> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hacc
Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 7 ... 9   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hacc  (Okunma Sayısı 10393 defa)
21 Mart 2010, 22:35:28
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #15 : 21 Mart 2010, 22:35:28 »



Duaların Kabul Edildiği Yerler



METİN

Nehir sahibi bunları nazma çekerek şöyle demiştir: «Halkın duası, Kâbe´de, Mültezem´de, İki vakfe yerinde, keza Hicır´de, tavafta, sa´yde, iki Merve ile Zemzem´de, Makam´da, Mizab´da, şeytan taşladığın yerlerde muteberdir.» Lübab´da şu da ziyade edilmiştir: «Kâbe´yi gördüğünde, Sidre ağacında, Rükn-ü Yemâni´de, Hicır´de, Mina´da, Bedir gecesinin yarısında makbuldür.» Güneş batınca me´zimler yoluyla Müzdelife´ye gelir. Bunun hududu, Arafat´ın iki me´ziminden Muhassir´in iki me´zimine kadardır, Buraya yürüyerek gelmesi, tekbir, tehlil getirmesi, hamdetmesi, zaman zaman telbiyede bulunması müstehaptır. Müzdelife´nin Muhassir vâdisinden gayrı her yeri mevkıftir. Muhassir, Mina ile Mûzdelife arasında bir vâdidir. Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir. Müzdelife´de Kuzah Dağına yakın bir yere iner. ´ Kuzah ´ kelimesi, ´ yüksek ´ mânâsına gelen Kaazih´ten alınmadır. Esah kavle göre burası Meş´ar-i Haram´dır. Bu dağın üzerinde ateş yakılan bir yer vardır ki, Hz Âdem´in ocağı olduğu söylenir

İZAH

«Kâbe´de» sözünden murad bizzat Kâbe´nin içidir

«İki vakfe yeri» Arafat ile Müzdelife´deki Meş´ar-i Haram´dır

«Tavafta» Yani tavaf yerinde demek istemiştir. ´ Metafta ´ dese daha iyi olurdu. Bu yer, Peygamber (s.a.v.) zamanında mescit idi. Yoksa tavaf caiz olur mânasına Mescid-i Haram´ın her yeri metaftır. Lübab Şerhi.

"Sa´y" Yani Safa ile Merve arasında yapılan sa´yde bilhassa iki direk arasında makbuldür. Lübab şerhi.

«İki Merve»den murad, Safa ile Merve´dir. Tağlib yoluyla ikisine birden Merve adı verilmiştir. ihtimâl burada müennesi müzekker üzerine tağlibetmesi, ulemanın iki kavlinden birine göredir. Bu kavle göre Merve Safa´dan efdaldir.

«Makam» yani Makam-ı İbrahim´in arkasında demektir. Nitekim Lübab´da böyle denilmiştir.

(Mizab, Altın oluğun altıdır.)

«Şeytan taşlama» yerleri üçtür; bunlarla duaların kabul edildiği yerler on beşi bulur. Lâkin buna itiraz edilmiş; "Cemre-i Akabe´de, hattâ birinci ve ikinci cemrelerde dua yoktur." denilmiştir.

«Lübab´da» yani Şeyh Rahmetullah Sindî´nin Lübabü´l-Menâsik adlı kitabında ziyade edilmiştir. Şeyh Rahmetullah, muhakkık Kemâl b. Hümam´ın talebesidir. Bu kitabı Mensik-i Kebir adlı kitabından kısaltma yaparak telif etmiştir. Bunu da kısaltarak, daha küçük bir mensik meydana getirmiştir.

«Sidre ağacında» Burada denilebilir ki: Lübab sahibi bu ağacı zikretmemiştir. o, Şurunbulâliyye´de zikredilmiştir. Sidre ağacı Arafat´ta idi. Bugün bilinmemektedir. Bunu, hâşiye yazarlarından biri Allâme Kutbî´nin Tarihi Mekke adlı kitabından naklen söylemiştir. Üstadlarımızın üstadlarından biri de bu sözü, İbn-i Zahirete´l-Hanefi´nin Fedai´l-i Mekke adlı kitabına nisbet etmiştir.

«Hicır´da» Burada denilebilir ki: Hicır, Mizab´ın alfındadır. Nitekim Fetih´ten naklen Şurunbulâliyye´de böyle denilmiştir.

«Bedir gecesi» zilhiccenin on dördüncü gecesidir. Şimdi hacılar o gecede Mina´ya inerter. T.

Ben derim ki: Ben bu beş yeri, manzum olarak Nehir sahibinin manzumesine kattım ve şöyle dedim: "Beyt´i görmek, sonra Hicır ve Sidre;

Rükn-ü Yemâni ile kamerli gecede Mina."

«Güneş batınca ilh...» ifadesi, vâcibi beyan içindir. Hattâ güneş batmadan yola çıkar da Arafat hududunu geçerse, ceza kurbanı lâzım gelir. Meğer ki güneş batmadan geri dönüp de, battıktan sonra yola revan ola. Bu takdirde ceza kurbanı sakıt olur. İmam Züfer buna muhaliftir. Ama güneş battıktan sonra dönerse, hüküm bunun hilâfınadır. İmam Arafattan ayrıldıktan sonra hacı özürsüz olarak çok durursa, isaet etmiş olur. İmam ağır davranır da gece oluncaya kadar Arafat´tan çekilmezse, hacılar çekilirler. Çünkü imam sünnette hata etmiştir. Bu satırlar Bahır´la Nehir´den alınmıştır.

«Me´zimler yoluyla Müzdelife´ye gelir.» Gelen, imam ve hacılardır. Herbiri sükunet ve vakarla yürür. Aralık bulursa, kimseye eziyet etmemek şartıyla hızlıca yürür. Bazıları, zamanımızda eziyet çok olduğu için hızlı gitmenin sünnet olmadığını söylemişlerdir. Me´zim esas itibariyle iki dağ arasındaki dar geçittir. Fukahanın maksatları, Arafat´la Müzdelife arasındaki iki dağdan geçen yoldur. İsmail. Bazıları bu sözü İzz b. Cemâa´ya nisbet etmişlerdir. O da Muhib Taberî´den nakletmiştir. Bu kavil ile, Nevevî´nin, "Me´zimden murad, Harem´in hududu olan iki nişandır." sözü reddedilmiş ve bunun garip olduğu söylenilmiştir.

«Buraya yürüyerek gelmesi» Yani Müzdelife´ye yaklaşınca edep ve tevazu için oraya yürüyerek girer. Çünkü orası, muhterem olan Haremdendir. Lûbab Şerhi.

«Orada ve Urane vâdisinde vakfe yapmak meşhur kavle göre caiz değildir.» Urane vâdisinin Arafat´a yakın olduğunu yukarıda söylemiştik. Yani Muhassir´de vakfe yapmak, vâcip olan Müzdelife vakfesi yerine geçmediği gibi; Urane vâdisinde vakfe yapmak da, rükün olan Arafat vakfesinin yerini tutmaz. Meşhur olan kavil budur. Bedâyi´de buna ´ muhalif olarak her iki vakfenin caiz. olduğu kaydedilmiştir. Fetih.

«Esah kavle göre burası Meş´ar-i Haram´dır» Bazıları bütün Müzdelife´nin Meş´ar-i Haram olduğunu söylemişlerdir.

«Bu dağın üzerinde ateş yakılan bir yer vardır.» Söylendiğine göre, burası yuvarlaktaşlardan yapılmış boru şeklinde bir yermiş. Çevresi yirmi dört, uzunluğu on iki arşın imiş. içinde yirmi beş basamak varmış ve yüksek bir ağacın üzerinde bulunuyormuş. Hârun-u Reşid devrinde burada Müzdelife gecesinde mum yakılırmış. Daha önceleri burada odun yakılırmış, daha sonraları büyük kandiller yakılmaya başlanmış.

METİN

Ve akşamla yatsıyı, bir ezan bir kâmetle kılar. Çünkü yatsı vaktinde kılınmış olur. Bildirmeye ihtiyaç yoktur. Nitekim burada İmama da hacet yoktur. Eğer akşamı ve yatsıyı yolda yahut Arafat´ta kılarsa, fecır doğmadıkça tekrarlar. Çünkü hadiste, "Namaz önündedir." buyrulmuştur. Şu halde her iki namaz, zamanla, mekânla ve vakitle sınırlanmış demektir. Zaman, bayram gecesidir. Mekân, Müzdelife; vakit de yatsı vaktidir. Hattâ Müzdelife´ye yatsı vaktinden evvel varmış olsa, yatsının vakti girmeden akşam namazını kılamaz. Binaenaleyh bu mesele birçok yönlerden luğs olabilir.

İZAH

«Ve akşamla yatsıyı ilh...» Yani yatsı vaktinin evvelinde kılar. Kuhistanî. Namazı, yükünü indirmeden, hattâ devesini çöktürüp bağlamadan kılmak gerekir. Bununla, iki namaz arasında - velev sünnet-i müekkede olsun - nâfile kılınmayacağına işaret olunur. Sahih kavil budur. Şayet nâfile kılarsa kâmeti tekrarlar. Meselâ iki namaz arasında başka bir işle meşgul olursa, tekrar kâmet getirir. Bahır. Lübab şerhinde şöyle denilmiştir: «Akşamın ve yatsının sünnetiyle vitir namazını bundan sonra kılar. Nitekim Mevlâna Abdurrahman Câmi (k.s.) mensikinde bunu açıklamıştır.» Gerçi şarih ezan bâbından az önce, "iki cem namazından sonra nâfile kılmak mekruhtur." demişti. Fakat bunun söz götürdüğünü orada anlatmıştık.

"Çünkü yatsı vaktinde kılınmış olur." Bu cümle, burada bir kâmetle yetinmenin illetidir. Arafat´taki cem bunun hilâfınadır. O iki kâmetle kılınır. Çünkü oradaki ikinci namaz vaktinden sonra eda edilir. Bu sebeple ona başlandığını bildirmek için ikinci bir kâmete ihtiyaç vardır. Burada ise ikinci namaz vaktinde kılınmaktadır. İlânı yenilemeye hacet yoktur. Yatsı ile beraber vitir namazını kılmaya benzer. Bedâyi.

«Nitekim burada imama da hacet yoktur.» Her iki namazı yalnız başına kılsa caiz olur. Bercendî´nin Nikâye şerhinde söylediği bunun hilâfınadır. Çünkü Onun sözü, mezhebimizde meşhur olana muhaliftir. Lübab Şerhi. Lübab´da beyan olunduğuna göre, buradaki cem´ide, namazı cemaatla kılmak sünnettir. Bundan sonra Lübab sahibi şunları söylemîştir: "Bu cem´in şartları, hacc için ihramlı olmak, vakfeyi cem´den önce yapmak, zaman, mekân, vakit ilahtır..." Şarihi de der ki: "O halde hacc için ihramlı olmayana bu cem caiz değildir. Mahbubî "bunda ihram şart değildir" demişse de doğru değildir. Çünkü ulema buradaki cem´in, nüsuk cem´i (hacc ibadeti) olduğunu açıklamışlardır. Nüsuk cem´i ise ancak hacca ihramlaolur" Bununla anlaşılıyor ki, Nehir sahibinin, "Akşam namazını eda etmiş sayılmak için hacca ihramlı olması şart kılınmalıdır." sözüyle yaptığı inceleme sahihtir. Ve yine anlaşılıyor ki, Nihaye ile Hindiyye´de "şart değildir" denilmiş olması, Mahbubî´nin sözüne binaendir.

«Eğer akşamı ve yatsıyı» Bazı nüshalarda "akşamı veya yatsıyı" denilmiş, bazılarında ise Kenz ve diğer kitaplara uyarak sadece akşam namazını söylemekle yetinilmiştir. Bu daha iyidir. Çünkü maksat, akşam namazını mûtad vaktinden geciktirmenin vâcip olduğuna tembihte bulunmaktır. Bundan, yatsının da Mûzdelife´ye tehirinin vâcip olduğu evleviyetle anlaşılır. Evet Lübab´ın ibaresi, "Eğer her iki namazı veya birini yolda kılarsa...» şeklindedir.

«Tekrarlar» Yani kıldığını tekrarlar. Allâme Şehâvi, mensikinde şunları söylemiştir: «Bu, Müzdelife´ye kendi yolundan gittiğine göredir. Mekke´ye Müzdelife yolundan başka bir yolla giderse, yolda hiç durmaksızın akşam namazını kılması caizdir. Bunu Nihâye ve inâye sahiplerinden başka kimşenin açıkladığını görmedim. Onlar bunu kaza namazları bâbında zikretmişlerdir. Kenz şarihinin sözü dahi buna delâlet etmektedir. Bu büyük bir faydadır» Binaye´de dahi aynı bâbda bu mesele açıklanmıştır. Hâşiye yazarlarından biri bunu, ulemadan birinin el yazısıyla gördüğünü söylemiştir.

Ben derim ki: Bu hüküm yukarıda geçtiği ve aşağıda geleceği vecihle, bu cem´in sahih olması için mekân şart kılınmasından çıkarılır. Çünkü mekânın şart kılınması, Mûzdelife´ye uğramazsa yolda akşam namazını vaktinde kılmak lâzım gelir mânâsını ifade etmektedir. Zira şart yoktur. Arafat´ta gecelerse hüküm yine budur. Dikkatli ol!

«Namaz önündedir buyrulmuşt...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hacc
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 14:19:00 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hacc rüya tabiri,Hacc mekke canlı, Hacc kabe canlı yayın, Hacc Üç boyutlu kuran oku Hacc kuran ı kerim, Hacc peygamber kıssaları,Hacc ilitam ders soruları, Haccönlisans arapça,
Logged
22 Mart 2010, 16:37:28
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #16 : 22 Mart 2010, 16:37:28 »

Müzdelife´de Vakfe



METİN


Vakfeden dolayı sabah namazını alaca karanlıkta kılar. Sonra Müzdelife´de vakfe yapar. Bunun vakti, fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadardır. Velev ki arefede olduğu gibi oradan geçerken olsun. Lâkin sıkışıklık gibi bir özürden dolayı onu terk ederse, bir şey lâzım gelmez. Tekbir, tehlil, telbiye ve Mustafa (s.a.v.)´e salâvat getirir, duada bulunur.

İZAH

«Alaca karanlıkta kılar.» Ki bu, sabah namazının ilk vaktidir. Bize göre bu yalnız buraya mahsus sünnettir. Yukarıda Hâniyye´den naklettiğimize göre, arefe günü Mina´da sabah namazı da böyledir. Ama ekser-i ulemanın buna muhalif olduğunu da arzetmiştik.

«Sonra Müzdelife´de vakfe yapar.» Bu vakfe bize göre sünnet değil, vâciptir. Müzdelife´de fecre kadar yatmak ise, vâcip değil sünnet-i müekkededir. Şâfiî bunların ikisinde de bize muhaliftir. Nitekim Lübab ve şerhinde beyan olunmuştur.

«Bunun vakti» Yani cevazının vakti, fecrin doğmasından güneşin doğmasına kadardır. Lübab sahibi diyor ki: Bu vakfenin ilk vakti, bayram günü fecrin doğmasından başlar; sonu da güneşin doğmasında biter. İmdi kim fecir doğmazdan önce veya güneş doğduktan sonra orada vakfe yaparsa bu sayılmaz. Vâcip olan vakfe miktarı bir andır. Velev ki az olsun. Sünnet olan miktarı ise, vakfeyi ortalık iyice aydınlanıncaya kadar uzatmaktır. Vakfenin rüknü, ister kendi fiili ile, ister başkasının fiiliyle olsun Müzdelife´de bulunmaktır. Meselâ kendi emriyle veya emri olmaksızın uyurken veya baygın iken; yahut deli veya sarhoş iken oraya götürülmüş olabilir. Vakfeye niyet etsin etmesin, onu bilsin veya bilmesin fark etmez. Lübab.

«Sıkışıklık gibi bir özürden dolayı İlh...» Lübab´ın ibaresi şöyledir: «Ancak bir illetten veya zayıflıktan dolayı olursa; yahut sıkışıklıktan korkan bir kadın olursa, ona bir şey lazım gelmez,» Lâkin Bahır sahibi, "Muhit´te sıkışıklıktan korkmayı kadın olursa diye kayıtlamamış, mutlak söylemiştir. Binaenaleyh erkeğe de şâmildir." demiştir.

Ben derim ki: Bu, şeytan taşlarken sıkışmaktan korkmaya da şâmildir. Muktezası şudur ki: Geceleyin giderek, hacılar gelip kalabalık olmadan şeytan taşlasa bir şey lâzım gelmez. Lâkin şüphesiz ki şeytan taşlarken ve yolda oraya varmadan sıkışıklık olması zamanımızda muhakkak bir şeydir. Binaenaleyh bundan, Müzdelife´deki vakfe vâcibinin sukûtu lâzım gelir. En iyisi, sıkışma korkusunu kadınla kayıtlamalı ve Muhit sahibinin mutlak sözünü ona hamletmelidir. Çünkü kadın hakkında bu, açık bir özürdür. Bununla vâcip sâkıt olur. Erkek böyle değildir. Yahut Muhit´in mutlak sözü, hastalık gibi bir şeyden dolayı sıkışmaktan korktuğu zamana hamledilir. Onun için Sirâc sahibi, "Ancak kendisinde bir illet veya hastalık yahut zayıflık olur da, sıkışmaktan korkarak geceleyin dönerse, ona bir şey lâzım gelmez." demiştir. Lâkin burada şöyle bir itiraz vârit olabilir: Sair hacc ibadetleri dahi sıkışıklıktan hâli değildir. Ulema açık olarak beyan etmişlerdir ki, bir kimse sıkışıklık korkusu dolayısıyla Arafat´tan dönerek güneş batmadan Arafat hududunu geçse, daha önce geriye dönmedikçe ceza kurbanı lâzım gelir. Keza devesi kaçar da onu takip ederse hüküm yine budur. Nitekim bunu Fetih sahibi açıklamıştır. Şu da var ki, o kimsenin fecir doğduktan sonra bîr an durmak suretiyle sıkışıklıktan korunması mümkündür. Bu suretle vâcip yerini bulur ve diğer hacılar dönmeden o Mina´ya döner. Bunda, sıkışıklık korkusundan dolayı vakfeyi uzatma sünnetini terk etmek vardır. Bu ise vâcibi terk etmekten ehvendir. O vacibi, ki rükün olduğunu söyleyenler de vardır. Şöyle de cevap verilebilir: Âcizlik ve hastalık gibi şeyler dolayısıyla sıkışmaktan korkmayı, ulema burada ancak hadisten dolayı özür saymışlardır. Hadise göre Peygamber (s.a.v.) ailesinin zayıf olanlarını geceden göndermiş, fakat Arafat hakkında bunu özür saymamıştır. Çünkü bunda müşriklere muhalif olduğunu göstermek vardır. Müşrikler güneş batmadan dönerlerdi. Düşünülsün!

"Bir şey lâzım gelmez." Bir özürden dolayı terk edilen´ her vâcibin hükmü böyledir, Bir şey lâzım gelmez. Nitekim Bahır´da beyan edilmiştir. Yani dikişli elbise giymek gibi yasak bir fiili bir özür dolayısıyla yapmak bunun hilâfınadır. Çünkü özür ceza kurbanını ıskat etmez. Nitekim cinayetler bâbında gelecektir. Bununla, Şurunbulâliyye sahibinin, «Lâkin buna şarihin "Sizden kim hasta olursa, yahut başından bir eziyeti bulunursa, fidye lazım gelir" âyet-i kerîmesiyle açıkladığı hüküm lâzım gelir.» diyerek yaptığı itiraz sâkıt olur. Evet az yukarıda Fetih´ten naklettiğimiz, ´Devesi kaçtığı için, Arafat´ı gün batmadan veya sıkışıklık korkusundan dolayı geçerse, ceza kurbanı lâzım gelir." sözü varit olur. Buna da, Lübab şerhinden naklen cinayetler bâbında gelecek olan, "İhsar sebebiyle Müzdelife´de vakfeyi yapamazsa, bir ceza kurbanı lazım gelir." dediği yerde, "Bu mahlûk tarafından gelme bir özürdür, binaenaleyh tesir etmez." diye cevap verilir. Lâkin buna da, ulemanın sıkışıklık korkusunu burada Müzdelife vakfesini terk hususunda özür saymaları ile itiraz olunur. Cevabını da gördün.

«Duada bulunur.» Dua ederken ellerini gökyüzüne doğru kaldırır. Bunu Hindiyye´den Tahtavî nakletmiştir.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Mart 2010, 16:40:58
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #17 : 22 Mart 2010, 16:40:58 »

Cemre-i Akabe´de Şeytan Taşlama



METİN


Ortalık çok aydınlandığı vakit, tehlil ve salâvat getirerek Mina´ya gelir. Muhassir vâdisine ulaştığında, "bir taş atımı miktarı" yeri süratle geçer. Çünkü burası Hıristiyanların durak yeridir. Vâdinin ortasından Cemre-i Akabe´de şeytan taşlar. Üst taraftan taşlaması tenzihen mekruh olur.

İZAH


«Ortalık çok aydınlandığı vakit Mina´ya gelir.» İmam-ı Âzam ´çok aydınlanmayı´, "güneşin doğmasına ancak iki rekat namaz kılacak kadar vakit kalır" diye tefsir etmiştir. Güneş doğduktan sonra veya hacılar sabah namazını kılmazdan önce dönerse, kötülük işlemiş olur. Fakat kendisine bir şey lâzım gelmez. Hidiyye. T. Kudûrî nüshalarında, "Güneş doğduğu vakit imam sökün eder." denilmişse de, Hidâye sahibi bunun yanlış olduğunu söylemiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) güneş doğmadan önce dönmüştür. Tamamı şurunbulûliyye´dedir.

«Muhassir vâdisine» Yani vâdinin başına ulaştığında, bir taş atımı yeri hızla geçer. Bahır´da şöyle denilmiştir: «Muhassir vâdisi, Mina ile Müzdelife´yi birbirinden ayıran yerdir. Onların birinden değildir. Ezrakî onun, beşyüzkırkbeş arşın uzunluğunda olduğunu söylemiştir.»

«Çünkü burası Hıristiyanların durak yeridir.» Hıristiyanlardan murad, fil ordusu dur. Bunu şurunbulâliyye´den Halebî nakletmiştir.

«Cemre-i Akabe´de şeytan taşlar.» Burası şeytan taşlanan yerlerin üçüncüsüdür. Mina´nın Mekke tarafındaki hudududur. Ama Mina´dan değildir. Buna Cemre-i Kübra ve Son Cemre dahi denir. Kuhistânî. O gün bundan başka bir yerde taş atmaz. Burada da durmayarak yerine döner. Valvalciyye.

«Üst taraftan taşlaması tenzihen mekruh olur.» Yani atsa kâfidir. Çünkü etrafı nüsuk yerleridir. Hidâye´de de böyle denilmiştir. şu kadar var ki, sünnete muhalif bir iş olur. Bunu Peygamber (s.a.v.) sünnet bir iş olmak üzere alt taraftan yapmıştır. Yoksa illa oradan atılması lâzım değildir. Onun için, Ashab zamanında birçok kimselerin üst tarafından taş attıkları sabit olmuştur. Kendilerine tekrarı emir edilmemiştir. Galiba Peygamber (s.a.v.)´in bunu ihtiyar etmesinin vechi, ufak taşları ihtiyar etmesinin vechi olacaktır. Çünkü üst taraftan atarlarsa, alt taraftakilere eziyet verebilir. Zira orası insanların geçmesinden hâli değildir. Taşlar kendilerine isabet edebilir. Alt taraftan atmaları bunun hilâfınadır. Bunun muktezası, taşlamanın yukarıdan aşağı olması murad edilmektir. Yoksa atan kimsenin durduğu yerden yukarıya atması değildir. Hidâye´nin ta´lîli muktezası - ki etrafı nüsuk yeridir demiştir - murad ikincisidir. Meğer ki te´vîl oluna. Nitekim bazı ulema, "Maksat taş atmak için durduğu yerdir; taşların düştüğü yer değildir." diye te´vîlde bulunmuşlardır..

METİN

Bu, yedi defa atmakla olur. Yani taşları parmaklarının ucuyla atar. Taşların atıldığı yerle atan arasında, beş arşın mesafe bulunmalıdır. Attığı taş bir adamın sırtına veya deveye isabet ederse, kendiliğinden cemre yakınına düştüğü takdirde caizdir. Aksi takdirde caiz olmaz. Üç arşın mesafe uzak, daha azı yakın sayılır. Cevhere. Her taşı atarken tekbir alır. İlk taşta telbiyeyi keser, yedi taştan ziyade atarsa caizdir, yediden az olursa caiz değildir. Binaenaleyh yedi ´ ile kayıtlamak ziyadeyi değil, noksanı men etmek içindir.

İZAH

«Bu, yedi defa atmakla olur.» Yani şeytan taşlamak, yedi defa birer taş atmakla olur. Taşları bir defada otsa bir taş yerine geçer. Nehir.

«Parmaklarının ucuyla» nasıl atılacağı hususunda şöyle denilmiştir:«Sağ elinin başparmağının ucunu işaret parmağının ortasına koyar, taşı da baş parmağın üzerine koyar, yetmiş işareti yapar gibi olunca taşı fırlatır.» Bazıları "İşaret parmağını yumarak on işareti yapar gibi başparmağın mafsalı üzerine koyar ve fırlatır." demişlerdir. Bir kavle göre de, taşı işaret ve başparmaklarının uçlarıyla alarak atar. Esah olan budur. Çünkü en kolay ve mûtaddır. Fetih. Bunu Nihaye ile Valvalciyye sahipleri de sahihlemişlerdir. Şarihin muradı da budur. Hilaf hangisinin evla olduğundadır. Muhtar kavle göre taşlar bakla kadar olmalıdır. Lübab. Yahut fasulye tanesi kadar olur. Nohut kadar veya çekirdek büyüklüğünde yahut parmak ucu kadar olur diyenler de vardır. Nehir sahibi diyor ki: "Bu mendup olan şeklini beyandır. Caiz olmaya gelince: Kerahetle beraber daha büyük taş da atabilir."

«Beş arşın mesafe bulunmalıdır.» Atarken Mina´yı sağına, Kâbe´yi soluna almalıdır. Lübab. Mesafe beş arşından fazla da olabilir. Fakat daha az olması mekruhtur. Lübab. Çünkü beş arşından azı, taşı atmak değil bırakmak olur. Bu caiz ise de, sünnete muhalif olduğu için kötülük işlemiş olur. Kuhistânî.

«Aksi takdirde caiz olmaz.» Yani attığı taş isabet eden kimsenin sırtından kendiliğinden düşmez de, o kimsenin veya devenin hareketiyle düşerse; yahut kendiliğinden düşer fakat cemreden uzak giderse caiz olmaz. H. Hidâye sahibi diyor ki: «Çünkü taşın ibadet olması, ancak hususi bir yere düşmekle bilinir.» Lübab´da şöyle denilmiştir: Atılan taş direğe yani cemrenin etrafına dikilen nişana vurursa kâfidir. Ama direğin kûbbesine düşer de aşağı inmezse kâfi değildir. Çünkü uzaktır. Attığı taşın kendiliğinden mi yerine düştüğünü yoksa tesadüf ettiği şahsın hareketiyle mi düştüğünü bilemezse, ne cevap verileceği hususunda ihtilâf edilmiştir. ihtiyat olan, onu tekrar atmaktır. Keza atar da yerine düşüp düşmediğinden şüphe ederse, ihtiyat olan tekrar atmaktır.

«Üç arşın mesafe uzak, daha azı yakın sayılır.» Yani atılan taşla cemre arasında demekistiyor. Bu cümle, "kendiliğinden cemre yakınına düştüğü takdirde "ifadesinin izahıdır. Lâkin Fetih´te yakınlık bir arşın ve emsali ile takdiredilmiştir. Bazıları örfen itibar edilen yakınlığa itimat ederek ne kadar olacağını bildirmemişlerdir. Bunun zıddı da uzak sayılır

«Her taşı atarken tekbir alır.» Zâhir rivayete göre sadece ´ Allahuekber ´ demekle yetinir. Şu kadar var ki, Hasan b. Ziyad, "Allahuekber rakmen lişşeytan ve hizbih" denileceğini rivayet etmiştir. Bazılarına göre şu da ilâve edilir: «Allahım! Haccımı mebrur, sa´yimi meşkûr ve günahımı mağfur eyle.» Fetih.

«İlk taşta telbiyeyi keser.» Yani sahih haccda olsun, fâsidinde olsun, gerek ifrada, gerekse temettu veya kırâna niyet etmiş bulunsun, ilk taşı atarken telbiyeyi keser. Bazıları ancak zevâlden sonra keseceğini söylemişlerdir. Taşları atmadan tıraş olsa veya taşları atmadan tıraş olmadan ve kurban kesmeden tavaf etse, telbiyeyi keser. Güneş zevâle erinceye kadar taşları atmamış olsa, taşları atıncaya kadar telbiyeyi kesmez Meğer ki güneş kavuşa. Taçları atmadan kurbanı keserse, kırân veya temettua niyetli olduğu takdirde telbiyeyi keser. İfrada niyetli ise kesmez. Lübab.

Hacc için ihramlı olmayı kayıtlaması şundandır: Çünkü umre yapan Hacer-i Esved´i istilam ettiğinde telbiyeyi keser. Zira tavaf umrenin rüknüdür. Binaenaleyh ona başlamadan önce umreyi keser. Haccı kaza eden de öyledir Çünkü umre ile ihramdan çıkar. Binaenaleyh umre yapmış gibi olur. İhsarda kalan, telbiyeyi hedy kurbanını kestiği vakit bırakır. Çünkü kurban kesmek, ihramdan çıkmak içindir. Kırân yapanın haccı kazaya kalırsa, telbiyeyi ikinci tavafa başlarken keser. Çünkü ondan sonra ihramdan çıkar. Bahır.

«Yedi taştan ziyade atarsa caizdir.» Fakat mekruh olur. Lübab.

«Yediden az olursa caiz değildir.» Çünkü yedi taşın ekserisini terk ederse, ceza kurbanı lâzım gelir. Nitekim hiç taş atmamış olsa yine ceza kurbanı lâzım olur. Yediden az, meselâ üç taş yahut ondan da az atarsa, her taş için bir sadaka vermesi icabeder. Nitekim cinayetler babında gelecektir.

T E M B İ H: Atılan taşların peşipeşine devamı şart değildir. Bu sünnettir ama terkedilmesi mekruhtur. Lübab.

METİN

Taşlama; yer cinsinden olan taş, moloz, toprak, kızıl toprak gibi her şeyle ve keza teyemmüme elverişli her şeyle caizdir. Velev ki bir avuç toprak olsun. Bu, bir taşın yerini tutar. Odun, amber, büyük inci ve cevahirle taşlamak caiz değildir. Çünkü bu ihanet değil, kıymet vermek olur. Ama ´caizdir´ diyenler de vardır. Altın ve gümüşle dahi câiz değildir. Çünkü bunları atmaya, taşlamak değil, saçmak denilir. Tezekle dahi taşlamak caiz değildir. Çünkü tezek yer cinsinden değildir. Gerçi Eşbah´ın furuk babında tezekle caiz olduğubildirilmişse de bu, mezhebin hilâfınadır.

İZAH

«Yer cinsinden olan her şeyle caizdir.» Hidâye´de de böyle denilmiş, fakat Hidâye şarihleri firûze ve yâkut ile buna itirazda bulunmuşlardır. Çünkü bu iki nevi taşdahi yer cinsindendir. Hattâ her ikisi ile teyemmüm caizdir. Bununla beraber onları atmak caiz değildir. İnâye sahibi Nihaye´ye tâbi olarak buna cevap vermiş; "Caiz olmak tahkir Şartiyledir. Bunları atmakla tahkir hâsıl olmaz." demiştir. Hâsılı bu şart, Hidâye´nin umumi olan sözünü tahsis etmektedir. Binaenaleyh firûze ve yâkut gibi şeyler hariçtir. Lâkin Tatarhâniyye sahibi diyor ki: «Bu rivayet, yani tahkiri şart koşan rivayet, Muhit´te zikredilene, aykırıdır. Fetih sahibi de böyle demiştir. Bazıları bunun şart koşulmadığına bakarak onun caiz olduğunu söylemişlerdir. Caiz görenlerden biri de Menâsik adlı kitabında Fârisî´dir.» Tatarhâniyye´nin sözünden anlaşılan, cevazı tercih etmesi ve Hidâye´nin sözünü umumu üzere bırakmasıdır. Onun içindir ki Sa´diye sahibi, inaye´nin ifadesine, Surûcî´nin Gâye´si ve Zeylaî´nin şerhi ile itiraz ederek; "Şeytan taşlamak; yer cinsinden olan taş, moloz, toprak, kızıl toprak, alçı, zırnık gibi şeylerle, yakut, zümrüt ve benzeri kıymetli taşlarla, kaya tuzu ve sürme ile veya bir avuç toprakla; zeberced, billûr, akik ve firûze ile caiz olur. Odun, amber, inci, altın, gümüş ve mücevheratla olmaz. Odun, inci, mücevherat - ki incinin büyükleridir - ve amber, yer ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Mart 2010, 16:43:16
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #18 : 22 Mart 2010, 16:43:16 »

Tavaf-ı Ziyaret



METİN


Artık ona kadınlardan başka her şey helâl olmuştur. Bazıları buna koku sürünmeyi ve avlanmayı da katmışalrdır. Sonra üç kurban gününden birinde ziyaret tavafını yapar. Bu onun vâcip olan vaktinin beyanıdır. Tavafı yedi şavt olarak yapar. Bu onun en mükemmel şeklini beyandır. Yoksa rükün, dört şavttır. Tavafı ramelsiz ve önceden bu tavaf için sa´y yaptıysa bu sefer sa´ysiz yapar. Aksi takdirde ikisini de yapar. Çünkü bunların tekrarı meşru değildir.

İZAH

«Her şey helâl olmuştur.» Yani dikişli elbise giymek ve tırnak kesmek gibi, ihramlıya memnu olan şeyler helâl olmuştur.T. Bu gösteriyor ki, traş olmadan önce şeytan taşlamakla ona hiçbir şey helâl olmaz. Bize göre mezhep budur. Nitekim Kâri´nin Lübab şerhinde Fârisi´den böyle nakledilmiştir.Kâri´nin Nihâye şerhinde ise şöyle denilmektedir. Bize göre meşhur olan kavil, şeytan taşlamanın ihramdan çıkarmasıdır. Mâlik ve Şâfiî´ye göre ise şeytan taşlamanın ihramdan çıkarmasıdır. Mâlik ile Şâfiî´ye göre ise şeytan taşlamakla ihramdan çıkılır. Mezhebimizin meşhur olmayan kavli de budur. Şeytan taşlamakla bize göre ihramdan çıkılacağı, Haherzâde´nin Mebsût şerhinde ve Kâdıhan´ın Câmi-i Sagîr şerhinde bildirilmiştir. Kâdıhan şöyle demiştir: «Şeytan taşlarını attıktan sonra traş olmadan evvel kadınlarla koku sürünmekten başka her şey helâl olur. Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre, koku sürünmek dahi helâl olur.»

Kadınlardan murad, cimada bulunmak ve cimaın mukaddimeleridir.

«Bazıları buna koku sürünmeyi ve avlanmayı da katmışlardır.» Şarih burada Nehir sahibine uymuştur. O, kadınlarla koku sürünme istisnasını Hâniyye sahibine, avlanma istisnasını da Ebu´l-Leys´e nisbet etmiştir ki doğru değildir. Çünkü Kâdıhan Fetevâ´sında şöyle demiştir:

«Tıraş olduğu veya saçını kısalttığı vakit ona kadınlardan başka her şey helâl olur. Şeytanı taşladıktan sonra ise, tıraş olmadan evvel koku sürünmekle kadınlardan manada her şey helâl olur.» Câmi-i Sağîr şerhinde ondan naklen arzettiklerimiz de böyledir. O, şeytan taşlamakla ihramdan çıkmaktan koku sürünmeyi istisna etmiştir. Yoksa tıraş olmakla ihram-dan çıkmaktan istisna etmemiştir. Bu, az yukarıda gördüğün gibi. meşhur hilâfa mebnidir. Şurunbulâlî Hâniyye´nin ibaresini zikretmiş. sonra şunu söylemiştir: «Bundan anlaşılır ki, Kâdıhan´a nisbet edilen "tıraş olmakla kendisine koku sürünmek helâl olmaz" sözü bâtıldır.»

Ben derim ki: Bunu Bedâyi´nin şu sözü de te´yîd eder: «Tıraş olmanın hükmüne gelince: Bu, onun artık helal olmasıdır. Kadınlardan başka ona her şey helâl olur. UIemamızın kavli budur. İmam Mâlik "yalnız kadınlarla koku sürünmek müstesna" demiş, Leys ise yalnızkadınlarla avlanmanın müstesna olduğunu söylemiştir.» Mi´râc ile Sirâc ve Gâvetü´l-Beyan´da dahi böyle denilmiştir. Bunlar birinciyi yalnız İmam Mâlik´e, ikinciyi müctehit İmamlardan biri olan Leys b. Sa´d´a nisbet etmişlerdir. Nehir´de bu Ebu´I-Leys´e nisbet edilmiştir ki, mezhebimiz ulemasından biri olan Ebu´l-Leys-i Semerkandî´dir. Fakat bu hatadır. Anla!

«Zivaret tavafını yapar» ki bu, haccın iki rüknünden biridir. Sirâc sahibi diyor ki: «Buna tavaf-ı ifaza, tavaf-ı yevmi Nahr ve tavaf-ı mefrud dahi denilir» Bu tavafın sahih olması için şartları, İslâm, önceden İhram, vakfe, niyet, bu tavafın ekserisini yapmak, zaman - ki bayram günüyle ondan sonraki günlerdir -, mekân - ki Kâbe´nin etrafı mescidin içidir - ve tavafı bizzat yapmasıdır. Velev ki tahtırevan üzerinde taşınarak yapsın. Burada bayılandan başkası için niyabet caiz değildir. Bu tavafın vâcipleri; kâdir olanın yürümesi, her şeye sağdan başlamak, yedi şavtı tamamlamak, abdestli olmak, avret yerini örtmek ve tavafı kurban bayramı günlerinde yapmaktır. Bu tavafla şeytan taşlamak ve tıraş olmak arasında tertibe riayet ise sünnettir. Müfsidi yoktur. ölmezden önce kazaya do kalmaz. Bu tavafa, namına bedel caiz değildir. Meğer ki Arafat´ta vakfeyi yaptıktan sonra ölerek haccının tamamlanmasını vasiyet etmiş olsun. Bu takdirde tavaf-ı ziyaret için bir deve vâcip olur. Haccı da caizdir. Lübab.

«Bu, onun en mükemmel şeklini beyandır.» Yani tavafın rüknüne. vâcibine şâmil olan en mükemmel şeklidir. Buna tembihte bulunması. yedi şavtın hepsi rükün zannedilmesin diyedir. Nitekim üc mezhebin imamları buna kaildirler. Muhakkıklardan Kemâl b. Hümam, inceleme ne-ticesinde onlara uyarsa da bu, mezhebimizin hilâfınadır. Kendisine uyul-maz.

«Önceden bu tavaf için sa´y yaptıysa, bu sefer sa´ysiz yapar.» Musannıf. "Önceden ramel ve sa´yi yaptıysa" demedi ve önceden sa´y yaptı da ramel yapmadıysa, burada ramel yapmayacağına işaret etmek istemiştir. Çünkü ramel ancak ardından sa´y yapılan tavafta meşru olmuştur. Nitekim yukarıda geçti. Burada sa´y yoktur. Inâye ile Lıibab´da do böyle denilmiştir. Lübab´da, "İztıbâ´a gelince: Bu tavafta mutlak surette sâkıttır." denilmiştir. Yani önceden sa´y yapsın yapmasın iztıbâ yapmaz.

«Aksi takdirde ikisini de yapar.» Yani önceden sa´y yapmamışsa. hem ramel hem sa´y yapar. Velev ki rameli yapmış bulunsun. Kuhistâni. Yani onun önceden sa´ysiz yaptığı ramel meşru değildir. Binaenaleyh muteber olmaz.

T E M B î H ! Hayreddin-i Remlî diyor ki: «Tavaf-ı kudûmde ve tavaf-ı ziyarette bunların ikisini de yapmamışsa. tavaf-ı saderde ikisini de yapar. Çünkü sa´y vakitle mukayyet değildir. Nitekim musannıf cinayetler bâbında açıklayacaktır. Ulemanın açıkladıklarına göre ramel, ardından sa´y yapılan her tavafta yapılır. Bundan anlaşılır ki, tavaf-ı saderde önceden bunları yapmadıysa ikisini de yapar. Ama ben bunu acık olarak görmedim. Velev ki ulemanın mutlakolan sözlerinden anlaşılmış olsun.

«Çünkü bunların tekrarı meşru değildir.» Bu söz» ramelsiz ve sa´y-siz olarak sözünün illetidir. T.

T E M B İ H : Şurunbulâliyye sahibi diyor ki: «Sa´yi, tavaf-ı ifazadan sonraya bırakmanın efdal olduğunu söylemiştik. Ramel de öyledir. Ta ki her ikisi sünnete değil de farza tâbı olsunlar. Nitekim Bahır´da da böyle denilmiştir. Yine arzetmiştik ki, tavaf-ı kudûmden sonra yapılan sa´y muteber değildir. Meğer ki hacc aylarında ola. Buna dikkat edilmelidir. Çünkü mühimdir.»

Ben derim ki: Sa´y ancak kâmil tavaftan sonra yapılırsa muteber olur. Tavaf-ı kudûmu cünüp veya abdestsiz olarak ramelle yapar da. ondan sonra sa´yde îfa ederse. abdestsiz yaptığı takdirde ikisini de tekrarlaması mendup; cünüp yaptığı takdirde sa´yi tekrarlamaması farz, ramel sünnettir. Lübab.

METİN

Tavafı ziyaretin ilk vakti. bayram günü fecir doğduktan sonradır. O, o günde, yani tavaf kurban bayramının ilk gününde efdaldir. Vakti ömrün sonuna kadar uzar ve sabık tıraşla kadınlar kendisine helâl olur. Hattâ tıraş olmadan tavaf etse, kendisine hiçbir şey helâl olmaz. Meselâ tırnağını kesse cinayet işlemiş olur. Çünkü ihramdan ancak tıraş olmakla çıkar. Bu tavafı kurban günleriyle gecelerinden sonraya bırakması, keraheti tahrimiye ile mekruh olur ve vâcibi terk ettiği için ceza kurbanı vâcip olur. Bu, imkan bulunduğundadır.

İZAH

«Fecir doğduktan sonradır.» Daha önce yapılırsa sahih olmaz. Lübab.

«Vakti ömrün sonuna kadar uzar.» Yani sahih olması için vakit ömrün sonuna kadardır. Onu yapmadan ölürse, bazı hâşiye yazarlarının Kadı Muhammed lyd´in Lübab şerhinden, O da Bahr-i Amîk´ten naklen söylediklerine göre ulema, "0 kimsenin bir deve vasiyet etmesi gerekir. Çünkü burada özür. hak sahibi tarafından gelmiştir. Velev ki kul geciktirmekle günahkâr olsun." demişlerdir.

«Ve sabık tıraşla kadınlar kendisine helâl olur.» Yani tavafla helâl olmaz. Çünkü helâl kılan, tavaf değil tıraştır. Şu kadar var ki, tıraşın tesiri kadınlar hakkında tavaftan sonraya bırakılmıştır. Tavafı yaptığı vakît tıraş tesirini gösterir. Tatâk-ı ric´î gibi ki, aynlma tesiri iddetin bitmesine tehir edilmiştir. Çünkü gerisi geriye alma ihtiyacı vardır. Zeylâî. Binaenaleyh bazılarının tavafa diğer muhallil adını vermeleri, şart olması itibarıyla mecazdır. Kadınların helâl olması, tavafın rüknünü yaptıktan, yâni dört şavt tamamladıktan sonradır. Bahır. Hiç tavaf etmese, kadınlar kendisine helâl olmaz. Velev ki ara uzayıp seneler geçsin. Bu bilittifak böyledir. Hindiyye´de dahi kaydedilmiştir. T.

«Tıraş olmadan tavaf etse» Yani bizce meşhur olan kavle göre şeytanı taşladıktan sonra dahi olsa kendisine hiçbir şey helâl olmaz. Nitekim izahı yukarıda geçmişti.

«Cînayet işlemiş olur.» Yanî bununla ihramdan çıkmayı kasdetmiş olsa bile cinayet sayılır. T.

«Kurban günleriyle gecelerinden sonraya bırakması mekruh olur.» Bayram günlerinden her günün gecesinden murad, o günden sonra gelen gecedir. Nitekim arefe gecesi de o günü takibeden gecedir. H.

Ben derim ki: Mutlak olan bu söz, şeytan taşlamak hakkında zâhir-dir. Çünkü taşları bayram günlerinde gündüz atmazsa, o günü takip eden gecede atar ve bu eda olur. İkinci güne geciktirirse iş değişir ve kaza olur. Kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Nitekim bunu ileride söyleyeceğiz. Tavaf hakkında ise bundan murad kurban günlerinin arasına giren gecelerdir. Çünkü kurban günlerinin sonu olan üçüncü gün güneş kavuşur da tavaf etmemiş bulunursa, kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Nitekim aşağıdaki hayızlı meselesinde gelecektir. Binaenaleyh üçüncü günü takip eden gece tavaf hakkında o güne tâbi değildir. Tâbi olsa, şeytan taşlamakta olduğu gibi ceza kurbanı lâzım gelmeksizin o gecede yaptığı tavaf eda olurdu.

«Kerahet-i tahrimiye ile mekruh olur.» Yani velev ki onu teşrik günlerinin sonu olan dördüncü güne bırakmış olsun. Sahih kavil budur. Nitekim Gâye´de bildirilmiştir. Hâşiyelerden birinde, "bununla fetva verilir" denilmektedir. Mebsût, Kâdıhan, Kâfî, Bedâyi ve diğer kitaplarda zikredilen de budur. K...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

22 Mart 2010, 16:51:06
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #19 : 22 Mart 2010, 16:51:06 »

Mina´da Bayram Ve Cuma Namazları



METİN


Hayızlı kadın temizlenir de dört şavt tavaf edecek kadar zaman geçer ve yapmazsa, ceza kurbanı lâzım gelir. Aksi takdirde bir şey lâzım gelmez.

Sonra Mina´ya gelir ve şeytan taşlamak için orada geceler. Bayramın ikinci günü zevâlden sonra üç cemrenin taşlarını atar.

İZAH

«Dört şavt tavaf edecek kadar zaman geçerse» Yani kurban günlerinin üçüncüsünde, güneşin batmasına tavafın dört şavtı sığacak kadar kalırsa, yapmadığı takdirde ceza kurbanı lâzım gelir. Zâhire bakılırsa. bununla beraber elbisesini çıkarıp yıkanacak kadar vakit de şarttır. Araştırılmalıdır. H. Halebî´nin incelemesine kıyasen, kadın evinde ise, tavaf yerine gelmek için geçireceği zaman bulunması dahi şart kılınmalıdır. T.

Ben derim ki: Bu son şartı Lübab şarihi açıklamıştır. Bütün bunlar Bahır sahibinin Muhit´ten naklettiği şu ibareden anlaşılmaktadır: «Kadın kurban günlerinin sonunda temizlenir de güneş batmadan tavaf imkânını bulduğu halde tavaf etmezse, geciktirdiğinden dolayı ceza kurbanı lâzım gelir. Dört şavt tavaf imkânını bulamazsa, ona bir şey lâzım gelmez.» Çünkü tavaf imkânı ancak yıkandıktan ve yürümesi lâzım gelen mesafeyi yürüdükten sonra hâsıl olur. Bahır´da dahi şöyle denilmiştir: «Kadın tavafa imkân bulduktan sonra hayzını görür de tavaf etmeden vakıt geçerse, kendisine ceza kurbanı tâzım gelir. Çünkü tefriti ile kusur işlemiştir.» Yani dört şavt tavaf imkânı varken bunu yapmamakla kusur işle-miştir. Lübab´da şu da ziyade edilmiştir. UIemanın, "tavafı geciktirdiği için ona bir şey lâzım gelmez" sözleri, "tavafın ekserisini yapamayacak bir vakitte hayız görürse" diye kayıtlıdır. Yahut kurban günlerinden önce hayız görmüş de ancak o günler geçtikten sonra temizlenmişse kaydıyla mukayyettir. Lâkin vaktinde hayız görüp de tavafa imkân bulması halinde ceza kurbanı vâciptir demek müşkildir. Çünkü tavafı vaktinin evvelinde yapması, kadına lâzım değildir. Evet kadın hayzının vaktini bilir de tavafı ondan sonraya bırakırsa, o zaman zâhirdir.

TEMBİH : Haşiye yazarlarından birinin, İbn-i Emir Hâcc´ın Mensik´inden naklettiğine göre, kafile dönmeye hazırlanır da kadın hâlâ temizlenmezse; "Tavaf edeyim mi, etmeyeyim mi?" diye sorduğunda ulema demişlerdir ki: «Kendisine, "Sana mescide girmek helâl değildir. Girer de tavaf edersen günahkâr olursun. Ama tavafın sahih olur. Bir deve kesmen icabeder" denilir. Bu mesele çok vuku bulur. Kadınlar bunda şaşırıp kalırlar. Hayzını şaşıran kadının tavafının hükmü, hayız bâbında geçmişti. Oraya müracaat et.

«Sonra Mina´ya gelîr.» Yani iki rekat tavaf namazını kıldıktan sonra Mina´ya gelir. Hidâye sahibi ile İbn-i Kemâl´in yaptıkları gibi, musannıfın da bunu açık söylemesi gerekirdi. Şurunbulâliyye.

TEMBİH: Lübab´da beyan olunduğuna göre. hacı Mina´ya dön-dükten sonra öğle namazını kılar. Bu, Müslim´in Sahih´inde rivayet olunmuştur. Lâkin Kütüb-ü Sitte´de, "Peygamber (s.a.v.) öğleyi Mekke´de kıldı." denilmektedir. Fetih sahibi de buna meyletmiştir. Lübab şarihi bunun naklen ve aklen daha zâhir olduğunu

söylemiştir. Tamamı o şerhtedir.

Cuma namazına gelince: Lübab´da şöyle denilmiştir: «Mekke veya Hicaz emiri yahut halife Mina´da olursa, hacı cumayı orada kılar. Hacc emirinin ise buna hakkı yoktur. Meğer ki Mekke´ye de emir olsun.» Bayram namazı hakkında ise Mürşidî´nin Menâsik şerhinde Muhit, Zahire ve diğer kitaplardan naklen şöyle denilmektedir: «Mina´da bayram namazını kılmaz, cuma bunun hilâfınadır. Halebî´nin Münye şerhinde, "Mina´da bilittifak bayram namazını kılmaz. Çünkü orada hacc işleriyle meşguldür"

denilmektedir.» Yani bayram namazının vakti birçok hacc işlerinin de vaktidir. Cumanın vakti böyle değildir. Bir de cuma o güne nadiren tesadüf eder. Bayram bunun hilâfınadır. Lübab şarihi diyor ki: «Münye şarihi ´bilittifak´ sözüyle icmâ´ı kasdetmiştir. Çünkü bu meselede ümmetin uleması orasında hilâf yoktur.» Bîrî´nin Eşbâh şerhinde Av bahsinde şöyle denilmektedir: «Mina öyle bir yerdir ki orada bayram namazı sahihtir. Ancak hacılardan sâkıttır. Bunca araştırmamıza rağmen biz bu hususta bir nakil göremedik. Kurban bayramı günü Mekke´de bayram namazı hakkında dahi bir şey bulamadık. Çünkü biz ve kendilerine yetiştiğimiz üstadlarımız. Mekke´de bayram namazı kılmadık. Bundaki sebebin ne olduğunu Allah bilir.»

Ben derim ki: Mina´da bayram kılınmamasının naklî delilini gördün.

Mekke´de kılınmamasına gelince: İhtimal onun sebebi, bayram kılacak olan kimsenin hacı olarak Mina´da bulunmasıdır. Allahu a´lem.

«Şeytan taşlamak için orada geceler.» Yani şeytan taşladığı günlerin gecelerini orada geçirir. Bu sünnettir. Başka yerde gecelemek mekruhtur. Ama bir şey tâzım gelmez. Lübab.

«Bayramın ikinci günü zevâlden sonra ilh...» Lübab´da şöyle denilmiştir: «Onbirinci gün gelince -ki bu kurban günlerinin ikincisidir- öğle namazından sonra imam bir hutbe okur. Hutbe esnasında yedinci günün hutbesinde olduğu gibi oturmaz. Cemaata şeytan taşlamanın hükümlerini ve kalan Menâsik işlerini öğretir. Bu hutbe sünnettir. Terki büyük gaflettir.


Üç Yerdeki Şeytan Taşlama



METİN


Şeytan taşlamaya Mescid-i Hayf tarafından başlamak sünnettir. Sonra onu takibeden orta cemreye, sonra Akabe´dekine giderek yedişer taş atar ve, hamd, tehlil, tekbir ve salâvât getirerek Bakara Sûresini okuyacak kadar durur. Bunu yalnız arkasından cemre gelen taşlamayı bitir-dikten sonra yapar. Binaenaleyh üçüncü cemreden sonra durmaz. Bayram günü taşlarını attıktan sonra dahi durmaz. Çünkü ondan sonra taş atmak yoktur ve ellerini gökyüzüne yahut kıbleye doğru kaldırarak kendine ve başkalarına dua eder. Sonra ertesi günü ve şayet durursa daha ertesi günü de böylece taşlarını atar. Bu daha makbuldür. O gün, yani dördüncü gün şeytan taşlamayı zevâlden önce yaparsa caizdir. Çünkü o günün taş atma zamanı fecirden gün batıncaya kadardır. ikinci ve üçüncü günlerde ise, zevâlden güneş doğuncaya kadardır.

İZAH

«Mescid-i Hayf tarafından başlamak sünnettir.» Hâsılı bu tertip sünnettir, müteayyin değildir. Mecma ve diğer kitaplarda bu açıklanmış; Fetih sahibi bunu ihtiyar etmiştir. Lübcb´da, "Ekseri ulemaya göre bu sünnettir." denilmiş; şarihi bu kavli Bedâyi, Kirmânî, Muhit ve Sirâciyye´ye nisbet etmiştir. Bahır sahibi Muhit´in sözünü nakletmiş, sonra, "Bu söz ihtilâf bulunduğu hususunda ve sünnet olduğunun tercih edildiği hakkında açıktır." demiştir. Metin sahipleri dahi hacc bâbının sonundaki dağınık meseleler bâbında bunu tercih etmişlerdir. Nitekim gelecektir.

Nehir sahibinin, "Muhit´te açıkça müteayyin olduğu tercih edilmiştir." demesi söz götürür. Hattâ tayini İmam Muhammed´den bir rivayet olarak göstermesi de söz götürür. Lübab sahibi diyor ki: «Bir kimse Cemre-i Akabe´den başlayarak sonra orta. sonra ilk cemreye gitse ve o gün bunu hatırlasa, orta ve Akabe cemrelerini tekrar vâcip olarak veya sünnet olarak atar. Keza birinci cemreyi bırakır da, sonraki iki cemreyi atarsa hüküm yine budur. Birinci cemreyi atar. kalanlarına yeniden başlar. Her cemrede üçer taş atarsa, birinci cemreyi dört atarak tamamlar. Sonra orta cemreyi yedi taş atmak suretiyle tekrarlar. Sonra son cemreye de yedi taş atar. Her cemrede dört taş atmışsa, herbirinde üçer taş atarak tamamlar, tekrarlama yoktur.» Yani ekser için kül hükmü vardır ("Çok için bütün hükmü vardır." demek istiyor.) Sanki ikinciyi ve üçüncüyü birinciden sonra atmış gibi olur. Şeytan taşlamanın hududu büyük Hayf Mescidinin kapısından cemreye kadar demir arşınla 1254 1/6 arşın; birinci cemreden orta cemreye 875 arşın. orta cemreden Cemre-i Akabe´ye de 208 arşındır. Nitekim bunu Kastalâni. Buhârî Şerhinde Mâlikî Kârafî´den nakletmiştir. Şâfiî kitaplarında da böyledir. Şu halde Kuhistânî´deki ifade kalem hatasıdır.

«Tekbir getirerek Bakara Sûresini okuyacak kadar durur.» Yani her taşı "BismillahiAllahuekber" diyerek atar. Nitekim geçmişti. Lübab´da şu da ziyade edilmiştir: «Yahut üç hizip, yani bir cüzün dörtte üçünü veya yirmi âyet okuyacak kadar durur.» Lübab şarihi, "En az durulacak zaman bu kadardır." demiştir. Hâvî ve Muzmerat sahipleri de bunu tercih etmişlerdir.

«Taşlamayı bitirdikten sonra yapar.» Taşı atarken yapmaz. Lübab. «Üçüncü cemreden sonra durmaz.» Yani Cemre-i Akabe´de taşları attıktan sonra durmaz. Çünkü ondan sonra hiçbir gün taş atmak yoktur. Lübab sahibi diyor ki: «İlk iki cemrede durmak bütün günlerde sünnettir.»

«Ve ellerini gökyüzüne yahut kıbleye doğru kaldırarak dua eder.»

Yani durduğu zaman dua eder. "Gökyüzüne yahut kıbleye doğru" sözü, bu husustaki iki kavlin hikâyesidir. Lübab şarihi şöyle diyor: «Ellerini omuzları hizasına kaldırır ve zâhir rivayete göre avuçlarının içini kıbleye doğru çevirir. İmam Ebû Yusuf´tan bir rivayete göre ise gökyüzüne doğru kaldırır. Kadıhan ve başkaları bu kavli tercih etmişlerdir. Fakat zâhir olan birinci kavildir.»

«Sonra ertesi günü taşlarını atar.» Yani kurban gönlerinin üçüncüsünde -ki buna ´ ilk nefir ´ (yani dağılma) günü derler- çünkü o gün taşları attıktan sonra Mina´dan çekilmesi caizdir. Teşrik günlerinin sonu olan dördüncü güne ´ikinci nefir günü´ denilir. Fetih.

«Ve şayet durursa» sözü, sonranın kaydıdır. Nehir sahibi diyor ki:

«Yani İmam-ı Âzam´dan nakledilen zâhir rivayete göre dördüncü günün fecrine kadar; Hz. İmamdan diğer bir rivayete göre üçüncü günün kavuşmasına kadar durursa demektir.»

«Bu daha makbuldür.» Çünkü Peygamber (s.a.v.)´e uymuş olur. Teâlâ Hazretleri, "Ama iki günde dönmek için acele edene bir günah yoktur." buyurmuştur ki, faziletli ile daha faziletli arasında muhayyer bırakmıştır. Bu, ramazanda sefere gidene...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 7 ... 9   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes