allah icâbet eder. Bu icâbet, ya dünyada peşin olur, ya da ahirete saklanır, yahut da dua ettiği miktarca günahından hafifletilmek sûretiyle olur, yeter ki günah taleb etmemiş veya sıla-ı rahmin kopmasını istememiş olsun, ya da acele etmemiş olsun." [61]



AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadislerinde dua eden insanların bir zaafına dikkat çekmektedir: "İsti´cal, yani acelecilik. Bir başka ifâde ile duanın hemen karşılığını görme arzusu, Müslim´in bir rivâyetinde "Ya Rasulallah İsti´cal nedir?" diye sorulunca şu açıklamayı yapar:

"Dua ettim, ettim de hiçbir neticesini görmedim" der ve o anda duayı terkeder." Şu halde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), duanın terkine sevkedecek bir aceleciliği hoş görmüyor. Bu sebeple, her hâl u kârda dua etmeye devam edilmesi için, duanın mutlaka netice vereceğini kesin bir dille ifâde ettikten sonra bu kabulün şu sûretlerden biriyle olcağını belirtir:

1- Ya isteğe uygun olarak dünyada görülecek bir şekilde makbul olur.

2- Ya âhirette verilmek üzere sevap takdir edilir.

3- Yahut günahları affedilir."

Şu halde, bu hadis, neticeye hiç aldırmadan dua etmeye, Allah´tan hayırlı şeyler istemeye devam etmeye teşvik etmektedir. Duayı ibadetin, kulluğun bir gereği bilip, ara vermeden devam etmelidir. Mü´min ibadetten usanmaz, zaten hayatının gayesi ibadet ve kulluktur. Zîra Allah insanları sadece ve sadece ibâdet için yaratmış bulunmaktadır (Zâriyat 56). İcâbetin gecikmesi, henüz vakti gelmediğinden, yahut daha çok ibadet edip mübâlağa göstermesi gereğindendir. Zîra, önce de belirtildiği gibi, Cenâb-ı Hakk duada mübâlağa ve ısrarı sevmekte, çok dua edenlerin duasını kabul buyurmaktadır.[62]



ـ2ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: َ تَدْعُوا عَلى أنْفُسِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَل أوَْدِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَلى خَدَمِكُمْ، وََ تَدْعُوا عَلى أمْوَالِكُمْ َ تُوَافِقَ)ـ1( مِنَ اللّهِ سَاعَةَ نَيْل فِيهَا عَطَاءٌ، فَيَسْتَجِيبُ لَكُمْ[. أخرجه أبو داود.»النَّيْلُ«: النوال، والعطاء .



2. (1783)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefislerinizin aleyhine dua etmeyin, çocuklarınızın aleyhine de dua etmeyin, hizmetçilerinizin aleyhine de dua etmeyin. Mallarınızın aleyhine de dua etmeyin. Ola ki, Allah´ın duaları kabul ettiği saate rastgelir de, istediğiniz kabul ediliverir." [Ebû Dâvud, Salât 362, (1532).][63]



AÇIKLAMA:



1- Burada yasaklanan "aleyhe dua" dan maksad dilimizde beddua veya ilenç dediğimiz şeydir, yâni kötü temennîlerde bulunmaktır. Kişinin kendisi için, "Gözlerim kör olsun"; evladı için, "Allah canını alsın"; malı için, "yok olsun, ateş olsun." gibi sözler sarfetmesidir. İnsanlar çoğu kere bu çeşit sözleri çok samimî olmaksızın, bir dil alışkanlığı şeklinde sıkca kullanırlar. İşte bu hadiste, Resûlullah(aleyhissalâtu vesselâm), bu hareketin mü´minlik edebine uymadığını, dilimizi, zihnimizi böylesi sözlere alıştırmamamız gerektiğini ders veriyor. Bu sözlerin, Cenâb-ı Hakk´ın duaları kabul ettiği bir âna rastlayacak olursa, pek samimî olmadan yapılan bu bedduaların bed âkibeti ile karşılaşabileceğini belirtiyor. Bir başka hadiste dualara meleklerin "âmin!" demeleri sebebiyle kişinin kendisi için hayırdan başka bir temennîde bulunmaması tavsiye ediliyor:

َ تَدْعُوا عَلى اَنْفُسِكُمْ إَّ بِخَيْرٍ فَاِنَّ الْمَئِكَةَ يُؤَمِّنُونَ عَلى مَا تَقُولُونَ

"Kendiniz için sâdece hayır dileyin. Zîra melekler, dualarınıza "âmin!" derler."



ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: لِيَسْألْ أحَدُكُمْ رَبَّهُ حَاجَتَهُ كُلَّهَا حَتَّى يَسْألَ شِسْعَ نَعْلِهِ إذَا انْقَطَعَ[. أخرجه الترمذى.وزاد في رواية عن ثابت البنانى رحمه اللّه مرسً: ]حَتَّى يَسْألَهُ المِلْحَ، وَحَتَّى يَسْألَهُ شِسْعَهُ إذَا انْقَطَعَ[.»الشِّسْعُ« سير النعل الذى يدخل بين ا‘صابع .



3. (1784)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin." [Tirmizî, Daavât 149, (3607, 3608).]



AÇIKLAMA:



Münavî şu açıklamayı sunar: "Cenâb-ı Hakk, kendisine tevekkül eden herkesin ihtiyaç duyup arzu ettiği şeyleri, az olsunçok olsun, büyük olsunküçük olsun, te´min etmeyi tekeffül etmiştir."

Ayakkabı bağının bile Allah´tan istenmesiyle ilgili olarak da şunu söyler: " En değersiz bir şeyin bile büyüklerin büyüğünden (Allah´tan) istenmesi. O´ndan büyük bir şeyin istenmesinden daha çok mâna taşır. (Bu sebeple hadis, istesin kelimesini kullandı ve buna bir mâni olmadığını, isteyeni reddedecek bir aracı da olmadığını göstermek için "istesin" kelimesini ikinci sefer tekrar etti. Ayrıca "istemek vak´ası"yla Cenâb-ı Hakk´ın kâinattaki eksiksiz hâkimiyeti idrâk edilir, rahmetinin, ihsanının, cömertliliğinin ve kereminin şuaları müşâhede edilir. İsteneni Cenab-ı Hakk´ın vermesi, isimlerinin ve sıfatlarının bir gereğidir de. Bu isim ve sıfatlarını, onların muktezâ ve müteallikâtından, âsârından ve ahkâmından ayrı düşünmek câiz değildir. Öyle ise Hak Teâlâ Hazretleri cömerttir ve kemâl mertebesinde cömertlik (cûd) onun vasfıdır. Bu sebepledir ki, kendisinden istenmeyi sevmiş ve insanların kendisinden istemesini taleb etmiş, isteyecek kimseleri yaratıp, onlara istemek îlam etmiş ve de, kendisinden istenenleri yaratmıştır. O, isteyeni de, istemelerini de, istediklerini de yaratandır."

Şunu da kaydetmek isteriz: İhtiyaçlarımızın tahakkukunda, dua, sâdece lisânî talepden ibâret değildir. Lisânen ifâdeye döktüğümüz, belirgin hâle getirdiğimiz, ihtiyacımızı fiilî taleple de istememiz gerekir. Zîra âyet-i kerimede: وَاَنْ لَيْسَ لِ“نْسَانِ إَّ مَا سَعَى "İnsan için, kendi çalıştığından başkası yoktur" (Necm 39) buyurulmuştur.

Öyle ise kişinin te´min etmek istediği her ihtiyacı önce lisanen Allah´tan isteyip, sonra da çalışarak elde etmesi: neticede "kendine ulaşan -maddî ve mânevî- her çeşit hayrı, bir ayakkabı bağı bile olsa, Allah´dan bir lütuf, bir ikram bilmesi" (Nisa 79) mü´minlik edebidir.[64]



ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قالَ: مَنْ لَمْ يَسْألِ اللّه يَغْضِبْ عَلَيْهِ[ .



4. (1785)- Ebû Hüreyre hazretleri (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri kendisinden istemeyene gadap eder." [Tirmizî, Daavât 3, (3370); İbnu Mâce, Dua 1, (3827).][65]



AÇIKLAMA:



Âlimlerimiz, hadisi şöyle açıklar: "Dua etmeyene Allah´ın gadap etmesi yani kızması bu hareketin tekebbür ve istiğnadan ileri gelmesi sebebiyledir. Allah´a karşı tekebbür ve istiğna ise kulluk edebine yakışmayan, câiz olmayan bir haldir. "Tîbî şöyle demiştir: "Allah, fazlından istenmesini sever. Bu sebeple, kim Allah´tan talepte bulunmazsa ona buğzeder, buğzedilenin (Kur´ân-ı Kerim´de zikri geçen) mağdûbaleyh (Fatiha 7) zümresinden olduklarında şüphe yoktur."[66]



ـ5ـ وعن ابن مسعود رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسول اللّه #: سَلُوا اللّهَ تَعالى مِنْ فَضْلِهِ، فإنَّ اللّهَ يُحِبُّ أنْ يُسْألَ، وَأفْضَلُ العِبَادَةِ انْتِظَارُ الفَرَجِ[. أخرجهما الترمذى .



5. (1786)- İbnu Mes´ud (radıyallâhu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allahu Teâla Hazretleri´nin fazlından isteyin. Zira Allah, kendisinden istenmesini sever. İbadetin en efdali de (dua edip) kurtuluşu beklemektir." [Tirmizî, Daavât 126 (3566).][67]



AÇIKLAMA:



Kurtuluş diye tercüme ettiğimiz kelimesinin aslı ferec´tir, darlıktan, sıkıntıdan kurtulmak mânasına gelir. Kurtuluş beklemek, Allah´tan başkasına şikayeti terkederek bela ve hüznün gitmesini sabır içerisinde gözetmek mânasına gelir. Bu en efdal ibâdettir. Çünkü belâya sabırla mukâbele Allah´ın kazasına inkıyad ve rızadır. Esâsen, her çeşit tedbire rağmen gelen musîbet karşısında sabır ve metanetten başka yapacak bir şey yoktur. Sabırsızlık, telaş, başkalarına dert yanmak, bağırıp çağırmak hiçbir derde deva getirmez, üstelik artırır.

Burada sabrın tavsiyesi, tedbirin terkedilmesi mânasını taşımaz. Bilakis, elden gelen tedbir ve çâreye başvurduktan sonra ferec ve kurtuluşu sabır içinde Allah´tan beklemek tavsiye edilmektedir. Şifayı verenin Allah olduğunu bildiren Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tedâvi aramaya devam etmeyi emretmiştir:[68]

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Nisan 2010, 11:55:12
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #12 : 01 Nisan 2010, 11:55:12 »

İKİNCİ BÂB

DUANIN KISIMLARI

(İki kısımdır)



BİRİNCİ KISIM

SEBEBE VE VAKTE BAGLI DUALAR

(Yirmi fasıldır)



*BİRİNCİ FASIL

İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI



İKİNCİ FASIL

NAMAZ DUALARI



ÜÇÜNCÜ FASIL

TEHECCÜD DUALARI



DÖRDÜNCÜ FASIL

AKŞAM VE SABAH YAPILACAK DUALAR



BEŞİNCİ FASIL

UYUMA VE UYANMA DUALARI



ALTINCI FASIL

EVDEN ÇIKIŞ VE EVE GELİŞ DUALARI



YEDİNCİ FASIL

OTURMA-KALKMA DUALARI



SEKİZİNCİ FASIL

SEFERDE OKUNACAK DUALAR



DOKUZUNCU FASIL

ÜZÜNTÜ VE TASA HALİNDE OKUNACAK DUALAR



ONUNCU FASIL

HAFIZAYI GÜÇLENDİRME DUALARI



ON BİRİNCİ FASIL

GİYİNME VE YEMEK DUALARI



ON İKİNCİ FASIL

KAZA-İ HACET DUASI



ON ÜÇÜNCÜ FASIL

MESCİDE GİRİŞ-ÇIKIŞ DUALARI



ON DÖRDÜNCÜ FASIL

HİLALİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA



ON BEŞİNCİ FASIL

GÖK GÜRLEYİNCE, RÜZGAR ESİNCE, BULUT ÇIKINCA OKUNACAK DUALAR



ON ALTINCI FASIL

AREFE GÜNÜ, KADİR GECESİ DUASI



ON YEDİNCİ FASIL

HAPŞIRINCA YAPILACAK DUA



ON SEKİZİNCİ FASIL

HZ. DÂVUD (aleyhisselam)´UN DUASI



ON DOKUZUNCU FASIL

HZ. YÛNUS (aleyhisselâm) KAVMİNİN DUASI



YİRMİNCİ FASIL

BELAYA UGRAYANI GÖRÜNCE OKUNACAK DUA



İKİNCİ KISIM

SEBEBE VE VAKTE BAGLI OLMAYAN DUALAR





BİRİNCİ FASIL

İSM-İ ÂZAM VE ESMÂ-İ HÜSNA DUALARI


ـ1ـ عن بريدة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعَ النَّبىُّ # رَجًُ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِأنِّى أشْهَدُ أنَّكَ: أنْتَ اللّهُ َ إلَهَ إَّ أنْتَ ا‘حَدُ الصَّمَدُ الذى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدْ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ، فقَالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ سَألَ اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بِهِ أعْطَى[. أخرجه أبو داود والترمذى .



1. (1790)- Hz. Büreyde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), bir adamın şöyle söylediğini işitti: "Allah´ım, şehâdet ettiğim şu hususlar sebebiyle senden talep ediyorum: Sen, kendisinden başka ilah olmayan Allah´sın, birsin, samedsin (hiçbir şeye ihtiyacın yok, her şey sana muhtaç), doğurmadın, doğmadın, bir eşin ve benzerin yoktur."Bunun üzerine Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular:"Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin olsun, bu kimse, Allah´tan İsm-i Âzamı adına talepte bulundu. Şunu bilin ki, kim İsm-i Âzamla dua ederse Allah ona icâbet eder, kim onunla talepde bulunursa (Allah ona dilediğini mutlaka) verir." [Tirmizî, Daavât 65, (3471); Ebû Dâvud, Salât 358, (1493).]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), burada, dua ederken İsm-i Âzam şefaatçi yapılarak istendiği taktirde Cenâb-ı Hakk´ın isteneni vereceğini ifâde buyuruyor. Müteâkiben göreceğimiz üzere (1974 numaralı hadis) Allah´ın doksan dokuz ismi vardır. Bunlardan biri, İsm-i Âzâm´dır. İsm-i Azâm´ın hangisi olduğu kesin şekilde belirtilmemiştir.2- Tîbî demiştir ki: "Bu hadis delâlet eder ki: "Allah´ın bir İsm-i Âzam´ı var, o şefaatçi yapılarak dua ederse icâbet eder ve o isim burada mezkurdur. Keza hadiste: "Allah´tan başka şeylerden yüz çevirerek, tam bir ihlâsla zikredilen her isim, İsm-i Âzam´dır, zira harflerin birbirine karşı farklı bir şerefi yoktur" diyenlere de hüccet vardır. Başka hadislerde de benzer şeyler zikredilmiştir. Onlarda, bu hadiste bulunmayan isimler de mevcuttur. Ancak, hepsinde "Allah" kelimesi mevcuttur. Bu durumdan hareketle İsm-i Âzam´ın "Allah" lafzı olduğuna hükmedilmiştir."3- Hadiste dua etmekle, istemek (talepte bulunmak) arasında bir tefrik yapılmamaktadır. Buna göre, kulun: "Falanca şeyi bana ver" sözü, onun istemesi, taleb etmesidir. Dua ise, kulun nida ederek "Ey Rabbim! diye seslenmesidir. Rabb Teâla bu seslenmeye: "Lebbeyk ey kulum (ey kulum söyle ne istiyorsun?" diye cevap verir.Bu durumda kulun istemesine mukabil Rabb´in vermesi (îta etmesi) vardır. Şu halde, dua ve isteme arasında belirtilen bu fark mevcuttur. Bu ince farkın her zaman gözetilmeyip, birinin diğeri yerine kullanılması da câizdir, vâkidir. Nitekim Tîbî der ki: "Duaya icabet, dua edenin, duayı kabul edenin yanında bulunduğuna delâlet eder, bu da, îtanın (vermenin) hilâfına ihtiyacın yerine getirilmesini tazammun eder. Şu halde ikincisi daha üstündür."



ـ2ـ وعن محجن بن ا‘درع رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعَ النَّبِىُّ # رَجًُ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِاللّهِ ا‘حَدِ الصَّمَدِ الذى لَمْ يَلِدْ وَلَمْ يُولَدُ وَلَمْ يَكُنْ لَهُ كُفْواً أحَدٌ، أنْ تَغْفِرَ لِى ذُنُوبِى إنَّكَ أنْتَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ، فقَالَ: قَدْ غُفِرَ لَهُ، قَدْ غُفِرَ لَهُ[. أخرجه داود والنسائى .



2. (1791)- Mihcen İbnu´l-Edra´ (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adamın: "Ey Allah´ım, bir ve samed olan, doğurmayan ve doğurulmayan, eşi ve benzeri de olmayan Allah adıyla senden istiyorum. Günahlarımı mağfiret et, sen Gafûrsun, Râhimsin!" dediğini işitmişti, hemen şunu söyledi:"O mağfiret edildi. O mağfiret edildi. O mağfiret edildi!" [Ebû Dâvud, Salât 184, (985); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]



ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]دَعَا رَجُلٌ فقَالَ: اللَّهُمَّ إنِّى أسْألُكَ بِأنَّ لَكَ الحَمْد، َ إلَهَ إَّ أنْتَ المَنَّانُ، بَدِيعُ السَّموَاتِ وَا‘رْضِ ذُو



الجََلِ وَا“كْرَامِ، يَاحَىُّ يَاقَيُّومُ، فقَالَ النَّبىُّ #: أتَدْرُونَ بِمَ دَعَا؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ، قالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ دَعَا اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بهِ أعْطى[. أخرجه أصحاب السنن .



3. (1792)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam şöyle dua etmişti: "Ey Allah´ım , hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzın celâl ve ikrâm sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyûmsun (kâinatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"(Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sordu:"Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?""Allah ve Resûlü daha iyi bilir?""Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin ederim ki, o Allah´a, İsm-i Âzam´ı ile dua etti. O İsm-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." [Tirmizî, Daavât 109 (3538); Ebû Dâvud, Salât 358, (1495); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]



ـ4ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رسُولُ اللّهِ #: اسْمُ اللّهِ ا‘عْظَمُ في هَاتَيْنِ اŒيَتَيْنِ: وَإلهُُكُمْ إلَهٌ وَاحِدٌ َ إلهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. وَفاتِحَةِ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ: الم اللّهُ َ إلَهَ إَّ هُوَ الحَىُّ الْقَيُّومُ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه .



4. (1793)- Esmâ Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ın İsm-i Âzam´ı şu iki âyettedir:1- "İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm´dir." (Bakara 163).2- Âl-i İmrân sûresinin baş kısmı: Elif-Lâm-Mim. O Allah ki, O´ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyûmdur" (Âl-i İmrân 1-3). [Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).]



الجََلِ وَا“كْرَامِ، يَاحَىُّ يَاقَيُّومُ، فقَالَ النَّبىُّ #: أتَدْرُونَ بِمَ دَعَا؟ قَالُوا: اللّهُ وَرَسُولُهُ أعْلَمُ، قالَ: وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَقَدْ دَعَا اللّهَ بِاسْمِهِ ا‘عْظَمِ الَّذِى إذَا دُعِىَ بِهِ أجَابَ، وَإذَا سُئِلَ بهِ أعْطى[. أخرجه أصحاب السنن .



3. (1792)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bir adam şöyle dua etmişti: "Ey Allah´ım , hamdlerim sanadır, nimetleri veren sensin, senden başka ilah yoktur, Sen semâvat ve arzın celâl ve ikrâm sahibi yaratıcısısın, Hayy ve Kayyûmsun (kâinatı ayakta tutan hayat sahibisin.) Bu isimlerini şefaatçi yaparak senden istiyorum!"(Bu duayı işiten) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sordu:"Bu adam neyi vesile kılarak dua ediyor, biliyor musunuz?""Allah ve Resûlü daha iyi bilir?""Nefsimi kudret elinde tutan Zât´a yemin ederim ki, o Allah´a, İsm-i Âzam´ı ile dua etti. O İsm-i Âzam ki, onunla dua edilirse Allah icabet eder, onunla istenirse verir." [Tirmizî, Daavât 109 (3538); Ebû Dâvud, Salât 358, (1495); Nesâî, Sehv 57, (3, 52).]



ـ4ـ وعن أسماء بنت يزيد رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]قال رسُولُ اللّهِ #: اسْمُ اللّهِ ا‘عْظَمُ في هَاتَيْنِ اŒيَتَيْنِ: وَإلهُُكُمْ إلَهٌ وَاحِدٌ َ إلهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. وَفاتِحَةِ سُورَةِ آلِ عِمْرَانَ: الم اللّهُ َ إلَهَ إَّ هُوَ الحَىُّ الْقَيُّومُ[. أخرجه أبو داود والترمذى وصححه .



4. (1793)- Esmâ Bintu Yezîd (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ın İsm-i Âzam´ı şu iki âyettedir:1- "İlahınız, tek olan ilahdır, ondan başka ilah yoktur. O Rahmân ve Rahîm´dir." (Bakara 163).2- Âl-i İmrân sûresinin baş kısmı: Elif-Lâm-Mim. O Allah ki, O´ndan başka ilah yoktur, O Hayy ve Kayyûmdur" (Âl-i İmrân 1-3). [Ebû Dâvud, Salât 358, (1496); Tirmizî Daavât 65, (3472).]



ـ5ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إنَّ للّهِ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ اسماً مَنْ حَفِظَهَا دَخَلَ الجَنَّةَ، إنَّ اللّهَ وِتْرٌ يُحِبُّ الوِتْرَ.وفي رواية: »مَنْ أحْصَاهَا)ـ1(«. أخرجه البخارى بهذا اللفظ، ومسلم بدون ذكر الوتر، والترمذى.وزاد فعدها: ]هُوَ اللّهُ الَّذِى َ إلَهَ إَّ هُوَ الرَّحْمنُ الرَّحِيمُ. المَلِكُ. القُدُّوسُ. السََّمُ. المُؤمِنُ. المُهَيْمِنُ. الْعَزِيزُ. الجَبَّارُ. المُ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Nisan 2010, 11:55:52
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #13 : 01 Nisan 2010, 11:55:52 »

İKİNCİ FASIL

NAMAZ DUALARI


1-İSTİFTAH


UMUMÎ AÇIKLAMA:


Yapmamız gereken duaların bir kısmı namazla ilgilidir. Daha namaza başlarken okumamız gereken dualar olduğu gibi, namazın içinde, muhtelif safhalarda, keza namazdan selâmla çıktıktan sonrada okunacak dualar mevcuttur. Şu halde burada bu dualarla ilgili bir kısım rivâyetleri göreceğiz.[76]



ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسولُ اللّهِ # إذَا كَبَّرَ لِلصََّةِ سَكَتَ هُنَيَّةً قَبْلَ أنْ يَقْرأَ، فَقُلْتُ يَا رسوُلَ اللّهِ : بِأبِى أنْتَ وَأُمِّى سُكُوتَكَ بَيْنَ التَّكْبِيرِ وَالْقِرَاءَةِ مَا تَقُولُ؟ قَالَ: أقُولُ: اللَّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كَمَا يُنَقَّى الثَّوْبُ ا‘بْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اللَّهمَّ اغْسِلْنِى مِنْ خَطَايَاىَ بِالْمَاءِ وَالثَّلْجِ وَالْبَرَدِ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى، وهذا لفظ الشيخين.زاد أبو داود والنسائى في أوَّله: ]اللَّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِى وَبَيْنَ خَطَايَاىَ كَمَا بَعَدْتَ بَيْنَ المَشْرِقِ وَالمَغْرِبِ[ .



1. (1795)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz için tahrîme tekbirini alınca kıraate geçmezden önce bir müddet sükût buyurmuştur. Ben:

"Ey Allah´ın Resûlü, dedim, anam babam sana feda olsun, tekbir ile kıraat arasındaki sükût esnasında ne okuyorsunuz?" Bana şu cevabı verdi:

"Ey Allahım, beni hatalarımdan öyle temizle ki, kirden paklanan beyaz elbise gibi olayım. Allahım beni, hatalarımdan su, kar ve dolu ile yıka" diyorum." [Buhârî, Ezân 89; Müslim, Mesâcid 147, (598); Ebû Dâvud, Salât 123, (781); Nesâî, İftitâh 15, (2, 128, 129).]

Ebû Dâvud, Nesâî (ve Buhârî´nin) rivâyetlerinin başında şu ziyade vardır: "Allahım, benimle hatalarımın arasını doğu ile batının arası gibi uzak kıl."[77]



AÇIKLAMA:



1- Normalde çamaşırın temizliği için sadece su kullanıldığı halde, hadiste bir ve buzun da zikri, âlimler tarafından farklı yorumlara tâbi kılınmıştır, ancak hepsi de neticede maksadın mübalağalı şekilde ifâdesinde birleşirler.

Mesela Hattâbî der ki: "Kar ve dolunun zikri te´kîd içindir. Zîra, bunlar zaten elle dokunulmayan, temizlikte de kullanılmayan iki sudur."

İbnu Dakîku´l-Îd der ki: "Böyle denmekle âzamî derecedeki temizlik ifâde edilmiştir. Zîra, üzerinden üç ayrı temizlik maddesi geçen elbise tertemiz olur. Mamafih, bunların her birinden maksadın mecaz olması da mümkündür. Yani onlarla kiri kaldıran sıfat kinâye olunmuştur, tıpkı şu âyette olduğu gibi: وَاعْفُ عَنَّا وَاغْفِرْلَنَا وَارْ حَمْنَا "Rabbimiz bizi affet, bize mağfiret et ve bize merhamet et..." (Bakara 285).

Tîbî de buna işareten der ki: "Sudan sonra kar ve buzun da zikrinden maksad, afdan sonra rahmet ve mağfiretin bütün envâını -pek şiddetli olan cehennem azabının harâretini söndürmek için- taleb etmektir." Hadîsin, Abdullah İbnu Ebî Evfâ tarafından Müslim´de kaydedilen rivâyetinde suyun soğukluk kaydıyla zikri de bu mânayı te´yîd eder. Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hataları -ateşe girmeye sebep olmasından ötürü- cehenneme benzetmiş ve onun söndürülmesini de yıkamaya teşbîh buyurmuş, söndürme işinde, söndürücülerin hepsini sudan başlayarak en soğuğuna varıncaya kadar zikretmekle üslûbda mübalağaya yer vermiştir.

Türbüştî der ki: "Bu üç şeyin betahsis zikri, bunların semâdan inmeleri sebebiyledir."

Kirmânî der ki, "Bu üç duada, üç vakte işaret edilmiş olma ihtimali de vardır. Uzaklaşma istikbâle, temizlik hâl-i hâzıra, yıkama geçmişe işarettir." İbnu Hacer der ki, "Bu durumda, istikbâlin önce zikri, husûle, gelecek olanın def´ine gösterilecek ihtimam, vukua gelmiş olanın ref´inden önce olduğu içindir." Yani günah işleyip sonra da affıyla uğraşıncaya kadar, öncelikle günah işlememeye gayret gösterilmelidir.[78]

2- HADİSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER

* Hadisten, tahrîme tekbiri ile kıraat arasında dua okumanın meşrû olduğu hükmü çıkarılmıştır. Ancak İmam Mâlik bu hükme katılmamıştır.

* İmam Şâfiî ve başka bâzıları bu hadise dayanarak namazda, Kur´ân´da olmayan bir şeyle dua etmenin câiz olduğuna hükmederler. Hanefîler bu görüşe katılmazlar.

* Hadis, Ashâb´ın Rusûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı hareket, sükûn, gizli, açık bütün ahvâliyle tesbit edip, dini en mükemmel şekliyle muhafaza ettiklerini göstermekte, bu hususta muknî bir örnek sunmaktadır.

* Bazı Şâfiîler, kar ve dolunun temizleyici olduklarına bu hadisten delil çıkarmışlardır.[79]



ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]بَيْنَمَا نَحْنُ نُصَلِّى مَعَ رسُولِ اللّهِ # إذ قالَ رَجُلٌ مِن القَوْمِ : اللّهُ اَكْبَرُ كَبِيراً، وَالْحَمْدُللّهِ كَثِيراً، وَسُبْحَانَ اللّهِ بُكْرَةً وَأصِيً، فقَالَ #: مَنِ الْقَائِلُ كَلِمَةَ كَذَا و َكَذَا؟ قالَ الرَّجُلُ: أنَا يَارسُولَ اللّهِ، فقالَ: عَجِبْتُ لَهَا فُتِحَتْ لَهَا أبْوَابُ السَّمَاءِ. قَالَ ابْنُ عُمَرَ: فَمَا تَرَكْتُهُنَّ مُنْذُ سَمِعْتُ رَسُولَ اللّهِ # يَقُولُ ذلِكَ[. أخرجه مسلم والترمذى والنسائى.وزاد النسائى في رواية: ]لقَدْ رَأيْتُ ابْتَدَرَهَا اثْنَا عَشَرَ مَلَكاً[ .



2. (1796)- İbnu Ömer (radyallahu anhumâ) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte namaz kılarken, cemaatten biri aniden:

"Allahu ekber kebîrâ, velhamdü lillâhi kesîrâ, subhânallâhi bükraten ve asîlâ (Allah, büyükte büyüktür, Allah´a hamdimiz çoktur, sabah akşam tesbihimiz Allah´adır!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz:

"Bu sözleri kim söyledi?" diye sordu. Söyleyen adam:

"Ben, ey Allah´ın Rusûlü" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesellâm) efendimiz:"

"O sözler hoşuma gitti. Sema kapıları onlara açıldı" buyurdu. İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) der ki: "Söylediği günden beri o zikri okumayı hiç terketmedim." [Müslim, Mesâcid 150, (601); Tirmizî, Daavât 137, (3586); Nesâî İftitâh 8, (2, 125).]

Nesâî, bir rivâyette şu ziyâdede bulunmuştur: "On iki adet meleğin, bu sözleri (yükseltmek üzere) koşuştuklarını gördüm."[80]



AÇIKLAMA:



1-Hadiste beyan edilen gök kapılarının açılması o zikrin Allah indinde makbul olduğuna delildir. Çünkü duaların kıblesi sema, makbul sözlerin şe´ni kabûl-i İlâhî semâsına yükselmektir. Âyette: "Güzel sözler O´na yükselir, o sözleri de sâlih ameller yükseltir" buyurulmuştur (Fâtır 10)

2-Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın ifâdeleri, bu zikrin dilden düşürülmemesine bir teşviktir. Nitekim İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ), dinlediği günden itibâren bunu her fırsatta dilinden düşürmemiştir.[81]



ـ3ـ وعن أنس رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]بَيْنَمَا رسولُ اللّه # يُصَلِّى إذْ جَاءَهُ رَجُلٌ قَدْ حَفَزَهُ النَّفْسُ، فَقَالَ: اللّهُ أكْبَرُ، الْحَمْدُللّهِ حَمْداً كَثِيراً طَيِّباً مُبَارَكاً فِيهِ، فَلمَّا قَضى رسولُ اللّه # الصََّةَ قالَ: أيُّكُمُ المُتَكَلِّمُ بِالْكَلِمَاتِ؟ فَأرَمَّ الْقَوْمُ، فقَالَ: إنَّهُ لَمْ يَقُلْ بأساً، فقَالَ الرَّجُلُ: أنَا يَارَسُولَ اللّهِ، قالَ: لَقَدْ رَأيْتُ اثْنَىْ عَشَرَ مَلَكاً يَبْتَدِرُونَهَا أيُّهُمْ يَرْفَعُهَا[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى.»حَفْزَهُ النَّفَسُ« أى تتابع بشدة كأنه يحفز صاحبه: أى يدفعه.»وَأرَمَّ الْقَوْمُ« أطرقوا سكوتاً .



3. (1797)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz kılarken nefes nefese bir adam geldi ve:

"Allahu ekber, Elhamdü lillâhi hamden kesîran tayyiben mubâreken fîhi. (Allah büyüktür, çok temiz ve mübârek hamdler Allah´adır!)" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namazı bitirince:

"Şu kelimeleri hanginiz söyledi?" diye sordu. Cemaat bir müddet sessiz kaldı, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"(Kim söylediyse çekinmesin, benim desin), Zîra fena bir şey söylemiş değil)" dedi. Bunun üzerine adam:

"Ben, ey Allah´ın Resûlü!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da:

"Ben on iki melek gördüm. Her biri, bu kelimeleri (Allah´ın huzuruna) kendisi yükseltmek için koşuşmuşlardı." [Müslim, Mesâcid 149, (600); Ebû Dâvud, Salât 121, (763): Nesâî, İftitâh 19, (2, 132, 133).][82]



AÇIKLAMA´sı 1800 numaralı hadiste gelecek.[83]



ـ4ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كَانَ رَسولُ اللّهِ # إذَا اسْتَفْتَحَ الصََّةَ كَبَّرَ، ثُمَّ قال: إنَّ صََتِى وَنُسُكِى وَمَحْيَاىَ وَمَمَاتِى للّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ َ شَرِيكَ لَهُ، وبِذلِكَ أُمِرْتُ وَأنَا أوَّلُ المُسْلِمِينَ. اللَّهُمَّ اهْدِنِى ‘حْسَنِ ا‘عْمَالِ وَأحْسَنِ ا‘خَْقِ، َ يَهْدِى ‘حْسَنِهَا إَّ أنْتَ، وَقِنِى سَىِّئَ ا‘عْمَالِ، وَسَيِّئَ ا‘خَْقِ َ يَقِى سَيِّئَهَا إَّ أنْتَ[. أخرجه النسائى .



4. (1798)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza başlarken tekbir getirir, sonra (bazan) şunu okurdu: "İnne salâtî ve nüsükî ve mahyâye ve memâtî lillâhi Rabbi´l-âlemîn. Lâ şerîke lehu ve bizâlike ümirtü ve ene evvelü´lmüslimîn. Allahümmehdinî li-ahseni´l a´mâli ve ahseni´l-ahlâki. Lâ yehdî li-ahsenihâ illâ ente. Ve kınî seyyie´l-a´mâl ve seyyie´l-ahlâk. Lâ yakî seyyiehâ illâ ente. (Namazım, ibâdetim hayatım ve ölümüm âlemlerin şeriksiz Rabbi Allah içindir. Ben bununla emrolundum. Ben bu emre teslim olanların ilkiyim. Ey Allah´ım, beni amellerin ve ahlâkın en iyisine sevket. Bunların en iyisine senden başka sevkeden yoktur. Beni kötü amellerden ve kötü ahlâktan koru, bunların kötülerinden ancak sen korursun." [Nesâî, İftitâh 16, (2, 129).]



AÇIKLAMA: 1800 numaralı hadistedir.



ـ5ـ وعن محمد بن مسلمة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ ]أنَّ النَّبىَّ # كانَ إذَا قامَ يُصَلِّى تَطَوُّعاً قالَ: اللّهُ أكْبَرُ وَجَّهْتُ وَجْهِىَ لِلَّذِى فَطَرَ السَّموَاتِ وَا‘رْضَ حَنِيفاً

مُسْلِماً ومَا أنَا مِنَ المُشْرِكِينَ، وَذَكَرَ مِثْلَ حَدِيثِ جَابِرٍ، ثُمَّ قالَ: اللَّهُمَّ أنْتَ المَلِكُ َ إلهَ إَّ أنْتَ، سُبْحَانَكَ وَبِحَمْدِكَ، ثُمَّ يَقْرأُ[. أخرجه النسائى .



5. (1799)- Muhammed İbnu Mesleme (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) nâfile namaz kılmak için kalktığı vakit (bazan) şunu okurdu:"Allahu ekber veccehtü vechiye li´llezî fatara´s-Semâvâti ve´l-arza hanîfen müslimen ve mâ ene mine´lmüşrikîn... (Allah büyüktür. Yüzümü Hanîf ve Müslüman olarak semâvat ve arzı yaratan Allah´a yönelttim. Ben müşriklerden değilim)..."[84] Devamını Hz. Câbir (radıyallâhu anh)´in rivâyetinde olduğu şekilde zikretti. Sonra şunu okudu:"Allahümme ente´l-Meliku. Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke ve bihamdike [Allahım (kâinatın gerçek) Meliki sensin. Senden başka ilah yoktur. Seni hamdinle takdîs ederim)." Sonra kıraata geçti." [Nesâî, İftitâh 17, (2, 131).][85]



AÇIKLAMA,1800 numaralı hadistedir.[86]



ـ6ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كَانَ رسولُ اللّهِ # إذا افْتَتَحَ الصََّةَ قالَ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ وَبِحَمْدِكَ، وَتَبَارَكَ اسْمُكَ، وَتَعالَى جَدُّكَ، وََ إلَهَ غَيْرُكَ[. أخرجه أبو داود والترمذى.والمراد »بِالْجَدِّ« في حق اللّه تعالى عظمته وجله: أى صار جدك عالياً .



6. (1800)- Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza (iftitah tekbiri ile) başlayınca şunu okurdu: "Subhâneke Allahümme ve bihamdike ve tebâreke´smüke ve teâlâ ceddüke ve lâ ilâhe gayruke. (Allah´ım seni her çeşit noksan sıfatlardan takdîs ederim, hamdim sanadır. Senin ismin mübârek, azametin yücedir, senden başka ilah da yoktur)." [Tirmîzî, Salat 179, (243); Ebû Dâvud, Salat 122, (776); İbnu Mâce, İkâmeti´s-Salat 1, (804).][87]




[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Nisan 2010, 11:56:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« Yanıtla #14 : 01 Nisan 2010, 11:56:40 »

AÇIKLAMA:



Bu hadisler, namazda tahrîme (veya iftitah tekbirin)den sonra Kur´ân kıraatine geçmeden önce istiftah duasının okunacağını ifâde ederler. Bu, Ebû Hanîfe, Şâfiî, Ahmet İbnu Hanbel ve Cumhur´a göre müstehabtır. İmam Mâlik´e göre ise müstehab değildir. Ancak bizzat okunacak duâ husûsunda âlimler ihtilâf etmişlerdir.

* Ahmed İbnu Hanbel ve İmam Âzam (rahimehumallâh)´a göre son rivâyette kaydettiğimiz Sübhâneke okunmalıdır. Delilleri de Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)´nin mezkur rivâyetidir. Bu rivâyet, Ahmed İbnu Hanbel ve Müstedrek´de de rivâyet edilmiştir. Hâkim, sıhhatini te´yid eder.

Bu hadis, bazı ilâvelerle Ebû Saîdi´l-Hudrî başta, başka bir kısım sahâbilerden de rivâyet edilmiştir. Ancak Tâbiîn ve Etbauttâbiîn ulemâsı amelde, çoğunlukla Hz. Âişe´nin rivâyetini esas almıştır. Mamafih Hz. Ömer ve İbnu Mes´ud´un rivâyetleri de bunun aynısıdır. Namazda onların da bunu okuduğu bilinmektedir.

* Bu babta yukarıda Hz. Ebû Hüreyre, Hz. Câbir İbnu Abdillah, Muhammed İbnu Mesleme (radıyallâhu anhüm)´den farklı dualar kaydettik. Hz. Ali´den kaydedilen bir başka rivâyet daha var. Demek ki, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) istiftah duasını farklı şekillerde okumuşlardır. Bunlardan birini sahih addedip diğerlerine bâtıl demek mümkün değildir. Hattâ İbnu Ömer (radıyallâhu anh)´in bir rivâyetine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza başlayınca önce veccehtü vechiye diye başlayan duayı, arkadan Sübhâneke duasını, bundan sonra da İnne salâtî ve nüsükî diye başlayan duayı okur, ondan sonra kıraate geçerdi.

İbnu´l-Esîr´in Şerhu´l-Müsned´de kaydettiğine göre, İmam Şafiî (rahimehullah) hazretleri -farz olsun, nafile olsun- bütün namazlarda bu duâların hepsini baştan sona okurmuş.

Hanefîlerden Ebû Yûsuf, "Namazda Sübhâneke ile birlikte Veccehtu vechiye beraber okunmalıdır" demiştir. el-Muhît´de geldiğine göre veccehtü vechiye duası tekbirden önce okunmalıdır, bu müstehabtır. Aksini söyleyen de olmuştur.

Şâfiîlere göre, imam, Fatiha ile sûre arasında biraz sükut eder, bu arada cemaat da Fatiha´yı okur. Şafiî hazretleri, namaza başlarken imam ve cemaatin, aynı istiftah duasını okuyacaklarını açıkça söylemiştir.

Yine Şafiîlere göre, imamın Fatiha ile sûrelerden sonra sükut etmesi, cemaatin Fâtiha okumalarını te´min içindir. Hanefîler cemaat halinde imamın arkasında bir şey okumadıkları için sondaki bu sükut, kıraatla rükûnun arasını ayırmaya hamledilmiştir, kıraat bitince rükûya gitmekte acele etmemekten ibârettir. Kasten uzatılması mekruhtur. Yanılarak uzatılırsa farzın te´hirine sebep olduğu için secde-i sehiv gerekir.

İmam Mâlik, farz veya nâfile herhangi bir namazın başında, ortasında ve sonunda herhangi bir duayı okumakta beis görmez. Şâfiî´nin de görüşü bu ise de, istiftah duasını okumak sünnettir.

Hanefîlere göre, istiftah duası olarak Sübhâneke´den başka bir dua okumak câiz değildir. Bu hususta rivâyet edilen dualar, farz namazların tahiyyatlarında teşehhüdden sonra namazın nihayetinde okunabilir. Nafilelerde daha müsâmahalı olan Hanefîler bu babta gelen rivâyetleri gece namazlarına hamlederler.

İbnu Battâl, adı geçen sükutun Medine örfünde yerleşmemiş olmasını gözönüne alarak, buna Resûlullah (aleyhissalât vesselâm)´ın bazan yer verdiği hükmüne ulaşır ve terkini câiz görür.

Hadiste geçen "Annem babam sana feda olsun" tâbirinin Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hakkında kullanılması câizdir. Bazı âlimler, herkes için kullanılabilir demiş ise de "câiz değildir" diyen de olmuştur. Üçüncü bir görüşe göre ise sâdece sâlihler için câizdir, başkalarına söylenemez. [88]



RÜKÛ VE SECDELERDE OKUNACAK DUÂLAR


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: أَ، وَإنِّى نُهِيْتُ أنْ أقْرَأ القُرْآنَ رَاكِعاً وَسَاجِداً، فَأمَّا الرُّكُوعُ فَعَظّمُوا فِىهِ الربَّ، وَأمَّا السُّجُودُ فَاجْتَهِدُوا في الدُّعَاءِ، فَقَمِنٌ أنْ يُسْتَجَابَ لَكُمْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى.ومعنى »قَمِن« جدير .



1. (1801)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Haberiniz olsun, ben rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumaktan men edildim. Öyleyse rükûda Rabb Teâlâ´ yı tâzim edin, secdede ise dua etmeye gayret edin, (zîra secdede iken yaptığınız dua) icâbet edilmeye lâyıktır." [Müslim, Salât 207 (479); Ebû Dâvud, Salât 152, (876); Nesâî, İftitâh 98, (2, 189).][89]



AÇIKLAMA:



1-Bir kısım rivâyetler rükû ve secde hâlinde Kur´ân okunmayacağını belirtirler. Şârihler bunun sebebini şöyle açıklarlar: "Rükû ve sücud halleri, kulun Rabbi karşısındaki tevâzuunu ifâde etmektedir. Bu sebeple o haller zikre tahsis edilmişlerdir. Dolayısıyla, aynı halde Kelâmullah ile mahlûkun sözleri eşit tutularak beraber zikredilmeleri mekruhtur.

2-Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "...Ben rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumaktan men edildim" demekle, sâdece kendisine âit bir yasağı değil, ümmetinin de tâbi olması gereken bir yasağı ifâde ediyor. Zîra ümmeti, -nadir hasâis dışında- her hareketinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a uymakta mükelleftir. Üstelik, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ashâbına rükû halinde Allah´ı tâzim, secde halinde de dua etmeleri için emirde bulunmuştur. Böyle bir emir de, sözünü ettiğimiz yasağın Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in şahsına ait olmayıp, bütün ümmete şâmil olduğunu gösterir.

Hülâsa rükû ve secde hâlinde Kur´ân okumak yasaklanmıştır. Rükûda tesbih, secdede ise tesbih ve dua yapılır.

3- Hanefîlere göre, namazın bir rüknünde, namaz fiilleri cinsinden bir ilâvede bulunulsa secde-i sehiv gerekir, zîra vâcibin veya farzın te´hiri mevzubahistir. Şâfiîlere göre rükû ve secdelerde Fâtiha´dan başka bir sûre veya âyet okumak mekruhtur. Fakat namaz bozulmaz.

4- Fatiha okumaya gelince, bu hususta Şâfiîlerden iki farklı görüş rivâyet edilir: Birine göre Fâtiha ile başka sûre arasında fark yoktur. Dolayısı ile Fatiha´nın okunması da mekruhtur, ancak namazın sıhhatini bozmaz. İkinci görüşe göre Fatiha´yı, rükû ve secdede kasden okumak haramdır, namazı bozar. Sehven okumak mekruh değildir. Ancak, gerek sehven olsun ve gerekse kasden olsun, Fatiha´nın okunması Şâfiî hazretlerine göre secde-i sehiv gerektirir.[90]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كانَ رسولُ اللّه # يَقُولُ في سُجُودِهِ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى ذَنْبِى كُلَّهُ، دِقَّهُ وَجِلَّهُ، أوَّلَهُ وَآخِرَهُ، سِرَّهُ وَعََنِيَتَهُ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



2. (1802)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), secdelerinde şunları söylerdi: "Allahümmağfirlî zenbî küllehu, dıkkahu ve cüllehu, evvelehu ve âhirehu, sırrahu ve alâniyyetehu. (Allahım! Büyükküçük birincisonuncu, gizli-açık, bütün günahlarımı mağfiret buyur." [Müslim, Salât 216, (483); Ebû Dâvud, Salât 152, (878).][91]



ـ3ـ وعن عائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رسولُ اللّهِ # يُكْثِرُ أنْ يَقُولَ في رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: سُبْحَانَكَ اللَّهُمَّ رَبَّنَا وبِحَمْدِكَ. اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِى: يَتَأوَّلُ الْقُرآنَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذى.وفي أخرى لمسلم وأبى داود والنسائى: ]كانَ يَقُولُ في رُكُوعِهِ وَسُجُودِهِ: سُبُّوحٌ قُدُّوسٌ رَبُّ المََئِكةِ وَالرُّوحِ[.وفي أخرى لمالك والترمذى وأبى داود: ]فَقَدْتُهُ # مِنَ الْفِرَاشِ فَالْتمَسْتُهُ

فَوَقَعَتْ يَدِى عَلى بَطْنِ قَدَمَيْهِ، وَهُوَ سَاجِدٌ يَقُولُ: اللَّهُمَّ إنِّى أعُوذُ بِرِضَاكَ مِنْ سَخَطِكَ، وَأعُوذُ بِمُعَافَاتِكَ مِنْ عُقُوبَتِكَ، وَأعُوذُ بِكَ مِنْكَ، َ أُحْصِى ثَنَاءً عَلَيْكَ أنْتَ كَمَا أثْنَيْتَ عَلى نَفْسِكَ[ .



3. (1803)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resullulah (aleyhissalâtu vesselâm) rükûsunda ve secdelerinde şu duayı çokca okurdu: "Sübhânekallâhümme Rabbenâ ve bihamdike, Allahümmağfirlî. (Allah´ım, seni takdis ve tenzih ederim. Rabbimiz! Takdisimiz hamdinledir. Ey Allahım, beni mağfiret et.)" Bu duayı okumakla Kur´ ân´a yani Kur´ân´ın: "Rabbini hamd ile tesbîh et" (Nasr 3) âyetine] uyuyordu." [Buhârî, Ezân 123, 139, Meğâzî 50, Tefsîr, İzâcâe nasrullahi ve´l-Feth; Müslim, Salât 217, (484); Ebû Dâvud, Salât 152, (877); Nesâî, İftitâh 153, (2, 219).]

Müslim, Ebû Dâvud ve Nesâî´de gelen bir rivâyette şöyle denir: "Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm) rükû ve secdesinde şöyle derdi: "Subbûhun kuddûsün Rabbü´lmelâiketi ve´r-Rûhi, (Münezzehsin, mükaddessin, meleklerin ve Ruh´un Rabbisin)".

Muvatta, Tirmizî ve Ebû Dâvud´un bir rivâyetinde şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı yatakta kaybettim ve araştırdım, derken elim ayağının altına rastladı. Secdede idi ve: "Allahümme innî eûzu birızâke min sahtike ve eûzu bimuâfâtike min ukûbetike ve eûzu bike minke Lâ uhsî senâen aleyke. Ente kemâ esneyte alâ nefsike. (Allahım! Senin rızanı şefaatçi kılarak öfkenden sana sığınıyorum. Affını şefaatçi yaparak cezandan sana sığınıyorum. Senden de sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senâyı yapamam. Sen kendini sena ettiğin gibisin)" diyordu."[92]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, görüldüğü üzere muhtelif kaynaklarda bazı farklılıklarla gelmiştir. Müellifimiz, burada daha ziyâde rükû ve secde hâlinde okunacak duaları göstermek istediği için rivâyetteki başka unsurları imkân nisbetinde tayyedip hadîsi özetlemiştir. Mesela Hz. Âişe (radıyallahu anhâ) şöyle anlatır: "Bir gece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ı yatakta kaybetmiştim. Hanımlarından birinin yanına gitti zannettim. Aramaya başladım. Sonra geri döndüm. Rükû veya secdede idi: "Sübhâneke ve bi hamdike lâilahe illâ ente!" diyordu. Ben: "Annem bâbam sana kurban olsun. Ben neyin peşindeyim, sen neyin peşindesin!" dedim."

2- Âişe vâlidemizin, kıskançlığın sevkiyle Hz. Peygember (aleyhissalâtu ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes