S.Ü. FIKIH USULÜ 4. HAFTA ÖZET
KLASİK İCMA TEORİSİİcmânın Sözlük Anlamı Sözlükte icmâ ( الإجماع ) kelimesi, tek kişiye ait bir eylem olarak kullanıldığında “bir şeye niyet etmek, azmetmek”; birden fazla kişi hakkında kullanıldığında ise “bir hususta fikir birliği etmek” anlamına gelir.
İcmânın Terim Anlamı Fıkıh Usulü eserlerinde terim olarak icmânın pek çok tanımının yapıldığı görülmektedir.
Bunlar içinden yaygın kabul gören tanım şöyledir: “İcmâ, Hz. Muhammed ümmetinden müçtehitlerin onun vefatından sonraki herhangi bir zamanda, dini bir meselenin hükmü üzerinde fikir birliği etmeleridir.”
Herhangi bir hususta müçtehitler arasında oluşan fikir birliği demek olan icmânın karşıt anlamı ise ihtilaftır. Oluşan ittifaka tek kişinin görüşü muhalif kalmışsa buna da hilâf denir.
İcmânın Dayanakları İslam alimlerinin baskın çoğunluğu (Cumhur) icmâı şer’î delil kabul eder ve ona şer’î deliller hiyerarşisi içinde Kitap ve Sünnet’ten sonra yer verir. İcmâı kabul etmeyenler ise genellikle Mu’tezile’den İbrahim en-Nazzam ve Kâşânî ile Haricîler ve İmamiyye şeklinde gösterilmektedir.
1. İcmâyı kabul etmeyenler hataya düşme noktasında ümmetin tamamı ile tek tek bireyler arasında bir fark bulunmadığını ileri sürerler. Diğer taraftan onlar “İhtilafa düştüğünüz meseleyi Allah’a ve Resûlü’ne götürün” (Nisa Suresi 4/59) ayetini ve Hz. Peygamber’in Muaz b. Cebel’e (18/640) saydırdığı kaynaklar arasında icmâın yer almayışını gerekçe göstererek icmânın hiçbir türünün kaynak olmadığını söylerler. Bunlar, ayrıca tanımda ileri sürülen şartları taşıyan bir icmânın gerçekleşme şansına sahip olmadığını kanıtlamaya çalışırlar.
İcmâı ilke olarak kabul etmeyenler bu görüşlerini şu gerekçelerle de desteklemeye çalışırlar: Kimlerin müçtehit olduğu kesin olarak bilinemez, bilinse bile tamamının görüşlerine muttali olma imkanı yoktur. Ayrıca icmânın bir senede dayanması gerekir.
2. İcmâyı bir kaynak olarak kabul eden Cumhur ise meseleyi bir taraftan çeşitli ayet ve hadislerle temellendirmeye, diğer taraftan da icmânın fiilen vuku bulduğunu örneklerle göstermeye çalışırlar.
İcmânın Kaynak Olduğuna Dair Nakli Deliller1. Kur’an’dan Getirilen Deliller İcmâın Kur’an’daki delili olarak başta Nisa Suresinin 115. ayeti olmak üzere birçok ayet gösterilmektedir. Bu ayetlerden bir kısmı şunlardır:
1- “Kendisine doğru yol belli olduktan sonra Resûl’e muhalefet edip müminlerin yolundan başka bir yola uyanı yöneldiği yolda yalnız bırakır ve onu cehenneme atarız. Cehennem ne kötü varılacak yerdir” (Nisa 4/115).
Bu ayet müminlerin yoluna ittiba etmeyi gerekli kılmaktadır. Onlara muhalefet etmeyi de yasaklamaktadır. Dolayısıyla ayet, onların icmâının geçerli olduğuna delalet etmektedir.
1- “Siz diğer insanlara, peygamber de size tanık olsun diye sizi bu şekilde tarafsız bir ümmet kıldık” (Bakara 2/143). Bu ayette geçen “tarafsız” diye çevrilen “vasat” kelimesi çerçevesinde birtakım yorumlar yapılmaktadır.
3- Yukarıdaki ayeti desteklemek üzere benzeri anlam içeren şu ayete de atıfta bulunulur:
“Daha önce de bu sefer de size Müslümanlar adını O verdi ki Resûl size, siz de diğer insanlara tanık olasınız” (Hac 22/78).
4- Siz insanlar için çıkarılmış en iyi topluluksunuz; zira siz iyiyi emreder, kötüyü yasaklar ve Allah’a da iman edersiniz.” (Âl-i İmran 3/110). Bu ayet de bu ümmetin insanlar arasında özel ve ayrıcalıklı bir konumunun olduğunu ifade etmektedir.
5- “Bana yönelenlerin yoluna uy.” (Lokman 31/15). Bu ayet ise inananların genelinin izlediği yolun hak ve doğru olduğuna işaret etmektedir.
2. Sünnetten Getirilen Deliller İcmâın hüccet olduğunu savunan usulcülerin çoğu, bu konuda en kuvvetli delilin sünnette yer aldığını söyleyerek birçok hadis zikretmektedir.
. Meselâ Hz. Peygamber’in “Benim ümmetim hata üzerinde birleşmez” (İbn Mâce, “Fiten”, 8), “Benim ümmetim bir sapıklık üzerinde birleşmez” (İbn Mâce, “Fiten”, 8), “Allah’tan ümmetimin sapıklık üzerinde birleşmemesi dileğinde bulundum; bana dilediğimi verdi” (Ebû Davûd, “Fiten”, 1), “Müslümanların iyi gördüğü şey, Allah katında da iyidir” (Ahmed b. Hanbel, I, 379) buyurduğu rivayet edilmiştir.
İcmâı savunanlar şöyle derler: Bu hadisler güvenilir râviler tarafından rivayet edilmiştir. Bunlar, her ne kadar lâfız olarak mütevâtir değilse de, ifade edilen ortak anlam bakımından mütevâtirdir. Buradaki ortak anlam “ümmetin topyekün hataya düşmeyeceği”dir.
Manevî mütevâtir ise, delâlet ettiği hususta kesin bilgi sağlama açısından lâfzı mütevâtir gibidir. Bu sebeple, Hz. Peygamber’in ashabı ve onlardan sonra gelen müslümanlar, en-Nâzzâm ve benzerlerine kadar bu hadislere dayanarak icmâyı kaynak kabul etmişler, deliller arasında bir çatışma halinde icmâyı diğerlerinden üstün tutmuşlardır.
İcmâın kaynak olduğu hakkında Kitap ve Sünnet’ten gösterilen deliller icmâa doğrudan değil diğer şer’î delillerde olduğu gibi dolaylı bir göndermede bulunmaktadır.
İcmânın Gerçekleşme Şartları1. Belli bir dönemde fikir birliği edenlerin müçtehit olması.
Çoğunluğu teşkil eden usûlcülere göre herhangi bir devirde müctehid bulunamasa, icmâ gerçekleşmeyeceği gibi, sayıları kaç olursa olsun bir gurup müctehidin varlığı halinde, onların fikir birliği ile icmâ meydana gelir.
Bir devirde sadece bir müctehid bulunursa, onun görüşü icmâ olarak nitelenemez. Zira bu görüşte ne ittifak ne ihtilâf söz konusudur.
2. Fakihlerin çoğunluğuna göre icmâa katılacak alimde özel anlamıyla adalet, yani itikadi bakımdan açık bir kusur taşımama ve bidatlardan kaçınma şartı aranır.
Gayri müslimin icmâ ehliyetinin bulunmadığında ise görüş birliği vardır.
3. İlgili dönemdeki müctehitlerin tamamının fikir birliği etmiş olması. Alimlerin cumhuruna göre çoğunluk bir hüküm üzerinde ittifak etse, karşı görüş sahiplerinin sayısı ne kadar az olursa olsun, bu icmâ sayılmaz. Dolayısıyla sadece Ehl-i beytin veya dört halifenin veya Şeyhayhn’ın (Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer) veya Medine ehlinin veya Kufe ehlinin ittifakları icmâ sayılmaz.
4. Bu müctehitlerin Hz. Muhammed ümmetine mensup olması.
5. Fikir birliğinin Hz. Peygamber’in vefatından sonra gerçekleşmiş olması.
6. Fikir birliğinin vücub, hürmet sıhhat ve fesâd gibi bir meselenin şer’î/amelî hükmü üzerinde gerçekleşmiş olması.
İtikadi meselelerde, sadece aklın alanına giren, tecrübelere dayanan fiziki hadiselerde de icmâ olmaz.
7. İcmânın kesinleşmesi için, çoğunluk, söz konusu asrın sona ermesi gerektiğini bir şart olarak görmez.
İcmânın Türleri1. Sarih İcmâ
Herhangi bir zamanda bütün müctehidlerin bir meselenin hükmüne dair görüşlerini tek tek açıklaması suretiyle ortaya çıkan fikir birliğidir.
2. Sükûtî İcmâ
Sükûtî icmâ, herhangi bir meselede bir veya birkaç müctehid görüş belirttikten sonra bu görüşe muttali olan o devirdeki diğer müctehidlerin açık şekilde bir katılma veya itiraz beyanında bulunmaksızın sükût etmeleriyle oluşan icmâdır.
Bir sükûtî icmânın varlığından söz edilebilmesi için aşağıdaki şartların birarada bulunması gerekir:
1. Sükût, gerek katılmaya gerekse muhalefete işaret teşkil edecek belirtilerden uzak olmalıdır. Şayet katılmayı gösteren bir belirti varsa, bu, sükûtî değil sarih icmâ olur. Buna karşılık muhalefeti gösteren bir belirti varsa, icmâ asla gerçekleşmez.
2. Söz konusu görüş hakkında bilgi sahibi olduktan itibaren normal olarak o meseleyi incelemeye ve bir görüş oluşmasına yetecek kadar zaman geçmiş olmalı ve bu süreden sonra sükût edilmelidir.
İcmânın Kaynak Değeri Alimlerin çoğunluğu sarih icmânın kesin hüküm ifade ettiği, ona uymanın vacip, muhalif davranmanın ise haram olduğunu savunmaktadır.
Usulcülerin çoğunluğu sükûtî icmâyı da geçerli sayar. Hanefîler ve Ahmed b. Hanbel(240/855) onu sarih icmâdan farksız görür
Hanefilerden Kerhî ve Şafiîlerden Âmidî (631/1233) de bu tür icmâyı kaynak sayar; çünkü onlara göre, çeşitli ihtimallere açık da olsa sükut, ağırlıklı olarak muvafakate delalet eder. Ancak bu iki alime göre sükutun yapısı bu tür icmâyı sarih icmâdan farklı değerlendirip onu zannî bir delil saymayı gerektirir.
Malikîler ve İmam Şafiî sükûtî icmâyı, bir icmâ türü olarak kabul etmezler. Gerekçeleri şudur: Görüşlerini açıkça belirtmeyen müctehidlerin bu sükutu onların açıklanan görüşe katıldığını gösterebileceği gibi, başka bir sebebe de dayanabilir.
İcmâın Senedi İcmânın senedi, müctehidlerin üzerinde icmâ ettikleri hükme varırlarken dayandıkları delil demektir. İcmânın kaynak olduğunu kabul edenlerin büyük çoğunluğu, icmânın bir senedi olması gerektiği görüşündedir.
Literatürde belirtildiğine göre icmânın senedi;
1. Bir Kur’an nassı olabilir. Mesela nineyle evlenme yasağının ümm sözcüğünden çıkarılması böyledir (bk. En-Nisâ 4/23)
2. Bir Sünnet nassı olabilir. Gıda maddesinin kabzdan (teslimden) önce satım yasağı örneğinde olduğu gibi (bk. Buharî, “Büyû’)
Bir kıyas işlemi olabilir. Bunun örnekleri arasında namaz imametine kıyasla Hz. Ebu Bekir’in hilafete getirilmesi, kazfe kıyasla şarap içme suçuna ceza belirlenmesi gösterilebilir.
Bir kısım alimler, zannî olduğu gerekçesiyle kıyasın kat’î bir delil olan icmâya sened olamayacağı ileri sürmüşse de çoğunluğu teşkil eden alimler buna haber-i vâhidin de zann...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın