> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Tarihi Eserleri > Hz.Muhammedin İslam Daveti > Davetin Zorluklan
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Davetin Zorluklan  (Okunma Sayısı 1380 defa)
01 Ağustos 2011, 12:03:03
Ekvan
Varlıklar, alemler, dünyalar. (Evren).
Tecrübeli Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 19.233


« : 01 Ağustos 2011, 12:03:03 »



Davetin Zorluklan


Doğrusu biz, senin üzerine ağır bir söz bırakacağız. [10]

Sen de peygamberlerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi sabret. [11]

insanların karşılarına dikilip, isteyerek veya istemeyerek, neşeyle veya ıstırapla ta­kip ettikleri hayat tarzlarının yanlış olduğunu, bu hayat tarzını ve dayanağı olan inançları terk etmeleri gerektiğini ilan etmek kolay değildir. Üstelik insanlara inançlarının ve hayat tarzlarının yanlışlığını bildirmekle kalmayıp, hayatları bo­yunca sahip olduklarından çok farklı bir inanç sistemini ve hayat tarzını sunarak, buna göre inanıp yaşamaları gerektiğini ilan etmek hiç kolay değildir. Böylesi bir çıkış; yanlışları hiç eğip-bükmeden açıkça ilan etmek, büyük tepkilere neden olur. Bu her zaman böyle olmuştur. Sosyal bilimciler ve psikologlar çok iyi bilirler ki, insanlar, doğruluğundan bir yığın şüpheleri olsa dahi inana geldikleri şeyleri, memnun olmasalar dahi alışageldikleri hayat tarzını terk etmeye yanaşmazlar. Az bir miktarda bile olsa, mensubu oldukları hayat tarzını terk ederlerse pişman ola­caklarını, onu da arar duruma geleceklerini zannederler. İnsanlığın bu garip du­rumunu ifade etmesi açısından bir sosyal bilimcinin şu tespitleri oldukça ilginç ve önemlidir:

Yoksul olan herkes hayal kırıklığına uğramış değildir. Şehirlerin kenar mahal­lelerinde yaşayan yoksullardan bazıları, kendi uyuşmuş hayatlarından şikayet­çi değildirler. İçinde bulundukları çukurun dışındaki bir hayatın düşüncesi on­ların tüylerini ürpertir... Açlıktan ölmenin sınırında yaşayan yoksulların haya­tı gayeli bir hayattır. Yiyecek ve yatacak yer bulmanın amansız mücadelesine girişmiş olanlar boşuna çaba harcamış olma hissine hiçbir zaman yakalanmazlar. Varılacak amaçları maddî ve acildir. Her yenen yemek onlar için bir ama­cın gerçekleşmesidir; tok karnına yatağa girmek bir zaferdir ve açıktan gelen her beleş şey bir mucizedir... Köle hayatı yaşayanlar yoksuldurlar; buna rağmen köleliğin yaygın olduğu ve uzun süre devam ettiği yerlerde bir kitle hareketi­nin doğması zayıf bir ihtimaldir. Köleler arasındaki mutlak eşitlik ve köle mahallelerindeki samimi sosyal ilişkiler ferdin hayal kırıklığını Önler. Köleliğin yerleşmiş âdet haline geldiği bir toplumda başkaldıranlar, yeni köle olanlarla kölelikten hür bırakılanlardır.[12]

Bu durumu, peygamberlerin insanlığa sundukları ilâhî hakikatler ve gerçekleş­tirmeye çalıştıkları değişim açısından ele alırsak; bütün peygamberlerin insanlığa aynı mesajla geldiklerini biliyoruz. Kur'an bunu şöyle açıklamıştır: 'Andolsun biz her kavme, 'Sadece Allah'a kulluk edin ve tağuta kulluktan kaçının' diyen peygamber­ler gönderdik [13] Peygamberlerin davetlerinin değişmeyen bu ilkesi üzerinde düşünülürse, ilâhî irade tarafından inanç ve hayat tarzının değiştirilme­sinin hedef olarak seçildiği ve bu İki alanda köklü değişikliğin öngörüldüğü anla­şılır. Peygamberlerle insanlara sunulan ilâhî davetin ilk plandaki hedefini, insan­ların sahip oldukları ve yanlışlıklarla dolu inançlarını terk etmelerini ve merkezi­ne Allah'ı alan bir inanç sistemine sahip olmalarını sağlamak oluşturmuştur. Bu inanç sisteminin ismi 'tevhid'dir. Peygamberlerin davetinin ikinci kısmını ise tev-hid inancı üzerinde şekillenen bir hayat tarzına, sahip olunması oluşturmuştur. İş­te bu durum tepkilere neden olmuştur, insanlar, kendilerine ilâhî hakikatleri su­nan, anlam ve gereklerini en güzel tarzda açıklayan elçilere tepki göstermişlerdir. Davet olundukları şeyin güzelliğini, doğruluğunu ve iyiliğini görmemişler veya görmezlikten gelmeyi tercih.etmişlerdir. Özellikle de toplumun inanç, düşünce ve yaşantısında söz sahibi olanlar veya bir diğer ifadeyle statükonun sahibi ve tem­silcisi olanlar hakikat çağrısının en katı muhalifleri olmuşlardır. Kur'an, onların ilâhî daveti gerçekleştirenleri davalarından alıkoyabilmek için var güçleriyle çalış­tıklarını ve çalışacaklarını bildirmektedir. İslâm davetini durdurmak için, salip oldukları mal ve mülklerini dahi harcamaktan çekinmediklerini [14] söy­lemektedir. Onların, peygamberin şahsına veya davetine yönelik tepkileriyle ilgi­li olmak üzere-Kur'an'm zikrettiği bazı davranışları şunlardır: ilâhî daveti gerçekleştirenle alay etmişler [15] peygamberin büyüklendiğin,[16] cinlendiğini [17] delirdiğini [18] şair olduğu­nu [19] büyücü olduğunu [20] öğretilmiş olduğunu [21] uydurduğunu [22] sapıttığını [23] yalancı olduğunu [24] iddia etmişler ve bu iddialarını topluma yaymışlardır, ilâhî davayı yok etmek veya değiştirmek için çeşitli tuzaklar/hileler kurmuşlar [25] peygamberi ve inananları yurtlarından kovmakla tehdit etmişlerdir.[26] Taşlamak suretiyle [27] fiziki zararlar vermeye, öldürmeye veya yakmaya karar vermişlerdir.[28] Korkutmak için bağırıp, çağır­mışlar [29] eziyet etmişler [30] yalanlamışlar [31] aşağılamışlar [32] eskilerin masallarım anlatıyor' di­yerek gerçeği çarpıtmışlar [33] insanlarla olan irtibatını kesmeye çalış­mışlardır.[34] Başlarına gelen her türlü kötülüğün sorumlusu olarak hakikat davetçilerini görmüşlerdir.[35] Bütün bunları yaparken de rast-gele bir tavır içerisinde olmadıklarını, kendi bilgi ve tecrübelerine güvenip, dayan­dıklarını ifade etmişlerdir.[36]

Dolayısıyla Resulüllah da, yüce görevinin gerektirdiklerini bildirmeye ve açık­lamaya başlayınca, dozajı gittikçe artan tepkilerle karşılaştı. Fakat bu, habersiz ya­kalandığı ve kendisini hayal kırıklığına uğratan bir durum değildi. Çünkü, her akıllı insan gibi, O da biliyordu ki, bir toplumdaki tüm insanların inanç ve hayat tarzlarım hedef alan, statükoyu baştan sona reddeden her söylem tepki görecek­tir. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir. İlk ayetlerin vahyolunmasıyla, çevresindeki bazı insanların tepkisiyle karşılaşacağını düşünmesi, hatta korkuyla evine kapanması, söz konusu tepkileri aklı ile öngörmesinden kaynaklanmıştı. Ayrıca, risâletin daha ilk gününde, Varaka b. Nevfel'den peygamberlerin insanlı­ğa sundukları mesajların sert tepkilere neden olduğunu duyması, düşüncesinde­ki haklılığın gerekçesi olmuştu. Fakat Müddesir sûresinin bir ayeti ile [37] gö­revini yapabilmesi için 'korku ve endişe elbisesini' terk edip, insanların karşısına geçmesi gerektiği bildirildi. Resulüllah, o aşamada, alemlerin yaratanı ve sahibi olan Allah'ın elçisi oluşu nedeniyle, Allah tarafından kendisine hep yardım edile­ceğini, hiçbir sıkıntıyla karşılaşmayacağını, davetinin her zaman büyük bir mem­nuniyetle kabul edileceğini düşünebilirdi. Fakat, O böylesi bir düşünceye veya ka­naate hiçbir şekilde sahip olmadı. Böylesi bir kanaate sahip olduğuna dair en kü­çük bir bilgi kırıntısı bile mevcut değildir. Çünkü makul şekilde düşünebilen her­kes kolaylıkla fark eder ki, eğer ilâhî irade, insanların inanç ve hayat tarzlarıyla dosdoğru bir çizgi üzerinde olmalarını kendi iradelerine bırakmadan takdir edip kabul ettirirse; aynen meleklerde olduğu gibi insanların da ilâhî bilgiye kayıtsız şartsız teslimini irade ederse, bu durumda peygamber görevlendirmenin ne anla­mı vardır? Üstelik eğer peygamber insanlardan seçilecek ve o hiçbir tepkiyle kar­şılaşmadan, insan oluşun gerektirdiği herhangi bir sıkıntıya katlanmadan görevi­ni hep başarıyla yürütecekse, bu durumda o elçinin insanlık için örnekliğinden nasıl bahsedilebilir? Makul olanı, peygamberin herhangi bir insan gibi olmasıdır; daveti karşısında aşağılanmak, alaya alınmalı, tepki görmeli ve bütün bunlara rağ­men görevini yürütmelidir ki risâletin beşerî boyutu gerçekleşsin. Fakat elbette ki bütün bunlar söz konusu sıkıntılar karşısında ilâhî irade, elçisine hiç yardım et­meyecek anlamına da gelmemektedir. Birçok ayetle, tekrar takrar, ilâhî görev em­redilen tarzda yerine getirilirse, davetin şartları eksiksiz olarak gerçekleştirilirse, ilâhî yardımın her zaman söz konusu olabileceği bildirilmiştir. Risâletin 23 yıllık seyri de bunu açıkça göstermiştir. Ayrıca, asıl yardım olağan üstü destekler biçi­minde değil, peygamberi ve diğer müminleri gelişmeler karşısında sürekli bilgi­lendirmek, zorlukların aşılmasının beşerî şartlarını açıklamak biçiminde gerçek­leşmiştir. Bunun gereği olarak da Resulüllah risâletin daha ilk günlerinde muhte­mel tepkiler karşısında uyarılmış, alması gereken tedbirlerin neler olduğu konu­sunda bilgilendirilmiştir. Dolayısıyla, karşılaştığı zorluklar ve tepkiler, Resulüllah için hayal kırıklığına neden olmamıştır, "ben bir peygamberim, bana her şey istedi­ğim zaman istediğim şekilde verilecek' türünden anlamsız, temelsiz kanaatlere sa­hip olmasına imkân sağlanmamıştır.

îslâm davetin karşılaştığı değişmeyen tepkilerin neler olduğuna ilişkin bu ge­nel açıklamaları takiben, risâletin ilk yıllarını dikkate alarak, Resulüllah'ın dave­tin seyri konusunda nasıl bilgilendirildiğini ve uyarıldığını biraz daha ayrıntılı olarak tespit etmeye çalışalım. Risâlet sürecinde hem bir peygamber, hem de bir insan olarak öğretilip eğitilen Resulüllah, kendisinden insanlara ilan etmesi iste­nen mesajın ayrıntılarını vahiyle öğrendikçe, görevi en güzel şekilde yerine getir­di. Görevini yapmak veya yapmamak gibi bir seçeneği olmadığını biliyordu. İlk zamanlar için, 'Kalk ve uyar [38] emri bunun en açık deliliydi. Ken­disi seçilmişti ve bu seçime uygun olarak sorumluluğunu yerine getirmesi gereki­yordu, îlahî görevi kabul edip etmeme konusunda serbest bırakılmadığı gibi, de­vam edip-etmeme konusunda da bir serbestliği yoktu. Risâlet süresinin daha çok ileriki yıllarında vahyolunan ayetlerde bu açıkça bildirildi. Şu ayet bunun örnek­lerinden sadece birisi oldu: 'O yolunu şaşırmış kimseler, bizim sana yahyettiğimiz­den, başka bir şey ortaya atasın diye seni ayartarak, seni vahyettiğimiz gerçeklerden uzaklaştırmaya çalışmaktalar. Öyle ki, bunu başarabilselerdi, seni hemen kendileri­ne dost edinirlerdi. Eğer senin imanında sebat etmeni sağlamamış olsaydık, belki de az ka...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Davetin Zorluklan
« Posted on: 28 Mart 2024, 13:54:13 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Davetin Zorluklan rüya tabiri,Davetin Zorluklan mekke canlı, Davetin Zorluklan kabe canlı yayın, Davetin Zorluklan Üç boyutlu kuran oku Davetin Zorluklan kuran ı kerim, Davetin Zorluklan peygamber kıssaları,Davetin Zorluklan ilitam ders soruları, Davetin Zorluklanönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes