> Forum > ๑۩۞۩๑ İlim Dünyası Online Dergi Dünyası ๑۩۞۩๑ > Mostar Aylık Kültür ve Aktüalite Dergisi > Diğer Yazılar > Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma
Sayfa: [1]   Aşağı git
  Yazdır  
Gönderen Konu: Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma  (Okunma Sayısı 820 defa)
18 Haziran 2012, 18:01:41
Safiye Gül

Çevrimdışı Çevrimdışı

Mesaj Sayısı: 15.436


« : 18 Haziran 2012, 18:01:41 »



OSMANLI İKTİSADI ÜZERİNE BİR KONUŞMA
Saadettin ACAR • 47. Sayı / DİĞER YAZILAR


Mehmet Genç’i dinlerken, on milyon kilometrekareyi ve altıyüz yıllık bir zaman dilimini değil de küçücük bir odada üç-beş dakikada cereyan eden bir olaydan söz edildiğini sanırsınız. O denli detaylı bilgiye sahip, o kadar meselenin içinde. Osmanlı iktisat tarihi ve sistemi ile ilgili makro seviyede ve imparatorluk ölçeğinde değerlendirmeler yapabildiği gibi, yerel düzeyde ve çok detay gibi görünen meselelere de hâkim. 17. yüzyılda bir esnafın ya da herhangi düzeydeki bir memurun gelirine de, İmparatorluk’un herhangi bir yıldaki bütçesinin savunma, eğitim, sağlık için ayrılan bölümlerine de aynı yetkinlikle vakıf.

Tüm ömrünü ve mesaisini Osmanlı sisteminin mantığını kavramaya harcayan Mehmet Genç, kendi ifadesiyle “incelediği ve zihin dünyasını yönelttiği obje ile kaynaşmış, adeta onun özellikleri ile bulanmıştır”. Ve artık “objenin nerede bittiğini zihnin nerede başladığını fark etmek imkânsız hale gelmiştir”. Harcadığı o muazzam mesaiye rağmen Mehmet Genç’in, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Devlet ve Ekonomi” başlıklı tek kitabının önsözünü şu mütevazı cümlelerle bitirmesi, ilgilendiği durumların ruhuna ne denli tesir ettiğinin kanıtıdır: “Yapılması gereken bütün çalışmaları yapılmış olanlarla karşılaştırdığım zaman ‘hac yolunda bir karınca’dan daha iyi bir durumda olmadığımı düşünmekten kendimi alamıyorum”. Ve bir başka cümle: “İnsan okyanusta yüzmeye kalkınca, tabii ki derinliklerin üzerinde görünür. Aslında derinlik kendisinde değil, içinde yüzdüğü okyanustadır. Benim şansım bu devasa obje ile uğraşmaktan ve bu okyanusta yüzmeye çalışmaktan ibarettir”.

Mehmet Genç’in yazdıklarını özetlemek neredeyse imkânsız… Çünkü bazen tek bir cümleyi, bir önermeyi doğrulamak için yüzlerce defter ve belgeyi karıştırdığını, bir ihtimal uğruna kendi ifadesiyle “birkaç yılını heba ettiğini” görüyoruz. Bununla beraber bu inceltilmiş üslupta, sanata duyduğu derin ilginin payını da görmezlikten gelemeyiz. İyi bir klasik müzik dinleyicisi ve iyi bir edebiyat okurudur çünkü. Şu cümleler ona ait: “Çok kere, yorum veya analiz niteliğindeki önermelerde bir problemi tek başıma çözmek zorunda kaldığım zamanlarda, en evrensel ve benim için en güvenilir yolu seçerek müzik dinledim. En zor problemleri çözmede, tıkanan düşünce açmazlarını aşmada bana en çok yardımı olan Wagner’in operaları oldu. Ancak onları da dipnotunda göstermedim, çünkü çözüm ile opera arasındaki bağlantı objektif değil, benim zihnimde başlayıp biten bir subjektiflikten ibaretti”. 

Doktorasını bitirdiğinde, vardığı sonuçları yetersiz bulup tezini yazmayarak kütüphanelere ve arşivlerin tozlu raflarına daldı. Çünkü Osmanlı arşivleri, “atalarımızın nasıl yaşadığını, neleri, nasıl ve ne kadar ürettiğini, neler düşündüklerini, ne tür problemlerle karşılaştıklarını ve bunları çözmek için ne tür kurumlar geliştirmiş olduklarını bize bütün zenginliği ve ayrıntıları ile anlatan verilerle dolu büyük bir hazine”dir. Ve yarım asırdan fazla bir zamandır Mehmet Genç, o büyük hazinenin raflarının tozunu yutmaya ve orada aramaya devam ediyor.

Çalışmalarını öncelikle sözlü olarak paylaşmayı seven Mehmet Genç, samimi bir sohbet ortamında  Osmanlı iktisat sistemine dair temel düşüncelerini ana başlıklarıyla ele aldı. Bu konuşmanın en önemli özelliği, sınırlı bir zaman diliminde, Osmanlı iktisat tarihine ve sistemine dair bir özet sunması ve çalışmalarının ana istikameti hakkında ipuçları vermesidir. Bu yazı bu konuşmanın ürünüdür. Ama yazıdaki görüşler Mehmet Genç Hoca’ya ait olmakla birlikte, sunum, hatasıyla sevabıyla bize aittir. Çünkü üslupta tasarruflarda bulunduğumuzu, konuşma dilini yazı diline çevirirken karşımıza çıkan sıkıntıları aşmak için bazı müdahaleler yaptığımızı; bazı cümleleri ikiye-üçe bölerken, bazı yerlerdeyse iki-üç cümleyi birleştirip tek bir cümle yaptığımızı, dolayısıyla kendimizin bu arada meydana gelen karışıklık ve hatalardan da sorumlu olduğunu belirtmemiz gerek. Şunu da belirtmemiz gerekir ki Mehmet Genç, kılı kırk yararak yazan bir akademisyen. Zaman zaman, ortaya konan işin niteliğinden çok, makalelerinin sayıca azlığına bakanlarca bu, bir eksiklik gibi de görülür. Fakat Mehmet Genç’in sorumluluk duygusundan dolayı -buna sanatçı hassasiyeti de denilebileceğini düşünüyorum- az yazdığını, yazdıklarının, çok ince elendiği için de neredeyse özetlenemez bir örgüde olduğunu paylaşmak lazım. Bu konulardaki aşırı hassasiyetine rağmen bu konuşmayı bu şekilde yayınlamamıza izin veren Mehmet Genç hocamıza teşekkürü bir borç biliyor, sözleri yazıya çevirirken maksadının ruhuna bir hasar verilmişse eğer, bundan dolayı kendisinden peşinen özür diliyoruz.

Osmanlı, Mucizevî Bir Devlettir

Osmanlılar Müslüman’dırlar, Türkçe konuşuyorlar ve Türk kökünden geliyorlar. Biliyoruz ki Türkler tarih boyunca 17 devlet kurmuşlar, ama ne Türk, ne de İslam dünyasında Osmanlı kadar uzun ömürlü olmuş bir başka siyasî yapı görülmüyor. Mucizevî bir devlet. Eskişehir yakınlarında küçük bir beylik olarak doğuyor ve oradan dinamit gibi, inanılmaz, önceden tahmin ve tasavvur edilemez bir süratle genişliyor, büyüyor; batıya ve kuzeye, Ukrayna ve Rumeli’ye varıyor. Ondan sonra Rumeli’deki macerası var: Tamamıyla Hıristiyan olan bir dünyada, kesintisiz 400 sene, hiçbir yenilgi ve duraksamaya uğramadan genişlemeyi başaran muhteşem bir yapı. Bu, Osmanlı’nın hâlâ anlayamadığımız ve çözemediğimiz problematiklerinden biri. Bizler, genellikle Bizans, Balkan, Sırp, Bulgar Krallıkları’nı ufak tefek şeyler diye düşünürüz ama onların içinde çok iddialı ve güçlü krallıklar da var. Aslında Osmanlı da ufak ama bunların hepsini tasfiye edip devleşiyor, Viyana’ya kadar gidiyor, Batı dünyasında büyük bir dehşet yaratıyor. O dönemde bir Fransız şairi diyor ki: “Bu Osmanlı tehdidiyle biz burada yaşayamayız. Avrupa’yı tahliye edip Amerika’ya gidelim”. Aslında şairin dediği de oluyor; Avrupa Medeniyeti tahliye olup Amerika’ya gidiyor. Evet, Osmanlılar’ın bu genişleme ve kendini kabul ettirme özellikleri anlaşılması kolay olmayan bir problematiktir. Çünkü rakibi Avrupa Hıristiyanlığıydı ve 1300-1400’lerde Osmanlı doğduğu zamanlarda, bu rakibin, bütün parametreleriyle Osmanlı’yı kat kat aşan, büyüklükleri kontrol eden bir kıta olduğunu görüyoruz. Peki, bu büyük rakibe karşı Osmanlılar, bu uzun soluklu başarıyı nasıl kazandı? Bu da problematiktir, hâlâ çözülebilmiş değildir.

Ondan sonra Avrupa dünyaya hâkim oldu; keşifler, kıtalar, okyanuslar ve muazzam sermaye birikimi, iktisadî büyüme, gelişme vs. Avrupa bütün dünyayı kontrol ettiği bir zamanda, II. Viyana’dan sonra Osmanlılar, Avrupa’dan geri dönmeye başladılar ki; II. Viyana’dan sonra Avrupa sanayi devrimini yaptı, inanılmaz ölçüde güç kazandı ve 100-150 sene içinde bütün küreye hâkim oldu. Buna rağmen Osmanlıları Avrupa’dan kovamadı. Osmanlıları Viyana’dan Edirne’ye ancak 200 senede geri döndürülebildiler ki gidişleri de 300 seneye yakındı. Bu da problematiktir; çözülmesi de çok yavaş ve zordur. Buradan, Osmanlı’nın çok sağlam bir yapı kurduğu anlaşılıyor. Onun için kendilerini “ebediyyen yaşayacak devlet” anlamına gelen “devlet-i ebed müddet” diye nitelendirdiler. Fakat bu devlet Avrupa’daki büyük dönüşüme katılmadı; sanayi devrimi ve modern iktisadî büyüme Osmanlı dünyasında görülmedi. İşte buna rağmen Avrupa’ya karşı bu direnci gösterebilmeleri, hakikaten mucizevî bir durumdur. Burada asıl sorulması gereken şudur: Osmanlı bu büyük dönüşüme neden katılmadı? Bu da bir diğer üçüncül problematiktir. Ben daha çok çalışmalarımı bu problematiğin etrafında, bu temel üzerinde, varyasyonlar şeklinde yapmaya çalıştım.

Osmanlı İktisat Sistemi'ne Bir Bakış

Şimdi de Osmanlı Ekonomik Sistemi’ne gelelim: Osmanlı ekonomiyi bir put olarak değil, bütün sosyal grupların ihtiyaçlarını karşılayacak bir hizmetçi olarak düşünüyor. Kapitalizm’in gelişmeye başladığı tarihlerden itibaren Avrupa’da ortaya çıkan ve insanı ekonominin emrinde bir hizmetçi gibi gören anlayışı -ki Kapitalizm’in meydana getirdiği yapının bize ilham ettiği budur- kabul etmeyen Osmanlılar bunun tam tersini düşünüyorlardı. Ekonomi, toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktır. Onun için Osmanlılar ekonomiye kapitalist dünyadan tamamen farklı şekilde baktılar.

Osmanlılar küçük bölgesel denge fikriyle ekonomiyi organize etmiş görünüyorlar. Çok konuşuyor ve ayrıntılı şekilde yapıp ettikleriyle ilgili şeyler anlatıyorlar ama ekonomi hakkındaki pratikleri ile ilgili, bizim, bugün sosyal ilim perspektifinden baktığımızda gördüğümüz bir kavramsallaştırmaları yok. Çünkü ekonomiye bizim gibi değil başka türlü bakıyorlar; 10-20 köylük birimden bir kaç yüz köye kadar, genellikle “kaza” dedikleri bölgesel yapıların kendi kendine yeterliliği üzerinde ekonomiyi organize ettikleri anlaşılıyor. Bu, bizim bugünkü “kaza” dediğimiz birime eşit olup yaklaşık 3-4 bin kilometrekarelik bir alandır. O alan içinde üretim ve tüketimin dengelenmesi esastır. Temel prensip şuydu: Bir kazada üretilen mallar, o kazanın içindeki grupların tüketimini karşılamalıdır. Bu, Osmanlı Ekonomik Sistemi’nin en dikkat çeken özelliğidir. Osmanlı’da 15. yy’dan 19. yy’ın başlarına kadar, kaza içinde üretilen bir mala orada ihtiyaç varsa, -bu ihtiyaç sahibi padişah ya da en basit köylü, üretici, sanayici ve tüccar olabilir, hiç fark etmez- o mal o kazadan dışarı çıkamaz. Ancak kazanın ihtiyacı karşılandıktan sonra, kaza dışına çıkarılabilir. Çıkar ama her yere gidemez; yalnızca İstanbul’a gider. İstanbul çünkü o zamanın ölçüleri ile de çok büyük, kalabalık. Devlet-i âliye İstanbul’da, devletin ordusu, hükümeti hep orda. Dolayısıyla kazadan çıkan malın tek yönü İstanbul idi. İstanbul’un da ihtiyacı tamamsa, o zaman Memalik-i İslamiye’nin, yani Osmanlı’nın...
[Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın
Bu Sayfayi Paylas
Facebook'a Ekle
Kayıtlı

Müslüman
Anahtar Kelime
*****
Offline Pasif

Mesajlar: 132.042


View Profile
Re: Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma
« Posted on: 19 Nisan 2024, 07:25:29 »

 
      uyari
Allah-ın (c.c) Selamı Rahmeti ve Ruhu Revani Nuru Muhammed (a.s.v) Efendimizin şefaati Siz Din Kardeşlerimizin Üzerine Olsun.İlimdünyamıza hoşgeldiniz. Ben din kardeşiniz olarak ilim & bilim sitemizden sınırsız bir şekilde yararlanebilmeniz için sitemize üye olmanızı ve bu 3 günlük dünyada ilimdaş kardeşlerinize sitemize üye olarak destek olmanızı tavsiye ederim. Neden sizde bu ilim feyzinden nasibinizi almayasınız ki ? Haydi din kardeşim sende üye ol !.

giris  kayit
Anahtar Kelimeler: Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma rüya tabiri,Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma mekke canlı, Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma kabe canlı yayın, Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma Üç boyutlu kuran oku Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma kuran ı kerim, Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma peygamber kıssaları,Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşma ilitam ders soruları, Osmanlı iktisadı üzerine bir konuşmaönlisans arapça,
Logged
Sayfa: [1]   Yukarı git
  Yazdır  
 
Gitmek istediğiniz yer:  

TinyPortal v1.0 beta 4 © Bloc
|harita|Site Map|Sitemap|Arşiv|Wap|Wap2|Wap Forum|urllist.txt|XML|urllist.php|Rss|GoogleTagged|
|Sitemap1|Sitema2|Sitemap3|Sitema4|Sitema5|urllist|
Powered by SMF 1.1.21 | SMF © 2006-2009, Simple Machines
islami Theme By Tema Alıntı değildir Renkli Theme tabanı kullanılmıştır burak kardeşime teşekkürler... &
Enes