El-Hasenu´l-Basrî (R.A.)
Aralarında el-Hasenu´l-Basrî gibisi bulunan bir topluluk nasıl sapıtabilir?[1]
Müjdeci, Hz. Peygamber´in hanımı Ümmü Seleme´ye, cariyesi Hayra´nın bir oğlan çocuğu dünyaya getirdiğini müjdelemeye geldi.
Müminlerin annesinin içini sevinç kapladı, asıl ve vakur yüzünde memnuniyet belirdi.
Hemen birisini, lohusahk devresini kendi evinde geçirsin diye anneyi ve bebeğini evine getirmeye gönderdi.
Hayra, Ümmü Seleme´nin yanında çok değerliydi ve onu çok severdi.
O, yeni bebeği görmeyi de çok arzu ediyordu... Az sonra Hayra, kucağında çocuğuyla geldi...
Ümmü Seleme çocuğa bakınca, içinde bir rahatlık ve sevinç hissetti...
Bebek, güzel ve parlak yüziüydü, kusursuz ve organları tamdı. Kendisine bakan kimseye sevinç veren ve onu büyüleyen bir çocuktu.
Daha sonra cariyesine dönüp:
«Çocuğuna isim koydun mu? Hayra!» dedi.
Hayra: «Hayır anneciğim!
Ona istediğin ismi seçme işini sana bıraktım» dedi.
Ümmü Seleme: «ALLAH´ın bereketiyîe, ona el-Hasen (güzel) adını koyalım» dedi.
Daha sonra ellerini kaldırıp onun için hayır duada bulundu.
el-Hasen´e duyulan sevinç müminlerin annesi Ümmü Seleme´nin evinde bitmedi. Ona Medine evlerinden bir başka ev daha katıldı.
Bu, yüce sahabî, Resûlüllah´ın vahiy kâtibi Zeyd İbn Sabit´in eviydi.
Çünkü çocuğun babası Yesar da Zeyd´in azatlı kölesiydi. O, Zeyd´in yanında çok değerli ve en çok sevdiği kimseydi.
Sonradan el-Hasenu´i-Basrî diye meşhur olan el-Hasen İbn Yesar Resûlüllah´ın (s.a.s.) odalarından birinde büyüdü...
Yine Resûlüllah´ın (s.a.v.) zevcelerinden birinin kucağında yani Ümmü Seleme diye tanınan Hind Bint Süheyl´in kucağında terbiye edildi.
Ümmü Seleme —şayet onu tanımıyorsan— Arap kadınlarının en akıllısı, en faziletlisi ve en ağırbaştısıydı.
Yine o Resûlüllah´ın (s.a.v.) hanımlarının en bilgilisi ve Resûlül-lah´tan (s.a.v.) en çok hadis rivayet edeniydi.
O, Resûlüllah´tan (s.a.v.) 387 hadis rivayet etmişti.
Bütün bunlara ilâve olarak o, Gahiliye döneminde yazmayı bilen çok az sayıdaki kadınlardandı...
Şanslı çocuğun müminlerin annesi Ümmü Seleme´y´e olan ilgisi bu noktada kalmadı...
Bu daha da ileri gitti...
Çoğunlukla, el-Hasen´in annesi Hayra, müminlerin annesinin bazı ihtiyaçlarını yerine getirmek için evden çıkardı. Henüz emmekte olan çocuk açlıktan ağlardı. Çok ağlayınca Ümmü Seleme onu kucağına alır oyalamak için memesini ağzına verir ve annesinin yokluğunu ona
belli etmezdi...
Onu çok sevdiği için memesinden ağzına kolayca süt akar, çocuk onu emer ve ağlamasını keserdi.
Böylece Ümmü Seleme el-Hasen´in iki yönden annesi olmuştu: O, müminlerin annesi olarak onun da annesiydi... Aynı zamanda süt annesiydi...
Müminlerin anneleri arasındaki sıkı ilişkiler ve odalarının birbirine yakın olması mutlu çocuğa; bütün bu odalara gidip gelme..:
O odaların sahibelerinin ahlâklarını alma...
Onların gittikleri yolda gitme imkânını vermişti...
Kendisinin anlattığına göre, o devamlı hareket ve oyunlarıyla bu odaları şenlendirir...
Hatta o, zıplayarak müminlerin annelerinin odalarının tavanlarına ellerini dokundururdu.
Ei-Hasen devamlı, peygamberin nurunu saçan kokularla dolu bu odalarda dolaşıp duruyor...
Müminlerin annelerinin odalarında toplanan bu tatlı kaynaklardan alıyor...
Resûlüllah´ın (s.a.v.) mescidinde büyük sahabîlere talebe oluyordu...
Böylece o, Osman İbn Affan, Ali İbn Ebî Talib, Ebu Musa el-Eşa-rî, Abdullah İbn Ömer, Abdullah İbn Abbas, Enes İbn Malik, Cabir İbn Abdullah ve başkalarından hadis rivayet etmiş oldu...
Fakat o, müminlerin emiri Ali İbn Ebî Talib´e çok düşkündü.
Onun dîni konulardaki ciddiyetini, güzel ibadet etmesini ve dünyaya ve dünya nimetlerine önem vermemesini çok beğendi...
Hz. Ali´nin güzel konuşması, hikmeti, özlü sözleri ve kalpleri titreten öğütleri onu adetâ büyülemişti.
Takva ve ibadet konusunda onun ahlâkını almıştı...
Güzel ve edebî konuşmada onun yolunu tutmuştu...
El-Hasen ondört yaşına gelip adam sınıfına girince ebeveyniyle birlikte Basra´ya gitti ve ailesiyle birlikte oraya yerleşti.
Böylece ei-Hasen Basra´ya nisbet edildi... Ve halk arasında el-Hasenu´i-Basrî diye meşhur oldu...
Basra, el-Hasen´in oraya gittiği gün, İslâm devletinin en büyüt kalelerinden biriydi...Basra´nın büyük mescidi büyük sahabî ve tabiîlerden oraya gelenlerle kaynaşıyordu...
Çeşitli ilim halkaları mescidin içini ve avlusunu şenlendiriyordu.
El-Hasen mescide bağlanıp Muhammed ümmetinin alimi Abdullah İbn Abbas´ın halkasına katıldı ve ondan tefsir, hadîs ve kıraatları öğrendi.
Ayrıca ondan ve başkalarından fıkıh, edebiyat, lügat ve başka ilimleri öğrendi...
Ve nihayet tam bir alim ve güvenilir bir fakih oldu.
Halk, bol ve gür ilminden doya doya içmek için ona geldiler...
Katı kalpleri yumuşatan dökülmeyen gözyaşlarını coşturan vaazlarını dinlemek...
Akılları çelen hikmetini ezberlemek...
Misk kokusundan daha güzel olan davranışlarını örnek edinmek için onun etrafında toplandılar...
Ülkede ve. insanlar arasında el-Hasenu´l-Basrî´nin adı ve şöhreti yayıldı...
Halifeler ve amirler onu sormaya ve onunla ilgili haberleri takip etmeye başladılar...
Haiid İbn Safvan [2] şöyle anlatır:
«Hire´de [3] Mesleme İbn Abdülmelik´le [4] karşılaştım. Bana şöyle dedi:
«Halis! Bana Basra´nın Hasen´inden haber ver. Çünkü ben zannediyorum ki onun durumunu senden başka hiç kimse bilmiyor».
Ben de:
«ALLAH emirî iyilikte devam ettirsin...
Gerçekten onun hakkında en iyi bilgiyi verecek kimse benim...
Ben onun evinin komşusu, toplantısında dostu ve Basra halkının onu en iyi bileniyim» dedim.
O: «Haydi, ne biliyorsan söyle» dedi.
Ben şöyle söyledim: <=O, gizlisi açığı gibi olan...
Sözü hareketi gibi olan bir kimsedir...
Bir iyiliği emrettiğinde, onu en iyi yapan kimseydi...
Bir kötülüğü yasakladığında ondan en çok sakınan birisiydi.
Ben onun halktan uzak durduğunu ve onların sahip olduklarına önem vermediğini gördüm...
Halkın ona muhtaç olduğunu ve onda olanları istediklerini gördüm...»
Bunun üzerine Mesleme şöyle dedi: «Yeter, Haiid! Yeter!
Aralarında böyle birisi bulunan bir topluluk nasıl sapıtabilir?»
Haccac İbn Yusuf es-Sekafî Irak´a vali olup şid´det ve baskıda bulununca...
El-Hasenu´l-Basrî Haccac´ın baskısına karşı çıkan, halk arasında onun yaptıklarının kötü olduğunu ve doğruyu; yüzüne açıkça haykıran az sayıdaki kimselerden biriydi.
Bu arada Haccac kendisi için Vasıt´ta [5] bir bina yaptırdı.
Binanın yapımı bitince halka kendisine mübarek olsun ve hayırlı olsun demek için ona gelmelerini ilân ettirdi...
El-Hasen halkın toplanacağı böyle bir fırsatı kaçırmak istemedi...
O, halka nasihat etmek, onlara hatırlatmalarda bulunmak, onlara dünya malına rağbet etmemelerini ve
ALLAH´ın katında olana rağbet etmelerini söylemek için çıktı...
Toplantı yerine gelince, insan topluluklarını, sarayın güzelliğine tutulup genişliğine ve süslerine hayranlıklarından onun etrafında dolaştıklarını gördü ve konuşmak üzere aralarında durdu.
Şunları söyledi:
«Kötülerin en kötüsünün yaptığını gördük. Biliyoruz ki firavun onun yaptığından daha yükseğini ve daha büyüğünü yapmıştı. Daha sonra
ALLAH firavun´u mahvetmiş ve onun inşa edip yükselttiğini de yıkmıştı...
Keşke Haccac, semadakiierin ona buğzettiğini ve yerdekilerin onu kandırmış olduğunu bilseydi...»
Bu şekilde konuşmaya devam etti. Nihayet dinleyenlerden birisi Haccac´ın onu cezalandırmasından korkarak:
«Yeter Ebu Said (el-Hasen)... Yeter...» dedi. El-Hasen ona şöyle cevap veHdi:
«ALLAH bunları halka açıklamaları ve gizlememeleri için alimlerden söz aldı...»
Ertesi gün Haccac öfkeden yerinde duramaz bir halde makamına girdi ve orada oturanlara:
«Yazıklar olsun size...
Basra halkından birisi kalkıp hakkımızda dilediğini söylüyor, sonra içinizden ona cevap verecek veya ona itiraz edecek birisi çıkmıyor!
Korkaklar! Vallahi, size onun kanından içireceğim...»
Daha sonra, kılıç ve idam edilirken mahkumun altına konulan derinin getirilmesini emretti. İstedikleri getirildi...
Celladı çağırttı, o da gelip önünde durdu...
Arkasından bazı adamlarını el-Hasen´e gönderip, onu kendisine getirmelerini emretti...
Çok geçmedi el-Hasen geldi, gözler ona çevrildi ve kalpler çarpmaya başladı...
El-Hasen, kılıç, deri ve cellâdı görünce dudaklarını kımıldattı...
Müminin celâli, müslümanın izzeti ve
ALLAH´a davet edenin vaka-nyla Haccac´a doğru yürüdü.
Haccac onu bu halde görünce ondan çok korktu ve ona: «Buraya Ebu Said... Buraya...» dedi.
Ona yer açmaya devam ediyor ve:
«Buraya...» diyordu. Halk dehşet içinde ve garip garip ona bakıyordu. Nihayet o...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın