> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Yoldaki İnsana
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Yoldaki İnsana  (Okunma Sayısı 691 defa)
30 Ekim 2010, 17:27:37
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 30 Ekim 2010, 17:27:37 »



Yoldaki İnsana...

Sâdık Dânâ


Dünya serî-üz zevâldir. Her gelen muayyen bir müddet yaşar. Bazısı genç, bazısı yaşlanmış bir şekilde ahirete intikal eder. Ne mutlu bu imtihanı verebilenlere... Cenâb-ı Hak bizi kendine kul yaptı. Yerde sürünen bir haşere yapabilirdi. Habîb-i Edîbine ümmet yaptı. Bunlar bizim için büyük nimetler... Ama işte bu yoldan istifade etmek lâzım.

İnsanlar iki kısım: Cenâb-ı Hakka vâsıl olanlar, Cenâb-ı Hakka vâsıl olamayanlar. Cenâb-ı Hakka vâsıl olamayanlar zâhiren ibadet ederler. İbadetleri çoktur, sehere kalkanlar bile vardır. Fakat kalb vaziyetleri inkişaf etmemiştir. Herşeyi kendilerine mal ederler. Ben yaptım, ben ettim vs. derler. Kardeşlerini lâyıkıyla sevemezler. Halbuki hakiki bir kul herşeyin Cenâb-ı Hakk'tan olduğunu bilir. Madem ki Cenâb-ı Hakk böyle güzel ikramlar yapmış bize, biz de olmayanları bu yola girmesi için teşvik edeceğiz, böyle arzu edeceğiz.

Bilhassa muvaffak olabilmek için yegâne şart ve basamak, Kur'an'ı Kerim ahkâmına çok dikkatli olmak. Gaflet muvâfık değil. İnsan bastığı yeri muhakkak bilmesi lâzım. Cenâb-ı Hakk neyi emretti, neyi yasak etti, bunun üzerinde titizlikle titreyeceğiz. Kuru kuruya ben dervişim demek kâfi değil. Bu hususlara dikkat edeceğiz ki tam terakkî edelim.

Bu hususlara dikkat ettikten sonra haram ve helâl mevzuunda da dikkatli olacağız. Davranışlarımız muhakkak helâl olacak. İnsan dikkat ederse Cenâb-ı Hakk her türlü kolaylığı lütfu ihsan eder. Daha sonra azimli olacağız. Dünya meşgâle yeridir. İnsan her gün hoşlandığı veya hoşlanmadığı binbir gaileyle karşılaşır. Sırasına göre aileden mutazarrır olur, ailesi itaatli olmaz; zenginken fakir düşer. Bazen fakirken zengin olur. Fakirken zengin olanlar şımarmamalı, yine kulluk vazifelerini ifa etmelidirler. İnsan sıhhatliyken sıhhatsiz hale düşer. Fakat azimli olursa kulluk vazifesini yürütür. Bir kul ne kadar Cenâb-ı Hakk'ın yolunda olursa Cenâb-ı Hakk onun sadrına dünyadayken o kadar çabuk inkişaf verir. Herşey ona hoş gelir. Hiçbir keder onu sıkmaz, herşey tatlı gelir.

Seherlerde kalkacağız, teheccüd namazımızı ifa edeceğiz. En aşağı iki rekat... Arzu edenler dört veya altı kılarlarsa nûrun alâ nur. Sonra manevî dersimizi seve seve yapmamız lâzım. Adet yerini bulsun diye yapılan namaz niyaz pek muvâfık değildir. Bazısı vardır der ki: "Ben yirmi senedir namaz kılıyorum ama zevk alamıyorum." Bunun sebebi var: Ya harama helâle dikkat etmiyor veyahutta namazın ehemmiyetini idrak etmiyor. Namazın ehemmiyeti idrak edilirse ondan çok büyük tefeyyüzler cereyan eder. Manevî ders de böyle... Seherlerde kalkacağız; ne emredilmişse harfiyyen onu icra etmek lâzım. Ders yaparken de gönlümüzü tam Cenâb-ı Hakk'a vermemiz lâzım. Öyle bir an ki o, tam Rabbımızla beraber olunan bir an... Cenâb-ı Hakk ile her zaman beraberiz amma tabiî o zaman daha istisnâî bir zaman ve zemin olmuş oluyor. O şekilde gönlümüzü vereceğiz. O sırada ne ukba, ne dünya, ne aile, ne çoluk, ne ana, ne baba, ne evlat, ne komşu... Tamamen kalbimizden çıkaracağız. Tam, hakiki zikir olmuş olur. Böyle boynumuz bükük olarak Rabbimize iltica edeceğiz. "Allah, Allah" derken o ruhu içimizde duymamız lâzım. Dil Cenâb-ı Hakkı anmış veyahutta öyle sessiz olarak öbür tarafta binbir türlü havatır içinde olursak tam bir semere vermez. Çünkü letâiflerin çalışması lâzım. Bunlar manevî lambalar... Kalb, ruh, sır, hafi, ahfa, nefis daha sonra zikr-i küll, nefy ü isbat, murakabe dersleri birbirini takip eder. Ama bu durduğu yerde olur mu? Durduğu yerde olmaz. Bir hafız durduğu yerde hafız olabilir mi? Olamaz. Dirayetli bir hocaefendinin karşısına geçecek, kendisi kabiliyetli olacak, o zaman Cenâb-ı Hakk'ın lütfuyla hafız olur. Ama Cenâb-ı Hakk üç-beş kulunu böyle istisnâî olarak hafız yapmış; olabilir. Hicaz'da birisi vardı; gece yatıyor, sabah kalkıyor, bakıyor ki hafız olmuş. Ama bu Cenâb-ı Hakk'ın milyarda bir kuluna nasib olan bir şey. Herşeyin bir adabı vardır muhakkak. Birincisi bu.

İkincisi, dersimizi muhakkak îfâ edeceğiz. İster hasta olalım, ister sıhhatli... İnsanın bazen günü gününü tutmaz, çok hazırlık yapar; aman bugün şöyle ibadet edeyim diye ama arzu ettiği gibi olmaz. Buna rağmen gene sebat edeceğiz. Bunun da yegâne ilacı akşamları erken yatmak. Hakiki mü'min mâlâyani ile, lüzumsuz şeyler ile iştigal etmez; yatsı namazını kılar kılmaz, saat 10'da hemen yatar. İlk saatlerdeki uyku insanlar için çok faideli, sonrakiler öyle değildir. Gece iki gibi filan kalkarız. Vazifemizi güzelce îfâ ederiz. Bunun birinci şartı erken yatmak, ikinci şartı da akşamları mideyi doldurmamaktır. Yemek ihtiyacımız varsa öğle yemeğini biraz daha kuvvetli yeriz, akşam yemeğini hafif tutarız. Evlerde aksine akşam yemeği kuvvetli yeniyor, öğle yemeği hafif tutuluyor. Buna da dikkat edelim inşaallah.

Üçüncüsü, dünyacılarla mümkün olduğu kadar ihtilat etmeyeceğiz. Bu, onları hor görmek değil, onların nasibi öyle. Dünyacılarla ihtilâtı azaltacağız. Çünkü dünyacı hep dünyadan konuşur. Yemek, içmek, hayat pahalılığı, karısından, kızından, oğlundan şikâyet, havadan, sudan, kendi sıhhatinden şikâyet vs. faideli değildir. Faideli olan sohbettir. Sohbette Allah için ayet-i kerîme, ehâdîs-i şerîfe, evliyâullah menâkıbı, sözleri, nasihatları, konuşulur; kalbten dünya muhabbeti ve kederi çıkar, Mevlâ muhabbeti girer. Hem manevî dersimizi yapacağız, hem de sohbetlerimize devam edeceğiz.

İnsan sohbete girdiği zaman ile sohbetten çıktığı zaman kendini yoklasın. Sohbetten önce ne kadar yorgun, argın olursa olsun, sohbetten sonra çivi gibi dimdik çıkar; çünkü sohbette dünyanın sıkıntısı geçer, Mevlâ muhabbeti girer. Bir kalbe de Mevlâ muhabbeti girdi mi, herşey tamamdır, elhamdülillah. Bu hususlara dikkat edeceğiz.

Birçok kimseler var; elli sene evvel vazife almış, soruyorsunuz, "Elhamdülillah Cenâb-ı Hakk bir kere olsun terkettirmedi" diyor. Çünkü azimli ve sebatkâr, Cenâb-ı Hakk da yaptırıyor. Azimli ve sebâtkar olmasa muvaffak olamaz.

Bizim yolumuz büyük velîler yolu. Alelâde, düzmece yapılmış bir yol değil. Abdülkâdir-i Geylânî Hz.lerinin, Şâh-ı Nakşibend Hz.lerinin ve emsali gibi Cenâb-ı Hakk dostlarının hayatlarına gıbta ediyoruz. Biz madem onları seviyoruz, onların yolundayız; gayret edildi mi Cenâb-ı Hakk aynı neşeyi bize de verir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ın hazinesi geniş. Olsa da olmasa da nasibimize göre olanı alırız; yalnız bu hususları dikkatle yapacağız. Bu işi ciddi olarak, seve seve yapalım ki terakkî edelim.

Sonra, herşeyin Hak'tan olduğunu bileceğiz. Hak, hukuka dikkat edeceğiz. Ailemize hürmetli ve şefkatli olacağız. Noksanlıkları varsa telafi edeceğiz. Kendi haline bırakmayacağız. Mücadele vs. muvafık değil, hep şefkatle muamele edeceğiz. Nasıl bir anne evlâdının ne kadar kötü hali olursa olsun bu bunu terkeder diye örtbas eder; herkes de birbirine böyle olacak. Ufak bir konuda hemen dirsek çevirmek muvafık değil.

Dersimizi yapacağız, sohbete devam edeceğiz. Zaten biz bunları yaparsak kötü huylarımız iyi huya döner. Bazı insan kinci olur, haset, tecessüs sahibi olur, kibirli olur... Bunlar, Allah muhafaza etsin, sevilmeyen ahlâklar. Fakat biz gönlümüzü Cenâb-ı Hakka verdikçe güzel güzel hasletler teessüs eder. Şefkatli, merhametli, hoşgörülü oluruz. Niye? Çünkü Cenâb-ı Hakkı biliyoruz. Bilenle bilmeyen bir olur mu? Olmaz. Cenâb-ı Hakkın izniyle böyle güzel huylara dönüş yapmış oluruz. İşte bu yolun kıymetini bilelim.

Biri doktora gitse, doktor para ister. Halbuki maneviyatta para yok. Altı ayda bir, engeç senede bir görüşülmeli ki terakki edilebilsin. Bazı insan terakki eder, farkında değildir, görüşmez; öyle gider. Bazı insan noksanları vardır; o da görüşmez, noksanlığı temadi eder, gider. Bunlara da dikkatli olalım ki bu güzel yoldan istifade edelim.

Mümkün olduğu kadar birbirimizi seveceğiz. İstidatlı olanlara da bu yolu tavsiye edebiliriz. Bir arkadaşımız var; kendisine bu yol nasib olmamış. Kendisine bu yolu tavsiye ederiz; o da girer, onun sevabını biz de alırız. Çünkü bir kışır var, bir de lüb var. İnsan dediğimiz zaman kan, kemik, ceset hatıra gelir ama hakiki insan bu değil. Cenâb-ı Hakk insanın ruhuna hitab ediyor. Ruh-u insan mânen tekâmül ettikçe, insan o zaman terakki ediyor. İnsan gün geliyor, toprağın altına giriyor. Fakat ruh-u insani öyle değil. O bakımdan bu hususa da dikkat edelim. Rabbımız hepimizin yardımcısı olsun.

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Yoldaki İnsana
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 09:13:52 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Yoldaki İnsana rüya tabiri,Yoldaki İnsana mekke canlı, Yoldaki İnsana kabe canlı yayın, Yoldaki İnsana Üç boyutlu kuran oku Yoldaki İnsana kuran ı kerim, Yoldaki İnsana peygamber kıssaları,Yoldaki İnsana ilitam ders soruları, Yoldaki İnsanaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes