> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Alışveriş
Sayfa: [1] 2 3 4 ... 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alışveriş  (Okunma Sayısı 16352 defa)
10 Şubat 2010, 19:00:34
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 10 Şubat 2010, 19:00:34 »



Reddü´l Muhtar / Alışveriş

ALIŞ-VERİŞLER BAHSİ

SATIŞDA TABİ OLARAK DAHİL OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER FASLI

ŞART MUHAYYERLİĞİ BABI

GÖRME MUHAYYERLİĞİ BÂBI

KUSUR MUHAYYERLİĞİ BABI

FASİT SATIŞ BÂBI

FUZULİ BAHSİ

İKALE BÂBI

MURABAHA VE TEVLİYE BÂBI

KARZ BÂBI

RİBA (FAİZ) BÂBI

HUKUK BÂBI

İSTİHKAK (HAK İDDİASI) BÂBI

SELEM BÂBI

İSTİSNA BÂBI

SARF BÂBI

BEYLİĞNE İLE İLGİLİ EK.

KİTABÜ-L KEFALE (KEFALET BÂBI)





ALIŞ-VERİŞLER BAHSİ




Rahmân ve Rahim olan Allah´ın adıyla başlarım. Hamd yalnız Allah´a mahsustur. Kendinden sonra peygamber gelmeyecek olan Peygamberimize Allah salât eylesin!

METİN

Musannıf AIIah Teâlâ´nın hakları olan ibâdet ve cezaları anlatıp bitirdikten sonra, kul haklarından muameleler kısmına başlıyor. Bu bahsin vakıfla münasebeti milkin elden çıkarılmasıdır. Ancak vakıfda başka bir mâlikin eline geçmek için değil, burada ise başka bir mâlikin eline geçmek içindir. Binaenaleyh vakıfla alışveriş basîtle mürekkep gibidirler. Alış-verişi cemi sîgasıyla kullanması satış, satılan mal ve kıymet itibariyle dört çeşit olduğundandır. Zira bunlardan her biri: Geçerli, mevkuf fâsid ve bâtıl oldukları gibi mukayeza, sarf, selem ve mutlak yahut murâbeha, tevliye, vazîa ve müsâveme olurlar.

İZAH

"Anlatıp bitirdikten sonra ilh..." Cümlesi bundan önce geçenlerle sonra gelenlerin arasındaki münasebeti toptan beyan içindir. Aynı zamanda vakıfla satış arasındaki münasebeti hassaten beyan edecektir. İbâdetlerden murad kendilerinden esas itibariyle kulun Rabbine yaklaşması ve sevâb kazanması kasdedilenlerdir. Nitekim İslâmın şartlarından dördü ve benzerleri böyledir Muamelelerden murad ise esas itibariyle satış, keffâret, havâle ve benzeri gibi kullara yarayan şeyleri îfa etmektir. Alış - verişin bazen ârızî bir sebeble vâcib olması onu muamele olmaktan çıkarmaz. Nasıl ki riya (gösteriş) için kılınan namaz onu esasen ibâdet olmaktan çıkarmaz. Sonra yukarıda geçenler ibâdetlere mahsus değildir. Onlar Allah Teâlâ´nın haklarıdır ki ibâdet, ukûbet (ceza) ve keffâret olmak üzere üç nevidirler. Şu halde muameleler Allah Teâlâ´nın hakları mukabilindedir. Fetih sahibinin beyanına göre musannıfın muamelelere başlamasının zamandan hâli olmadığı meydandadır. Zira daha önce geçen bulma mal, bulma çocuk ve kayıp mal muamelelerdendir. Nehir sahibi: "Bulma çocuğu ve benzerlerini zikretmekten nikâhı zikretmek daha yerinde olurdu." demiştir. Ama söz götürdüğü meydandadır. Çünkü nikâh muamelelerden olsa da aynı zamanda ibâdetlerden de sayılır. Hatta ondan asıl maksad ibâdettir. Bu ibâdet nefsi haram olan şeylerden korumak ve müslümanların sayısını çoğaltmaktır. Hatta ulema nikâhlanmanın kendini nafile ibâdetlere vermekten efdal olduğunu söylemişlerdir. Şöyle denilebilir: Evlâ olan şirketi söylemektir. Çünkü bulunan malla bulunan çocuğu almak zâhire göre mendubdur, ama bazen vâcib olur. Allah Teâlâ´nın hakları arasında zikredilmesi bundandır. Kaçak köleyi iade etmek dahi böyledir. Kayıp mala gelince: Musannıf onu gerektiren bir münasebet dolayısıyle muamelelerde zikretmiştir. Bulunan mal ile benzerleri ve şirket de böyledir. Nitekim ulema kurban kesmek gibi bazı ibâdetleri muamelelerde zikretmişlerdir. Çünkü kurbanlığın kesilen hayvanlarla münasebeti vardır. Ödünç almayı da satışla münasebeti olduğu îçin muameleler arasında zikretmişlerdir.

"Ancak vakıfda ilh..." Elden çıkarmak başka bir mâlikin eline geçmek için değildir. Vakıf AIIah Teâlâ´nın milki hükmündedir. İmameyn´in kavli budur. İmamı Azam: "Vakıf bir aynı vâkıfın milki olmak üzere hapsetmek onun menfaatını tasaddukta bulunmaktır." demiştir. T.

"Binaenaleyh vakıfla alış-veriş basitle mürekkep gibidirler ilh..."

Yani vücud itibariyle basît mürekkepten önce gelir. Binaenaleyh izah için de ondan önce getirilmiştir.

Tahtâvî diyor ki: "Satışın hakikaten mürekkep sayılmaması gidermek itibarî bir şey olduğundandır. Onda terkip olamaz."

"Cemi sîgasıyla kullanması ilh..." Şundandır: Satış kelimesi aslında masdardır. Masdar oturmak kalkmak gibi bir şeyin meydana gelişinin ismi olduğundan cemilenemez. Musannıf onu Hidâye sahibine uyarak cemilemiştir.

Ulema buna şöyle cevap vermişlerdir: Bazen masdardan mefulünbih kasdedilir. Cemilenmesi bu itibarladır. Nitekim mebî (satılan şey) da cemilenir. Yani satılan şeylerin nevileri çok ve muhteliftir. Yahut kelime mânâsı murad edilerek aslı üzere kalmıştır. Lâkin nevilerine bakarak cemilenmiştir. Çünkü satış -ki, meydana gelmekten ibarettir- satış olarak itibar edilirse dört kısma ayrılır: Halen bir hüküm ifade ederse nâfiz (geçerli); cevaz verildiği vakit hüküm ifade ederse mevkuf; teslim alırken hüküm ifade ederse fâsid, hiç hüküm ifade etmezse bâtıldır. Satış satılan şeye teallûku itibariyle de dört kısımdır. Çünkü ya bir ayınla ayın üzerine yahut kıymetle kıymet üzerine vâki olur. Yani bu satışta satılan şey para olur. Yahut kıymetle ayın üzerine veya ayınla kıymet üzerine yapılır. Bunların birincisine mukayeza, ikincisine sarf, üçüncüsüne de selem denilir. Dördüncünün hususî adı yoktur. O mutlak bir satıştır. Satış kıymete veya onun mikdarına teallûku itibariyle dahi dört kısımdır. Zira ziyadeyle beraber ilk kıymetim misliyle yapılırsa murabeha; ziyadesiz yapılırsa tevliye; kıymetten daha azına yapılırsa vadîa, ziyade ve noksansız yapılırsa müsâveme olur.

Bahır´da beşinci bir kısım ziyade edilmiştir ki, o da işrak yani satın aldığı şeye başkasını ortak etmektir. Meselâ, malın yarısını satar. Şârih bundan bahsetmemiştir. Çünkü dört kısımdan hariç değildir. Bazen satış kıymetin vasfına göre muteber olur. Meselâ, peşin yahut veresiye yapılır. Bu anlattıklarımızla anlarsın ki, "satış ve satılan mal itibariyle" demesinden murad yalnız başına satılan malı itibara almak değildir. Yani satış olmadan satılan mal muteber değildir. Onun için ´"Bu ikiden biri yalnız başına murad olursa hakikatla mecazı bir araya getirmiş olmak lâzım gelir." diye itiraz olunamaz. Çünkü satışın masdar olması ile birlikte cemi yapılması hakikatte nevilerine bakaraktır. İsmi meful mânâsına nakledilerek cemi yapılması bunun hilâfınadır. Çünkü mecazdır. îtiraz edilememesinin vechi şudur: Maksad hakikatına bakarak cemilenmesidir. Lâkin ayrıca zatına yahut başkasına teallûk ettiği hale bakarak cemilenir. ismi meful mânâsına nakledildiğine bakarak cemilenmez.

"Dört çeşit olduğundandır. Zira bunlardan her biri: Geçerli, ilh..."

İfadesi üç kısmın her birinde dört neyî ´bulunduğunu leff ve neşri mürettep yoluyla beyandır. Onların beyanını gördün. Sonra birinciyi mezkûr kısımlara taksim etmesi Hâvî sahibinin tuttuğu bir yoldur. Bunun zâhirine bakılırsa mevkuf sahîhin kısımlarındandır. Ulemanın tuttukları iki yoldan biri budur ki doğrudur. Bazıları onu sahihin kısımlarından saymışlardır. Zeylaî bu yolu tercih etmiş ve satışı: Sahih, bâtıl fâsid ve mevkuf kısımlarına ayırmıştır. Bu bahsin tam olarak tahkîkı Bahır´ın, beyi fâsid bâbının başındadır. Satmaya zorlanan kimsenin satışı müstesna, olduğu az ileride gelecektir.

METİN

Satış lügatta mal olsun olmasın bir şeyi bir şeyle karşılaştırmaktır. Buna delil "Onu az bir kıymetle sattılar." ayet-i kerîmesidir. Satış kelimesi zıdlardandır. Müteaddî olarak kullanılır. Tekid için Arapçada (mim) edatı ile bazen de (lâm) edatı ile kullanılır ve: "Bi´tüke´ş-şey´e" yahut "Bi´tüleke" denilir. (Bunların ikisi de sana sattım mânâsına gelir.) Oradaki edatlar ziyadedir. Bunu İbnü´l-Kattâ söylemiştir. "Baa aleyhil kâdî" yani rizası olmadan hakim sattım dahi denilir.

İZAH

"Lüflatta bir şeyi bir şeyle karşılaştırmaktır ilh..." Yani mubadele yoluyla değişmektir. Mukabele yerine böyle dese daha iyi olurdu. Nitekim bundan sonraki ifadesinde musannıf böyle yapmıştır. Zahirine bakılırsa bu ifade icareye teşamildir. Çünkü menfaat şeriat nazarında mevcud bir şeydir. Hatta ona malla bedel vermek sahihdir. Lügat itibariyle de öyledir.

"Mal olsun olmasın ilh..." Maldan murad tabiatın meylettiği ve ihtiyaç vakti için biriktirmesi mümkün olan şeydir. Maliyet bütün İnsanların yahut bazılarının mal olarak kabul etmesiyle sabit olur. Tekavvüm (kıymetli olması) maliyetle ve şer´an kendisinden faydalanılması mübah sayılmakla sâbit olur. Mal sayılmaksızın, mubah olan bir şey mal değildir. Meselâ, bir buğday tanesi mal değildir. Faydalanılması mubah kılınmaksızın mal sayılan şey mütekavvim değildir. Nitekim şarap böyledir. Bu iki şey bulunmazsa maliyetle tekavvûmden hiç biri sâbit olmaz. Nitekim kan böyledir. Bahır. Bu satırlar Keşf-i Kebîr´den kısaltılarak alınmıştır.

Hâsılı şudur: Mal kelimesi mal edinilenden daha umumi bir mânâ ifade eder. Zira mal biriktirmesi mümkün olan şeydir. Velevki şarap gibi mubah olmasın.

Mütekavvim : Mubah kılınmakla beraber biriktirilmesi mümkün olan şeydir. Şu halde şarap maldır. Fakat mütekavvim değildir. Onun için kıymet olarak şarap konursa satış fâsid olur. Şarabın satılık mal olarak kullanılmasıyla satış aslından münakid olmaz. Çünkü kıymet maksud değil, maksuda vesiledir. Zira faydalanma kıymetlerle değil ayınlarla olur. Onun içindir ki, satılan malın mevcud olması şart kılınmıştır. Kıymetin mevcud olması şart değildir. Bu itibarla kıymet sanat aletleri mesabesinde şartlar cümlesinden sayılmıştır. Meselenin tam tahkîkı Telvîh´-in nehî faslındadır. Ondan dolayı Bahır sahibi şöyle demiştir: "Sonra bilmelisin ki, satışın temeli iki bedel üzerine olsa da bunda asıl satılan maldır, kıymet değildir. Onun için satılan m...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alışveriş
« Posted on: 27 Nisan 2024, 06:18:47 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alışveriş rüya tabiri,Alışveriş mekke canlı, Alışveriş kabe canlı yayın, Alışveriş Üç boyutlu kuran oku Alışveriş kuran ı kerim, Alışveriş peygamber kıssaları,Alışveriş ilitam ders soruları, Alışverişönlisans arapça,
Logged
11 Şubat 2010, 22:53:36
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #1 : 11 Şubat 2010, 22:53:36 »

METİN

Bir kaç mesele müstesnadır ki, bunlardan biri satın aldıktan sonra tekrar satın almaktır. Ulema onu sahih bulmuşlardır. Ulemanın açıkladıklarına göre kefalet de böyledir. Zira maksad itimadın ziyadeliği olursa tahakkuk edende murad acıktır.

İZAH

"Satın olduktan sonra tekrar satın olmaktır ilh..." Eşbah sahibi diyor ki: "Câmiu´l-Füsuleyn´de mutlak bırakılmış; Kınye´de ise ikincisi kıymetçe birinciden daha fazla veya daha az yahut başka bir cinsten olursa diye kayıdlanmış; aksi takdirde sahih olmaz denilmiştir.

Ben derim ki: Kınye´nin ifadesine göre satın almakla satmak arasında fark yoktur. Onun için Bahır sahibi akdi mutlak bırakmış, şöyle demiştir: "icabla kabul müteaddid olursa, ikincisi mün´akid ve şayet evvelkinden daha çok veya daha az ise evvelki feshedilir. Misli olursa feshedilmez. îkinci akid fâsîd olursa birincinin feshini tezammun eder mi etmez mi meselesinde ulema îhtilâf etmişlerdir. Nehir sahibi teemmül muktezası birincinin feshedilmemesi olduğunu söylemiştir. "Lakin Câmiu´l-FûsuIeyn ve Bezzâziye sahibleri kesin olarak fesholunmadığını söylemîşlerdir. Zahîre sahibi dahi bunlar gibi söylemlş: "İkincisi fâsid dahi olsa birincinin feshini tezammun eder. Nitekim on dirhem ağırlığında bir gümüş bileziği on dirheme satın alır da teslim aldıktan sonra onu dokuz dirheme satarsa hüküm budur." demiştir. Bezzâzî bunu ta´Iil ederken: "Birçok hükümlerde fâsid sahihe mülhaktır." demiştir. Bu satırlar kısaltılarak Remlî´den alınmıştır.

"Kefalet de böyledir ilh..." Haniyye´de şöyle denilmiştir: "Nefse kefil olan bir kimse alacaklısına kendisi için bir kefil verir de sonra asil ölürse, her îkikefil borçtan berî olurlar. Kezâ birinci kefil ölürse ikinci kefil berî olur." Ulemadan biri bunu böylece zikrederek şöyle demîşdir:"Müteaddid olması câîzdir demekle şuna işaret etmiştir ki, kendisine kefil olunan kimse asilden birinci kefilden sonra başka bir kefil olursa birincîsi berî olmaz. Ebussûud´un Eşbâh üzerine yazdığı Hânîyye haşiyesinde böyle denilmiştir.

TENBİH: Eşbah´da şu ziyade vardır: Birinci kiracıya verdikten sonra ikinci bir kiracıya vermek birinciyi fesh demek olur. Nitekim Bezzâziye´de böyle denilmiştir. Bahır sahîbi diyor ki: Her ikisinde müddet bir, ücretler bir olursa satış gibi burada da ikincinin sahih olmaması gerekir."

"Tahakkuk edende murad açıktır ilh..." Cümlesi ikinci kefaletin bâtıl olmadığını ta´lil içindir. Şöyle ki: Tekrar edildiği zaman hakikatta bundan murad başka ´bir kefil almakla sadece güvenceyi arttırmaktır. Hatta hangisinden isterse alacağını alabilir.

METİN

İcabla kabul temlîk ve temellük mânâsını ifade eden iki sözden ibarettir ki, bunlar ya sattım aldım gibi mazî yahut hal olurlar. İstikbale delâlet eden edatlar bulunmayan satarım alırım gibi müzari´ler böyledir. Yahut biri mâzî diğeri hal olur. Lâkin birincisi niyete muhtaç değildir. ikincisi bunun hilafınadır. Bununla halen icabı niyet ederse esah kavle göre câizdir. Aksi takdirde câiz olmaz. Meğerki o yer halkı Harzemliler gibi onu hal için kullansınlar. O zaman mâzî gibi olur. Şimdi satıyorum. sözü de böyledir. Çünkü sırf hal için kullanılır. Sırf istikbal için kullanılan hal emir gibidir. Asla sahih olmaz, ancak emir hale delâlet ederse câiz olur. Bunu şu kadara al, dedikten sonra müşteri aldım yahut razı oldum diye mukabele ederse, iktiza yoluyla sahihtir. Bellenmelidir.

İZAH

"İki sözden ibarettir ki ilh..." Burada Zeylaî şöyle demiştir: "Tahkîk ifade eden her sözle satış mün´akid olur. Sattım, satın aldım, razı oldum, sana verdim veya bunu şu kadara al gibi sözler bu kabîldendir. "Yahut bu yiyeceği sende olacağım olan bir dirhemle ye! der de o da yerse, bu gibi fiillerle icab ve kabul olur. Nitekim bir iki yaprak önce Fetih´den naklen arzetmiştik. Kalp fiillerinden birine ta´lik edilerek yapılan satış da mün´akiddir. Meselâ, dilersen der de o da diledim cevabını verirse satış mün´akid olur. Beğenirsen veya işine gelirse der de alıcı beğendim veya işime geldi cevabını verirse, hüküm yine böyledir. Fakat bana kıymetini ödersen bunu sana sattım derse, o meclisde ödemek şartı ile sahih olur, İcab hibe sözü ile sahih olduğu gibi seni bu mala ortak ettim, seni buna dahil kıldım, demekle de olur. Redd lâfzıyle dahi mün´akid olur. Bunu Bahır sahibi Tatarhâniyye´den nakletmiştir.

Ben derim ki: İbâresi şudur: "Sana şu cariyeyi elli altına reddediyorum, der de diğeri kabul ederse satış sâbit olur." Bahır´da şöyle denilmiştir: "İcab, kılmak sözüyle de sahih olur. Meselâ, bunu bin dirheme senin kıldım der. "Tamamı Bahır´dadır.

Ben derim ki: Bizim örfümüzde ağacın üzerindeki meyveyi satmaya garanti derler. Sana şu meyveyi şu kadara garanti ettim der de diğeri kabul ederse sahih olmak gerekir. Kezâ bir hayvanda ortak iki kişiden biri hissesini ortağına satarken kâsır kıldım sözünü kullanmak örf olmuştur. Bunu sana şu kadara kâsır kıldım der. Maksadı bu hayvandaki hıssemi sana şu kadara sattım, demektir. Diğeri kabul ederse satış sahih olur. Çünkü bu örfen temlîk ifade eden sözlerdendir.

TENBİH: îki sözden ibarettir demesi gösteriyor ki, boş işaretiyle satış mün´akıd olmaz. El-Hâviz-Zâhidî´nin mevkuf satış faslındaki şu ifade de bunu gösterir: "Bir fuzulî başkasının malını satar da sahibi duyduğunda düşünerek sûkut ederse ve üçüncü bir şahıs cevaz vermeye bana iznin var mı dedikte, evet cevabını verirse o şahıs cevaz verdiği takdirde satış geçerli olur. Evet diye başını sallarsa geçerli olmaz. Çünkü dili söyleyen bir kimse hakkında başını sallamak muteber değildir. "Lâkin şöyle denilebilir; Birine bu malı bana şu kadara sat der de o kimse evet sattım diye başıyla işaret eder ve öteki satın aldım derse, iki taraf razı olarak teslim vuku bulunca birbirlerine vermek suretiyle satış olur. Hiç bir taraftan teslim bulunmazsa bunun hilâfınadır. Nitekim birbirlerine vermek suretiyle satış bâbında gelecektir ki. teslim bulunması mutlaka lâzımdır. Velevki yalnız biri tarafından olsun. Bana zâhir olan budur. Eşbâh´da işaret hükümlerinden olmak üzere: "Dili tutulmuş değilse işaret yalnız dört şeyde muteberdir. Bunlar küfür, İslâm, neseb ve fetva vermedir ilh..." denilmektedir.

"Lâkin birincisi niyete muhtaç değildir ilh..." İfadesinden murad her iki tarafın sözleri mâzî olduğuna göredir. Bunu Minâh´dan naklen Tahtâvî söylemiştir. iki tarafın sözleri muhtelif olursa mâzî olan yine niyete muhtaç değildir.

"ikincisi bunun hilâfınadır ilh..." Çünkü o niyete muhtaçtır. Mezhebimizin esah kavline göre velevki hakikatta hale delâlet etsin. Çünkü hakikaten veya mecazen gelecek mânâsında kullanılması daha çoktur. Onu Bahır sahibi Bedâyı´dan nakletmiştir.

"Aksi takdirde câiz olmaz ilh..." Sözü geleceği niyet etmesine yahut hiçbir niyeti bulunmaması haline sadıktır. T.

"Onu hâl için kullansınlar ilh..." Yani vaadedmek veya gelecek için değil de hâl mânâsında kullanırlarsa "o zaman mâzî gibi olur" ve niyete muhtaç değildir. Bahır.

"Şimdi satıyorum sözü de böyledir ilh..." Hatta evleviyetle satış hükmünü ifade eder. Çünkü hâl mânâsını niyet etmek sahih olunca onu açıkça söylemek evleviyetle sahih olur. T.

"Emir gibidir ilh..." Yani müşteri bana bu elbiseyi şu kadara sat der;satıcı da sattım cevabını verirse yahut satıcı bu malı benden şu kadara satın al, der de müşteri satın aldım cevabını verirse satış câiz olmaz. Emirle hâl mânâsını niyet etsin etmesin hüküm budur. Çünkü emir, sırt istikbale delâlet eder. istikbal bildiren mûzari de böyledir.

"Bunu şu kadara al ilh..." Meselesi hususunda Fetih´de şöyle denilmektedir: "Çünkü emir istikbâl bildirse de maddesinin hususiyeti yani "al" emri satışın önce yapılmış olmasını gerektirir. Binaenaleyh mâzî gibi olur. Şu kadar var ki, mâzî bir sözün önce satış yapıldığını gerektirmesi lügatta bu mânâya tahsis edildiği içindir. Al emrinin öncelik gerektirmesiyse iktiza yoluyladır. Bu söz "Sana şu kölemi bin dirheme sattım" dediği vakit diğerinin "o halde o hürdür" cevabını vermesine benzer. Köle âzâd olur, satın aldım sözü iktiza yoluyla sâbittir. öyleyse demeyip o hürdür cevabını vermesi bunun hilâfınadır. Köle âzâd olmaz.

METİN

Satışın yüz ve ferc gibi âzâdı kendisine izafe etmek sahih olan bir uzvuna izafeti de sahihdir. Aksi takdirde câiz olmaz. Sırtına ve karnına izafeti bu kabîldendir. Sattım veya satın aldım mânâsına delâlet eden her kelimeyle satış câizdir. "Dediğini yaptım, evet, ´kıymetini getir, o senindir, o senin kölendir. o sana feda olsun ve onu al!" gibi sözler kabuldür. Lâkin Valvalciyye´de bildirildiğine göre söze satıcı başlar da müşteri evet diye cevap verirse, satış münakid olmaz. Çünkü bu tahkîk değildir. Bunun aksiyle satış sahih olur. Çünkü cevaptır. Kınye´de: "Bana şu kadara sattın mı? sualinden sonra parayı sayarsa bu satış olur. Çünkü parayı saymak tahkîke delâlet eder. Ben bu malı sattım ey filanca, ona haber ver der de müşteriye başkası haber verirse câiz olur. Bellenilmelidir." denilmiştir.

İZAH

"Yüz ve ferc gibi âzâdı izafe etmek ilh..." Meselâ, şu kölenin yüzünü sana sattım veya şu cariyenin fercini sana sattım. sözleriyle satış câiz olur. Çünkü bu uzuvlarla bütün beden ifade edilir.

"Kabuldür" Zâhirine bakılırsa bu sözlerden birini satıcının veya müşterinin söylemesi kabuldür. Bu sözlerle icab olmaz. Halbuki bunlar yalnız satıcı tarafından söylenirse kabul olur. Nitekim şârih : Lâkin Valvalciyye´de ilh... diyerek buna tenbîhde bulunmuştur. Bu sözlerle icab dahi olur.

Bahır sahibi diyor ki: "Müşteri bana şu köleni bin dirheme satar mısın? der de satıcı evet cevabını verirse, müşteri aldım dediği takdirde ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

11 Şubat 2010, 22:58:14
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #2 : 11 Şubat 2010, 22:58:14 »

METİN

Musannıfın Muînü´l-Müftî adlı kitabında Valvalciyye´ye nisbet edilerek şöyle denilmiştir: "Bir yerdeki imâre satılırsa bakılır: Bina yahut ağaç ise satış câizdir. Nadas, su hendeği ve benzeri mal veya mal mânâsında olmayan bir şey ise satışı câiz değildir."

Ben derim ki: Bu şunu ifade eder: Tarlanın bakımını satmak câiz değildir. Onu rehin etmek dahi aynı hükümdedir. Bundan dolayı şimdi bu satışı vazifelerde olduğu gibi feragat saymışlardır. Bunu kaydetmelidir. Biz bunu vefa satışı bahsinde anlatacağız.

İZAH

"Musannıfın Muînü´l-Müftî adlı kitabında ilh..." Demek istiyor ki, vazgeçme hakkı mevcud bir ayn olmadığı için satılması câiz değildir.

"Yahut ağaç ise satış câizdir ilh..." Burada şârih Muînü´l-Müftî´de zikredilen bir kaydı terk etmiştir. Kayıd "Onu bırakmayı şart koşmamışsa" sözüdür. Bunun bir misli de Hâniyye´dedir. Yani bu satışı bozan bir şarttır, demek istemiştir.

"Tarlanın bakımını satmak câiz değildir ilh..." Çünkü bu yeri sürmek ve su hendegi kazmaktan ibarettir. Bunun sultan emrine göre birtakım hükümleri vardır ki, Osmanlı uleması onlarla fetva vermişlerdir. Bunlar için Tenkîhu´l-Fetâvâ el-Hamidiyye adlı esere müracaat edilebilir.

"Bundan dolayı ilh..." Yani tarlanın bakımı kıymeti hâiz bir mal olmadığı için onu satmak mümkin değildir. Sahibi bedel karşılığında bu hakkı başkasına bırakmak isterse ulema bunu vazifelerde olduğu gibi ayrılma yoluyla câiz görmüşlerdir. Biz müftî Ebussûud´dan bunun cevazına fetva verdiğini nakletmiştik. Galiba şârih bunu görmemiş olacak ki "bunu kaydetmelidir" diye tenbihde bulunmuştur.

"Bunu vefa satışı bahsinde anlatacağız ilh..." Yani kefalet bahsinden az önce demek istiyor. Fakat orada söylediği vazifelerden vazgeçmek ve hava parası meselesidir. Tarla bakımından bahsetmemiştir.

METİN

Satış bir sözle dahi mün´akıd olur. Nitekim hâkimin ve vasînin satışı ve babanın çocuğu için yaptığı alışveriş de böyledir. Çünkü onun şefakatı çok olduğundan sözü iki tarafın sözü gibi sayılmıştır. Meselenin tamamı Dürer´dedir.

İZAH

"Satış bir sözle dahi mün´akid olur ilh..." Yani iki tarafın icab ve kabulüyla yahut iki tarafın birbirlerine vermeleriyle mün´akid olduğu gibi bir sözle de mün´akid olur. Zâhirine bakılırsa satış burada birbirlerine vermekle mün´akid olmaz.

"Nitekim hâkimin satışı da böyledir ilh..." Yani hâkim bir yetimin malını başka bir yetime satarken veya satırı alırken hüküm budur. Fakat kendi nâmına satın alırsa câiz olmaz. Çünkü hâkimin fiili bir hükümdür. Kendi nâmına hüküm vermesiyse bâtıldır. Bunu Bahır sahibi Bedâyı´daki câizdir sözüyle Hizâne´deki câiz değildir ifadesinin aralarını bularak izah etmiştir.

Ben derim ki: "Bedâyı´dan naklettiği söz, meselelerde müctehid sayılan Fakîh Ebû Cafer Tahâvî, Kâdî Ebu Cafer Üsturişnî ve başkaları gibi muteber ulemadan nakledilenlere aykırıdır. Ahkâmussıgâr´da Kâdî Ebû Câfer´den naklen şöyle denilmiştir: "Hâkim iki yetimden birinin malını diğerine satarsa, kezâ baba ve vasî bunu yaparsa bilittifak câiz olmaz." Reşîdüddin de fetâvâsında şunu söylemiştir: İki küçüğün mallarını birbirlerine satarken hâkim vasî gibidir. Baba böyle değildir. Tahâvî şerhinin Hulâsa´sında dahi: "Vasî iki yetimin mallarını birbirlerine satamaz. Ama fazla aldanmış olmamak şartıyla bunu baba´nın yapması câizdir." denilmiştir, Bunu öğrendikten sonra anlarsın ki, onu burada babanın hükmüne katmanın mânâsı yoktur. Vasî de böyledir. Çünkü muhayyerlik şartıyla onun da alışverişi câiz ise de onun sözü iki ifade yerini tutmaz. Nitekim bu cihet Hâniyye, Bezzâziye ve diğer kitablarda açıklanmıştır. Bu satırları İbni Abidin´in çömezi Abdülgânî El-Gûleymî yazmıştır. Müellifin nüshasının kenarında böyle bulunmuştur.

"Vasînin yaptığı alış-veriş de böyledir ilh..." Yani vasî malûm şartıyle kendi malından yetim için yahut yetimin malından kendisi için bir şey satın alırsa hüküm budur. Zendüsti nazmında bunu "şayet hâkim tâyin etmediyse" diye kayıdlamıştır. Fetih. Demek istiyor ki hâkimin vasîsi sırf vekildir. Vasî kendisi için alıp satmaya selahiyaddar değildir. Hulâsa Malûm şartıyla sözünden muhayyerliği kasdetmiştir. Muhayyerlik, yetimin malından vasî kendisi için satın alırsa on dirhem kıymetinde bir mal onbeşe müsavi olmaktadır. Yetime satarken ise bunun aksinedir. Bazıları on dirhemlikte iki dirhemle yetinilir demişlerdir. Ama mutemed kavil birincisidir. Nitekim biz onu satış bahsinde arzetmiştik.

"Ve babanın çocuğu için yaptığı alış-veriş de böyledir ilh..." Ama burada muhayyerlik şart değildir. Nitekim Bahır´da beyan edilmiştir. İki tarafın akdini üzerine aldığı vakit Bahır sahibi şunu ziyade etmiştir: "Köle efendisinden onun emriyle satın aldığında ve iki taraftan elçi olan da böyledir. Vekil bunların hilâfınadır." Dürer sahibi şunu da ziyade etmiş:"Kezâ şunu sana bir dirheme sattım dedikten sonra müşteri malı alır ve bir şey söylemezse satış mün´akid olur." Azmıyye´de: "Zâhire bakılırsa bu birbirlerine vermekle yapılan satış kabîlindendir." denilmiştir. Ama söz götürür. Çünkü birbirlerine vermek suretiyle yapılan satışda icab yoktur. Fiyatı bildikten sonra onda sadece almak vardır. Nitekim Fetih´den naklen arz etmiştik. Yine Fetih´den naklen demiştik ki: "Kabul söz ve fiille olur. Teslim almak kabuldür." O zaman birinin akidde yalnız kalması yoktur.

"Onun şefakati çok olduğundan ilh..." Sözünden murad babadır. Babanın vasîsi de baba yerini tutar. Binaenaleyh baba hükmündedir. Onun için şârih vasîden bahsetmemiştir. Hâkim de öyledir.

"Tamamı Dürer´dedir ilh..." Dürer´de şârihin ibâresi zikredildikten sonra şöyle denilmiştir: "Kabule muhtaç değildir. O kendisi hakkında asil, çocuğu hakkında naiptir, Hatta çocuk bülûğa ererse mesûliyet babasına değil kendisine aid olur. Çocuğunun malını ecnebî birine satması çocuğun ondan sonra bülûğa ermesi bunun hilâfınadır. Burada mesuliyet babasına aiddir. Satın aldığı surette malın kıymeti babaya lâzım gelince hâkim küçük için mal teslim almaya bir vekil tâyin etmedikçe baba borçtan kurtulmuş olmaz. Hakimin tâyin ettiği vekil malı teslim alıp çocuğun babasına emânet olarak verir."

METİN

Satıcı veya müşteriden biri o mecliste icab yaparsa diğeri ya fiyatın tamamıyla satılan malın tamamını kabul eder; yahut bir pazarlığı ayırmak lâzım gelmemek için kabulü terkeder.

İZAH

"Tamamını kabul eder ilh..." Yani icabı yapan taraf sözünde durduğu müddetçe aynı mecliste kabul ile terk arasında muhayyerdir. Ama kabulden önce icabtan dönerse bâtıl olur. Nitekim gelecektir. Kabulün de meclisde olması ve icaba muvafık düşmesi mutlaka lâzımdır. Nitekim pazarlığı ayırmak lâzım gelmemek için kabulü terkeder diyerek şârih buna tenbih etmiştir. Kabul icabı yapan tarafın hayatında olmalıdır. Ondan önce ölürse bâtıl olur. Bahır sahibinin anladığına göre bu yalnız bir meselede müstesnadır. Ama Nehir sahibi onun sözünü reddederek istisna bulunmadığını söylemiştir. Nehir´e müracaat edebilirsin. Kabulün muhatap icabı reddetmeden ve satılan mal değişmeden yapılması dahi lâzımdır. icabtan sonra cariyenin eli kesilir de satıcı diyetini alırsa, müşterinin kabulü sahih olmaz. Nitekim Hâniyye´de beyan edilmiştir. Bahır Zâhire göre diyetini alırsa sözü tesadüfî bir kayıddır. Nehir.

Ben derim ki: Tatarhâniyye´nîn "elin diyetini satıcıya versin vermesin" demesi de bunu te´yîd eder.

"O meclisde" diyoruz; çünkü satıcı kabulden önce bir hâcetten dolayı birisiyle konuşursa satış bâtıl olur. Bahır. Meclisten murad vazgeçtiğini gösteren bir şey bulunmamak ve bozacak bir şeyle meşgul olmamaktır. Velevki vazgeçmek için olmasın. Bunu Nehir sahibi söylemiştir. öyle bir şey olursa meclis bir olsa bile satış bâtıldır. T.

"Diğeri ya fiyatın tamamiyle satılan malın tamamını kabul eder"

Sözü icabın kabule uygun düşmesinin şart olduğunu beyan içindir. Müşteri satıcının icabını olduğu gibi kabul edecektir. Muhalefet eder ve mesela icab yaptığı maldan başkasını veya icab yaptığının bir kısmını yahut icabsız olarak bütününü veya bir kısmını kabul ederse satış mün´akıd olmaz. Akdin şartlarında arzettiğimiz vecihle bundan yalnız şüf´a müstesnadır. icabı müşteri yapar da satıcı fiyatından daha aza kabul ederse yine müstesna olmak üzere sahihtir. Bu fiyat kırmak olur. Yahut icabı satıcı yapar da müşteri fiyatından fazlaya kabul ederse yine sahih olur. Bu da fiyatı arttırmak sayılır. Onu mecliste kabul ettiyse vermesi tâzım gelir. Bunu Bahır sahibi söylemiş ve îcabtan sonra kabulden önce fiyatıbağışlamanın icabı bozacağını bildirmiştir. Bazıları bozmayacağını ve bunun ibra sayılacağını, müşterinin fiyattan bahsetmemesi satışı bozacağını söylemişlerdir.

"Pazarlığı ayırmak lâzım gelmemek için" Cümlesindeki pazarlıktan murad satışda iki tarafın ellerini birbirine vurmalarıdır. Sonra bizzat akde isim olmuştur. Bahır sahibi diyor ki: "Pazarlığın birden veya ayrı olmasını icab eden şey mutlaka bilinmelidir. Ulemanın söylediklerinin hâsılı şudur: icabı yapan bir; Muhatap ise müteaddid olursa birinin kabulüyle pazarlığı ayırmak caiz değildir. İcabı yapan tarafın satıcı veya müşteri olması farketmez. Bunun aksine olursa birisinin hissesinde kabul câiz değildir. İcabla kabul bir olurlarsa muhatabın malın bir kısmını kabul etmesi câiz olmaz. Şu halde üç halde pazarlığı ayırmak mutlak surette sahih değildir. Çünkü hepsinde pazarlık birdir. Kezâ akdi yapan iki taraf bir olur da mal müteaddid bulunursa meselâ, iki tane mislî hakkında icab yapar veya bunların biri kıyemî biri mislî olursa, birisinde kabul ile pazarIığı ayırmak câiz olmaz. Meğerki bir kısmında kabul ettikten sonra diğeri buna razı olsun; ve satılan şey cüzlerine taksimi mümkün olmayan bir köle yahut öl...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

11 Şubat 2010, 23:05:46
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #3 : 11 Şubat 2010, 23:05:46 »

SATIŞDA TABİ OLARAK DAHİL OLAN VE OLMAYAN ŞEYLER FASLI



METİN


Asıl şudur ki; bu faslın meseleleri iki kaide üzerine bina edilmiştir. Bunlardan birinciyi musannıf şu sözüyle ifade etmiştir: "Hânede bulunan her bina yani örfen satılan mal adı verilen her şey zikredilmeden satışda dahildir." İkinciyi de şu sözüyle zikretmiştir: "Yahut ona bitişik ve tabî atan her şey satışında dahildir." Yani satılan mala ayrılmayacak şekîlde bitişik olan her şey satışda dahildir. Bundan murad insan ayırsın diye yapılmayan şeydir. Böyle değilse satışta dahîl değildir.

İZAH

"Asıl" lügatta temel demektir. Kaide de temel mânâsına gelir. Istılahda ise zabit mânâsındadır ki, bundan murad bütün cüzîlerine tatbik, edilebilen küllî şeydir. Burada murad bu fasıldaki meselelerin istinad ettiği esastır.

"İki kaide" diyeceğine Dürer sahibinin yaptığı gibi üç kaide dese daha iyi olurdu. Dürer´de şöyle denilmiştir: "Üçüncüsü bu iki kısımdan olmandir ki, satılan malın hukuk ve faydalarındansa zikretmekle Satılan mala dahil olur, zikredilmezse dahil olmaz." Bunu şârih dahi her iki kısımdan değilse ilh... Sözüyle ifade etmiştir. T.

"Ayrılmayacak şekilde bitişik olan" Sözünde tabîi olanlarla sonradan yere ve hâneye konulan taşlar dahildir. Yere gömülenler dahil değildir. Buna ulemanın şu sözleri delildir: "Bir kimse bütün hukuku ile bir yer satın alır da içinden bir duvar yıkılırsa duvardaki kurşun, hatıl ve odun gibi şeyler duvarım temelinde bulunuyorsa satışa dahildir. Muhafaza için muhafaza satıcınındır. Satıcı bu benim değildir derse bulunan eşya hükmündedir." Muhafaza için konmuşsa sözünde gömülen taşlar da dahildir. Memleketimizde çok rastlanan bir şeydir ki, birisi bir yer veya hane satın alır. Orasını kazınca mermer, balat ve taş gibi şeyler çıkar. Bunların hükmü binada çıkarsa müşterinin, aksi takdirde satıcının olmaktır. Bu çok boşa gelir. Şimdi şu kalır: Satıcı bunlar sonradan gömülmüştür. satışta dahil değildir diye iddia eder. Müşteri ise binadan olduğunu söylerse her ikisine yemin verdirilir diyenler vardır. Çünkü bu, satılan malın mikdarında ihtilâf kabîlindendir. Satıcının sözü tasdik edilir diyenler de vardır. Çünkü ihtilâfları akde girmeyen tâbî hakındadır. Akde giren şeylerde iki tarafın yemini kıyasa muhâlif olarak sübut bulmuştur. Binaenaleyh başkası ona kıyas edilemez. Satıcı bunların milkinden çıktığını inkâr etmektedir. Asıl olan da milkinde kalmasıdır. Bu satırlar Hayreddini Remlî´nin Minah hâşiyesinden hülasa edilmiştir.

"İnsan ayırsın diye yapılmayan şeydir." Binaenaleyh ağaç bunda dahildir. Nitekim gelecektir. Zira ağaç yerde kalmak üzere yere bitişmiştir. Bundan yalnız kuru ağaçlar müstesnadır. Çünkü onlar çıkarılmak için dururlar. Nitekim gelecektir. Ekin satışda dahil değildir. Çünkü ayrılmak için bitişmiştir. Binaenaleyh evdeki eşyaya benzer. Nitekim Dürer´de belirtilmiştir. Anahtar satışda dahildir. Çünkü binaya bitişik olan kîlide tâbîdir ve onun bir cüz´ü gibidir. Zira anahtar olmazsa kilidden istifade edilemez. Bitişik olmayan kilidin anahtarı bunun hilâfınadır. Nitekim gelecektir.

Hâsılı menkûl ve bitişik olmayan eşya satılan mata tâbi olup onsuz istifade mümkün değilse onun cüzü gibidir ve ineğin süt emen yavrusuna benzer. Eşek yavrusu bunun hilâfınadır. O, eşeğin canı ve kölenin elbisesi gibi bazen örfen satışda dahil olur.

"Böyle değilse satışta dahil değildir." Şârih bu ifadede Dürer sahibine uymuşdur. Münasip ölen bunu zikretmemektir. Tâ ki ondan sonra gelen her iki kısımdan değilse ifadesinde tafsilât sahih olsun.

METİN

Her iki kısımdan değilse bakılır: Satılan malın hukuk ve faydalarındansa pazarlıkta zikredildiği takdirde satışda dahildir. Aksi takdirde dahil olamaz. Şu halde bina ve binaya bitişik kilitler ve sürmeler gümüşden bile olsalar satışda dahildir. Bitişik olmayan kilit satışda dahil değildir. Binaya bîtişik olan merdiven, sedir ve bitişik dolap, yerde çakılı değirmen, kuyunun makarası hânenin satışında dahildir. Kova ve ip gibi şeyler alet ve edevatıyle sattım demedikçe hânenin satışında dahil değildir.

İZAH

"Hukuk ve faydalarındansa" Sözü aynı mânâya gelen iki kelimeyi birbiri üzerine atıf kabîlindendir. Bundan murad satılan mala tâbî olup bulunması mutlaka lâzım ve satış ancak onun için kasdedilen yol ve arazı için su gibi şeylerdir. Nitekim hukuk babında inşaallah gelecektir.

"Aksi takdirde dahil olamaz." Yani satılan malın hukuk ve faydalarından değilse zikredilmiş bile olsa satışa dahil değildir. Binaenaleyh ağacı satmakla meyvası satışa dahîl olmaz. Çünkü meyvanın ağaca bitişmesi tâbîi de olsa üzerinde kalmak için değil ayrılmak içindir. Şu halde ekin gibidir. Meğerki içinde bulunan yahut bu maldan sayılan her şeyiyle sattım desin. O zaman satılan maldan sayılır. Nitekim Dürer´de bildirilmiştir.

"Şu halde bina ve binaya bitişik kilitler ilh..." Kezâ binanın üst katı ve hela satışda dahildir. Nitekim Dürer´de beyan edilmiştir. Aşağıda gelen hanenin satışında sözü satışa girer ifadesine bağlıdır. Yani hâneyi hududuyla satarsa her hakkıyle yahut her faydasıyla sattım demese bile bu zikredilenler satışta dahildir. Nitekim Dürer´de bildirilmiş ve şöyle denilmiştir: "Çünkü hâne hududla çevrilmiş olan yerin ismidir. Üst kat ve kezâ bina hanedendir." Sonra Dürer sahibi sözüne şöyle devam etmiştir: "Hanenin satışında çıkma, yol, su ve su hendeği gibi şeyler dahil değildir. Bunlar ancak her hakkıyla ve benzeri bir sözle satışa dahil olurlar. Çünkü çıkma hanenin yolu üzerînde binanın hava boşluğuna yapılmıştır ve bina hükmüne girer. Yol. su ve hendek gibi şeyler hânenin hududu dışında olsalar da onun hukukundandır. Binaenaleyh zikredilirse satışa dahil olurlar, ama îcaraverirken zikretmeden de dahildirler. Çünkü icar faydalanmak için yapılan bir akiddir. Bunlarsız faydalanma olmaz. Satış onun hilafınadır. Zira bazen ticaret için olabilir."

Ben derim ki: Zahîre´de şu ifade kuşanılmıştır: "Kaide şudur: Hânenin binasından veya ona bitişik olmayan bir şey satışda dahil değildir. Meğerki örf ve âdete göre satıcı bunları müşteriye men etmesin. Anahtar istihsanen satışta dahildir. Kıyasen dahil olmaz. Çünkü binaya bitişik değdir. Biz örfün hükmüne göre onun satışda dahil olduğunu söylüyoruz." Bu satırda: kısaltılarak alınmıştır. Bu sözün muktezasınca bizim memleketimiz Şam´da hânenin suyu satışda dahildir. Çünkü bu hususda örf vardır. Hatta Kahire´nin örfüne göre ayrı merdivenden evlâ olmak üzere satışda dahildir. Çünkü Şam diyarında bir hânenin akarsuyu varsa su tamamiyle kesildiği vakit o haneden istifade edilmez. Müşteri de suyundan istifade etmeyeceğini satıştan sonra öğrenirse satışa razı olmaz. Ancak suyu dahi olsun diye pek az bir para verir. Bu hususda sözün tamamı bizim "Neşru´l-Arf..." adlı risalemizden.

"Binaya bitişlik olan merdiven" Kahire örfüne göre mutlak surette satışda dahîl olmak gerekir. Çünkü Kahire´nin evleri kat kattır. Bunsuz onlardan istifade edemez. Buna yolun satışda dahil olmamasıyla itiraz edilemez. Çünkü yol olmazsa evden faydalanmak mümkün olmamakla beraber bazen yolun kendisi şuf´a ile olmak için maksud olur. Onun için icareye zikredîlmeden dahildir. Nitekim gelecektir. Bahır. Yani yeri kiralamaktan maksad ancak yolundan faydalanmak içindir. Onun için kira meselesinde yol dahildir. Satış bunun hilâfınadır. Lâkin bunun cevabı bozduğu meydandadır. Çünkü şöyle itiraz edilebilir: "Kahire´nin evlerinde yapma merdiven dahil değildir. Çünkü bazen ev satılırken şuf´ayla alınmak istenir. Binaenaleyh merdivenin kendisiden faydalanmak maksud değildir ki, eve tabî olarak satışa dahil olsun."

METİN


Bahçesi de öyledir. Nitekim istihkak bâbında gelecektir. Hamamın satışında kazanlar dahildir, taslar dahil değildir. Eşeğin satışında şayet hayvanı çiftçilerden ve köylülerden satın alırsa semeri dahildir. Eşek canbazlarından alırsa dahil değdir. Boynuna takılan çanı örfen satışda dahildir. İneğin süt emen buzağısı satışda dahidir. Eşek satışındıysa yavrusu emsin emmesin dahil değildir. Bununla fetva verilir. Köle ve cariye satışında elbiseleri dahildir. Yani giydikleri elbisenin misli dahildir. Satıcı aynı elbiseyi vermekle başkasını vermek arasında muhayyerdir. Meğerki satıcı teslim etmiş veya müşteri teslim almış da satıcı ses çıkarmamış olsun. Meselenin tamamı Sayrafiyye´dedir.

İZAH

Bahçesi de öyledir." Yani hanenin hududu içindeyse büyük de olsa dahildir. Dışındaysa dahil değildir. Velevki kapısı hâneye açılsın. Bunu Ebû Süleyman söylemiştir. Fakîh Ebu Cafer ise: "Hâneden daha küçük olup, kapısı hâneye açılırsa dahildir. Hâneden daha büyük veya onun kadarsa dahil değîldir." demiştir. Bazıları bahçe küçükse satışta dahildir, büyükse dahil değildir demiş; birtakımları da fiyatın hakem kılınacağını söylemişlerdir. Fetih.

"İstihkak bâbında gelecektîr." Doğrusu hukuk bâbında gelecektir. İbâresi şöyledir: "Hâne içindeki bahçe de öyledir. Velevki açıkça söylemesin. Dışındaki bahçe ise satıştan hariçdir; meğerki hâneden daha küçük olsun. O zaman hâneye tâbî olarak satışda dahildir. Hâne kadar yahut daha büyük olursa ancak şart koşmakla dahil olur. Zeylai ve Aynî." Bahır ve Nehir sahipleri dahi o bâbta buna kesinlikle kâil olmuşlardır.

"Kazanlar dahildir." Bundan murad içinde su ısıtılan kazanlar veya havuzlardır. Lakin bunlar binaya bitişikse söz yoktur. ,ondan ayrı olup sonradan konmuşlarsa nakil ve değiştîrmesi mümkün olmayacak derecede büyük oldukları takdirde zâhire göre binaya bitişik hükmündedirler. Aksi takdirde bitişik hükmünde olmazlar.

Fetih sahibi diyor ki: Boyacı küplerine, çamaşırcıların leğenlerine, zeytincilerin kaplarına ve küplerine, çamaşırcıların üzerinde çamaşır düğdükleri ağaç ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

11 Şubat 2010, 23:08:16
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #4 : 11 Şubat 2010, 23:08:16 »

"Nitekim biri selem diğeri tecilli fiyat olursa hüküm budur ilh..." ifadesi iki bedelden birinin borç olduğuna misâldir. Birincisi ise satılan mala misaldir. Çünkü selemden murad selem yapılan maldır. İkincisi kıymetin misâlidir.

METİN

Sonra teslim, mânisiz ve hailsiz teslim almak mümkün olacak şekilde malı tahliye etmekle olur. Ecnas´da üçüncü bir şart ziyade edilmiştir ki, o da "seni malla başbaşa bıraktım" demesidir. Bunu demezse veya uzakta bulunursa teslim almış sayılmaz. Halk bundan gafildir. Çünkü bir köyü satın alırlar ve teslim tesellümü ikrar ederler. Halbuki sahih kavle göre bununla teslim almak caiz değildir.

İZAH

"Sonra teslim ilh..." Yani satılan malda ve kıymetinde demek istiyor. Velevki satış fâsid olsun. Nitekim Bahır´da beyan edilmiştir. T.

"Mânisiz, hailsiz alınması mümkün olacak şekilde ilh..." yapılır. Meselâ, bir evde bulunan buğdayı satın alır da satıcı anahtarını teslim ederek seni buğdayla başbaşa bıraktım derse, bu teslim almaktır. Anahtarı verir de bir şey söylemezse teslim almış sayılmaz. Gaipteki bir hâneyi satar da onu sana teslim ettim derse, müşteri teslim aldım demekle teslim almak sayılmaz. Hâne yakındaysa teslim almak sayılır. Yakınlıktan murad onu kilitlemeye muktedir bir halde bulunmaktır. Aksi takdirde uzak sayılır. Cemu´n-Nevâzil´de şöyle denilmiştir: Hâne satışında anahtarı vermek teslimdir. Elverir ki külfetsizce açması mümkün olsun. Kezâ merada bulunan bir ineği satın alır da satıcı git teslim al derse, işaretle görülecekse teslim almak sayılır. Bir eIbise satın alır da satıcı teslim al diye emrettiği halde teslim almaz da elbiseyi biri alırsa bakılır: Teslim al emrini verdiği vakit ayağa kalkmadan alması mümkünse bu teslim sahihtir. Ayağa kalkmadan alması mümkün değilse teslim sahih değildir. Bir evde bulunan kuş veya atı satın alır da satıcı teslim almasını emrederse, kapıyı açtığında hayvan kaçarsa, yardımcısız tutması mümkün olduğu takdirde bu teslim almak sayılır. Tamamı Bahır´dadır.

Hâsılı tahliye etmek külfetsizce mümkün olursa hükmen teslim almak sayılır. Lâkin bu satılan malın haline göre değişir. Meselâ, bir evdeki buğdayı satar da anahtarını verirse, külfetsiz açması mümkün olduğu takdirde teslim almak sayılır. Hâne gibi şeylerde kilitlemesi mümkün olursa teslim almak sayılır. Öyle anlaşılıyor ki, o beldedeyse denilmek isteniyor. Merada bulunan ineğe görülüp işaret mümkünse teslim olma sayılır. Elbisede uzanıp alınması mümkünse bu teslim olmaktır. Bir evdeki at ve kuş gibi hayvanların yardımcı olmaksızın tutulmaları mümkünse teslim olmak sayılır.

"Manisiz ilh..." Olmaktan murad ayrılmış bulunmak. başkasının hakkıyla karışmamaktır. Satılan mal çuvaldaki buğday gibi ayrılmışsa teslime mani değildir. Bahır. Mültekat´da şöyle denilmiştir: "Bir hâne satarak müşteriye teslim ederse içinde az veya çok eşyası bulunduğu takdirde teslim sayılmaz. Boş teslim edilmelidir. îçinde ekin bulunan bir yeri satmak dahi böyledir."

Bahır´da da Kıye´den naklen şu ifade vardır: "Bir kimse başağında buğday satar da böylece teslim ederse sahih olmaz. Bu döşeğin içindeki pamuk gibidir. Ama ağaçların meyvalarını üzerlerinde iken teslim, tahliye sureti ile sahih olur, Velev ki satıcının milkine bitişik olsun. Veberî´den rivâyet olunduğuna göre satıcıdan başkasının eşyası da mâni değildir. Müşteriye eşyayı ve evi teslim olmak için izin vermesi sahihtir. Eşya onun elinde emânet olur."

Ben derim ki: Hânerrin kirayla tutulması başkasının hakkıyla meşgul bulunma mânâsında dahildir. Satıcı müşteriden kıymeti isteyemez. Çünkü teslim almamıştır, Bu fetva vakası olmuştur. Bana bu soruldu. Naklîni Câmiu´l-Fûsuleyn´in otuzikinci faslında gördüm. Şöyle denilmiş: "Müstecir satar da müşteri müddet bitinceye kadar satışı fesh etmemeye razı olur. Sonra satıcıdan teslim alırsa müddet geçmeden teslimini satandan İsteyemez. Satan dahi malı teslim edeceği yere götürmedikçe müşteriden parasını isteyemez. Kezâ gaib birine satarsa malı teslim için hazırlamadıkça parasını isteyemez."

"Hâilsiz" den murad huzurunda bulunmaktır. H. İzahını yukarıda gördün.

"Seni malla başbaşa bıraktım demesidir ilh..." Zahire bakılırsa bundan murad teslim almaya izindir, yoksa hassaten tahliye sözü değildir. Çünkü Bahır´da şöyle denilmiştir: "Satıştan sonra satıcının müşteriye al demesi teslim almak sayılmaz; ama onu al derse alabileceği bir yerde bulunmak şartıyla bu tahliye olur." Yukarıda geçen fer´î meselelerde dahî buna delâlet eden sözler vardır.

"Veya uzakta bulunursa tahliye ettim ilh..." dese bile teslim almış sayılmaz. Uzak sözünden murad külfetsizce o malı ele geçirmemektir. Bu satılan mala göre değişir. Nitekim izah ettik. Yahut bu sözden hakikatı kasdedilir. Behzerleri de buna kıyas olunur.

"Bununki teslim almak ilh..." Yanı zikri geçen ikrarla teslim almak tehakkuk etmez. Teslim almak diye kayıdlaması haddi zatında akid sahih olduğu içindir. Ancak teslim almadığı için müşterinin parayı ödemesi icab etmez.

"Sahih kavle göre ilh..." Zâhir rivâyettir. Bunun mukabili Muhit ile Şemsü´l-Eimme´nin Cami´indeki şu ifadedir: "Tahliyeyle teslim almak sahih olur. Ebû Hanife´ye göre velevki akar kendilerinden uzakta olsun. İmameyn buna muhâliftir. Ama bu kavil zayıftır. Nitekim Bahır´da bildirilmiştir.

Hâniyye´de şöyle denilmektedir: "Sahih olan zâhir rivâyette bildirilendir. Çünkü yakın olursa halen hakikî teslim alma tesavvur olunur ve tahliye teslim alma yerini tutar. Fakat uzak olursa halen teslim alma tesavvur edilemez. Binaenaleyh tahliye teslim alma yerini tutamaz." Sonra şu da var ki, şârih burada söylediklerini Eşbâh´ın vakıf bahsinden naklen icareler bahsinin başında zikretmiş; sonra şöyle demiştir: "Lakin ben derim ki: Eşbâh´ın hâşiye yazarı olan musannıfın oğlu Zevâh.ru´l-Cevâhir´de Kariu´l-Hidâye´nin Fetâvâ´sındaki satışlar bahsi´nden naklen şöyle demiştir: "Ne zaman giderek içine girecek kadar müddet geçerse teslim almış sayılır. Aksi takdirde teslim almış sayılmaz."

Ben derim ki: Lakin sen bunun her iki rivâyete muhâlif olduğunu biliyorsun. Zâhir rivâyeti buna yorumlamakla da ora bulunmuş olmaz. Çünkü orivâyetten muteber olan hakikî teslim almanın tesavvur edilebileceği yakınlıktır. Nitekim bunu Hâniyye´nin sözünden anladın.

METİN

Hibe ile sadaka da öyledir. Tamamı Mülteka üzerine yazdığımız haşiyededir.

Satıcı parayı geçmez bulursa malı gerisi geriye almaya ve hapsetmeye hakkı yoktur. Çünkü teslimle kendi hakkı sâkıt olmuştur. İmam Züfer´e göre buna hakkı vardır. Nasılki paranın kurşun veya gümüşle karışık veya başkasının hakkı olduğu anlaşılırsa hüküm budur. Bir de rehin alan gibidir. Münye. Bir kimse Zeyd´de alacağı olan geçer akçesi yerine geçer zannıyla kalp akçe teslim aldıktan sonra aldığı paraların geçmez olduğunu anlarsa, geçer akçesi durduğu takdirde kalp akçeyi iade ederek geçer paralarını geri alır. Aksi takdirde ne geri verebilir ne de alabilir. Nitekim teslim alırken bilmiş olsa hüküm budur.

İZAH

"Hibe ile sadaka da öyledir ilh.. " Yani bunlar uzakta iseler tahliye teslim alma sayılmaz. Bahır sahibi diyor ki: "Bu izaha göre icarede uzak malı tahliye etmek sahih değildir. Teslim aldığını ikrar da öyledir."

Ben derim ki: Bunun ifade ettiği manâ şudur: Hibede yakın olan malı tahliye, teslim almak sayılır. Lâkin bu fâsid olmayan hibeye mahsustur. Nitekim Haniyye´de beyan edilerek şöyle denilmiştir: "Câiz olan satışta tahliyenin teslim alma sayılacağında bütün ulema ittifak etmişlerdir. Fasit satışta iki rivâyet vardır. Sahih olana göre teslîm alma sayılır. Taksimi kabul eden hisse-i şayıalı bir malı hibe etmek gibi fâsid olan hibede teslim olma sayılmayacağında bütün rivâyetler müttefiktir. Câiz olan hibede ise ulema ihtilâf etmişlerdir. Fakîh Ebulleys´in beyanına göre İmam Ebû Yusuf kavlince teslim alma sayılmaz. Şemsü´l-Eimme Hulvani ise teslim olma sayılacağını söylemiş, bu hususta hilâftan bahsetmemiştir,"

T E T İ M M E : Bezzâziye´de şöyle denilmiştir : "Müşteri satlan malı saymadan ve satıcının izni olmadan teslim alır da satıcı onu ister; müşteri de tahliye ederse eliyle teslim almadıkça bu teslim sayılmaz. Satıcının malla müşterinin arasını serbest bırakması bunun hilâfınadır. Bir kimse hasta bir inek satın alır da onu satıcının evinde bırakır ve ölürse "benim hesabıma ölecek" derse, hayvan öldüğünde satıcı hesabına sayılır. Çünkü teslim olma yoktur. Kezâ satıcıya ineği evine götür, ben gider onu evde teslim alırım der de satıcı eve götürürken inek ölürse, satıcı teslimi iddia ettiğinde söz müşterinin olur. Müşteri köleye şu işi yap derse yahut satıcıya "köleye emret de şu işi yapsın´" der de köle o işi yaparken ölürse. müşterinin hesabına ölür. Çünkü bu teslim almadır. Müşteri satıcıya bu mal için sona itimadım yok. onu filancaya teslim et de elinde bulundursun ki ben de sana parasını vereyim der de satıcı onun dediğini yapar ve köle o filanın elinde ölürse, satıcının hesabına ölmüş olur. Çünkü o filanca köleyi satıcı nâmına elinde bulundurmuştu. Bir kimse pazardan yoğurt satın alır da satıcıya onu evine götürmesini söylerse, yoğurt kabı yolda giderken düşüp kırıldığı takdirde bakılır: Müşteri onu teslim almadıysa satıcı hesabına helâk olmuş sayılır. Bir kimse şehirde odun satın alır da evine götürürken odunu biri gasbederse, satıcı hesabına gitmiş olur. Çünkü örfen odunu müşterinin evinde teslim etmesi gerekirdi. Müşteri satıcıya bu malı benim için tart da kölenle yahut benim kölemle gönder derse, yola giderken kap kırılarak mal telef olduğu takdirde satıcı hesabına gider. Meğerki onu köleye ver demiş olsun. Çünkü bu söz köleyi tevkîl sayılır. Malı ona vermek müşteriye vermek gibidir."

"Çünkü teslimle kendi hakkı sakıt olmuştur ilh..." Bura...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1] 2 3 4 ... 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes