> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > Tasavvuf Eserleri > İhya-u Ulumiddin 1-2 > Gündüz Virdleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Gündüz Virdleri  (Okunma Sayısı 1166 defa)
01 Şubat 2010, 12:56:29
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« : 01 Şubat 2010, 12:56:29 »



Gündüz Virdleri

I. Vird

Şafağın doğuşundan güneşin doğuşuna kadardır. Bu vakit şerefli bir vakittir. Bu vaktin şerefli ve faziletli oluşuna Allah Teâlâ´nın bu vakitle yemin etmesi delâlet eder:
Ağardığı zaman o sabaha ki...
(Tekvîr/18)
Allah Teâlâ´nın bu vakti yaratmakla zât-ı ulûhiyyetini övmesi, bu vaktin şerefli ve faziletli olduğuna delâlet etmektedir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurur:
O, gece karanlığından sabahı yarıp çıkaran Allah´tır!
(En´âm/96)
De ki: Sığınırım ben karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran rabbe!
(Felâk/1)
Allah Teâlâ gölgeyi o vakitte kısaltmak sûretiyle kudretini izhâr ederek o vaktin şerefini belirtmiştir.
Biz bu gölgeyi azar, azar bize doğru (dilediğimiz yere) alırız. (Furkan/46)

Bu vakit gece gölgesinin azar azar alınma, güneş ışığının yayılma ve insanları o vakitte tesbîhe irşâd etme vaktidir. Bu hakîkat şu ayetle belirtilmiştir:

O halde akşama girdiğiniz vakit, sabaha erdiğiniz vakit Allah´ı tesbih edin!
(Rûm/17)

O halde dediklerine sabret. Hem güneşin doğmasından önce, hem de batmasından önce rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki, Allah´ın rızâsına eresin.
(Tâhâ/130)

Sabah-akşam rabbinin adını an!
(İnsan/25)

Müslüman uykudan uyandığı zaman bir vakit tâyin etmeli. Uyandığı zaman da Allah´ın zikriyle başlayıp şöyle demesi daha uygun düşer: ´Hamd´, bizi ölü gibi uyuttuktan sonra dirilten Allah´amahsustur´.

Duâlar bölümünde uykudan uyanan kimselerin ne gibi duâlar okuyacağı hususunda zikrettiğimiz duâ ve âyetleri sonuna kadar okumalı ve hatırlamalıdır. Elbiselerini duâ okuyarak giymelidir. Elbiselerini giyerken Allah´ın ´avret yerlerinizi örtünüz´ emrine uymaya niyet etmelidir ve elbiselerle riya, gösteriş kasdetmeksizin sadece Allah´a ibâdet yapmasına yardımcı olmaları için niyet etmelidir.

Helâya giderken önce sol ayağını içeri atmalıdır. Helâya giriş ve çıkış hususunda ve Tahâret bölümünde zikrettiğimiz duâları okumalıdır. Helâdan sonra daha önce de dediğimiz gibi, Sünnet-i seniyye´ye uygun bir şekilde misvak kullanmalıdır. Tahâret bölümünde zikrettiğimiz duâ ve sünnetlerin tamamını gözetmek sûretiyle abdest almalıdır.

Çünkü biz daha önce ibadetleri teker teker zikrettik ki burada sadece o ibadetlerin terkip ve tertip yönünü zikredelim. Abdestini bitirdikten sonra sabah namazından önce kılınması gereken iki rek´at sünneti kılmalıdır. Bu sünnetten gaye, evde kılınan sünnettir. Hz. Peygamber de aynı şekilde bu sünneti evinde kılardı.2

Bu iki rek´at sünnetten sonra, ister onları evinde, isterse câmide kılsın, İbn Abbas´ın rivayet ettiği şu duâyı okumalıdır: ´Ey Allahım! Senden nezd-i ilâhinden gelen bir rahmeti talep ediyorum. Öyle rahmet ki, onunla, kalbim hidayete gelir.´

Sonra camiye gitmek için evinden çıkar. Fakat camiye gitmek için okunan duâyı unutmamalıdır. Koşa koşa namaza gitmemelidir. Aksine normal şekilde yürüyerek vekarlı bir şekilde gitmelidir. Nitekim hadîs-i şerîfte de böyle vârid olmuştur.

Camiye vardığı zaman parmaklarının birini diğerine geçirmemeli. Camiye girerken sağ ayağını önce atmalı ve camiye girerken okunması vârid olan duâyı okumalıdır. Sonra camide birinci safta, eğer varsa yeralmalıdır. Birinci safa geçmek için cemaatin omuzlarından atlamamalı ve izdihama meydan vermemelidir. Nitekim bu keyfiyet cuma bahsinde de geçmişti. Camiye vardıktan sonra, eğer evinde iki rek´at sabah sünnetini kılmamışsa onları camide kılmalıdır. Onları kıldıktan sonra arkalarından okunan duâ ile meşgul ol-malıdır.. Eğer evinde iki rek´at sabahın sünnetini kılmışsa, camiye vardığında, tahiyyet´ul-mescid olarak (Şafiî mezhebine göre) iki rek´at nafile namaz kılmalıdır. Ondan sonra cemaati beklemek üzere oturmalıdır. Cemaat olmak hususundaki vaktin en faziletlisi Şafiî´ye göre sabahın erken saatlerinde (alacakaranlıkta) olan cemaattir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) sabah namazını sabahın alacakaranlığında kılardı.3 Umumî olarak herhangi bir namazda cemaati terketmek yakışıksız bir harekettir. Özellikle sabah ve yatsı namazlarında... Zira onların faziletleri daha fazladır.
Enes b. Mâlik, Hz. Peygamber´in (s.a) sabah namazı hakkında şöyle dediğini rivayet etmektedir:

Kim abdest alır, sonra câmiye gider, orada namazını eda ederse, o kimse için attığı her adıma karşılık bir sevap yazılır ve bir günahı silinir. (Allah nezdinde) bir sevap on sevap olmaktadır. Bu bakımdan kişi namazını kıldığı ve güneş çıkınca câmiden çıkıp evine gittiği zaman, bedeninde bulunan kıllar adedince kendisine hasene verilir. Evine Allah nezdinde kabul olunan bir hac sevabıyla döner. Eğer güneş doğunca câmiden çıkmayıp, kuşluk namazını eda edinceye kadar beklerse, o zaman her rek´ata karşılık kendi-sine iki milyon sevap yazılır. Kim yatsı namazını câmide bu şekilde eda ederse, o kimseye daha önce söylediğimiz sevabın aynısı verilmekle beraber Allah nezdinde kabul olunan bir umre ibadetinin sevabı da ayrıca kendisine ihsân edilir ve öylece (yüklü olarak) evine dönmüş olur.4

Selef-i sâlihinin âdeti fecir doğmazdan önce camiye girmekti. Tabiîn-i kirâmdan biri şöyle anlatır: Fecir doğmazdan önce camiye girdim. Baktım ki Ebu Hüreyre benden önce camiye gelmiş... Ebu Hüreyre beni görünce ´Ey yeğenim! Bu saatte niçin evinden çıktın?´ diye sordu. Ben ´Sabah namazını edâ etmek için´ deyince. Ebu Hüreyre ´Müjdeler olsun! Biz Rasûlullah´ın sahâbîleri bu saatte evimizden çıkmayı ve camide oturmayı Allah yolunda yapılan bir gaza gibi sayardık (veya Peygamber´le beraber yapılan bir gaza gibi sayardık)´5 dedi.

Hz. Ali, zevcesi Hz. Fâtıma ile uyudukları bir anda Rasûlullah´ın (s.a) kapılarını çalarak ´Siz namaz kılmaz mısınız?´ diye seslendiğini söylemiştir.

Yine Hz. Ali şöyle der: Ben Rasûlullah´a ´Ey Allah´ın Rasûlü! Nefislerimiz Allah´ın kudret elindedir. Ne zaman dilerse o zaman gönderir´ dedim ve bunun üzerine Hz. Peygamber´in dönüp gittiğini ve giderken dövünerek şöyle dediğini işittim: ´İnsan haksız yere düşmanlık yapıp, münâkaşa etmekte herşeyden daha fazla ileri gider´.6
Sabah namazının iki rek´at sünnetinden ve duâsından sonra sabah namazı için kamet getirilinceye kadar istiğfar ve tesbihle meşgul olması gerekir. İstiğfar ederken şöyle demelidir:

O Allah´tan günahlarımın affını dilerim ki, ondan başka ilah yoktur. O hayy ve kayyümdur (diridir ve herşeyi tedbir edendir) ve O´na tevbe eder,dönüş yaparım.

Bu istiğfârı yetmiş defa ve şunu da yüz defa söylemelidir: ´Allah her türlü eksiklikten münezzehtir. Hamd Allah´a mahsustur. Allah´tan başka ilah yoktur ve Allah herşeyden daha büyüktür´. Sonra Namazda İmama Uymak bölümünde dediğimiz gibi, zahir ve batın âdâbların tamamını gözeterek farz namazı eda etmelidir. Farz namazı eda ettikten sonra güneş çıkıncaya kadar câmide oturup -ileride beyan edeceğimiz şekilde- Allah´ın zikrine devam etmelidir. Zira Allah´ın Rasûlü (s.a) şöyle buyurmaktadır:

Ben meclisimde oturup sabah namazından güneş çıkıncaya kadar Allah´ı zikredersem, bu benim için dört köleyi âzâd etmekten daha sevimli olur.7

Rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber (s.a) sabah namazını kıldığı zaman seccadesinin üzerinde oturur, güneş doğuncaya kadar böyle kalmaya devam ederdi.8 Rivayetlerden bazılarında ´Güneş doğduktan sonra iki rek´at namaz kıldı´ şeklinde vârid olmuştur. Böyle yapmanın fazileti hakkında sayısız hadîs vârid olmuştur.
Hasan rivayet eder ki: Hz. Peygamber (s.a) rabbinin rahmetinden bahsederken ezcümle rabbinin şöyle söylediğini de zikrediyordu:

Ey Ademoğlu! Sabah namazından sonra bir saat beni zikret. İkindi namazından sonra da bir saat... Bu durumda bu iki namazın arkasından (maddeten ve mânen) sana kâfi geleyim. Seni koruyayım.9

Bu zikrin fazileti böylece bilindiği zaman, kişi sabah na-mazından sonra oturup güneş doğuncaya kadar konuşmamalıdır. En uygun hareket, güneş doğuncaya kadar ki vazifesini dört kısma ayırmaktır:

1.Duâlar
2.Zikirler. (Zikirleri tekrar etmelidir).
3.Kur´an okumak
4.Tefekkür

1. Duâlar

Namazı bitirdiği zaman, şöyle demelidir:

Ey Allahım! Hz. Muhammed´e ve âline salât et ve onları her türlü eksiklikten emin kıl! Ey Allahım! Sensin selâm. Sendedir selâm ve selâm sana döner. Ey rabbiıniz! Bizi se-lâm ile dirilt. Bizi selâm evine dahil et. Ey ikram ve celâl sahibi! Sen müşriklerin dediğinden yücesin.

Bu duâyı okuduktan sonra Hz. Peygamber´in başlangıçta söy-lediği gibi o da şöyle söylemelidir:

Kullarına çokca hibede bulunan en yüce ve mutlak yücelik sahibi olan rabbim, her türlü eksiklikten münezzehtir. Allah´tan başka ilah yoktur. Tektir, O´nun ortağı yoktur. Mülk O´nundur Hamd O´nun. O diriltir, öldürür, hiç ölmeyen diri sadece O´dur. Hayr, O´nun elindedir. O herşeye kâdirdir. Allah´tan başka ilah yoktur. Nimetin, faziletin ve güzel senânın sahibi ve lâyıkı O´dur. Allah´tan başka ilah yoktur. Biz sadece O´na ibâdet ederiz İtâatimizi ihlâs ile sadece O´na yaparız; kâfirler böyle yaptığımızdan hoşlanmasalar dahi...10

Bunu söyledikten, sonra Dualar kitabının üçüncü ve dördüncü bölümlerinde zikrettiğimiz duâlara başlayıp ve eğer kudreti varsa bütün o duâları okumalı veya hangisini daha münasip görürse onu ezberlemelidir. Hangisi kalbini daha çok inceltir ve diline daha hafif gelirse onu ezberlemelidir.

Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Gündüz Virdleri
« Posted on: 24 Nisan 2024, 05:34:12 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Gündüz Virdleri rüya tabiri,Gündüz Virdleri mekke canlı, Gündüz Virdleri kabe canlı yayın, Gündüz Virdleri Üç boyutlu kuran oku Gündüz Virdleri kuran ı kerim, Gündüz Virdleri peygamber kıssaları,Gündüz Virdleri ilitam ders soruları, Gündüz Virdleri önlisans arapça,
Logged
01 Şubat 2010, 13:03:55
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #1 : 01 Şubat 2010, 13:03:55 »

4. Tefekkür

Tefekkür kişinin vazifelerinden birisi olmalıdır. Neyin hakkında düşünür ve nasıl düşünür? Bunun tafsilâtı Münciyât kısmının Tefekkür kitabında zikredilecektir. Fakat tefekkürün özü iki şıkta toplanmaktadır:

a) Kendisine fayda veren işler hakkında düşünmelidir. Şöyle ki: Daha önceki kusurlarından nefsini hesaba çekmeli, içinde bulunduğu güne vazifelerini bölmeli ve engelleri nasıl aşacağını inceden inceye düşünmeli, kusurlu oluşunu hatırlamalıdır. Kusurlarına sebebiyet veren amellerini de göz önünde bulundurmalı ki onu ıslah edebilsin. Kalbinde, nefsindeki amellerinde ve müslümanlara karşı yaptıkları için iyi niyetlerini hazır bulundurmalıdır.

b) Kendisine fayda veren mükâşefe ilmi hakkında düşünmelidir. Şöyle ki: Allah´ın nimetleri, zâhir ve bâtın ihsanları hakkında düşünmeli, bu düşüncesi sayesinde bunlar hakkındaki marifeti artmalı ve bunlara karşı şükretmesi çoğalmalıdır veya Allah Teâlâ´nın ceza ve intikamları hakkında düşünmelidir ki Allah´ın kudretini ve herşeyden müstağni olduğunu daha geniş bir marifetle tanımış olsun. Allah´ın cezalarından korkusu artsın. Bu hâdiselerin her birinin binlerce dalları vardır. Bazı insanlar için bu sahada düşünce oldukça geniştir. Bazıları için de tam ak-sine... Biz, gelecek tefekkür kitabında bunu tedkik ve tahkike çalışacağız. Kısaca tefekkürden ne kadarı mümkün olursa, o ibadetlerin en şereflisidir. Çünkü düşüncede Allah´ın anılması sözkonusu olduğu gibi fazla olarak da iki unsur daha vardır:

1.Mârifetin artışı; zira tefekkür ve keşfin anahtarıdır.
2.Muhabbetin artışı; zira kalp, büyüklüğüne inanmadığı bir zâtı sevmez. Allah´ın büyüklüğü ise, ancak sıfatlarının, kudretinin ve fiillerinin üstünlüğünü bilmekle anlaşılır. Böylece fikirden mârifet doğar. Mârifetten de Allah´ın tazimi ve büyüklüğü doğar, tâzimden de muhabbet doğar.

Aynı zamanda zikir, ünsiyeti elde ettirir. Ünsiyet ise, muhabbetin bir çeşididir. Fakat mârifetten doğan muhabbet, ünsiyetten gelenden daha kuvvetli, daha kalıcı ve daha büyüktür. Ârif bir kimsenin muhabbeti, tam basirete sahip olmadan zikreden bir kimsenin ünsiyetine nisbet edildiği zaman, tıpkı gözüyle bir şahsın güzelliğini görmüş, onun güzel ahlâklarına, fiil ve faziletlerine tecrübe ve deneme ile muttali olmuş bir kimsenin tanımasının, gözüyle görmediği, ancak iyiliğini ve her sahada ahlâklı olduğunu tafsilâtı olmaksızın kulaktan dolma dinleyen bir zata karşı duyduğu ünsiyetine nisbet edilmesi gibidir. Bu bakımdan gözüyle o meçhul şahsı görmeyenin ona karşı sevgisi, elbette onu bilfiil görenin sevgisi gibi olmaz. Çünkü işitmek gözle görmek gibi değildir (ve olamaz da). O halde Allah´ın zikrine kalben ve lisanen devam eden, taklidî bir iman ile peygamberlerin (a.s) getirdiklerine inananla bir olmaz. Allah´ın sıfatlarının güzelliklerinden ancak iman ettikleri peygamberlerin kendilerine bildirdiği şekilde müc-mel olarak inananlarla, birtakım işlere sahip olan âbidler ile Allah´ın celâl ve cemâlini zahiri gözden daha keskin bâtınî ve basîret gözleri ile müşâhede eden ârifler bir olamazlar. Evet bu iki grup da Allah´ın celâl ve cemâlinin künhüne vakıf olmamışlardır. Zira bu şekilde vakıf olmak, kulların kudretinin dahilinde değildir. Ancak her kul, kendisine aralanan perde oranında cemâli müşahede eder. Oysa, rubûbiyet huzurunun ne cemâline, ne de perdelerine hidâyet yoktur, Nûr ile anılması gereken perdelerinin sayısı sonsuzdur. O perdeler ki, onlara ulaşan bir kimse, onu asi sanıyor. O perdelerin sayısı yetmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Allah Teâlâ´nın nûrdan yetmiş perdesi vardır. Eğer o perdeleri aralarsa (keyfiyeti bizce malûm olmayan) yüzünün parıltıları her gördüğünü yakıp kül edecektir.32

O perdeler de tertiplidir. O nûrlar rütbece ayrı ayrıdır. Tıpkı güneş, ay ve yıldızların ayrı olması gibi... Önce en küçükleri görünür. Sonra diğerleri tevâli eder. İşte bu esas üzere bazı sûfîler Hz. İbrahim´in terakkisinde görünen dereceleri te´vil etmişlerdir: ´Felemma cenne aleyhi´l-leyl´; yani işler Hz. İbrahim´in üzerine karardığı ve müşkil olduğu zaman ´Reâ kevkeben´; o nûr perdelerinden birisine vardı.

İşte Allah Teâlâ nûr perdesini Kevkeb diye tâbir ediyor. Kevkeb´den ´parlayan´ ve yıldız denilen şu cisimler kastolunmamıştır. Çünkü (değil Hz. İbrahim) gibi bir peygamber, sıradan insanlar dahi bilirler ki, Rubûbiyet vasfı cisimlere lâyık ve uygun bir vasıf değildir. Halk tabakası bile basit düşünceleriyle bu keyfiyeti idrak etmektedirler. O halde halk tabakasını şaşırtmayan bir mesele, nasıl olur da Allah´ın dostu Hz. İbrahim´i şaşırtır. Nûr diye adlandırılan perdelerden, göz ile görülen ışık kastolunmamaktadır. Aksine kastolunan mânâ, Allah Teâlâ´nın şu ayeti celilesiyle kastolunan mânâdır:

Allah göklerin ve yerin nûrudur. O´nun nûru, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ne de batıya ait olmayan mübarek bir zeytin ağacı (nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübarek bir ağaç) ki, nerdeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl parıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna kavuşturur.Allah insanlara böyle misâller verir, Allah herşeyi bilir. (Nûr/35)

Biz bu mânâlardan geçelim. Çünkü bunlar muamele ilmi´nin dışında kalan mânâlardır. Bu mânâların hakikatlerine ancak saf fikrin arkasından gelen keşif varabilir! Böyle bir keşfin kapısı ise, az kimselere açılmaktadır. Sıradan insanlar tarafından kolayca elde edilen düşünce ise, ancak muamele ilmi´nin fayda verici kısımları hakkındadır. Bu da faydası çok ve büyük olan konulardır.

İşte bu dört vazife ki bunlar; duâ, zikir, kıraat (Kur´an okumak) ve tefekkürdür her müridin sabah namazından sonraki vazifesi olmalıdır. Belki mürid, namaz vazifesinden kurtulduktan sonra her virdde bu vazifeleri yapmalıdır. Namazdan sonra bu dört vazifeden başka bir vazife yoktur. Kişi silahını ve kalkanını aldıktan sonra bu vazifeleri yapmaya muktedir olur. Oruç öyle bir kalkandır ki, insanoğlunun düşmanı olan ve onu dosdoğru yoldan çeviren şeytanın geçiş yollarını daraltır. Şafak söktükten sonra tâ güneş doğuncaya kadar sabah namazından önce kılınan iki rek´at sünnet ile sabah namazının farzından başka herhangi bir namaz yoktur... Hz. Peygamber (s.a) ve ashâb-ı kirâm gibi bu vakitte zikirle meşgul olmak daha evlâdır. Ancak farz namazını (sabah namazını) kılmadan önce uyku galebe çalarsa ve uykuyu gidermek ancak namaz kılmakla mümkün olursa o zaman uykuyu defetmek için namaz kılınmasında bir sakınca yoktur.33

II. Vird

Güneşin doğuşundan kuşluk zamanına kadardır. Kuşluk zamanından gayem; güneşin doğuşu ile zevâlin ortasındaki vakittir. Bu da günden üç saatin geçtiği zaman olur. Eğer gün oniki saat farzedilirse -ki bu onikinin dörtte biridir- günün bu dörtte bir vaktinde iki fazla vazife daha vardır:

a) İlki, kuşluk namazı (es-Salât´ud-Duhâ)dır ki biz bunu Namaz bölümünde zikretmiştik. En evlâ ve uygunu bu namazın iki rek´at olarak güneşin yükseldiği bir anda kılınmasıdır. Yani güneş ışınlarını yaydığı ve yarım mızrak kadar yükseldiği zaman kılmaktır. Aynı zamanda dört, altı veya sekiz rek´atı da süt çocuğunun, annesinin kucağında hararetten uyuduğu veya ayaklar güneşin ısısıyla yandığı vakitte kılınır, Bu bakımdan daha önce kılınan iki rek´atın vakti, Allah Teâlâ´nın şu ayetiyle murad olunan vakittir.
Gerçekten biz dağları onun emrine bağlı kıldık da akşamleyin ve kuşluk vakti onunla beraber tesbih ederlerdi.(Sâd/18)
Hz. Peygamber (s.a), işrak zamanında namaz kılan ashâb-ı ki-râma rastladığında sesini yükselterek şöyle dedi:

İyi bilin ki, evvâbînlerin namazı, güneş sıcağının etkisiyle yavruların yattığı vakittir. Yani o vakitte kılınır.34

İşte bu sırra binaen deriz ki, eğer kişi kuşluk namazını iki defa değil de bir defa kılmak istiyorsa, biraz önce hadîste belirtilen vakit bu namaz için en faziletli vakittir. Fakat bütün bunlara rağmen kuşluk namazını iki kerâhet vaktinin (güneşin ilk doğduğu vakitle tam göğün ortasında bulunduğu vakit) arasında herhangi bir saatte kılarsa ecir hâsıl olur. Fakat daha önce denildiği gibi o vakitte kılmak daha efdaldir. Bütün bunlara Duhâ (kuşluk) ismi verilir. Sanki işrâk namazının iki rek´atı. namaz kılmasına izin verilen vaktin başlangıcına ve kerahet vaktinin de bitimine düşer. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:

Muhakkak güneş, beraberinde şeytanın boynuzu olduğu halde doğar. Ne zaman ki yükselir, işte o zaman şeytan ondan ayrılır.35

Bu bakımdan güneşin en az yükselmesi daha Önce söylendiği gibi yerin buhar ve sis tabakasının hizasında yükselmesidir. Bu ise ancak takriben gözetilir ve bilinir.

b) Bu vaktin ikinci vazifesi; insanlarla ilgili olup tâ ezelden beri âdet olarak işlenen hayırlardır. Hastayı ziyaret etmek, cenaze merasimine iştirâk etmek, birr (hayr) ve takvâ hususunda yardımlaşmak, ilim meclisinde hazır bulunmak, herhangi bir müslümanın ihtiyacını görmek ve bunlar gibi sair hayırlı işler... Eğer bu vazifelerden hiç birisi yoksa daha önce zikrettiğimiz tefekkür, kıraat, zikir ve duâdan meydana gelen dört vazifeye dönmelidir veya bunlarla dolu nafile namazları kılmalıdır. Nafile namazlar sabah namazından sonra mekruh iseler de... Fakat şu anda mekruh değildirler. Bu bakımdan bu vakitte kılınan bu gibi namazlar, isteyen bir kimse için bu vaktin vazifelerinin beşinci kısmını teşkil etmektedir. Sabah namazının farzından sonra ise, sebepsiz olarak kılınan nafile namazı mekruhtur. Sabah olduktan sonra en iyi hareket; sabah namazından önce kılınan iki rek´at sabah sünneti ve mescide giriş namazlarıyla y...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 13:05:31
ღAşkullahღ
Muhabbetullah
Admin
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 25.839


Site
« Yanıtla #2 : 01 Şubat 2010, 13:05:31 »

VI.Vird

İkindinin vakti geldiğinde altıncı virdin vakti de geliyor demektir. O vakit, Allah Teâlâ´nın Asr sûresinde kendisiyle yemin ettiği vakittir; ´And olsun asr´a´. Bu, ayetin mânâlarından sadece biridir.

´Asal´ın bir tefsirinde de altıncı virdin vakti kastolunmuştur. Aynı zamanda ´ve aşiyyen´ (Rum/18) kelimesinden de altıncı virdin vakti murad olunmuştur. Nitekim ´Akşam ve kuşluk vakti onunla beraber tesbih ederlerdi´ (Sâd/18) ayetinde geçen Akşam tâbirinden, altıncı virdin vakti kastolunmuştur. Bu vakitte öğle namazından önce geçtiği gibi, ancak ezan ile kamet arasında dört rek´at namaz vardır ve ondan sonra da farz namaz kılınır. Bunun dışında bu vakitte herhangi bir namaz yoktur.
Birinci virdde zikrolunan dört kısımla meşgul olmalıdır. Tâ ki güneş duvarların tepesine çıkıp sararıncaya kadar...
Altıncı virdde namaz kılmak yasak olduğundan, en faziletlisi o vakitte Kur´an´ı düşünerek ve anlayarak okumaktır. Çünkü bu şekilde Kur´an okumak, zikir, duâ ve fikri bir araya getirmiş olur. Bu bakımdan bu kısma, diğer üç kısmın maksatlarının çoğu dahil olur.

VII.Vird

Güneş yere yaklaşmak, yeryüzündeki toz ve sislerle ziyası örtünmek sûretiyle sarardığı ve ziyasında sarılar göründüğü zaman bu virdin vakti başlamış olur. Bu vird tıpkı fecrin doğuşundan güneşin çıkışma kadar olan birinci vird gibidir. Çünkü bu vird güneş batmadan önce, birinci vird de güneş doğmazdan öncedir. Nitekim ´O halde akşama girdiğiniz ve sabaha erdiğiniz vakit Allah´ı tesbih edin´ (Rum/17) ayetinde bu vird kastolunmuştur. ´Ve gündüzün etrafında da tesbih et´ (Tâhâ/130) ayetiyle de yedinci vird kastolunmaktadır.

Hasan Basrî şöyle demiştir: ´Selef-i sâlihîn, günün son kısmına günün öncesinden daha fazla önem verir ve tâzim ederlerdi´.

Seleften biri şöyle demiştir: ´Bizim ecdadımız günün başını dünya işlerine ayırırdı, sonunu da âhiret işlerine...´ Bu bakımdan günün sonunda özellikle tesbih ve istiğfar etmek ve birinci virdde söylenen bütün zikirleri yapmak müstehâbdır. Meselâ şöyle denmeli:

Allah´tan af talep ederim. Ondan başka ilah yoktur. Hayy ve Kayyûm O´dur. Allah´tan tevbe talep ederim. Azim olan Allah´ın hamdiyle beraber O´nu her türlü eksikliklerden tenzih ederim.
Bu duâ, Allah Teâlâ´nın şu âyet-i celîlesinden istinbat edilmiştir:

O halde sabret. Çünkü Allah´ın va´di gerçektir. Günâhın için mağfiret dile. Akşam sabah hamd ile rabbini tesbih et!(Mü´min/55)

Kur´an´da geçen Allah´ın isimleri üzerine istiğfar edip af talep etmek daha iyidir.
Allah´tan af talep ediyorum. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır. Allah´tan af talep ediyorum. Çünkü Allah tevbeleri çokca kabul edendir. Yâ rabbî! Affet, rahmet et. Zira sen rahmet edenlerin en hayırlısısın. Bizi affet, bize rahmet gönder. Zira sen affedenlerin en hayırlısısın!

Güneş batmadan önce Şems ile Leyl sûreleri ile Muavvizeteyn surelerini okumak müstehabdır. Kendisi istiğfar ederken üzerine güneşin batmasını temin etmeye çalışmalıdır. Bu bakımdan akşam ezanını dinlediği zaman şöyle demelidir: ´Ey Allahım! İşte bu, senin gecenin geliş zamanıdır ve gününün gidiş zamanı... Seni çağıranların sesleri (işitilmekte)...´

Bu duâ daha önce de geçmişti. Bu duayı okuduktan sonra, mü-ezzinin dediklerini tekrar etmek sûretiyle müezzine karşılık vermeli ve akşam namazıyla meşgul olmalıdır. Güneşin batışıyla gündüzün virdleri sona ermiş olur. Bu bakımdan kul, durumunu düşünmeli, nefsini hesaba çekmelidir. Çünkü (uzun) yolunun bir merhalesini böylece sona erdirmiştir. Eğer gündüzü, gecesiyle eşit olursa aldanmıştır. Eğer gecesinden daha şerlisiyse o vakit de lâ-nete uğramıştır. Çünkü Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur:
Hayr bakımından artış kaydetmediğin günde benim için bereket yoktur. (Veya benini için o günde bereket olmasın)
37
Eğer nefsini bütün gün bolca hayırlar yapmaya meyyâl görürse ve aynı zamanda oburluktan da kaçındığını hissederse, bu durum onun için müjdedir. Bu bakımdan Allah Teâlâ´nın kendisini bu sahada muvaffak kıldığından ve kendisini dosdoğru olarak yoluna ilettiğinden dolayı ona şükretmelidir. Eğer nefsinin bunun aksine hareket ettiğini görürse, bilmelidir ki; gece, gündüzün halefi ve vekilidir. O halde gündüz elinden kaçırdığı fırsatı gece telâfi etmeye çalışmalıdır. Çünkü sevaplar günahları sildirir. Ayrıca Allah Teâlâ´nın bedenine vermiş olduğu sıhhatten ve geride kalan ömründen ötürü Allah´a teşekkür etmelidir.

Evet, Allah´a teşekkür etmelidir; çünkü Allah Teâlâ ona bütün gece yapmış olduğu kusurların telâfi etmesi için fırsat vermiştir. Geceye girdiği zaman kalbinde ´Hayat gündüzünün sonu da vardır, onun da güneşi birgün batacaktır. Artık o batıştan sonra da bir daha doğuş (dünyada) olmayacaktır´ düşüncesini hazır bulundurmalıdır ve bilmelidir ki, hayatın güneşi battığı an artık tedbir alma ve özür dileme kapıları kapanır. Bir daha da tevbe etmeye imkân bulunmaz. Bu bakımdan hayat belli günlerden ibarettir. Şeksiz ve şüphesiz o belli günler teker teker sona ermek sûretiyle fertlerin sonları gelecektir.

2) Müslim ve Buharî, (Hz. Hafsa´dan). Bu nedenle bu ve diğer nafilelerin evde kılınması sünnettir.
3) Müslim ve Buharî, (Hz. Âişe´den)
4)Beyhakî, Şuab´ul-İman (Enes´ten zayıf bir senedle) ´Akşam namazını
cemaatle kılan bir kimseye hacc-ı mebrur ve kabul olunan umre sevabı
yazılır7.
5)İmam Irâkî bu rivayetin aslına rastlamadığını kaydeder.
6)Müslim ve Buharî
7)Ebu Dâvud, (Enes´ten)
8)Müslim, (Câbir b. Semurc´den); Tirmizî, (Enes´ten)
9)İbn Mübârek, (mürsel olarak)
10) Bezzar, (Abdurrahman b. Avf´dan)
Kitabu Tertib´il-Evrâd ve Tafsili İhya´il-Leyl/I. Bölüm 1173 Bir
11)Nesâî İbn Hibban ve Hâkim, (Ebu Said el-Hudrî´den sahih bir senedle)
12)İmam Irâkî,bunu mükerrer olarak görmediğini kaydediyor.Fakat Müslim, Hz. Âişe´den birkaç yerde tekrar edildiğini rivayet ediyor.
13)Müslim ve Buharî (Ebu Hüreyre´den)
14)el-Müstağfiri, (Muaz b. Cebel´den)
15)İmam Irâkî bu hadîsi mükerrer olarak görmediğini, ancak namazlardan sonra okunmasını ve rükûda söylenmesini zikreden rivayetlerin olduğunu kaydeder.
16)el-Müstağfirî, Dualar; Hatîb, Haviler, (İmam Mâlik´ten)
17)Sünen sahipleri,İbn Hibban ve Hâkim,(Hz.Osman´dan sahih bir senedle)
18)Ebu Kasım Muhammed b, Abdülvahid Fazilet´ııl-Kur´an
19)Tirmizî, (Ma´kal b. Yesar´dan)
20)Krş. Buharî, (Ebu Said´den); Müslim, (İbn Abbas´tan)
21)Müslim, (Ubeyd b. Ka´b´dan)
22)Müslim ve Buharî, (Ebu Mes´ud´dan)
23)İbn Hibban, Sevab, (İbn Mes´ud´dan)
24)el-Müstağfirî, (Hz. Ali´den)
25)Taberânî, (Enes´den zayıf bir senedle)
26)İmam Irâkî bu ayetin fazileti hususunda varid olan bir hadîse tesadüf
etmediğini yazmaktadır. Fetih sûresinin fazileti hakkında Ebu Şeyh, Ubey b.
Ka´b´dan bir hadîs rivayet etmekte ise de, hadîs uydurmadır.
27)Ahmed ve Taberânî, (Muaz b. Enes´ten)
28)Ebu Kasım el-Gafıkî, (Hz. Ali´den)
29)Tirmizî, (Ma´kal b. Yesar´dan); Beyhakî, Şuab´il-İman, (Ebu Umame´den zayıf bir senedle)
30)Ebu Nuaym´a göre,bu zat Gürcan kasabasında oturuyordu. Aslen Kûfelidir. Abidler arasında ibadette büyük bir şöhrete sahiptir. Rivayette ismi geçen İbrahim et-Teymî ise Zeyd´in oğlu,Şerîk´in torunudur.Aslen Kufelidir.Âbid ve zâhid bir zattır.Otuz gün yemek yemediği rivayet
edilmektedir. Yaşı daha kırka varmadan Hicrî 93 yılında vefat etmiştir.
31) İmam Irâkî, böyle bir hadisin sabit olmadığını ileri sürerek şöyle demiştir: ´Hiçbir hadîste Hızır´ın Hz. Muhammed´le bir araya geldiği veya gelmediği, Hızır´ın hayatı ve ölümü hakkında sahih bir rivayet vârid olmuş değildir. (Bkz. İthaf´us-Saade)
32) Kavaid´u1-Akaid bölümünde geçmişti.
33) Daha önce geçmişti.
34)Taberânî, (Zeyd b. Erkam´dan hadîsin bir kısmını)
35)Namaz bölümünde geçmişti.
36) Dört rekatın bir selâmla kılınması için bkz. Ebu Dâvud, İbn Mâce, (Ebu Eyyüb´dan); İki rek´at namazın bir selâmla kılınması için bkz. Ebu Davud ve İbn Hibban, (İbn Ömer´den)
37)Kitab´u1-İlim, Birinci Bölüm´de geçmişti.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes