> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Kuranı Kerim > Kuranda İnsan Psikolojisi > Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk  (Okunma Sayısı 609 defa)
10 Nisan 2011, 15:31:09
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 10 Nisan 2011, 15:31:09 »



Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk

 "Medyen'e de kardeşi Şu'ayb'ı (gönderdik)...: -Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde fesat çıkararak fenalık etmeyin! Eğer inanan insanlar iseniz, Allah'ın (helâlinden) bıraktığı kâr, sizin için daha hayırlıdır. (Ama yine de siz bilirsiniz), ben sizin üzerinize bekçi değilim.' '-Ey Şu'ayb, dediler, 'senin namazın mı sana, babalarımızın yaptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor?.,."[503]

"Lût'u da (hatırla). Hani O, kavmine şöyle demişti: '-Siz, sizden Önce (ins ve cin) âlemler(i için)den hiç kimsenin işlemediği bir fuhşu yapıyorsunuz, siz (kadınları bırakıp) erkeklere gidiyorsunuz, yol kesiyorsunuz ha? ...Kavminin cevabı, sadece: 'Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi Allah'ın azabını getir! demeleri oldu."[504]

"(İnsanları) diliyle çekiştiren, kaş ve gözüyle işaretler yapıp alay eden her fesadın, vay haline! O ki, mal yığdı ve onu saydı durdu. Malının kendisini ebedî yaşatacağını sanır. Hayır, ant olsun ki O, Hutame'ye atılacaktır..."[505]

"Hayır, eğer bu (kötü huylarından vazgeçmezse (onu) perçem(in)den yakalar (ateşe fırlatırız, o yalancı, günahkâr perçeminden."[506]

Daha birçokları içinden örnek olarak aldığımız bu âyet-i kerîmelerde görüldüğü gibi her peygamberin; gönderildikleri toplumlarda itikâdî olanlarla birlikte en çok üzerinde durdukları konulardan biri de-ahlâksızlık problemi olmuştur. İnsan haysiyet ve şerefine yakışmayan hareketlerin bir toplum içinde yıllarca yapıla gelmesinden sonra ise bu hareketler sanki insanoğlunun, medenî olmasının bir gereği imiş gibi görülmeye başlaması yüzünden değiştirilmeleri pek güç olur. Hele hele bu hareketler, toplumun seçkin sayılanları arasında da yayılmış ve bunu düzeltmeye kalkışan kimsenin, o günün bozulan değer ölçülerine göre, seçkin sayılanların dışından birisi olması halinde iş daha da güçleşir. Bu güç işi düzeltmeye kalkışan peygamber veya onun yolundan giden hak yolunun rehberi ve mürşitleri daima alay dolu şu sözlere muhatap olmuşlardır:

"(İnanmamakta ısrar edenler) dediler ki: '-Öğüt versen de, öğüt verenlerden olmasan da bizce birdir. (Yapa geldiklerimizi terk edecek   değiliz,   çünkü   bütün)   bu   (anlattıkların)   evvelkilerin (uydurduğu) âdet(ler)inden başka (bir şey) değildir. (Dolayısıyla artık bugün onlara uyamayız.)"[507]

Peygamber Efendimiz s.a.v.'in davetini de inkâr eden ileri gelenlerin hayatlarını incelediğimizde, onların içki, kumar, rüşvet, faiz, hırsızlık, yalancılık vs. gibi sapık alışkanlıklara müptela olduklarını görürüz

Akıl ve vicdan reddetse bile insan fıtratına ters düşen bu çirkin hareketleri, nefis tarafından büyük bir hoşgörü ile karşılanır, hatta imkân buldukça onu tekrar etmekte kendisinin haklı olduğunu kişiye telkîn eder. Nefsin akla galip geldiği ve olumsuz hareketlerin tecziye edilmediği câhiliye devri Arap toplumunda, bu alışkanlıklar, tekrar edile edile vicdan ve akıllarda şartlanmış olduğundan artık sosyal hayatın kaçınılmaz bir bölümü imiş gibi görülmeye başlanmıştı. Nefislerini tatmış olduğu bu hayvanı zevklerden sarhoş olan Mekke mele'i, işte böyle bir çıkmazın içine girmiş, bu sebeple kendilerine uzatılan dost ele düşman gözüyle bakmıştır.

Mele'in alışageldiği olumsuz hareketleri yüzünden inanmadıklarına dair canlı bir örnek şudur:

Câhiliye devrinin ünlü şâirlerinden A'şâ b. Kays, müslüman olmayı arzu etmişti. Hatta Peygamber Efendimiz s.a.v.'i öven uzunca bir şiir de yazmıştı. Müslüman olmak için Mekke'ye geldiğinde, maksadını öğrenen müşrikler telâşa kapılıp onu imân etmekten caydırmak için etrafını sarmış ve: "-O, zinayı yasaklıyor, (bu takdirde sen nasıl müslüman olursun?). A'şâ cevaben: "-Benim zina ile bir ilgim yoktur" der. Bu sefer onlar: "-O, şarabı da yasaklıyor." deyince, A'şâ: "-Bak bunun tadını henüz çıkarmış değilim, bu sebeple dönüp bu sene  şaraba kanayım, ondan sonra gelip müslüman olurum." der ve dönüp gider. Fakat o sene eceli gelip çattığı için müslüman olma şerefine nail olamaz.[508]

Mekke ileri gelenlerinden her birinin bunun gibi bazı zaafları vardı ki İslâm daha ilk günden beri hepsine amansız bir savaş açmıştı. Onlar ise nefislerine mağlup olduklarından, bir türlü bu hareketlerinden vazgeçemiyorlardı. Bu yüzden onlar, vahyin ilk başladığı günden itibaren bırakamadıkları bu çirkin hareketleri yeren Kur'ân'ı beğenmeyip O'nun değiştirilmesini istediklerini şu âyet-i kerîmeden anlıyoruz:

"Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar: '-Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu(n içindeki haram ve helâlleri) değiştir.' dediler."[509]

Fakat ilâhî cevap her zaman olduğu gibi yine inkarcıların istedikleri gibi olmamıştır:

"Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye, o Kur'ân'ı size göndermekten vaz mı geçelim?"[510]

Her şeye rağmen ilâhî vahiy bu minval üzere, fert ve toplum hayatına zarar veren çirkin hareketleri yererek sürüp gidiyor ve hâdiseler de mele'in aleyhine gelişiyordu. İslâm'ı durdurmak için kurdukları tuzaklardan, daha çok kendileri zarar görüyor, böylece toplum içindeki huzur bozucu ve ahlâksız hareketlerinin cezalarını daha dünyada iken, geride kalanlara ibret verecek şekilde görüyorlardı. Bunun yanında müslümanlar, sayılar az da olsa, temiz ve düzenli yaşantıları, birbirlerinin acı ve tatlı günlerini paylaşmaları ile örnek bir nesil oluşturmuşlar, böylece iyi ile kötünün fark edilmesine zemin hazırlayarak zorlamaya lüzum kalmadan çoğunluğun kalbinde yer etmiş ve daha sonra da kendilerine uymalarını sağlamışlardır.[511]

 C- Günümüzde Mele'

 1- Dinlerin Toplumdaki Tesirlerini İncelemenin Gereği

 Tarihte izine rastladığımız her toplumda; acı ve tatlı günleri beraberce paylaşmakla fertleri bir birine kaynaştırmada, arasındaki ilişkileri düzenlemede, kendileri için tespit ettikleri müşterek gayelere varmada ve içine düştükleri zor günlerden kurtulmada, velhâsıl hayatın her safhasında din en büyük rolü oynamıştır.

Bunun için tarihî hâdiselerden hiç biri, din gerçeği anlaşılmadan gereği gibi izah edilemez. Bütün dinler, hak veya bâtıl oluşlarına göre toplum için daima müspet veya menfî yönde itici bir güç oluşturmuştur.

Tarih boyunca hiç bir toplumun dinsiz kalmadığını; hak olsun bâtıl olsun muhakkak bir dine sahip olduğunu da artık hiç kimse inkâr edemiyor. Bir şeye inanıp bağlandıktan sonra da, onun tesirinden kurtulmanın imkânı olmadığına göre her toplum, kendi fertlerinin inandığı ve yaşadığı dinin; edebî, ahlâkî, iktisâdı, hukukî, siyâsî, idarî, medenî ve diğer sahalardaki müspet ve menfî tesirlerini incelemesi gerekir.

Bunu gerçekleştirebilmek için de anılan sahalarda toplum için ileri atılımlar yapabilmek maksadı ile kurulan üniversite, fakülte ve yüksek okullarda, dinlerin de bu konulardaki tesirlerini inceleyip gün ışığına çıkarmak gerekir. Bunun gerçekleşebilmesi için de; anılan müesseselerde sırf bu maksatla özel kürsüler kurup o konularda dini de bilen ihtisas sahibi ilim adamları yetiştirmek, buna imkân yoksa o müesseselerde dinî konularda ihtisası olanlara da yer vermek gerekir. İşte o zaman dinin toplumu müspete doğru itici gücünden en güzel bir şekilde istifâde edilir, bâtıl oluş veya yanlış anlamadan doğan menfî tesirleri de halkın hissiyatının galeyana gelmesine meyden vermeden, ikna edilerek önlenmiş olur. Böyle yapıldığı takdirde elde edilen ilmî başarılar o halkın nazarında şüphe ile karşılanmayacak ve hemen kabul edilerek topluma mal edilip uygulamaya geçmek mümkün olacaktır.

Orta Çağ boyunca ilim ve din kavgasının sürdüğü günümüz Avrupa'sında bu mesele halledilmiş, muharref olmasına rağmen bütün eğitim kademelerinde kendi dinlerine yer verilmiştir. Böylece birbirini tanımamaktan doğan düşmanlık sona ermiş, toplum huzurunu temin için din ve ilim el ele vermiştir. Akla ve mantığa muhalif görüşlere sahip oluşunu gören Hıristiyanlık da bir çok konularda yanlış düşündüğünü kabul etmiş ve artık eskisi gibi sosyal hayatın her sahasında söz sahibi olduğunu iddia etmekten vaz geçmiştir. Böylece Batı kendi meselesini hallettikten sonra, Ortadoğu'daki menfaatlerini sağlamlaştırmak için İslâm'ın, müslüman toplumlar üzerindeki tesirlerini incelemek için ihtisas sahibi kimseler yetiştirmeye koyulmuş ve bu konuda bir hayli mesafeler de kaydetmiştir.

İslâm Türk Toplumuna gelince, geçmişinde, Batı’dakine benzer kavgaları olmadığı halde, ilim ve din arasında böylesine bir ilişki kurulamamıştır. Bundan daha da acısı; bu ilişki kurulup akıl, mantık dolayısı ile ilmin ışığında hakkın bâtıldan ayrılmasına bir zemin hazırlanmadığı halde, ilim adına konuştuğunu iddia eden bâzı yarı aydınlarımız, Batı'daki acı tecrübelerden canı yanmış ilim adamları edası ile, dinimizi ilme karşı ve terakkiye mâni olmakla suçlamaktadırlar. Batı'nın bu kanaatini alıp peşin bir hüküm ile ayrı bir zeminde kullanan yarı aydınlarımızın; Câhiliye devrinde Peygamberimize karşı: "Sen ne dersen de biz, babalarımızı bu yolda bulduk ancak ona uyarız." diyen mukallit mele'ten ne farkı var?

Günümüz yarı aydını ile câhiliye devri mele'i arasında böyle bir benzerlik bulduk diye hemen haklarında nasıl bir hüküm vermemiz gerekeceği hakkında söze başlamadan önce Batı'daki gibi bizde de, dinimizin sosyal hayattaki tesirlerinin incelenmesi gereğini tekrar vurgulamak gerekmektedir. Bu yapıldığı takdîrde, kalkınıp huzur ve refaha ermemiz konusunda Kur'ân ve Sünnet'ten kaynaklanan menfî bir tesir bulunamayacaktır. Çünkü din olarak İslâm, Orta Çağ'daki papazların kendi dinleri için iddia ettikleri gibi, deney ve tecrübenin karşısına dikilip kâinattaki; fizikî, kimyevî, riyâzî, felekî vb. bütün gerçeklerin kendi ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk
« Posted on: 27 Nisan 2024, 18:52:09 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk rüya tabiri,Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk mekke canlı, Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk kabe canlı yayın, Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk Üç boyutlu kuran oku Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk kuran ı kerim, Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk peygamber kıssaları,Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorluk ilitam ders soruları, Alışkanlıkların Terk Edilmesindeki Zorlukönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes