> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > İmandan Zevk Alma Yolculuğu
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: İmandan Zevk Alma Yolculuğu  (Okunma Sayısı 873 defa)
04 Kasım 2010, 11:02:19
Zehibe

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 31.681



Site
« : 04 Kasım 2010, 11:02:19 »



İman’dan Zevk Alma Yolculuğu

Abdurrahman Candan


İşin aslı kalbe dayanır. Eğer kalp Allah’tan başka şeylere ilgi duyup kendini kaptırırsa hali haraptır. Kalbin eşlik etmediği ve sadece şekli olarak yapılan amellerle hiçbir mânevi hal ele geçmez.

İnsan, ahsen-i takvim üzere yaratılmış bir varlıktır. Rabbimizin bütün sanatı onda görünür, ne var ki Hak Teâlâ hikmeti gereği insana en olumsuz sıfatları da vermiş, tabir yerindeyse onda belhüm adall (hayvandan da aşağı) özellikleri de var kılmıştır. Öyle ki bazı insanlar ahirette keşke toprak olsaydım diyecek kadar insanlıklarından utanacaklardır. Tasavvuf büyükleri insanı bu tehlikeden korumak için daima onu kendi gerçeğini görmeye teşvik etmişlerdir. İmam Rabbanî hazretleri bu konuda 45. mektupta detaylı bilgi verir, insanın zaaf noktalarını ve kemâlatını şu şekilde anlatır:

Mahlûkat içinde (manevi terbiyeye) en çok muhtaç olan insandır. Onun bu kadar muhtaç oluşu kendisinin câmî bir varlık olmasındandır. Nitekim diğer canlılara topluca gerekli olan şeyler insana tek başına lazımdır. Bu nedenle ihtiyaç duyulan her şeyle insanın bir tür özel alakası bulunmaktadır. Dolayısıyla insanın diğer şeylerle olan alakası bütün mahlûkâtın bağlarından çok daha fazladır. Bu tür alakalar ise onu Yüce Allah’tan alıkoymaktadır. Bu konuda yaratılanlar arasında en talihsiz olanı insanoğludur.

İmam’a göre insanın hem üstünlüğü hem de zafiyeti onun câmî varlık olmasında yatmaktadır. Zira insanda bulunan özellikler kâinattaki hemen her varlığı kuşatmaktadır. Bu konu İbn-i Arabî hazretleri tarafından da ele alınmış, insanda Allah Teâlâ’nın hem cemâl hem de celâl sıfatları tecelli ettiği için insanın câmî bir varlık olduğu ortaya konulmuştur. İnsan câmiiyyeti ve kapsayıcılığı gereği bütün varlıklarla kolayca bir alâka kurabilmekte, vahşi hayvanları evcilleştirebilmekte, yunus balıkları ile konuşabilmekte hatta cinlerle bile iletişime geçmeye çalışmaktadır. Her varlıkla ilgi kurabilme insanın üstünlüğü olduğu kadar onun ilgisini dağıttığı için zafiyeti de olmaktadır. Aslında Hakk Teâlâ’nın yeryüzündeki halifesi olabilmesi için insanın bu çok yönlülüğü elzemdir. Ne var ki insan bu özel konumunun yükümlülüklerini çoğu zaman unutarak; diğer mahlûkatı Allah adına idare etmesi gerekirken dünyanın câzibesine kapılarak onlar tarafından idare edilme zavallılığına düşmektedir. İmam bu konuyu şöyle dile getirir:

Bil ki; İnsan ilgi duyduğu şeylerin kirleriyle lekelenir ve (Hakk Teâlâ’dan) mahrum kalır. Hakikat-i câmia olan kalbin aynasını, Hakk Teâlâ dışındakilere duyulan muhabbet sebebiyetle oluşan pastan arıtıp parlatmak gerekir. Bu kirleri arıtma ve kalbi parlatmanın en etkili vasıtası Peygamber Efendimiz’in sünnetine uymaktır. (42. Mektup)

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bütün mahlûkata hizmet etmesine rağmen, onların tesirinde kalmamış, gönlünü sadece Rabbine bağlamıştır. Onun sünnetinin en büyük hedefi; insanı nefsânî adetlerden kurtarmak ve insanı dünyaya köle eden nefsâni bağlardan âzâd eylemektir.

Ne ilginçtir ki, aynı insanoğlu diğer varlıklardan daha üstün oluşunun sebebi onun câmîiyyetidir. Bu sebeple onun aynası (diğer varlıkların tümünden) daha kapsamlı olmuştur. Diğer mahlûkatın aynalarının tümünde tecelli eden onun tek bir aynasında zuhur etmektedir. Bu bakımdan mahlûkâtın en üstünü insan olduğu gibi onların en kötüsü de yine insanoğludur. (45. Mektup)

İmam’a göre bunun en açık delili insanlar arasından Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) gibi mümtaz bir varlık çıkmışken, Ebu Cehil gibi bir zalim de çıkabilmiştir. İsm-i câmînin en büyük mazharı olan insan kendine zıt olan varlıkları kontrol altına alabilme ve içinde aynı anda birbirine zıt özellikleri barındırabilme imkânına sahip yegâne varlıktır. Bu özelliği ile Rabbine çok yakın olduğu kadar, O’ndan çok da uzak düşebilmektedir. Öyle ki ulûhiyette hâşâ Allah Teala’ya ortaklığa bile razı olmamakta, kendisinin tanrı olduğunu iddia edebilmektedir.

Bu sebeple insan kâinattaki konumunu iyi belirlemeli ve kendisini dev aynasında görmemelidir. Aynı şekilde kendi vücudunda aslın nefis ve onun hazları değil, ruh ve kalp olduğunu fark etmeli ve bu şekilde onları merkeze alarak bir hayat sürmelidir.

İşin aslı kalbe dayanır. Eğer kalp Allah’tan başka şeylere ilgi duyup kendini kaptırırsa hali haraptır. Kalbin eşlik etmediği ve sadece şekli olarak yapılan amellerle hiçbir mânevi hal ele geçmez. Bunun yerine hem kalbin mâsivâdan yüz çevirmesi ve hem de Allah’ın emrettiği bedenî ibadetlerin yerine getirilmesi gerekir.

Kalb ve gönül hâkim değil de mahkûm olursa böyle bir insan nefs-i emmârenin kontrolünde olup manen hasta bir insandır. Böyle bir kişi maneviyattan ve sâlih amellerden hiçbir şekilde tat almaz. İmam Rabbanî’ye göre kalbî hastalıklarla beraber iman sahibi olmak safra hastalığına yakalanan bir insanın şeker yemesine benzer. Zira safra hastasına şeker acı bir tat verir, hâlbuki hasta olan şekerin tatlı olması gerektiğini bilir. İşte insanın şekerden yani imandan zevk almasının şartı kendi gerçeğini bilerek gerekli nefis tezkiyesini yapmasına ve en az nefs-i mütmainne seviyesine ulaşmasına bağlıdır.

İşte o zaman iman insanın içten kabullendiği bir şey olur ki bu düzeyde bir iman yok olup gitme tehlikesinden uzaktır. “Bilin ki; Allah’ın dostlarına ne korku ne de hüzün vardır. (Yunus, 62) ayeti böyle bir iman sahibinin durumunu beyan etmektedir. Allah Teala ümmî ve Kureyşli olan Peygamber hürmetine bizleri bu mükemmel ve hakiki imanın şerefine erdirsin. (46. Mektup)

İşte tasavvuf İmam’a göre imandan zevk alma seviyesini gerçekleştirmeye çalışır: Seyr u sülûktan ve nefsi tezkiye etmekten maksat, “Onların kalplerinde hastalık vardır” (Bakara, 10) ayetinde işaret edilen manevi arızaları ve kalbi hastalıkları gidermek suretiyle imanın hakikatinin elde edilmesidir.”

İdrak etmekte olduğumuz mübarek Ramazan ayı insanın kendini toparlaması ve iç dünyasına çeki düzen vermesi için büyük bir fırsattır. Tutulan oruçlarla zayıflayacak olan nefislerimizin zikir, fikir ve Kur’an ile güçlenen ruhumuza boyun eğmesi duasıyla…

[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: İmandan Zevk Alma Yolculuğu
« Posted on: 19 Nisan 2024, 12:45:23 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: İmandan Zevk Alma Yolculuğu rüya tabiri,İmandan Zevk Alma Yolculuğu mekke canlı, İmandan Zevk Alma Yolculuğu kabe canlı yayın, İmandan Zevk Alma Yolculuğu Üç boyutlu kuran oku İmandan Zevk Alma Yolculuğu kuran ı kerim, İmandan Zevk Alma Yolculuğu peygamber kıssaları,İmandan Zevk Alma Yolculuğu ilitam ders soruları, İmandan Zevk Alma Yolculuğuönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes