> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 3-4 > Muhabbeti lâyık olan Allahtır
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Muhabbeti lâyık olan Allahtır  (Okunma Sayısı 915 defa)
22 Ocak 2010, 19:33:02
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 22 Ocak 2010, 19:33:02 »



Muhabbeti Lâyık Olan Ancak Allah´tır!

Allah´a nisbet edildiğinden değil de şahsından dolayı başkasını seven bir kimsenin sevgisi cehaletinden ve Allah´ın marifetindeki kusurluluğundan ileri gelir.

Hz. Peygamber´i sevmek övülür; zira Allah sevgisinin aynısıdır. Âlimleri ve muttakîleri sevmek de böyledir. Çünkü mahbubun mahbubu mahbubdur. Mahbubun elçisi sevilir. Mahbubun dostu güzeldir. Bütün bunlar esasın sevgisine dönüşür. Onu geçip başkasına varamaz. Bu bakımdan hakîkatte, basiret sahipleri nezdinde Allah´tan başka sevilen ve sevgiye müs-tehak olan yoktur.

Bunun izahı şöyledir:

Biz daha önce zikrettiğimiz beş sebebe dönüp onların tam olarak Allah hakkında bir araya toplandıklarını beyan edeceğiz. Allah´tan başkalarında ise ancak bu sebeplerin bir tanesi vardır. O sebepler Allah hakkında hakikattir. Allah´tan başkası hakkında onların varlıkları vehim ve hayaldir ve katıksız bir mecazdır. Asla hakikati yoktur. Bu hakîkat anlaşılınca Allah sevgisinin kesinlikle muhal olduğunu hayal eden, aklen ve kalben zayıf olan kimselerin hayalinin tam zıddı her basiret sahibine inkişaf eder ki hakîkatta Allah´tan başkasını sevmemeyi gerektirir.

Birinci Sebep: O, insanın kendi nefsini, bekâsını, kemâlini ve varlığının devamını sevmesi, helâkini, yokluğunu ve eksikliğini çirkin görmesi ve kemâline engel olan şeyleri iyi telâkki etmemesidir. Bu bakımdan bunlar her diri insanın tabiatıdır. Diri olan insandan bu tabiatın ayrılması düşünülemez. Bu ise Allah´ı çok sevmeyi gerektirir; zira nefsini bilen rabbini bilir. Kesinlikle varlığının kendi zatından olmadığını bilir. Zatının varlığı varlığının devamını ve varlığının kemâlini sadece Allah´tan olduğunu bilir. Bu bakımdan kulu yoktan vareden, hayatta bırakan ve onun kemâl sıfatlarını yaratmak suretiyle varlığını ikmâl eden ve buna götüren sebepleri yaratan sebepleri kullanma hidayetini yaratan ancak Allah´tır. Aksi takdirde kul, zatı bakımından, zatından gelen bir varlığa sahip değildir. Aksine kul eğer Allah kendisine lütfetmezse katıksız bir hiçtir. Eğer hayatta bırakmak suretiyle Allah´ın onun üzerindeki fazlı olmazsa, katıksız birşey yoktur.

Allah´ın fazlı olmazsa varlığının akabinde hemen helâk olur. Eğer yaratılışını tekmil etmek suretiyle Allah´ın onun üzerinde fazlı olmazsa varlıktan sonra eksiktir. Kısacası varlıkta kendi nefsiyle kâim olan hiçbir şey yoktur. Sadece Hayy ve Kayyum olan Allah, öyle Allah ki zatıyla kâim olduğu gibi her masivası da onunla kâimdir. Zatının varlığı başkasından istifade olunduğu halde ârif kişi zatını severse, ister istemez varlığını ifade edeni, devam ettireni eğer ona Hâlık, Mûcid, yoktan var edici, hayatta bırakıcı, nefsi ile kâim ve başkasını devam ettirici olarak tanıyorsa sever. Eğer nefsini ve rabbini bilmediğinden dolayı sevmiyorsa, zaten sevgi bilmenin meyvesidir, bilmek olmazsa sevgi de yok olur. Zayıf düşmesiyle zayıf düşer. Kuvvetiyle kuvvet bulur. Bu onun cehaletinden ileri gelir.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Rabbini tanıyan bir kimse, O´nu sever. Dünyayı tanıyan dünyada zâhid olur. İnsanın kendi nefsini sevip de nefsinin varlığı kendisine bağlı bu-lunan rabbini sevmemesi nasıl düşünülebilir?!´ Malumdur ki güneşin hararetiyle yanan bir kimse gölgeyi sevdiğinde, ister istemez gölgenin varlığını temin eden ağaçları sever. Varlık âleminde her ne varsa, Allah´ın kudretine nisbet gibidir; zira hepsi O´nun kudretinin eserleridir. Hepsinin varlığı O´nun varlığına tâbidir. Işığın güneşe, gölgenin ağaca tâbi oluşu gibi...

Fakat bu misal, halk tabakasının anlayışlarına nisbeten doğru olabilir. Zira halk tabakası ışığın güneşin eseri olduğunu hayal eder. Güneşten çıktığını, güneşle var olduğunu zanneder. Oysa bu, katıksız bir yanılmadır; zira kalp erbabına, gözlerle görmekten daha açık bir şekilde keşfolunmuştur ki nûr, Allah´ın kudretinden hâsıl olmuştur. Güneş ile kesif cisimler arasında karşılaşma vâki oldu mi Allah Teâlâ o nûru yaratır.

Nitekim güneşin ışığının, şeklinin sûretinin ve kendisinin de Allah´ın kudretinden hâsıl olduğu gibi... Fakat misallerden gaye davayı anlatmaktır. Bu bakımdan misallerde hakîkat aranmaz. Durum bu olduğu zaman eğer insanın nefsini sevmesi zarurî ise, nefsinin varlığını önce meydana getirip sonra devam ettiren, aslında, sıfatında, zâhirinde, bâtınında cevher ve arazlarında, varlığı kendisine bağlı bulunan bir zatı da eğer o zatı bu şekilde tanımış ise ister istemez sevmesi gerekir. Kim bu sevgiden uzak ise, bu kimse nefsiyle ve şehvetleriyle meşgul olur, rabbinden gâfil bulunduğundan yaratanını gereği gibi tanımaz, sadece şehvetlerine ve duygularının kapsamına giren şeylere bakar. O da hayvanların nimetlenmekte ve genişliğinden istifade etmekte kendisine ortak oldukları şehadet âlemidir.

Melekût âlemi ise, böyle değildir. Öyle melekût âlemi ki meleklere yaklaşanlar hariç, onun yerine kimse tarafından ayak basılmaz kişi bu âlemde sıfatlarında meleklere ne derece yakınsa, o nisbette bakabilir. Hayvanların derecesine ne kadar inmişse, o nisbette mahrum olur.
İ
kinci Sebep: Kişinin kendisine iyilik yapanı sevmesidir. Kendisine malen yardım eden, konuşmasıyla lütûfkâr davranan, yardımıyla kendisine destek veren, kendisinin yardımına ve düşmanlarının yok olmasına koşan, şerirlerin şerrini kendisinden uzaklaştırmaya kalkışan, gerek nefsi hakkında, gerekse evlat ve akrabaları hakkında olsun, bütün istek ve hedeflerine vesile teşkil eden kimseyi sevmesidir. Böyle bir kimse, kişi nezdinde şüphesiz sevilir. İşte bu sebep de Allah´dan başkasını sevmemesini gerektirir. Çünkü eğer şahıs, hakkıyla Allah´ı tanımış olursa, kendisine iyilik yapanın sadece Allah olduğu bilir.
Allah Teâlâ´nın bütün kullarına yapmış olduğu iyiliklerin çeşitlerine gelince, onları saymam mümkün değildir; zira hiçbir kimsenin hesap mahareti onları toplayamaz.

Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
Eğer Allah´ın nimetini saymaya kalkışsanız bitiremezsiniz.(Nahl/18)

Şükür Kitabı´nda bunun bir kısmına işaret etmiştik. Şimdi ise, sadece insanlardan gelen ihsanın, mecazî olarak tasavvur olunabileceğinin beyanı üzerinde duracağız. İhsan edenin sadece Allah olduğunu beyan edeceğiz. Biz bütün hazineleriyle sana nimet veren ve bütün hazinelerini emrine veren, istediğin şekilde sarfetme yetkisini sana bahşeden bir kimse farzedelim. Muhakkak ki sen, bu ihsanın bu kimseden geldiğini zannedersin. Oysa bu zannın yanlıştır; zira bu kimsenin ihsanı kendi nefsi, malı ve mala olan kudreti ve malını sana sarfetmeye kendisini sevkeden kuvvetle tamamlanır. O halde onu yaratan, malını, kudretini yaratan, iradesini ve teşvikçi kuvvetini halkeden kimdir? Seni ona sevdiren kim? Onun yüzünü sana çeviren kimdir? Dininin ve dünyasının ıslahının sana yardım etmesinde olduğunu onun kalbine atan kimdir? Eğer bütün bunlar olmasaydı o, malından, bir tane dahi sana vermezdi. Ne zaman ki Allah (c.c) onun kalbini harekete geçiren şeyleri ona musallat kılıp onun nefsinde ´dininin ve dünyasının salâhının malını sana vermesinde olduğu´ hakikatini takarrur ettirdi, o, malını sana teslim etmeye mecbur kaldı. O ona muhalefet edemez. Öyle ise, iyilik yapan, onu sana mecbur edip musahhar kılan zattır. Onu iyilik yapmaya zorlayan faktörleri musallat kılan kuvvet sahibidir. Onun eli ise bir vasıtadır. Onunla Allah´ın ihsanını sana ulaştırır. El sahibi burada mecburdur. Tıpkı su yolunun suyun akışına uymaya mecbur olduğu gibi...

Eğer onu iyilik yapmış sayar veya kendiliğinden iyilik yaptığını zannedip ona teşekkür edersen, sadece vasıta olduğu için ona teşekkür etmezsen bu, işin hakikatini bilmez bir kişisin demektir! Zira insanoğlunun iyilik yapması, ancak kendi nefsi için tasavvur edilebilir. Başkasına iyilik yapması ise muhaldir; zira insanoğlu malını, ancak bir gayesi varsa, başkasına verir. O hedef ya gelecekte olur ki bu sevaptır. Yahut da derhal tahakkuk eder ki bu da minnet ve kişiyi teshir etmektir veya övülmesi veya şöhretinin yayılmasıdır, cömertlikle meşhur olup ün salmaktır veya halkın kalbini kendisine itaat etmeye cezbetmektir.

Nasıl ki insan, malını bir yararı olmadığı için denize atmıyorsa tıpkı onun gibi bir insanın eline de ancak bir hedef ve bir gayesi olursa malı verir. Onun, malını vermesi gayesine ulaşmak içindir. Sen ise, onun maksudu değilsin. Senin elin, almakta alettir ki hedefi olan anılması, övülmesi, teşekkür alması veya sevabdar olması hâsıl olsun. Bu bakımdan o, kendi hedefine varmak için seni, malı almak hususunda kullanmıştır. Öyleyse o kendi nefsine iyilik yapmıştır. Vermiş olduğu malın karşılığı olarak nezdinde maldan daha kıymetli olan bir şey almıştır. Eğer o nasip onun yanında daha kıymetli olmasaydı asla senin için malını vermezdi. Bu bakımdan o, şükür ve sevgiye iki yönden müstehak değildir. O vecihlerden biri şudur:

Allah´ın harekete geçirici sebepleri ona musallat kılması suretiyle yardım etmeye mecbur olmuştur ve muhalefet etmeye gücü yoktur. Bu bakımdan o, emîrin hazinedarı gibidir; zira hazinedar emîrin hiratini, ikrama mazhar olan bu kimseye verdiğinde ihsan edici olarak görünmez. Çünkü bu ikram emir tarafından gelmiştir. Hazinedar itaat etmeye mecburdur. Onun emrini yerine getirmeye mecbur olduğu gibi, kendisine muhalefet edemez. Eğer emîr onu kendi keyfine bırakırsa o malı emîrin lûtfuna mazhar olan kimseye vermez. İşte her ihsan eden kimse de böyledir. Eğer Allah onları nefisleriyle başbaşa bırakırsa, onlar o maldan bir kuruş dahi kimseye vermezler. Allah Teâlâ ona harekete geçirici kuvvetleri musallat edince, onun kalbine din ve dünya bakımından nasibinin o malı vermekte olduğunu yerleştirince onu verir. İkincisi kişi vermiş olduğu malın karşıl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Muhabbeti lâyık olan Allahtır
« Posted on: 02 Mayıs 2024, 12:29:14 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Muhabbeti lâyık olan Allahtır rüya tabiri,Muhabbeti lâyık olan Allahtır mekke canlı, Muhabbeti lâyık olan Allahtır kabe canlı yayın, Muhabbeti lâyık olan Allahtır Üç boyutlu kuran oku Muhabbeti lâyık olan Allahtır kuran ı kerim, Muhabbeti lâyık olan Allahtır peygamber kıssaları,Muhabbeti lâyık olan Allahtır ilitam ders soruları, Muhabbeti lâyık olan Allahtırönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes