> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Din Millet Şeriat Minhac Tarikat
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Din Millet Şeriat Minhac Tarikat  (Okunma Sayısı 1385 defa)
17 Şubat 2011, 14:10:14
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 17 Şubat 2011, 14:10:14 »



Din Millet Şeriat Minhac Tarikat

 Din, 'Dâ-Ne De-Ye-Ne' fiil kökünden gelir. Bu fiilin, çeşitli kullanım biçimlerine göre, 'baş eğmek, itaat et­mek, hakkını almak, ödünç almak, borç etmek, adet edinmek, baş eğdirmek, zorlamak, hesaba çekmek, ida­re etmek, ceza veya mükâfat vermek, hizmet etmek, borç vermek' gibi anlamları vardır. [115]

'Dâne'n-nâse', insanları itaate zorladı; ‘dinte'l-kavm, onları zelil ettin; 'dintühû', onu idare ettim demektir. Rasûlüllah bir hadislerinde, “akıllı o kimsedir ki, nefsi­ne hakim olup, onu zelil kılar (dâne nefsehû) ve ameli ölümünden sonra da devam eder” buyurmuşlardır. Deyan 'efendi, hakim' demektir. Bir yaşlı adama Hz. Ali hakkında sorulduğunda, “o, Peygamber'den sonra bu ümmetin hakimidir, efendisidir (deyanıdır)” demiştir. Araplar 'mâ zale zalike dinî ve dîdenî- benim durumum, halim keyfim hep böyledir’ derler. Yine, “kema tüdînü tüdanü - nasıl davranırsan, sana da öyle davranılır” denir.[116]

Allah insanı yaratıp da, yeryüzüne gönderdiği zaman, ona yeryüzünde Hilâfet görevini yüklemiş, fakat insan nefsî yönüyle unutkan, bilgisiz, aceleci, nankör, hırslı, saldırgan olduğundan, hilâfetin sorumluluğunu yerine getirebilmek için nasıl davranması gerektiğini bildirmiştir. Gerek, Allah'ın insana yeryüzündeki göre­vinde yardımcı olması, ona gitmesi gereken yolu gös­termesi, Kendi yolunda gittiği sürece ona sürekli yar­dım etmesi, kitaplar ve peygamberler göndermesi, kâi­nattaki varlıkları emrine vermesi, onu en güzel biçim­de yaratmış olması hep Allah'ın insan üzerindeki birer nimeti, emaneti ve aynı zamanda, ona verdiği borçtur; yani, insan Allah karşısında bütünüyle borçludur. îşte, insan yeryüzünde Allah'ın kendisine verdiği nimet­ler karşısında ona şükrederse, bu şükrün gereklerini ye­rine getirirse borcunu ödemiş olur. Borcunu ödemesi için Allah'ın çizdiği yoldan gitmesi, yani O'na itaat et­mesi gerekir. O'na itaat, O'nun gönderdiği hükümleri yeryüzünde uygulamakla mümkün olur. Ve, Allah Ahiret'te insanı borcunu ödeyip ödemediğine, yani koydu­ğu hükümleri uygulayıp uygulamadığı, Kendisi'ne itaat edip etmediğine göre hesaba çekecek, bu hesabın sonun­da onu ya mükâfatlandıracak, ya da cezalandıracaktır. Görülüyor ki, din, Allah'ın koymuş olduğu hükümlerin, çizmiş olduğu yolun, baştan sona bir bütünüdür.

Din Günü, insanın iradesinin kendinden alındığı, ar­tık istese de istemese de Allah'ın Dini'ne, yani hüküm­lerine bütünüyle itaat etme zorunluğuyla karşı karşı­ya kalacağı, Allah'ın Dini'ni din edinip edinmemesine göre yargılanacağı gündür. İnsanlar, batılı hakk sana­rak, yokluğu varlığa, karanlığı nura tercih ederek, yer­yüzünde kendi nevalarından bir din icad ederler. Bu dini icatta kendilerine en büyük etkiyi yapan İblis'tir; Allah'ın vahyinin aksine insanlara vahyederek, bazıla­rını kendi emirlerini yerine getiren kulları haline kor, yani onları veliyy'ül-emr'i yapar. Kur'an bunlara Şeytan'ın velileri der ve bu insanlar da şeytanlaşır. İşte, bu insandan şeytanlar, İblis'in en büyük ilâhı olduğu dinin rabbleri haline gelirler. Diğer insanları, İblis'in vahyi doğrultusunda eğitir, bu vahye göre çizdikleri yolda yü­rümeğe sevkeder, gerektiğinde zorlar. Kendi dinlerinde, kendi yollarında, kendi koydukları hükümleri doğrultu­sunda gidenleri mükâfatlandırırlar, kendi cennetlerine korlar; dinlerini din edinmeyenleri ise cezalandırırlar, cehennemlerine atarlar. Bu durum, Allah'ın Dini'ni din edinmemektir. Alah'ın Dini'ni din edinmemek, Allah'ın ve Rasûlü'nün haram kabul ettiklerini haram kabul etmemek (Tevbe: 29), helâllerini ise haram kabul et­mektir.

Din insanın bütün hayatını kapsar. İnsanın ihtiyaç­ları çok çeşitlidir. Onda hem madenler, hem bitkiler, hem de hayvanlar vardır. İnsanın bedeni maden cev­herlerinden oluşur. Sindirim, solunum, boşaltım vb. in­sanın bitkisel yönüdür. Güç, şehvet, hareket, acıkma, susama, cinsel arzular, hırs, kibir, saldırganlık, unut­kanlık vb. insanın hayvani yönüdür. Bütün bu yönler insanın nefsini oluşturur. Nefsin bundan ayrı, görme, işitme, düşünme, hesaplama gibi melekeleri de vardır. İnsan, yeryüzünde İblis'e uyar ve Nefsi'nin arzularını her ne olursa olsun doyurmayı hayatının amacı haline getirirse, Allah'ın Dini dışında bir başka din icat etmek zorunda kalır. Nefsin arzulan, insanın yeryüzündeki hayatını sürdürmesi için gereklidir. Bu arzular, insana gerçek varlığını kazandıran ve onda İlahî olanı temsil eden Ruh'un hükmü altında, Allah'ın Dini çerçevesinde kullanılırsa, zararlı değil, yararlıdırlar. Fakat,, kibir, hırs, haset, gaflet gibi nitelikler ise giderilmek zorun­dadır.

İnsanın mutluluğu, Nefs'inin arzularını doyurmasında değildir. Çünkü, arzular ve yol açtıkları ihtiyaç­lar hiç bir zaman tükenmek bilmez. Giderilen bir ihti­yaç bir başkasına kapı açar. Oysa, insan hemcinsleriyle bir arada yaşamak zorundadır ve onların da arzularını düşünmek ve hesaba katmak durumuyla karşı karşıya­dır. Ama, İblis'in peşinde giden ve arzularını ilâhlaştıran insanlar, her ne olursa olsun, doymak bilmez ar­zularını sonuna kadar doyurmanın yollarını ararlar. Kendilerinin her türlü maddî araca, en güzel elbiselere, en iyi yemeklere, en sağlam ve en güzel bineklere, en lüks eşyaya ve evlere sahip olmakla mutlu olacaklarını sanırlar; bu bakımdan, bu tür arzuların peşinde sonu gelmez bir koşu yarışına girişirler. Ama, kâinattaki im­kânlar, herkesin koşusunu sona erdirecek ölçüde değil­dir. Bu bakımdan, daha güçlüler, daha yetenekliler, da­ha hilekârlar, daha çok kandırıcı olanlar diğer insanla­rı egemenlikleri altına alırlar ve çok çeşitli yollarla bu egemenliklerini pekiştirme uğraşı içine girerler.

Oysa, insanın mutluluğu, kâinattaki sarsılmaz ve muazzam dengeyi yeryüzünde kurmakta yatar. Bu ise, Nefs'in arzularına sınır koymak ve Ruh'un ışığı altında yürümekle mümkün olur. Maddî arzuların giderilmesi mutluluğu getirmez, sürekli olarak mutsuzluk getirir; insanı doyurmaz acıktırır, kandırmaz, kanmamacasına bir susuzluk doğurur. Bu yüzden, gerek Allah'ın Dini, gerekse insanların uydurdukları dinler veya İblis'in di­ni, insanları mutlu etmenin yollarını ararlar. Allah'ın Dini, insanlara gerçek mutluluğu sunacak araçlara sa­hipken (genel anlamıyla İbadet kelimesinin kapsamına giren her şey, dua, zikr, namaz, tefekkür...), İblis'in di­ni insanları çeşitli şeylerle uğraştırarak, hayallerle avu­tarak, yalanları doğru, sahteleri ve gölgeleri gerçek gös­tererek, sporla, eğlencelerle, seksle, uyuşturucularla in­sanları mutlu etmeğe çalışır.

Yukarıda  yaptığımız  açıklama  çerçevesinde  Din, hem insanların birarada yaşamaları için gerekli toplum­sal kuralları, hem insanlar için bireysel kuralları içe­rir. Bir takım eski hakimler dini bir tekerleğe benzet­mişlerdir. Tekerleğin çevresini, herkesin gücü yettiğin­ce yerine getirmekle sorumlu olduğu hükümler oluştu­rur. Sözgelimi, İslâm'la ilgili olarak Zekât, Hacc, Ma'ruf u emr münker'den nehy, Allah'ın koyduğu vergileri toplayıp dağıtmak, insanların iradeleriyle seçim yapa­bilmeleri için ortamı hazırlamak ve bu amaçla dini yay­mak, dinin yayılmasına engel olunduğunda gerekirse savaşmak, ticarî-malî gibi her türlü karşılıklı ilişkileri ve toplumsal hayatı düzenleyici kurallar, evlenme-boşanma ve miras hükümleri, Allah'ın koyduğu haddleri uygulamak Tekerleğin çevresini, zikr, infak, dua, te­fekkür, murakabe, tevekkül, sabır, şükür, ihlâs, zühd, hile yapmama, aldatmama, güzel davranış vs. de çu­bukları oluşturur. Tekerleğin çevresinin adı İslâm'ın terminolojisinde Şeriat'tır. Kur'an'da şöyle buyurulur: “O sise, dinden Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye etti­ğimizi şeriat yaptı; dini tastamam yerine getirin ve onda ayrılığa düşmeyin diye..” (Şura; 13). Ayette de açıkça ortaya konduğu gibi, Şeriat Din'in bir bölümüdür ve kişinin Din'in içinde olup olmadığı Şeriat'ı kabul edip etmemesiyle anlaşılır. Tekerleğin dı­şında kalan, ne durumda olursa olsun Dinin dışındadır. Şeriat'la özdeş olan bu çevreye Kur'an'da, 'hudud'u-llah'  “Allah'ın sınırları' denilir. İşte, müslüman olmak bu sınırların içine girmek, yani,  Şeriat'ı kabul etmekle mümkündür.

Şeriat, lûgatta 'Şe-Ra-A' fiilinden gelir. 'Şe-Ra-A 'yol açtı' demektir. 'Şera'tü lehû tarikan - ona yol aç­tım' denilir. Bu fiilin masdarı olarak 'şer'a şira, şeriat' 'geniş yol, su yolu' demektir. Açıktır ki, yolun bir ya­pıcısı, çizicisi vardır, bu Alah'tır. İkinci olarak, Kur'an’ da, “o gün balıklar akın akın (şürraan) gelirlerdi (A'ral: 163)” ayetinde ortaya konduğu gibi, Şeriat, genellikle 'su yolu' anlamına geldiğinden, suyun kaynaklandığı bir pınar vardır. İşte, bu pınara, veya kaynağa minhac de­nilir. Esasen, minhac da “geniş yol” demektir. Fakat, “her ümmet için bir minhac ve şir'a kıldık (Maide: 48)” ayetinin tefsirinde Elmalılı Hamdi Yazır'ın belirttiği gibi, minhac ilk insandan bu yana, Allah'ın Dini'nde değişmeden gelen iman esaslarıdır. Buna, İ. Abbas'ın 'sünnet' dediği de rivayet olunmuştur. [117] Her ne halse, minhac ve şeriat dinin çevresini, sınırlarını oluştururlar. Bir hadis-i şerifte, “insanlar madenler gibidir” buyurulmuştur. Nasıl madenlerin içinde bakırı, demiri, kö­mürü, tuncu, gümüşü ve altını varsa, insanların için­de de, aynı şekilde bakırı, demiri, kömürü, gümüşü, al­tını vardır. Bundan ayrı olarak, Allah insanları çeşit çeşit yaratmıştır. İşte, her insan kendine özgü bir bi­çimde yolda yürür; bazısı hızlı, bazısı yavaş, bazısı atlı, bazısı yaya gider. Yani, insanların Şeriatta, yürüyebil­meleri için daha bazı yollar emredilmiştir. Kur'an'ın diliyle, “tefekkür, teemmül, zikr..” bu yollardandır. İn­sanlar Şeriat'ta yürüyebilmeleri ölçüsünde derecelere ayrılırlar. Bazıları 'muhsin'dir, bazıları 'müttakî'dir, ba­zıları 'yakîn sahibi', bazıları 'akıl', bazıları 'lübb' sahibi­dir. Bazı insanlar vardır ki, üşene üşene Şeriat'...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Din Millet Şeriat Minhac Tarikat
« Posted on: 26 Nisan 2024, 06:56:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Din Millet Şeriat Minhac Tarikat rüya tabiri,Din Millet Şeriat Minhac Tarikat mekke canlı, Din Millet Şeriat Minhac Tarikat kabe canlı yayın, Din Millet Şeriat Minhac Tarikat Üç boyutlu kuran oku Din Millet Şeriat Minhac Tarikat kuran ı kerim, Din Millet Şeriat Minhac Tarikat peygamber kıssaları,Din Millet Şeriat Minhac Tarikat ilitam ders soruları, Din Millet Şeriat Minhac Tarikatönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes