> Forum > ๑۩۞۩๑ Güncel Haberler & Tarihden Başlıklar ๑۩۞۩๑ > Yaşamdan Seçmeler > Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız?
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız?  (Okunma Sayısı 488 defa)
19 Mart 2017, 02:55:45
Sefil
Yeni Üyeler
*
Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 28.807


« : 19 Mart 2017, 02:55:45 »



Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız?

BİR MAYIS günü, artık orta yaşlılığa terfi etmiş biri olarak yollardaydım. Hava, tam bir bahar havasıydı. ‘Ahir zamanda çocuk olma’nın bütün ağırlığını yaşayan çocuklarımızı, biraz hafiflemeleri arzusuyla, erkenden ninelerine götürmüştü hanım. Çocuklar hem nine, hem de toprak yüzü göreceklerdi. Ben ise ihtida öyküleriyle meşguldüm. Hayatında ilk kez üniversitede iken bir Müslümanla, üniversite bitiminde ise İslâm’la tanışan bir hanımın önyargılarla cedelleştiği nice yıllardan sonra İslâm’a gelişinin öyküsünü Türkçe’ye aktarmaya çalışmış; bu arada, bir hayli bunalmıştım.

Hava güneşliydi ve güneş yakmıyordu. Bahar beni dışarıya davet ediyor, yorgun zihnim yeni bir ihtida öyküsünün tercümesine elvermiyordu.

Çoluk çocuk emin ellerde, hava da günlük güneşlik olduğuna göre, birçok yazımın doğum vesilesi olagelmiş bir işe gönül rahatlığıyla koyulabilir; ilk anda nereye çıkacağı belirsiz biçimde, sokaklar arasında rastgele bir yolculuğa çıkabilirdim.

Çıkmıştım da. Yolun daha ilk adımında karşıma çıkan gazete manşetleri keyfimi kaçırmıştı lâkin. Zihnim bu manşetlere takılmış halde, sokaklar arasında yürümeyi sürdürdüm. Dar sokaklar, arabaların işgali altındaki kaldırımlar, arabalar arasından selametli bir geçit bulma çabası derken Kadıköy meydanına çıktığımda, bir sürprizle karşılaştım. Bayram değil, seyran değil, hafta sonu hiç değildi. Ama meydan ve meydanı çevreleyen her yer kalabalıktı. Kafeler, kafeteryalar, muhallebiciler, pastaneler, mağazalar, fast-food mekânları, dükkanlar, otobüsler, dolmuşlar, banklar, vapur iskelesi, otobüs durakları.. her yer doluydu. Her yaştan insan, ama özellikle de gençler doldurmuştu meydanı. Cep telefonuyla oyalanarak arkadaşını bekleyenleri de vardı, arkadaşına kavuşmuş halde gezip dolaşanı da. Kimi bir kafede tek başına oturuyor, kimi gruplar halinde gülüp eğleniyordu.

Hafta ortası bu meydanda bu kadar genç olmazdı aslında. Yoksa bir gösteri, bir olay, yahut bir konser filan mı vardı?

Neden sonra anladım ki, bugün hafta ortasıydı, ama yine de tatil günüydü. Bugün, vaktiyle bayram olarak gençlere adanmış bir Mayıs günüydü.

Günün anlam ve önemine gecikmeli de olsa intikal ettikten sonra, bugün bu meydanı gençliği esas alarak gözlemleme düşüncesi içimde belirdi. Bir gözüm denize, bir gözüm meydana yakın vaziyette bir banka oturdum. Vaktiyle bana ‘meydan okumaları’ yazısını düşündüren bu mekânda gençliğe adanmış bir Mayıs günü ‘gençlik okumaları’na başladım. Neye niye bakacağımı aşağı yukarı biliyordum. Ne niyetle bakmayacağımı da. Gözüme ilişen kareler arasında “Gençliğimiz acınacak halde” gibisinden hükümlere ulaşmayı sağlayacak bir seçmecilik yapmaya niyetim yoktu meselâ. Hem, “Gençliği eğitmek lâzım” gibi pedagoji özürlüsü cümleleri oldum olası sevmiyordum. “Gençler kötü durumda” demek kolay, ama genç olmak zordu; bunu çok iyi biliyordum. Rudyard Kipling gibi, ben de, “I know what it is to be young” diyebilirdim, zira vaktiyle ben de bir gençtim, gençliğin ne demek olduğunu iyi bilirdim. Ayrıca, birilerine tepeden bakmak, kişileri yönetilecek ve yönlendirilecek nesneler olarak görmek, hiç sevemediğim tavırlar arasındaydı. Dahası, her hal ve şartta, Allah’ın insanı temiz bir fıtratla yarattığına dair inancım vardı. Her insanın aynı temiz fıtratla dünyaya geldiğini, Sevgili Peygamberim'den öğrenmiştim zira. O yüzden, fetret manzaralarının hakim olduğu durumlarda dahi, fetrete karşı fıtrata itimadım tamdı.

Ne var ki, bu ülkede sittin senedir ‘durumdan vazife’ çıkaranların ‘vazife’den çıkardıkları ‘durum’ da meydandaydı işte. Ve bende uyanan düşünce, meydandaki bu ‘durum’dan bir ‘vazife’ çıkarmaktı.

O gün o meydanda o banka oturmuş halde, bu ülkede birilerinin kendi tekellerinde zannettiği birşeyi yaptım. Ortadaki ‘durum’a baktım ve bu durumdan bir ‘vazife’ çıkardım. Ne ki, kelime anlamı dahi ‘selam’ ve ‘barış’ olan İslâm’a savaş açanların yaptığı türden bir sosyal-siyasal mühendislik vazifesi değildi çıkardığım. Bilakis, ‘empati’ydi. Otuzaltı yaşına gelmiş, evlenip barklanmış, gençlikle gelen bir dizi soru ve sorundan bir şekilde kurtulmuş biri olarak gençlere dair ahkâm kesmek kolaydı; ama aslolan, empatik olmak, kendisini o gençlerin yerine koyup onları anlamaya çalışmaktı. O yüzden, o meydanda, kendi gençlik günlerime dair hafıza arşivimde kayıtlı notlardan da istifade ile, kendimi yirmi yaş genç olarak düşündüm. Onbeş, onyedi yahut ondokuz yaşında olsaydım şu ortamda ne yapardım, ne düşünürdüm, neden nasıl etkilenirdim, neye nasıl tepki verirdim; anlamaya çalıştım. Meydanda bu düşünceyle gezindim, vitrinleri bu nazarla seyrettim; mağazaları, gazete bayilerini, seyyar CD tezgahlarını, kitapçıları, kasetçileri bu nazarla taradım; yol boyu gelip geçen arabalara, insanlara bu nazarla baktım. Vâkıa ortadaydı: Genç olmak her zaman zordu ama, ahir zamanda genç olmak zorun zoruydu.

Ahir zamanda genç olmak, bir bakıma, herşeyin maddeye indirgendiği bir çağda, maddenin olanca ağırlığı ve duygusuzluğu ile üzerine çöktüğü bir karabasan yaşamaktı. Lisede yahut üniversitede okuyan yahut şu veya bu işyerinde çalışan veyahut çalışacağı iş arayan bir genç, genç olarak heveslerin ve heyecanın zirveye tırmandığı bir süreci yaşarken, her gün bir üst modeli çıkan arabaların metalik ağırlığı altında eziliyordu meselâ. İnsanların araba modeli, gömlek markası ve beden ölçüsü ile değerlendirildiği bir zamandı yaşanan.

Böyle bir zamanda ‘genç’ denince anlaşılan şeyin ne olduğu, ‘gençlik’in neye indirgendiği, öncelikle ‘gençlik ve spor’ bakanlığının adından; ilaveten, sözümona gençlik filmlerinin birbirinin tekrarından öteye geçmeyen ana temasından; keza, gençlik adına çıkarılan dergilerin ruj-blucin-jöle-parfüm-gömlek reklamları arasına serpiştirilmiş bol resimli yığınla şarkıcı-manken-oyuncu-kim kiminle-in’ler ve out’lar haberinden rahatlıkla anlaşılabilirdi. Maamafih, gerek gençlik dergilerinde, gerek sair dergilerin, gazetelerin, TV’lerin, internet sitelerinin ve radyoların gençlikle ilgili yayınlarında ‘gençliğin sorunları’na değinilmiyor değildi. Gelin görün ki, buralara bakınca, gençliğin ‘cinsel sorunlar’dan öte bir derdinin olmadığını, genç olmanın da ‘cinsel sorunlu olmak’tan ibaret olduğu pekâlâ sanılabilirdi. Sergilenen, gençliği cinselliğe indirgemekten ibaretti.

O gün o meydanda dolaşan blucinli yahut mini etekli kızların, gözucuyla onlara bakan delikanlıların, hatta o kızlar gibi giyinmeye utanan genç kızlar ile o şekilde giyinmiş kızlara bakmaya utanan delikanlıların sorunları arasında ‘cinsellik’in olmadığı söylenemezdi elbette. İnsanın ete-kemiğe indirgendiği bir zamanda; gençlik adına yapılan her etkinliğin ve her yayının ‘cinsellik’ boyutunu muhakkak içerdiği bir zamanda; gözlerin, gönüllerin ve zihinlerin bu yöne adeta zorla ve ısrarla sürüklendiği bir zamanda, ortada bir ‘cinsel sorun’un varlığı kaçınılmazdı. Ne ki, helâlinden çözüm yolunu Rabbimizin bize rahmetiyle bildirdiği bu sorunun ötesinde, gençlerin başka bir dizi sorunu vardı. Ama bunlar aklı fercine inmiş ahir zaman ukalalarınca asla yazılmazdı. İnsanların ‘para’sı kadar değerli olduğu şu ortamda, kendisini ‘para’sızlıktan dolayı değersiz bilen kaç genç vardı acaba; bilemezdiniz. Hem, kaç gencin hayatının gayesi, ‘bu zamanda her şeyin anahtarı’ olduğu hükmünden hareketle, ‘para’ya kilitlenmişti kimbilir?

- Dün caddeden son model Ferrari’yle lastikleri öttüre öttüre yol alan züppe, kaç gencin aklını çelmelemişti acaba?

- Babası kapıcı olduğu için kendisini değersiz zannederek okula giden kaç genç vardı?

- Babasının dürüstlüğünün, yumuşak huyluluğunun, dindarlığının, temizliğinin beş para etmediğini hissederek, kendi geleceğini böylesi gerçek değerlere bedel ‘hakim değerler’e göre kurma yönünde şeytanî iğvalara maruz kalan genç sayısı acaba ne kadardı?

- Hem bu sabah kaç genç kız, aynaya bakarken siyah saçı ve esmer teni için üzülmüştü? Bugün kaç genç kız, saçını sarıya boyatmak üzere kuaföre uğramıştı?

- İnsanlar nazarında ‘değerli,’ yani ‘manken gibi’ olabilmek için fazladan on santim boy kazanmaya kendini mecbur bilen, o yüzden her türlü ortopedik felaketi göze alarak on santimlik topuklu ayakkabılarla yollara düşen genç kız sayısını kim biliyordu?

- Bu gençlerin her birinin yüreğinde kopardığımız hoyrat fırtınaların bedelinden haberdar mıydık?
Gençliği cinselliğe, genç kızlığı sarı saçlı beyaz tenli 1.70’lik manken görüntüsüne, delikanlılığı ise asgari 1.75’lik atletik bedene ve spor arabaya indirgeyen hakim anlayışın yol açtığı sorunların her biri, başlıbaşına bir inceleme konusuydu. O sorunların her biri, dünyanın her yerinde her gün binlerce, yüzbinlerce, hatta milyonlarca genci mutsuz ediyor; binlerce, yüzbinlerce aileyi kavga, öfke ve gözyaşı içinde mutsuzluğa sevkediyordu. Babası kendisine Reebok ayakkabı alamadı diye intihara yeltenen gençlerin olduğu bir dünyadaydık da, bu dünyanın bir ayakkabıyı uğrunda intihara teşebbüs edilecek hale nasıl getirdiğini analiz edebilmiş miydik?

Oysa, birilerine kalsa, liseli Neşe’nin sorunu ‘kepek sorunu’ndan ibaretti. Filan şampuan üç artı bir formülüyle bu sorunu çözerdi. Genç dediğin, bir cep telefonuyla özgür olur, bir şişe kola’yla kolayca özgürlüğün tadını bulur, karşısındaki insana değil, arabasına veyahut blucinine aşık olurdu!

Bırakalım ötesini; sadece bu örnekler dahi, ahir zamanda genç olmanın zorluğunu ilk elden bildiren işaretlerdi.

Kendime bir bilimsel uzmanlık alanı seçsem, galiba ‘semiyotik’i, yani ‘göstergebilim’i seçer; sonra, böylesi bin türlü ‘gösterge’yi alıp, yaşadığımız günlerin ‘genç’liğe yüklediği anlamı ayrıntısıyla gösterirdim. Maamafih, bir semiyolog olmadan da, gençliğe yüklenen bu anlamın, özetle, ‘görüntü ve göster...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız?
« Posted on: 28 Mart 2024, 18:49:44 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? rüya tabiri,Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? mekke canlı, Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? kabe canlı yayın, Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? Üç boyutlu kuran oku Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? kuran ı kerim, Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? peygamber kıssaları,Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız? ilitam ders soruları, Ahir zaman kavramını nasıl algılamalıyız ve neler yapmalıyız?önlisans arapça,
Logged
19 Mart 2017, 16:52:24
Ceren

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 26.620


« Yanıtla #1 : 19 Mart 2017, 16:52:24 »

Esselamu aleykum.Rabbim bizleri ahir zamanin bu dehsetli gununde onun yolundan ayrilmayan ve onun emri dairesinde yasayan kullardan eylesin insallah....
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes