> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Hacc
Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 9   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Hacc  (Okunma Sayısı 10394 defa)
21 Mart 2010, 17:52:05
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #10 : 21 Mart 2010, 17:52:05 »



Mekke´ye Giriş



METİN


Sünnet olmaktan, kan aldırmaktan, hacamet etmekten, diş çıkartmaktan, kırık bağlamaktan, başını ve bedenini kaşımaktan sakınmaz. Lâkin saçının dökülmesinden veya bitten korkarsa yavaşçacık kaşır. Zira bir kıl veya bit düşerse, az bir sadaka verir. Üç olursa bir avuç zahîre verir. Gurar´ül-Ezkâr. İhramlının namaz kıldığında, çok telbiye getirmesi menduptur. Velev ki nâfile kılmış olsun. Yükseğe çıktığı, vâdiye indiği veya bir kâfileye rastladığı; yahut yaya gidenlerle karşılaştığı vakit dahi çok telbiye getirmesi menduptur. Hacılar birbirlerine rastladıklarında ve seher vaktine erdiklerinde dahi hüküm budur. Çünkü ihramda telbiye, namazda tekbir gibidir. Telbiyede avam takımının yaptığı gibi, Kendini yormamak şartıyla sesini kaldırmak sünnettir. Mekke´ye girdiği vakit eşyasını yerleştirdikten sonra gündüzün Selâm Kapısı´ndan girerek işe, Mescid-i Haram´dan telbiye ile, tevazu ve huşu ile yerin büyüklüğünü düşünerek başlamak mendup olur. Mekke´ye girmek için yıkanmak sünnettir. Onun için hayızlı ve nifaslının da yıkanması makbuldür.

İZAH

«Kan aldırmaktan sakınmaz.» Velev ki eli bağlamak icabetsin. Zira arzetmiştik ki, yüzle baştan maada bedenin bir yerini bağlamak, ancak özür yoksa mekruh olur.

«Hacamet»ki aletle kan almak demektir. Saçı gidermemek suretiyle yapılırsa sakıncası yoktur. Lübab. Aksi takdirde ceza kurbanı gerektirir. Nitekim gelecektir.

"Az bir sadaka"dan murad; bir hurma tanesi ve bir parça ekmek gibi şeylerdir.

«Üç olursa» Yani ûç kıl veya üç bitte bir avuç zahîre tasadduk eder. Daha çok olursa, hükmü cinayetler bâbında görülecektir.

"Velev ki nâfile kılmış olsun." Bedâyi´de böyle denilmiştir. Tahâvi ise bunu nâfilelerle kaza namazlarına değil, sadece farz namazlara tahsis etmiş ve teşrik günlerinde tekbir getirmeye benzetmiştir. Ama umumi tutmak evlâdır. Fetih. Sahih, mutemet ve zâhir rivayete muvafık olan da budur. Lübab Şerhi.

«Kâfileye rastladığı vakit» ifadesindeki ´ kâfile ´den murad, seferde deve sahipleridir ki, on kişiden aşağı olanlara bu isim verilmez.´Nehir.

«Seher vaktine ermek»ten murad; gecenin son altıda biridir.

«Namazda tekbir gibidir.» Namazda nasıl bir halden bir hale geçilirken tekbir alınırsa, telbiye de öyledir. H. Onun için Lübab´da şöyle denilmiştir: «Telbiyeyi ayakta, otururken, hayvan üzerinde ve yerde iken, dururken, yürürken, temizken, cünüpken hayızlı iken ve haller, zamanlar değiştikçe, geceye gündüze girdikçe, her vasıtaya binip indikçe, uykudan uyandıkça, hayvanını saptırdıkça çok yapmak müstehaptır» Yine Lübab sahibi, «Telbiyeyi her defasında arka arkaya üç defa söylemek ve insan sözüyle kesmemek müstehaptır. Telbiye getirirken selâm almak caizdir; ama başkasının telbiye getirene selâm vermesi mekruhtur. Hacılar cemaat halinde iseler, telbiye getirirken biri diğerinin izinden gitmez. Bilâkis herkes bizzat kendisi telbiye getirir. Mekke, Mina ve Arafat mescidinde telbiye getirilir, tavafta ve umre için sa´y yapılırken getirilmez.» denilmiştir.

«Sesini kaldırmak sünnettir.» Ancak şehir içinde olursa; yahut telbiyeyi kadın yaparsa, sesini yükseltmez. Lübab. Lübab şârihi şunu da ziyade etmiştir: «Yahut mescitte olursa, namaz kılanlarla tavaf edenleri şaşırtmamak için sesini kaldırmaz.» Sesini kaldırmak sünnet olduğu içindir ki, kaldırmayan kötülük işlemiş olur. Ama kendisine bir şey lâzım gelmez.. Fetih. Bazılarına göre sesini kaldırmak müstehaptır. Fakat mutemet olan birinci kavildir. Lübab Şerhi. Telbiyede yorulmamak şartıyla sesini kaldırmakla, "Haccın en makbulü acc ve seccdir." hadisi arasında zıddiyet yoktur. Hadisten murad, "Hacc nevilerinin en faziletlisi bu şekilde yapılandır" demektir. Yoksa "Hacc fiillerinin en faziletlisi" demek değildir, Çünkü tavaf ve vakfe bu iki şeyden faziletlidir. Bunlardan ´acc´, telbiye ederken sesini kaldırmak; ´ ecc´ de, kurban keserken kanı akıtmaktır. Çünkü insan bazen batiatı itibariyle kaba sesli olur da, hiç yorulmadan sesi yüksek çıkar. Nehir.

«Mekke´ye» gündüz Muallâ Kapısı´ndan girmek müstehaptır. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiştir. Bu, Beyt-i Şerif´e tazim maksadıyla onu karşısına almak içindir. Çıkarken Mekke´nin aşağısından çıkmalıdır. Bahır.

«Telbiye ile» sözü de, Mekke´ye girmenin kaydıdır. Lübab sahibi diyor ki: «Girerken telbiye getirmeli, Selâm Kapısı´na varıncaya kadar dua etmeli ve işe mescitten başlamalıdır.»

METİN

Beyt-i Şerif´i görünce üç defa tekbir getirmelidir. Bunun mânâsı, "Allah Kâbe´den daha büyüktür" demektir ve bir nevi şirk olmasın diye tehlil getirmeli, sonra işe tavaftan başlamalıdır. Çünkü vakit namazını veya cemaatını yahut vitir namazını veya vaktin sünnetini kaçıracağından korkmadıkça, tavaf Beyt-i Şerif´in tahiyyesidir.

İZAH

«Bunun mânâsı, "Allah Kâbe´den daha büyüktür" demektir.» Gâyetü´l-Beyan´da da böyle denilmiştir. Fakat evla olan, "Allah kendinden başka her şeyden büyüktür." demektir. Bahır. Galiba Şârih´in birinci mânâyı tercih etmesi, makam iktizası olacaktır. Nasıl ki bir işe başlayan; besmele çektiğinde, başladığı işte Allah Teâlâ´nın ismi ile bereketlenmeyi mülâhaza eder. (Tehlil, "Lâilâhe illallah" demektir.) Fethu´l-Kadîr´in ibaresi, "Üç defa tekbir ve tehlil getirir." şeklindedir. İbn-i Şilbi ise, "Üç defa tekbir alır, üç defa tehlil getirir." demiştir.

«Bir nevi şirk olmasın diye» Yani cahil, yapılan ibadetin Beyt için olduğunu zannetmesin diye tehlil getirir. Bahır sahibi diyor ki: «Metinlerde, Kâbe´yi gördüğü zaman hangi duayıokuyacağı zikredilmemiştir. Bu, gaflet olunmayacak bir şeyden gaflettir. Çünkü Kâbe görülünce, yapılan dua müstecab ve makbuldür. İmam Muhammed (r.) Asıl namındaki kitabında hacc yerleri için hiçbir dua tayin etmemiştir. Çünkü tayin, rikkat ve yufkalığı giderir. Ama teberrüken menkul dualar okumak güzeldir. Hidâye´de böyle denilmiştir. Fetih´te bildirildiğine göre, en mühim dualardan biri hesapsız Cennet´e girmeyi istemektir. Peygamber (s.a;v.)´e burada salâvat getirmek en mühim zikirlerdendir. Nitekim bunu Halebî Menâsik´inde beyan etmiştir.»

T E M B İ H: Lübab sahibi diyor ki: «Kâbe´yi gördüğü vakit ellerini kaldırmaz. Bazıları kaldıracağını söylemişlerdir. Aliyyü´l-Kâri, şerhinde, "Yani dua halinde bile olsa kaldırmaz. Çünkü bu ulemamızın meşhur kitaplarında zikredilmemiştir. Bilâkis Surûcî, ´mezhep, bunu terk etmektir´ demiştir. Tahâvî de, bunun üç İmamımıza göre mekruh olduğunu açıklamıştır." demektedir.

"Sonra işe tavaftan başlamalıdır." Eğer tavafı yapan ihramlı değilse bu, tavaf-ı tahiyyedir. Hacc için ihrama girmişse, tavaf-ı kudûmdur. Bu, bayram gününden önce girdiğine göredir. Bayram günü girerse, farz olan tavaf tahiyye tavafının yerini tutar. Umre için niyetlenmişse, bu tavaf umre için olur. Umre için tavaf-ı kudûm yoktur. Fetih´te de böyle denilmiştir. Nehir. Mutlak söylemesi gösteriyor ki, namazın mekruh olduğu vakitlerde tavaf mekruh değildir. Nitekim Fetih sahibi bunu açıklayarak, "şu kadar var ki, iki rekat tavaf namazını mekruh vakitte kılmaz. Kerahetsiz vakte girinceye kadar sabreder." demiştir.

«Çünkü tavaf, Beyt-i şerifin tahiyyesidir.» Yani tavaf etmek isteyen için bu tahiyyedir. Tavaf etmek istemeyip oturmak murad eden bunun hilâfınadır. O, iki rekat tahiyye-i mescit kılmadan oturamaz. Meğer ki namaz için kerahet vakti girmiş ola. Bu ifade, Aliyyü´l-Kârî´nin Lübab Şerhi´nden alınmıştır. Nikâye üzerine yazdığı şerhte ise şöyle demiştir: «Eğer ihramlı değilse, yaptığı tavaf tahiyyedir. Çünkü "Bu mescidin tahiyyesi tavaftır" derler. Bunun mânâsı, "Tavaf etmeyen tahiyye-i mescit namazı kılmaz" demek değildir. Nitekim bazı avam böyle anlamışlardır.»

Ben derim ki: Lâkin ulemanın "Bu mescidin tahiyyesi tavaftır" sözleri şunu ifade eder ki: O kimse namaz kılar da tavaf etmezse, tahiyye hâsıl olmaz. Meğer ki özürsüz tavafı terk etmeye tahsis oluna. Bu takdirde özür bulununca tahiyye namazla hâsıl olur. Sonra yine Lübab Şerhi´nde buna delâlet eden sözler gördüm. Başka bir yerde Lübab şârihi şöyle demiş: «Bu mescidin tahiyyesi hâssaten tavaftır. Ancak tavafa bir mâni bulunursa, o zaman kerahet vakti olmamak şartıyla tahiyye-i mescit namazını kılar.»

«Korkmadıkça ilh...» Yani bütün bu söylenenleri tavaf-ı tahiyyeden ve başkalarından önce yapan Lübab ve şerhi. Sonra tavaf eder. Bahır. Bu gösterir ki, bu namazlarla tahiyye hâsılolmaz. Halbuki başka mescitlerde onlarla tahiyye hâsıl olur. Bunun sebebi ancak şudur: Beyt-i şerif´in tahiyyesi namaz değil, tavaftır. Sair mescitler bunun hilâfınadır. Onun için ulemadan bazıları, "Fark iki cihettendir. Birincisi namaz cinstir; kılınan namazlar birbirinin yerini tutar. Tavaf ise namaz cinsinden değildir. İkincisi, mescitte farz namazı kılmak mescidin tahiyyesidir. Tavaf se mescidin değil, Beyt-i şerif´in tahiyyesidir." demişlerdir.

«Çünkü vakit namazını.» Burada murad, müstehap vaktini kaçıracağından korkmak olmalıdır. Çünkü iki sahih kavilden birine göre, bu vakti kaçırmakla tertip sâkıt olur. Binaenaleyh buradakini kaçırmakla evleviyetle sâkıt olur. Lübab Şerhi´nde cenazenin kaçırılacağından korkmak, Bahır ve Nehir´de halkın tavaftan men edildiği vaktin girmesinden korkmak, yahut kazaya kalmış farz namazı bulunmak ziyade edilmiştir. Lübab sahibi bu sonuncuyu zikretmiş, şârihi ise, "şayet tertip sahibi olursa" diye kayıtlamıştır.

Ben derim ki: Zâhire göre geçmiş namazdan murad, kasten vaktini geçirdiği ve hemen kazası icabeden namazdır. Aksi takdirde tavafı bu namazdan önce yapmak zarar etmez. Meğer ki tavafla kaza namazını öne aldığı takdirde farz olan vakit namazını kaçıracağından korksun. Bu takdirde farz olan vakit namazını söylemek, kaza namazım söylemeye hacet bırakmaz. Anla!

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Hacc
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 15:10:35 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Hacc rüya tabiri,Hacc mekke canlı, Hacc kabe canlı yayın, Hacc Üç boyutlu kuran oku Hacc kuran ı kerim, Hacc peygamber kıssaları,Hacc ilitam ders soruları, Haccönlisans arapça,
Logged
21 Mart 2010, 17:55:03
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #11 : 21 Mart 2010, 17:55:03 »

Tavaf-r Kudûm



METİN


Ve Beyt-i Şerif´i tavaf ile tavaf-ı kudûmü yapar. Uzaklardan gelene bu tavaf sünnettir. Çünkü gelen odur. Tavaf eden kimse sağ tarafından Kâbe Kapısı´nı takip eden cihete doğru işe başlar. Kâbe solunda kalır. Çünkü tavaf eden, Kâbe´ye uyan gibidir. İmama uyan bir kişi, onun sağına durur. Aksini yaparsa, Mekke´de bulunduğu müddetçe tavafı tekrarlar. Tekrarlamadan memleketine dönerse, ceza kurbanı lâzım gelir. Keza Hacer-i Esved´den başka bir yerden başlarsa hüküm yine budur, Nitekim geçti. Ulema, "Bütün bedeniyle Hacer-i Esved´in bütününe uğrar." demişlerdir.

İZAH

«Tavaf-ı kudûm» ki, buna tavaf-ı tahiyye, tavaf-ı likaa, tavaf-ı evveli ahd bilbeyt, tavaf-ı ihdâsil ahd bilbeyt, tavafü´l-vârid velvürud dahi denilir. Lübab Şerhi. Bu tavaf, hacc-ı ifrat yapan kimse tarafından Kâbe´ye geldiği için yapılır. Velev ki geldiği için yaptığına niyet etmesin; yahut başka bir şey niyet etsin. Çünkü o, geliş için yapılır. Lübab sahibi diyor ki: «Sonra ihramlı ifrat haccı yapacaksa, bu tavafı gelişi için olur. Yalnız umre veya temettu yahut kırân yapacaksa, niyet etsin etmesin umre tavafı olur. Kırân sahibinin kudûm için başka bir tavaf yapması gerekir.» Yani umrenin sa´yini bitirdikten sonra, bir de kırân için sa´y yapması müstehap olur. Lübab´da beyan edildiğine göre, bu tavafın ilk vakti Mekke´ye girdiği andır. Sonu da Arafat´ta vakfeye kadardır. Arafat´ta vakfeyi yaparsa, tavafın vakti geçmiştir. Yapmazsa, vakti bayram sabahının fecri doğuncaya kadar devam eder.

«Uzaklardan gelene bu tavaf sünnettir.» Yani başkasına sünnet değildir. Fetih, Binaenaleyh Mekkelilere, mikâtta yaşayanlara, mikâtla Mekke arasındakilere sünnet değildir. Sirâc ve Lübab Şerhi. Şu kadar var ki, Mekkeli uzaklara gider de, sonra hacc için ihrama girerek dönerse, onun da tavaf-ı kudûm yapması sünnet olur. Lübab. Bu, Kuhistânî´deki, "Tavaf-ı kudûm, mikâtlar halkıyla mikâtlar içinde yaşayanlar için sünnettir" sözüne muhaliftir.

«Sağ tarafından» Yani Hacer-i Esved´in değil, tavaf eden kimsenin sağından Kâbe´nin kapısı istikametinde işe başlar. Esah kavle göre bu vâciptir. Nitekim geçti.

"Aksini yaparsa" Yani kendinin solundan başlayarak Kâbe´yi sağ tarafına alırsa, keza Kâbe´yi yüzüne karşı veya arkasına alır da ondan saparak tavaf ederse, tavafı tekrarlar. Nitekim Lübab Şerhi´nde ve diğer kitaplarda beyan olunmuştur.

«Başka bir yerden başlarsa hüküm yine budur.» Yani tavafı tekrar yapar, yapmazsa ceza kurbanı lâzım gelir. Bu, tavafın vâcip olduğunu söyleyenlere göredir. Şârih, "nitekim geçti" diyerek, haccın vâciplerinde bunun geçtiğine işaret etmiştir.

«Hacer-i Esved´in bütününe uğrar demişlerdir.» Bahır´da şöyle denilmiştir: «Hacer-i Esved´den başlamak vâcip olunca, tavafa da rükn-ü Yemâni´nin Hacer-i Esved´e yakıntarafından başlamak gerekir. Tâ ki bütün bedeniyle Hacer-i Esved´in bütününe uğramış olsun. Avamdan çok kimseler gördük ki, tavafa başlıyorlar. halbuki Hacer-i Esved´in bir kısmı onların tavafının dışında kalıyor. Bundan sakın!»

Ben derim ki: Biz bu şekli Lübab´dan naklen arzetmiş ve vâcip değil, müstehap olduğunu söylemiştik. Fethu´l-Kadîr sahibi dahi bunu açıklamış, ta´lilini yaparken, "Bunu bütün bedeniyle Hacer-i Esved´e uğramayı şart koşanların hilâfından çıkmak için yapar." demiştir. Lübab Şerhi´nde Aliyyü´l-Kâri de bu hususta ona tâbi olmuş, Kirmânî onun daha mükemmel ve efdal olduğunu söylemiştir. Sonra Aliyyü´l-Kâri şöyle demiştir: «Aksi takdirde Hacer-i Esved´i mutlak olarak karşısına alsa da tavafı niyet etse, bize göre maksut olan asıl da - ki Hacer-i Esved´den başlamaktır - sünnet de desek, farz veya vâcip, yahut şart olduğunu da söylesek kâfidir» Şurunbulâliyye´de Bahır´dan naklettiğimiz ibareden sonra şöyle denilmiştir: «Bu, durduğu zaman Hacer-i Esved´in karşısında bulunmadığına göredir. Meselâ Mültezem tarafına durur da, bedeninin bir kısmını Hacer-i Esved´i öpmek için eğiltir. Fakat bedeniyle Hacer-i Esved´in karşısında duran kimsenin karşısına rüknu Yemâni´nin bir kısmı gelir. Çünkü Hacer-i Esved´le onun bulunduğu rükün (köşe), karşısında duran kimsenin bedeni kadar geniş değildir, Bununla da Hacer-i Esved´den başlamış olur.»

Ben derim ki: Lâkin böyle yapmakla, o kimsenin bütün bedeni bütün Hacâr-i Esved´e uğramış olmaz. Ama biliyorsun ki, bize göre bu da lâzım değildir. Galiba Şârih, "demişlerdir" sözüyle bunun zayıf olduğuna işaret etmiştir.

METİN

Tavafa başlamazdan önce omuzundaki örtüyü sağ koltuğunun altından geçirerek, ucunu sol omuzunun üzerine koyar. Bu sünnettir. Tavafı Hatim´in arkasından yapmak vâciptir. Çünkü Hatim´in altı arşın yeri Kâbe´dendir. Aralıktan tavaf ederse caiz değildir. Nitekim ihtiyaten ona karşı namaz da böyledir. Hatim´in içinde Hz. İsmail ile Hacer´in kabirleri vardır.

İZAH

«Tavafa başlamazdan önce» Fetih´te burada, "Tavafa başlamazdan az önce iztıbâ yapmak gerekir." denilmiştir. (İztıbâ, ihramı sağ koltuğunun altından geçirip, sol omuzunun üstüne koymaktır.) Şârih de, "Başlamadan az önce" dese daha doğru olurdu. Anla! Lübab Şerhi´nde şöyle denilmiştir: "Bilmiş ol ki, iztıba tavafın bütün şavtlarında sünnettir. Nitekim İbn-i Ziya açıklamıştır. Tavafını bitirdikte hacı bunu terk eder. Hattâ iki rekat tavaf namazını iztıbâlı olarak kılsa mekruh olur. Çünkü omuzunu açmıştır. Sa´yde iztıba yapılmayacağına dair söz ileride gelecektir."

«Bu sünnettir.» Yani sonunda sa´y yapılan tavaf-ı kudûm ve umre gibi her tavafta iztıbâ sünnettir. Sa´y geri bırakır ve elbisesini giymezse, tavafı ziyaret de öyledir.

Şimdi, bir özürden dolayı dikişli elbise giyenin hükmü kalır. Acaba onun da ihramlıya benzemesi sünnet midir, değil midir? Ulemamız bu hususta bir şey söylememişlerdir. Şâfiîlerden bazıları, "Onun hakkında imkânsızdır." demişlerdir. Yani mükemmel surette yapması imkânsızdır. Şu halde bu söz, bazı Şâfiîlerin, "Ona meşrudur denilebilir. Velev ki omuzu, dikişli elbise ile örtülü olsun. Çünkü özrü vardır." sözüne aykırı değildir.

Ben derim ki: Yapması daha münasiptir. Bu satırlar kısaltılarak Lübab Şerhi´nden alınmıştır.

"Hatim" Buna Hazire-i İsmail de derler. Kâbe´nin dışında altın oluğun altına gelen kısımdır. Üzerinde yarım daire şeklinde duvar olup, Kâbe ile aralarında bir aralık vardır. ´Hatim´ denilmesi, Kâbe´den ayrıldığı içindir. (Çünkü kelimenin aslı, kırılıp ufalanan mânâsına gelir.) Buna ´ Hicır ´ dahi denir. (Hicır, men etmektir.) Çünkü ondan men edilmiştir.

«Çünkü Hatim´in altı arşın yeri Kâbe´dendir.» Fetih´te şöyle denilmiştir: "Hicrın hepsi Kâbe´den değildir. Onun yalnız altı arşın yeri Kâbe´dendir. Çünkü Hz. Aişe (r.a.) hadisinde, "Rasulullah (s.a.v.) Hicrın altı arşını Kâbe´dendir, geri kalanı Kâbe´den değildir buyurdu." denilmiştir. Bu hadisi Müslim rivayet etmiştir.»

«Aralıktan tavaf ederse caiz değildir.» Aliyyü´l-Kâh Nikâye Şerhi´nde şöyle demektedir: «Aralıktan tavaf ederse, tavafın mükemmel olması için kâfi değildir. Bu tahakkuk etmek için bütün tavafı tekrarlamak gerekir. Yalnız Hatim´den tekrarlarsa kâfi gelir. Meselâ Hicr´ın dışında sağından başlar. Sonuna kadar gider, sonra aralıktan Hicr´ın içine girer ve öbür tarafından çıkar. Yahut Hicr´ın içine hiç girmez. Bu daha iyidir. Hicr´ın başından sonuna doğru gider gelir. Bunu yedi defa yapar. Tavafın ramel ve diğer sıfatlarını da kaza eder. Ama etmese de tavafı sahihtir. Yalnız bir ceza kurbanı vâcip olur. »

«İhtiyaten ona karşı namaz da böyledir.» Yani Hatime karşı namaz kılarsa namazı sahih değildir. Çünkü Kâbe´ye karşı durmanın farz olduğu, kat´î delil ile sabittir. Hatim´in Kâbe´den olması ise, haber-i vâhit ile sabittir. Binaenaleyh sanki bir cihetten Kâbe´denmiş, bir cihetten Kâbe´den değilmiş gibi olur. Şu halde ihtiyat, tavafı onun arkasından yapmanın vâcip olması ve ona karşı namaza durmanın sahih olmamasıdır.

«Hatim´in içinde Hz. İsmail ile Hacer´in kabirleri vardır.» Bunu Bahır sahibi Gâyetü´l-Beyan´a nisbet etmiştir. Bazılarının beyanına göre, ibn-i Cevzî Hz. İsmail´in kabrinin, altın olukla Hicr´ın batı kapısı arasında olduğunu söylemiştir.

T E M B İ H : Şârih şadırvanı zikretmemiştir. Bu, Kâbe duvarından bir arşının üçte ikisi kadar dışarıya bel vermiş bir çıkıntıdır ki, Kâbe´den olduğu söylenir. Hatim gibi Kureyş Kâbe´yi tamir ederken o da dışarıda kalmıştır. Bize göre o Kâbe´den değildir. Lâkin ulemanın hilâfından çıkmak için, tavafın onun arkasından yapılması gerekir. Nitekim Fetih, Lübab ve diğer kitaplarda böyle denilmiştir.

METİN

Tavaf sadece yedi şavttır. Bilerek sekiz defa tavaf ederse, sahih kavle göre o kimseye yedi şavtı tamamlamak lâzım gelir. Çünkü başlamıştır. Yanı o şavta kendi iltizamı ile başlamıştır. Onun yedinci olduğunu zannederek başlaması bunun hilâfınadır. Çünkü ona iltizam ederek değil, ıskat için başlamıştır. Hacc bunun hilâfınadır. Bilmelisin ki, tavaf yeri zemzemin arkasından bile olsa, mescidin içi sayılır, dışı değildir. Çünkü Beyt´i değil, mescidi tavaf etmiş olur. Tavaftan veya sa´yden cenazeye veya farz namaza; yahut abdest tazelemeye çıkar da sonra dönerse, bina eder.

İZAH

«Tavaf yedi şavttır.» Hacer-i Esved´den Hacer-i Esved´e bir şavt sayılır. Hâniyye. Ama bu, tavafın farzını değil, vâcibini beyandır. Çünkü yukarıda geçti ki, yedi şavtın az olan kısmı vâciptir. Ceza kurbanı ile tamamlanır. Rükün olan bu şavtların ekserisidir. Bahır. Lâkin zâhire göre bu hem farzda, hem vâciptedir. Ulemanın açıkladıklarına göre, bir kimse tavaf-ı saderin ekseri şavtlarını bıraksa, kendisine ceza kurbanı lâzım gelir. Azını bırakırsa, her şavt için sadaka verir. Tavaf-ı kudûmda ise, başlayıp bıraktıktan sonra ke...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

21 Mart 2010, 22:19:39
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #12 : 21 Mart 2010, 22:19:39 »

Safa İle Merve Arasında Sa´y



METİN


Sonra Mültezem´e gider ve zemzem suyundan içer. Sa´y yapmak isterse, dönerek Hacer-i Esved´i istilam eder, tekbir ve tehlil getirerek Safa Kapısı´ndan çıkar. Bu menduptur. Kapıdan Safa´ya Kâbe´yi görecek şekilde çıkar ve Beyti Şerif´e doğru dönerek yüksek sesle tekbir ve tehlil alır; Peygamber (s.a.v.)´e salâvat getirir. Hâniyye.

İZAH

«Mültezem», Hacer-i Esved ile Kâbe´nin kapısı arasıdır. Fetih´te şöyle denilmiştir: «İki rekat tavaf namazından sonra zemzeme gitmek müstehaptır. Sonra Safa´ya çıkmadan Mültezem´e gelir. Bazıları evvela Mültezem´e geleceğini; sonra tavaf namazı kılıp zemzeme gideceğini, sonra Hacer-i Esved´e döneceğini söylemişlerdir. Bunu Surûcî kaydetmiştir.»´ Daha kolay ve efdal olan ikincisidir. Ona göre amel olunmaktadır. Lübab Şerhi. Şârih´in söylediği ise, zâhire göre iki kavle de muhaliftir. Lâkin atıf edatlarından ´vav´ tertip iktiza etmez. Binaenaleyh sözü birinci kavle yorumlanır. Lübab Şerhi´nde tavaf-ı saderden bahsedilirken; "Rivayetlerin meşhur olanı budur. Esah olan da budur. Nitekim Kirmânî ve Zeylâî de bunu açıklamışlardır." denilmektedir. Şârih burada Mültezem´e ve zemzeme gidileceğini söylemişse de, birçok kitaplarda tavaf namazı ile Safa´ya teveccüh arasında bunlara gidileceği zikredilmemiştir. İhtimal müekket sünnet olmadığındandır.

«Sa´y yapmak isterse» ifadesi gösteriyor ki, Hacer-i Esved´e dönmek, ancak ondan sonra sa´y yapmak isteyene müstehaptır. Sa´y yapmak istemezse müstehap değildir. Nitekim Bahır ve diğer kitaplarda beyan edilmiştir. Keza ramel ve iztıbâ da, arkasında sa´yi yapılacak tavafa bağlıdırlar. Nitekim arzetmiştik. Şârih Nehir´deki şu ibareye işaret etmiştir: «Tavaf-ı kudûmden sonra sa´y yapmak ruhsattır; Çünkü hacı, bayram günü farz olan "tavafla kurban kesmek ve şeytan taşlamakla meşguldür. Yoksa efdal olan, onu farz olan tavaftan sonraya bırakmaktır. Çünkü vâciptir. Binaenaleyh onu farza tâbi kılmak evladır. Tuhfe ve diğer kitaplarda da böyle denilmiştir.» Lâkin Lübab´da efdaliyet hususunda hilâf olduğu zikredilmiştir. Lübab sahibi sonra şöyle demiştir: «Hilâf, kırân yapandan başkası hakkındadır. Kırân yapana gelince: Onun için efdal olan, sa´yi baştan yapmaktır. Yahut bu sünnettir.» O sa´yin tavaftan sonra yapılacağına da işaret etmiştir. Aksine hareket ederse sa´yi tekrarlar. Çünkü sa´y tavafa bağlıdır. Muhit´te açıklandığına göre sa´yin sahih olabilmesi için evvela tavaf yapmak şarttır. Bundan anlaşılır ki, sa´yi geriye bırakmak vâciptir. Lübab sahibi şuna da işaret etmiştir ki, sa´y tavaftan hemen sonra vâcip değildir. Ama sünnet onu tavafa eklemek" tir. Bahır. Eğer sa´yi bir özürden dolayı; yahut yorgunluğunu çıkarmak için geciktirirse beis yoktur. Aksi takdirde isaet etmiş olur. Ama bir şey lâzım gelmez. Lübab.

"Safa kapısından çıkar." Sirâc´da böyle denilmiştir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ondançıkmıştır. Hidâye´de beyan edildiğine göre Peygamber (s.a.v.)´in ondan çıkması, Safa´ya en yakın kapı olduğu içindir. Sünnettir diye değildir.

«Kapıdan Safa´ya Kâbe´yi görecek şekilde çıkar.» Bu çıkış ve ondan sonrası sünnettir. Binaenaleyh bunlara çıkmamak mekruhtur. Bunu Muhit´ten naklen Bahır sahibi söylemiştir. Yani yürüyerek çıkarsa hüküm budur. Binek giden bunun hilâfınadır. Nitekim Mürşidî Şerhi´nde beyan edilmiştir. Bilmiş ol ki, Safa´nın birçok basamakları yere gömülmüştür. Hattâ mevcut basamaklardan ilkinin üzerinde duran bir kimse, Beyt-i Şerif´i görebilir. Daha yukarıya çıkmaya ihtiyacı kalmaz. Bazı bidatçılarla cahillerin yaptığı gibi, tâ duvara yapışıncaya kadar çıkmak, Ehl-i Sünnet Velcemaat yolunâ aykırıdır. Lübab Şerhi.

"Yüksek sesle tekbir ve tehlil alır." Lübab´da şöyle denilmiştir: «Allah Teâlâ´ya hamd-ü sena eder ve üç defa tekbir alarak tehlil eder ve Peygamber (s.a.v.)´e salâvat getirir. Sonra dilediği şekilde Müslümanlara ve kendisine dua eder. Tekbirle ´beraber zikri de üç defa tekrar eder ve Safa üzerinde uzun zaman kalır» Yani mufassal sûrelerden birini okuyacak kadar durur. Nitekim Hidaye sahibinin el-Udde adlı kitabından naklen Lübab Şerhi´nde böyle denilmiştir. Hâniyye sahibi yalnız tekbir ve tehlili zikretmekle yetinmiş ve, "Bunları yüksek sesle yapar." demiştir. Peygamber (s.a.v.)´e salâvata gelince: Telbiye duasında arzetmiştik ki, bunu alçak sesle söyler. Burada da öyle olmak ihtimali vardır. Düşün!

T E M B İ H : Lübab´da beyan edildiğine göre sa´y esnasında hacceden telbiye getirir, umre yapan getirmez. Şârihi şunu da ziyade etmiştir; «Bize göre bunda mutlak surette iztıba yoktur. Nitekim biz bunu bir risalede tahkik ettik. Şâfiîler buna muhaliftir.»

METİN

Ellerini gökyüzüne kaldırarak, ibadeti bitirdiği için dilediği şekilde dua eder. Çünkü İmam Muhammed muayyen bir dua söylememiştir. Dua tayin etmek, kalbin rikkat ve huzurunu giderir. Ama rivayet edilmiş bir dua ile teberrük iyidir: Sonra mescidin duvarındaki iki yeşil direk arasında sa´y yaparak Merve´ye doğru yürür. Merve´ye çıkar ve Safa´da yaptığını orada da yapar. Onu yedi defa tekrarlar. Safa´dan başlayarak Merve´de yedinci şavtı bitirir. Sa´ye Merve´den başlarsa, birinci şavt sayılmaz. Esah olan budur. Sa´yi, tavafta olduğu gibi mescitte iki rekat namaz kılarak bitirmek menduptur.

İZAH

«Ellerini» omuzları hizasına kadar kaldırır. Lübab ve Bahır.

«İbadeti bitirdiği için dua eder.» Sirâc sahibi diyor ki: «Musannıf´ın duayı burada zikredip, Hacer-i Esved´i istilam ederken zikretmemesi, istilam ibadete başlama hali olduğu içindir. Bu ise bitirme halidir. Çünkü tavafı sa´y ve dua ile bitirmek, onun başında değil sonunda olur. Nitekim namazda da böyle yapılır.» Yine aynı kitapta beyan edildiğine göre bu, tavafı bitirmekdeğil sa´ye başlamaktır. Meğer ki şöyle denile: Sa´y ancak Safa´dan inmekle tahakkuk eder. Merve´ye çıkmakla ise tavafın bittiği tahakkuk etmiştir. Çünkü tavaftan ona bağlı başka bir ibadete geçmek istemiştir.

«Dua tayin etmek kalbin rikkat ve huzurunu giderir.» Yani o duayı ezberlediği için, kalbi huzur duymaksızın diline geliverir. Bu, namazdaki duanın hilâfınadır. Çünkü namazda ezber bildiği duayı okuması gerekir. Tâ ki diline insan sözüne benzer sözler gelip de namazı bozulmasın. Nitekim bunu Tahtâvî de Valvalciyye´den nakletmiştir.

«Ama rivayet edilmiş bir dua ile teberrük iyidir.» Yani gerek burada, gerekse diğer hacc ibadetlerinde menkul dualar okumak iyidir. Ben bunu Ğukyetü´l-Menâsik adlı risalemde zikrettim.

«Merve´ye doğru yürür.» Lübab sahibi diyor ki: «Sonra sa´y ederek, zikrederek vakar ve sükûnetle Merve´ye doğru iner. Mescidin duvarına asılı direğe varınca, söylendiğine göre altı arşın kadar vâdinin ortasında şiddetlice koşar. İki direği geçinceye kadar gider. Sonra yine vakarla yürüyerek Merve´ye varır. İki direk arasındaki sa´yin, ramelin üstünde koşmanın altında olması müstehaptır ve her şavtta böyle yapılır. Yani tavaftaki ramelin hilâfınadır. Çünkü o ilk üç şavta mahsustur. Bazıları muhalefet göstererek onu da bunun gibi saymışlardır. Koşmayı terk eder veya bütün sa´y esnasında eşkin yürürse, isaet etmiş olur. Ama bir şey lâzım gelmez. Hızlı gitmekten âciz kalırsa, bir aralık buluncaya kadar bekler. Bulamazsa, yürüyüşünde kendini koşana benzetir. Hayvan üzerinde ise ´kimseye eziyet vermemek şartıyla onu harekete geçirir. Söylendiğine göre, altı arşın kadar» ifadesi hakkında Lübab şârihi, "Bu, Şâfiî´ye mensuptur." demiş; bizim ulemamızın yazdıkları bazı menâsik ki , taplarında da zikredildiğini bildirmiştir.

Ben derim ki: Bunu Mi´râc sahibi, Veciz şerhinden nakletmiş ve şunları söylemiştir: «Direk, vaktiyle sa´yin başlandığı yerde yolun üzerinde idi ve onu sel yıkardı. Bu sebeple onu mescit duvarının en yüksek yerine kaldırdılar ve buna Muallâk denildi. Sa´yin başladığı yerden altı arşın sonraya tesadüf etti. Çünkü buradan daha lâyık yer yoktu. İkinci direk Abbâs´ın hanesine bitişiktir.» Bunu Şurunbulâliyye sahibi dahi nakletmiş ve ikrarda bulunmuştur. Hâşiye yazarlarından bazıları bunu İbn-i Acemi´nin Mensik´inden, Tarablûsi, Bahr-i Amîk ve diğer kitaplardan nakletmişlerdir.

Ben derim ki: Metinlerde "iki mil (direk) arasında koşarak" denilmesi, buna aykırı değildir. Çünkü asıl itibariyle söylenmiştir.

«Merve´ye çıkar.» sözü, eski zamana göredir. Şimdi Merve´nin ilk basamağına, hattâ toprağına çıkan kimseye "Merve´nin üzerine çıktı" denilebilir. Lübab Şerhi.

«Safa´da yaptığını orada da yapar.» Yani Kâbe´ye karşı döner, onu karşısına alabilmek içinbiraz sağ tarafına yanlar, fakat bugün Beyt-i Şerif binalarla örtüldüğü için görülememektedir. Orada tekbir alır, zikreder, hamd-ü sena ve salat-ü selâma şâmil dua okur. Lübab Şerhi.

«Safa´dan başlayarak» ifadesinde, Merve´ye gitmenin bir şavt olduğuna işaret vardır. Ondan Safa´ya dönüş de bir şavttır. Sahih olan budur. Tahâvî´ye göre, tavafta olduğu gibi, gidiş-dönüş bir şavttır. Çünkü tavaf Hacer-i Esved´den Hacer-i Esved´e bir şavttır. Sözün tamamı Fetih ve diğer kitaplardadır.

«Sa´ye Merve´den başlarsa ilh...» Bu hususta biz vâcipler bâbında söz etmiştik.

«Menduptur.» Bu, Hâniyye ye diğer kitaplarda zikredilmiştir.

«Tavafın bitirilmesi gibi, tâ ki sa´yin bitirilmesi de tavafın bitirilmesi gibi olsun.» İfadesi hakkında Fetih sahibi şöyle diyor: «Bu kıyasa hacet yoktur. Çünkü burada nass vardır. O da El-Muttalib b. Ebi Vedâa hadisidir. şöyle demiştir: "Ben RasuluIIah (s.a.v.)´i sa´yini bitirdikten sonra gördüm. Geldi de rüknün karşısına durdu ve tavaf yerinin kenarında iki rekat namaz kıldı. Kendisi ile tavaf edenler arasında kimse yoktu." Bu hadisi îmam Ahmed ve İbn-i Hibbân rivayet etmişlerdir. Bir rivayetinde, "Ben Rasulullah (s.a.v.)´i rükn-ü esved´in hizasında namaz kılarken görd...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

21 Mart 2010, 22:21:13
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #13 : 21 Mart 2010, 22:21:13 »

Kâbe´de Namaz Kılanın Önünden Geçen Men Edilmez




METİN


Sonra hacc için ihramlı olarak Mekke´de kalır. Bize göre haccı umreyle bozmak caiz değildir ve ramelsiz, sa´ysiz nâfile olarak Beyt-i Şerif´i dilediği kadar tavaf eder. Uzaklardan gelen hacı için bu nâfile, namazdan efdaldir. Mekkeliye ise aksi evladır. Bahır´da, "Bunu hacc mevsimiyle kayıtlamak gerekir. Aksi takdirde tavaf mutlak surette namazdan efdaldir." denilmiştir.

İZAH

«Sonra hacc için ihramlı olarak Mekke´de kalır.» Burada ´oturur´ demeyip ´kalır´ demesi, ´oturmak´ sözü şer´î ikâmeti iham ettiği içindir ki doğru değildir. Zira Bahır´ın misafir namazı bâbında beyan edildiğine göre, bir hacı on günlerde Mekke´ye girer de, yarım ay ikâmeti niyet ederse sahih olmaz. Çünkü mutlaka Arafat´a çıkacaktır. Binaenaleyh ikâmeti niyet sahih olmak için şart olan yer birliği tahakkuk edemez. T. Hedy kurbanı gönderip kırân ve temettu yapanların hükmü de aynı olmakla beraber, Şârih´in haccı zikretmesi, bu bâb hacc-ı ifrat için tahsis edildiğindendir. T.

«Bize göre haccı umreyle bozmak caiz değildir.» Yani hacc için ihrama girdikten sonra niyetini ve fiillerini bozarak ihram ve fiillerini umreye çevirmek caiz değildir. Lübab. Peygamber (s.a.v.)´in hedy kurbanı göndermemiş bulunan Ashabına bunu emretmesi, ya onlara mahsus bir iştir, yahut neshedilmiştir. Nehir. Bu makamı muhakkıklardan İbn-i Hümam açıklamıştır.

«Ramelsiz, sa´ysiz nâfile olarak tavaf eder.» Çünkü ramel ve keza iztıbâ arkasından sa´y yapılan tavafa bağlıdırlar. Sa´y ise sadece haccla umrenin vâciplerindendir. Bu tavaf nâfiledir. Bundan sonra sa´y yapılamaz. Şurunbulâliyye´den Kâfî´den naklen; "Çünkü nâfile olarak sa´y meşru olmamıştır." denilmiştir.

«Bunu hacc mevsimiyle kayıtlamak gerekir.» Yani nâfile namazın hacc mevsiminde Mekkeli için nâfile tavaftan efdal olması kaydını, uzaktan gelenlere kolaylık olmak üzere koymak gerekir.

«Mutlak surette» sözü, hacc mevsiminin dışında, Mekkeli için olsun, uzaktan gelen için olsun tavaf efdaldir demektir. Bu bahiste Bahır sahibini Nehir sahibi dahi tasdik etmiştir.

Ben derim ki: Lâkin Valvalciyye´nin ifadesi buna muhaliftir. Onun ifadesi şudur: «Mekkeli için Mekke´de namaz tavaftan efdaldir. Yabancılar için ise tavaf efdaldir. Çünkü haddi zatında namaz tavaftan efdaldir. Zira Peygamber (s.a.v.) Beyt-i Şerif´i tavaf etmeyi namaza benzetmiştir. Lâkin yabancılar namazla meşgul olsalar, tavaf bir daha tedariki mümkün olmamak üzere ellerinden gider. Binaenaleyh tedariki mümkün olmayanla iştigal etmeleri evlâdır.»

T E M B İ H : Mürşidî´nin Kenz üzerine yazdığı şerhte şöyle denilmektedir: «Ulemanın "namaz tavaftan efdaldir" sözünden muradları; meselâ iki rekat namaz yedi şavt yapmaktan efdaldir mânâsına değildir. Çünkü yedi şavt fazlasıyla iki rekata şâmildir. Onların bundan muradı, içinde yedi şavt yapılan zamanda efdal olan nedir: onu tavafa mı, yoksa namaza mı sarfetmelidir meselesidir.» Bunun benzeri Allâme Kâdı İbrahim b. Zahira el-Mekkî´nin cevabıdır. Kendisine "Tavaf mı efdaldir, umre mi?" diye sorulduğunda, "Şayet tavafla, umre zamanı kadar zaman harcarsa, tavafın umreden efdal olması tercih edilir. Meğer ki umre ancak farz-ı kifaye olur denile. Bu takdirde hüküm değişir." demiştir.

TETİMME: Musannıf Kâbe´ye girmekten bahsetmemiştir. Şüphesiz kendisine veya başkasına eziyet etmemek şartıyla bu menduptur. Ama kalabalıkta bu az olur. Nehir.

Ben derim ki: Keza kapıcıların aldıkları rüşveti vermeye şâmil değilse menduptur. Nitekim Molla Ali buna işaret etmiştir. Bu husustaki sözün tamamı haccın sonunda, Şârih fer´î meseleleri izah ederken gelecektir.

METİN

İmam, haccın üç hutbesinden birinciyi zilhiccenin yedinci günü zevalden ve öğleden sonra okur. Zevâlden önce okuması mekruhtur. Bu hutbede hacc ibadetlerini öğretir. Ayın sekizinde, terviye günü Mekke´de sabah namazını kıldıktan sonra Mina´ya çıkar. Mina Mekke´ye bir fersah mesafede Harem´den ma´dut bir köydür. Orada arefe gününün fecrine kadar durur. Güneş doğduktan sonra Dabb yoluyla Arafat´a gider.

İZAH

«Haccın üç hutbesinden birinciyi okur.» İkincisi Arafat´ta iki namazı beraber kılmadan önce; üçüncüsü ayın on birinci günü Mina´da okunur. Bu suretle her hutbenin arasını bir günle ayırmış otur. Bunların hepsi orta yerde oturmaksızın bir hutbedir. Yalnız arefe gününün hutbesi müstesna. Keza arefe hutbesinden maada, hepsi öğle kılındıktan sonra okunur ve hepsi sünnettir. Lübab. Üçüncü hutbeyi gerek Musannıf, gerek Şârih, yerinde zikretmemişlerdir.

«Bu hutbede hacc ibadetlerini öğretir.» Yani hacının arefe günü yapması lâzım gelen ihramın nasıl yapılacağını, Mina´ya nasıl çıkılacağını, orada geceyi geçirip Arafat´a gidileceğini, orada nasıl namaz kılınıp vakfe yapılacağını, sonra oradan nasıl sökün edip dönüleceğini vesaireyi; yahut hacc bitinceye kadar hacının muhtaç olacağı şeylerin hepsini öğretir. Velev ki daha sonra da hutbe okusun. Çünkü te´kîd hayırlıdır.

«Mekke´de sabah namazını kıldıktan sonra Mina´ya çıkar.» Hidâye´de böyle denilmiştir. Kemâl b. Hümam diyor ki: «Bu tertibin zahirine bakılırsa, Mina´ya çıkış sabah namazına arkacığından olacaktır. Fakat bu, sünnetin hilâfınadır. Muhit sahibi çıkmanın zevâlden sonraolmasını iyi görmüşse de, bu da bir şey değildir. Merginânî, "Güneş doğduktan sonra" demiştir ki, sahih olan da budur.»

«Terviye günü» denilmesinin sebebi, arefe günü vakfeye hazırlanmak için hacılar develerini o gün sularlardı. Çünkü zamanımızda olduğu gibi Arafat´ta akarsu yoktu. Lübab Şerhi.

FAYDA: Nevevî´nin Menâsik´inde beyan edildiğine göre, terviye günü zilhiccenin sekizi, arefe dokuzu, bayram onudur. On birinci gün ´karr´ yani oturma günüdür. Çünkü o gün hacılar Mina´da otururlar. On ikinci gün ilk nefer, yani ilk yolculuk; on üçüncü gün ikinci nefer günüdür.

«Orada arefe gününün fecrine kadar durur.» Bu gösteriyor ki, orada gecelemek ister. Çünkü bu sünnettir. Nitekim Muhit´te beyan edilmiştir. Mebsût´ta, "Terviye günü öğle namazını Mina´da kılması ve arefe gününün sabahına kadar orada kalması müstehaptır." denilmiştir. Sabah namazını muhtar olan vaktinde orada kılar Bundan murad, aydınlık zamanıdır. Hâniyye´de ise alaca karanlıkta kılınacağı bildirilmiştir. Galiba Hâniyye sahibi bunu Müzdelife´nin sabah namazına kıyas etmiş olacaktır. Ekser-i ulema birinci kavli tercih etmişlerdir. Efdal olan da odur. Lübab şerhi. Nevevî´nin Menûsik´inde şöyle denilmektedir: «Bu zamanda insanların yaptıklarına, yani Arafat toprağına sekizinci gün girmelerine gelince: Bu hatadır. Sünnete muhaliftir. Bunun sebebi ile onlar birçok sünnetler kaçırırlar ki, Mina´da kılınan namazlar, orada gecelemek, oradan Nemire´ye giderek oraya inmek, Arafat´a girmezden önce hutbe ve namaz vesaire bunlardandır.» Nevevî´nin, "Nemire´ye giderek oraya inmek" ifadesi hakkında söz edeceğiz. Yakında gelecektir.

«Güneş doğduktan sonra Dabb yoluyla Arafat´a gider.» Musannıf "Sonra Arafat´a gider." diyerek, Kenz´in ibaresi gibi murad olmayan mânâyı îham eden ibâre kullandığı için, Şârih "güneş doğduktan sonra" diyerek Fetih ve diğer Hidâye şerhlerinde olduğu gibi açıklama yapmıştır. Gâyetü´l-Beyan sahibi diyor ki: "Güneş doğduktan sonra" tabirini Tahâvî, Kerhî Şerhi, îzah ve diğer kitaplar açıklamışlardır. îzah´ta, "Arefe günü güneş doğduktan sonra Arafat´a çıkar. Çünkü Peygamber (s.a.v,) böyle yapmıştır." denilmektedir. Sonra, "Daha evvel gitse de caizdir, fakat evla olan birincisidir." denilmektedir. Sirâc´da da böyle denilmiştir. Anla! Mi´râc´da şu ifade vardır: «Arafat´ta istediği yere iner. Ancak yol ve Cebel-i Rahmet efdaldir. Üç mezhebin imamlarına,göre Nemire denilen yere inmek efdaldir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) oraya inmiştir. Biz deriz ki: Nemire Arafat´tandır. Peygamber (s.a.v.)´in orada inmesi kasten olmamıştır.» Bu ifade Feth´in ibaresine muhaliftir. Orada, "İmamın Nemire´ye inmesi sünnettir." denilmektedir. UIemanın İmam Râşidüd-din´den naklettikleri şu söze de muhaliftir: «Güneş zevale erinceye kadar Nemire´deki mescide yakın bir yere inerek Arafat´a girmemek gerektir.» Lübab Şerhi´nde bu iki kavlin arası bulunmuş; "Nemire´yeinmek imama nisbetledir, başkasına değildir. Yahut Arafat´ta evvela Nemire´de, sonra Cebel-i Rahmet´in yanında inilir." denilmiştir. Düşün! Dabb, Mescid-i Hayf´tan sonra gelen dağın adıdır. Lübab Şerhi.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

21 Mart 2010, 22:23:53
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #14 : 21 Mart 2010, 22:23:53 »

Arafat´a Gidiş



METİN

Arafat´ın Urane vâdisinden maada her tarafı vakfe yeridir. Urane veya Urune, Arafat mescidinin batısında Harem´de bir vâdidir. Zevâlden sonra öğle namazını kılmadan hatip mescitte cuma hutbesi gibi iki hutbe okur ve hacc vazifelerini anlatır. Hutbeden sonra cemaata bir ezan ve iki kamet ile öğle ile ikindiyi kıldırır. Bu namazlarda gizli okur. Mezhebe göre aralarında başka namaz kılmaz. İkindiyi öğle vaktinde eda ettikten sonra dahi başka namaz kılmaz.

İZAH

«Urane vâdisinden maada her tarafı vakfe yeridir.» Meşhur kavle göre Urane´de vakfe yapmak sahih değildir. Nitekim gelecektir.

«Zevâlden sonra ilh...» Yani Arafat´a vardığında orada salâvat getirerek zikir ve telbiyede bulunarak bekler. Güneş zevâle erdi mi, yıkanır yahut abdest alır. Yıkanmak efdaldir. Sonra gecikmeden Nemire Mescidi´ne gider. Oraya vardığında en büyük imam veya naibi minbere çıkarak oturur. Müezzin onun huzurunda ezan okur. Ezan bitince imam kalkarak iki hutbe okur. ALLAH Teâlâ´ya hamd-ü sena eder. Telbiye, tekbir ve tehlil ile Peygamber (s.a.v.)´e salâvat getirir. Cemaata va´zeder. Emir ve nehiyde bulunur. Onlara Arafat´ta ve Müzdelife´de durmayı, bu iki yerdeki cem´i, şeytan taşlamayı, kurban kesmeyi, tıraş olmayı, tavafı ve üçüncü hutbeye kadar olan diğer vazifeleri öğretir. Sonra ALLAH Teâtâ´ya dua ederek minberden iner. Lübab.

Hutbeyi terk eder veya zevâlden önce hutbe okursa, kâfi olmakla beraber isaet etmiş sayılır. Cevhere. Zeylâî´nin burada "caizdir" ifadesini kullanması, kerahetle sahihtir mânâsınadır. Şurunbulâliyye.

«Hutbeden sonra öğle ile ikindiyi kıldırır.» Zâhirine bakılırsa namazı geciktirmez. Bedâyi sahibi bunu açık söylemiş; "Güneş zevâle erdikten sonra imam minbere çıkar, hutbeyi bitirince müezzinler kamet getirirler, imam da namazı kıldırır ilh..." demiştir. Lübab´da dahi böyle denilmiştir. Bahır´da ise, Mi´râc´dan naklen bu cem´in öğle vaktinin sonuna tehir edileceği bildirilmiştir. Kâdıhan´ın Câmi-i Sağîr Şerhi´nde de böyle denilmiştir: Lübab şârihi diyor ki: «Burada şu söylenebilir: Bundan vakfenin geciktirilmesi lâzım gelir ve Câbir (r.a.) hadisindeki "güneş zevâle erince" ifadesine aykırıdır. Çünkü bunun zâhirinden anlaşılıyor ki, hutbe zevâlin başında okunmuştur. Binaenaleyh namaz vaktin sonunda kılınamaz.»

«Bir ezan ve iki kamet ile öğle ve ikindiyi kıldırır.» İki namaz için bir ezan okunması, ezan vaktin girdiğini bildirmek için meşru olduğundandır. Burada vakit birdir, iki ikamete gelince: Bunların birincisi öğle namazı içindir. O kılındıktan sonra ikindi için tekrar ikamet getirilir. Çünkü kamet namaza başlandığını bildirmek içindir.

«Bu namazlarda gizli okur.» Çünkü sair gündüz namazları gibi ikisi de gündüz namazıdır. Sirâc.

«Mezhebe göre aralarında başka namaz kılmaz.» Yani vaktin sünnetini bile kılmaz. Lübab sahibi diyor ki: «imam ikindi namazını geciktirirse, cemaat olan kimsenin imam ikindiye niyetleninceye kadar iki namazın arasında nâfile kılması mekruh değildir.» "Mezhebe göre" sözüyle zâhir rivayeti kastediyor. şurunbulâliyye. Sahih olan da budur. Arada başka namaz kılmış olsa mekrüh işlemiş olur ve ikindi için tekrar ezan okur. Çünkü hemen kılmamış, sanki ikisinin arasında başka bir işle meşgul olmuştur. Bahır. Yani yiyip-içmek gibi bir iş yapmış sayılır ki, bu takdirde ezanı tekrarlar. Sirâc. Zâhire, Muhit ve Kâfî´de, öğle namazınıın sünneti istisna edilmişse de bu, hadise ve ulemanın mutlak olan sözlerine muhaliftir. Fetih.

TEMBİH: Allâme Muhammed Sadık b. Ahmed Paşa bundan alarak, "Burada ve Müzdelife´de akşamla yatsı arasında tekbir, teşrik bırakılır. Bu, hadisdeki ´derhal´ emrine riayet için yapılır." demiştir. Nitekim ondan bunu Kâzaruni de Fetevasında nakletmiştir.

Ben derim ki: Bu, söz götürür. Çünkü hadiste vârit olan şudur: Peygamber (s.a.v.) öğleyi kıldı, sonra kamet getirerek ikindiyi de kıldı. Aralarında başka namaz kılmadı. Bu hadiste ikisinin arasında başka namaz kılmadığı açıklanmıştır. Ama bundan, tekbirin bırakılması lazım gelmez. Tekbir namaza da kıyas edilmez. Çünkü namazsız vâcip olmuştur. Bir de tekbirin mühleti azdır. Hattâ farzla sünnetin arasını ayırmış bile sayılmaz Hâsılı tekbirin bize göre vâcip olduğu sübut bulduktan sonra, burada ancak delille sâkıt olur. Onun söylediği ise, gördüğün gibi delil olamaz. Bana zâhir olan budur. ALLAH´u a´lem!

"İkindiyi öğle vaktinde eda ettikten sonra dahi başka namaz kılmaz.»Bu cümle bazı nüshalardan düşmüştür. Şurunbulâliyye sahibi onu İbn-i Şıhne´nin Vehbaniyye Şerhi´ne nisbet etmiştir.


Arafat´ta İki Namazı Beraber Kılmanın Şartları



METİN


Bu cem´in sahih olması için, en büyük imam veya naibi şarttır. O bulunmazsa, cemaat yalnız başlarına kılarlar. Her iki namazda da hacc için ihramlı olmak şarttır. Birini yalnız kılana, ikindiyi cemi suretiyle kılmak caiz olmaz. Öğleyi yalnız kılarsa ikindiyi imamla kılamaz.

İZAH

«Bu cem´in şahih olması için ilh...» Bu cem´in sünnet veya müstehap olduğunda, ulema ihtilâf etmişlerdir. Gerçi "İmam-ı Azam´a göre ikindiyi vaktinden evvel kılmak cemaatı muhafaza etmek için vâcip olmuştur." denilmişse de, bunu "sabit olmuştur" mânâsına yorumlamak gerekir. Lübab Şerhi.

TEMBİH: Musannıf, şartlardan yalnız imamla ihramı beyanla yetinmiştir. Lübab´da ise buna, öğlenin ikindiden önce kılınması ilâve edilmiştir. Hatta imam öğlenin zevâlden önce veya abdestsiz kılındığını, ikindinin zevâlden sonra veya abdestli kılındığını anlarsa, her ikisini tekrar kılar. Lübab´da zaman - ki arefe günüdür -, mekan - ki Arafattır - Arafat´a yakın olmak ve cemaat da ilâve edilmiştir. Şu halde şartlar altıdır.

Ben derim ki: Lâkin son şart ilk şarta dahildir. Çünkü imamın şart kılınması, cemaata namaz kıldırmanın şart olmasıdır. Aralarında bulunması mânâsına değildir. Halbuki şöyle denilmiştir: «Cemaat şart değildir. Hatta cemaata korku arız olsa da imam iki namazı yalnız başına kılsa, sahih kavle göre bilittifak caiz olur. Veciz´de de böyle denilmiştir.» Bahır sahibi bundan sonra Bedâyi´den naklen şöyle demiştir: "Ebû Hanife´ye göre cemaat cem´in (iki namazı beraber kılmanın) şartıdır. Lâkin bu şart İmam hakkında değil; imam olmayan hakkındadır. Nikâye, Cevhere ve Mecma´da "cemaat şarttır" denilmişse de bu zayıftır.» Nehir sahibi buna itiraz ederek, "Cemaatın şart olduğunu birçok ulema nakletmiş, İsbicâbî de sahihlemiştir. Bir de korku meselesindeki cevaz zaruretten dolayıdır." demiştir.

Ben derim ki: Yukarıda Bedâyi´den nakledilen söz, iki kavlin arasını bulmaya ve ikisini de sahih çıkarmaya yarar. Bir düşün! Sonra her iki namazın birer cüzünü imamla kılmaya yetişmek kâfidir. Hattâ öğlenin bir cüzüne yetişip, sonra kalanını kaza etse, sonra ikindinin bir cüzüne yetişip imamla kılsa kâfidir. Nitekim bunu Bahır ve Lübab sahipleri söylemişlerdir.

«En büyük imam» dan murad halifedir. Bahır. Naibinden murad, onun yerine geçendir. Velev ki ölümünden sonra olsun. Çünkü cem´i, naibi yahut jandarma kumandanı yapar. Zira halifenin ölümü ile naipler azledilmiş olmazlar. Bahır. Musannıf imamı mutlak söylemiştir. Binaenaleyh mukim ve misafire şâmildir. Ancak imam Mekke´nin imamı gibi mukim olursa, cemaata mukim namazı kıldırır. Namazı kısaltması caiz değildir; hacılar da ona uymazlar. İmam Hulvâni diyor ki: «İmam Nesefî, "Mikât ahalisine şaşarım. Namazı kısaltma bâbında Mekke´nin imamına tâbi oluyorlar. Bunların namazı nasıl kabul edilir; yahut bunlarınnamazları caiz değilken kendilerine nasıl hayır beklenir?" derdi.» Şemsü´l-eimme demiştir ki: «Mikât halkıyla birlikteydim ve onlardan ayrılarak her namazı vaktinde kıldım. Bunu arkadaşlarıma da tavsiye ettim. Bir de işittik ki, bunlar zahmet ederek sefer mesafesi uzaklara çıkar, sonra Arafat´a gelirlermiş. Böyle olursa namazı kısaltmak caizdir, aksi takdirde caiz değildir. Binaenaleyh ihtiyat vâciptir.» Bu satırlar Tatarhâniyye´nin Muhitten naklettiği ibarenin kısaltılmışıdır.

«O bulunmazsa cemaat yalnız başlarına kılarlar.» ifadesi, ikindi namazının Öğle vaktinde caiz olacağını, ikindi kendi vaktinde kılınırsa cemaat teşkilinin caiz olmayacağını îham etmektedir. Halbuki maksat bu değildir. En doğrusu Zeylâî´nin sözüdür ki, "iki namazdan her birini kendi vakitlerinde kılarlar." demiştir. Bunu Halebî söylemiştir.

«Her iki namazda da hacc için ihramlı olmak şarttır.» Musannıf bu sözle, umreye ihramlanmaktan ihtiraz etmiştir. Bu takdirde cem´i caiz olmaz. Velev ki ikindi namazından önce hacc için ihrama girsin. Ve şuna işarette bulunmuştur ki, şart her iki namazı ihramlı olarak kılmaktır. Esah kavle göre velev ki zevâlden sonra ihrama girsin. Bir rivayette, zevalden önce mutlaka ihrama girmiş bulunmalıdır. Nitekim Nehir´de beyan edilmiştir.

«Öğleyi yalnız kılarsa ikindiyi İmamla kılamaz.» Onu vaktinde kılar, Keza yalnız öğleyi İmamla kılarsa, ikindiyi ancak kendi vaktinde kılar. H.

METİN

Hacc için ihrama girmeden öğleyi cemaatla kılıp sonra ihrama giren kimse, ikindiyi ancak kendi vaktinde kılar. İmameyn´e göre ikindinin sahih olması için yalnız ihram şarttır. Üç mezhebin imamları da buna kail olmuşlardır. Bu kavli daha zahirdir. Bu ifadeyi Şurunbulâliyye Burhan´dan nakletmiştir. Sonra sünnet vecihle yıkanmış olarak vakfe yerine gider. imam, Cebel-i Rahmet yakınındaki büyük kayaların yanında devesinin üzerinde kıbleye dönerek durur.

İZAH

«Hacc için ihrama girmeden» Yani ya hiç ihrama girmeden yahut yalnız umre için ihramlanarak öğleyi cemaatla kılan; sonra ikindiyi kılmadan hacc için ihramlanan kimse, ikindiyi ancak kendi vaktinde kılar.

«İmameyn´e göre yalnız ihram şarttır.» Bu şart bize göre bil...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 [3] 4 5 6 ... 9   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes