> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Kurban
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Kurban  (Okunma Sayısı 2444 defa)
01 Şubat 2010, 20:08:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 01 Şubat 2010, 20:08:39 »



Reddü´l Muhtar / Kurban
KURBAN KİTABI

METİN


Kurban konusunun hayvan kesimi (zebâih)nden sonra yer alması özeti genelden sonra

zikretmektir. Kurban, kurban günlerinde kesilen hayvanın adıdır. Bu da birşeye vaktinin ismini

vermektir.

Bir terim olarak kurban: hususî bir hayvanı Allah´a yaklaşmak niyetiyle hususî bir vakitte kesmektir.

Kurbanın vücub şartlan şunlardır: Müslüman olmak, mukîm olmak, fıtır sadakasını verecek kadar

zengin olmaktır. Nitekim yukarıda geç-mişti. Kurbanın vücubu için erkeklik şart değildir. O bu

yüzden kurban, kadına da vacibtir.

Kurbanın vücubunun sebebi ise, vakittir. Bu vakit de kesim günleri-dir. Bazı âlimler tarafından da,

zengin olan kimsenin başı ve ayağıdır denilmiştir. Tatarhâniye.

Rüknü ise, koyun, sığır ve deveden kesilmesi caiz olan bir hayvanı kesmektir. O zaman bir tavuk

veya horozu kurban olarak kesmek mekruhtur. Çünkü bu, mecusîlere benzemektir. Bezzâziye.

Kurbanın hükmü ise; dünyada vacib olan şeyin sorumluluğundan kurtulmak, âhirette de Allah´ın

fazlı ile sevaba ulaşmaktır. Bu da geçerli bir niyetle olur. Zira niyetsiz sevap olmaz. O zaman kurban

yani yukarı-da cinsleri belirtilen hayvanlardan kan akıtmak, itikaden değil gücü ye-tene amel olarak

vacibtir Burada gücü yetenden maksat yalnız yapıl-ması vacib olan kudrettir. O zaman vücubun

devam etmesi için o gücün de devamı şart değildir. Çünkü bu devamlı sayılan bir güç olup, vaktinin

geçmesiyle hükmü kalkar. Ben de bu meseleyi güçlükten kolaylığa değiştirdim. Kurbanda vakit

geçtiği halde yükümlü sayılma şu şekilde olur: Kurban yükümlüsü kendisine vacib olan hayvanın

aynını veya kıymetini bayram günlerinden sonra tasadduk eder.

Kurban kesmek, hür müslüman, şehirde, köyde veya çölde ikâmet eden kimsenin üzerine vâcibtir.

Aynî.

Öyleyse kurban bayramında vacib olan kurban, misafir olan hacının üzerine vacib değildir. Ama

Mekke ehline gelince, onlar herne kadar hac-cetseler bile, yine onların kurban kesmesi gerekir.

Bazı âlimler tarafından da, nereli olursa olsun, ihramlı olan kimseye kurban kesmek vacib de-ğildir.

Denilmiştir. Sirac.

Fitre verecek kadar zengin olan kimsenin kendi nefsi için kurban

kesmesi vâcibtir. Üstün olan görüşe göre, bu kimsenin çocuğuna kes-mesi vacib olmaz. Ama fitre

bunun aksinedir. Zengin olan kimse, çocu-ğunun da fitresini verir.

Kesmesi vacib olan kurban, ya bir koyundur, veya sığır veya deveden olan bedeninin yedide biridir.

Buna bedene denilmesi, onların vücudu-nun büyük olmasıdır. Bedeneyi beraber kesen yedi kişiden

birisinin his-sesi, yedide birden daha az olursa, hiçbirisinin kurbanı caiz olmaz. Ama ortaklar yedi

kişiden aşağı olursa, öncelikle yeterli olur.

Kurban kesmenin vacib olduğu vakit, bayramın birinci gününün şa-fağından son günün sonuna

kadardır. Kurban günleri de üç gündür. Ama en faziletli olanı birinci günüdür.

İZAH

«Özeti genelden sonra zikretmek ilh...» Sarihin bu görüşü, kurban konusunun kesim konusunun

arkasından zikredilmesinin ilgisini beyan etmektedir. Nitekim İnâye´de de şöyle denilmiştir:

«Musannif kurban ko-nusunu hayvan kesimi konusundan sonra getirmiştir. Zira kurban kesmek

özel bir kesimdir. Özel de genelden sonra zikredilir.»

Bunun açıklaması şöyledir: Genel özelin bir parçasıdır bir cüzidir. Mesela hayvan kelimesi insanın

mahiyeti olan hayvanı nakıtın bir par-parçasıdır. Cüz de her zaman tabiat itibariyle önde getirilir. O

zaman ya-zılışta da kesim kurban konusundan önce getirildi.

«Birşeye vaktinin ismini vermektir ilh...» Yani kurbana Arapça udhiye denilmesi, yine Arapçadaki

duha sebebiyledir ki bu kuşluk vakti de-mek olup kurbanın kesim vaktidir. Sen anla.

Muğrib´te şöyle denilmektedir: «Kuşluk vaktinde kesilen kurbana dahaa denilir. Aslı budur. Hatta

denilmiştir ki, teşrik günlerinin hangisinde keserse kessin, isterse günün sonunda olsun, yine ona

kurban kesmiş denir.»

«Hayvanı kesmektir ilh...» İnâye adlı eserde-de böyle denilmiştir. Dürer´de olan bu şudur: «Uhdiye

özel bir hayvanın ismidir.» İbni Kemal de şöyle demiştir:«Udhuye, kesilene denilir.» İbni Kemal´in

hamişinde de şöyle yazılıdır: «Kurban hayvanı kesmektir diyen kimse, udhiye (kurban) ile tedhiye


(kesim) arasındaki farkı bilmiyor demektir.»

«Özel bir hayvanı ilh...» Yani türü ve yaşı bakımından özel bir hay-van. T.

«Allah´a yaklaşmak niyetiyle özel bir vakitte ilh...» Yani belirlenen bir yaklaşma ki bu da hayvanı

Allah için kesmektir.

Bedâyî adlı eserde şöyle denilmektedir: «Kurban niyeti olmadan ke-silen hayvan kurban yerine

geçmez. Çünkü hayvan bazan et için, bazan yaklaşmak için kesilir. Yapılan fiil de niyetsiz

yaklaşmak olmaz. Hayvan kesme ile yaklaşmanın çeşitli cihetleri vardır: temettü haccında, kıran

haccında ve ihsar için kesilen kurbanlar gibi. O zaman kurban için kesi-len hayvan ancak kurban

niyetiyle kesilmelidir. Kalbinden niyet ettiğini de namazda olduğu gibi dil ile söylemesi şart

değildir.»

Bezzâziye´de şöyle denilmektedir: «Kurban niyetiyle alınan koyun ve-ya sığırı kurbana niyet

etmeden kesmiş olsa, alındığı zamandaki niyetle yetinerek o kurbanı caiz olur.»

Ben derim ki: Bezzâziye´de zikredilende Bedâyî´de zikredilene mu-halefet vardır. Bedâyî´de

zikredilen şudur: «Niyetin kesimle beraber ol-ması namazda olduğu gibi kurbanın şartlarındandır.

Çünkü ancak o mu-teberdir. Öyleyse, niyetin kesimle birlikte bulunması şarttır. Ancak zaru-ret hali

müstesnadır. Oruçta olduğu gibi. Zira niyetin kesime başlamakla beraber olması güçtür.

Bedâyî adlı eserde zikredilen birinci görüş, Eşbah´ın birinci kaide-sinde yer almıştır. Düşün.

«Şartları ilh...» Yani kurbanın vacib olma şartları. Musannif burada hürriyet şart olduğu, halde

hürriyeti açıkça zikretmemiştir. Çünkü hürriyet musannifin «zengin olmak» sözünden

anlaşılmaktadır. Musannif burada akıl ile buluğu da zikretmemiştir. İleride geleceği gibi onlarda

görüş ay-rılığı vardır. Bu şartların, herne kadar vaktin başlangıcında bulunmasa da vaktin sonunda

bulunması geçerlidir. Nitekim ileride gelecektir.

«Mukim olmak ilh...» Öyleyse misafirin üzerine kurban kesmek vacib değildir. Eğer misafir bir

kimse nafile olarak kurban keserse, o kestiği, kurban yerine yeterli olur. Eğer kurbanlığı satın

almadan önce yolculuğa çıkarsa, misafir üzerine kurban vacib değildir. Eğer sefere gitmeden

kur-ban için bir koyun alsa, sonra sefere gitse, Münteka´da şöyle denilmiş-tir: «O adam onu satar,

onu kurban etmez. Yani onu kesmek onun üze-rine vacib değildir.» İmam Muhammed´den de bu

şekilde rivayet edil-miştir. Meşâyihten bazıları da bunu açıklayarak şöyle demektedirler: «Eğer

kurban için koyun alan kimse aldıktan sonra sefere giderse, ba-kılır: Eğer zengin ise, onu kesmesi

vacib değildir. Eğer böyle açıklama yapılmazsa, uygun olan şudur ki, onun üzerine kurban kesmek

vacîbtir. Onun sefer! olması ile de kurban ondan düşmez. Eğer böyle zengin bir kimse kurbanlık

koyun alır da kesim vakti girdikten sonra sefere gider-se, bunun hakkında fakihler, uygun olan, yine

cevabın öyle olmasıdır demişlerdir.» T. Hindiye´den.

«Fıtır sadakası verecek olan kimsenin zengin olması ilh...» Yani iki-yüz dirhem gümüş paraya veya

oturacağı ev, giyeceği elbise, evde kul-lanacağı zarurî ev eşyaları dışında iki yüz dirhem karşılığı

eşyaya sahib olması gerekir. Bir kimsenin gelir getiren bir akarı olsa, bazı âlimler ta-rafından eğer

onun kıymeti il yüz dirhem ise, onun da kurban kesmesi lazımdır denilmiştir. Bazı âlimler tarafından

da, eğer o akarın geliri bir yıllık yiyeceğini karşılıyorsa lazam gelir denilmiştir. Bazı âlimler

tarafın-dan da bir aylık yiyeceğin, karşılaması halinde lazımdır denilmiştir. Ni-sabı fazla olduğu

zaman ona kurban lazım gelir. Bu akar isterse vakıf olsun. Bir kimse bayram günlerinde zencin

olarak nisaba ulaşsa, ona da kurban kesmek gereklidir. Dört elbisesi olan bir kimsenin bir

elbise-sinin fiyatı nisaba ulaşırsa zengin sayılır kurban keser. Ama dört de-ğil, Üç elbisesi olursa,

kesmesi vacib değildir. Zira elbisesinin birisi de-vamlı giymek için, bir diğeri de iş içindir. Üçüncü

elbisesi ise bayram-larda, toplantılarda veya ziyaretlerde giyeceği elbisedir.

Kadın aldığı peşin mehirle, eğer kocası zengin ise. zengindir, kurban kesmesi gereklidir. Ama

vadeli mehirle zengin sayılmaz. Kadın kocası ile beraber oturduğu ev kendi mülkü ise, zengindir.

Kurban kesmesi gereklidir.

Bir kimsenin ortağının veya mudârebede işletmecinin elinde çok malı olsa, bununla birlikte yanında

kurban kesecek kadar altın veya gümüş-ten parası olsa, veya fazla ev eşyası bulunsa kurban

kesmesi gerekir. Bu furû meselelerinin tamamı Bezzâziye ve diğer kitaplardadır.

«Sebebi ise vakittir ilh...» Yani hükmün sebebi vakittir. Hükmün üze-rine terettüb ettiği şey, aklın

onun tesirini idrak etmediği ve bir de, mü-kellefin kendi eliyle olmayan şeydir. Meselâ vaktin

namazın farz olu-şuna sebeb olduğu gibi. Bu şekildeki sebeble illet ve şart arasındaki fark bizim

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Kurban
« Posted on: 19 Mart 2024, 09:51:02 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Kurban rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Kurban mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Kurban kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Kurban Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Kurban kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Kurban peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Kurban ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Kurbanönlisans arapça,
Logged
01 Şubat 2010, 20:17:25
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 01 Şubat 2010, 20:17:25 »

METİN

Babası, küçük çocuğunun malından onun yerine kurban keser. Bu görüşü Hidâye de doğrulamıştır.

Bazı âlimler tarafından da, baba oğlunun yerine onun malından kurban kesemez, denilmiştir. Bu

görüş de Kâfi adlı eserde doğrulanmıştır.

Kâfi´de devamla şöyle denilmiştir: «Baba küçük çocuğunun malında hiçbir tasarrufta bulunamaz.»

Kâfi´deki bu tesbiti İbni Şıhne de tercih etmiştir.

Ben derim ki: İtimad edilen de bu görüştür. Zira Mevâhibü´r-Rahmân´ın metinde bu görüş için,

«Fetvâ verilecek en sağlam görüş budur» denilmiştir.

Burhân adlı eser de bunu açıklayarak şöyle demiştir: «Zira eğer bu kurbandan maksat, malını telef

etmek ise, babanın çocuğunun malını azad gibi, etiyle sadaka vermek gibi tasarruf hakkı yoktur.

Eğer sadaka ise, çocuğun malının nafile sadakaya da ihtimali yoktur.» Burhân bu açıklamasını

Mebsut´a isnad etmiştir.

Sonra musannıf birinci görüş üzerine ayrıntı yaparak şöyle demiştir: Çocuğunun malından kurban

kesen kimse onun etinden cocuğa yedirir, onun ihtiyacı kadar da onun için saklayabilir. Geri kalan

kısmı da çocuğun aynıyla yararlanacağı ayakkabı ve elbise gibi şeylerle değişir. Ama ekmek ve

benzeri gibi istihlâk edilecek şeylerle değişmez. İbni Kemâl. Dede ve vasi de baba gibidir.

Kurban için alınan bir bedeneye altı kişinin ortak olmaları geçerlidir. Eğer satın alma vaktinde

ortaklığa niyet ederse istihsanen sahihtir. Eğer niyet etmezse, sahih değildir. Bu ortaklık

alınmazdan önce daha güzeldir. Et de parça parça tahmin ile değil, tartı ile taksim edilir. Ancak

ayaklarından veya derisinden bazı şeyleri ete eklerlerse, o zaman cin-sinin aksine olduğundan.

tahrimen taksim etmeleri caiz olur.

Eğer kurban şehirde kesiliyorsa, onun vaktinin başlangıcı (evveli) namazdan sonradır. Yanî bayram

namazı kılındıktan sonra. Velev ki, hutbeden önce olsun. Şu kadar var ki, hutbeden sonra kesilmesi

daha güzeldir.

Herhangi bir özürden dolayı bayram namazını kılmazlarsa, onlar için kesim vakti namaz vakti

geçtikten sonra başlar. İkinci günü veya ondan sonraki günler bayram namazı kılınmazdan önce de

kesilmesi caizdir. Çünkü ikinci günde kılınan bayram namazı edâ değil kazadır. Zeylâi ve diğerleri.

Kurban şehir dışında kesiliyorsa, o zaman kesimin vakti, birinci gün şafağın doğumundan sonradır.

Sonu da üçüncü günün güneşin batımından hemen öncesidir. İmam Şâfiî dördüncü gün kurban

kesmeyi de caiz görmüştür.

Burada muteber olan kurbanı kesecek kimsenin yeri değil, kurban edilecek hayvanın bulunduğu

yerdir. Öyleyse, şehirli bir kimse acele kurban kesmek isterse onun hilesi şudur: Kurbanı şehir

dışına çıkarır ve şafak attığı zaman onu orada keser. Müctebâ.

Fakir ve zengin için, doğum ve ölüm olayları için muteber olan vakit ise, vaktin sonudur. Öyleyse

adam kesimin ilk günlerinde zengin olduğu halde vaktin sonunda fakir düşse, kurban onun üzerine

vacib değildir. Kurban kesim günlerinden son gün bir çocuk doğmuş olsa, onun üzerine kurban

kesmek vacibtir. Eğer kurbanın son gününde, kurban kesmeden ölürse, onun üzerine kurban vacib

değildir.

Bayram namazını kıldıran imamın namazı abdestsiz kıldırdığı anlaşılsa, fasit namazdan sonra

kesilen kurbanlar iade olunmaz, yalnız namaz iade olunur. Zira âlimlerden bazıları, bayram namazı

fesada giderse onu yalnız imam iade eder demişlerdir. O zaman, bu iade de ictihada mahal vardır.

Zeylaî.


Mücteba adlı eserde şöyle denilmektedir: «Bayram namazı da ancak cemaat dağılmadan iâde edilir.

Dağıldıktan sonra değil. »

Bezzâziye´de de şöyle denilir: «Bir şehirde olan fitneden dolayı bayram namazı kılınmasa, şafağın

doğumundan sonra da kurban kesseler, tercih edilen görüşe göre caizdir.»

Şu kadar var ki Yenabî´de şöyle denilmiştir: «İmam kasten bayram namazını terkederse, güneş

zeval yerini geçinceye kadar kurban kesmek caiz değildir»

Bazı âlimler tarafından da bayram namazı kasten terkedilirse, birinci gün, zevalden önce kurban

kesmek caiz değildir, denilmiştir. Ama diğer günlerde zevalden önce kesmek caizdir.

Ben derim ki: Yukarıda zikrettiğimiz gibi, bu görüş Zeylaî ve diğer kitapların tercih ettikleri görüştür.

Mevâhib´de de bu teyit edilmiştir. Meselâ, imamın yanında: «bugün bayram günüdür» diye şehâdet

edilse, onlar da bayram namazını kılıp kurbanlarını kesseler, sonra da o günün arefe olduğu ortaya

çıksa, o namazları da, kurbanları da yeterli olur. Zira bu gibi hatalardan korunmak güctür. O zaman

müslümanların ibadetlerinin korunması için cevazına hükmedilir. Zeylaî.

Gece kurban kesmek tenzihen mekruhtur. Çünkü yanılma ihtimali vardır.

Kurban kesmesi farz olan bir kimse, kurban kesmez, günleri de geçerse, eğer muayyen bir hayvanı

adamışsa, onu canlı olarak sadaka verir. İsterse fakir olsun. Eğer keserse, onun etini tasadduk

eder. Eğer noksan olursa, onun noksanlığının kıymeti kadar, sadaka verir. Adayan kimse, adadığı

kurbanın etinden yiyemez. Eğer ondan yerse, yediği kadarın kıymetini tasadduk eder.

Bir fakir kurban için aldığı hayvanı günleri geçtiği halde kesmezse onu canlı olarak tasadduk eder.

Çünkü atışı ile o kurban ona vacib olmaktadır. Aldığı hayvanı satması da câiz değildir.

Aldığı hayvanı kurban günlerinde kesmeyen zengin ise, onun kıymetini tasadduk eder. İsterse o

hayvanı kurban için alsın, ister kurban için almasın. Çünkü kurbanın kendisi zenginin zimmetine

taalluk eder Burada kıymetten murad da kurbana kâfi gelecek bir koyunun kıymetidir.

METİN

«Babası, küçük çocuğunun malından onun yerine kurban keser ilh..» Akıl hostası da çocuk gibidir.

Bedâyî adlı eserde şöyle denilmektedir: «Akıl ile büluğ İmameynin görüşüne göre kurbanın vacib

olma şartlarından değillerdir. İmam Muhammed´e göre ise, büluğ ile akıl kurbanın vücub

şartlarındandır. Akıl hastası ile çocuk zengin dahi olsalar, babalarının onlar için kurban kesmesi

vacib değildir. Baba ile vasi İmameyne göre akıl hastasının veya çocuğun malından kurban

kesseler, kestikleri kurbana zamin değildirler. İmam Muhammed´e göre Ise, baba veya vasi akıl

hastası veya ço-cuk için onlann malından kurban keserse, ona zamin olur. Bazen akıl hastası,

bazen akıllı olana gelince, onun haline itibar edilir. Eğer kesim günlerinde akıl hastası ise, geçen

ihtilaf üzerinedir. Eğer akıllı ise, imamlar arasında ihtilafsız olarak ona kurban vacibtir.»

Ben derim ki: Şu muhakkak ki, Hâniye´de şöyle denilmektedir: «Bazan akıl hastası, bazen akıllı olan

kimse sağlam kimse gibidir.»

Ancak şu kadar var ki, o delilik veya akıllılık kurban kesimlerindeki delilik veya akıllılığa hamledilir.

«Hidâye´de doğrulamıştır ilh...» Zira Hidâye sahibi şöyle demiştir: «En sağlamı, babanın çocuğun

malından çocuğa kurban kesmesidir.» O zaman İbni Şıhne´nin «Hidâye´de hiçbir şey tesbih

edilmemiştir.» sözünde bir görüş vardır. Belki Hidâye sahibinin ifadesinin tarzı kurbanın çocuk

üzerine vacib olmamasının tercihidir. Umulur ki, İbni Şıhne´nin nüshasında «en sağlam» görüş

düşmüştür.

«İtimad edilen de bu görüştür ilh...» Mülteka´da da görüş tercih edilmiştir. Zira Mülteka sahibi bu

görüşü zikretmiş, Hidâye´nin tashih ettiği görüşü de «kıyle» ile ifade etmiştir. Tarsusî de

Mülteka´nın tercihini şununla tercih etmiştir: «Fıkıh kaideleri Mülteka´nın tercihine şehâdet eder.

Zira kurban ibâdettir. Hem de kurbanın çocuğa vacib olma hükmü çocuğun malından zekât

vermenin vacib olduğuna hükmedilmesinden daha uygundur.»

«Aynıyla yaralanacağı ilh...» Bu ifadenin açık anlamı çocuğa kesilen kurbanın satılarak onun parası

ile ayakkabı ve elbise gibi şeyler almanın caiz olmadığını ifade etmektedir. T.

Bizim Bedâyî adlı eserden naklen zikredeceğimizi de ifade etmektedir.

«Kurban için alınan bir bedeneye ilh...» Yani kendi nefsine kurban etmek üzere aldığı bir bedeneye

başka altı kişiyi ortak etmesi geçerlidir. Hidâye ve diğer kitaplar. Hidâye´nin bu görüşü zengine

yorumlanır. Çünkü zenginin almış olduğu bedene, kesim için muayyen değildir. Bununla birlikte


yine başkalarını ona ortak etmesinde kerahet vardır. Zira aldıktan sonra başkalarını ortak

etmesinde vaadine muhalefet vardır. Hem de fakihler, eğer zengin bir kimse bir bedeneyi kurban

için alır sonra da başkalarını ortak ederse bunun İmam Muhammed zikretmemişse de uygun olan

hisselerin fiyatlarını tasadduk etmesidir, demişlerdir.

Fakire gelince, fakir bir kimse kurban için bir bedene alsa, başkasını ona ortak etmesi caiz değildir.

Zira fakir onu kurban için almakla onu kendisine gerekli kılmıştır. Öyleyse, fakirin kurban için almış

olduğu bedene kurban için taayyün etmiştir, başkasını ortak edemez. Bedâyî ve Gâyetü´l-Beyân.

Şu kadar var ki, Hâniye´de bu konuda zengin ile fakir eşit sayılmış, sonra da bazı âlimlerden ayrıntı

nakledilmiştir. Düşünülsün.

«Eğer satın alma vaktinde ortaklığa niyet ederse istihsânen sahihtir. Eğer niyet etmezse sahih

değildir ilh...» Bazı nüshalarda ifade böyledir. Ama vacib olan burada istihsan kelimesinin

düşürülmesidir. Nitekim kitabın bazı nüshalar...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 20:26:02
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 01 Şubat 2010, 20:26:02 »

METİN


Eğer bir yaşındaki toklularla karıştırılıp uzaktan bakıldığında birbi-rinden ayırdedilemezse altı ayını

doldurmuş kuzunun kurban edilmesi caizdir. Üç tür hayvandan seni´nin kurban edilmesi geçerlidir.

Seni; de-velerden beş yaşında olanı, sığır ve mandadan iki yaşını dolduran, ko-yun ve keçiden de

bir yaşını doldurana denilir. Bir ehli ile bir vahşiden doğan hayvan annesine tabidir. Eğer annesi

kurban edilen hayvanlardan ise, onu kurban edilmesi sahihtir. Kurban edilmeyen hayvanlardan ise,

sahih olmaz. Bunu musannıf demiştir.

PRATİK MESELELER:

Bir koyunu kurban etmek bir sığırın yedide birinden daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit

iseler,, koç koyundan daha faziletlidir. Eğer kıymetleri bir olursa keçinin dişisi erkeğinden

faziletlidir. Devenin ve sığır ise dişisi erkeğinden daha faziletlidir. Havi.

Vehbâniye´de şöyle denilmektedir: «Eğer kıymet bakımından erkek ve dişi bir ise, dişiyi kesmek

daha faziletlidir.»

Kurbanlık hayvan kesimden önce bir yavru doğursa, doğurduğu yav-ru da onunla birlikte kesilir.

Bazı âlimlere göre ise, doğan yavruyu canlı olarak tasadduk eder.

Kurbanlık olarak aldığı koyun kaybolsa veya çalınsa, diğer bir koyun alsa, sonra kaybolanı veya

çalınanı bulsa, efdal olan ikisini de kesmek-tir. Eğer birincisini keserse sahihtir. İkincisinin kıymeti,

birinciye eşit ve-ya daha yüksek olursa, yalnız onun kesilmesi de sahihtir. Eğer ikinci koyunun

kıymeti birinci koyundan düşük ise, onu kestiği takdirde birinci koyunun kıymetinin fazlasına

zamindir. O fazlalığı tasadduk eder. Bu ko-nuda zengin ile fakir arasında fark yoktur.

Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Eğer o kurban zenginliğinden do-layı ise. cevap yine öyledir.

Eğer fakir olduğu halde almışsa, her ikisini de keser. Yenabî.

Doğuştan boynuzsuz, burulmuş hayvanın kurban edilmesi de sahih-tir. Deli ise. onun deliliği eğer

onun otlamasına ve yem yemesine engel değilse, o da kurban edilebilir. Eğer engel ise, onu kurban

etmek caiz değildir.

Semiz uyuzlu hayvanı kurban etmek de caizdir. Ama eğer zayıf ise. caiz değildir. Çünkü uyuzluk ete

noksanlık getirir.

İki gözü görmeyen, bir gözü görmeyen ve kemiklerinde ilik olmaya-cak kadar zayıf olan hayvan da

kurban olmaz. Kesim yerine kadar yürüyemeyecek topal hayvan da kurban edilmez. Hastalığı açık

olan hay-van da .kurban olamaz. Kulağının, kuyruğunun çoğu kesik olan ve gö-zünün görme

gücünün ekserisi gitmiş olan hayvanda kurban olamaz. Burada görme gücünün çoğunun gitmesi

ancak ota yaklaşmasıyla bili-nir.

Yuvarlak kuyruklu koyunların kuyruklarının da çoğu gitmişse, onlar kurban olmaz. Zira ekseriyette,

kalmak ve gitmek bakımından tamamen

hükmü vardır. O zaman bu sayılan uzuvlarda eğer çoğu kalmışsa,

kurban için yeterli olur. Fetva da bunun üzerinedir.

Hiç dişi olmayan hayvanlar da kurban olmazlar. Dişlerinin çoğunlu-ğu duruyorsa yeterlidir.

Bazı âlimler tarafından yem yiyecek kadar dişi kalmışsa yeterlidir, denilmiştir.

Doğuştan kulağı olmayan «kesau» denilen hayvanlar da kurban ol-mazlar. Eğer kulakları doğuştan,

küçük ise, o yeterlidir. Zeylaî.

Memelerinin ucu kopan veya memeleri kuruyan hayvanlar da kurban olmaz. Burnu kesik

hayvanlardan da kurban kesilmez. Sütü kesilmiş, yav-rularını emziremeyen hayvanlar da kurban

olmaz.

Doğuştan kuyruğu olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Müctebâ.

Hünsâ yani cinsiyeti belli olmayan hayvanlar da kurban olmaz. Çün-kü onun eti güzel değildir.

Şerh-i Vehbâniye. Bu bahsin tamamı ordadır.

Yalnız pislik yiyen ve pislikten başka birşey yemeyen hayvanlar da kurban olarak kesilmez.

İZAH


«Ceza ilh...» Hidâye´de de böyledir. «Ceza» kelimesi Mülteka şer-hinde şöyle tefsir edilmiştir:

«Âlimlerin çoğunluğuna göre «ceza» do-ğumdan itibaren yılın çoğu geçmiş olan hayvandır.»

Kuruştan! de şöyle der: «Muhit adlı eserde, çoğunluk kelimesi seki-zinci aya giren le tefsir

edilmiştir.»


Hizâne´de ise, üzerinden altı ay ve birkaç gün geçen olarak tefsir edilmiştir.

Zaferanî de, yedi aylık bir huzudur demiştir. Yine Zaferanî´den yedi veya sekiz aylık olarak da

rivayet edilmiştir.

Ben derim ki: Hâniye´de Hizâne´de olan üzerine ihtisar edilmiştir. Yalnız «şer´an» kelimesiyle

kaydedilmiştir. Çünkü ceza kelimesi sözlük-te; bir yaşı tamam olan kuzuya denir. Nihâye.

«Koyundan ilh...» Koyun, kuyruğu olandır. Minah.

Musannifin burada koyunla kaydetmesi, zira keçiden ceza ihtilaf-sız olarak caiz değildir. Nitekim

Mebsut adlı eserde öyledir. Kuhistanî.

Ceza, sağırdan bir yaşında olana denir. Devenin de dört yaşında ola-nına denir. Bedâyî.

«Eğer ilh...» Yani eğer kuzunun cüssesi küçük olursa, onu .kurban etmek caiz olmaz. Kurban

olması için bir yaşını doldurup ikinci yılına basması gerekir. İtkanî.

«Üç tür hayvan ilh...» Bu üç tür hayvan şunlardır: Deve, sığır ve man-da, keçi ve koyun.

«Şerri deveden beş yaşında olanı ilh...» Bedâyî´de şöyle denilmekte-dir: «Yaşların bu şekilde takdir

edilmesi, bu yaşlardan noksan olmaması içindir. Eğer bu yaşlardan küçük bir hayvanı kurban

keserse, caiz değil-dir. Eğer daha büyük yaştaki bir hayvanı keserse, caizdir, daha da fazi-letlidir.

Kuzunun, oğlağın, buzağının ve deve yavrusunun kurban edilme-si caiz değildir. Çünkü kurbanın

kesilmesi hususunda şeriat ancak zikre-dilen yaşlarda varid olmuştur.»

«Manda ilh...» Manda sığırdan bir türdür. Keçi de koyundan bir tür-dür. Çünkü zekâtta manda sığıra,

keçinin de koyuna eklenmesi bunu gösterir. Bedâyî.

«Bunu musannif demiştir ilh...» Musannif bunu Hidâye ve diğer ki-taplara uyarak söylemiştir.

Bedâyî´de şöyle denilmiştir: «Vahşî bir öküz ehli bir ineğin üzerine çıksa o inek bir yavru doğursa, o

yavru iki yaşını doldurduktan sonra kurban olur. Ama bunun aksi olmaz. Zira yavru anasından

ayrıldığında hükümlerin onunla bağlanacağı ve kıymet takdir edilecek bir hayvandır. Babasının ise

ancak pis bir suyu vardır. İşte bundan dolayı kölelik ve hürriyette çocuk annesine tâbidir.»

«Yedide birinden daha faziletlidir ilh...» Keza sığırın tamamından da faziletlidir.

Tatarhâniye´de şöyle denilmiştir: «İtabiye´de şöyle bir ifade vardır: üstad diyor ki: Semiz büyük bir

koyun et ve kıymet bakımından bir sı-ğıra eşit olursa, sığırdan daha faziletlidir. Çünkü hilafsız

olarak koyunun hepsi farz olarak vâki olur.» Sığırda âlimler ihtilaf etmişlerdir. Bazı âlim-ler sığırın

yedide bir farz olup geri kalan kısmı da nafile olmuş olur.» demiştir.

«Kıymette ve ette eşit iseler ilh...» Eğer sığırın yedide biri et bakı-mından koyundan daha çok ise

sığırın yedide biri efdaldir. Bunda asıl ka-ide şudur: Eğer et ve kıymette koyun ile sığırın yedide biri

eşit olursa, hangisinin eti daha güzelse o efdaldir. Eğer et ve kıymette eşit olmaz-larsa, o zaman da

hangisi daha fazla ise o daha uygundur. Tatarhâniye.

«Koç koyundan daha faziletlidir. Eğer ette ve kıymette eşit iseler bazıları «Bu yavrunun kesilmesi

veya tasadduk edilmesi adak ile vacib olan veya fakirin alışı gibi adak anlamı olan kurbanlarda olur.

Yoksa olmaz. çünkü onun anasından başkasını da kurban kesmek caizdir. Onun yav-rusu da onun

gibidir.» demişlerdir.»

«Doğan yavruyu canlı olarak tasadduk eder ilh...» Biz Hâniye´den müstahab olanın bu olduğunu

naklen zikrettik. Onun açık anlamı odur Ki, velev bayram günlerinde olsun, yine canlı olarak sadaka

verilir. Bedâyî´den naklen Şurunbulâliye´de olana bakınız.

«Sonra bulsa ilh...» Yani kaybolanı veya çalınanı bulsa. Yine eline ulaşsa. Eğer kurban kesim

günlerinde bulunursa hüküm böyledir.

«Bazı âlimler de şöyle demişlerdir ilh...» Bedâyî´de metindekinin üze-rine ihtisar edilmiştir. Şümnî

de bunu teyid etmiştir. Nitekim sarih de ileride zikredecektir. Mezhebin genel kaidelerine uygun

olan da odur.

Bedâyî´de şöyle denilmektedir: «Bayram günleri geçinceye kadar ikincisini kesmese, sonra

birincisini bulsa, onlardan efdali hangisi ise onun canlı olarak tasadduk etmesi gerekir.»

«Doğuştan boynuzsuz ilh...» Herhangi bir şekilde tek boynuzunun bir kısmı kırılan hayvan da

kurban olur. Eğer kırık boynuzun içindeki öze ulaşırsa, onun kurban edilmesi caiz değildir.

Kuhistanî.

Bedâyî´de şöyle denilmektedir: «Eğer kırık kemiklerin ucuna kavu-şursa, o kurbanlık olmaz.»


«Deli ilh...» Yani koyun sürüsü ile birlikte gezmeyen, kendi etrafında dönen hayvan. Eğer bu onun

otlamasına ve yem yemesine engel değilse kurban olur.

«Eğer zayıf ise ilh...» Hâniye´de şöyle denilmiştir: «Delirmiş ve uyuz semiz hayvanların kurban

edilmesi caizdir. Eğer zayıf olurlarsa ki onda hiç ilik yoksa, kurban edilmesi caiz değildir. Eğer zayıf

olmakla birlikte onda iç yağı varsa, ilikleri boşalmamışsa, kurban edilmesi caizdir. Bu İmam

Muhammed´den rivayet edilmiştir.»

Kuhistanî diyor ki: «Bilinsin ki, böyle zayıf, uyuz ve deli hayvanlar ayıptan hali değillerdi. Müstahab

olan, kurban edilen hayvanın açık ayıp-lardan salim olmasıdır. Kurban...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 01 Şubat 2010, 20:34:09 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 20:52:22
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 01 Şubat 2010, 20:52:22 »

PRATİK BİR MESELE: Birisi ölen bir kimsenin yerine bir kurban kesse, kendi kurbanında nasıl

işlem yaparsa, onun kurbanında da aynı iş-lemi yapar. Ama sevap ölünün, mülkiyet de kesenindir.

es-Sadr diyor ki: «Ölünün yerine kestiği kurban eğer ölünün emri ise, ondan yenilmez. Yok eğer

ölünün emri ile değilse, ondan yiyebilir.» Bezzâziye. Musannif da bunu nazımda zikredecektir.

«Yedi kişiden birisi hıristiyan ilh...» Yine, altı kişinin ortağı bir köle olsa, veya müdebber bir köle

olsa, ki köle kurban kesmeyi irade etse, yine kurban caiz değildir. Zira onun niyeti bâtıldır. Çünkü

kölenin kur-ban kesme ehliyeti yoktur. Öyleyse onun hissesi ettir. Bu da cevazın as-lına engeldir.

Bedâye.

BİR UYARI: Hakikaten bilindi ki, ortaklardan hepsinin Allah´a yak-laşmayı kasdetmeleri şarttır. Bu,

şunu da kapsamına alır ki, birisi aynı senenin kurbanını irade etse, diğerleri ise, geçmiş yılların

kurbanını irade etseler, aynı senenin kurbanını irade edenin kurbanı caiz, diğerlerininki bâtıldır.

Çünkü diğer ortaklar nafile kurban kesmiş olmaktadırlar. Onların hepsinin kurbanın etini tasadduk

etmeleri de gerekir. O senenin kurbanını niyet eden kimsenin de kurbanın etini yememesi, hepsini

ta-sadduk etmesi gerekir. Zira onun hissesi de bedenenin etinde şayidir. Nitekim Hâniye´de de

böyledir.

Bu ifadenin açık anlamına göre o kurban etinden yenilmenin caiz olmamasıdır. Bu, şunu da

kapsamına alır: Kurban hepsinin üzerine vacib olsa veya bazısının üzerine vacib olsa, ister vücub

cihetleri bir olsun, ister muhtelif olsun, meselâ birisinin ki kurban, birisinin ki ihsar, birisinin ki av

cezası, birisininki tıraş cezası, birisinin temettü hac kurbanı birisininki de kıran haccı kurbanı olsa,

yine kurban caiz olur. İmam Züfer buna muhalefet etmiştir. Çünkü bunların hepsinin niyeti Allah´a

yaklaş-maktır.

Bunlardan bazısı daha önce doğan çocuğuna akikaya niyet etse, o da caizdir. Çünkü akika da

çocuğun veledeti için şükürdür. Ve şükür de Allah´a yaklaşma şeklidir. Bunları İmam Muhammed

zikretmiştir. Ama İmam Muhammed, velime yemeğini zikretmemiştir. Çünkü velime de ni-kâh nimeti

üzerine şükür ifadesidir. Velime yemeği ile sünnet de vâriddir. Düğün yemeği ile şükrü veya

sünnetin ikâmesini kasdetmiş olsa, Al-lah´a yaklaşmayı kasdetmiş olur. Kurbanın kesilmesinden

maksat da Al-lah´a yaklaşmaktır.

Ebû Hanîfe´den Allah´a yaklaşma yönleri farklı olması halinde, ortak olmanın mekruh olduğu rivayet

edilmiştir. Ebû Hanîfe şöyle demiştir: «İştirak kurbetin tek türünde olsa, bana göre daha iyidir.» Ebû

Yûsuf da böyle demiştir. Bedâyî.

Şurunbulâliye´de şöyle denilmiştir: «Fakihlerin kurbanın vacib ol-ması ile, bundan önce akıtılan

bütün kanların neshedilmesi sözü ile akika sahibi kurbana ortak olduğu takdirde caiz olması karışık

olur. Hem de şu sözle karışık olur: İmam Muhammed akika hususunda «Dileyen akika keser dileyen

de kesmez» demiştir. Yine İmam Muhammed´in camideki: «akika kesilmez» sözü ile de karışık olur.

Çünkü burada İmam Muhammedin birinci sözü, akikanın mubah olduğuna işaret ederken, ikinci

gö-rüşü de kerahete işaret etmektedir...»

Ben derim ki: Şurunbulâliye´nin meseleyi karışık bulması hususunda bir görüş vardır. Zira İmam

Muhammed´in «Akika kesilmez» sözünden maksadı, sünnet bilinerek akika kesilmez demektir.

Çünkü İmam Mu-hammed´in birinci görüşü buna delâlet etmektedir. Gurerü´l-Efkâr´da şu da

zikredilmiştir ki, Mahbubî´nin Camiin´de zikredilen görüşe göre mu-bahtır. Tahâvî´nin şerhinde

olana binaen de taattır.

Geçen bunu teyid eder ki akika tatavvudur. Binaenaleyh biz herne kadar tatavvu değil, mubahtır

desek, şurası muhakkaktır ki, nimet kar-şısında şükür kastıyla kesilmiş olursa, kurbet olmuş olur.

Zira niyet âdet-leri ibadet, mubah olan şeyleri de taat kılar.

«Kan akıtmak parçalanmaz ilh...» Yani bu ifade ta aşağıdaki «Yenabî» sözüne kadar sarihin kendi el

yazısıyla yazmış olduğu nüshanın ha-mişinde mevcuttur. Bazı nüshalarda ise düşmüştür.

«Bunun illeti yukarıda geçti ilh...» İllet şudur: Kurbanın bazısı kurbet olarak kasdedilmemiştir.

«Üç kişi kurban için ayrı ayrı bir kurban alsalar ilh...» Bu üç kişi-den her biri de aldığı koyunu

kurban edeceğim diye kendisine vacib kıl-mış olsa. Tatarhâniye.

Bu tefsir ile ileride gelecek tasaddukun lüzumunun şekli ortaya çıkmaktadır. ,

«Herbirinin kıymeti de kendi semeni kadar olsa ilh...» Eğer fazla ve-ya eksik olursa, açık olan şudur

ki, fazlalık veya eksiklik kadar tasadduk eder. T.

«Sahipleri koyunlarını aynı ile tanımamış olsalar ilh...» Yani bunlar karanlık bir yerde olsalar. Yoksa,


bu fiyatlarla alınırsa, koyunu seçme-meleri mümkün değildir. Nitekim T. de öyle demiştir.

«Yirmi lira sadaka verir ilh...» Çünkü o kimsenin on liraya alınmış olan koyunu kesmiş olma ihtimali

vardır. Yirmi liralık koyunu alan da on lira sadaka verir. Çünkü bunların yakinen kendilerine gerekli

kıldıkları kurbanın borcundan kurtulmaları gerekir. Ancak on liralık koyunu alan kimse hangisini

keserse kessin kesin olarak borçtan kurtulur.

«O zaman yeterli olur ilh...» Zira bunlardan her biri diğer arkadaşına vekâletin onun kurbanını

kesmiş olur.

«Başkasının kurbanını emri olmadan kesse ilh...» Bu mesele, Ta-tarhâniye´de Yenabî´den naklen bu

ziyade yapılmadan zikredilmiştir. Bu-radaki benzetme de ancak «gayr» kelimesini düşürmekle açık

olur.

«Kurban etinden yenilir ilh...» Kurban etinden yenilmesi, vacible sünnet kurbanda müsavidir. Ama

sünnet kurban adakla vacib olmadığı tak-dirde böyledir. Sünnet olan kurban eğer adakla vacib

olursa, onun sahibi ondan birşey yiyemez. Onu zengine de yediremez. İster adayan zengin olsun,

ister fakir olsun hüküm değişmez. Zira onun yolu tasadduktur. Tasadduku kabul eden kimse

zengine veremez. Eğer ondan yemişse, ye-diği etin kıymetini sadaka vermesi gerekir. Zeylaî.

Zeylaî, bu Sünnet olan kurbanla fakirin kurbanını kasdetmektedir Zira Zeylaî, Kenz´in «Hılkaten

boynuzsuz olan koyun kurban olur.» sö-zünden hemen önce, fakir kimse kurbanı keserse, onun

kesmiş olduğu kurban sünnet olur ifadesini açık bir şekilde ifade etmiştir. Şu kadar var ki,

Zeylaî´nin bu açık ifadesi, Nihâye´de olan ifadeye aykırıdır. Zira Nihâye´de şöyle denilmektedir:

«Fakirin kurbanı ne vacibtir, ne de sünnet-tir. Belki sırf bu taattır.»

Bedâyî´de de şöyle belirtilmiştir: «Kurban tatavvu olur. Bu da misa-fir ile adakta bulunmayan fakirin

kurbanıdır. Bir de fakirin kurban için almadığı malı kesmesidir. Çünkü vücubun şart ile sebebi

burada yoktur.»

O zaman açık olan odur ki, Zeylaî´nin sünnetten maksadı tatavvu-dur. Düşün.

Sonra, Zeylaî´nin sözünün açık anlamı şudur ki, fakir alışla üzerine vacib olan kurbanın etinden

yiyebilir. Ebussuud da şunu zikretmiştir: «Onun koyunu kurban için alması adak yerindedir.

Öyleyse fakirin o kurban etini tasadduk etmesi gereklidir.»

Ben derim ki: Kurban için satın alması adak yerindedir, sözünün il-leti fakihlerin dilinde

açıklanmaktadır. Bunun ifade ettiği de Ebussuud´-un zikrettiğidir.

Tatarhâniye´de şöyle denilir: «Kadı Bedîüddîn´den, «Bir fakir kurban için bir koyun alsa, kestiğinde

onun etinden yemesi ona helâl olur mu? diye sorulduğunda, «Evet, helâl olur» diye cevap vermiştir.

Kadı Bufhâneddin de bu soru sorulduğunda «Etinden yemesi ona helâl değildir.» diye cevap

vermiştir.»

Sonra bilmiş olun ki, yiyebilir veya yiyemez sözleri, o fakirin o kur-banı kurban günlerinde kesmesi

halindedir. Buna da bizim Hâniye´den naklen zikrettiğimiz delâlet etmektedir. Bizim naklen

zikrettiğimiz aynen şudur: «Bir fakir bir koyunu bizzat belirterek kurban edeceğini söylese, veya

kurban için bir koyunu satın alsa kurban günleri geçse, onu canlı olarak tasadduk eder. Onun

etinden de yiyemez. Zira onun hakkında vacib kan akıtmaktan tasadduka intikal etmiştir. Eğer bu

kimse kendisi oyunu üzerine gerekli kılmaz ve koyunu kurban için almazsa, eğer zen-gin ise,

kurban günlerinde kurbanı kesmezse kurban edilecek bir koyunun kıymetini tasadduk eder.»

Biz yine zikrettik ki, fakihlerin sözleri şunu ifade etmektedir: Zen-gin, kimse adamaktan kastı, kendi

üzerine kurbanın vacib olduğunu ha-ber vermekse, adamış olduğu kurbanın etinden yiyebilir. O

zaman Zeylaî´nin kelâmındaki nezirden maksat, ibtidaen yapılan adaktır. Velhasıl, eti yenilmeyecek

kurban ibtidaen nezredilen kurban, bayram günleri geç-tikten sonra bizzat o kurbanlığı tasadduk

edilmesi vacib olan kurban ve bir de, ölen kimsenin emriyle tercih edilen görüş üzerine, ona kesilen

kur-banın etidir. Nitekim biz bunu Bezzâziye´den naklen zikrettik.

Bir de kurban için almakla fakirin üzerine vacib olan kurbanın etidir. Ki bu da geçen iki görüşten

birisine göredir. Bir de kurbanlığın doğurdu-ğu yavru. Nitekim biz bunu da Hâniye´den naklen

zikrettik. Bir de or-taklardan bazısının kendi hissesiyle geçmiş yılın kurbanını kaza etmeye

niyetlendikleri yedi kişi arasında ortaklı bedenenin eti. Nitekim biz bunu da Hâniye´den naklen

zikrettik. İşte saydığımız bu kurbanların hepsinin etle...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

01 Şubat 2010, 20:54:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 01 Şubat 2010, 20:54:05 »

METİN

iki kişiden her biri yanılarak diğer arkadaşının koyununu kesse, ya-ni kendi yerine, buna da

musannifin «yanılsa veya yanılmasalar» sözü delâlet etmektedir, o zaman bunların her biri

delâleten diğerinin yerine vekil olmuş olur. Hidâye. Bunu İbn-i Kemâl söylemiştir.

Sadrı Şerkt ve diğerlerinin sözünün açık anlamı ise, iki kişiden her biri yanılarak diğerinin yerine

kesmeleri halinde kendi yerine kesmiş ol-duklarını ifade eder. Bu borçlu olmadan istihsan yoluyla

geçerlidir. Bir-birleriyle helâlleşirler. Eğer bilmeden kesseler, sonra yanılmış oldukla-rını anlasalar,

yine helâlleşirler. Eğer helâlleşmezlerse, herkes diğer ar-kadaşına onun etinin kıymeti kadar zamin

olur. Kıymeti de tasadduk eder.

Ben derim ki: Eşbâh´ın birinci kaidesinin başlarında şöyle denilmiş-tir: «Birisi kurban niyetiyle bir

koyun alsa, bir diğeri de ondan izin alma-dan onu kesmiş olsa, eğer kesen kimseden kesilmiş

olarak alır ve ona birşey tazmin ettirmezse, onun kurbanı onun için yeterlidir. Eğer tazmin ettirirse,

ona yeterli olmaz. Bu da, kesen kimse kendisi için kesmiş olur-sa böyledir. Ama eğer kesen kimse

sahibinin yerine kesmişse, onun üze-rinde hiçbir tazminat yoktur.»

İki kişinin diğerinin kurbanlığını kesmelerinin istihsan yoluyla geçer-li, olması, gasb koyunu canlı

olarak tazmin eder, onu keserse sahih ol-duğu gibidir. Gâsıbın gasbettiği koyunu satın almasının

veya sahibine kıymetini tazmin ederek telef etmesinin geçerli olması da böyledir. Hi-dâye.

Açıktır ki, gasb sırasında onu tazmin etmekle ona mâlik olmuştur. Ama emânet olan bir koyunu

tazmin de etmiş olsa, kurban etmesi geçerli değildir. Çünkü burada tazmin sebebi kesmektir. Mülk


de sebeb olan ke-simin tamamlanmasından sonra sabittir. O zaman bu kesim, başkasının

mülkünde vaki olmaktadır. Bu da sahih değildir.

Ben derim ki: Açık olan odur ki, ariyet olarak alınan hayvan vedia gibidir. Rehin edilen koyun da

gasbedilen koyun gibidir. Çünkü rehin edi-len koyun deyn ile tazmin edilir. Ortaklı olan koyun da

vedia gibidir. Araştırılsın.

PRATİK MESELELER:

Peygamber (s.a.v.)´in kurbanlık koyunun rengi siyahtı.

Birisi on kurban adamış olsa, ona iki kurban kesmek gerekir. Zira eser bu şekilde nakledilmiştir. En

sağlam görüş hepsinin vacib olma-sıdır. Çünkü cinsinden icab olan birşeyi yalnız Allah için

kendine gerekli kılmıştır. Şerh´i Vehbâniye.

Ben derim ki: Bu görüş, adadığını yerine getirmesinin vacib olduğu-nu ifade etmektedir. Zira,

cinsinden itikadî veya ıstılah? olarak vacib olan birşeye zamin olmuştur. Bunu musannif

söylemiştir. Hatırda bulunsun.

İki kişi bir miktar koyuna ortak olsalar, ikisi onları kurban etseler, caizdir. Ama azad bunun

aksinedir. Çünkü koyunun taksimi geçerlidir, fakat kölenin değil.

Bir kişi iki koyun kurban etse, ikisi de kurbandır. Bazı âlimler tara-fından da; «Birisi vacib, fazlası

ettir. Burada efdal olan hangisinin kıyme-ti daha fazla ise onu kurban saymaktır. Eğer her ikisinin

kıymeti birse, hangisinin eti daha çok ise onu kurban saymaktır. Eğer ette de eşit ise-ler, hangisinin

eti daha güzelse o kurban sayılır.» demiştir.

Bir kimse bir bedenin hepsini kurban etse, namazın rükünleri gibi, o bedenenin hepsi vacib olan

kurban olur. Zira farz, farzın ismi üzerine vaki olandır. Öyleyse namazda bir zammı süreyi ne kadar

uzatsa, yine o farz olarak meydana gelir. Müctebâ.

Bir kurbanlık alsa, bir diğerine kesmesi için emretse, kesen kimse, «Ben kasti olarak besmeleyi

terkettim.» demiş olsa, kurban sahibinin ikin-ci bir kurbanlık alması için kesen adamın besmelesiz

kestiği hayvanın kıymetini vermesi gerekir. Ama bir kimse, ikinci aldığını kurban ederek tasadduk

eder ve ondan birşey yemez. Eğer kurban günleri geçmemişse. Yok eğer geçmişse, almış olduğu

kıymeti fakirlere tasadduk eder. Haniye.

Hâniye´de şöyle denilmiştir: «Birisi bir kurban kesmeyi istese, elini kasabın eliyle birlikte

kurbanlığın üzerine koysa ve kesimde yardım etse, her ikisinin de besmele çekmesi vacibtir. Eğer

bunlardan bir tanesi terk kederse, veya birisinin besmelesinin yeterli olduğunu zannetse, o kurban

haram olur. Bu mesele, bilmece olmaya uygundur. Bilmece olarak da söyle denilebilir. Bir besmele

çekildiği halde helâl olmayan koyun han-gisidir? Belki ona iki besmele lazımdır. İşte bu bilmeceyi

şeyhimiz Hayreddin Remlî şiir şeklinde bir ifade ile şöyle demiştir. «Hangi kesimdir ki, onun helâl

olması için Cenab-ı Allah´ın zikrinin iki kere yapılması lazım-dır? Sen buna şiir ile cevap ver. Ben

ona nesir olarak verilen cevabı ka-bul etmem ve razı olmam.»

«Ben de buna cevaben şöyle dedim: Senin şiir şeklindeki ifadenin ar-zu ettiğiniz gibi, bir fakihin

diğer bir fakihten rivayet ettiği şekilde ce-vabını al. O bir koyundur ki iki kişi ona ortak olmuştur. İki

ortak beraber kestiklerinde her ikisinin zikri tekrar etmeleri şarttır. Veya cevap şöyle-dir: kasap ile

sahibi bıçağı birlikte tutup keserlerse, her ikisi de ben-zerlikten münezzeh olan Allahu Teâlâ´yı

beraber zikretmeleri lazımdır.»

Vehbâniye ve şerhinde de şöyle denilmiştir: «Eğer iki kimse beraber-ce bir koyunu keserlerse,

kesimde bunlardan birisi besmele çekmese, o koyunun eti yenilmez, terkedilir. Üç kişi kurbanlık

olarak üç koyun alsa-lar, koyunlar birbirine karışsa ve tanımasalar, o zaman birisini kesim için vekil

etseler, bu güçlük ortadan kalkmış olur. Bir kimse koyun almak için birisini vekil etse, o da keçi

alsa, geçerli olur. Ama bunun aksine keçi alması için vekil etse, o da koyun alsa, sahih değildir.

Vekil kurban-lığı sürecek bir adam tutsa, zarar kendisinedir. «Bana siyah bir kurbanlık al.» dese, o

da değiştirerek beyazını alsa, geçerli olur. Ama boynuzlu ve gözleri büyük bir kurbanlık olmasını

söylese, o da boynuzsuz, küçük gözlü bir kurbanlık alsa, geçerli olmaz. Bir kimse on kurban adaşa,

fakihlerin bazılarına göre iki kurban kesmesi lazımdır. On kurbanın vacib olduğunun tashih edildiği

de yazılmıştır. Bir ölünün yerine, ölen kimsenin emriyle kurban kesilirse, onun etinin hepsinin

tasadduk edilmesi gerekir. Yok eğer onun emriyle değil, varisleri kendiliğinden keserlerse, onun

etinden yenilir. Sahih olan görüşe göre çocuğun malından çocuğa kurban kesmek düşmez.

Babasının da kendi malından çocuğun yerine kurban kesmemesi daha açıktır. Birisi birisine bir

koyun hibe etse, kesimden son-ra hibesinden dönse, koyunu kurban eden kimsenin kurbanı yeterli


olur ve sevab da kazanmış bulunur.»

İZAH

«Her biri yanılarak diğer arkadaşının koyununu kesse ilh...» Yani kurbanlık koyunu kesse. Uygun

olan, Kenz ve Hidâye adlı eserde olduğu gibi, musannifin da burada «kurbanlık koyununu»

demesiydi. Zira böyle deseydi, kesilen koyun kurbanlık değilse, ona zamin olacağını ifade eder-di.

Şurunbulâliye.

Yani kendi yerine ilh...» Bedâyî ve diğer kitaplarda acık olarak: «di-ğer arkadaşının koyununu kendi

nefsine kesse» denilmiştir. Öyleyse, kesmiş olduğu koyunu kendi kurbanlığı olduğu zannıyla

arkadaşının yerine kesmiş olsa, yine o kurban sahibinin yerine geçer mi? Acık olan odur ki evet.

geçer. Ama ben bu hususta bir ifade görmedim. Araştırılsın. ,

Yanılsa sözü ilh...» Zira musannifin bu sözü ifade ediyor ki, kesen kimse o kurbanı kendi koyunu

zannederek kesmiştir. O zaman da ancak âdeten kendi için kesmiş olur. .

«Veya yanılmasalar ilh...» Bu sözden, «vekil olmuş olur» sözüne ka-dar bazı nüshalarda mevcuttur.

«Veya yanılmasalar» sözü de bir kalem hatasıdır. Çünkü bu söz başkasının kelâmında mevcut

değildir. Bunlar-dan her biri deâleten «diğerine vekil olmuş olur Hidâye.» sözünde de uygun olan,

«istihsanen geçerlidir» sözünden sonra zikredilmesiydi.

Hidâye´nin ifadesi de şöyledir: «İstihsânın şekli şudur: O koyun ke-sim için belirmiştir. Çünkü

kurban için taayyün etmiştir. Hatta adama kurban günlerinde onu kesmek vacibtir. Velev ki kurban

eden adam fa-kir de olmuş olsa.» Nihâye.

«Kurban için alınan koyunu, alan kimse zengin olduğu takdirde, baş-kasıyla değişmek mekruhtur.

Hidâye.

«O zaman koyun sahibi kesime ehil olan herhangi bir kimseden yar-dım taleb etmiş ve delâleten

ona kesim için izin vermiş olur.»

O zaman sarihin yukarıda Hidâye kelimesinden maksadı, Hidâye´nin ifadesinden hası! olan

anlamdır. Sarihin, «Bunu (ibni Kemâl söylemiştin» sözünde de bir görüş vardır. Görüş şudur ki, İbni

Kemal bunu Hidâye´ den nakletmemiştir. Umulur ki, burada «bunu» zamiri fazladır.

İbni Kemâl´in sözünün makulesi de şudur: Sadrı Şerîa ve diğerlerinin sözlerinin acık anlamı kesilen

kurbanın sahibinin yerine vaki olmasıdır.

Şu kadar var ki, bu zannettirir ki, İbni Kemâl bunu şerhinde zikret-miştir. Halbuki İbni Kemâl bunu

şerhinde değil, hamişin üzerindeki «minhuvat»ında zikretmiştir.

«Sadrı Şerîa´nın sözünün açık anlamı» sözü de mezhep kitaplarında açıkça zikredilmiştir.

T. diyor ki: «Bütün Hanefî âlimleri icma etmişlerdir ki, yanlışlıkla ke-silen kurban sahibinin yerine

vâki olur. Çünkü sahibinin delâleten izni vardır. Ancak Züfer buna karşı ç...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes