> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > İslami Hareketin Tarihi Seyri  > Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi  (Okunma Sayısı 3004 defa)
22 Eylül 2011, 17:50:10
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 22 Eylül 2011, 17:50:10 »



Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi (1720-1790)


Mısır'da öğrenim görüp, akaid ve fıkha dair İbni Teymiye'nin eserlerini ciddiyetle inceleyen Necid'ü Muhammed b. Abdulvahhab (1703-1787) İslam alemi diye bili­nen ülkelerde dini ve ahlaki çöküşü görmüş ve bu çökün­tülere alternatif olarak harekete geçmiştir. Abdulvahhab, tahsil ettiği İslam ile, halkın inanıp uyguladığı İslam ara­sında dağlar kadar farklılık olduğunu görmüş ve bu farkın kapatılmasının farz olduğuna kanaat getirerek harekete geçmiştir.

Yüzyıllardır Osmanlı bürokratlarının izlediği politika ümmeti o hale getirmişti ki, şirk ve zulüm bir kanser gibi büyüyordu. Şeriat gibi bir sistem bir yana bırakılarak sekiz-on cahil ve zalimin heva ve hatırı ümmetin üzerinde esas kanun olarak kabul edilmişti. Ticaret, eyalet, idare ve temyiz mahkemeleri kafirlerden taklid edilen kanunlarla yürütülüyordu. Şeriat mahkemeleri, yalnız karı-koca kav­gası ile talak ve nikah gibi hususlarda söz sahibi kılındı.

Halkın arasında İslam'a gelince, her şey gibi o da kokuş­muş bir haldeydi. Allah Resulu'nun getirdiği saf ve ber­rak tevhid inancının yerini karmaşık bid'at, hurafe ve ço­cukça inanışların yer aldığı mistisizm kaplamıştı. Hz. Hü­seyin, Ebu Hanife ve İbni Teymiye gibi mucahidler yeri­ne, her bölgede kabuğuna çekilmiş kendisine 'pir', 'şeyh’ lakabını layık görerek postuna oturmuş ve cahil-cühelayı etrafına toplamış din sömürücüleri görünmekteydi. Sürülerce cahil insan boynunda muska, kolunda yan bir mus­ka, elinde doksandokuzluk teşbihle pislikten çökmüş der­vişleri dinliyordu. Kabe yerine, veli bilinen bazı kimsele­rin türbeleri ziyaret ediliyor ve onlardan şefaat bekleni­yordu. İslam'ın temel kaynakları olan Kur'an ve Sünnet tamamen bir tarafa itilmiş ve adeta unutulmuştu. Müslü­man geçinen halkın din adına uğraşısı, namaz, oruç, tür­beleri ziyaret, mevlütler... olmuştu.

Muhammed b. Abdulvahhab, Necd bölgesine ayak basar basmaz, hayranı olduğu Ahmed b. Hanbel ve onun uzantısı sayılabilecek İbni Teymiye'nin fikir ve düşünce­lerini uygulamaya koydu. Bunu farkeden bölge bürokratları onu hemen tutuklayarak sürgüne gönderdiler. Sürgün­de ona ev sahipliği yapan Muhammed İbni Saud, düşün­celerinin tahakkukunda kendisine yardımcı olmayı vaad etti. Abdulvahhab'in eniştesi olan Muhammed b. Saud, (öl. 1766) güçlü bir cengaver olup, İbni Teymiye'nin gö­rüşlerini yaymak ve himaye etmek için bir takım savaşla­ra bile girmişti. Çünkü o, bu hareketin sünnet olduğuna inanıyordu. [200] Saud, böylece kısa zamanda her tarafa se­sini duyurarak yankılar yaptı. Etrafında kalabalık halk kit­lesi toplayarak Abdulvahhab'la faaliyete girişti. Selefleri olan İbni Hanbel ve İbni Teymiye gibi onlar da mutezili filozofların yumuşak akılcılığını reddederek, Kur'an ve Sünnet'e harfiyyen itaati savundular. Kur'an için yapılan mistik tefsirleri ve aynı tefsirlere yazılan şerhleri reddetti­ler. Tefsirlerin insan elinden çıktığını, pekala yanlış olabi­leceğini ileri sürdüler. Zamanla tefsirin şerhi, esas metin ile karıştırabileceğini, bunun da müslümanları aynen Ya­hudi ve Hıristiyanların düşmüş oldukları duruma düşüre­ceğini söylediler. Fikhi meselelerde Hanbeli olmalarına rağmen, o noktalarda da saplanıp kalmak niyetinde değil­diler. Örneğin, bazı eserlerinde müslümanların pek tabii olarak diğer mezheplerin ictihadlarına tabi olabilecekleri­ni ifade ediyorlardı. [201]

Muhammed b. Abdulvahhab, İslam adına işlenen ci­nayetlerin genelde tasavvuf adı altında işlem gördüğünü ve bunun mutlaka bırakılmasını, Kur'an ve Sünnet etra­fında toplanmak gerektiğini savunmuştur. Halkın, yıllar­dır din haline getirdiği bir takım bid'at ve hurafelere karşı çıkınca, halk doğal olarak Muhammed'e muhalefet gös­termiş ve onun yeni bir din icad ettiğini yaymaya başla­mıştı. Böylelikle Muhammed'e bazı suçlar yönelterek kendisine boyun eğmeyen herkesi kafir kabul ettiğini ileri sürdüler. Bu suçlama kampanyası, İngilizlerin fitleyip içinden çıkardığı Mehmet Ali Paşa'nın Vahhabileri kat­letmesine kadar devam etmişti.

Emir Abdulaziz'in ölümünden sonra yerine geçen oğ­lu, Muhammed b. Abdulvahhap taraftarlarını Osmanlı hükümetine karşı kullanmaya kalktı. Bu büyük bir hata idi. Boş yere müslüman kanı akıtmaktan başka bir şey değil­di. Bugün dahi Türkler, Vahhabi isminden Osmanlıya sa­vaş açan Arapları anlamaktadırlar. Bu yanlışlık, o zaman Mısır hükümdan olan Mehmet Ali Paşa'nın gazabını Muhamed b. Abdulvahhab taraftarları üzerine çekti. 1814 de Taif'te Vahhabiler kesin bir yenilgiye uğrayarak, beş bin Vahhabi o gün kılıçtan geçirilmişti. Taif ceset yığınlarından geçilmez olmuştu. Şehir talan edildi, ekin ve hayvan­larına el kondu ve şehir ateşe verildi. Yaşlılar, hastalar, kadın ve çocuklar hepsi katledildi. İnglizler, M. Ali Paşa'yı bu zaferinden dolayı Yzb. George Forester başkanlı­ğında bir heyet göndererek kutladılar. [202]

Bugün de öcü gibi gösterilen Vahhabilik hareketi bir-iki aşırılıkları yanında, çıkış yıllarındaki saf ve berraklığın koruyamamakla birlikte tarih sahnesinde o gün bugün hayatını sürdürmektedir. Hareketin sağlıklı bir şekilde devam edememesinin bir takım sebepleri vardır. Başta/bir çok hareketlerde olduğu gibi/İngiliz emperyalistlerinin İslami tehlikeyi sezip, Osmanlı ve Suud döneminde kral­lığı kışkırtmaları ve neticede daha doğuş döneminde iken hareketi despotların kucağına itmeleridir. İkincisi hareke­tin başlangıcında Saud'un hareketi desteklemesi, ardından Kraliyet'in başlamasıyla hareketi karşılarına almaları; ar­kasından Amerika'nın satabileceği kadar petrol keşfetme­leri için bölgeye girmeleri ve menfaatleri açısından hare­keti tehlikeli görerek sindirmeye çalışmaları haraketi sek­teye uğratmıştır. Böylece, Suud Kraliyetinde petrolün ha­tırı maalesef İslam'ın hatırından çok daha ağır basmıştı. Onların bu davranışları tağutların egemenliğinde yaşama­yı, İslam'ın boyunduruğunda yaşamaya tercih edişi. Bun­ların yanı sıra hareketin çok kaygan bir ortamda vuku bulması da olumsuz neticelere vesile olmuştur. Bugün da­hi, bin yıllık tarih safsatasına inanmış insanlar yıllardır Osmanlı kültürünün etkisinde kalarak Osmanlı'nın katlet­tiği binlerce Vahhabiye düşmanca bakmaktadırlar. Halbu­ki Müslümanın ölçüsü, hiç bir zaman ne Osmanlı ve ne de bin yıllık tarihtir. Onun ölçüsü, direk Allah'ın vahyi ve Resulün tebligatıdır. Kaldı ki Vahhabilerin hareketi bir çok ülkede etkin hale gelmiş ve kendisinden sonra bir çok harekete/İhvan gibi/ilham kaynağı olmuştur.

Muhammed b. Abdulvahhab'ın başlattığı radikal İsla­mi hareketin, müslüman bilinen halkın tamamen bid'at, hurafe, efsane ve tasavvuf mistizmi ile uğraşması dikkate alınırsa, bu insanlar ve yöneticiler tarafından dışlanması ve öcü gibi gösterilmesi gayet tabiidir. Bir yandan İs­lam'ın aslından uzaklaştırılmış bu halkın tepkileri, bir yandan saraydakilerin, saltanatı ellerinden kaçırma korku­sunun getirdiği düşmanlık ve buna bir de bölgeye hakim olan İngilizlerin bölgeden uzaklaştırılmaları korkusu ek­lenince nasıl bir sahne ortaya çıkacağı aşikardır. Öyleyse herhangi bir hareket tahlil eridiğinde, tamamen tarafsız bir gözle ve İslam'ın gözlüğüyle değerlendirilmelidir ki hatalı ithamlarda bulunmamış olalım. Aksi takdirde, bir takım önyargılarla olaylara bakarsak hiç bir sıhhatli hare­ket bulamayız. Şunu da unutmayalım ki, bir takım önyar­gılarla veya yıllardır oluşturulmuş kültürle değerlendiri­len olaylara artık kimse itibar etmemektedir. Müslüman­ların kaynaklara baş vurarak İslam'ı öğrenmeleri ve olay­lara bu gözlükle bakmalarının zamanı gelip geçmiştir ar­tık... Zaman, basit motiflerle oyalanmanın zamanı değil­dir. Bunu çağdaş müslümanların kavraması gerekmekte­dir. [203]



[200] Fıkhi Mezhepler Tarihi

[201] İslam ve Çağdaş Öncüleri

[202] A.g.e.

[203] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 229-233.


[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi
« Posted on: 29 Mart 2024, 11:09:10 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi rüya tabiri,Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi mekke canlı, Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi kabe canlı yayın, Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi Üç boyutlu kuran oku Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi kuran ı kerim, Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi peygamber kıssaları,Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketi ilitam ders soruları, Osmanlı Döneminde Vehhabilik Hareketiönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes