> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Evliyaların Hayatı > Davud-i Tai
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Davud-i Tai  (Okunma Sayısı 997 defa)
28 Nisan 2009, 23:10:09
armağan
Ziyaretçi
« : 28 Nisan 2009, 23:10:09 »



Sekizinci yüzyılda Horasan ve Irak taraflarında yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi Dâvûd olup, babasının ismi Nasîr'dir. Künyesi Ebû Süleymân, lakabı Sirâcüddîn'dir. Tayy kabîlesine mensûb olduğu için Tâî ve Kûfe'de doğduğu için Kûfî nisbeleriyle meşhurdur. Aslen Horasanlıdır. Doğum târihi bilinmemektedir. 781 (H.165) senesinde Bağdat'ta vefât etti. Kabri oradadır.

Çocukluğundan îtibâren ilim öğrenmeye başlayan Dâvûd-i Tâî, zamânının âlimlerinden çeşitli ilimleri tahsîl etti. Tâbiînden; Nûman bin Sâbit, Abdülmelik bin Umeyr, Habîb bin Ebî Amre, Hamîd et-Tavîl, İsmâil bin Ebî Hâlid, Süleymân el-A'meş, Muhammed bin Abdurrahmân bin Ebû Leylâ gibi büyüklerden hadîs-i şerîf dinledi.

Gençliğinde ilim tahsîliyle meşgûl olan Dâvûd-i Tâî'nin kalbinde dünyâya karşı sevgi de vardı. Bir gün ölen bir kimsenin arkasından mersiye, ağıt söyleyen bir şarkıcının söylediği;

Hangi güzel yüz ki toprak olmadı,
Hangi tatlı göz ki yere akmadı.

beytini işitince, dünyâya karşı sevgisi azaldı. Gençliğinde yaptığı bâzı hareketlere pişman oldu. Kalbine bir ateş düştü. Şaşkına döndü. Derdine çâre bulmak için de dolaştı. Bağdat'ta bulunan zamânının en büyük âlimi İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin huzûruna geldi. İmâm-ı A'zam bunun yüzünün renginin değiştiğini görünce sebebini sordu. Dâvûd-i Tâî; "Dünyâdan soğudum. Bende meydana gelen bu hâli, anlatamayacak hâldeyim. Bu hâlin ne olduğunu okuduğum kitaplarda bulamıyorum. Ne yapmamı tavsiye edersiniz?" dedi. İmâm-ı A'zam hazretleri ona, ilme ve az konuşmaya devâm etmesini tavsiye etti. Dâvûd-i Tâî, İmâm'ın gösterdiği yolda, dünyâya düşkünlüğü tamâmen terk edip, dînin emir ve yasaklarına uymada, haram ve şüphelilerden kaçmada örnek olacak şekilde ilerledi. Evine çekildi. İnsanların arasına karışmadı. İbâdetlerini hep evinde yaptı. Aradan bir müddet geçtikten sonra, İmâm-ı A'zam hazretleri evine gelip; "Evde oturup, insanlar arasına karışmamak uygun değildir. Talebe arkadaşlarının arasına gir. Onları iyi dinle, fakat hiç konuşma, meseleleri çok iyi öğren." buyurdu. Dâvûd-i Tâî; "Peki efendim." diyerek İmâm-ı Muhammed, İmâm-ı Ebû Yûsuf, İmâm-ı Züfer gibi arkadaşlarının arasında bir sene daha derslerine devâm etti.

Dâvûd-i Tâî hazretleri hem İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin derslerine devâm etti, hem de zamânındaki tasavvuf ehli velî zâtların sohbetlerinde bulundu. Ayrıca, "Silsile-i aliyye" adı verilen ve insanlara İslâm dîninin emir ve yasaklarını anlatıp onların dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ermelerine vesîle olan büyük velîler zincirinin dördüncüsü olan Câfer-i Sâdık hazretlerinin sohbetinde de bulundu. Bir gün Câfer-i Sâdık hazretlerine; "Ey Peygamber efendimizin torunu! Kalbim çok karardı. Bana nasîhat eder misiniz?" dedi. Hazret-i Câfer-i Sâdık; "Ey Dâvûd! Sen, zamânımızın zâhidisin, benim nasîhatıma ne ihtiyâcın var?" dedi. Dâvûd-i Tâî; "Ey Resûlullah'ın torunu! Peygamber efendimizin mübârek kanını taşıman hasebiyle, senin bütün insanlardan üstünlüğün vardır. Onun için hepimize nasîhat etmen lâzım değil midir?" deyince, Câfer-i Sâdık hazretleri de; "Ey Dâvûd! Kıyâmet günü dedem Resûlullah'ın yakama yapışıp, dîn-i İslâma niçin lâyıkıyla hizmet etmedin? İslâma hizmet, iyi, asîl bir soya ve nesebe sâhib olmakla olmaz. Bu iş, Allahü teâlânın emirlerini yapmak, yasaklarından kaçmakla olur." buyurmasından korkuyorum." dedi. Dâvûd-i Tâî, bu sözleri işitince ağladı ve; "Yâ Rabbî! Peygamberimizin mübârek kanını taşımak şerefine kavuşan bir zât, böyle hayret içinde olursa, Dâvûd da kim oluyor ki, ibâdetlerini ve yaptığı işleri beğensin" dedi. Dâvûd-i Tâî hazretleri, İbrâhim Edhem hazretleriyle de görüşüp sohbetinde bulundu.

Yirmi sene müddetle İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin derslerine devâm edip başta fıkıh olmak üzere bütün aklî ve naklî ilimleri tahsîl eden Dâvûd-i Tâî, yüksek bir âlim oldu. Fıkıhta ictihâd derecesine ulaştı. Ondan İsmâil bin Aliyye, İshak es-Selûlî, Ebû Nuaym el-Fazl bin Dükeyn, Mis'ar bin Kedâm ve pekçok kimse ilim öğrenip hadîs-i şerîf rivâyet etti.

İlimde yüksek dereceye ulaşmış olan Dâvûd-i Tâî, bir gün İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin huzûrunda bulunuyordu. İmâm-ı A'zam ona; "Yâ Dâvûd! Bir âleti, yâni ilmi sağlamlaştırdık. Geriye onunla amel etmek kaldı." buyurdu. Bu söz üzerine kendi nefsiyle mücâdele etmeye başlayan Dâvûd-ı Tâî nefsine; "Hiç bir meselede konuşmamak şartıyla Ebû Hanîfe'nin meclislerine devâm etmedikçe seni uzlete çekmem" dedi. Kimseyle konuşmamak şartıyla bu meclislere devâm etti.

Dâvûd-i Tâî tasavvufta Habîb-i Acemî hazretlerinin sohbetlerine devâm edip, ondan feyz aldı. Tasavvuf yolunda ilerleyip evliyâlıkta yüksek derecelere ulaştı. Bir taraftan Habîb-i Acemî'nin sohbetlerine devâm etti. Diğer yandan da İmâm-ı A'zam'ın derslerine devâm etti. Birara uzlete çekildi. Dünyâyı tamâmen terk edip, insanlardan uzaklaştı. Uzlete çekildiğinde kalbi nûrlarla doldu. Kalbinde mârifetullah hâsıl olunca, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretleri Dâvûd-i Tâî'nin ziyâretlerine gelmeye başladı. Zaman zaman ziyâret ederek ona iltifâtta bulundu. Dâvûd-i Tâî'nin feyz aldığı zâtın Habîb-i Râî olduğunu bildiren kaynaklar da vardır.

Dâvûd-i Tâî halktan tamamiyle ümidini, alâkasını kesti. Kendisinin küçük bir arâzisi vardı. Hazret-i Ömer, İranlılarla yapılan savaşlarda alınan arâzilerden bir kısmını da onun dedesine vermişti. Bu arâzinin üçte ikisini dört yüz dirheme satarak, ömrünün sonuna kadar bu parayla yaşadı. Hattâ kefenini de bu para ile aldı. Arâziyi sattığı sıralarda; "Bizim yolumuz parayı saklama yolu değildir, ihtiyaç sâhiplerine dağıtma yoludur" diyen arkadaşlarına; "Ben bu parayı, dünyâlık kazanma sıkıntılarına karşı, başkalarına yük olmadan, ölünceye kadar âhiret için hazırlık yapayım diye saklıyorum." dedi. Evinde hiç durmadan, biraz sonra ölecekmiş gibi ibâdet ederdi. Boş şeylerle meşgûl olmazdı. Lüzumsuz bir tek kelime konuşmaz, ibretsiz bir yere bakmazdı.

Yemek yerken vakitten tasarruf olsun diye ekmeği suyun içine doğrar, çorba gibi yapıp öyle yerdi. "Çiğnemek, zamânı uzatıyor, bir lokmayı çiğnemek, elli âyet-i kerîmeyi, okumama engel oluyor, niçin zamânı zâyi edeyim." derdi.

Dâvûd-i Tâî hazretleri o derece riyâzet ve takvâ üzere idi ki, zarûrî ihtiyaçları dışında evinden çıkmamış, ağzına lezzet veren bir nîmet koymamıştır. Güzel ve yeni elbiseler giymedi. Halkın getirdiği yemekleri fakirlere bağışlayıp, oruçlu olduğunu kimseye bildirmedi. Annesi bile onun oruçlu olduğunu bilmez, gelen yemekleri yediğini zannederdi. Kimseden bir şey kabûl etmez, kâr ve kazanç peşinde koşmazdı. Babası vefât ettiğinde kalan mîrâsı bir vekilharç tutarak ona teslim etti. Bu para çoğalarak yirmi miskâl altına ulaştı. Dâvûd-i Tâî ihtiyaçlarını bu paradan karşıladığı hattâ isteyenlere ödünç para verdiği gibi fakirlere sadaka da dağıtmıştı. Parası bittiğinde ömrünün de tamam olması için duâ ve niyazda bulunmuştu; "Ey Rabbim! Bu mîrâs malını bize kâfi ve vefâlı kılıp, başkasının malına muhtâc etme. Malımız sona erince, senin huzûruna yüz akıyla gelenlerden olayım." diye ettiği duâ, Allahü teâlâ tarafından kabûl buyrulmuş, hakîkaten malı bittiğinde vefât etmişti.

Bir defâsında hacamat yaptırarak kan aldırmıştı. Hacamat yapana bir altın verdi. Ona dediler ki: "Bir altın vermeniz çok değil mi? İsrâf etmiş olmuyor musunuz?" O da: "Hacamatçıya yardım olsun diye verdim. Mürüvveti olmayanın ibâdeti ve dîni olmaz." dedi.

Dâvûd-i Tâî, evinden sâdece namaz vakitlerinde çıkar, câmide namazını kılar kılmaz hemen kalkar, aceleyle evine dönerdi. Bir gün, onu cemâata hızla giderken görüp; "Niçin acele ediyorsun?" diye sordular. O da; "Askerler beni bekliyorlar." dedi. "Hani askerler?" diye sordular. O da "Mezarlıkda bulunan ölüler." dedi. Câmiden çıkınca, eve birinden kaçıyormuş gibi aceleyle gelirdi. "İnsanlar dünyâya çok bağlanıyor, onlarla görüşünce kalbime dünyâ sevgisi geliyor." der. İnsanlarla bir araya gelmemeye çalışırdı.

Dâvûd-i Tâî'ye; "İnsanların arasına, niçin karışmıyorsun?" dediler. "Kiminle konuşayım? Akıllı kimseler, benimle dînî bir mevzûda konuşmuyorlar, emir ve yasaklardan anlatmıyorlar; yaptığım hatâ ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatâlarımı fazîletmiş gibi anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım." dedi.

Fudayl bin Iyâd hazretleri, Dâvûd-i Tâî ile ömründe iki defâ görüşmüş karşılıklı sohbette bulunmuştu. Bu görüşmeleriyle övünürdü. Bir defâsında evin tavanındaki çatlağı gördü ve Dâvûd-i Tâî'ye; "Buradan kalk, zîrâ tavan çatlamış, üstüne yıkılacak." dedi. Dâvûd-i Tâî; "Ben çok zamandır buradayım. Bırak çatlağı, tavanın bile farkında değilim." diye cevap verdi.

İbn-i Semmâk hazretleri, Dâvûd-i Tâî'ye gelip; "Bana nasîhat et." dedi. O da; "Öyle gayret et ki, Allahü teâlâ seni yasak ettiği yerde görmesin, emrettiği yerden de ayrılmış bulmasın. Allahü teâlâdan hayâ et ki, senin O'na yakın olduğunu ve senin üzerindeki kudretini göz önüne getiresin. Dünyâya karşı oruçlu ol ki, iftarın ölüm olsun, insanlardan, aslandan kaçar gibi kaç, fakat cemâatla namazı terk etme ve sünnetten ayrılma." buyurdu.

Birisi kendisinden nasîhat isteyince; "Dünyâ için, dünyâda ne kadar kalacaksan, o kadar; âhiret için, âhirette ne kadar kalacaksan o kadar çalış." dedi.

Akrabâlarından birisi: "Akrabâyız. Bana nasîhat verip vasiyet ediniz." dedi. Dâvûd-i Tâî hazretleri ağlamaya başladı. Bir müddet sonra kendisinde konuşacak hâl buldu ve; "Gece ve gündüz, yolculukta bir konak yeri gibidir. Dünyâ ile âhiretin arası bu kadardır. Dünyâdan, âhirete mutlaka gideceğimize göre oraya hazırlanmak lâzım. Çünkü yolculuğun bitmesi yakın, ecelin gelmesi de ondan daha aceledir. Ben bunları sana söylüyorum, fakat bu nasîhata, senden çok, benim ihtiyâcım vardır." dedi. Nasîhat isteyen birisine; "Ölmüş olanlar seni bekliyor." dedi.

Kûfe'de bir ...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Davud-i Tai
« Posted on: 29 Mart 2024, 18:11:22 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Davud-i Tai rüya tabiri,Davud-i Tai mekke canlı, Davud-i Tai kabe canlı yayın, Davud-i Tai Üç boyutlu kuran oku Davud-i Tai kuran ı kerim, Davud-i Tai peygamber kıssaları,Davud-i Tai ilitam ders soruları, Davud-i Taiönlisans arapça,
Logged
28 Nisan 2009, 23:15:25
armağan
Ziyaretçi
« Yanıtla #1 : 28 Nisan 2009, 23:15:25 »

Secdede Vefat  Etti

Bir kimse anlatıyor, duydum ki Dâvûd Tâî,
Hastalanmış yatıyor, hava da güzel idi.

Ziyâret maksadıyle, gittiğimde yanına,
Gördüm koymuş başını, kerpiçten yastığına.

Hem ızdırap çekiyor, hem Kur'ân okuyordu,
Bir âyeti durmadan, hep tekrar ediyordu.

O âyetin mânâsı, şöyle idi meâlen:
"Cehennem'de şiddetli, azap var ebediyyen."

Dedim ki: "Dışarıda, çok güzel bir hava var,
Dışarı çıkarayım, isterseniz bir miktar."

Buyurdu ki: "Ömrümde, hiç uymadım kendime,
Böyle şey istemekten, sığınırım Rabbime,

Ölürsem gömün beni, şu duvar arkasına,
Görmesin kimse beni, vasiyettir bu sana."

Muhterem vâlidesi, anlatır ki şöylece;
Oğlum, ibâdet ile, sabahladı bir gece.

O gün sabaha kadar, namaz kıldı huşûyla,
Sonra da ağlıyarak, meşgûl oldu duâyla.

En son vardı secdeye, bekledi uzun mikdâr,
Kaldırmadı başını, fecir sökene kadar.

Merak ettim doğrusu, onun bu durumunu,
Bir de baktım secdede, teslim etmiş rûhunu.

Vefât ettiği gece, bir ses geldi gâibden,
İşitti cümle âlem, şöyle diyordu aynen:

"Bilin ki Dâvûd Tâî, Rabbine kavuşmuştur,
Cennet nîmetleri, şimdi onun olmuştur.

Cennetler hazırlanıp, süslendiler hep ona,
Ne mutlu Dâvûd'a ki, tam vardı murâdına."

Onun cenâzesini, taşımak gâyesiyle,
Binlerce kişi gelip ağladı gözyaşıyle.

Hazret-i İbn-i Semmâk, gelip cenâzesine,
Şu târihî sözleri, söyledi kendisine:

"Zâten ölü gibiydin, sen ecelin gelmeden,
Görmüştün hesâbını, hesâba çekilmeden."

Sen onun hürmetine, affeyle yâ Rab bizi,
Âhiret derdi ile, dertlendir hepimizi.

Hesaptan  Kurtuluş Yoktur

Bir gün, Halîfe Hârûn Reşîd, Ebû Yûsuf'a; "Beni, Dâvûd'un yanına götür. Onu ziyâret edeceğim. Nasîhat isteyip, duâsını alacağım." dedi. Bunun için kalkıp, Dâvûd'un evine gittiler. İçeri girmek için izin istediler. Fakat içeri girmeye izin alamadılar. Annesine ricâ ettiler. Annesi oğluna; "Evlâdım, müsâde et de içeri girsinler." deyince, o; "Anneciğim, dünyâ ehli ile benim ne işim vardır? Onları görünce, dünyâyı hatırlıyor, âhireti unutuyorum. Bunun için beni mâzur gör." dedi. Annesi tekrar ricâ edince, kırmadı; "Ey benim Allah'ım!"Annenin hakkını gözet, zîrâ onun rızâsı benim rızâmdır." buyurduğun için kapıyı açıyorum." dedi. Halîfe Hârûn Reşîd ile İmâm-ı Ebû Yûsuf içeri girdiler. Dâvûd-i Tâî ile müsâfeha yaptılar. Hârûn Reşîd'in elini tutunca, onun ellerinin nâzik bir el olduğunu belirtti ve; "Ey Halîfe! Bunca zaman ömür ve saltanat sürdün. İnsanlara hükmettin. Sakın zulme meyletme. Zîrâ hesaptan kurtuluş yoktur." buyurdu.

Dâvûd-i Tâî'nin bu tesirli sohbetini dinleyen halîfe kendinden geçip, göz yaşları döktü. Duâsını istedi. Duâdan sonra bir kese altın verdi ve; "Kendi öz malımdandır ve helâldir, alınız." dedi. Halîfenin hediyesini ve ricâsını kabûl etmeyen Dâvûd-i Tâî; "Size mübârek olsun. Bizim böyle şeylere ihtiyâcımız yoktur. Babamdan kalan mal ve mülk satıldığında elime geçen altınlar bize yeter. Rabbim o paralar bittiğinde işimizi bitirip bizi başkalarına muhtaç kılmasın. O kendisine yapılan duâları reddetmez. İzzeti hakkı için kabûl eder." buyurdu.

Hârûn Reşîd ve İmâm-ı Ebû Yûsuf keseyi alıp gittiler. Dâvûd-i Tâî'nin vekilharcına giderek parasının mikdârını sordular. Vekilharcın bildirdiği mikdârı hesab ettiler. Bu ölçüye göre parası hesap edildiğinde şeyhin vefât edeceği günü buldular. Nakledilir ki hesab edilen gün geldiğinde İmâm-ı Ebû Yûsuf; "Gidin bakın bugün Dâvûd-i Tâî vefât etmiştir." buyurdu. Gidip baktıkları zaman vefât ettiğini öğrendiler. İmâm-ı Ebû Yûsuf onun hakkında; "Duâsı makbûldür. Allahü teâlânın indinde yeri seçilmişlerin yanıdır." buyurdu. Biraz sonra haberci, Dâvûd-i Tâî'nin ölüm haberini getirdi.

Aslandan  Kaçar  Gibi

Dâvûd-i Tâî dünyâ malına aslâ kıymet vermezdi. Vefâtından önce ziyâret edenler yastığının kerpiç, yiyeceğinin bir çanak suya batırılmış kuru ekmekten ibâret olduğunu görmüşlerdi. Dünyâ hakkında şöyle buyurdu: "Eğer selâmette olayım dersen, dünyâya, haydi sana selâm olsun, diyerek vedâ et. Eğer kerâmet istersen âhirete, sen nazarımda ölü gibisin, diyerek cenâzesini kılmak üzere tekbir al ve Allahü teâlâyı dileyen tasavvuf yolcusunun alâmeti dünyâya rağbet etmemek, dünyâdan zarûret mikdârıyla yetinmek, fazlasını arayıp sormamaktır ve yükün, uzun yola çıkacak birinin ağırlığı kadar olsun. Sakın bundan fazla dünyâlığı kalbinize yerleştirmeyin ve ey insanlar! Dünyâyı isteyenler, nefislerinin isteklerine karşı acelecidir. Dünyâ hesâbıyla bedenlerini yorarlar. Hâlbuki dünyâya rağbet, dünyâ ve âhirette yorgunluktan başka bir şey değildir. Zâhidlik ise dünyâda ve âhirette rahatlıktır. Öyle ise arslandan kaçar gibi dünyâyı isteyen insanlardan kaçmalıdır."

Ne  İçin  Şerefliydi?

"Hangi güzel yüz ki, toprak olmadı?
Hangi tatlı göz ki, yere akmadı."

Bir şarkıcı kadından, duyunca bu sözleri,
Hidâyete gelerek, yaşla doldu gözleri.

Ve İmâm-ı A'zam'ın, hânesine giderek,
Anlattı bu hâlini, çok taaccüp ederek.

Dedi ki: "Ey efendim, bir söz duydum birazdan,
Şuûrum alt üst oldu, soğudum bu dünyâdan.

Hidâyete gelmeme, sebep oldu bu şiir,
Bu fakire, şu anda, nasîhatiniz nedir?"

İmâm'ın emri ile, öğrendi din ilmini,
Ve ilmine göre de, düzeltti her hâlini.

Sonra da, öyle kavî, sarıldı ki İslâma,
Örnek oldu hayatı, bilcümle müslümâna.

Geldi bir gün Câfer-i Sâdık'ın huzûruna,
Dedi ki: "Bir nasîhat, eyleyin lütfen bana."

Buyurdu ki: "Ey Dâvûd, zâhidisin zamânın,
Benim nasîhatime, var mı ki ihtiyâcın?"

Dedi ki: "Sen Resûl'ün, torunusun bir kere,
Ve mübârek kanından, taşıyorsun bir zerre,

Bu yüzden var elbette, bizlere üstünlüğün,
Senin nasîhatine, muhtaçtır herkes bu gün."

Buyurdu: "Korkum şu ki, mahşer günü, Peygamber,
Bana şöyle bir bakıp, buyurursa "Ey Câfer!

Sen, evlâdım olarak, böyle mi olacaktın?
Ve benim sünnetime, böyle mi uyacaktın?"

Dâvûd bunu duyunca, başladı ağlamaya,
Uğraştı sırf kalbini, Allah'a bağlamaya.

İnzivâya çekilir, sever idi uzleti,
Buna rağmen cihâna, yayılmıştı şöhreti.

Sordular sebebini, devrin âlimlerinden:
"Dâvûd, uzlette iken, bu şöhreti nereden?"

Dediler ki: "Kalbinde, sırf Allah vardır onun,
Yâni Allah'tan başka, kimsesi yok Dâvûd'un.

Mahlûktan yüz çevirip, kul, dönerse Rabbine,
Öyle şeref bulur ki, akıl ermez hâline."

Bir gece otururken hânesinin damında,
Allah'ın kudretini, tefekkürü ânında,

Başladı ağlamağa, Rabbini düşünerek
Düştü komşu damına, kendisinden geçerek.

O zât sesi duyunca bacaya çıktı birden,
Onu görüp dedi ki: "Sen mi düştün deminden?"

Buyurdu ki: "Tefekkür, ediyordum Rabbimi,
Bayılmışım ve sonra, burda buldum kendimi."

Su içine doğrayıp, yerdi hep yavan ekmek,
Nefsi azmasın diye, yemezdi yağlı yemek.

Bir gün bâzı dostları dediler: "Zaîfsiniz,
Size yağlı bir yemek, getirsek yer misiniz?"

"Evet" dediği için, getirdiler önüne,
Lâkin biraz düşünüp, yemedi ondan yine.

Dedi: "Filân kimsenin, nasıldır yetimleri?
Alıp ona götürün, bu nefis yemekleri."

1) Hilyetü'l-Evliyâ; c.7, s.535
2) Tabakâtü'l-Kübrâ; c.1, s.76
3) Tezkiretü'l-Evliyâ; s.141
4) Risâle-i Kuşeyrî; s.74, 75, 76, 301, 329, 572, 579
5) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.2, s.6
6) Nefehâtü'l-Üns; s.94
7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.1050
8- Min Alâmi'l-Ârifîn; s.79
9) Envârü'l-Kudsiyye fî Menâkıbı-ıs-Sâdetü'n-Nakşibendiyye; s.82-86
10) Vefeyâtü'l-Â'yân; c.1, s.177
11) Keşfü'l-Mahcûb; s.109
12) Eshâb-ı Kirâm; s.326
13) Şezerât-üz-Zeheb; c.2, s.256
14) Tabakâtü's-Sûfiyye (Sülemî); s.85
15) Sıfât-üs-Safve; c.3, s.86
16) Sefînetü'l-Evliyâ; s.121
17) Tabakât-ı İbni Sa'd; s.27, 56, 276
18- El-A'lâm; c.2, s.235
19) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.154

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı
15 Ekim 2020, 13:04:50
Mehmed.
Görevli Sorumlusu
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bay
Mesaj Sayısı: 18.662


Site
« Yanıtla #2 : 15 Ekim 2020, 13:04:50 »

Esselamü aleyküm Rabbim paylaşım için razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

15 Ekim 2020, 21:52:31
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #3 : 15 Ekim 2020, 21:52:31 »

Esselamu aleyküm.rabbim razı olsun bizlere bu bilgileri sunan kardesimizden...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

16 Ekim 2020, 04:48:18
Sevgi.
Bölüm Görevlisi
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Cinsiyet: Bayan
Mesaj Sayısı: 17.948


« Yanıtla #4 : 16 Ekim 2020, 04:48:18 »

Aleyküm Selâm. Rabb'im bizleri sevdiklerinin yolundan ayırmasın inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes