> Forum > ๑۩۞۩๑ Kitap Dünyası - İlim Dünyası Kütüphanesi ๑۩۞۩๑ > İslam Fıkhı Eseleri > Hanefi Fıkhı > Alışveriş
Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 7 ... 10   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Alışveriş  (Okunma Sayısı 16440 defa)
15 Şubat 2010, 22:01:51
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #15 : 15 Şubat 2010, 22:01:51 »



METİN

Yalnız iki meselede müstesnadır. Birincisi; satıcının parayı ihale etmesi, sonra mahkeme hükmü ile malın kusurdan dolayı iade edilmesidir ki, havale batıl olmaz. İkincisi; mahkeme hükmü ile malı bir kusurdan , dolayı îade ettikten sonra onu müşteriden başkasına satması ve malın menkûl olması halidir ki, teslim almazdan önce câiz değildir. Fesh olsa câiz olurdu. Bezzâziye´de şöyle denilmiştir: "Bir kimse bir köle satın alır da bir adam onun kusurlarına kefil olursa. sonra bir kusuruna muttali olup iade ettiğinde ödemez. Çünkü bu uhdeye kefalet olur. Ebû Yusuf´a göre öder: Zira bu kusurlara kefalettir. Hırsızlığa veya hürriyete yahut deliliğe veya körluğe kefil olur da öyle çıkarsa parayı öder." Cevahiru´I-Fetâvâ´da da şu ibâre vardır: "Bir kimse bir bağın meyvasını satın alır da arılar sardığı için devşirmesi mümkün olmazsa bakılır: Bu hal teslim aldıktan sonra olmuşsa onu iade edemez. Tesellümden önce ise arıların yemesinden mat eksildiği takdirde satışı feshedebilir. Çünkü ona yapılan Pazarlık dağılmıştır.

İZAH

"Satıcının parayı ihale etmesi ilh..." Bu meselenin sureti Zahire´de beyân edildiği vecihle şudur: Bir kimse birine bin dirheme bir köle satar da sonra satıcı bir alacaklısını kölenin parası ile mukayyed bir havale ile müşteriye ihale ederse, tesellümden önce köle öldüğü ve parası sukut ettiği yahut köleyi görme, şart ve kusur muhayyerliklerinden biri ile tesellümden önce veya sonra iade ettiği takdirde istihsanen havale bâtıl olmaz. Çünkü o havalenin izafe edildiği borç gibi bir şeye teallûk etmiş sayılır. O borcun aynen kendisine teallûk etmez ve havale zamanında borcun ödenmesivâcib olmadığı anlaşılırsa, havale mutlak sayılır. Şârihin "satıcının ihale etmesi" diye kayıdlaması şundandır: Zira müşteri satıcıyı ihale eder de sonra bir kusurdan dolayı hâkim hükmü ile malı iade ederse hakim havaleyi ibtal eder. Bîrî.

Ben derim ki: Şârih müşterinin satıcıyı başkasına mukayyed havale ile ihale etmesini zikretmedi. Zâhirine bakılırsa bu havale mutlaktır. Halbuki Cevhere´nin havale bahsinde açıklanmıştır ki, mutlak havale hiç bir halde bâtıl olmaz. Onda hakkını arama inkıtâa uğramaz (kesilmez). Hem burada mukayyed olan kalmış; mutlak olan bâtıl olmuştur. Lâkin burada mukayyed olanın kalması istihsandır. Kıyasa göre kayıdlandığı malın bâtıl olduğu anlaşıldığında havale de bâtıl olur. Kayıdlandığı mal burada malın parasıdır. Burada mutlak olanın bâtıl olması, care arayan satıcının olan mal batıl olduğundandır. Mutlak havale yalnız üzerine havale edilen şeyin butlanı ile bâtıl olmaz.

"Müşteriden başkasına satması ilh.. " Ama ikinci defa yine müşteriye satarsa câizdir. T. Buna musannıfın mal ve parada tasarruf faslında zikredeceği: "Menkûl malı tesellümden önce satıcısına satarsa sahih olmaz." ifadesi ile itiraz olunamaz. Çünkü oradaki birinci akid bakî olduğuna göredir. Delili; ikale bâbındaki: "İkale her iki taraf hakkında fesihtir. Binaenaleyh satıcının teslim almadan müşteriye satması câizdir." ifadesidir.

"Malın menkûl olması" cümlesi akardan ihtiraz içindir. Onun teslim almadan satılması câizdir. İmam Muhammed´le Züfer buna muhâliftir. Bunu Tahtavî söylemiştir.

"Çünkü bu uhdeye kefalet olur." Ki İmam A´zam´a göre bâtıldır. Zira şübhe doğurur. Nitekim kefalet bâbında gelecektir inşaallah. Burada kusurlarına kefil olunca, bu sözden murad ihtimal kusurlardan tedavi eder demektir. Noksanı ona öder mânâsına gelmesi veya kavgasız satıcıya iadeye kefil olması ihtimali de vardır. Onün için de bu kefalet fasiddir. T.

"Parayı öder." Yani müşteriye verir. İade etmeden elinde iken ölürse, satıcıya kusurun noksanını ödediği takdirde müşteri ödeyene ödetebilir. Şayet paranın görülen kusurların hissesine düşen mikdarını öderse, Ebû Hanife ile Ebû Yusuf´un kavillerine göre câiz olur. Müşteri malı iade ederse bunu ödeyene ödetir. Nasıl ki satıcıya da ödetebilir. Zahire.

"Onu iade edemez." Çünkü müşterinin elinde iken meydana gelmiş bir kusurdur. T.

"Çünkü ona yapılan pazarlık dağılmıştır." Yani teslim almadan malın bir kısmı semavî bir âfetle helâk olmakla pazarlık dağılmıştır. Evvelce Câmiu´l-Fûsuleyn´den naklen arzetmiştik ki, müşteriden noksanın hissesine düşen para indirilir. Kalanı hakkında muhayyerdir. İsterse hissesi ile alır; dilerse terk eder. Allahu a´lem.






FASİT SATIŞ BÂBI



METİN

Fasitten murat, fukahanın örfüne göre yasak olandır. Bu da hem batılı hem de mekruhu içine alır. Bazan dolaylı olarak sahih akitlerin de fasit akitler orasında zikredildiği görülür.

Bey´in rüknünde eksiklik ve halel meydana getiren her şey bey´i iptâl, rüknün dışında halel (eksiklik) meydana getiren de bey´i ifsat eder. (fasit kılar)

İZAH

Fetihte açıklandığı gibi, fasit satışların dini esaslara muhalif olması nedeniyle sahih akitlerden sonraya bırakılmıştır. İleride geleceği gibi fasit akit masiyyettir, günahtır; İzalesi gerekir. Yine Riba babında geleceği üzere, fasit şartların koşulması nedeniyle fasit olan bütün alış verişler Riba´dır.

Aynı eserde, fasit ve batıl ifadelerinin lugat açısından da bazı farklılıklar ortaya koyduğuna işaretle; kurttanmış, yenmeyen ve istifade edilemeyen ete batıl, kokmuş ama istifade edilebilir durumda olan ete de fasit denir

Buna göre: Fasit aktin, fıkhi manası ile lugat manası arasında bir münasebet oluşmaktadır. Fasit satış asıl itibariyle meşru, vasıf itibariyle meşru olmayandır. Fakihlerin aslının meşru olmasından kasıtları, mütekavvim değeri olan mal olmasıdır. Yoksa caiz ve sahih olması demek değildir. Çünkü fasit olma, aktin sıhhatine manidir: Yahutta meşruiyyet ifadesini kullanmaları, vasıftan hâli olması halinde caiz ve sahih olacağı içindir

Batıl akit ise: Ne aslı ne de vasfı itibariyle meşru olmayandır.

Mekruh akit demek: Sevilmeyen arzu edilmeyen demek olup terim olarak da mücavir yakın bir vasıftan ötürü yasaklanan bey´dir, Cuma ezanı esnasında yapılan alış veriş (satış) buna örnektir.

Binaye´de mekruh satış: Mücavirden (bitişik) dolayı yasaklanan ve fakat aslen ve vasfen caiz olan diye tarif edilmiştir. Yasaklanan olması itibariyle de genelde fasit bey zımninde zikrediImesi mümkün olabilir. Buna göre yasak her üçünde de şamil olur.

Fasitten murat yasak olandır: Bilindiği gibi fasit, batıldan başkadır. Aslen meşru olan, meşru olmayanla ayn şey değildir. Ayrıca aralarında hüküm bakımından da fark vardır. Fasit, kabz (teslim almak) ile mülkiyet ifade ederken. batıl ifade etmemektedir. Hüküm farklılığı, fasitle batılın ayrı ayrı şeyler olduğunun delîlidir. Bunun için de bey babında fukahanın fasidi de batıla şamil olacak bir tarzda kullânmaları mâhiyet itibariyle sahih değildir. Birinin genel, öbürünün özel olmaları bakımından ortak yönleri olduğundan fâsidin batıla mecâzen (veya mecâz-ı örf olarak) sahih olur. Bu ikinci husus daha uygundur. Fetih.

BEY´İN ÇEŞİTLERİ : Bey; Caiz olan ve olmayan diye ikiye ayrılır. Câiz olanlar yukarıda geçmiştir, Câiz olmayan ise üç kısımdır Fasit, batıl. ve mevkuf. Fetih.

Caizden murat: Nafiz (geçerli) olandır, karşılığı ise nafiz olmayandır. Haram olan demek değildir. Zira haram olan kasdedilmiş olsaydı, mevkuf bunun dışında kalması gerekirdi. Çünkü fukaha, başkasına ait bir malı izni olmadan ve teslim etmeden satma masiyyet değildir, demişlerdir.

Halbuki: Müstesfâ´da mevkuf akit, sahih akitlerden sayılmakta ve şöyle denmektedir. Bey iki çeşittir. Sahih ve fasit. Sahih İki kısımdır, Lâzım; muhayyerlikten arınan nafız; gayri lazım. muhayyerlik bulunan nafiz.

Bahır´da ise yasaklanan Bey üçtür, Batıl, fasit, tahrimen mekruh ve bunların hükümleri yukarıda geçti

Yasak olmayanlar ise üçtür:

1 - Lâzım ve nâfiz olan 2 - Nâfiz ve lâzım olmayan 3 - Mevkuf Bey´dir

Bunlardan Birincisi; zâten de vasfen meşru olup, başkasının hakkı taalluk etmeyen ve kendisinde muhayyerlik bulunmayandır.

İkincisi; Kendisinde muhayyerlik bulunupta bir başkasının hakkı taalluk etmeyendir.

Üçüncüsü: Mevkuf olan yani, başkasının hakkı taalluk edendir ki, adedi hülasaya göre onbeştir.

Benderim ki : Nehir´de sayısı otuz küsura kadar çıkmıştır. Nitekim fuzuli bahsinde gelecektir.

Bahır´da (yukarıdaki konuya devamla) sahih bey, her üçüne de şâmildir. Çünkü sahih zâten ve vasfen meşru olan demektir. Mevkuf´ta böyledir ve sahihin bir bölümüdür denmektedir. Sahihin tarifinin ve hükmünün buna uyması nedeniyle doğru olan do budur. Zira mülkiyet ifade etmesi kabz´a mütevakkıf değildir, icâzete bağlı olması buna mani değildir. Nitekim, kendisinde muhayyerlik olan akitte nafiz olması bu muhayyerliğin kaldırılmasına bağlı olduğu gibi.

Ben derim ki: Satışa zorlanan kişinin takdiri bunun dışında tutulmalıdır. Her ne kadar icâzete bağlı ise de bu akit fasittir. Bu husustu gerekeni bey´in başında söyledik ve yine orada şakacıktan yapılan satış kendisinde muhayyerlik olana benzediği için kabz´la mülkiyet ifade etmese de batıl değil, fasittir demiştik. Her fasit akit kabz´la mülkiyet ifade etmez.

Bey´in rüknünde meydana gelen halet bey´i batıl kılar: Bey´in rüknü ikidir: icap ve kabul.

Bunların deli veya henüz mümeyyiz olmayan çocuktan sadır olması satış aktinin batıl olmasını gerektirir.

"Burada bey´in rüknünde ifadesi" yanında, Müellifin bey´in mahallini yani mebili (satılan malı) de zîkretmesi gerekirdi. Çünkü satış malda meydana gelebilecek her hangi bir halel ve eksiklikte bey´i iptal eder. Mesela, satılanın leş, kan, şarap ve hür insan olması gibi. Bu durumda satış akti batılolur.

"Rüknün dışında" Biraz önce belirttiğimiz gibi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Alışveriş
« Posted on: 08 Mayıs 2024, 12:05:46 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Alışveriş rüya tabiri,Alışveriş mekke canlı, Alışveriş kabe canlı yayın, Alışveriş Üç boyutlu kuran oku Alışveriş kuran ı kerim, Alışveriş peygamber kıssaları,Alışveriş ilitam ders soruları, Alışverişönlisans arapça,
Logged
15 Şubat 2010, 22:04:40
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #16 : 15 Şubat 2010, 22:04:40 »

METİN

Kendisinden istifade edilmesi mübah olmayan fakat mal olanın satışı da batıldır. İbn-i Kemal

Meselâ, şarap. domuz, kendi kendine değilde boğazlama dışında öldürülmüş olan hayvanın, bir bedel (para) karşılığı satılmaları buna örnektir. Zira bunlar zimmilere göre maldır. Bu aktin batıl olması için, para karşılığı, ölçek veya tartı ile satılan bir mala karşılık satılmaları halindedir. Ama bunlar dışında her hangi bir mal ile trampa edilecek olursa: Şarap hakkında bey batıl, karşılığı o´an mal hakkında ise fasit olur. Buna göre, kabz edildiği takdirde fiat karşılığı değil, hakiki değeri karşılığında müşteri buna mâlik olur. İbn-i Kemal.

Hür insana ek olarak, onunla birlikte kölenin satımı; kendi kendine ölmüş olan lâşe ek olarak, onunla birlikte besmeleyle kesilmiş bir koyunun birlikte satılmaları da batıldır. Her ne kadar bunlar için ayrı ayrı birer fiat tesbit edilmiş olsada... Ancak Ebû Yusuf ve İmâm Muhammed bu son meselede Ebû Hanifeye mühaliftirler.

Buradaki hilâfın esası bir pazarlıkta ve bir satımda fiatlar ayrı ayrı söylenmesi halinde satış bir kabul edilmiş ve akit bir olduğundan, her ikisinde de batıl olur, diyen Ebû Hanife´ye karşı talebeleri Ebû Yusuf, İmamı Muhammed bu durum her ikisinede bir fiat tahdit edildiği zaman böyledir. Ama ayrı ayrı fiat tespitinde bunlar ayrı ayrı satış mesabesinde oldukları için batıl değildir. Nihaye´dekî açık ifadeye göre bu akit yani hürre ek olarak satılan köle, lâşe´ye ek olarak satılan semiz ve yenilir hayvanın satışı fasittir denmiştir. Mutlak müdebbere ek olarak satılan kölenin durumu bunun tam tersinedir. Zira bu durumda kölenin satışı caizdir.

İZAH

"Şarap buna örnektir" ifadesi ile şarapla kayıtlaması, bunun içinde olan diğer içkilerin satışı Ebû Hanife´ye göre farklı olmasındandır. Ebû Yusuf veİmamı Muhammede göre hiç bir fark yoktur. Nitekim Bedaye ve Nehir´de böyle ifade edilmiştir. Ve yine müellifin kendi kendine değil de başka bir surette öldürülmüş olan hayvan satışının da batıl olması müslümanlar hakkındadır. Ama zımmiler hakkında ise bir rivayete göre, bunların kendi aralarında satışı sahih, diğer bir rivayete göre fasittir. Nitekim Bahır´dan naklen yukarıda beyan edilmişti. Bu ihtilaf sahih ve fasit olmaz. İhtilaf ancak öldürülmüş olan hayvanda geçerlidir. Şarap hakkında ise, onların arasında satışı sahihtir

"Benzerleri" ifadesi ile yani kendi kendine değilde boğmak, yaralamak veya vurarak, (kesme dışında diğer) öldürme sebepleri kaydedilmektedir. Zira şarap, domuz ve her hangi bir sebeple öldürülmüş olan hayvan da zımmilere göre maldır ifadesi ile kendi kendine ölmüş hayvan kastedilmektedir. Zira bu hayvan onlara görede mal değildir. Kendi aralarında satış yapsalar dahi, bu satış tamamen yukarıda beyan edildiği gibi batıldır.

"Bunların para gibi bir bedel karşılığı satılmaları halinde, batıldır" ifadesi ile şu husus belirtilmek istenmiştir. Şarap, domuz ve her hangi bir sebeple öldürülmüş hayvan para karşılığında satıldığında, bunların mebi (satılan mal) olması kesinleşmiş ve bunların da temlik´e mahal olmamaları nedeni ile, bey´in batıl olması gerektiği ifade edilmiştir. Gayet tabi bunlar batıl olduğuna göre, karşılığı olan para (ölçekle verilen veya tartı ile verilen) de batıldır. Ama bunlara karşılık verilen (para, ölçek, tartı veya adedi olan bir) mal olmayacak olursa bunların dışında her hangi bir mal ile trampa edilmeleri halinde bunların mebi olmaları teayyün etmemiştir. Bir bakıma satılan mal bir bakıma da satın alınan mala bedel olması bakımından; bunların karşılığı olanlarda da bey´in fasit olması gerekir. Buna göre de, beyan edilen bu yasak maddelerde seçerli değildir. Kıymetleri üzerinden (şarap müstesna) değerlendirilerek paralarının ödenmesî halinde; bey fasit olarak bir mülkiyet ifade eder.

"Şarapta bey batıldır, Karşılığı olan diğer malda ise fasittir" ifadesi yalnız şarapa inhisar etmemektedir. Domuz ve öldürülmüş olan hayvanda da durum aynıdır. Nitekim bu husus metinden ve Zeylâi´den anlaşılmaktadır.

Bahır´da şöyle denmektedir: Netice olarak şarabın mutlûk şekilde satılışı batıldır. Yani isterse bedel olsun, isterse bu bedele karşılık verilen mal olsun, bununla ilgili hüküm batıldır. Ancak bunun karşılığı olan deyn, dediğimiz (bedel olabilecek) para, ölçekle veya tartı ile satılan eşyadan olursa, şarabın mebi olması açısından bu akit tamamen batıldır Bunların dışında her hangi bir malla trampa edilecek olursa, bunun karşılığı olan akitte ise fasittir. Yine devamla şöyle dernektedir. Burada müslüman kaydına ihtiyaç vardır. Çünkü zimmiIerin şarabı alıp satmalarına mani olunamaz. Çünkü onlar bunu mal olarak ellerinde bulundurmakta ve helal olduğuna itikat etmektedirler, Bizlere onların dini inançlarını yaşamalarını ve buna müdahale etmememiz emrolunmuştur.

Özetle bu ifade Bedâye´de böyledir. "Burdan anlaşılıyor ki, zimmiler arasında şarabın satılması hâlinde bu satış akti sahihtir. Velevki para karşılığı satılmış olsun. Ve bunu destekleyen bir çok fer´î meseleler mevcuttur." Musannıf bunları ileride zikredecektir.

"Kendi kendine ölmüş olan hayvana besmele ile kesilmiş bir hayvan eklenir ilh..." Bir akit içerisinde bunlar satılacak olursa, batıl olur. Zira kendi kendine ölmüş olan hayvan, hür insan gibi mal değildir. Ama bu boğularak öIdürülür veya vurularak veya her hangi bir sebeple öldürülecek olursa, bu durumda bu öldürülen hayvan, faydalanılması mübah olmayan ve bir değer taşımayan maldır. Çünkü zimmilere göre bu mal kabul edilmektedir. Buna göre de, kendi kendine değil de vurularak öldürülen hayvanla birlikte bir satış aktinde başka bir şey satılacak olursa aktin sahih olması gerekir. Kölenin müdebberle birlikte satılmasında olduğu gibi.

"İmameyn´e göre bir akitte satılıp, ayrı ayrı fiatları tesbit edilen ilh..." Ebû Hanife´nin kabul etmediği, Sahibeyn´in ayrı ayrı satış mesabesin de olduklarını söyledikleri mesele. Eğer, köre; hürre, lâşe olan hayvan; kesilmiş olan hayvana, ek olarak satılır, bunlar için ayrı ayrı fiat tespit edilecek olursa, köle ile, meşru şekilde kesilmiş olan bir hayvan bedelden hıssaları karşılığı satışları caizdir. Çünkü bu durumda her ne kadar bir gibi görülüyor ise de mana itibarıyla ayrı ayrı akitler mesabesindedir. Birindeki bozukluk diğerine sirayet etmemektedir.

Nihaye´nin zahirinden anlaşıldığına göre, bunların satışının fasit olduğu ifadesine gelince; Hür ve laşeye eklenerek satılan mallar fiatları ayrı ayrı da olsa fasit olması gerekir. Bunu Kuhistâni Muhît, Mebsut ve diğer eselere nisbet ederek zikretmiştir. Ancak buradaki fasitten maksat batıl olmasıdır. Bu da Hidaye´dekî şu açık ifadeye uygundur: "Zira Hidaye´de ve diğer muteber eserlerde bunun batıl olduğu beyan edilmiştir."

Sırf kölenin müdebber ile birlikte... Satılması bu yukarıdaki meselenin hilafınadır. Burada ise akit sahîhtir sözü yukarıda beyan edilmiş idi. Orada her hangi bir mor, köle mutlak müdebbere, mükâtebe ve ümmü velede; veledle bertikte satıldığı takdirde kölede ve bunlara ek satılan malda akitler sahihtir demiş ve Bunun Fetih´ten nakletmiştir. Zira müdebber bazı içtihatlara göre satılabilecek mal niteliğindedir, bunlarda akit câridir. Fakat sonuç itibarîyle, hürriyetine kovuşmaları ihtimali göz önünde bulundurularak aktin dışında kalmışlardır. Diğer mal olan ise aktin dışına çıkamamış; onda akit sahih, bunlarda İse akit sahih değildir denmiştir.

Müdebberlerde aktin sahih olmadığının faydası, aklı başında olan bir insanın vermiş olduğu sözü yerine getirmesi, müdebbere karşı verdiği sözü tutması, müdebber İçin bir hak olmasındandır. İbn-i Kemal.

Ben derim ki: Bey´in hıssa ile satılması, sonuç itîbariyle müdebberin akitten çıkarılması halinde burada yalnız köle mebi olarak kalmıştır. Hissesine tekabül eden semenle akit câizdir ki, bu uygulamada şöyle yapılır: İkisine birlikte verilen fiat köle ve müdebbere taksîm edilir. Köleye tekabül edenmiktar kölenin bedeli ve onun değeri olmuş olur. Hürre ek olarak satılan kölenin durumu ise, bunun hilâfınadır. Çünkü orada ıslah ile satış iptidâen olmaktadır. Yukarda ise iptidâen değil sonuç itibarîyle bakâen olmaktadır. Ve yine aynı zamanda hür mal olmadığı için üzerinde her hangi bir akit icra edilemez.

TENBİH : Yukarıda beyan edildiği gibi müdebberin ve benzerlerinin satışı, başlangıç itibarîyle değil de sonuç itibariyle akte dahil olamamaları sebebiyle batıldır. Burada ise akit İçine girmiştir. Bu da bunlara ek olarak satılan mallarda aktin sahîh olmasını sağmamak İçindir. Bu konu Hidaye´de şuna benzetilmektedir. Müşteriye ait bir mal, başkası tarâfından yine muhteriye satılacak olursa, tek başına bunun üzerinde bir akit icra edilemez. Ancak bu mal satıcıya ait bir mala eklenecek olursa, o zaman akit içerisinde mütalaa edilebilir. Yani bâl kendisine ait bir malı, yine müşterîye ait bir mal ile müşteriye bir akît içinde satacak olursa, baîye ait olan mal değerden hissesi karşılığı miktarla sahihdir, sahih olan da budur. Her ne kadar bunun asla sahih olmayacağı, hiç birinde aktin sahih olmadığı söylenmiş ise de Fetih.

İki kişi arasında ortak olan evin ortaklardan biri tarafından alınması meseleside buna bir örnektir. Ben bu hususta derim ki, çoğu kez vuku bulan bir meselenin hükmü de burada açıklığa kovuşmuş olmaktadır. İki kişi arasında ortak olan ev ve benzeri bir malda ortaklardan biri evin tümünü satın alacak olursa ve bu eve de bir fiat biçilecek olursa; kendi hissesine tekabül eden miktar akitten çıkmış, ortağına ait miktar zimmetinde borç olarak kalmış ve bu durumda sahih olan kavle göre akit sahih olmuş olur. Bu fetva olaylarından biridîr. Bilinmeli ve dikkatle üzerinde durulmalıdır. Bundan daha açık bir ifade murabaha bahsinde gelecektir.

Sermaye birisinden emek birinden iki kişi arasında ortaklık var ise,emeği karşılığı çalışan ki...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Şubat 2010, 22:10:18
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #17 : 15 Şubat 2010, 22:10:18 »

METİN

Balık avlamak için havuz ve göllerin kiralanması caiz değildir. Bahır Elinden saldıktan sonra dönmeyecek olan havadaki kuşun satışı fasittir. Bunu ama henüz onu avlamadan satacak olursa, malik olmadığı için batıldır. Ama, kuş uçar yuvasına dönerse güvercin gibi, onun satışı sahihtir ve caizdir. Diğer bir rivayete göre caiz olmadığı söylenmîş, Nehir´de de bu görüş tercih edilmiştir.

Doğmamış yavrunun satılması, Bahır´da kesinlikle ifade edildiğine göre, doğacakların yavrularını satmadaki durum gibi batıldır. Cariyenin hamlini istisna ederek satılması (şartın fasit olması nedeniyle) fasittir. Ama yavru istisna edilerek, henüz doğmamış yavrunun istisna edilmesi suretîyle bunların hibesi ve vasiyet edilmesi caizdir.

Memedeki sütün satılması da, Bercendî´nin kesinlikle ifade ettiği gibi batıldır. Henüz sederiden çıkarılmamış, sedef içerisindeki încînin satılması da zarara vesile olması itibariyle batıldır. Koyun sırtında henüz, kırkılmamış olan yünün satılması da bunun gibidir. Malik ile Ebû Yusuf buna cevaz vermiştir. Sirac´ta yünü keser ve teslim ederse memedeki sütüde sağar, müşteriye teslim edecek olursa, akit sahih olmaz demiştir. Yaratılış itibariyle satılan mala, tamamen bitişik olanın, hayvandan bir parça olması sebebiyle satılmaları da batıldır. Hayvanın henüz diri iken derisinin satılması, hurma içerisindeki çekirdeğin satılması ve karpuz içerisindeki çekirdeğin satılması bunlara örnek teşkiletmektedir. Zira örfen mevcut değildir.

İZAH

"Havuzların balık avlamak üzere kiralanması caiz değildir ilh..." Nehir´de şöyle ifade edilmiştir. Bilindiği gibi Mısır´da tehade havuzu gibi küçük havuzlar vardır. Bu havuzlarda balıklar toplanır. Balıkların avlanması için bu gibi Havuzların kiraya verilip verilemiyeceği sorusuna Bahır´da izah´dan naklederek caiz olmadığı belirtilmiştir. Ebû Zinat´tan naklen Ebû Yusuf Harac isimli eserinde şöyle demektedir: Ömer ibni Hattab´a ufak gölet ve golcüklerde biriken balıklar vardır. Irak topraklarında bunları kiraya verelim mi? diye sorulmuş, Hz. ömer de cevap olarak "veriniz" demiştir. Ancak îzah´taki ifade fıkıh prensip ve kaidelerine daha uygundur.

Ebu Yusuf´tan yine Bahır´da onun da Ebû Hanife´den, onun da Hammad´dan, onun da Abdurrahman Oğlu Abdülhamid´den şu rivayeti nakledilmektedir. Ki Ömer ibni Abdülazize havuzlardaki balıkların satışı sorulmuş, o da "bir beis yoktur" demiş ve cevaz vermişdir. Daha sonra Bahır´da şöyle devam edilmektedir. Buna göre havuzlarda olan balıkların satışı caiz değildir. Ancak bu beytülmâle ait bir arazi içerisinde olursa müstesnâdır. Vakıf arazisi de buna ilhak edilir.

Remlî der ki: Yukarıda söylenenlerden anlaşıldığına göre, mutlak olarak satışı caiz değildir. Küçük havuzda, gölde, nehirde olsun durum aynıdır. Bu mutlak ifade ile isterse beytülmâle ait bir toprak içerisinde, isterse vakıf bir arazide olsun durum değişmez.

İmamı Ebu Yusuf´un kitabül Haraç´taki ifadesi ise kaidelerden uzak değildir. Bunu şu noktaya irca etmek mümkündür. Belirli yerlerin yine belirli menfaatler elde etmek üzere kiralanmasının caiz olduğuna hamledilebilir. Ki o da avlanmaktır. Ebu Hanife´nin Hammad´ten rivayet etmiş olduğu ifade ise, şüphelidir. Çünkü avlanmadan önce balığın satışı demektir. Ancak burada şöyle cevap verilebilir. Bu gölcük, gölet veya havuzlar bunun için hazırlanmış, bunun içindeki balıklar ise, teslim edilebilecek nîteliktedir. Bu mesele önemIidir. Çünkü çoğu kez vaki olan bir meseledir.

Ancak, yukarıda Ebû Yusufun kitabül haraç´ta ifade ettiği kaidelerden uzak değildir sözü, münakaşa götürür. Zira. icâra akti aslında menfaata vârit olan bir akittir. Burda ise, bir aynın, belirli bir malın istihlakine tevci edilmiş bir akittir. İleride mer´aların otlatılmak üzere kiraya verilmesi sahih değildir diye bir ifade gelecektir. Makdisi bunun sahîh olmadığında kesin ifade kullanmıştır. Ancak, Bahır´da biraz önce ifade ettiğimiz hususlarla itiraz edilmiştir.

"Elden salınmış ancak yuvasına dönmeyecek olan havadaki kuşun satılması meselesi ise," Malik olduğundan ancak teslimine muktedir olamadığı için fasit olması gerekir. Buna rağmen o kuşu yakalayıp teslim etse, Belh ulemasına göre bey´ cevaza dönüşmez caiz olmaz. .Ancak Kerhi´nin görüşüne göre bey´ sahih olur Tahavi´den de bu şekilde nakledilmiştir. Ve burada kuş mutlak olarak zikredilmiş olması kuşun satılan mal veya satılana bedel olması hallerine şamil bir durumdur Bahır.

"Yine müellifin avlanmadan önce, satışı ise batıldır ilh..." ifadesi yukarıda zikrettiğimiz ifadenin aynısı olması sebebiyle burada da geçerlidir. Dönenkuşun satılması sahihtir, ifadesi ise Haniye´de ve Hidaye´de zikredilmiştir. Zahire´de Mündeka´dan da böyle nakledildiği ifade edilmiş. Bahır.

Fetih´te bunun gerekçesi olarakta, âdeten malum olan kasi olmuş mesabesindedir. Bu kuşların dönmeme ihtimali zayıftır. Veya dönmeyebilirler şeklinde bir mütala, bey´in cevazına mani teşkil etmemektedir. Nitekim satılan mal henüz teslim edilmeden önce helâk olabilir ihtimali, nasıl muteber değilse burada da bu ihtimal aynen muteber sayılmamaktadır. Helak olduğu takdirde, tabi ki akit münfesih olacaktır. Burada münfesih olduğu gibi kuş meselesinde de akit münfesih olmuş olur. Ancak Kıyl kavliyle ifade edip caiz olmadığı, Nehir´de de bunun tercih edildiği söylenen mesele, Bahır ve Şurunbulâli´de bunun zahiri rivaye olduğu, yani Hanefi mezhebinde en kuvvetli meselelerden biri olduğu zîkredilmektedir. Nehir´de bu mesele tercih edilirken, Fetih´ten yukarıdaki ifadeler nakledilmiş, ondan sonra bu münakaşa edilir bir mesele demiş. Zira bey´in sıhhatinin şartlarından biri de, hemen aktin akabinde teslimine muktedir olunmasıdır. Bunun içindir ki kaçmış olan kölenin satışı da caiz değildir. Yani fasittir. Fetih.

Halebî ise bu konuda, ben de şöyle derim: Kaçmış olan köle ile güvercin arasında fark vardır. Zira kaçan kölenin çoğu kez dönmediği görülmektedir. Güvercinde ise durum şartına gelince, eğer bundan hakikî kudreti kasdediyor ise, bu kendisine teslim edilemez. Aksi halde satılan malın akit meclisinde bulundurulması gerekir. Bunu da kimse söylememiştir. Eğer hükmi bir kudreti kasdediyorsa -nitekim bundan sonraki ifadelerinden de bu anlaşılmıştır.-Bizim içinde bulunduğumuz meselede aynıdır. Zira bunların dönme, ihtimali galiptir. Adeten dönerler. Hüküm de buna göre vermiştir.

Ben derim ki: Bu çok güzel bir izah tarzıdır. Mevlanın her hangi bir ihtiyacı için gönderilmiş, kölenin satılması ´buna bir örnektir. Nasıl orada caiz ise burada da caiz olması gerekir. Bunun gerekçesi de, hükmen akit esnasında teslimine muktedir olunacağı hususudur, Çünkü galiben bunların avdet etmesidir. Ama satıştan sonra henüz, teslim edilmeden köle kaçacak olursa müşteri o zaman muhayyerdir. İsterse akti fesheder. İsterse, satanın koçan kölesini getirip teslim etmesini bekler. Nitekim Bahır´da da böyledir, Oradaki durum ne ise burada da aynıdır. Ancak bu aktin fesihine ne zaman hüküm verilir? Dönmeme ihtimalî galip olduğu zaman. Ama, kuş veya kaçan köle hayatta olduğu müddetçe dönme ihtimali mevcuttur. Fesih hükmünün verilmesi işe dönmeyeceklerine binaendir.

TENBİH : Burçtaki güvercinlerini satacak olursa, eğer bu gece ise akit caiz. gündüz ise caiz değildir. Çünkü gündüz kuşlardan bazıları burcun dışında olabilir. Onların tutulması bir hayli güç olacağından, akit fasit olur. Açık ifadeye göre bu zahirür rîvayenin yukarıda zikredilen meselesîne bina edilmîş bîr mesele olsa gerek. Hatta bu konuda bazıları bir bulmaca da söylemişler. Gündüz caiz olmayıpta gece satışı caiz olan şey nedir diye. Fakîhler birbirine sormuşlar ve bazıları da buna cevap olarak güvercin olduğunu söylemişlerdir.

Henüz anne karnında olan yavrunun satılmasının Bahır´da Batıl olduğu ifadesi ise; Cenâbı Peygamber (S.A.V.) yukarıda da beyan edildiği gibi Madamin, melakih, Hablül habele dediğimîz hayvanların satılmasını yasaklamıştır. Yani, anne karnında olan yavru (madamin) veya erkek hayvanların sulbünde olan ve ondan meydana gelecek yavru (melakin) ve henüz doğmamış yavrulardan doğacak yavruların satışını (Hablül habele) yasaklamıştır. Ve bunda garar vardır. Zira olup olmayacağı bilinmemektedir. Yukarıda yine beyan edildiği gîbi bunların üçünün satışı da batıldır. Yakubiye´de gararla yapılan talile (açıklamaya) itiraz edilmiştir. O da varlığında şüphe edilmesi durumudur kî; buna göre bir şey içerisine dürülmüş olarak, vasıf yoluyla satılan malın da caiz olmaması gerekir denmektedir. Çünkü bunun olup olmadığında şüphe vardır. Halbuki bunun cevazı fukaha tarafından açıkça ifade edilmiştir.

Ben derim ki: Burada garar diye bir şey yoktur. Çünkü kolayca bunun içine bakmak, olup olmadığını öğrenmek mümkündür. Ama, anne karnında olan yavrunun daha doğup doğmayacağı, yavru olup olmadığı bunun hilafınadır. Bahır´da Siractan naklen şöyle denmektedir. Anne karnındaki yavruyu satar ve henüz meclisten ayrılmadan önce de yavru doğarsa, ve teslim ederse yine caiz olmaz. Karnındaki yavru istisna edilerek cariyenin satılması, şartın fasit olması dolayısıyla da fasittir ifadesi ise, tek başına üzerine akit varit olamıyanın akitten de istisnası sahih değildir. Yani yavrunun tek başına satılması nasıl sahih olmuyor ise, bunun satılan anneden istisna edilmesi de sahih olmaz. Zira yavru henüz anne karnında iken hayvanın elleri ayakları mesabesindedir. Ve böylece bu şart fasit bir şart olur. Ve aynı zamanda bu şartta satıcı için bir menfaat vardır. Dolayısı ile bey fasit olur.

Hamlin istisna edilerek satılması meselesinde üç ana nokta vardır. Birincisi; şartı fasitle batıl olabilecek akitlerde hem akît ve hem de istisna fasittir. Bu da satış akti icara akti, rehîn akti gibi.

İkinci husus ise: Akit caiz, istisna batıldır. Hibe, sadaka, nikah, hulu ve amden adam öldürme konusunda belirli bi...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Şubat 2010, 04:07:55
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #18 : 16 Şubat 2010, 04:07:55 »

METİN

İpek böceğinin ve kozasının satılması caizdir. Mülk olan, elde mevcut ağının satılması da caîzdir. bunlar İmam-ı Muhammed´e göre böyledir. Diğer üç mezhep İmamlarının görüşü de bu istikamettedir. Hanefi mezhebinde de fetva buna göre verilmiştir. Ayni, İbni Melek, Hülasa Fakih ebu Leys, Süluğün satılmasına da cevaz vermiş, fetvada ihtiyacı binaen bu istikamette olmuştur. Mücteba. Arı ve ipek böceğinin dışında sürüngenlerin satılması ittifakla caiz değildir. Yılan; keler, denizdeki balık müstesna ve diğer hayvanlar da böyledir. Mesela yengeçin satılması da caiz değildir. Deniz hayvanlarından balıkla birlikte kemiğinden ve derisinden istifade edilebilecek hayvanların satışı caizdir.

Netice olarak; Bu hayvanların satışının caiz olması, bundan istifade edilip edilemiyeceği ve istifadeninde şeran caiz olup olmamasına bağlıdır. İstifade edilebilen ve bu istifadeye şeran cevaz verilmiş ise caizdir aksi halde caiz değildir.

Müellif de bunu benimsemiştir. Nitekim bu bölümü, muhtelif hükümler babında genişçe anlatacaktır.

İZAH

"Kovanında mevcut olan mülkündeki arının satılmasının caiz olmasıyla İIgili..." şu ifadelere yer verilmiştir. Bahır´da Zahire´dende anlaşıldığına göre bunlar birlikte olursa istifade edilebilecek nitelikte bir hayvandır. Şer´an ve hakikaten de bunlardan istifade edilebilir, dolayısıyla satışı caizdir. Her ne kadar bunların bizatihi kendileri yenmiyen hayvanlar ise de; nitekim, katır ve ehli merkep yenmiyen hayvanlardan olmakla satışları caizdir.

"Bu görüş İmam-ı Muhammede göredir" ifadesinden caiz olduğuna işaret edilmiş ve bu konuda muhtelif rivayetlerin mevcut olduğu belirtilmektedir. Bu ifadesiyle İmam-ı Muhammed´in arı, koza ve ipek böceğinin satılmalarına işaret edilmek istemiştir. Kenz sahibi arıyı istisna ederek ilk ikisinin; yani, ipek böceği ve kozasının satılabileceğini söylemektedir. Bahır sahibine göre Hayrettinî Remli´nin ifade ettiği gibi arının elde edilmesi zor bir husustur. Dolayısıyla Ebû Yusuf´la, Ebû Hanife´ nin görüşü bunlara göre tercih edilmiştir. Nitekim bazıları bunların, yani. arının geceleyin satışı toplu olmaları itibariyle caiz, gündüz dağınık olmaları itibariyle caiz değildir, demişlerdir.

Bahır sahibi ise, Kenz sahibinin bu istisnasına karşı olarak şu özürü beyan etmektedir. Belkide, imamı Muhammedin görüşü üzerine fetvanınolduğuna muttali olmamasından kaynaklanabilir demektedir. Ama bu görüş çok uzaktır. Zira Kenz sahibi gibi büyük bir fakihin bu kavle muttali olmaması düşünülemez.

"Sülüğün satılması ve fetvanında bu istikamette olmasıyla ilgili..."

Sadru Şeria´nın "bu kavil ile amel ettiği, zira insanlara göre buda mal olma niteliğini kazanmışdır" şeklindeki ifadesine dayanmaktadır.

Ben derim ki: Bilhassa, insan vucüdunda mevcut olan kanların alınıp dışarıya atılması için bu hayvan, zamanımızda tedavi metotlarından biridir. Dolayısıyla bu insanlar yanında; İnsanlara göre maldır. Bu da onun satışı için yeterli bir sebebtir. Nitekim yukarıda Dudil Gırmız dediğimiz boya için kullanılan böceklerin satışı ile ilgili bölümde demiştik ki, bu hayvanın satışı da caizdir. Zira günümüzde insanlar için en değerli mallardan biridir. Her yıl bunlardan büyük fiatlar karşılığında yine büyük miktarlar satılmaktadır. Zannedersem Zahire´nin ibaresindeki tahlile bakılırsa oradaki sürüngenden maksat sülüktür.

Nitekim şu ifade bunu desteklemektedir, insanların tedavi maksadıyla buna ihtiyaçlarının olması, bunun satışının caiz olduğunu gerektirmez. Nitekim, kadının sütünün tedavide kullanılmasına cevaz verildiği taktirde; bunun satışına cevaz demek değildir. Bazı ayakkabı tamirinde domuz kılına ihtiyacın olması, onun satılabileceğine cevaz demek değildir, İleride geleceği gibi, Bundan anlaşıldığı, gibi sülükten maksat, insanların mal olarak edindikleri ve kanın emilmesiyle kendisinden faydalanılabilen hayvan demektir. Bu husus aynen Dudıl Gırmız denilen hayvanda da gerçekleşmiş olur. Bu husus ipek böceği ve onun kozasından daha evladır. Zira bunlardan istifade, anında mümkündür. ipek böceğinde ise; istifade ileride elde edilecektir.

Sürüngenlerin satılması kesinlikle caiz değildir; yani, batıldır. Tahtavi. Mesela, yılan gibi. Zahidi´nin Havi isimli eserinde; eğer, ilaç maksadıyla, ilaç sanayinde yılanlardan istifade etmek, faydalanmak mümkünse, satışı da caizdir. Zira, genellikle kaide; derisinden ve kemiğinden faydalanılan deniz hayvanı veya kara hayvanı, ne olursa olsun bunların satışı caizdir, demektedir.

Yine Havi´de, "yılan, fare, keler, kirpi, kaplumbağa, duvarlarda dolaşan küçük kelerler gibi" hayvanların satışları caiz değildir, denmiş; Kendilerinden ve derilerinden hiçbir şekilde faydalanılmayan hayvanların satışı da caiz değildir denmektedir. Balığın dışındaki deniz hayvanlarının satılması da; kendilerinden faydalanılıp, faydalanılmamasına bağlıdır. Eğer kendilerinden faydalanılıyorsa (kum balığı, iskankor balığı gibi,) bunların satışı caizdir. Faydalanılması mümkün değilse; (Kurbağa ve Yengeç) gibi o zaman caiz olmaz.

Arslanın, kurdun ve diğer hayvanların, haşaratın, sürüngenlerin satılmaları da batıldır. Bunlar birisinin mülkünde olduğu takdirde, telef edenin zamin, (ödenmemesi) gerekir.

Şahin, doğan kuşunun, kartalın ve benzerleriyle, kedinin satılması caizdir. Bunları telef edenin ödemesi gerekir.

Dönengeç kuşunun veya akbabaların ve benzerlerinin satılması ise caiz değildir. Ancak bunların tüyleri satılabilir. Haniyede şöyle denmiştir. Kedinin satılması caiz olduğu gibi av için eğitilmiş köpeklerin satışı da bize göre caizdir.Vahşi, yırtıcı hayvanların ve kuşların eğitilmiş olsunlar veya olmasınlar caizdir. Filin satışı da caizdir. Maymun hakkında Ebû Hanife´den iki rivayet vardır. denmektedir.

Saihanî. Hindiyye´den şu ifadeleri nakletmektedir. Domuzun dışında bütün hayvanların satılmasının caiz olduğudur. Muhtar olan ve seçilmiş fetva verecek görüşte budur, demiş.

Hidaye´dede bu istikamette görüş beyan edilmiştir. Nitekim bunu Hidaye sahibi muhtelif meseleler bölümünde zikretmiş ve benimsemiştir.

Yine müellifin netice olarak, kendisinden faydalanılan (her hayvanın, yününden derisinden) her hayvanın satılması caizdir, meselesi biraz düşündürücüdür. Zira, bunun altında domuzunda yattığı söylenebilir. Zira, domuz kılından da bazı sanat ehlinin faydalandığı görülmektedir. Bunun da buna göre caiz olması gerekir. Halbuki bunun satışı, ileride göreceğimiz gibi caiz değildir.

Buna da fukaha; domuzun kılından yararlanmanın caiz oluşu zarurete binaendir. Ama, zaruret olmadığı takdirde, ondan hiç bir surette faydalanmak caiz değildir. Şeklinde cevap vermişlerdir.

METİN

Önemli bir mesele: ipek böceğindeki kozalar her ikisininde eşit ve bunlarda gereken çalışma, her iki ortak üzerine şart koşulduğu takdirde, ortaklık caizdir.

İpek böceğinin yumurtaları ve kozaları iki ortak tarafından eşit olur ve bu husustaki çalışmalarda iki ortak tarafından aynen üstlenilirse ortaklık geçerli ve neticede yarı yarıyadır. Bu ortaklık sahihtir. Ancak, üçte biri birine, üçte ikisi diğerine ait olarak caiz değildir. Maliki ipek kozasını birisine, ineğini veya tavuğunun başka birisine yemlemek üzere verse ve sonuçta yarı yarıya ortağız dese caiz değildir. Bu durumda bundan doğacak her şey malike aittir. Çünkü onun mülkünde meydana gelmiştir. Ancak malikin bakıcıya yem, yemin kıymetini ve kendisinin çalışma ücretini misli ile öderse caizdir. Aynını yavrusunu elde etmek üzere verilen yumurtada bunun gabidir.

Kaçmış olan kölenin satışıda caiz değildir. Hatta bu satış küçük olan çocuğuna ve beraberinde olan yetime dahi olsa caiz değildir. Ancak, köleyi yetim ve küçük çocuğuna hibe edip bağışlıyacak olursa bağış akdi sahih olur. Aynî. Eşbah´taki ifade bu hususta tahriftir. Nehîr. Ancak bu. kölenin yanında olduğunu iddia eden kişiye satışı caizdir, o zaman mâni ortadan kalkmıştır. Yanında olduğunu iddia eden kişinin bu köleyi daha öncedengabzetmesi; satış akdinden mütevellit kabz yerine kaim olur mu, olmazmı? sorusu varit olur. Eğer bunu, kendi nefsi İçin kabz etmîş İse veya köleyi kabzederken (yani önceden kaçmış olan köleye el koyarken) başkasına aittir, şahit olunuz dememiş İse; o zaman, öncekî kabz, aklîden doğacak kabz yerine geçer. Başkasına ait olduğuna dair şahit olursa; önceki kabz, satıştan dolayı gerekli görülen kabz yerine kaim olmaz. Çünkü o zaman emanet olarak kabz etmiştir. Emanet üzere yapılan kabzlar, ödeme kabzı dedîğimiz satış aktinden mütevellit kabz yerine kaîm olamaz. Çünkü, satıştan mütevellit kabz, emanet kabzından daha kuvvetlidir, zayıf kuvvetli yârine kaim olamaz. İnâye.

İZAH

"Yan yarıya ortak olurlar ilh..." Eğer bu ipek böceklerinin kozası ve yumurtaları ikisi arasında yarı yarıya ortak ise durum böyledir. Ancak, üçte birisi birinden üçte ikiside birinden olacak olursa yine o zaman sonuç aralarında ikiye bir olarak taksim edilir. Zira bunlardan meydana gelecek üründe mülkiyetin devamı olması itibariyle mülklerle orantılı olarak tevzi edilir. Nasıl ki iki kişi bir tarlayı ekerler ve bu tarlaya atılan tohumda ikisinden eşit olarak çıkarmış ise bu tarladan çıkan mahsul yarı yarıya bölüşülür. Her ne kadar bunun hilafıma şart koşmuş olsalar bile itibar tohuma yani mülke göredir.

"Yem karşılığı münasebeten yarı yarıya eşit ilh..." Yani bir kimse böceklerin kozasını verir veya inek veyahut da tavuk verirse bunlarda ikisinin arasında sonuçta ortak olma şartıyla ancak bir taraf yem vererek veya dut yaprağı vererek ortak olma durumunda bunlardan doğacak netice malike aittir. Yani bundan çıkacak ipek veya inekten meydana gelecek süt, yağ; tavuktan meydana gelecek yumurta bütün bunlar malike aittir. Bunlara yem karşılığı bakacak olan k...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Şubat 2010, 04:10:25
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« Yanıtla #19 : 16 Şubat 2010, 04:10:25 »

FUZULİ BAHSİ



METİN


Bu bahsin bir önceki bahisle ilgisi açıktır. Kenzde ise bu bahsi istihkak bahsinden sonra zikretmiş, çünkü fuzulî bahsi istihkak bahsindeki meselelerden biridir.

Fuzuli demek; lugatta kendisini ilgilendirmeyen meselelerle uğraşan demektir. Mesela emri bil maruf, nehyl anilmün´ker yapan dini hükümleri tebliğ eden bir kişiye sen fuzulisin boş yere konuşuyorsun dese bu kimsenin imanı zedelenebilir. Fetih.

Fıkıh istilahında ise şer´i bir izin ve yetki olmaksızın başkasının hakkında tasarruf yapan kişidir. İzni şer´i ifadesiyle vekil ve vasi gibiler tarif dışı bırakılmıştır.

Fuzuliden sadır olan her tasarruf gerek temlik açısından satış ve evlendirme gibi ve gerekse iskat kabilinden olsun boşama ve azad etme gibi tasarruflar, eğerki tasarruf anında o akti onaylayacak yetkili biri var ise bu akit mevkuf olarak meydana gelir. Ama akit esnasında ona icazet verecek biri bulunmuyorsa o akit hiçbir surette inikat etmez. Dini bir akit olarak meydana gelmez. şöyleki henüz küçük yaşta olan bir çocuk bir satış akdi yapsa bu yapmış olduğu akde velisî icazet vermedende baliğ olsa ve kendisi bu icazet yetkisini kullanarak akdi nafiz kılsa akit caiz olur. Çünkü bu akdi, yani satış akdini çocuk yaptığı zaman ona icazet verecek velisi mevcuttur. Ama eşini boşar, daha sonra baliğ olacak olursa ve bu boşanmayı baliğ olduktan sonra bizatihi kendisi onaylasa caiz olmaz. Çünkü bu boşama esnasında buna yetki verecek, bunu caiz görecek birisi mevcut değildi. Dolayısıyla bu tasarrufu batıl olur. Tabiki bu baliğ olduktan sonra yeniden inşa etme mesabesinde bir ifade kullanmazsa. Kullanacak olursa yeniden bir talak ifadesi kullanmış demektir. Ancak icaze yetkisi kendisi içinde mevcut değildir. Nitekim, îmadi bu meseleyi uzun uzun açıklamıştır. Başkasına ait bir malı onun adına satması (mevkuftur). Tabiki o mal sahibi olan akil baliğ ise, ama henüz çocuk denebilecek yaşta veya deli ise hiçbir surette bu akat münakit olmaz. Nitekim havi´ye nisbetle zevahirde böyle zîkredilmiştir. Tabiki bu satışı yaparken fuzuli malın esas malikine ait olduğunu söylerse durum böyledir. Ama kendisine alt olduğunu söyleyerek satarsa veya kendisine satarsa veya mükellef olan maliki için muhayyerlik şartını ileri sürerse veya malike ait ilk mal ayn ayrı kişiler tarafından gaspedilir veya biri ona ait bir malı gaspeder fuzulide bir malı o gasibın gaspettiği mal karşılığı yine malîk adına satacak olursa, yani malı trampa edecek olursa bu tür akitler batıldır. Netice olarak fuzuli dediğimiz kişinin satış akdi mevkuftur. Ancak yukarda saydığımız beş mesele bundan müstesnadır. Zira o meselelerde akit tamamen batıldır. Burada satış akdi ile kayıtladı. Zira başkası içinde olsa satın alacak olursa bu akit kendisi için geçerli olur. Ancak fuzuli olarak satın alan kişi çocuk veya tasarrufa yetkili değil mahcur ise o zaman akit mevkuf olur. Tabiki burada akdi başkasına izafe etmezse. Ama başkasına izafe edecek olursa ki şöyle şu malını falan kişiye sat, der üçüncü bir kişi için satın aldığını ifade eder, bai de ona sattım derse bu akit mevkuftur. Bezzaziye.

İZAH


Fuzuli kelimesi fazlalık ve ziyade manasına gelen fazıl kelimesinin çoğuluna nisbettir. Bu kelime fuzuli şeklinde kendisine ait olmayan işlere karışan kişi için alem (özel isim) mesabesindedir. Ensari ve ârabi kelimelerinde olduğu gibi. Daha sonra bu ifade malayaniyle iştigal eden, kendisini ilgilendirmeyen meselelerle meşgul olan kişi için kullanılmıştır.

"Zira bu babın bir önceki babla olan münasebeti açıktır ilh..." Şöyleki; fasit akit ile menkuf akitte mülkiyet başka şeyler üzerine tavakkuf etmektedir. Fasit akitte kabza, mevkuf akitte îse mal sahîbinin izinine ve icazesine mütevakkıftır. Halebi.

"Çünkü, fuzuli bahsi istihkak bahsinin meselelerinden biridir ilh..."Bunun açıklamasıda şöyledir. Hak sahîbi olan kişi dava esnasında falanın elinde olan mal bana aittir, benim mülkümdür, der sana satan kişi benim iznim olmaksızın satmıştır, vermiştir. Bu da fuzuli satışının ta kendisidir. Halebi.

"imanını zedeleyebilir ilh..." Çünkü emri bil maruf ve nehyl anilmünker müslümanı ilgilendiren meselelerdendir. İmandan çıkar denmedi zira sen fuzulisin ibaresinden şimdi şu anda onu bahsetmen yarar sağlamaz bir tesiri olmaz şeklinde te´vili mümkündür, Bu ihtimal olduğu müddetçe imanı tamamen zedelenmiştir denemez.

"İzni şeri ile vekil ve vasi tarif dışı tutulmak istenmiştir ilh..." Bu ifadeyle vekil. vasi ve benzerlerinin tarif dışı kalması demektir. Yalnız onun İkisi tarif dışı kalır demek değildir. Zira vekil ve vasi olan kişiler şeran kendilerine verilen bir yetkiye dayanarak tasarruf etmektedirler. Veli de böyledir; hakimde böyledir, devlet başkanı da beytil mala ait mallarda böyledir. Yine ordu kumandanının ganimetlerin taksiminde durumu buna benzemektedir.

"Satma ve evlendirme gibi ilh..." Bu ifadesiyle temlik kelimesinin genel manası kastedilmektedir. Buda hakikî ve hükmi temliklere şamildir.

"Gerek iskat kabilinden olsun ilh..." Bir mülkün mutlak bir şekilde iskat edilmesi onun mülkiyetten düşürülmesi, çıkarılması demektir. Fetih´te bir kimse başkasının hanımını boşasa veya kölesini azad etse o kadının kocası bu boşanmaya daha sonra icazetle İzin verse, köle azadında da durum böyledir. Karısı boş ve kölesi azad olmuş olur. Diğer iskat kabilinden olan meselelerin tümüde bunun gibidir.

TENBİH : Bahır´da şöyle demektedir. Fukahanın feri meseleler olarak zikrettiklerinden anlaşıldığına göre vekalet vermenin sahih olduğu her yerde fuzuli dediğimiz kişi bu akdi kendiliğinden yaparsa mevkuftur. Ancak şartlı olan satın alma bundan müstesnadır. İntaha.

Hayreddini Remli der ki; akitler ve iskat kabilinden olanlar ifadesiyle başkasına ait bir borcu izni olmadan kabzetmeyi çıkarmak içindir. Nitekim Camiul Fusuleyn´de başkasından alacağı bir borcu onun izni olmaksızın alsa daha sonra alacaklı olan iyi yapmışsın dese caiz değildir. İsterse kabzettiğimal elde mevcut veya helak olmuş olsun.

Ben derim ki: Bu son mesele iki kavilden (İki görüşten) birini yansıtmaktadır. Zira Camiul Fusuleyn´de bu iki görüşede yer verilmiş. Bundan önceki meselede başka bir kitaba işaret ederek şu ifadesine yer verilmiştir. Borçlu olan kişiye, falana ait olan bin lirayı bana ver belkide alacaklı buna icazet verir, ben onun vekili değilim dese ve borçluda verse daha sonra alacaklı olan buna icazet verse caizdir. Bunun neticesi olarakta böyle bir icazetten sonra fuzuli olarak başkasına ait borcu kabzeden kişinin elinde o para helâk olsa alacaklı adına helâk olmuş olur. Ama helâk olduktan sonra alacaklı tarafından icazet verilecek olursa bu icazete itibar yoktur.

"İcazete yetkili olan kişi ilh..." Fethul Kadir´de bu ifade şöyle izah edilmektedir. Burada icazet verenden maksat fiili bir girişimde bulunan kasdedilmemekte, yetkili olan kişi kastedilmektedir. Zira yapılan bu tasarrufa yetkili kişi icazet verebilir. Ki oda esas malın sahibi veya veli, baba gibi dede gibi vasi gibi kadı (yani hakim) gibi kişiler olabilir. Nitekim Nikahın mehir bahsinden önce bu mesele izah edilmiştir. Esteruşinin Ahkamısığar isimli eserinde nikahla ilgili meselelerden bahsederken Muhit sahibinden bazı önemli meseleler nakletmiş onlardan biride şudur. Henüz buluğa ermemiş küçük yaşta bir kız çocuğu kendini kendine denk olan biriyle evlendirse. Nikah yapmayı bilecek durumda yani yedi yaşından büyük buluğ çağından küçük olduğu zamanda ve o andada izacet verecek velisi bulunmasa evlenme akdinin caiz olması mahkemenin vereceği izne bağlıdır. Eğer mahkemenin ve hakimin bulunmadığı bir yerde olacak olursa bu bölgede bir mahkemenin yetkisi altında davalarına bakma yetkisi olan bir bölgede ise akit münakit, ama hakimin icazetine mütevakkıf olur. Eğer böyle bir durum yok ise akit hiçbir surette münakit olmaz. Bazı alimler bu konuda şöyle demektedirler. Akit münakit olur, baliğ olduktan sonra daha önce yapmış olduğu bu akte icazet vermesi şartına mütevakkıftır. Yanı akit mevkuf olarak înîkad eder demektedirler. İntaha. Bu açık ifadeden de şu anlaşılmaktadır. Velisi olmayan veya özel vasisi bulunmayan bir kişinin yapmış olduğu akit eğer bir mahkemenin veya bir hakimin velayeti altında olan bir bölgede ise bu akit o mahkemenin ve kadı´nın icazetine veya baliğ olduktan sonra kendi icazetine mütevakkıf olmak üzere mevkut bir akittir. Tabiki buda icazet kabul eden tasarruflardan olması şartıyla. Biraz önce bahsettiğimiz boşama ve köleyi azad etme meselesi bunun dışındadır. Bununla ilgili meseleleri Tenkihul fetava elhamidiye isimli eserimizin gasıp bölümünden önce geniş bir çapta ele aldık istersen oraya bakabilirsin. Zira bir hayli faydalı konulara orada temas ettik.

"Akit esnasında onu onaylayacak yetkili biri varsa mevkuf olarak münakit olur. ilh..." O zamanda bu akit yetkili olan kişinin icazetine bağlıdır. Bu bizatihi akti yapan kişinin kendisi de olsa. Camiul-fusuleyn´in yirmidördüncü babında bunun açıklaması şöyle anlatılmakta: Fuzuli satsa veya izin olmadan evlenirse daha sonra kendisine verilen bir vekalet dolayısıyla icazet verse istihsanen caiz olur. Bir kimse yetime ait bir malı satsa daha sonra mahkeme o yetim için satanı vasi tayin etse ve ilk yaptığı satışa icazet verse istihsanen bu satış akdide caiz olur. Yine bir köle mevlasının İzni olmaksızın evlense daha sonrada mevlası evlenme için ona yetki ve izin, verse bu izni aldıktan sonra daha önceki akde icazet verse o nikah sahih ve caiz olur. Tabiki köleliği devam ettiği müddetçe böyledir. Yani tasarrufunun caiz olması mevlanın vereceğî icazete bağlıdır. Ama izin vermese daha sonrada herhangi bir suretle hürriyetine kovuşsa icazete gerek kalmadan akit caiz ve sahîh olur. Küçük çocuk evlense veya satış akdi yapsa bundan sonrada velisi ona izin verse veya baliğ olsa icazetsiz ca...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
« Son Düzenleme: 16 Şubat 2010, 17:08:17 Gönderen: Neslinur »
Kayıtlı

Sayfa: 1 2 3 [4] 5 6 7 ... 10   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes