> Forum > ๑۩۞۩๑ İslami İlimler Dunyası ๑۩۞۩๑ > Dini Konular > Dini makale ve yazılar  > Bir haccın düşündürdükleri
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Bir haccın düşündürdükleri  (Okunma Sayısı 740 defa)
19 Aralık 2010, 17:07:45
Sümeyye

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 29.261



Site
« : 19 Aralık 2010, 17:07:45 »



Bir Haccın Düşündürdükleri


A. Haydar POLAT


Allah Resûlü (s.a.s)’nün mübarek köyü Medine’ye hareket anında pilot, kabinden yolculara sesleniyor:

— Bismillah... Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berakâtühü.

Sefer duası okunuyor, eda edilecek hac tebrik edilip, kabulü için duada bulunuluyor. Mübarek beldeye henüz hareket etmeden içimizi yumuşatan, gözlerimizi yaşartan bu sözlerden sonra dağıtılan kulaklıklardan duyulan ses; sanki Mütekellim-i Ezeli’den geliyor, sanki Cibril okuyor, sanki köyüne hareket ettiğimiz Nur Varlık’ın fem-i mübarekinden geliyor.. Kur’an’ı böyle bir havada dinliyor olmak, insana bambaşka duygular aşılıyor!...

Uçağımız Medine-i Münevvere’ye yaklaştıkça bütün hacı adaylarında bir sevinç, bir heyecan.. ve gizleyemedikleri göz yaşlan bu duyguların tercümanı oluyor.

Seher vaktinde tesettürlü hostesin, “Medine-i Münevvere’ye iniş için alçalıyoruz” anonsu, tekrar heyecanlanmamızı ve toparlanmamızı temin ediyor. Uçağımız iniyor. Allah’a hamd eden pilotumuz, ziyaretimizin makbul, haccımızın mebrur olması dilek ve duasında bulunuyor.

Milyonlarca hacının güven ve emniyeti için ciddi bir gümrük kontrolünden geçiriliyoruz. Dışarıya çıktığımızda, iki misafirperver kardeşimizin, yüzlerinde yeni açmış gül tebessümü ve ihlâs ve samimiyet sıcaklığıyla bizi karşılamaları, çok tatlı bir atmosfer oluşturuyor. Ruhumuzda çok güzel bir cennet esintisi hissettiriyor.

Seherde Medine’ye doğru yola çıkıyor ve kâinatın yaratılışının sebebi Nur Varlık’ı bağrında misafir eden Ravza-i Tahire’ye doğru heyecanla yaklaşırken, kadın-erkek herkesin sel gibi akın akın aynı yöne akmaları, bizi biraz daha heyecanlandırıyor ve atmosferimizi değiştiriyor.

Dilleri ayrı, renkleri ayn, saf saf olmuş yüzbinlerce insan, Mescid-i Nebevi’de daveti (ezan) bekliyor. Onların arasında bir yer bulup oturuyor ve sabah namazını bekliyoruz.

Tekmil vermek üzere huzur-u Risaletpenahî’ye yaklaşıyorum. Sanki arkam insan seli, Efendimiz (s.a.s)’in âşıkları ve mecnunlarının arasında olmanın heyecanını yaşıyorum. Diyeceğimi diyemeden, içimi dökemeden başka bir ziyaretin hasretiyle sabah namazını kılıp ayrılıyorum.

Böylesine bir heyecan içinde hayatımın en tatlı günlerini yaşarken, faydalı olacağına inandığım bazı tespitleri arz etmeye çalışacağım.

Evvela; üzerimize aldığımız misyonun hakkını verememenin ezikliği içinde Efendimiz (s.a.s)’e karşı çok mahcup oluyorum. Dinimizin dilini bile bilemeyen zavallı bir varlık, bir kıtmir olduğumu kabulleniyorum. Zira dünyanın dört bir yanından gelen ehl-i imandan yanımda bulunanlarla dertleşemiyor, konuşamıyor ve anlaşamıyorum. İngilizce veya Arapça bildiğimi zannederek benimle konuşmaya başlayanlara karşı şakaklarım çatlayacak hale geliyordu. Onun için hayru’l-halef kutsîler ve hasbîlere mutlaka bu iki dilden birini öğrenmelerini tavsiye ediyorum.

Ömrümün en heyecanlı anlarını yaşıyor, imanımın verdiği lezzeti, huzuru iliklerime kadar yudumlamaya çalışıyorum. Her sabah seher vakti kalkıyor, sevdiğine koşan müminler arasında Efendimiz (s.a.s)’e doğru koşar adımlarla yürüyor ve cennete giriyor gibi huzur duyuyoruz. Hiç alışık olmadığımız kefeni ve dolayısıyla ölümü, âhireti, hesabı bize hatırlatan giysilerimizle, ezkâr ve efkâr korosu içinde Efendimiz (s.a.s)’in burcu burcu kokusunu ruhumuzda hissediyoruz. Hicran verici manzarasıyla gözlerimizi yaşartan Cennetü’l-Baki’yi ziyaret ediyor ve yine hicranla Uhud’un yolunu tutuyoruz. İnsanlığın İftihar Tablosu Efendimiz (s.as)’in mübarek dişlerinin kırıldığı, başta Hz. Hamza (r.a) olmak üzere, 70 sahabenin şehit edildiği Uhud’a gözyaşlarımızla yaklaşıyoruz. Sanki onlar, ölü değil dinler... Bizi karşılıyor ve bize sesleniyorlar...

“Dünyanın iki mezarı bile bize çok, ikimize bir mezar yeter” dediklerini vicdan kulaklarımız duyuyor. Kur’an; “Siz, Allah (cc) yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız.” ayetiyle serfiraz şehitleri ziyaretten sonra, yer ve gök ehlinin birleşerek, Talea’l-Bedru’larla Resûlullah (s.a.s)’ı karşıladığı ve sonra, O İki Cihan Serveri Allah Sevgilisi (s.a.s)’nin misafir edildiği Kuba Mescidi’ni ziyarete gidiyoruz.

Buraları ziyaret ederken Efendimiz (s.a.s)’in hatıraları ile gönüllerimize huzur doluyor ve vicdanlarımız haykırıyor: “Ne olur bütün insanlar şu huzur kaynağından istifade etseler, dünya ve ahiret saadetine erseler!” Kapı kapı dolaşıp bu gerçekleri duyuramamanın, vazifemizi tam yapamamanın ızdırabını vicdanımızda duyuyor ve üzülüyoruz.

Bu duygu, bu düşünce ile tekrar Medine-i Münevvere’ye geliyoruz. Vazifelerimizi yapmak için kardeşlerimizin gayretleri ile koyulduğumuz Ravza-i Tahire yolunda ve içinde dünyanın muhtelif yerlerinden gelen hacı kardeşlerimizle beraberliğimiz sürüyor. Bir ara hurmalı çaya davet ediliyoruz. Vazifemiz ve mesuliyetimiz etrafında saatlerce dertleşiyoruz. Zaman akıp gittikçe yine ruhumuzu hüzün sarıyor. Çünkü Resûlullah (s.a,s)’tan ayrılıyoruz. Bir yönüyle seviniyoruz. Çünkü Kâbe’ye gidiyoruz. Zira, anamızdan doğmuş gibi tertemiz olacağımıza inandığımız Arafat’a çıkacağız.

İnsanlığın İftihar Tablosu ve Efendiler Efendisi, Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.s)’e ve dünya-ahiret dostlarımıza hasretle elveda deyip, göz yaşlarımızla ayrılıyoruz. Bizi hiç yalnız bırakmayan dünya ve ahiret kardeşim Mehmet Bey ve zevcesi ile beraber iki aile olarak Kâbe-i Muazzama ‘ya hareket ediyoruz.

Mikat mahalline gelip, dünyaya ait sırtımızdaki elbiseleri çıkarırken, sanki dostlara elveda deyip, dünyaya gözümüzü kapatıyor, ahiret yolculuğuna, dostlar diyarına, sessiz şehre (kabristan) yolculuğa çıkıyor havası içinde kefeni hatırlatan ihramımızı giyiyor ve heyecanla Beytullah’a doğru yol alıyoruz.

Kâbe’ye yaklaştıkça, kalbimiz ve ruhumuz palazlanan, kanat çırpan bir kuş gibi heyecan içinde. Nihayet Kâbe’ye kavuşuyor ve tavafa başlıyoruz. Hayır hayır, hayatın hesabını verememe korkusu içinde dilenciler gibi O’nun kapısı etrafında boynu bükük dönüyoruz. Tarihi ve bilmem kaç asırlık günahlarımızın, şahsi hatalarımızın affı için gözyaşı döküyoruz. Aynı zamanda kâinatın dengesi adına Allah (c.c)’ın kurduğu düzeni, yani; Güneşin etrafında tavaf eden gezegenleri, çekirdek etrafında elektronların tavafını, rızk etrafında canlıların pervane gibi dönmelerini, insanın emrine verilen kâinatın hizmetini hatırlayıp, Allah’a imanın ve kulluğun vicdanda bıraktığı zevki duymaya çalışıyoruz.

Say yaparken; Haliliyetin (dostluğun) gereği olarak Hz. İbrahim (a.s)’in Hacer validemizi, kucağındaki yavrusuyla (kimselerin olmadığı, yakıcı Mekke dağlarının ortasında bugünkü Kabe’nin olduğu yerde) susuz, yalnız, emr-i ilahi adına bıraktığını, Hacer validemiz seslendiği halde, Hz. İbrahim (a.s)’in emre muhalefet endişesi ile dönüp bakmadığını, Hacer validemizin de “Allah’ın emri ise bize itaat düşer.” diyerek ortaya koyduğu teslimiyeti; su aramak için, çocuğu bu günkü zemzem suyunun bulunduğu yere bırakıp, Safa-Merve arası koştuğunu; çaresiz, susuz olarak yavrusunun yanına geldiğinde, çocuğun, geleceğin Büyük Kurbanı’nın ve En Büyük Kurban’ın şerefli dedesinin ayaklarının altından suyun (Zemzem’in) çıktığını hatırlamamak mümkün mü?

İhramdan çıkmak için saçımızı kestirirken, “Rabbim; emredersen başımızı da veririz” manasında tekmil veriyoruz.

Hac günlerinde Mina-Müzdelife-Arafat adeta bir mahşer yeri. Kefen-misal ihrama bürünmüş her seviyedeki insan (kadın-erkek, sakat-sağlam, çocuk-ihtiyar, zengin-fakir, amir-memur) bir yere koşuyor, bir maksat için coşuyor. Allah’ı hoşnut ve razı edebilmek için, “lebbeyk-buyur Allahım, emrine amadeyiz” diyerek niyazda bulunuyorlar.

Mina’dayız. Kaldığımız çadırda zencilerden bir grup da var. Bize ilk başta çok ters bakıyorlar. Gönüllerin huzurla dolması gereken bu yer ve bu günde, bu manzara bizi oldukça rahatsız ediyor. Ekibimizdeki arkadaşlar yiyecek topluyor, topladıklarını üç kişilik bir heyet halinde bu insanlara veriyorlar. “Biz Müslümanız, sizlerle kardeşiz” deyip boyunlarına sarılıyorlar. Bir anda bir bayram havası. Kalp birliği, kalp bütünlüğü. İşte bu, İslam kardeşliği.

Ertesi gün Arafat’a hareket. Emir almış bir ordu gibi insandan bir sel Arafat’a, Cenab-ı Hakkın rızasına, Allah c.c)’a hesabını vermeye, günahlarını yıkamaya, gözyaşları ile cehennemi söndürmeye koşuyorlar. Bunlardan birisi ayakları dizlerinden kesilmiş bir genç. Bu genç, anasını sırtına almış, o yakıcı sıcakta vakfe için, Arafat’a götürüyor. Bir diğeri Arafat’ta, yakıcı sıcakta kendinden geçmiş halde, üç çocuğu sırtında Allah’a yalvaran ana. Velhasıl, ibret gözüyle bakınca daha nice göz yaşartıcı muhteşem tablolar... Arafat durmuş, güneş adeta yerine çakılmış, tam gurup anında vakfe yapan bu kadroyu sanki melekler seyrediyor. Sanki gayb âleminin kapısı açılmış da, ihsan şuuru içinde kendilerinden geçmiş insanlar, Mevla’yı görüyorlar, Resûlullah (s,a.s)’a tekmil veriyorlar... Vazifelerini yapamamanın mahcubiyeti ve ezikliği içinde Allah’a yalvaran ve yakaran kullar. Sonra, gariplik ve eziklik içinde gözyaşları ve bükük boyunlar ile Müzdelife’ye hareket ediyorlar.

Aman Allahım, sırtımı yere koyacak bir yer bulabilirsem bahtiyarım. Herkes kendi derdinde, sanki mahşer, varsa bir tanıdık, burada size moral verecek bir arkadaş olabilir. Evet, bu manzara mahşerde sahipsiz kalma mânâsını size üflüyor. Mahşerde elimizden tutacak, bize sahip çıkacak gönül dostları arama, bunun için de kutsîler ve hasbîlerle beraber O’nun yolunda hizmet aşk ve heyecanıyla dolup taşma duygu ve düşüncesini ihtar ediyor. Müzdelife, bu gerçeği tam manasıyla hatırlatıyor bize.

Mina’da kurban kesme esnasında,...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Bir haccın düşündürdükleri
« Posted on: 26 Nisan 2024, 01:47:40 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Bir haccın düşündürdükleri rüya tabiri,Bir haccın düşündürdükleri mekke canlı, Bir haccın düşündürdükleri kabe canlı yayın, Bir haccın düşündürdükleri Üç boyutlu kuran oku Bir haccın düşündürdükleri kuran ı kerim, Bir haccın düşündürdükleri peygamber kıssaları,Bir haccın düşündürdükleri ilitam ders soruları, Bir haccın düşündürdükleriönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes