> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Haydi hicrete
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Haydi hicrete  (Okunma Sayısı 852 defa)
03 Haziran 2010, 10:06:40
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 03 Haziran 2010, 10:06:40 »



Haydi Hicret'e ... (Heyye ile'l-Hicrati)

Sizce Peygamberimiz(sas) bir “Genel Başkan” ve O’nun(sas) Sünneti de, bir parti tüzüğü müdür? Peki Allah(cc) bir “Hükümdar” misali, gönderdiği Kur’an da, bir “Anayasa” gibi midir? Yani Allah(cc) ve Rasulü’nün(sas) sözleri, bir anayasa ya da parti tüzüğü misali, zamanın ya da ortamın değişmesi ile değişikliğe uğrar mı? Ya da onu birileri, dilediği gibi anlayıp; birinin lehine kullanabildiği bir hükmü, diğerinin aleyhine kullanabilir mi?

Eğer cevabınız “hayır” ise, parçası olduğunuz düzen ile Allah’ın(cc) nizamı arasındaki farkı fark edip, neyi savunmanız gerektiğinin farkına varmalısınız Aynı şekilde; Kur’an ve Sünnet’i, sahabelerin anladığından farklı anlayıp pazarlayanlara karşı uyanık olmalısınız Uyanıklık da, birini kendinize “gözcü” seçmek değil; “bizzat” uyanık olmaktır Yani Hz Ali’nin(ra) cümlesi ile; Hakkı birileriyle tanımadan evvel, Hakkı tanımak; süzgeçten geçirip, seçmektir

Ve yine, sizce Peygamberimiz(sav)bir ideolog muydu? Ya da dinimiz bir ideoloji mi? Cihad, kavga; tebliğ de, propaganda demek midir?

Eğer cevabınız “hayır” ise, çevrenize bir göz gezdirmeli, cemaat propagandası ile “emr-i bi’l ma’ruf(!)” yapanların, cemaatsel ve mezhepler arası ihtilafları kavgaya dönüştürüp “cihad”a(!) soyunanların ve ayrıca, Rasulullah’ı(sas) devre dışı bırakıp, onu bir “filozof” misali görüp, işlerine gelen cümlelerden başka “hadis” kabul etmeyen “Kur’an Müdafîleri”nin(!) farkına varmalısınız

Ve yine, siz, birilerini kurtarmayı, kendinizi kurtarmaya mı tercih ediyorsunuz?

Eğer cevabınız “evet” ise, siz “BEN”cisiniz demektir Herkesin ve her fırkanın(grubun, cemaatin), kendisini “kurtulan”(fırka-i Naciye) zannetmesi, işte bu garabetin resmidir

“Vallahi ben bile nasıl karşılanacağımı bilmiyorum” [1] diyen bir Peygambere; kurtulduğu için(!) kurtarmayı düşünen bir ümmet…

“Ben”i kurtaramayan, “Biz”i kurtarabilir miydi? O halde evvela, “BEN”den “HİCRET” [2] gerekliydi Ve bu “hicret”te kişi, hem “Muhacir”, hem “Ensar” olmasını öğrenmeliydi Kendinden “hicret” ederken, kendisine, kendisinden başka yardım edecek kimsenin olmayacağını bilmeliydiAma; bu “sessiz hicret”ten sonra, büyük bir dönüşün olacağına da inanmalıydı Yabancı bir tarihçinin ifadesiyle; “Gerçek şu ki; büyük dönüşler, her zaman, sessiz bir hicretten sonra olmuştur…”

Peki, neydi “hicret”i bu denli önemli kılan? Mesela; Allah Rasulü(sas), kendisini candan seven, davası uğruna her türlü cesaret ve fedakarlığı gösterebilen, her türlü tehlikeyi göze alan, İslamî hareketin temel taşlarını yerleştirmede büyük pay sahibi olan o güzide ashabına(raecmain), vasfedilebilecek yüzlerce sıfat varken, neden “MUHACİR” demekle yetindi? Ya da; “Tarihin başlangıcı” olarak, hep bir din önderinin doğumu ya da yine bir liderin zaferi vb olayları başlangıç kabul eden takvimlerin aksine, İslam neden Rasulullah’ın(sas) doğumunu ya da onlarca zaferinden herhangi birini değil de, “HİCRET”i başlangıç kabul etti?

Tarihin başlangıcını, “zamanın başlangıcı” olarak düşünürsek, “çok derin” anlamlar içeren bu vakıada, yüzeysel de olsa bazı cevaplar bulabiliriz

Ve zaman başladı…

Durmuş, donmuş, hareketini yitirmiş zaman ve insanlığın harekete geçebilmesi için “HİCRET” şarttır Evvela “enfusî” ve –gerekiyorsa- “âfâkî” hicret…

“Ben”in ruhu(canlılığı, dinamizmi), yine “Ben”in içine bir tohum misali gömülmüş ve gizlenmiştir Şayet bu “ben”i işlemez, yetiştirmede bir çaba harcamaz ve öylece toprağın içerisinde bırakırsak, bu, “ben”in kabristanı olur sadece Şayet, bir çiftçi edası ve bilinciyle onu güzelce besler, filizlendirir ve “öz” toprağından geçirirsek, işte o zaman hayatımızın meyvesini elde etmiş oluruz İşte bunu öğreten bir ibadet armağan etmiştir Yaradan bize: “Hac”! Hac ibadeti, “ben”i “biz”de eritmeyi, “biz”de fenâyı(yok olmayı) öğretir Aslında “insan” bir bütündür; onu “Hasan, Ahmed, Ayşe” yapan, kendi belleğimizin bir ürünüdür İşte “Hac”da, kadını erkeği değil, Ayşe’yi Hasan’ı değil; yani cüz’ü(parçayı) değil, küll’ü(bütünü) görürüz Orda fert, yani her “ben”; “insan”a, yani “biz”e dönüşmüş, “biz”de fenâ(yok) olmuştur Bu yüzden, Kabe’de oturmak yoktur, durmak yoktur; topluluğa katılmak, tavaf eden toplulukta “yok” olmak vardır; “ben”liği eritip, “biz”e yol almak vardır“Hac”da öğretilen budur Dünya zevklerinden ayrı, münzevî bir hayat yaşamayı; yani (güya) “zühd ve takva”yı(!) camilerde ya da evinin bir köşesinde değil; “toplum”da, “meydan”da, “fedakarlık”ta aramalısın

Sürekli “BEN”den söz ediyor olmakla, ne edebî bir sanat, ne felsefî bir doktrin(öğreti) ve ne de “Vahdet-i Vücûd” kokan “batıl” bir hava estirmek değil amacımız Sadece; çevrenin, aydınların, bilginlerin, TV’lerin bizde oluşturduğu “BEN” ile Rabbimizin tertemiz Tevhid fıtratı üzere yarattığı “BEN”in arasındaki uçurumu “düşün”meye(tefekkür) sevketmek ve “BEN” sanılandan, gerçek “BEN”e “hicret”e teşvik etmek adına şahsî bir çabadır Çünkü, bu iki “BEN”den aslolana “hicret” etmedikçe, uhuvvet-i İslam’ın(İslam kardeşliği) gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır Bu gerçekleşemeyince de, kuzu misali otlatılmaya, yolunmaya, kurda kuşa yem olmaya mahkumiyetten beraat etmek imkansız olacaktır

“Hicret”, iki zıt kavramın(devrim ve inkılap) bir arada bulunduğu, kavramlar ötesi bir içeriğe sahiptir Hicret; hem bir devrimdir ve hem bir inkılap…

Kendi “ben”lerindeki “anlayış”(paradigma, bakış açısı) devrimini gerçekleştiremeyen ve inkılabî bir eğitim süreciyle bunu destekleyemeyen “BEN”likler; “ben”i “biz”e feda edebilecek bir dava bilincinden yoksundur Çünkü; Tevhid’den, yani Vahdet’ten uzak olan her “ben”lik; şirk, yani tefrika ile kirlenmiş demektir Müteferrik “ben”likler ve “beyin”ler de, kendi “ben”lerini dahi kurtarmaktan acizdirler Hal bu iken, böylesi acûzelerin “biz”i, yani “Ümmet”i kurtarmaları nasıl beklenebilir?

“Hüküm, hakimiyet ve mutlak otorite sadece ve sadece Allah’a(cc) aittir” ilahî buyruklarını duymazdan gelen kulakların; Patrikhane çevresine konuşlandırılmış ve bunun karşılığı(!) olarak da, yıllardır mevcut siyasal yapının “sessiz destek”çiliğini yapan anlayışların; sohbetlerinde “ilah, rab, hakimiyet, hilafet vb” gibi aslî kavram ve konuları bahsetmekten adeta korkarak, sürekli “ibadî” ve “fıkhî teferruatlar”ı işleyip, insanları uyuşturan, fıkhı donduran “din tacirleri”nin; kısacası, bu çarkın güzelce(!) dönmesinde sacayağı görevi üstlenenlerin, bu Ümmet’e kazandırabilecekleri tek şey, Hıristiyan inancındaki “Ruhbanlık” anlayışıdır Oysa ki; “Bu ümmetin ruhbanlığı Cihad’dır!” [3]

Haykırmak istiyoruz, ille de duyurmak amacı taşımadan: “Siz ne ile meşgulsünüz beyler? Konuşmalarınızın, düşüncelerinizin kaynağı nedir? Veya niçin konuşmuyorsunuz? Yıllardır halka Kur’an’ın içeriğini, Kur’an’ın mesajını ve DAVAsını anlatan bir kitap yazdıysanız, hani nerede o kitap? Kur’an’ı ve hükümlerini gizlemenin hiçbir anlamı yoktur Siz hep övgü, kaside, dua, namaz, şiir, ilahi ve Rûmi’nin aşkı hakkında yazılmış kitapları seyrettiniz, değil mi? Sizler, Rasulullah’ın(sas) ve O’nu izleyenlerin dudaklarını kapatarak, halkla konuşmalarını engellediniz, onları halktan soyutladınız İmamların eylemlerini, kıyamlarını, cihadlarını, itikadî yapılarını konu edinen; gerçek yaşam tarzlarını anlatan sağlıklı ve doğru bilgi taşıyan bir kitabınız var mı? Varsa hani nerede? İmamlarımızın kerametlerini, ne kadar yüce gönüllü olduklarını bu denli çok konuşuyorsunuz da, neden onları konu edinen kitaplar yazmıyorsunuz? Yazdıysanız, hani nerede? Her sözünüzde ve nefesinizde kerametlerini konuştuğunuz, doğum ve ölüm yıldönümlerinde anma toplantıları düzenlediğiniz İmamlarımız için, onlara yaraşır bir kitap yazdınız mı? Yazdıysanız, hani nerede? Hani nerede Rasulullah(sas) ve ehl-i beytine gönül verenler için oluşturduğunuz eserler? Muhammed(sas) kimdi, tanıyabildiniz mi? Ebubekr, Ömer, Osman, Ali, Hüseyin, Fatıma…? O yüce “devrimci” şahsiyetlerin nasıl yaşadıklarını biliyor musunuz? Nasıl düşünüyorlardı, neler yaptılar ve neler söylediler bu insanlar, biliyor musunuz?” [4]

Bu sorulara cevap aranadursun, -ki aslında cennet bu kadar ucuzken, cevap bulmak için çabalamak dahi anlamsız(!)-, biz de son cümlelerimizi, son haykırışlarımızı, son nefeslerimizi sunalım bu yazımızdaki:

“Bizler, Kur’anî bilince sahip kişiler olarak; “İslam”, “Kur’anî Hükümet”, “Nebevî Hareket Metodu” ve “Gerçek Din” gibi unvan ve sıfatlarla gerçeklere sahip çıkmak zorundayız Unutmamalıyız ki; itikadî kavramlar da, İslam adına üretilmiş ilim, irfan ve hikmet de, sultanların güdümündeki kurumlardan etkilenmiş ve onlar tarafından piyasaya sürülmüştür Sünnet üzerine konuşan, yine onların kitapları, tefsirleri olmuşturGeçerli akçe, yine onların hitabeleri ve felsefeleri olmuştur” [5]

“Sessiz” ve “uysallaştırılmış” bir İslam’ı sadece; dünya sistemi, modern Hıristiyanlık ve Truva atına dönüştürülmüş olan laiklik ve müdafîleri isteyebilir İslam tarihinde (aslında insanlık tarihinde), gerçekleri konuşmak ve haykırmak hiçbir zaman kolay olmamıştır Gerçekleri konuşanlar veya savunanlar şöyle nida ediyorlardı; “İdam ipimi 50 yıldır sırtımda taşımaktayım” İşte bu tavır, maalesef, İslam’ı yüklenen her kadın ve erkeğin kaderi olmuştur Aslında bizim, her satırı ve her kelimesi bir şehidin kanıyla yazılan bir tarihimiz var; ama biz sadece onları övmekle meşgulüz Biz sadece övelim, kahramanlıklarını anlatalım, onlarla gururlanalım; ama aman “özne” olmayalım Biz sadece nesne olalım, hatta cümlenin içerisinde yer almasak dahi olur Özne olmak neyimize… Yazık ederiz kendimize(!)…

İşte, bu anlayış bizi, tarihin “aktif” öznesi durumundan, nesne durumuna getirmiş ve hatta cümle dışına atmıştır

Şehadet bir çağrıdır… Şehadet bir öğretmendir… Şehadet bir özlemdir… Şehadet bir susayıştır…

Suya kavuşma özlemi çekenlere selam olsun...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Haydi hicrete
« Posted on: 09 Mayıs 2024, 19:33:24 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Haydi hicrete rüya tabiri,Haydi hicrete mekke canlı, Haydi hicrete kabe canlı yayın, Haydi hicrete Üç boyutlu kuran oku Haydi hicrete kuran ı kerim, Haydi hicrete peygamber kıssaları,Haydi hicrete ilitam ders soruları, Haydi hicreteönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes