> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim)
Sayfa: [1] 2   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim)  (Okunma Sayısı 3034 defa)
02 Şubat 2010, 19:36:04
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 02 Şubat 2010, 19:36:04 »



Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim)
TAKSİM (KISMET) KİTABI

METİN


Kısmet konusunun şüf´a ile ilgisi şudur: Ortaklardan birisi ayrılmak ister ve hissesini satarsa, o

takdirde şüf´a vacib olur. Eğer hissesini sat-mazsa taksim yoluna gidilir. Böylece ortaklık, ya

hisseyi üçüncü bir kim-seye satma ile sona erer, bu takdirde şüf´a hakkı doğar. Ya da, satım söz

konusu olmaksızın aynî taksim yapılır.

Kısmet sözlükte, paylaşma anlamında bir isimdir. Kıdve sözünün «uy-ma» anlamında olduğu gibi.

Bir terim olarak ise; şayi olan hissenin be-lirli bir yerde toplanmasıdır. Kısmetin sebebi;-ortakların

hepsinin veya bit bölümünün kendi mülkünden özel bir şekilde yararlanmak istemesidir. Ortakların

talebi bulunmazsa kısmet (taksim) geçerli olmaz.

Kısmetin rüknü ise, ölçülecek şeylerde paylar arasını ayırma ve ifraz etme fiilidir. Ölçmek ve

arşınlamak gibi.

Kısmetin şartı ise taksimle yararlanmanın yok olmamasıdır. Bundan ötürü duvar ve hamam gibi

şeyler taksim edilmez.

Hükmü ise, ortaklardan her birisinin kendi başına hissesini tayin ettirmesidir. Bu taksim de mutlaka

ifraz kasdı ile olur. Herkesin aynı hak-kı olmasına ifraz denir. Veya mübadele anlamı kasdedilir. Bu

da hakkı-nın karşılığını almaktır. Mislî olan şeylerde galib olan ifrazdır. Mislî olan şeyler hükmünde

olan standart olup sayıyla alınıp satılan şeylerde de gaib olan şey yine ifrazdır. İbni Kemal, Kâfi´den.

Mislî olmayan şeylerde de galip olan ise mübadeledir. Bunlar kıya-mı olan şeylerdir.

Bu asıl bulunduğu zaman ortak hissesini misliyatta ortağı gaib de olsa alabilir. Çünkü arada fark

yoktur. Kıymiyatta ise aralarında kıymet farkı bulunduğu için bu şekilde alamaz.

Hâniye´de şöyle denilmektedir: «Ölçülecek veya tartılacak birşey bir gaible bir hazırın veya bir

baliğle bir çocuğun arasında ortaklı olsa, ha-zır olan veya baliğ olan kimse payını ölçerek veya

tartarak alırsa, onun taksimi geçerli olur. Ancak böyle taksimde diğer ortakların paylarının sağlam

olarak bulunması gerekir. Meselâ : bir buğday yığınına tarla sa-hibi ile eken ortak olsalar, tarla

sahibi ekene taksim etmesini emretse, önce tarla sahibinin payını ayırarak götürse, geri geldiğinde

kendi payı-nın helak olduğunu görse, o helak olan kısım her ikisine taksim edilir. Önce kendi payını

evine götürse geriye kalan helak olsa, helak olan yal-nız tarla sahibine aittir. Meşayihin bazısı bu

şekilde söylemiştir.» Özetle.

Ortaklardan birisi, hasmı taleb ettiği zaman, yalnız aynı cinsten olan misli olmayan birşeyin

taksimine zorlamış olsa, -Burada ganimetten ol-mayan ortaklı köle müstesnadır- o zaman ona

zorlanır. Çünkü bu taksim-de ifraz anlamı vardır. Çünkü mübadelelerde başkasının hakkı ile ilgili

bulunduğu zaman onda da zorlama cari olur. Nitekim şüf´ada ve borçlu-nun borçlarını ödemesi için

mülkünü satmaya zorlanmasında durum böyledir.

Bir kimse geçimi beytü´l-maldan sağlanarak halktan ücret almadan onların mallarını taksim etmesi

için tayin edilebilir. Böyle bir tayin iyi olur. Metnin bazı nüshalarındaki: «taksim eden kimseyi tayin

etmek vacibtir» sözü ise yanlıştır.

Taksim için ecri misille birisi tayin edilmiş olsa, sahihtir. Zira bu taksim gerçekte hüküm değildir.

Herne kadar hüküm verdiği için hâkimin ücret alması caiz değilse de taksim için ücret alması caiz

olur. Bunu Ahi-zâde zikretmiştir.

Bu ecri misil, mutlaka ortaklar arasında ortakların sayısınca alınır. Ortakların hisselerine göre değil.

Ama imameyn buna muhalefet etmiş-lerdir.

Musannifin burada «taksim eden»le sınırlaması, zira ölçekle ölçenlerin veya terazi ile tartanların

ücretleri imamların icmaı ile ortak malda-ki hisselerine göre verilir. Bunun gibi, diğer masraflar da,

çobanın ücreti, taşıma ve koruma gibi diğer ücretler de yine mala göre taksim edilir. Şerh-i Mecma.

Mültekâ´da icmâ kelimesinden sonra «Eğer kısmet için değilse» ifa-desi eklenmiştir. Eğer kısmet

için ise, o zaman geçen hilal üzerinedir. Şu kadar var ki, bu, Hidâye´de «kîle» sözüyle zikredilmiştir.

Bu konunun tamamı benim Hidâye üzerindeki takikatımdadır.

Taksim edenin adaletli, güvenilir ve bilgin olması gerekir. O halde hiç kimse bu göreve

kendiliğinden tayin olunamaz. Çünkü tayin olunursa, ziyadeye tahakküm eder.

Taksim edenler, birbirlerine ortak olamazlar. Zira onların ittifak et-melerinden korkulur.

Taksim ortakların rızası ile geçerli olur. Ancak onların içerisinde bir çocuk veya naibi olmayan bir


akıl hastası veya vekili olmayan bir gaib olursa, o zaman taksim geçerli olmaz. Çünkü o zaman

taksim gerekli değildir. Taksim ancak hâkimin icazeti veya gaibin icazeti veya baliğ ol-duğu azman

çocuğun icazeti veya velisinin icazeti ile geçerli olur. Hâ-kimin icazeti de eğer taksim edilen şey

miras ise lüzumludur. Eğer miras değil, ortaklı bir mal ise, bâtıldır. Minyetü´l Müf-tî ve diğer

eserlerde böyledir.

İZAH

Taksimin meşru oluşu Kur´an-ı Kerîme dayanır. Allah Teâlâ şöyle bu-yurmuştur: «Onlara sıralarına

göre suyun kendileriyle o deve arasında pay edilmiş olduğunu söyle» (Kamer: 28),«İşte belge bu

devedir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir.» (Şuara: 155)

«Taksimde yakınlar, yetimler ve düşkünler bulunursa ondan onlara da verin, güzel sözler söyleyin.»

(Nisa: 8)

Kısmet sünnetle de sabittir. Zira Peygamber aleyhisselati vesselam ganimet ve mirasçılarda bizzat

kendisi taksim yaparak, «Her hak sahibi-nin hakkını verin» buyurmuştur. Peygamber aleyhisselati

vesselam zev-celeri arasında da taksimat yapardı. Bu da meşhurdur.

Ümmet de taksimin meşruiyeti üzerine icma etmiştir. Miraç.

«Münasebeti ilh...» Uygun olan şunu zikretmesiydi: Şüf´a sahibi alı-cının malını şüf´a yoluyla zorla

mülk edinmektedir. Taksimde ise ortağın hissesi ortağa zorlanarak karşılıkla mülk edilmektedir.

Zira kısmet kıyamı ve mislî de mutlaka karşılıklı değişme anlamına gelir. Şüf´ayı kısmetten önce

zikretmesindeki hikmet de şudur: Şüf´a, şüf´a edindiği şeyin tama-mını mülk edinmektir. Kısmet ise

bir bölümünü mülk edinmektir. Buna göre, şüf´a taksimden daha kuvvetli olmaktadır. Rahmeti.

«Hususî bir şekilde ilh...» Zira ortaklardan herbiri taksimden önce ortağının hissesinden

yararlanmaktadır. Taksime talip olan ortak hakimden kendi hissesinden özel olarak yararlanmak

istemektedir. Bir de di-ğerinin kendi mülkünden yararlanmasına engel olunmasını istemektedir. O

zaman hâkimin bu isteğe uyması gerekir. Nihâye.

«Ölçülecek ve arşınlanacak ilh...» Tartılacak ve sayılacak şeylerin hükmü de bunlar gibidir. Nihâye.

Burada bir konu vardır. Çünkü imamlar taksimi yapan kimsenin üc-retinin ortakların sayısına göre

mi, yoksa hisselere göre mi olduğunda ihtilaf etmişlerdir. Ölçen kimsenin ücretinin ise hisselere

göre olduğunda da ittifak etmişlerdir. Şurunbulaliye. Makdisî´den.

Ölçme, taksimin rüknü ise, onun da yine yukarıdaki gibi hilaf üzere olması gerekir.

Ebussuud diyor ki: «Buna şöyle cevap verilmesi mümkündür: Ölçü ve tartı eğer taksim için ise,

bazı âlimler tarafından bununda ihtilaf mahal-li olduğu söylemiştir.» Düşünülsün.

«Şartı ilh...» Yani taksimin lüzumunun şartı, ortaklardan birisinin ta-lebidir. Şurunbulaliye.

«Yararlanmanın ilh...» Yani belirli bir yararlanmanın yok olmaması-dır. Bu belirli yararlanma da

taksimden önceki yararlanmadır. Çünkü ha-mamda taksimden sonra hayvanları bağlamak şeklinde

de yararlanılır. Sarih bunu Müctebâ´dan naklen ileride zikredecektir.

«Bundan ötürü duvar ve hamam gibi şeyler taksim edilmez ilh...»

Yani duvar ve hamam gibi şeyler, eğer ortakların hepsi razı değilse tak- sim edilmez. Ama eğer

hepsi razı olurlarsa bunların taksimi de geçerlidir. Nitekim metinde de gelecektir. H.

«Hükmü ilh...» Yani onun üzerine mutlaka terettüb eden şey. Minah.

«Mutlaka ilh...» Yani taksim edilen şey ister misliyattan .ister kıymiyattan olsun. Minah.

«Misli olan şeylerde gâlib olan ifrazdır ilh...» Çünkü ortaklardan bi-risinin aldığı şeyin yarısı

hakikaten kendi mülküdür. Diğer yarısı da diğe-rinin elindekinin yarısının bedelidir. Birincisine

itibar edilirse, ifrazdır. İl-kini itibarla da mübadeledir. Ancak şu kadar var ki, mislî olanın bazısı diğer

ba´zın bedeli olarak alınırsa, alınan alınacak şeyin hükmen aynısı olur. Çünkü birbirinin mislidir.

Ama kıyamî olan şey bunun aksinedir.

«Mislî olan şeyler hükmünde ilh...» Ben diyorum ki, Câmiü´l-Fusûleyn´ de Tahâvi şerhinden şöyle

nakledilmiştir: «Bir işlem yapılmamış tartılacak ve ölçülecek herşey ile para, yumurta gibi, ceviz ve

benzeri şeyler -ki ade-di mütekaribtirler- misliyattırlar. Hayvanlar, metre ile alınıp satılan şeyler, nar

ve ayva gibi birbirinden farklı olan ve onu parçalamakta zarar olan şeyler de kıymiyâttandırlar.»

Sonra da Câmi´den naklen; «Yumurta ve ceviz gibi adedi mütekarib olan şeylerin hepsi ölçme,

tartma ve sayma bakımından mislidir. Züfer´e göre adedi mütekarib olan şeyler de[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim)
« Posted on: 19 Nisan 2024, 03:00:59 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) rüya tabiri,Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) mekke canlı, Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) kabe canlı yayın, Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) Üç boyutlu kuran oku Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) kuran ı kerim, Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) peygamber kıssaları,Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim) ilitam ders soruları, Reddü´l Muhtar / Kısmet (Taksim)önlisans arapça,
Logged
02 Şubat 2010, 19:37:22
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 02 Şubat 2010, 19:37:22 »

METİN

Ortaklar menkul bir malın kendilerine miras kaldığını veya mutlaka mülk olduğunu yahut satın

aldıklarını iddia ederlerse, aralarında taksim ederler. Sadri Şeria. O halde, miras kalan birşeyle satın

alanın ve mutlak mülk arasında bir fark yoktur.

Ben derim ki: Arsasız bina ve ağaçlar da menkul mal sayılır. Yarar-lanma taksim ile değişmezse

hüküm böyledir. Eğer değişirse, o zaman onun taksimi için* zorlanmaz. Bunu şeyhimiz demiştir.

Ortaklar mutlak mülkünü veya satın aldıklarını iddia ettikleri gayri menkulün taksimini aralarında

yaparlar. Ama onun Zeyd´den kendilerine miras kaldığını iddia ederlerse, o zaman taksim olunmaz.

Ta, Zeydin ölümü ve onun varislerinin sayısı hakkında delil getirene kadar. İmameyne göre ise,

diğer durumlarda taksim yapıldığı onların itirafı ile taksim edilir.

İki kişi yanlarında olan bir akarı, akarın yanlarında olduğuna delil getirseler bile, âlimlerin ittifakı ile,

esah kavle göre, akarın mülkiyetine delil getirene kadar taksim edemezler. Çünkü o akarın onların

elinde kira akdi ile veya ariyet yoluyla bulunması muhtemeldir. O zaman yapılan taksim koruma

taksimi olur. Halbuki akar kendi başına korunur.

Eğer Zeyd´in öldüğüne ve varislerin sayısı üzerine delil getirirlerse, akar onların elinde ise, onların

arasında bir gaib veya bir çocuk varsa, akar onların arasında taksim edilir.

Ben derim ki: Şeyhimiz demiştir ki, akarda böyle olunca, menkuller-de öncelikle böyle olur.

Bu taksimde hâkim çocuk veya gaib için birisini nesbeder.

Ebû Hanîfe´ye göre yine mirasın aslı üzerine de delil getirmek gerekir. Ama yukarıda geçtiği gibi

imameyn buna muhalefet etmiştir.

Varislerden bir tanesi delil getirse, o zaman mal yine taksim edil-mez. Çünkü iki kişinin hazır olması

gerekir. Ama o iki ortaktan birisi çocuk ise, veya ona o mal vasiyet edilmiş ise, veya ortaklar satın

almış olsalar, yani miras yoluyla olmaksızın ortak olsalar, bunlardan birisi gaib olsa, zira satın

almada hazır olan kimse gaibe hasım olamaz, irs bunun aksinedir, veya irs suretinde akar veya

bazısı çocuk olan varisin yanında olsa veya gaibin yanında olsa, veya ondan birşey olsa, o mal

taksim edil-mez. Çünkü çocuk veya gaibin üzerine hüküm vermek, hazır olmayan bir hasım

gıyabında hüküm vermek gibi olur.

Ortak mal, eğer taksimden sonra herkes kendi hissesi ile yararlana-bilirse, ortaklardan birisinin

talebi ile taksim edilir. Eğer bölündükten sonra birisi hissesi az olduğu için ondan


yararlanamıyorsa, hissesi çok olanın talebi ile taksim edilir.

Hâniye´de şöyle denilmektedir: «Herhangi birisinin talebi ile taksim edilir. Fetva da bu görüş

üzerinedir.» Şu kadar var ki metinler birinci gö-rüş üzerinedir. İtimad da metinleredir.

Eğer ortakların hepsi taksimden zarar görürse, o müşterek mal tak-sim edilmez. Ancak onların

hepsinin rızası ile taksim edilir. Zira bu du-rumda cebirle taksim etmek, taksimden beklenilen

ortaklardan her biri-nin kendi hissesinden istifade etmesi hususuna ters düşer.»

Müctebâ´da şöyle denilmektedir: «İki kişinin birlikte çalıştıkları ortak bir dükkânları olsa, birisi

taksimi istese, eğer taksimden sonra her birisi taksimden önce olduğu gibi o dükkânın yansından

istifade edebilirse, taksim edilir. Yok eğer ´istifade edemezlerse taksim edilmez.»

İZAH

«Mutlak mülk olduğunu ilh...» Yani bir sebeb göstermeden. T.

«Veya alışını ilh...» Uygun olan musannifin burada, «Mülkiyetini bir sebeble iddia ederlerse»

demesiydi. Eğer böyle denilseydi hibeyi de kap-sardı. T.

«Fark yoktur ilh...» Yani mücerret ikrarla taksim edilme yönüyle ittifaken aralarında fark yoktur.

Musannif burada hükmü irse ait kılmıştır. Çünkü irs olan akar delile muhtaçtır. İhtilaf mahalli de

odur. Sükut edi-len birşeyin hükmü, öncelik yoluyla zikredilenden anlaşılır. Nitekim Mi-nah´ta da

buna dikkat çekilmiştir.

«Arsasız bina ve ağaçlar da menkul mal sayılır ilh...» Öyleyse tak-simle yararlanma değişmediği

takdirde taksim edilir.

Sarihin şeyhinin Minah haşiyesinde bu konu ile ilgili ifadesi şöyle-dir: «Ben diyorum ki, menkullere

arsasız bina ve ağaçlar da dahildir. Çün-kü bunlar da menkul sayılır. Nitekim Bahır´da, dava

kitabında bu açıkça zikredilmiştir. Öyleyse, onda zorla taksim, eğer taksimle yararlanma

de-ğişmezse icra olunur. Eğer taksimle yararlanma değişirse, kuyu duvar, hamam ve bunlara

benzer şeyler gibi, taksimi caiz değildir.» Düşün.

Ben derim ki: Bu zikredilen şekilde takyid ettikten sonra hüküm Mebsuz adlı eserde olan ifadeye

aykırı değildir. Zira Mebsut sahibi şöyle demektedir: «İki kişinin, başka bir adamın toprağı üzerinde

onun izni ile yaptıkları bir binaları olsa, sonra yerin sahibinin bulunmadığı bir zamanda onlar

binanın taksimini isteseler, eğer her ikisi de razı olurlarsa, taksim edebilirler. Eğer bunlardan birisi

kaçınırsa ona zorlanmaz.»

Bu ifadeyi İbni Vehbân da Hazmetmiştir. Düşün.

«İmameyne göre ise taksim edilir ilh...» Yani miras malı olduğu ikrar olunan akar diğer durumlarda

taksim olunduğu gibi. Onların itirafı ile de taksim olunur. Diğer durumlar şunlardır: Biri mutlaka

nakledilen birşey, biri de mutlak mülkiyeti veya alınışı iddia edilen akar. İmameynin bu hu-sustaki

delilleri şudur: O akar onların elindedir. Bu da mülkiyetin delili-dir. Onlarla niza eden de yoktur.

Ebû Hanîfe´nin delili de şudur: «Tereke taksimden önce ölen kimse-nin mülkiyeti üzerine ikbal

edilir. Çünkü onun mülkünün getirmiş olduğu fazlalıklar da ona sabittir. O fazlalıklardan onun

borçları ödenir, vasiyet-leri infaz edilir. Taksim ile o fazlalıklardan ölen adamın mülkiyet hakkı

kesilir. O zaman onların ikrarı ile onun üzerine hüküm verilmiş olur. İk-rarla birisinin üzerine hüküm

vermek de kısa bir hüccettir. Öyleyse delil lazımdır. Ama menkul bunun aksinedir. Çünkü menkulün

telefinden kor-kulur. Akar ise muhsandır. Satın alınan akar ise iirs olan akarın aksine-dir. Çünkü

satın alman akar taksimden önce de satıcının mülkiyetinden zail olmuştur. O zaman başkasının

üzerine taksim yoktur. Mutlaka mülkiyeti iddia edilen de bunun aksinedir. Zira o varisler

kendilerinden baş-kalarına mülkiyeti ikrar etmemişlerdir.» Dürer ve Mecma şerhinde olanın özeti

budur.

«Akarın yanlarında olduğuna delil getirseler ilh...» Bu görüş, taksim edilmez sözünün üzerine atıftır.

Aynî, Zeylaî´ye uyarak şöyle demektedir: «Bu mesele aynı ile gecen meselenin aynısıdır. Geçen

mesele şudur: Veya mutlak mülkiyetini iddia etseler. Çünkü geçen meselelerden maksat, onda

mülkiyet iddia etseler, c mülkiyetin onlara nasıl intikal ettiğini zikretmeseler. Geçen meselede

onların mülkü olduğuna dair delil ikame edilmesi şart kılınmadı. Ki bu da Kudurî´nin rivayetidir. Bu

meselede ise, onların mülkiyetine ait delil ika-me etmeleri şart kılınmaktadır. Bu da Camiü´s-Sağîr´in

rivayetidir. Eğer şeyhin kasdi iki rivayeti tayin etmek ise, ona delalet edecek birşey yok-tur. Eğer

kasdi bu değilse, o zaman mesele tekrar edilmiş olmaktadır.»

Makdisî de şöyle demektedir: «Câmiü´s-Sağîr´de olan şuna yorumla-nır: O iki adam o akarın yalnız


kendilerinin ellerinde olduğunu zikretseler, ellerinde olduğuna dair de delil getirseler, o zaman bu

konu iki rivayetin ihtilafından olmaz. Çünkü konu farklıdır. O takdirde artık kitapta tekrar da kalmaz.

Ben derim ki: Hidâye´nin sözünden açık olan da ancak budur.

Câmiü´s-Sağir´de şöyle denilmektedir: «İki kişinin elinde bir toprak olsa, o iki kişi o toprağı iddia

etseler ve zilliyeti üzerine de delil ikâme etseler, o taksim edilemez. O toprağın kendi malları

olduğuna da zaman delil getirirlerse, o zaman, taksim edilir. Zira o toprağın başkasının olma-sı da

muhtemeldir.» Onların elinde vedia, iare veya icare yoluyla bulunu-yor olabilir. Nitekim sarih de

böyle demiştir. Azmiye´de de böyle karar kılınmıştır.

«Alimlerin ittifakı ile en sağlam görüşe göre ilh...» Hidâye´de, ânifen bizim naklettiklerimizden sonra

şöyle denilmiştir: «Sonra bazı âlim-ler tarafından denilmiştir ki, bu özellikle Ebû Hanife´nin sözüdür.

Bazı âlimler tarafından da hepsinin görüşüdür denilmiştir. Esâh olan da bu-dur. Çünkü akarda

korumak için taksim yoktur. Çünkü akar korumaya muhtaç değildir. Mülkün taksimi de korumaya

ihtiyaç gösterdiği taktir-dedir. Burada ise mülk yoktur. Öyleyse burada taksimin cevazı mümkün

değildir.»

«Koruma taksimatı olur ilh...» Bu taksim zilyedin eliyle mülkü ko-rumak için olur. Emanetçinin

emaneti korumak için aralarında taksim etmeleri gibi. Mülkün taksimi ise, menfaatin tamamlanması

için mülkiyet hakkı ile olan taksimdir. Gâyetü´l-Beyân´da olduğu gibi.

«Delil getirseler ilh...» Yani iki hazır baliğ delil getirse. Çocuk veya gaib de bunların üçüncüsü olur.

O zaman varisler ikiden fazla olmuş bulunur. Bundan ötürü musannif, çoğul zamiriyle: «Onların

arasında bir gaib veya çocuk varsa, akar aralarında taksim edilir» demiştir. Musannif «akar onların

elinde ise» sözünde de zamiri tesniye (ikil) zamiri ile getir-miştir ki, yani delil getirenlerin elinde ise[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 20:05:48
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 02 Şubat 2010, 20:05:48 »

METİN

Cinsi bir olan emtia taksim edilir. Ama birbirine karışmış iki cins emtia taksim edilmez. Çünkü

bunlar bir bakıma ivazlı olurlar.

Birbirinden ayırt edilemezler. O zaman hâkimin zorla değil, ortakların karşılıklı rızası ile taksim

edilir. Ortaklı mal yalnız köle de olsa yine taksim edil-mez. Çünkü farklılık insanda çoktur.

İmameyne göre ise eğer kölelerin hepsi yalnız erkek veya yalnız kadın olursa, koyun, deve ve

ganimetten alınan kölelerde olduğu gibi taksim edilir.

Mücevherlerde taksim edilmez. Çünkü onlar arasında çok fahiş bir fark vardır.

Hamam, kuyu, değirmen, kitap ve taksiminde zarar olan şeyler tak-sim edilmez. Ancak ortakların

rızası ile taksim edilir. Nitekim bunun il-leti yukarıda geçti. Öyleyse bu tür şeylerde ortaklardan

birisi hissesini satmak istese, diğeri de engel olsa, engel olan hissesini satmaya zorlan-maz. İmam

Mâlik buna muhalefet etmiştir.


Cevâhir´de şöyle denilmektedir: «Kitaplar varisler orasında taksim edilmezler. Şu kadar var ki

varislerden her biri kitaplardan nöbetleşe yararlanırlar. Kitaplar yapraklar halinde de taksim

edilmezler. İsterlerse varislerin rızası olsun. İsterse birkaç cilt olan bir kitap olsun, yine taksim

edilmez. İki ortak kitapların taksimine razı olursa, kitaplara bir kıymet takdir edilir, herkes bazısını

kıymetiyle alır. Eğer tarafların rızası ile olursa caiz olur. Eğer tarafların rızası ile olmazsa caiz

ölmez.» Haniye.

Bir dükkân veya ev iki kişi arasında ortak olursa, bunların kısmeti de mümkün değilse, ortaklar

anlaşmazlığa düşseler birisi «Ben ne kiraya veriyorum, ne de yararlanıyorum» dese, diğeri de «Ben

kiraya vereceğim veya yararlanacağım» dese, hâkim onlara o evde nöbetleşe oturmayı emreder.

Sonra da intifayı istemeyen kimseye; «Dilersen yararlan, diler-sen kapıyı kilitle» denilir.

İki kişi arasında ortaklı birkaç tane bina olsa veya bir bina ile bir arsa olsa veya bir dükkânla bir

bina iki kişi arasında ortak olsa, o zaman her birisi mutlaka kendi başına taksim edilir. Birbirine

bitişik olmaları ve-ya ayrı ayrı mahallerde yahut her birisi ayrı bir şehirde bulunsa da hü-küm

değişmez. Miskin.

Bunların hepsi ister bir şehirde olsun veya olmasın, değişmez. İmameyne göre ise. eğer bunların

hepsi bir şehirde ise burada rey hâkimindir. Eğer herbirisi bir başka şehirde ise, o zaman

imameynin görüşü de Ebû Hanife´nin görüşü gibidir.

Taksim eden kimse yaptığı taksimi kâğıt üzerinde hâkime tasvir eder. Taksimde paylar; eşitler.

Ölçüm yapar, binayı kıymetlendirir, her bir hisseyi yoluyla, suyuyla ayırır. Her bir paya birinci, ikinci,

üçüncü diye isim verir. İsimlerini yazar. Onların kalblerinin hoşnut olması için kurra çeker. Kimin

ismi ilk olarak çıkarsa, birinci pay onundur. İkinci ola-rak ismi çıkan da ikinci payı alır ve bu bitene

kadar sürer.

Bil ki dirhemler, akar veya başka bir menkulün kısmetine dahil ol-maz. Ancak ortakların rızası ile

dahil edilebilir. Eğer o müşterek mal toprak veya bina ise, Ebû Yûsuf´a göre kıymetlendirilirler ve

kıymetleriyle taksim edilirler. İmam Muhammed´e göre ise, arsadan bina karşılığı ve-rilir.

Eğer birşey fazla kalırsa, bunda eşitleme de mümkün değilse, o zaman o fazlalık zaruri olarak

paraya çevrilir. Bu İhtiyar adlı eserde de güzel görülmüştür..

Ortak mal taksim edildiğinde birisinin su yolu veya yolu diğerinin mülkünden geçerse, taksimde

bunu şart kılmamışlarsa, eğer çevirmesi mümkünse su yolunu veya yolunu oradan çevirir.

Çevirmesi mümkün de-ğilse, fakihlerin icmaı ile takdim feshedilir ve yeniden taksim edilir.

Ortaklar ihtilaf etseler, bunlardan bazısı; «Olduğu gibi aramızda müşterek bıraktık» dese, eğer ifraz

mümkün ise, yapılır. Nitekim Zeylaî bunu açıklamıştır.

Ortaklar yolun genişliği hususunda ihtilaf etseler, o zaman yolun genişliği, kapının genişliği ve

yüksekliği kadar yapılır. Ama eğer yerin miktarında ihtilaf ederlerse, o zaman da öküzün geçeceği

yer kadar tak-dir edilir. Ortaklardan herbiri kapının üstünde kendi payında bir kanat çıkarabilir,

aşırısında çıkaramaz. Çünkü kapının yüksekliğindeki hava müşterektir. Müşterek hava üzerine bina

yapmak da caiz değildir. Ancak ortakların rızası ile caiz olur. Celâliyye.

Binanın taksiminde yolun farklı olmasını şart koşsalar, caizdir. On-ların binadaki payları eşit olsa

bile. Zira rıza ile taksimde faizli mallar-dan başkasında farklılık caizdir. Öyleyse, samanı ölçekle

taksim etmek caizdir. Çünkü saman .tartılacak şey değildir. Ama üzümü sepet veya sele ile taksim

etmek caiz değildir. Kantar veya terazi ile tartılarak tak-simi caizdir. Çünkü üzüm tartılacak

şeylerdendir.

İZAH

«Cinsi bir olan emtia taksim edilir ilh...» Zira taksim, hakları birbi-rinden ayırmaktır. Bu da deve,

sığır ve koyun gibi diğer hayvanlar, ku-maş veya buğdav veya arpa gibi şeylerde taksim

mümkündür. Saydığı-mız malların herbirisi kendi basına taksim edilir. Cevhere.

«Birbirine karışmış iki cins ilh...» Yani ortaklardan birisine bir deve verirken öbürüne iki koyun

verse, ve bunu ötekinin karşılığı saysa, bunlara ivaz girdiğinden taksimi caiz değildir. Dürer.

«Ortakların karşılıklı rızası ile taksim edilir ilh...» Çünkü hâkimin icbar velayeti eğer ayırdetme

anlamı varsa sabit olur. ivazlı olma anlamı varsa sabit olmaz.

«Yalnız köle de olsa yine taksim edilmez ilh...» Çünkü insanlar ara-sındaki fark fahiştir. İnsanlarda

eşitliği sağlamak mümkün değildir. Çün-kü insandan kasdedilen manalar akıl, zekâ, sebat,

tahammül, vekar, doğruluk, şecaat ve uyumluluk gibi şeylerdirler. Bunlara vâkıf olmak da mümkün


değildir. O zaman köleler çeşitli cinsten olan nesneler gibi olurlar. Hatta bazan onlardan bir tanesi

aynı cinsten olan bin tanesinden daha hayırlı olur. Şair diyor ki: «Ben fazilette emsal olmakta

erkekler arasındaki fark gibi bir fark hiçbir şeyde görmedim. Hatta bazan bin tanesi ancak bir adam

sayılır.»

Ama diğer canlılar köle gibi değildirler. Çünkü diğer canlılarda fark-lılık cinseli bir olduğu takdirde

az olur. Görülmüyor mu ki erkeklik ve di-şilik bakımından insanlar iki ayrı cinse ayrılır. Ama diğer

hayvanlarda erkek ile dişi bir cinstir.

«Yalnız ilh...» Biliniz ki eğer köle ile birlikte hayvanlar veya emtia veya diğer birşey olsa, fakihlerin

hepsinin görüşüne göre hâkim hepsi-ni taksim eder. Kölelerle birlikte diğer şeyler olmazsa bakılır:

Eğer yal-nız erkek iseler (*) veya yalnız kadın iseler Ebû Hanife´ye göre yine tak-sim edilir. Eğer

köleler ve dişi olarak karşılık iseler, taksim edilmezler. Ancak ortakların rızası ile taksini edilirler.

Velhasıl, Ebû Hanîfe´ye görekölelerin taksimi üzerine zorlama caiz değildir. Ancak koyun ve elbise

gibi taksim edilecek başka şeyler de bulunursa, o zaman hepsi topluşekilde taksim edilir.

Ebûbekir Râzi diyor ki: «Bu mesele de ortakların rızası ile taksim edilir. Ama ortaklardan bazısı

kerahet görürse, hâkim o zaman taksim etmez.»

En açık görüş şudur ki, Ebû Hanife´ye göre cebri taksim köle ile be-raber olan diğer cins mala itibar

edilerek yapılır ki, bu mal taksimde, asıl kabul edilir. Onda cebri taksim sabit olur. Ona uyarak

kölelerde deyine cebrî taksim sabit olur. Çünkü bu asıl kaidedir ki, aktin hükmü bir şeyde uyarak

sabit olur. Herne kadar sulama hakkının satışı caiz değilse de başkasına uyarak caiz olduğu

menkullerin de vakıfta olduğu gibi. Hidâye"nin şerhleri Kenz ve Dürer´de de böyledir. O zaman

Minah´ta be-nimsenen daha açık olanın aksinedir.

«Deve nasıl taksim edilirse ilh...» Yani sığır ve koyun gibi deveye benzer şeylerin taksim edilmesi

gibi.

«Ganimetten´ alınan köleler ilh...» Biz ganimet köleleri ile diğer kö-leler arasındaki farkın şeklini

Zeylaî´den naklen zikretmiştik.

«Hamam, kuyu, değirmen ilh...» Uygun olan, bu görüşü her bir or-tağın eskiden yararlandıkları gibi

taksimden sonra yararlanmalarını mümkün kılmayacak kadar küçük olması ile takyit etmekti. Ama

eğer büyük olursa, yani bir hamamın iki kazanı ve ayrı ayrı yıkanılacak iki yeri olursa veya

değirmenin iki taşı olursa, o zaman taksim edilir.

Hamidiye´de, zeytin yağı yapılacak yer yarı yarıya iki kişi arasında ortak olursa, burada yağ

çıkarmak için iki ayrı âlet varsa, zeytin yağının depolanması için iki ayrı deposu da olsa, zarar

vermeden taksim müm-künse, böyle bir yerin taksim edilebileceğine fetva verilmiştir. Zira

Ha-midiye´de, Hizânetü´l-Fetâvâ´da olan: «Hamam, duvar ve ev eğer küçük olurlarsa, taksim edilse,

her ortak için eskisi gibi yararlanacak bir yet olmazsa, taksim edilmez» ifadesinden istidlal

edilmiştir.

«Taksiminde zarar olan şeyler ilh...» O halde bir tek elbise taksim edilmez. Çünkü buradaki taksim

zarara sebep olur. Zira taksim ancak kesmekle gerçekleşir. Hidâye.

Çünkü elbisede bir parçanın telefi vardır. İnâye.

Eğer taksimde zarar varsa, yolda taksim edilmez. Bezzâziye.

«İlleti yukarıda geçti ilh...» Yani sarihin; «Zira bu durumda zorla taksim etmek, taksimden

beklenilen ortaklardan her birinin kendi his-sesinden...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 20:07:51
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 02 Şubat 2010, 20:07:51 »

METİN

Meselâ üstlü altlı müşterek iki kat veya üstü başkasının altı müşte-rek veya altı başkasının yalnız

üstü müşterek bir bina ortakları arasında taksim edilecek olursa, îmam Muhammed´e göre her biri

kendi başına kıymetlendirilerek aralarında kıymetiyle taksim edilir. Fetva da ancak bu görüşle verilir.

Taksim olunduktan sonra ortaklardan birisi hissesini tem olarak al-dığını inkâr etse, taksim eden iki

kimse onun hakkını tam olarak aldığına şahitlik etseler, sağlam görüşe göre şahitlikleri kabul edilir.

Herne kadar ücretle taksim etmiş olsalar da. İbni Melek.

Eğer taksim edenlerden yalnız birisi şehadet ederse, bu kabul edil-mez. Çünkü ferddir.

Ortaklardan birisi kendi hissesinden birşeyin yanlışlıkla diğerinin ta-rafına geçtiğini iddia etse,

daha önce de hakkını tam olarak almış oldu-ğunu ikrar etmiş olsa, veya hakkını tam olarak aldığını

ikrar etmese -Bunu Bercendî zikretmiştir,- onun iddiası tasdik edilmez. Ancak delil veya hasmının

ikrarı veya hasmının yeminden kaçınmasıyla tasdik edilir.

Eğer musannif burada: «Burhanla» yerine «hüccetle» deseydi, daha genel olurdu. Çelişki

bulunmazdı.

Zira o kimse güvenilir bir adamın fiiline itimad etmiş, sonra da yan-lışlığı ortaya çıkmıştır.

Bir kimse; «Ben hakkımı kabzettim. Onun bazısını ortağım aldı» dese, ortağı da bunu inkâr etse,

ortağa yemin teklif edilir. Çünkü inkâr eden durumundadır.

Eğer hakkını tam olarak aldığını ikrardan önce; «bana şuradan şu-raya kadar düştü. Ama ortağım

bana teslim etmedi» dese, her ikisi de ye-min ederler. Taksim de feshedilir. Satıcı ile alıcının,

satılan şeyin miktarı hakkındaki ihtilafta da durum böyledir.

Aralarında ortak bir binayı taksim etseler, o binadan her birisine bir kısım isabet etse, ortaklardan

birisi kendisine düşen bir adanın ortağın-da olduğunu iddia etse, diğeri de inkâr etse, onun üzerine

delil ikame etmek düşer. Çünkü davacıdır. Eğer her ikisi de delil ikame ederse, da-vacının delili

muteberdir. Zira hâriçtir.

Bu dava eğer kabız üzerine şahit dinletmezden önce olursa, her iki-si de yemin eder, taksim de

feshedilir.

Eğer sınırlarında ihtilaf ederlerse, hüküm yine böyledir.

Ortaklardan birisinin hissesine düşenden belli bir para bir başkasına istihkakı çıksa, sağlam

görüşe göre, fakihlerin ittifakıyla taksim feshe-dilmez. Ama aralarındaki şeyi olan birşey başkasının

istihkakı çıksa, yine fakihlerin ittifakıyla taksim feshedilir. Ama bu kimsenin hissesinde şayi olan

birşey bir başkasının istihkakı çıksa taksim zorla feshedilmez. Ama Ebû Yûsuf burada muhalefet

etmiştir. Hissesinden başkasının istihkakı çıkan kimse rücu ederek istihkak çıkan miktarı

ortağından alır. Dilerse de ifraz zararını önlemek için taksimi bozar.

Ben derim ki: Burada bir ihtimal daha vardır: Her bir ortağın hisse-sinden birşey başkasının

istihkakı çıksa, eğer şayi ise taksim feshedilir. Eğer belli ise, bakılır: Eğer her ikisi eşit ise, durum

acıktır. Eğer eşit de-ğillerse o zaman bu fazlalığa itibar edilir. Nitekim geçti. Bundan dolay» bu

ihtimali fakihler başlıbaşına zikretmemiştir.

İZAH


«Yalnız üstü müşterek ilh...» Yani birinci alt kattaki iki ortak ara-sında müşterek olsa. Mecma

şerhinde olduğu gibi. Bunun semeresi de imameynin görüşü üzerine acık olur.

«Kıymetiyle taksim edilir ilh...» Zira alt katta, üst katta yapılamaya-cak kuyu kazmak, sarnıç açmak,


ahır ve benzeri şeyler yapılabilir. O za-man adalet ancak kıymetle gerçekleşir. Hidâye.

«İmam Muhammed´e göre ilh...» İmameyne göre ise, yine ölçülerek taksim edilir. Fakat alt katın

arşınlanması ile üst katın arşınlanmasının nasıl denkleştirileceği hususunda ihtilaf etmişlerdir.

İmam Ebû Hanîfe´ye göre alt katın bir arşını üst katın iki arşını karşılığındadır. Ebû Yûsuf´a göre ise

alt katla üst katın farkı yoktur. Bunun açıklaması Hidâye ve şerhlerindedir. Ondan sonra da sahada

ihtilaf etmişlerdir. Ama binaya gelince fakihlerin ittifakı ile Cevhere ve İzah´ta olduğu gibi kıymetiyle

taksim edilir.

»Kabul edilir ilh...» Çünkü onlar tam hakkını aldığı üzerine şehadet etmektedirler. Bu tam almak da

onlardan başkasının fiilidir. Başkasının fiili üzerine şehadet de muteberdir.

Cevhere´de şöyle denilmiştir: «Bunların şehadetlerinin kabul edilme-si imameynin görüşüdür.

Hâkimin tayin ettiği bir taksimci ile diğer bir taksim memuru arasında bir fark yoktur. İkisi de

eşittir.»

«Her ne kadar ücretle taksim etmiş olsalar da ilh...» Bunun benzeri Mustasfa adlı esere nisbetle

Cevhere´de de mevcuttur. Bundan önce de Mustafa´da şöyle denilmiştir: «İmam Muhammed´e göre

her iki şekilde de şehadetleri kabul edilmez. Çünkü onlar kendi işleri üzerine şehadet etmektedirler.

Zira onların işi hisseleri ayırmaktır. Ama ücretle taksim etmelerine gelince, taksim sahih olduğu

takdirde ücretlerini alırlar...»

«İkrar etmese ilh...» Ben diyorum ki, Bercendî´nin zikrettiği öncelik-te şu yönden anlaşılır ki, delil

getirirse tasdik edilir. Zira asılla çelişmez.

İkrar etmesiyle birlikte tasdik edildiğine göre, ikrar etmediğinde öncelikle tasdik edilir. Ancak yine

burada delile ihtiyaç vardır. Zira Hâniye´de şöyle bir ifade vardır: «Açık olan, taksimin denkleştirme

şekliyle yapıl-masıdır. Âdil bir şekilde yapılan taksim de ancak delil ile bozulur. Eğer delil olmazsa,

o zaman hasmın yeminden kaçınmasıyla bozulur.»

«Hasmının yeminden kaçınmasıyla ilh...» Eğer ortaklar bir cemaat iseler, bunlardan bir tanesi

yeminden kaçınsa, o zaman onun payı ile davacının payı birleştirilir, birleştirilen mal hisselerine

göre aralarında taksim edilir. Hidâye´de olduğu gibi.

«Hüccetle deseydi ilh...» Kamus´ta «Delil hüccettir.» denilmektedir. O halde, ikisinin arasında fark

yoktur. Zira burhan da hüccet de delile hasmın yeminden kaçınmasını ve ikrarını da kapsamına alır.

Rahmeti.

«Çelişki de olmazdı ilh...» Bu görüş, Hidâye sahibinin «Uygun olan, adamın davasının asla kabul

edilmemesidir. Çünkü çelişkiye düşmüş ol-maktadır» sözünün cevabıdır. Buna da gelecekte işaret

edecektir.

Kudurî buna: «Eğer o kimse hakkını tam olarak aldığını ikrar etme-sinden önce «Şuradan şuraya

kadar bana düştü» derse...» sözü ifade ediyor ki, eğer ikrar etse, yemin teklif edilmez» sözüyle

işaret etmekte-dir. Bu ifade de ancak çelişki sebebiyle davanın sahih olmamasındandır. Sarihler de

bu konu üzerine ikrar etmişlerdir. Sarihler ayrıca metinde ve şerhte Hâniye´den ve Mebsut´tan

gelecekle de istidlal etmişlerdir.

Mebsut adlı eserde olan şudur: «İki ortak bir binayı taksim etseler, ortaklar haklarını tam olarak

aldıklarına dair şahit de edinseler, sonra onlardan birisi hissesine isabet eden bir adamın

arkadaşının elinde ol-duğunu iddia etse, iddiası tasdik edilmez. Ancak ortağı da ikrar ederse, tasdik

edilir. Çünkü sözleri çelişkilidir.»

İbni Kemal de hücceti ikrar üzerine hamlederek iki hükmü uzlaştırmıştır. Kuhistanî de ilâve etmiştir

ki: «Veya yanlışlıktan maksat gasbtır.»

Sadrı Şeria diyor ki: «Metnin şekli şudur: O kimse ikrarında taksim edenin fiiline dayanmıştır. Sonra

düşünmüş ve taksim edenin fiilinde bir yanlışlık olduğunu görmüştür. O zaman hak açığa

çıktığında o kimse bu ikrarıyla sorumlu tutulamaz.»

Bunun benzeri Dürer´dedir. Sarihin zikrettiği de ancak budur. Hamidiye´de metinde olan ifadeyi

şunun üzerine yorumlayarak güzel bir uzlaştırma yapılmıştır: «Taksimi ortak değil, bir başkası

yaparsa.» Ha-niye ve Mebsut´ta olanı da taksimi bizzat ortağın kendisinin yapmasına yorumlamıştır.

Bu yorumu da Mebsut´taki «taksim etseler» sözüne dayan-dırmıştır. Çünkü Mebsut´ta olan ifadenin

açık anlamı ortakların taksimi bizzat kendilerinin yaptığını ifade etmektedir. Sadrı Şeriâ´nın sözünün

açık anlamı ise, onların iki rivayet olduğunu ifade etmektedir. O zaman uzlaştırmaya ihtiyaç yoktur.

En önemlisi rivayetlerin tercihidir.


O zaman biz deriz ki, metinlerin büyük çoğunluğu musannifin be-nimsediği ifade üzerinedir.

Mezhebin nakli için vazedilen de budur. Fetva da bunun üzerinedir.

Mevâhib adlı eserin ifadesi de şöyledir: «Delili kabul edilir. Bazı âlimler tarafından da kabul edilmez

denilmiştir.»

İhtiyâr´da da şöyle denilmektedir: «Onun davası kabul edilmez. Çün-kü çelişki vardır.»

Bu iki ifadede ikinci rivayete itibar edilmeyeceğini göstermektedir.

Bezzâziye´de söyle bir ifade vardır: «Eğer ikrar etse ve delil getirse, dava sahih değildir. Ancak

sonraki fakihlerin tercih ettiği rivayet üzerine dava sahih olur. Zira sonraki fakihlerin tercih ettiği

rivayet şudur: İkrar-da hezel davası sahihtir. Kendisine ikrar edilen kimse ikrar edenin yalancı

olmadığı üzerine yemin teklif edilir.»

Ben derim ki: Sarih, ikrar kitabının istisna babından hemen önce zik-retti ki sonraki âlimlerin tercih

ettikleri rivayetle fetva verilir. Şu kadar var ki, buradaki hükümle gelecek metinden anlaşılan

arasında yine zıtlık olacaktır. Nitekim buna Hidâye´de de işaret edilmiştir. Sadrı Şerîa´nın zikrettiği

de bu zıtlığı gidermemektedir...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

02 Şubat 2010, 20:09:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 02 Şubat 2010, 20:09:55 »

METİN

Taksim edilen terekede bir deyn ortaya çıksa, taksim fesholur. An-cak, o deyni varisler öder veya

deynin alacaklıları varislerin zimmetini ibra eder veya taksimden sonra terekede, borcu

karşılayacak miktarda mal kalırsa, o zaman fesholmaz. Çünkü engel ortadan kalkmıştır.

Kıymet takdir edenlerin kıymetlendirmesine dahil olmayacak bir gabn-ı fahiş acık olursa, bakılır:

Eğer hâkimin tasarrufları adaletle mukayyettir. Burada da bu kayıt bulunmamaktadır. Bu taksim

ortakların rı-zası ile olsa bile, sağlam görüşe göre yine de bâtıl olur. Çünkü taksimin caiz

olmamasının şartı denkliktir. Burada denklik mevcut olmadığına göre taksimi bozmak gerekir. Ama

burada Hülâsa´nın tashihine aykırılık var-dır.

Ben derim ki: Eğer musannif da Kenz sahibi gibi, «bâtıl olur» yerine «fesholur» deseydi daha uygun


olurdu.

Gabn-ı fahişten dolayı ortaklardan birisinin davası kabul edilir. Eğer hakkını tam olarak aldığını

ikrar etmemişse. Eğer hakkını tam olarak al-dığını ikrar ettikten sonra dava etse, onun yanlışlık

veya gabn-ı fahiş ol-duğu yolundaki davası dinlenmez. Çünkü çelişki vardır. Bu konunun ta-mamı

Hâniyede´dir.

Taksim edenlerden bir tanesi terekede borç olduğunu iddia etse, davası geçerlidir. Çünkü çelişki

yoktur. Zira borç, manâ ile ilgili bulu-nur. Taksim ise şekle bağlıdır.

Taksim edenlerden birisi, sebebi ne olursa olsun, bir ayn olduğunu iddia etse, onun o davası

dinlenmez. Çünkü onun iddiasında çelişki var-dır. Zira taksime kalkışmak, şirketle itiraf etmektir.

Hâniye´de şöyle denilmektedir: «İki kimse aralarında bir bina veya bir toprağı taksim etseler, sonra

bunlardan bir tanesi kendisi diktiğini veya yaptığını zannederek diğerinin elinde kalan kısımda bir

binası ve-ya ağacı olduğunu iddia etse, delili kabul edilmez.»

Bir ağaç birisinin hissesinde olduğu halde dalları diğerinin hissesi-ne sarksa, diğeri o dalları

kesmeye onu zorlayamaz. Fetva da ancak bu görüşle verilir. Zira bu kimse ağacı dalları ile istihkak

etmiştir. İhtiyar.

Ortaklardan bir tanesi diğerinin izni olmadan müşterek akarda bir bina inşa edenin hissesine

düşerse, ne ala. Yok eğer onun hissesine düş-mezse, bina yıkılır. Dikilen ağacın hükmü de bunun

gibidir. Bezzâziye.

Taksim bozmayı kabul eder. Öyleyse eğer malı aralarında taksim etseler, herkes hissesini alsa,

sonra aralarında müşterek olmasına razı olsalar, geçerlidir. Şirket de ister akar olsun, ister başka

olsun, avdet eder. Zira rıza ile taksam etmek mübadeledir. Onun feshi de rıza ile kar-şılıklı değişme

ile geçerlidir. Bezzâziye,

Fasit taksimde yapılan kabızla, meselâ hibe veya sadaka veya taksim edilenden satış veya başka

bir tasarruf şartıyla yapılan taksimde malı kabzetmekle mülkiyet sabit olur. Kabzetmesi de

kabzedenin onda tasarrufun caiz olduğunu ifade eder. Ama kıymetiyle ona zamin olur. Fasit alışla

kabzedilen nesne gibi. Zira o da mülkiyeti ifade eder. Nitekim bu mesele kendi konusunda geçti.

Bazı âlimler tarafından da «Fa-sit taksimle kabzedilen şeyde mülkiyet sabit olmaz.» denilmiştir.

Eşbah´ta ise bu bazı âlimlerin görüşüyle teyit edilmiştir.

Birinci görüş, Bezzâziye ve Kınye adlı eserlerde teyit edilmiştir.

Bir binada oturmayı nöbetleşseler yani bir kısmında birisi, diğer kıs-mında da diğeri otursa veya şu

bir ay otursa, öteki de bir ay otursa, veya iki binanın her birisinde nöbetleşe otursalar, veya bir

kölenin çalışmasın-da nöbetleşseler, yani bir gün birisine, bir gün diğerine çalışsa, veya iki kölenin

hizmetinde nöbetleşseler, yani birisi şuna çalışsa, diğeri de ona çalışsa, bir gün sonra da

değişseler, veya bir veya iki binanın gelirinde yine öyle nöbetleşseler, bu nöbetleşme bu altı şekilde

de âlimlerin itti-fakıyla istihsanen sahihtir. En sağlam görüş, ortaklardan bir tanesi bu şekillerde

nöbeti hâkimden taleb etse, hâkim aralarında nöbetleşmeye zorlar. Bunların birisinin veya her

ikisinin ölümüyle de nöbet bâtıl olmaz. Bunlardan birisi, taksim edilecek şeyde taksimi taleb etse,

bâtıl olur.

Ortaklar kendilerine çalışan kölelerin nafakasının çalıştırana ait ol-duğu hususunda ittifak etseler,

istihsanen caizdir. Ama elbisesi bunun aksinedir.

Bir binada birisinin nöbeti sırasında gelirde artış olsa, o artış arala-rında ortaklıdır. Ama iki binada

değil.

Bir binada veya bir kölede oturmak veya hizmet üzere nöbetleşme-leri yine caizdir. Menfaati

muhtelif olan herşeyde de hüküm yine böyle-dir. Mülteka. Zikrettiklerimizin tamamı Mülteka

üzerindeki talikatımdadır.

Bir veya iki kölenin gelirinde nöbetleşseler veya bir veya iki katırın gelirinde nöbetleşseler veya bir

veya iki katırın binmesinde nöbetleşseIer, veya bir ağacın meyvesinde veya bir koyunun sütünde

nöbetleşseler, bu sekiz meselede de nöbetleşme geçerli değildir.

Meyve ve benzerlerinin hilesi şöyledir: Arkadaşının payını satın alır. Nöbeti bittikten sonra hepsini

satar. Veya sütün muayyen bir miktarda arkadaşından istikraz yoluyla yararlanır. Bunlar caizdir.

Zira müşaın karzı caizdir.

İZAH

«Bir borç ortaya çıksa ilh...» Bunun benzeri şudur: Taksimden son-ra birisi gelerek kendisine bin


lira vasiyet edildiği söylese, taksim feshe-dilir. Ancak, o borcu ederlerse feshedilmez. Çünkü

alacaklının hakkı ile mürselen vasiyet edilen kimsenin hakkı mala taalluk eder. Ama bunun aksine

taksimden sonra diğer bir varis ortaya çıksa, veya malının üçte biri veya dörtte biri vasiyet edilen

birisi ortaya çıksa, varisler de onun hakkını ödeyeceklerini söyleseler, o zaman taksim feshedilmez.

Çünkü onların hakkı bizzat terekenin aynıyla taalluk eder. Onların hakkı başka bir mala taalluk

etmez. Ancak onlar başka maldan almaya razı olursa, o zaman hakları diğer mala da intikal edebilir.

Nihâye´de de böyledir.

Şu kadar var ki, eğer bu taksim hâkimin hükmü ile olmazsa mesele böyledir. Eğer hâkimin hükmü

ile taksim yapılmışsa, bir varis ortaya çık-sa, hâkim onun nasibini ayırmışsa, taksim bozulmaz.

Sağlam görüşe gö-re, vasiyet edilen bir kimse de ortaya çıksa, hüküm yine böyledir.

Tatarhâniye´de de böyledir.

«Varislerin zimmetini ibra eder ilh...» Dürer´de de böyledir. T. di-yor ki: «Bunda bir görüş vardır.

Şöyle ki, borç murisin zimmetine bağlan-dıktan sonra terekenin aynına bağlanır. O zaman

alacaklıların terekeyi ibra etmesi gerekir.»

BİR TAMAMLAMA : Alacaklı, kendisine borç ile hükmedilmezden ön-ce taksime icazet verse, yine

taksimi bozma hakkına sahiptir. Eğer va-rislerden bazısı alacaklının rızası ile alanın borcunu zamin

olsa, alacak-lı yine taksimi bozabilir. Ancak, ölen kimsenin ibra edilmesini şart koşa-rak borcu

zamin olursa, o zaman alacaklı taksimi bozamaz. Zira o ha-vale olmuş olur ki, borç zamin olan

varise intikal eder. Tereke de borç-tan hali olmuş olur. Bu da ancak içinde borç olan terekenin

taksiminin hilesidir. Nitekim Bezzâziye ve diğer kitaplarda da bu açıklanmıştır.

«Bir gabn-ı fahiş ortaya çıksa ilh...» Yani taksim için yapılan fiyat takdirinde bir gabn-ı fahiş durumu

ortaya çıksa, yani bir mala bin lira kıymet belirlendikten sonra, bunun beşyüz lira kıymetinde

olduğunun anlaşılması gibi. Bu takdirde taksim feshedilir.

Musannif burada «gabnı fâhiş»le sınırlamıştır. Zira eğer az bir kabın olsa, o kıymet takdir edenlerin

takdirlerinin içine girer ki, bunu iddia eden kimsenin davası dinlenmez. Delili de kabul edilmez.

.Minâh´ta da böyledir.

«Hülâsa´nın tashihine hilaf vardır ilh...» Yani davasının dinlenmeye-ceği hususunda.

Musannif Minah´ta diyor ki: «Sağlam olan ve dayanılan görüş, bi-zim Kâfi ve Kadıhan´dan

naklettiğimiz ifadelerdir. Metin sahipleri de bu-nu teyid etmişlerdir. Şerh sahipleri de bunu sahih

görmüşlerdir. Ben de birkaç defa onunla fetva verdim.»

«Ben derim ki ilh...» Bu söz, Remlî´nin haşiyesinden alınmıştır. Zira Remli Musannifin «bâtıl olur»

sözü üzerine şöyle demiştir: «Kenz´de de-nilmiştir ki: «Eğer taksim için yapılan fiyat takdirinde bir

gabn-ı fahiş varsa, taksim feshedilir.»

Gurer metinde de, «Bâtıl olur» denilmiştir. Musannif da burada Gurer´in metinine uyarak «bâtıl

olur» demiştir. O zaman bu sözün açık an-lamından anlaşılır ki, o taksim feshe muhtaçtır. Halbuki

iş bunun aksi-nedir. Öyleyse uygun olan musannifin Gurer metnine değil, Kenz´e uy-masıydı.

Ben derim ki: Bunda da bir görüş vardır. Bu görüşe Hâniye´nin «Gabnı fahişte davası dinlenir» sözü

delâlet etmektedir. O zaman o kimse taksimi ibtal edebilir. Nitekim bu taksim hâkimin hükmü ile de

olsa. Sa-hih olan da ancak budur. Hâniye´nin bu görüşünün gereği şudur ki, o taksim feshe

muhtaçtır. O zaman «batıl olur» veya «bâtıl olmuştur» söz-lerinin anlamı adam taksimi ibtal edebilir

demektir. Kenz´in «fesholur» sözü de bunu bildirmektedir. Zira Kenz sahibi «taksim münfesih olur»

dememiştir. O zaman açık olan şudur ki, feshe muhtaçtır sözünden ön-ce, Remlî´nin kaleminden

«la» kelimesi düşmüştür. Yani Remlî´nin «fes-he ihtiyacı yoktur» demesi gerekirdi.

«Onun yanl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes