> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Melein Peygamberlerle Mücadelesi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Melein Peygamberlerle Mücadelesi  (Okunma Sayısı 777 defa)
07 Mayıs 2011, 23:16:05
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 07 Mayıs 2011, 23:16:05 »





MELE'İN PEYGAMBERLERLE MÜCADELESİ

A- Peygamber Gönderilmeden Önce Toplumdaki İçtimai Durum:
 
Kainatın bütün imkanları emrine verilip[71] en şerefli, maddi ve manevi yönden en güzel bir şekilde yaratılan insanlar yer yüzüne halife olarak gönderilmiştir.[72] İlk insan ve ilk peygamber olmakla Hz. Adem (a.s.), Yüce Allah'ın dini İslam'a göre dünya ve ahiret hayatında beraberce mutluluğu elde etmenin yolunu çizmiştir. Beşeriyet, bu rehberlik ve iyiyi kötüden ayıran aklı sayesinde, herhangi bir ihtilafa meydan vermeden aralarındaki ilişkilerini düzenlemeye ve kulluk görevlerini gereği gibi yapmaya devanı etmişlerdir. Bu dönemde her fert, sahip olduğu akli melekesi ve yeryüzünü imar ederken elde ettiği tecrübe, bilgi, kabiliyet ve gücüne göre toplumda kendisine düşen görevi yapıyor, hakkettiği karşılığı da alarak, korkusuz ve üzüntüsüz bir halde yaşıyordu.[73] Bu haliyle güven ve huzur içinde yaşayan, rızıkları her taraftan bol bol kendisine gelen insanlık,[74] ilahi irşada uyduğu, akli melekesini geliştirip bilgi ve tecrübelerini, arttırdığı ölçüde maddi ve manevi refahta ileri, mesafeler kat ediyordu.

Ancak, akıp giden zaman içinde birbirine halef olan nesillerde, aklın ve dinin ön gördüğü değer ölçüleri terk edilmekle sonu gelmeyen nefsi arzular, kibir, hırs, haset, rekabet, nisyan gibi beşeri zaaflar, çizilen sırat-ı müstakimden sapmalarda ilk sebepleri oluşturmuştur. Yüce Allah'ın insanoğluna bahşettiği üstünlüğü çekemeyen şeytan da fırsat buldukça, bu beşeri zaafları istismar ile geçici zevkler vaat ederek akim müspet yönde kullanılmasına mani olmuş, böylece beşerin mutluluğu için çizilen yoldan ayrılmasında büyük rol oynamıştır.[75] Kendisi için çizilen sırat-ı müstakimden ayrılan insanlık, buna rağmen her türlü tehlikelerden emin, bolluk ve bereket içinde, bu dünyada kalacağını sanarak[76] ve maddi hayatında bazı başarılar elde ederek devam edip ulaştığı refahtan şımarmış,[77] fakat mânevi yönden birçok kayıplar birbirini kovalamıştır. Bu suretle insanoğlu her türlü imkanları bahşeden "Allah 'ı bırakıp kendilerine, ne zarar ne de fayda verebilen şeylere tapmakla"[78] kınanmış ve değerini yitirmiş bir halde yapayalnız terkedilmiştir.[79] Artık "Allah'tan bir yol gösterici olmadan, yalnız kendi keyfine uyandan daha sapık kim olabilir?"[80]

İlahi rehberin irşadından mahrum olmakla, hisleri aklına galip gelen insanlık gün geçtikçe her bakımdan sapıtmış, içinden çıkamayacağı içtimai bir kargaşalığa düşmüştür. Çünkü bir toplumun huzur içinde yaşayabilmesi için kanun gereği olan görevlerini yapmasından başka; yardımlaşma ve feragat gibi ulvi duygulara da sahip olması gerekir. Bu duyguları da insanda ancak, peygamberlerin telkin ettikleri ilahi prensipler, yani din oluşturabilir. Bu ilahi prensipler olmadan sadece akıl ve vicdan kişiye, üzerine düşen insanlık görevlerini yaptırmada yeterli olamaz. Akıl, insanlar arasındaki hak ve görevleri en güzel bir şekilde tespit edip sağlam kanun, prensip ve müeyyidelere bağlasa bile fert ve cemiyet, çoğu zaman mecbur kaldığı düşüncesinden hareketlere onlara uyar, kendisini bu mecburiyetin dışında hissettiği an, onlara karşı gelebilir. Fert ve cemiyetin eline böylesi hiç bir fırsatın geçemeyeceği bir şekilde kanun ve prensiplerin düzenlediğini düşünsek bile, bunların takibini yapmakla görevli olanların içinde buna imkan bulanlar çıkabilir.Nitekim çok güzel işleyen idari bir nizama sahip devletlerin yöneticileri arasında, tebaasında görülenlerden çok daha geniş çapta yolsuzluk ve skandalların zaman zaman gün yüzüne çıkıp yayıldığını duyarız. Şu anda iltimas, istismar ve kötülüğe meydan vermeyen akli prensipler, kanunlar ve müeyyideler yanında; onlara uymanın sadece dünyevi kar ve zarar açısından değil, uhrevi mutluluğun gerçekleşmesi açısından da gerekli olduğunu telkin eden ve insanları buna göre eğiten ve böylece ulvi duyguların sahibi yapan din duygusuna ihtiyaç vardır. Din duygusuna sahip insanlar, sahip oldukları haklara ve yapmaları gereken vezifelere gönüllü olarak uyar. Bu duyguve bilgilerden yoksun olan toplumlar; itikadi, ahlaki, iktisadi, içtimai ve siyasi v.b. her sahada çıkmazların içine girer. Böyle anlarda peygamberler gelmezse veya onların gösterdiği doğru yol unutulursa toplumda huzur kalmaz, zenginliğine, kaba kuvvetine ve taraftarlarının çokluğuna güvenen herkes, gücü yettiğine zulmeder.

Kur'an'ın risaletle ilgili kısımlarını bir bütün olarak göz önüne getirdiğimizde, milletlerin ahlaki durumlarının düzeltilmesi için geniş yer ayrıldığını görürüz. Bilhassa Ad ve Semud kavimlerinde bu durum çok belirgin bir şekilde görünmektedir. Şu halde peygamber gelmeden önceki cemiyetlerde, ahlaki çöküntünün de yaygın oluşu ayrı bir özelliktir. Son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.v.) 'in bi'seti zamanında, bütün dünyada olduğu gibi Araplar arasında da; hırsızlık, eşkıyalık, içki, kumarbazlık, riba ve tefecilik, fuhuş ve zina, her türlü vahşet v.b. bir çok ahlaksızlıklar yaygın hale gelmişti. O günün Arap içtimai hayatını açık bir şekilde gözler önüne sürmesi bakımından, Habeşistana hicret eden müslümanları geri götürmek üzere gelen Kureyş heyeti ve Habeş Hükümdarı Necâşî (9/630) huzurunda Müslümanların temsilcisi Ca'fer (8/629) r.a.'ın sözlerine kulak verelim:

"Ey Habeş Hükümdarı: biz cahil bir millet idik. Putlara tapar, leşleri yerdik. Ahlaksızlığın her türlüsünü işler, akrabalık bağlarımızı koparır, komşularımıza da kötülük ederdik. Güçlülerimiz zayıflarımızı ezerdi. Allah bize, aramızdan; nesebini, doğruluğunu, her konuda güvenilir olduğunu ve namuskarlığını hepimizin bildiği bir Resul gönderene dek bu kötü halde idik. O bizi; Allah'ı tevhide, sadece O'na ibadet ve itaate, O'ndan başka itaat ve ibadet ettiğimiz taş ve putları terk etmeye davet etti. Bize; doğru sözlü olmayı, emanetleri iade etmeyi, akrabalarımızla ilgilenip üzerimize düşeni yapmayı, komşularımızla iyi geçinmeyi, haramlardan ve kan davası gütmekten el çekmeyi emretti. Bizi; çirkin söz ve davranışlardan, yalan şahitlikten, yetim malım yemekten, iffetli kadınlara iftiradan nehyetti. Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmadan, sadece O'na ibadet ve itaat etmeyi bize emretti. Ve yine O bize; namaz, oruç, zekat ve diğer İslamî ibadetleri emretti. Biz de O'nu tasdik edip O'na iman ederek Allah'tan getirdiği emir ve yasaklara uyduk, O'na hiçbir şeyi ortak koşmadan, Allah'a ibadet ve itaat ettik, O'nun bize haram ettiklerini kendimize haram, helal ettiklerini de kendimize helal saydık. Bunun üzerine kavmimiz bize düşman kesildi, bize işkence ederek Allah Teala'ya ibadetten ayırıp putlara taptırmak, eskiden helal saydığımız çirkinlikleri tekrar helal saydırmak için dinimizden döndürmek istedi. Bizi zorladıkları, zulmettikleri ve baskı yaparak dinimizle bizim aramıza girdiklerinde (artık dayanamayıp) senin ülkene geldik, seni diğerlerine tercih edip senin himayene sığınarak burada zulüm görmeyeceğimizi umduk ey hükümdar."[81]

Netice: İşte içtimai yönden böylesine karmaşık bir topluma; çözülmez gibi görünen düğümü çözüp hakka giden yolları açmak, bütün insanlara haysiyet ve şereflerini iade ederek, ehil ve âdil olmayan rüesanın, ve - kendi cemiyet şartların göre- seçkin sayılan tabakanın, çoğunluk üzerindeki maddi ve manevi baskılarını kaldırıp hissi hareketlere son vererek ilahi olan temel hükümlerin ışığında; akıl, mantık, adalet ve eşitliğe göre toplumun idaresini sağlamak için peygamberler gönderilir.[82]

 B- Milletlerin Yoldan Çıkmasında Mele'in Rolü:
 
İnsanların daima cemiyet halinde yaşamak mecburiyetini taşıyarak doğduklarını, insan haysiyet ve şerefine yakışır bir şekilde hayatını devam ettirebilmeleri için kendilerine düşen görevleri eksiksiz yapıp başkalarının haklarına saygılı olmaları, ayrıca birbirlerine yardım etmek, farklı olan bilgi, kabiliyet, liyakat ve güçlerinden istifade etmek zorunda olduklarını önceki bahislerde gördük. İnsanı diğer canlılardan ayıran akıl, irade, inanma ihtiyacı, ırz, namus ve haysiyetinin korunabilmesi, aralarındaki hizmet alış­verişinin düzenli ve dengeli yürüyebilmesi için, bazı kanun ve nizamların, yaratıldığından beri var olageldiği de ayrı bir gerçektir. Bu nizamın istikrarlı olabilmesi ve şeytani akılları ile dünyevi müeyyidelerden kurtulmaya imkan bulanları da manevi yönden bağlayabilmesi için, daima Yüce Allah'ın kontrolünde oldukları ve öbür dünyada buna göre karşılık görecekleri inancında olmaları da gerekir.

İnsanların mutlu olmaları için kurulan akla ve dine dayalı dengelerin korunamadığı zamanlarda toplumların; itikadi, ahlaki, idari ve siyasi yönden bir çıkmazın içine girdiğini, Kur'an'daki kıssalar ve yakın tarihteki olaylardan anlıyoruz. "Acaba insan cemiyetleri bu hale nasıl düşmüştür?" sorusuna Kur'an'dan cevap arayacak olursak, şu ayet-i kerime ile karşılaşırız:

"Sizden önceki nesillerin seçkinleri, yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi? Onlardan (vazifelerini yaptıkları için) kurtardığımız (kimseler) ancak pek azdır. Zalim olanlar ise (kötülükleri önleyecek yerde) sadece, kendilerine verilen, (riyaset ve servet hırsı ile külfetsiz yaşama vasıtalarını elde etmek v.b[83] ) refahın ardına düştüler, onlar günahkar insanlardı. Rabbin, ahalisi (birbirlerini) ıslah edip dururken de, o memleketleri (sadece) şirk yüzünden helak edecek değildi ya. "[84]

Bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki; yeryüzünde fesadın belirip yaygınlaşması; seçkinlerin veya o makamı işgal etmekle seçkin sayılanların, üzerlerine düşen görevleri ihmal edip ülkelerinde beliren kötülük, yolsuzluk ve zulümlere engel olmamaları, aynı zamanda aşırı bir lüks ve refahın içine girmeleri sebebiyledir.

"Halkın fesadı, idarecilerin fesadı ile; idarecilerin fesadı, ülemânın fesadı ile; ülemânın fesadı ise, mal ve makam hırsına kapılmaları ile olur."[85]...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Melein Peygamberlerle Mücadelesi
« Posted on: 26 Nisan 2024, 13:05:17 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Melein Peygamberlerle Mücadelesi rüya tabiri,Melein Peygamberlerle Mücadelesi mekke canlı, Melein Peygamberlerle Mücadelesi kabe canlı yayın, Melein Peygamberlerle Mücadelesi Üç boyutlu kuran oku Melein Peygamberlerle Mücadelesi kuran ı kerim, Melein Peygamberlerle Mücadelesi peygamber kıssaları,Melein Peygamberlerle Mücadelesi ilitam ders soruları, Melein Peygamberlerle Mücadelesiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes