> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Talak
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 8   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Talak  (Okunma Sayısı 13324 defa)
08 Mart 2010, 20:57:18
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #10 : 08 Mart 2010, 20:57:18 »



EMRİN ELİNDEDiR BÂBI



METİN


Bu söz seçmek sözü gibidir. Yalnız üçü niyet meselesinde ondan ayrılır. Bir adam karısına emrin elindedir yahut solundadır veya burnundadır yahut dilindedir diyerek üç talâk tefvîzini niyet ederse, kadın bulunduğu mecliste kendimi bir talâkla seçtim yahut kendimi kabul ettim veya emrimi seçtim yahut sen bana haramsın veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim veya boşum dediği takdirde üç talâk vâki olur. Velevki kadın küçük olsun. Çünkü bu söz tâlik gibidir. Bezzâziye. Kezâ kadının babası ben bunları kabul ettim derse hüküm yine budur. Hulâsa. Ama bunu kadın küçükse diye kayıdlamak gerekir. Sana talâkını ödünç verdim, senin emrin Allah´ın ve senin elindedir, benim emrim senin elindedir sözleri de muhtar kavle göre emrin elindedir sözü gibidir. Hulâsa. Allah Teâlâ´nın ismini zikretmek teberrük içindir. Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.

İZAH

Burada emir hal mânâsına, el de tasarruf mânâsınadır. Bunu Misbah´dan naklen Bahır sahibi söylemiştir. Şu halde mânâ: Erkeğin karısının tesarrufuna verdiği talâkın kadın tarafından yapılması bâbı demektir. T. Evvelce söylemiştik ki, burada münasip olan bâb değil fasıl demektir.

«Seçmek sözü gibidir.» Yani niyetin şart olması nefis kelimesinin veya onun yerini tutacak başka bir kelimenin zikredilmesi, kocanın sözünden dönememesi ve tefvîzı yaptığı meslisle yahut kadının tefvîzı öğrendiği meclisle mukayyed olması ve şayet sınırlı ise kadının müddeti bilmesi ile mukayyed olması hususlarında seçmek kelimesi gibidir.

«Yalnız üçü niyet meselesinde ondan ayrılır.» Çünkü burada üçü niyet sahihtir. Muhayyer bırakmada ise sahih değildir. Çünkü emir cinstir. Umuma hususa ihtimali vardır. Bunlardan hangisini niyet ederse niyeti sahih olur, Bedayi´de burada nefis kelimesinin zikredilmesi şart değildir denilmiştir. Ama bu umumiyetle kitaplardakine muhâliftir. Nitekim Bahır ve Nehir´de belirtilmiştir.

«Emrin elindedir.» Tâlik yaparak şu haneye girersen emrin elindedir demesi de öyledir. Kadın o haneye ayak basar basmaz kendini boşarsa boş düşer. iki adım yürüdükten sonra boşarsa boş düşmez. Çünkü emir elinden çıktıktan sonra boşamıştır. Bunu Muhît´ten naklen Bahır sahibi söylemiştir. Attâbîyye´de: Bir adam yürürse muhayyerliği bâtıl olur." de- nilmişse de bu söz bir ayağının eşik üzerinde olmasına, diğeriyle içeri gir-mesine yorumlanır. Evvelki söylediğimiz ise eşiğin dış tarafında bulun- duğuna göredir. Böylece ilk adımla girişin evvelini geçmiş olmaz, ikinci adımla geçer ve emir elinden çıkar.Makdisî.

«Yahut solundadır ilah...» Bezzâziye´de: "Emrin gözündedir ve emsali bir söz söylerse niyeti sorulur." denilmiştir. Bahır.

«Üç talâk tefvîzını niyet ederse...» sözüyle diyaneten mutlaka tefvîzı niyet lâzım olduğuna, kazaen halin delâleti gerektiğine işaret etmiştir. Ni-tekim Bahır´da belirtilmiştir. Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride gelecektir. Musannıf bu lâfızların talâk îkâ´ından değil talâkı tefvîzdan ki-nâye olduklarına da işaret etmiştir. Hatta bu sözlerle talâk yapmayı niyet ederse vâki olmaz. Çünkü lâfzın kendisi bunu taşımaz. Emrin elindedir sö-zünden başkalarında bu açıktır. Emrin elindedir sözü ise talâk îkâ´ına ih-timallidir. Çünkü kocası bâinle boşarsa kadının emri elinde olur. Herhalde bunu örf olmadığı için talâk îkâ´ından kinâye yapmamıştır. Rahmetî.

«Üç talâk vâki olur.» Çünkü seçmek emrin elindedir sözüne cevap teşkil edebilir. Bir kelimesi seçmenin sıfatıdır ve kadın sanki "kendimi bir defa ile seçtim" demiş gibi olur. Bununla da üç talâk meydana gelir. Nehir. kendini boşa sözünde ise seçmek bu söze cevap teşkil edemez. Nitekim bundan sonraki fasılda gelecektir.

«Velev ki kadın küçük olsun.» Bundan önceki bâbta Zahîre´den naklettiğimiz fetva vak´ası budur.

«Çünkü bu söz tâlik gibidir.» Yani temlîk olsa da bunda tâlik mânâsı vardır. Nitekim izahı muhayyerlik meselesinde geçmişti.

«Ama bunu kadın küçükse diye kayıdlamak gerekir.» Bu ifade söz götürür. Müntekâ´dan naklen Hulâsa´nın ibâresi şöyledir: "Kadına emrin babanın elindedir der de babası da bunu kabul ettim derse kadın boş olur. Kezâ kadına emrin elindedir der de kadın kendimi kabul ettim cevabını verirse boş düşer. Böyle bir sözden kadının küçüklüğü anlaşılamaz. Çün- kü kadın yetişkin de olsa kocası emri bir ecnebînin eline verebilir. Hulâ-sa´nın ibâresinde kadının emrini eline verdiğine, kabulü babasının yaptı-ğına dair bir söz yoktur ki şârihin Nehir sahibine uyarak söyledikleri ye- rinde olsun. Rahmetî.

Ben derim ki! Şu da var: Kadına emrin elindedir demek kendi nefsini seçmesi hususunda tâlik mânâsına gelir. Binaenaleyh kadın küçük bile olsa babasını kabul etmesi sahih olamaz. Kezâ emri babasının eline ve-rirse kadın büyük bile olsa onun kabul etmesi doğru olamaz. Çünkü tâlik edilen şey mevcud değildir.

«Allah Teâlâ´nın ismini zikretmek teberrük içindir.» Yani emir yalnız başına kadının elinde olur.

«Üçü niyet etmezse bir talâk vâki olur.» "Üçü niyet sözüyle neden ihtiraz ettiği ileride gelecektir." dediği budur. Bu söz hiç aded niyet etme-meye yahut hür kadın hakkında bir veya iki talâkı niyet etmeye sâdıktır. Niyet ederse bir talâk-ı bâin vâki olur. Evvelce arzetmiştik ki, diyaneten talâkı kadına tefvîzi niyet etmesi kazaen halin delâleti mutlaka tâzımdır. Bahır.

METİN

Kadın kendini üç defa boşar da erkek ben biri niyet etmiştim derse, delâlet bulunmadığı takdirde erkeğe yemin verdirilir. Kadının delâlet bu-lunduğuna dair beyyinesi kabul edilir. Nitekim geçmişti. Meclisin bir ol-ması, kadının bilmesi nefis kelimesini veya onun yerini tutacak başka bir kelimeyi zikretmek şarttır. Kadının emri elinde olduğunu kocası söyler de kadın bunu bilmez fakat kendini boşarsa boş olmaz. Çünkü şartı yoktur. Hâniyye. Erkek tarafından karı boşamaya yarayan her söz kadın tarafın-dan cevap olmaya da yaramaz. Binaenaleyh kadın ben boşum yahut ken-dimi boşadım derse talâk vâki olur. Seni boşadım derse bunun hilâfınadır. Çünkü talâkla kadın vasıflanır, erkek vasıflanmaz. İhtiyar. Bundan hassa-ten seçmek lâfzı müstesnadır. Çünkü bu söz talâk lâfızlarından değildir. Ama kadın tarafından cevap olmaya yarar. Bedayi.

İZAH

«Delâlet bulunmadığı takdirde erkeğe yemin verdirilir.» Fakat üçe delâlet bulunursa, meselâ üç talâkı müzakere ederler yahut üç parmakla işaret ederse bu delâletle amel edilir.

«Kadının delâlet bulunduğuna dair beyyinesi kabul edilir.» Yani öfke veya müzakere halinde olduğuna dair beyyinesi kabul edilir. Ama niyeti buydu diye getirdiği beyyine kabul edilmez. Meğerki bu niyette olduğunu ikrar etti diye beyyine getirmiş olsun. Nitekim İmâdiyye´den naklen Nehir´de beyan edilmiştir.

«Nitekim geçmişti.» Yani kinâyeler bâbının başında geçmişti. H. «Bunun yerini tutacak başka bir kelime...» İhtiyara kelimesi gibi, em-rimi seçtim demesi gibi. T. Babamı veya annemi yahut ailemi veya koca-ları seçtim demesi de böyledir. Nitekim muhayyerlik bâbında geçmişti. Zâhire bakılırsa burada tekrarda muhayyerlik bâbındaki tekrar gibidir.

«Kadının emri elinde olduğunu söyler de ilah...» cümlesi "kadının bilmesi şarttır" cümlesinin muhterizîsidir. Yani bilmesi şarttır sözüyle bundan ihtiraz etmiştir. Diğer ikisini zikretmemesi anlaşıldıkları içindir. Kadın meclis sona erdikten sonra kendini ihtiyar ederse talâk vâki olmaz. Ama bu mutlak söylediğine göredir. Sınırlı söyler meselâ bir gün emrin elindedir derse kadının muhayyerliği o müddetin devamıncadır. Kadına emrin elindedir der de o da seçtim cevabını verir fakat kendimi demezse, bu mânâda başka bir sözde söylemezse talâk vâki olmaz. Rahmetî.

«Boş olmaz.» Vekil gibidir. Vekil vekâlet işini bilmezden önce vekil değildir. Hatta tesarrufta bulunsa tesarrufu sahih olmaz. Vasî bunun hilâ-fınadır. Çünkü o mirâsçılık gibi hilâfettir. Bezzâziye.

«Erkek tarafından karı boşamaya yarayan her söz ilah...» Bu kaideyi Bahır sahibi Bedâyi´den nakletmiştir. Ama ben onu açıklayan görmedim. Onu izah hususunda bana zâhir olan şudur: Maksad maddesiyle, heyetiyle lâfzı teşhis değildir. Bazılarının dediği gibi zamirleri ve şekilleri değiştirmek suretiyle de değildir. Maksad kadının lâfzı öyle bir şeye isnad etmesidir ki kocası ona isnad etmiş olsa talâk vâki olur. Bu suretle kocası tarafından talâk yapmaya yarayan söz kadın tarafından cevap olmaya yarar. Binaenaleyh kadının sen bana haramsın veya sen benden bâinsin yahut ben senden bâinim demesi yukarda geçtiği vecihle cevap olabilir. Çünkü ilk iki sözde kadın hörmet ve ayrılığı kocasına isnad etmiştir.

Bunları kocası kendisine isnad etmiş olsa, mesela ben sana hara-mım yahut ben senden bâinim dese, talâk vâkl olurdu. Üçüncüde kadın ayrılmayı kendisine isnad etmiştir. Bunu kocası da kadına isnad etmiş olsa ve sen benden bâinsin dese talâk vâki olurdu. Kadının ben boşum yahut kendimi boşadım demesi de böyledir. Talâkı kendine isnad etmiş-tir, bunlar cevap olabilir. Çünkü kocası talâkı kadına isnad etse talâk vâki olurdu. Kadının kocasına seni boşadım demesi bunun hilâfınadır. Ko-casına sen benden boşsun demesi de öyledir. Çünkü talâkı kocasına is- nad etmiştir. Halbuki kocası onu kendine isnad etmiş olsa talâk vâki ol-mazdı. Bu söz kocası tarafından boşamaya elverişli olmayınca karısı ta-rafından cevaba da elverişli olmaz. Bu kaideyi izah hususunda doğru söz budur. Bununla bazılarının: "Bu kaîde şu son sözle bozulur: Çünkü kocası karısına seni boşadım derse talâk vâki olur." iddiası sâkıt olur. Bu iddia maksad zamirleri ve kelime şekillerini değiştirmek olduğuna göredir. Halbuki murad o değildir. Murad bizim söylediğimizdir.

Sonra bilmelisin ki ulemanın: "Koca tarafından karı boşamaya yara-yan her söz." demelerinden murad: Kadın talâkını istedikte...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Talak
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 08:37:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Talak rüya tabiri,Talak mekke canlı, Talak kabe canlı yayın, Talak Üç boyutlu kuran oku Talak kuran ı kerim, Talak peygamber kıssaları,Talak ilitam ders soruları, Talakönlisans arapça,
Logged
09 Mart 2010, 18:31:15
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #11 : 09 Mart 2010, 18:31:15 »

MEŞİET (DİLEK) HAKKINDA BİR FASIL



METİN


Bir adam karısına: Kenidini boşa der de bir şey niyet etmez yahut bir talâkı -karısı hürre ise iki talâkı- niyet ederse, kadın kendini boşadığında bir talâk-ı ric´î meydana gelir. Kadın kendini üç talâkla boşarsa kocası da bunu niyet ettiği takdirde üç talâk vâki olur. Musannıfın kendini boşa diye kayıdlaması şundandır: Çünkü kadınlarından hangisini istersen boşa derse, konuştuğu kadın sözünün umumuna dahil olmaz. Kadın ona cevaben ben kendimi talâk-ı bâinle boşadım derse, kocası kabul ettiği takdirde bir talâk-ı ric´î meydanagelir. Çünkü bu söz kinâyedir.

İZAH

Bu fasıl tefvîz nev´ilerinin üçüncüsüdür. Maksad talâkı sarîh bir şekilde dilemeye tâlik değildir. Bilâkis hem sarîhe hem zımniye şâmil olmasıdır. Hâkim Kâfî´sinde şöyle demiştir: «Bir adam karısına kendini boşa der de dilemekten bahsetmezse bu söz dilemek mesabesindedir. Kadın o mecliste kendini boşayabilir.» Yani talâk kadının dilemesine bağlıdır. Onun boşaması da dilemesi demektir. Onun için Kâfî sahibi: «Kadına dilersen kendini bir defa boşa der de kadın ben kendimi bir defa boşadım cevabını verirse boş olur. Kendini boşamakla dilediğini göstermiştir.» demiştir. Bu izahatımızta Nehir sahibinin İnâye´den naklen yaptığı itiraz defedilmiş olur. Onun itirazı şudur: «Bu başlığa münasip olan, söze içinde dilemek bulunan bir meseleyle başlamaktır.» Sa´diyye hâşiyelerinde kendisine verilen cevaba hâcet yoktur. Orada şöyle cevap verilmiştir: «İçinde dilemek zikredilen mesele zikredilmeyen mesele yerine tutulmuştur. Tıpkı mürekkeple müfredin hallerinde olduğu gibi hareket edilmiştir. Yani müfred mürekkepten önce gelir. Onun yerine tutular da öyledir.

Velev ki Nehir sahibi bunu kabul etmiş olsun. Evet: «Musannıf niçin sarîh olan meşiet meselelerini zikretmeden zımnî meşiet meselelerinden bahsetti? Velev ki her ikisi bu bâbtan maksud olsun» denilirse bu söz ona cevap teşkil edebilir. Anla!

"Karısı hürre ise Iki talâkı..." Çünkü onun hakkında iki talâk aded-i mahız (hâlis sayı) dır. Cariye bunun hilâfınadır. Onun hakkında ikiyi niyet etmesi sahihtir. Çünkü hürre hakkında üç talâk itibarî ferd olduğu gibi cariye hakkında iki talâk da itibarî ferddir.

"Kadın kendini boşadığında" yani bir, iki veya üç boşarda hiç birinde niyet bulunmazsa yahut hürre hakkında bir veya iki talâkı niyet ederse -ki dokuz şekil hâsıl olur- bunlarda birtalâk-ı ric´î vâki olur. Cariyede ise dört şekil meydana gelir. Bunu Halebî söylemiştir. Çünkü cariye kendini ya bir ya iki boşayacaktır. Bunların her birinde ya niyet yoktur yahut biri niyet etmiştir. Lâkin musannıfın "üç defa boşarsa" demesi İmameyn´in kavline göredir. Onlara göre bir talâk-ı ric´î meydana gelir. İmam-ı Azam´a göre ise kadın kendini üç defa boşar da kocası bir talâkı niyet etmiş yahut hiç niyet etmemiş bulunursa bir şey vâki olmaz. Çünkü boşa emrinin mucebî hakikî ferddir. Niyet etmese bile bu sâbit olur. İtibarî ferde yani üçe gelince: O bu sözün muhtemelatındandır. Ancak niyetle sâbit olur. O zaman kadının üç talâk yapması kendisine tefvîz edilen şeyden başkasıyla iştigal olur ve talâk meydana gelmez. Nitekim bunu Şürunbulâlî ifade etmiştir. Bunun muktezası şudur ki; erkek iki talâkı niyet eder de kadın kendini üç talâkla boşarsa İmam-ı Âzam´a göre yine hiç bir tâlak vâki olmaz. Anla!

"Kocası da bunu niyet ettiği takdirde" diye kayıdlaması hiç niyet etmediği yahut bir veya iki talâkı niyet ettiği suretten ihtiraz içindir. Çünkü bildiğin gibi İmam Âzam´a göre hiç bir şey vâki olmaz.

"Üç talâk vâki olur." Bunları bir sözle veya her birini ayrı ayrı yapması müsavîdir. Üç talâkı murad etmesinin sahih olması şundandır: Çünkü kendini boşa sözünün mânâsı boşama işini yap demektir. Bu lügaten zikredilmiştir. Çünkü sözün mânâsının bir cüz´üdür. Binaenaleyh umumu niyet sahih olur. Şu kadar var ki cariye hakkında umum talâk sayısı iki, hürre hakkında üçtür. Fetih.

"Kadın ona cevaben ilah..." Bilmiş ol ki bir adam karısına: Kendim boşa der de o da ben kendimi bâinle boşadım cevabını verirse bir talâk-ı ric´î ile boş olur. Ben kendimi seçtim derse boş olmaz. Fetih sahibi diyor ki: "Farkın hâsılı şudur: tefvîz edilen şey talâktır. Bâin kelimesi talâk yaparken kullanılan sözlerden bir kinâyedir. Demek ki kadın kendisine tefvîz yapılan şeyle cevap vermiştir. Seçmek bunun hilâfınadır. O ne sarîh, ne de kinâye olarak talâk lâfızlarından değildir. Onun içindir ki, kadın ben kendimi bâinle boşadım derse kocasının kabulüne bağlı kalır. Ben kendimi seçtim derse bu söz bâtıldır. Ona kabul de lahîk olamaz. Bâin kelimesinin kinâye sayılması ashabın icma´ıyla olmuştur ki, muhayyer bırakmanın cevabında kullanılır. Şu kadar var ki, kadın burada acele beynunet vasfını ziyade etmiştir. Binaenaleyh vasıf hükümsüz kalır, asıl sâbit olur.

Fetih sahibinin:" Onun içindir ki ilah..." sözü meselemizdeki farkı lebat için başka bir meseleyle istidlaldir ki, o da şudur: Söze kadın başlar da kocası kendini boşa demeden ben kendimi bâinle boşadım derse kocası razı olursa ve buna niyet de etmişse talâk vâki olur. Kinâyeler bahsinden az önce Telhisü´l-Câmi ve şerhinden naklen arzettiğimiz mesele de bu kabîldendir. Orada şöyle demiştik: "Söze kadın başlar da ben kendimi seçtim derse talâkvâki olmaz. Velevki kocasının niyeti bulunsun ve bunu kabul etsin. Çünkü seçtim kelimesi yalnız muhayyer bırakmanın cevabında kinâye kabul edilmiştir. Onun için karısına talâkı niyet ederek seni seçtim dese talâk vâki olmaz. Bâin kılmak sözü bunun hilâfınadır." Fetih sahibinin: "Şu kadar var ki ilah...» sözü bizim meselemizde talâk-ı ric´î meydana geldiğini beyandır. Bu izahatımızla anlarsın ki, şârih ibtida meselesiyle cevap meselesini karıştırmıştır. Doğru olan şekil "kocası kabul ettiği takdirde" sözü ile ondan sonra gelen "velevki kabul etsin" sözlerini ibâreden atmaktır. Çünkü bunlar söze ben kendimi bâin kıldım yahut kendimi seçtim diyerek kadın başladığına göredir. Bu mesele kinâyeler bahsinden önce zikredilmişdi. Şimdi bizim sözümüz kadın bunu kocasının "kendini boşa" sözüne cevap olarak söylemesi hakkındadır. Bu ise aslâ kabule tevakkuf etmediği gibi kadının talâk niyetine de bağlı değildir.

Nehir´de Telhîs´den nakil edilen bunun hilâfınadır. Çünkü Telhîs´den kadının niyetinin şart koşulması ancak ibtida meselesindedir, cevap meselesinde değildir. Kendini boşa sözüne cevaben kadının ben kendimi bâinle boşadım demesi niyete muhtaç değildir. Şu da var ki burada vâki olan talâk ric´îdir. İbtida meselesindeki ise bâindir. Tahtâvî´nin kezâ Rahmetî´nin bu söylediklerimizden bazılarına tenbihde bulunduklarını gördüm.

METİN

Kendimi seçtim demesiyle boş düşmez. Velevki kabul etsin. Çünkü seçmek ne sarîhtir ne de kinâye. Koca bundan dönemez. Yani tefvîzın her üç nev´inden dönmeye hakkı yoktur. Çünkü bunda tâlik mânâsı yardır. Meclisle de mukayyeddir. Çünkü temlîktir. Ancak ne zaman istersen ve benzeri umum ifade eden sözler ziyade ederse o zaman mutlak olarak boş düşer. Bu sözü bir erkeğe söyler yahut kadına ortağını boşa derse meclisle mukayyed olmaz. Çünkü bu tevkildir. Ondan dönmeye de hakkı vardır. Meğerki "ben seni her azlettikçe sen vekilsin" ifadesini ziyade etmiş olsun.

İZAH

"Ne sarîhtir ne de kinâye." Yani bu söz talâkın kinâyelerinden değil tefvîzın kinâyelerindendir. Seç diyerek muhayyer bırakmanın cevabı olması icma´la bilinmiştir. Emrin elindedir sözü de buna katılmıştır. Boşa sözü bunun hilâfınadır. Zira seçmek kelimesinden cevap olmaz. Bahır sahibi diyor ki: "Cevaba selâhiyeti yoktur sözüyle şunu ifade etmiştir ki, kadın kendisini alakadar etmeyen bir şeyle meşgul olduğu için emir onun elinden çıkar. Nitekim Fetih´de belirtilmiştir. Sadece seçmeyi nefy ile yetinmesi gösteriyor ki, koca tarafından talâk yapmaya yarayan her söz kendini boşa emrine cevap olmaya da yarar. Bu emrin elindedir sözünün cevabı gibidir. Nitekim Hulâsa´da açıklanmıştır."

"Her üç nev´inden" yani muhayyer bırakmak, emrin elindedir demek vedilersen sözlerindendönmeye hakkı yoktur.

"Çünkü bunda tâlik mânâsı vardır." Yahut bu temlîk olduğu için yalnız temlîk edenle tamam olur, kabule tevakkuf etmez. Nitekim Fetih sahibi bununla ta´lil etmiştir. Biz bunu tefvîz bâbında arzetmiştik.

"Çünkü temlîktir." Yani velevki vekâlet sözünü sarahaten söylemiş olsun. Meselâ seni talâkın hususuna vekil ettim desin. Nitekim Hâniyye´de belirtilmiştir. Çünkü kadın kendisi için iş görmekte, vekil ise başkası için çalışmaktadır. Bunu Bahır sahibi ifade etmiş; sonra şunları söylemiştir: "Zâhire bakılırsa tatlîkı veya talâkı tâlik arasında bu hükümde fark yoktur. Yani meclisle takyidinde demek istiyor. Çünkü Muhît´te bildirildiğine göre bir adam karısına kendini boşa der de dilemekten bahsetmezse bu dilemek mesabesindedir. Ancak bir şeyde müstesnadır ki, o da kendini boşa sözünde üçü niyet sahihtir. Sen dilersen boşsun sözünde üçü niyet sahih değildir." Zâhirine bakılırsa kadın bulunduğu mecliste dilemezse emir elinde olmaktan çıkar.

"Ve benzeri ilah..." Dilediğin vakit, her ne zaman dilersen ve dilediğin an gibi sözlerdir. Böyle sözler karşısında kadın o mecliste ve daha sonra kendini boşayabilir. Çünkü bu sözler umum vakitleri ifade ederler. O adam "hangi vakitte istersen kendini boşa" demiş gibi olur. Bilmelisin ki erkek ne zaman dilek kelimesini zikrederse onu ister umum icab eden, ister etmeyen bir sözle birlikte söylesin kadın kendisini kasidsiz olarak yanlışlıkla boşarsa talâk vâki olmaz. Dilek kelimesini zikretmezse bunun hilâfınadır. Talâk vâki olur.

"Mutlak olarak boş düşer." Yani gerek o mecliste, gerekse daha sonra boşasın kadın boş düşer.

"Bu sözü bir erkeğe söylerse" cümlesindeki ism-i işaret boşama emrine râcidir. Yani bir adama benim karımı boşa derse mec...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

09 Mart 2010, 19:23:17
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #12 : 09 Mart 2010, 19:23:17 »

TÂLİK BÂBI



METİN


Tâlik lügatta allaka kelimesinden alınmadır. Kâmûs´ta bunun aslı bırakmak mânâsına geldiği bildirilmiştir. Istılahda bir cümlenin ihtiva ettiği mânânın meydana gelmesine bağlamaktır. Buna mecazen yemin denilir.

İZAH

Musannıf tâlikı, talâkın sarîh ve kinâye sözlerle yapıldığını beyandan sonraya bırakmıştır. Çünkü tâlik talâkla şartı beraberce söylemekten mürekkeb bir şeydir. Onun için onu müfredden yani talâktan sonraya bırakmıştır. Nehir.

«Tâlik lügatta allaka kelimesinden alınmadır.» Bahır´da böyle denilmiştir. Ama evla olan: "Tâlik allaka kelimesinin masdarıdır. Bir şeyi astı mânâsına gelir." demektir. T. Yani şârihin sözü masdarın fiilden türemiş olduğu zannını verir. Halbuki bu tercih edilen kavlin hilâfınadır. Lâkin murad maddeyi beyandır. Tâ ki lügaten ondan muradın hissî ve manevî kısımlara şâmil olan mutlak tâlik olduğu anlaşılsın.

«Istılahta ilh...» sözü manevî tâlika mahsus bir tariftir. Musannıfın birinci cümleden muradı ceza, ikinciden muradı da şart cümlesidir. Meselâ şu haneye girersen sen boşsun sözünde kadının boş düşmesi o haneye girmesine bağlanmıştır.

«Buna mecazen yemin denilir.» Çünkü Nehir´de bildirildiğine göre tâlik hakikatte şartla cezadan ibarettir. Ona yemin denilmesi mecazdır. Çünkü bunda sebeb mânâsı vardır. Yine Nehir´de beyan edildiğine göre bu hususi şekilde bağlamak diye tarif edilen ve tâlik ihtiva eden şart cümlesinin beyanıdır. Bu bağlamaya yemin denilir.

Fetih sahibi diyor ki: «Esasen yemin kuvvet demektir. İki elden birine yemin (sağ el) denilmesi diğerinden daha kuvvetli olduğu içindir. Allah´a and vermeye yemin denilmiştir. Çünkü evvela tereddütten sonra yapmak veya yapmamak için and edilen şey üzerine kuvvet ifade etmektedir. Şüphesiz ki nefsin hoşlanmadığı bir şeyi bir şeye bağlamak ve o şey meydana gelince bağlananın da meydana gelmesi şer´an ondan korunmanın kuvvetle lüzumunu ifade eder. Ve nefsin sevdiği bir şeyi bir şeye bağlamak o şeyi yapmaya teşvik olur. Bu suretle de yemin sayılır. Ancak bu izah onun hakikat olmasına da lügatta mecaz olmasına da ihtimallidir.

Bahır´ın yeminler bahsinde şöyle denilmektedir: "Bedâyi´nin zâhir ifadesine bakılırsa tâlik lügatta dahi yemindir. Çünkü İmam Muhammed ona yemin adını vermiştir. Onun sözü lügatta da huccettir denilmektedir." Bu gösterir ki tâlik hem lügaten hem ıstılahen yemindir. Onun içindir ki Mi´râc-ı Dirâye sahibi: "Allah Teâlâ´ya and vermeye de tâlika da yemin denilir." demiştir.

Ben derim ki: Lâkin Fetih sahibinin yukarıda geçen sözünün muktezası şudur: Bundanmurad tâlik edilen şeyi ihtiyarî bir fiile bağlamaktır. Tâ ki yemin edilen şeyden kaçınmak yahut o şeyi yapmaya teşvik için kuvvet ifade etsin. Meselâ bana filan işin müjdesini verirsen sen hürsün sözü bu kabîldendir. Tâlikın bundan başkasına yemin denilmez. Meselâ güneş doğarsa yahut hayzını görürsen sen şöyle ol sözü bu kabîldendir. Ancak Telhisü´l-Câmi´de ve onun şerhi Fârîsî´de beyan edildiğine göre bir kimse yemin etmeyeceğine yemin ederse cezayı şart olmaya elverişli bir şeye tâlik etmekle yemini bozulur. Bu şartın kendisinin veya başkasının fiili yahut vaktin gelmesi gibi bir şey olması fark etmez. Meselâ şu haneye girersen sen boşsun yahut Zeyd gelirse veya yarın olursa, keza ayın başı geldiğinde veya ay yenilenmediğinde sen boşsun demesi bu kabîldendir. Yeterki kadın hayız görenlerden olsun, aylarla iddet bekleyenlerden olmasın. Çünkü yeminin rüknü mevcuddur. Yeminin rüknü cezayı tâliktır. Yeminin bulunması bozulmasının şartıdır. O adam da yeminini bozmuş olur. Megerki dilersen veya istersen yahut seversen veya arzu edersen yahut razı olursan gibi kalb amellarinden birine yahut ayın gelmesine tâlik etmiş olsun da ayın başı geldiği zaman boşsun desin. Kadın da aylarla iddet bekleyenlerden olsun. Bu takdirde yemini bozulmaz.

Çünkü birinci gurup sözler temlîkte kullanılır. Onun için meclise münhasır kalır. Sırf tâlik için kullanılmazlar. İkinci nev´i ise senenin vaktini beyan için kullanılır. Çünkü kadın hakkında ayın başı sünnî talâkın vuku bulduğu vakittir. Binaenaleyh sırf tâlikta kullanılan bir söz değildir. Onun içindir ki, talâkı tatlika tâlik eder de ben seni boşarsam boşsun derse yemini bozulmaz. Zira vâkii hikâye etmek istemiş olabilir. Yani seni boşamak benim elimdedir, ben boşarsam sen boş olursun demek istemiştir. Böylece o söz sırf tâlik için kullanılmaz. Kölesine bana bin dirhern verirsen sen hürsün, bundan aciz kalırsan kölesin sözüyle dahi şartla ceza bulunsa bile tâlik yapmış olmaz. Çünkü bu söz kitabetin tefsiridir. Sırf tâlik ifade etmez. Sen bir hayız görürsen boşsun sözüyle dahi tâlik yapmış sayılmaz. Çünkü temizlik müddetinin bir cüz´ü bulunmadıkça kâmil hayız bulunamaz.

Binaenaleyh talâk temizlik müddetinde olur ve bu sözü sünni talâkın tefsiri yapmak mümkündür. Sırf tâlik için tahsis edilmiş değildir. Bu suretlerde hâlis tâlik ifade etmeyen sözlerle o adamın yemini bozulduğunda hüküm vermememiz şundandır: Çünkü talâka yemin etmek memnu´dur. Aklı başında bir insanın sözünü yasak olmayacak cihete yorumlamak evladır. Burada da onun ihtimalli bulunduğu temlîk veya tefsire yorumlamak mümkündür. Onun için talâka yemin mânâsına yorumlanmaz. Sen hayız görürsen boşsun diyen kimsenin yemini bozulması ise bozulmanın şartı bulunduğu içindir. O da yemindir. Yemin rüknüyle yani ceza ve şartıyla zikredilmiştir. Adamın "hayzını görürsen" demesi bid´î talâkı tefsire elverişli değildir. Çünkü bid´î talâkın bir çok nev´ileri vardır. Bu söz onları tefsireyaramaz. Sünnî öyle değildir. O yalnız bir nev´idir. Gerçi bir adam karısını güneş doğarsa sen boşsun dediğinde yemini bozulur. Halbuki yeminin mânâsı olan teşvik veya men burada yoktur. Güneşin doğması da muhakkaktır, şart olmaya elverişli değildir. Çünkü mevcud olacağında tereddüd yoktur. Zira biz: "Gerek teşvik gerekse men yeminin semeresidir, onun hikmetidir. Şu halde yeminde rükün tamam olmuştur. yalnız semere ve hikmetinde tamam olmamıştır. Çünkü şer´î akidlerde hüküm surete teallûk eder. Semere ve hikmete teallûk etmez." diyoruz. Onun için bir kimse satmayacağına yemin eder de fasid bir satış yaparsa yemini bozulur. Çünkü satışın rüknü mevcuddur. Velevki ondan beklenen milkin intikali sâbit olmasın. Tereddüdsüzlüğü teslim etmiyoruz. Çünkü kıyametin her zaman kopma ihtimali vardır. Bu satırlar kısaltılarak alınmıştır.

Hasılı şudur: her tâlik yemindir, ister kendi fiiline, ister başkasının fiiline, isterse vaktin gelmesine tâlik olsun. Velevki yeminin semeresi olan teşvik veya men´ bulunmasın. Binaenaleyh yemin etmeyeceğine yemin eden bir kimse bununla yemini bozmuş olur. Meğerki bu sözü tâlik suretinden temlîk veya sünnî talâkı tefsir yahut vâkii beyan yahut kitabeti açıklama gibi mânâlara sarfetmek mümkün olsun. Nitekim müstesna olan bu beş meselede böyledir ve inşaallah yeminler bahsinde gelecektir. Bu izahattan anlaşılır ki, Bahır sahibinin söylediği şu söz: "Musannıfın tâlik tâbirini kullanması Hidâye sahibinin talâka yemin bâbı demesinden evladır. Çünkü bu beş meselede olduğu gibi tâlik sûrî tâlika şâmildir.

Bunların bazısı yemin olmamakla beraber biliyorsun bu bâbta zikredilmiştir." sâkıttır. Nehir sahibinin: "Bunlarda yemini bozulmaz. Çünkü bunlar örfen yemin değildir. Binaenaleyh fukahanın ıstılahında yemin olmasına aykırı düşmez." sözü de öyledir. Biliyorsun ki bu suretlerde yeminin bozulmaması hâlis tâlik sayılmadıkları içindir. Hem o kimseler hakkında bunlar yemin değildir. Şu da var ki bu örfe mebnî bir şey olsa o zaman örf nazarında hayzını görürsen sözü ile bir hayız görürsen sözü arasında fark nedir ki, birincisi yemin sayılır, ikincisi sayılmaz?

METİN

Tâlikin sahih olmasının şartı, şartın mevcud olma tereddüdü içinde yok olmasıdır. "Gökyüzü üzerimizde ise" gibi vücudu muhakkak olan şey tencizdir. "Deve iğne deliğine girerse" gibi müstahîl (imkânsız) olan bir şey de hükümsüzdür.

İZAH

«Şartın» yani şart fiilinin delâlet ettiği mânânın "mevcud olma tereddüdü içinde" yani hem olabilir hem olmayabilir bir halde yok olmasıdır. İmkânsız veya mutlaka vücuda gelmesi muhakkak olmamalıdır. Çünkü şart ya teşvik ya men´ içindir. Bunların her biri imkânsızla muhakkakta tasavvur edilemez. Tahrir şerhi.

«Tencizdir.» Bu söz mutlak değildir. Bilâkis devamı için ibtida hükmü verilen şeylere mahsustur. Meselâ bir kimse kölesine sana mâlik olursam sen hürsün derse, sustuğu an köle âzâd olur. Gözü gören, kulağı işiten veya sağlam olan karısına sen görürsen veya işitirsen yahut düzelirsen boşsun derse kadın o anda boş olur. Çünkü bu uzayıp giden bir iştir. Binaenaleyh devamı için ibtida hükmü vardır. Hayızlı veya hasta olan karısına: Sen hayzını görürsen veya hasta olursan şöyle olsun demesi bunun hilâfınadır. Bu söz müstakbel bir hayıza yorumlanır. Çünkü hayızla hastalık uzun zaman devam etmeyen şeylerdendir. Bunu Bahır sahibi söylemiştir. Vechi Hâniyye´de belirtildiği gibi şöyledir: "Hayız ve hastalık uzun zaman devam etse de şeriat mecmu itibariyle bunlara birtakım hükümler tâlik etmiştir ki, bu hükümler onların her cüz´üne teallûk etmez. Demek oluyor ki, bütününe bir şey hükmü vermiştir.

«Hükümsüzdür.» Binaenaleyh aslâ vâki olmaz. Çünkü o kimsenin bundan maksadı nefyi gerçekleştirmektir. Onu imkânsız bir şeye tâlik etmesi bundandır. Bu İmam-ı A´maz´la İmam Muhammed´in: "Yeminin mün´akid olmasının şartı yeminde sâdık kalmanın mümkün olmasıdır." sözüne râci´dic. İmam Ebû Yusuf buna muhâliftir. Bu izaha göre Hâniyye´nin: "Bir adam karısına: eğer benim kesemden aldığın altını iade etmezsen boşsun der de, altın kesesinde çıkarsa kadın boş olmaz." sözü daha iyi anlaşılır. Bahır. Kınye´nin şu sözü de bu kabîldendir: "Sarhoş bir kimse kapıyı çalar da kadın kapıyı açmazsa: Sen bu kapıyı bu gece açmaz...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

09 Mart 2010, 19:39:45
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #13 : 09 Mart 2010, 19:39:45 »

TÂLİKTAN MURAD CEZA VERMEKTİR, ŞART DEĞİLDİR



METİN


Bitişik olması da şarttır. Ancak bir özürden dolayı bitişik olmayabilir. Bununla ceza kasdetmemesi dahi şarttır. Kadın: Ey alçak der de, kocası da: Ben senin dediğin gibiysem sen de şöylesin cevabını verirse talâkı tenciz olur. Kadının dediği gibi olmuş olmamış fark etmez. Meşrutu zikretmek meselâ sen boşsun eğer demek hükümsüzdür. Bununla fetva verilir. Cezanın sonra zikredildiği yerde rabt edatının bulunması da şarttır. Nitekim gelecektir. Tâlikın lüzumunun şartı ya hakikaten milktir, meselâ bir kimse kölesine şöyle yaparsan sen hürsün der, yahut hükmen milktir. Velevki hümen hükmî olsun. Karısına yahut kendinden boşanıp iddet bekleyen birine gidersen sen boşsun demesi böyledir. Yahut âm olsun hâs olsun hakikî milke izafettir. Meselâ bir köleye mâlik olursam yahut muayyen bir köleye sana mâlik olursam şöyle olsun demesi böyledir.

İZAH

"Bitişik olması da şarttır." Yani ecnebî bir fâsıla bulunmamalıdır. Bunun hakkında söz musannıfın: "Bir kimse kansına sen boşsun inşaallah diye bitişik olarak söylerse" dediği yerde gelecektir.

"Bununla ceza kasdetmemesi dahi şarttır." Bahır sahibi diyor ki: Bir kimseye karısı pezevenk ve alçak gibi bir sözle söver de o da: Eğer ben senin dediğin gibi isem sen boşsun cevabını verirse, kocası dediğin gibi olsun olmasın derhal talâk vâki olur. Çünkü kocası ekseriyetle kadını boşamaktan ancak ona eziyeti kasdeder. Ama bununla tâlikı murad ederse diyaneten tasdik olunur. Buhâra ulemasının fetvası buna göredir. Nitekim Fetih´te beyan edilmiştir. "Yani onların fetvası bunun şart için değil ceza için olmasıdır. NitekimFetih´te gördün. Zâhire´de de böyle denilmiştir. Yine Zâhire´de bildirildiğine göre muhtar kavil ve fetva şudur: Eğer bu söz öfke halinde söylenmişse cezaya yorumlanır. Aksi takdirde şart mânâsı verilir.

Bunun bir misli de Muhît´ten naklen Tatarhâniyye´dedir. Valvalciyye´de şöyle denilmiştir: "Tâlikı kesederse sefeleden olmadıkça talâk vâki değildir. Ulema sefelenin mânâsı hakkında söz etmişlerdir. Ebû Hanife´den bir rivâyete göre müslüman sifle olmaz. Sifle ancak kâfir olur. Ebû Yusuf´tan bir rivâyete göre sifle: Söylediğine ve kendisine söylenene aldırış etmeyen kimsedir. İmam Muhammed´den bir rivâyete göre sifle güvercinle oynayan ve kumarbazlık eden kimsedir. Halef: "Sifle yemeğe dâvet edildiği vakit oradan bir şey aşıran kimsedir." demiştir. Fetva Ebû Hanife´den rivâyet edilen kavle göredir. Çünkü mutlak surette sifle odur. Pezevenk karısını kıskanmayan kimsedir.

"Meşrutu zikretmek" den murad şart fiilini söylemektir. Zira şart kılınan odur.

"Hükümsüzdür." Yani kadın boş olmaz. Çünkü o adam sözü tam olarak ağzından çıkarmamıştır. Kezâ sen üç defa boşsun olmazsa yahut ancak yahut olursa veya olmadıysa gibi sözler hükümsüzdürler. Bahır.

"Bununla fetva verilir." Bu kavil Ebû Yusuf´undur. İmam Muhammed kadın derhal boş olur demiştir. Bahır.

"Rabt edatının bulunması" yani Arapçada fa ve izai fücâiyye (Türkçede öyleyse, o halde) gibi bir edatın bulunması şarttır.H.

"Nitekim gelecektir." Yani musannıfın "Şart sözleri ilah..." dediği yerde gelecektir. H.

"Ya hakikaten milktir." Çünkü milk olmayan yere tâlik ve izafet sahihtir. Fakat kocanın kabulüne bağlıdır. Hatta ecnebî bir adam birinin karısına şu eve girersen boşsun derse kocasının kabulüne bağlı olur. Kocası kabul ederse tâlik lâzım gelir ve kabulden sonra girdiği takdirde boş düşer. Daha önce girerse boş olmaz. Kezâ ecnebî birinin yaptığı müneccez talâk kocanın kabulüne bağlıdır. Kabul ederse kabul ettiği vakte münhasır olarak talâk vâkidir. Satış böyle değildir. Çünkü kabul edince o satış zamanına istinad eder. Burada kaide şudur: Şarta tâlikı sahih olan şey münhasırdır. Şarta tâlikı sahih olmayan ise evvele istinad eder. Bahır.

Hakikaten sözüyle şârih muradın talâk ve köle âzâdını tâlika ve kezâ nezire şâmil olduğuna işaret etmiştir. Meselâ AIIah hastama şifa verirse, Allah için şu elbiseyi tesadduk etmek boynuma borç olsun sözü bir nezirdir. Tâlik halinde o elbiseye mâlik olması şarttır. Bunu Rahmetî söylemiştir.

"Yahut hükmen milktir." Hükmen milk nikâh milkidir. Çünkü milk-i rakabe değil cima´ istifadesinden ibaret bir milktir. Sonra bu hükmî milk nikâh mevcudsa hakikaten hükmîmilktir. Boşandıktan sonra kadın iddet beklerken ise hükmen hükmî milktir. Şârih: "Velevki hükmen hükmî olsun." sözüyle buna işaret etmiştir. T.

"Hakiki milke izafettir." Verdiği misâlde olduğu gibi milke muallak yapar. Yahut benim karım olursan der veya nikâh gibi milke sebeb olan şeyi yani evlenmeyi söyler. Mûrisinin kölesine: Sahibin ölürse sen hürsün demesi bunun hilâfınadır. Çünkü bu tâlik sahih değildir. Ölüm milk için vaz edilmiş değildir. Bilâkis milkin ibtali için vaz edilmiştir. Sonra bilmiş ol ki, burada izafetten murad sırf tâlika ve ıstılahî izafete şâmil olan lügavî mânâsıdır. Nitekim seninle evlendiğim gün sen boşsun sözü ıstılahî bir izafettir. Nasılki Fetih sahibi buna işaret etmiştir. Bahır sahibi bunların arasındaki farkı göstermek için sözü uzatmıştır. Oraya müracaat edebilirsin!

METİN


Hükmi milke izafet dahi böyledir. Bir kadın nikâh edersem yahut seni nikâh edersem sen boşsun gibi. Her kadın tâbirini kullaması da öyledir. Şartın mânâsı kâfidir. Ancak ismi ile veya nesebiyle yahut işaretle muayyen olan kadında kâfi değildir. Evlendiğim kadın boş olsun derse o kadınla evlenmekle kadın boş olur. Şu kadın ilah... der de onu işaretle tarif etmek istemezse vasıf hükümsüz kalır. Ecnebî bir kadına Zeyd´i ziyaret ederse hükümsüz kalır. Kezâ bir döşekte beraber yattığım her kadın boş olsun der de o kadınla evlenirse kadın boş olmaz. Cima´da bulunduğum her cariye hür olsun der de bir cariye satın alarak onunla cima´da bulunursa âzâd olmaz. Çünkü milk ve milke izafet yoktur. Bahır sahibinin ifadesine göre bizim örfümüzde kadının ziyareti ancak beraberinde götürdüğü yemekle olur ki, onu ziyaret edilen kimsenin yanında pişirir. Bellenmelidir. i

İZAH

"Hükmî milke izafet dahi böyledir." Yani âm olsun hâs olsun bunun gibidir. Şârih bu sözle İmam Mâlik´in muhalefetine işaret etmiştir. İmam Mâlik bunu bir kadına veya bir şehire yahut bir kabileye, bakireliğe, dulluğa tahsis etmiştir. Meselâ aldığım her bâkire yahut her dul diyecektir.

"Bir kadın nikâh edersem" yani o boş olsun diyecektir. Şârihin bunu ibâreden atması ondan sonra gelen sözden anlaşıldığı içindir.

"Yahut seni nikâh edersem..." Bu kadının ecnebî olmasıyla iddet bekleyen olması arasında fark yoktur. Nitekim Bahır´da beyan edilmiştir.

"Her kadın tâbirini kullanması da öyledir." Yani evlendiğim her kadın boş olsun derse hüküm yine böyledir. Bu hususta hîle (yani kurtuluşa çare) Bahır´da gösterilendir ki, o kimseye kadını bir fuzûlî nikâhlar, o da fiilen razi olur. Meselâ icab eden eşyayı kadına gönderir yahut kadın boşandıktan sonra onunla evlenir. Çünkü her kelimesi tekrarı iktiza etmez. Biz meşietfaslından önce bu bahse teallûk eden sözleri arzetmiştik.

FER´İ BİR MESELE: Bir adam filanla konuşursam evlendiğim her kadın boş olsun der de o filanla konuşur sonra evlenirse kadın boş düşmez. Evvela konuşur sonra evlenir, sonra yine konuşursa ilk konuşmadan sonra evlendiği kadın boş düşer. Hâniyye. Zahîre´nin onuncu faslına da bak.

"İsmi ile veya nesebiyle" sözünün yerinde Bahır ve diğer kitablarda ve edatı kullanarak ismi ve nesebiyle denilmiştir. Bahır sahibi diyor ki: "Kendisi ile evlendiğim filan kızı fülane boş olsun der de sonra o kadınla evlenirse boş olmaz." Demek istiyor ki, evlenmekle vasıf hükümsüz kaldığı için yalnız filan kızı fülane boştur sözü kalır, o da ecnebîdir. Milke izafet bulunmamıştır. Onun için evlendiğinde boş düşmez.

"Yahut işaretle..." İşaretle tarif orada mevcud olana, isim ve neseble tarif ise orada bulunmayana yapılır. Hatta yemin verirken kadın orada bulunursa ismini ve nesebini söylemekle tarif hâsıl olmaz, sıfat da hükümsüz kalmaz ve talâk evlenmeye teallûk eder. Bu izaha göre Câmi´de şöyle denilmiştir: "Muhammed b. Abdillah isminde bir adamın bir hizmetçisi olsa ve adam: Muhammed b. Abdillah´ın şu hizmetçisiyle bir kimse konuşursa karısı boş olsun diyerek hizmetçiye işaret etse, sonra hizmetçi kendisi ile konuşsa karısı boş düşer. Çünkü yemin eden orada mevcuddur. Onun tarifi işaret yahut izafetle olur. Bunlardan biri bulunmamıştır. Binaenaleyh isim belirsiz kalmıştır. Belirsiz isimlere dahil olmuştur." Bunu Bahır sahibi Şeyhü´l-İslâm´ın Câmi´inden naklen söylemiştir.

"Vasıf hükümsüz kalır." Yani evlendiğim kelimesi hükümsüz kalır. O kimse sanki şu kadın boştur demiş gibi olur. Nasılki kendi karısına şu haneye giren kadın boş olsun derse kadın o haneye girsin girmesin hemen boş olur. Bahır. Ecnebî kadının boş düşmemesi ise milk ve milke izafet bulunmadığı içindir. Vasıf hükümsüz kaldığı için değildir. Kendi karısı bunun hilâfınadır.

"Çünkü milk ve milke izafet yoktur." Metindeki meselede bu zâhirdir. Ondan sonra zikredilenlerde dahi hüküm aynıdır. Çünkü bir döşekte beraber yatmak mutlaka nikâhlı olmayı gerektirmez. Nitekim cariye ile cima´da bulunmak da ona mâlik olmayı gerektirmez. Bunun bir misli de şudur: Bir kimse anne ve babasına: Beni bir kadınla evlendirirseniz o kadın üç defa boş olsun der de, annesi babası onu kendisinden izin almadan evlendirirlerse karısı boş düşmez. Çünkü bu söz nikâh milkine izafe edilmemiştir. Anne ve babasının onu izinsiz evlendirmeleri doğru değildir. Bunu Muhît´ten naklen Bahır sahibi söylemiş, sonra: "İzniyle olmuş veya olmamış fark etmez. Nitekim Mi´râc´da belirtilmiştir." demiştir.

Ben derim ki: Lâkin Hâniyye´de izniyle evlendikleri surette: "Sahih ola...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

09 Mart 2010, 19:45:59
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #14 : 09 Mart 2010, 19:45:59 »

TAS MESELESİ



METİN


Sözünde durmaya mahal kalmamakla da tâlik bâtıl olur. Meselâ filanca ile konuşursan der de o filanca ölüverirse yahut şu haneye girersen der de o hane bahçe yapılırsa sözünde durmak için mahal kalmaz. Nitekim biz bunu Mültekâ üzerine yazdığımız hâşiyede izah ettik. Tas meselesi de bütün fer´leriyle ileride gelecektir.

FER´İ BİR MESELE : Bir adam cariye olan karısına: Şu haneye girersen üç defa boşsun dedikten sonra cariye âzâd olur da o haneye girerse, kocasının ona dönmeye hakkı vardır. Kınye.

İZAH

«Sözünde durmaya mahal kalmamakla da tâlik bâtıl olur.» Bunu Bahır sahibi İmam Ebû Yusuf´tan nakletmiştir. Lâkin onun lâfzı şöyledir: Tâlikı iptal eden şeylerden biri de şart mahallinin bulunmamasıdır. -Meselâ ceza mahalli bulunmaz. Nitekim fülanla konuşursan ilh... sözünde böyledir. Zikri geçen temsil şart bulunmadığına aiddir. Zira şart konuşursan ve girersen sözleridir. Yani bunların mânâlarıdır ki, o da söz ve girmektir. Bunların mahalli o fülan kişi ile işaret edilen hanedir. Ceza mahallinin bulunmaması kadının ölmesi gibidir. Zira bu iki mahallin bulunmamasıyla tâlik bâtıl olur. Tâlikın mutlaka olabilecek bir şeye yapılması lâzımdır. Bunun ise yokluğu tehakkuk etmiştir. "Öldükten sonra Zeyd´in yaşaması mümkündür. Bahçenin haneye çevrilmesi de mümkündür." denilemez. Çünkü o adamınyemini ondaki mevcud hayat üzerine idi. Bina yapıldıktan sonra tekrar iade edilen bahçe başka bir hanedir. İşaret edilen hane o değildir. Nitekim ulema bunu da şu haneye girmem sözünde açıklamışlardır.

«Tas meselesi gelecektir.» Yani yeminler bahsinin yeyip içmeye yemin bâbında gelecektir. Hâsılı şudur: İleride yemininde durma tasavvurunun imkânı yemin mün´akid olmak ve bâki kalmak için şarttır. Ebû Yusuf buna muhâliftir. Bir kimse şu tastaki suyu bugün mutlaka içeceğim diye yemin eder de tasda su bulunmazsa yahut bulunur da o gün geçmeden dökülürse Tarafeyn´e göre yemini bozulmaz. Çünkü birincide mün´akid olmamıştır. İkincide ise bâtıl olmuştur. Bugün demez de tasda da su bulunmazsa hüküm yine budur. Çünkü yemin mün´akid olmamıştır. Fakat tasda su bulunur da dökülürse o kimsenin yemini bilittifak bozulur. Zira sözünde durma imkânı bulunmakla yemin mün´akid olmuştur. Sonra dökmekle bozulur. Çünkü sözünde durmak o adama vâcibtir. Suyu döktüğü vakit sözünde durma kalmaz ve yemini bozulur. Nitekim su mevcud iken yemin eden kimse ölürse yine böyledir. Vakitle sınırlanan bunun hilâfınadır. Çünkü o kimseye sözünde durmak ancak o muayyen vaktin son cüz´ünde vâcib olur. Bu meselenin fer´lerinden biri de Zeyd´i bugün mutlaka öldüreceğim yahut bu ekmeği bugün mutlaka yiyeceğim veya borcumu yarın mutlaka ödeyeceğim diye yemin edip de Zeyd´in ölmesi, gün geçmeden ekmeği başkasının yemesi veya ertesi gün gelmeden borcu ödemesi yahut alacaklının ibrâ etmesidir. Bunlarda yemini bozulmaz. Meselenin tamamı Bahır´ın yeminler bahsindedir.

Ben derim ki: Bu tafsilâtı geçen meselede yapmaması şundandır: Çünkü o meselede yeminin bozulmasının şartı vücudu olan bir şeydi ki, o da konuşmak veya girmektir. Adam ölünce veya hane bahçe yapılınca mahal kalmamıştır ve yeminin bozulacağından ye´se düşülmüştür. Artık vakitle sınırlı olsun, mutlak olsun yeminin bâki kalmasında bir fayda yoktur. Yeminin bozulmasının şartı vücudu olmayan bir işse bunun hilâfınadır. Meselâ Zeyd´le konuşmazsam yahut şu haneye girmezsem derse iş değişir. Mahallin bulunmamasiyle yemin bâtıl olmaz. Bilâkis onunla yeminden dönmek tehakkuk eder. Çünkü yeminde durma şartından ümid kesilmiştir. Ama bu sözünde durma şartı müstahil (imkânsız) olmadığına göredir. Aksi takdirde bu da tas meselesidir. O meseledeki tafsilâtı gördün.

Göğe çıkacağım diye yemin etmek bunlardan değildir. Zira bu yemin mün´akid olur, arkacığından da bozulur. Çünkü göğe çıkmak haddi zâtında mümkün bir iştir. Bazı peygamberler çıkmışlardır. Melekler ve başkaları da çıkarlar. Ancak o adamın yemini yemin eder etmez bozulur yahut vakitle sınırlandırılan müddetin sonunda bozulur. Çünkü âdeten ümid o zaman kesilir. Bu tas meselesinin hilâfınadır. Çünkü tasda mevcud olmayan suyu içmek veya ondan dökülmüş bulunan suyu içmek haddi zâtında mümkün olmadığı gibiâdeten de mümkün değildir. Onun için yemin bâtıl olur. Yemininden dönmüş sayılmaz. Ancak yemini mutlak olur da tasdan su dökülürse o zaman yemininden dönmüş olur. Nitekim bunun tahkîkı inşaallah yeminler bahsinde gelecektir. Bâbın sonunda söyleyeceklerimize de bak!

«Kocasının ona dönmeye hakkı vardır.» Çünkü üç talâkı tâlik ettiği vakit karısı cariye idi. Kocasının ona ancak iki talâk hakkı vardı. Böylece iki talâkı tâlik etmiş oldu. H.

METİN

Şart lâfızları yani cezanın vücuduna alâmet olan şeyler: in, izâ , izâmâ, küllü, küllemâ, metâ ve metâmâ sözleridir. (İn: eğer mânâsınadır.) Bu kelime en okunursa tâlik niyet etmek şartıyla derhal talâk vâki olur ve diyaneten tasdik edilir. Kezâ cevabından fâ edatı atılırsa hal mânâsını ifade eder. Nitekim: "Talebiyye ile, ismiyye ile, camid ile, mâ ile, kad ile, len ile ve tenfîz harfiyle de" beytinde fâ atılmıştır. Nitekim biz bunu Mültekâ şerhinden kısalttık. Küllemâ kelimesi ancak mansûb olarak kullanılır. Velevki mübteda olsun. Çünkü mebniye muzaftır.

İzâ ve izâme: Vakitte mânâsında kullanılırlar. Küllü: Her mânâsına gelir. Küllemâ: Her yaptıkça mânâsındadır. Metâ ve metâma: Her zaman manasınadır.

İZAH


«Şart lâfızları...» yerine başkaları şart isimleri ve şart harfleri tâbirlerini kullanmışlardır. Musannıfın bunları kullanmaması şart kelimesi onlara da şâmil olduğu içindir. Şart kelimesi alâmet mânâsına gelen şarattan alınmadır. Ona bu ismin verilmesi ikinci cümlenin birinci üzerine terettüb ettiğine alâmet olduğu içindir. İkinci cümleye cevap denilir. Çünkü birinci cümlenin üzerine söylenmesi lâzım geldiğinden sonra kimsenin sözünden sonra söylenen söz gibi olmuş ve mecazen buna ceza denilmiştir. Çünkü başka bir iş üzerine terettüb edince cezaya benzemiştir. Nitekim Nehir´de beyan edilmiştir. Şu halde lâfızları şarta izafe etmek müsemmayı isme izafe kabilindendir. H. Kitabın başında iştikak üzerine söz etmiştik. Zâhire bakılırsa burada iştirak yoktur. Çünkü lâfzan mutlaka birbirine mugayeret lâzımdır. Burada şart hususi bir şeye alâmet mânâsınadır.

«Yani cezanın vücuduna alâmet olan şeyler» den murad bu edatlar bizzat cezanın vücuduna delâlet eder demektir. Nitekim Nehir´de belirtilmiştir. Yani şart bulundumu bunlar cezanın da bulunduğunu gösterirler.

«Bu kelime en okunursa hal mânâsını ifade eder.» Cumhurun kavli budur. Çünkü ta´lil içindir. Talâk vâki olurken illetin vücudu şart değildir. Talâk lâfzın zâhirine bakarak vâki olur. Kisâî Harun-u Reşid´in meclisinde Muhammed b. Hasan Şeybânî ile münazara yaparak onun izâ mânâsında şart edatı olduğunu söylemiştir. Kûfelilerin mezhebi budur. Mugnî sahibibunu tercih etmiştir. Ne olursa olsun tâlikı niyet ettiği vakit niyeti sahih olmak gerekir. Burası kısaca Nehir´den alınmıştır. Şârih buna "Diyaneten tasdik edilir." sözüyle işaret etmiştir. T.

«Kezâ cevabından fâ edatı atılırsa ilh...» Tâlikı niyet etmedikçe derhal talâk vâki olur ve diyaneten tasdik edilir. İmam Ebû Yusuftan bir rivâyete göre kocanın sözünü bir faydaya yorumlamak için bu tâlik sayılır. Arapça ibârede fâ edatı muzmer (gizli) sayılır. Buradaki hilâf rabt edatlarından fâ´nın isteyerek atılması câiz olup olmadığına göredir. Kûfelilere göre bu câizdir. Ebû Yusuf´un tefrii buna göredir. Basralılara göre câiz değildir. Mezheb buna göre teferru etmiştir. Bahır. Tâlik ecnebî bir dille yapılırsa yine böyledir. Allâme Kâsım diyor ki: "Her akid, nezir ve yemin yapanın sözü kendi diline göre yorumlanır." Bana zâhir olan budur. Allahu a´lem. Bunu yazdıktan sonra Allâme Makdisî´nin Nazmü´l-Kenz şerhinde gördüm ki şöyle diyor: "Ebû Yusuf´un kavlini tercih gerekir. Çünkü fâ edatını atmak çok vâki olur. Ulema avam takımının enti vahideten (sen birsin) diyerek yaptıkları hata muteber değildir, demişlerdir."

METİN

Bu kelimelerin benzerleri de şart mânâsında kullanılırlar. Bunlar: lev ve men ile arkadaşlarıdır. Meselâ şu haneye girmiş olsan sen boşsun sözüyle talâk kadının haneye girmesine tâlik edilmiş olur. Bir adam karısına sizden hanginiz şu haneye girerse boş olsun derse, içlerinden birisi o haneye tekrar tekrar girdiğinde boş olur. Çünkü haneye girmek cemaata izafe edilmiş ve umum zîyadeleşmiştir. Gâye´de böyle denilmiştir. Ama bu söz gariptir. Bahır sahibi onu iki kavilden biri saymıştır.

İZAH

«Bu kelimelerin benzerleri de şart mânâsında kullanılırlar.» sözüyle şârih şart lâfızlarının metinde zikredilen yedi kelimeden ibaret olmadığına işaret etmiştir. Zira "Lev , men, eyne, eyyâne, ennâ, eyyû, ma..." gibi bir çok kelimeler daha vardır ki, onlarda şart mânâsında kullanılırlar. Fetih´de şöyle denilmiştir: "Fer´î mesele: Bir adam karısına: eve girmen olmasa yahut baban olmasa veya kaynatan olmasa sen boşsun derse talâk vâki olmaz. Haber verme hususunda da böyledir. Meselâ şöyle olmasa dün seni boşadım demesiyle talâk vâki olmaz."

Lev: Eğer, men: Bir kimse, Eyne: Nerede, Eyyâne: Her ne zaman, Ennâ: Nereden, Eyyû: Hangi, Mâ: Her ne ki mânâlarına gelir.

Ben derim ki: Şart kelimelerinin ifade ettikleri mânâları ifadeden başka kelimeler de şart sayılırlar. Bahır´da şöyle denilmiştir: "Sen şu haneye girmenle boşsun yahut hayız görmenle boşsun derse, kadın o haneye girmedikçe veya hayzını görmedikçe boş olmaz. Çünkü (Türkçede ile mânâsına gelen) bâ harfi eklemek ve yapıştırmak içindir. Talâk ancak tâlikedildiği zaman haneye girmeye eklenir ve bitişir. Sen şu haneye girmen şartıyla boşsun derse kadın kabul ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 09 Mart 2010, 19:49:45 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 8   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes