S.Ü. FIKIH USULÜ 3. HAFTA ÖZET
SÜNNET VE PEYGAMBERÎ BEYANIN KUR’ÂN-I KERÎM İLE İLİŞKİSİSünnet Kavramı Sünnet kelimesi sözlükte “izlenen yol, yöntem, örnek alınan uygulama, örf ve gelenek” gibi anlamlara gelmektedir. Bu anlamda Allah’ın da (c.c.) bir sünneti vardır. Bu anlamda Allah’ın sünnetine sünnetullah adı verilir ki, bunlar O’nun tabiatta geçerli olan, şaşmaz kanunları demektir.
Fıkıh usulü terimi olarak ise Sünnet; “Hz. Peygamber’in söz, fiil ve tasvipleri(takrirleri)” şeklinde tanımlanır.
Bu tanım doğrultusunda sünnet İslam geleneğinde hep üçe ayrılarak anlatıla gelmiştir:
· Sözlü sünnet
· Fiilî sünnet
· Takrirî sünnet
Fiilî sünnet Hz. Peygamber’in (s.a.) her türlü iradeli eylemleridir. Bir hüküm ifade edip etmediğine bakmaksızın ona ait olan her fiil sünnet diye isimlenebilir.
Takrirî sünnet ise, Hz. Peygamber’in (s.a.) ashabında gördüğü, ama yanlış olduğunu beyan etmediği, susarak bir bakıma onay verdiği şeylerdir.
Sünnet, Hadis’i de içine alan daha üst bir kavramdır.
Usulcülere göre sünnet dinî hükümlerin kaynaklarından biridir ve Kur’ân-ı Kerîm’in yanı başındadır.
Fıkıhçı, usulcünün bu anlayışını kabul etmekle beraber, o sünnet deyince kendi özel alanında farz ya da vacip olmayan hükmü kasteder.
Kur’ân-ı Kerîm’de de sünnet olan emirler vardır. Bu anlamda sünnet, Şari’in kesin ve bağlayıcı olmayan bir tarzda talep ettiği, yani yapılmasını ille de farz kılmadığı şeylerdir.
Hadisçisünnet deyince onun ne bir hüküm kaynağı olmasını, ne de farzın ya da vacibin karşılığı olmasını düşünür.
Aksine, hadisçi için Peygambere ait olan, hatta onun sakalı şeriflerini, şeklini ve şemailini anlatan her bir bilgi bir sünnettir.
Hadisçi tıpkı tahkikat polisi gibi çalışır.
Sünnetin Mahiyeti ve Vahiy ile İlişkisi
sünnet Kur’ân-ı Kerîm’den bağımsız bir kaynak değildir. Sadece Kur’ân-ı Kerîmin bir beyanıdır ve ondan bizim anlamadıklarımızın Hz. Peygamber (s.a.) tarafından anlaşılan ve hayata geçirilenleridir
.Elbette onun vahiy ile irtibatlı olmayan salt beşerî fiilleri de vardır, ama beşere örnek olması bakımından bunlar da anlamlıdır ve onun beşer olma yönünün bir sonucudur. Yani şairin dediği gibi “o bir beşerdir ama sıradan bir beşer değildir”.
Nasıl Hz. Peygamber’in gördüğü halde yanlış olduğunu söylemediği sahabe davranışları takrirî sünnet diye isimleniyorsa, Hz. Peygamber’in Allah’ın müdahale etmediği fiilleri de takrirî vahiydir. Mesela Bedir Savaşında alınan esirleri fidye vermeleri şartıyla affetmiş ama Allah (c.c.) en iyinin bu olmadığını bildirmiştir. Ama bu da doğrulardan bir doğrudur.
O halde sünnet, otoritesini Kur’ân-ı Kerîm’den alır ve Allah’ın (c.c.) kontrolündedir. Bu özelliğiyle sünnet bir bakıma vahiydir. Bunun için İslam alimlerinin sünnete gayri metlüv vahiy demeleri çok anlamlıdır.
Metlüv, tilavet edilen, yani okunan demektir. Kur’ân-ı Kerîm’in lafzı da manası da Allah’tan (c.c.) olduğu için ona vahyi metlüv, yani lafızları bizzat Alah tarafından belirlenip, Cebrâil aracılığı ile Peygamber’e okunan, hem de bu orijinali ile okunup ibadet edilen vahiy, sünnete de gayri metlüv vahiy demişlerdir.
Şu halde vahyin de dereceleri vardır. Kur’ân-ı Kerîm birinci derecede ve her bakımdan, lafzı ile ve manası ile vahiydir. Hadisi kutsîler sadece manaları bakımından vahiydirler.
Vahyin üçüncü sırasında ise Hz. Peygamber’in dinî özellik taşıyan sünneti gelir.
Bütün bunlar gösterir ki, Hz. Peygamber Kur’ân-ı Kerîm dışında da vahiy almakta idi. Ama elbette vahyin en üst derecesinde Kur’ân-ı Kerîm yer almaktadır.
Rivayet Açısından Sünnetin TürleriHanefîlere Göre Rivayet Açısından Sünnetin Türleri
Hanefîlere göre, rivayeti bakımından Sünnet üç çeşittir: Mütevâtir Sünnet, Meşhur Sünnet, Âhâd Sünnet.
1. Mütevâtir Sünnet
Mütevâtir Sünnet, Sahabe topluluğunun rivayet ettiği, daha sonra bu topluluktan Tâbiûn ve Etbâu’t-Tâbiîn devirlerinde de aynı özellikteki toplulukların rivayet ettiği haberdir.
Tevatürde, yalan üzerine birleşmeleri aklen mümkün olmayacak sayıda topluluk şartı bu üç devir için söz konusudur.
Kendisiyle tevatürün gerçekleşmiş sayılacağı toplulukta, -bilginlerin tercih ettiği görüşe söre- beş veya on gibi belirli sayı şartı aranmaz.
Mütevâtirin ÇeşitleriMütevâtir, lâfzî mütevâtir ve manevî mütevâtir olmak üzere iki çeşittir.
Lâfzı mütevâtir, bütün râvilerin rivayetinin gerek lafız gerek manada bir olması halindeki mütevatir haberdir. Mesela Sahabe’den birinin Hz. Peygamber’den “Kim bilerek bana yalan söz isnad ederse, cehennemden yerini hazırlasın” (Buharî, “İlim”, 38; Müslim,
“Zühd”, 72) hadisini rivayet edip başka sahabînin de aynı lâfızla bu hadisi rivayet etmesi ve böylece râvilerin sayısının tevatür sayısına ulaşması halinde, bu hadis lâfzî mütevâtirdir diyoruz.
Manevî mütevâtir ise, lâfız ve mana bakımından farklılıklar taşımakla beraber, bütün râvilerin rivayetinin ortak bir manada birleşmesi halindeki mütevâtir haberdir. Duâ sırasında ellerin kaldırılması hadisi bu çeşit mütevâtire örnek gösterilebilir. Gerçekten, Hz. Peygamber’in duâ sırasında ellerini kaldırdığına dair yüz kadar hadis rivayet edilmiştir; fakat bunlar değişik olaylarla ilgilidir, değişik şekillerde ve farklı ifadelerle nakledilmiştir.
Mütevâtir Sünnetin Hükmü Mütevâtir sünnetin hükmü, Hz. Peygamber’e nispetinin kesin olarak sübûtudur. Buna göre, mütevâtir sünnetle âmel etmek farzdır ve onu inkâr eden kâfir olur. Mütevâtir Sünnetin lâfzı farklı yorumlara açık (delaleti zannî) olmadıkça, bu nevi Sünnetin delâlet ettiği hükümlerde ihtilâfa yer yoktur
2. Meşhur SünnetMeşhur Sünnet, Hz. Peygamber’den bir veya iki ya da tevatür sayısına ulaşamamış sayıda sahabî tarafından rivayet edilmişken, Tâbiûn ve Etbâu’t-tabiîn devirlerinde tevatür sayısında râvilerce rivayet edilmiş Sünnet’tir. Meselâ, “Ameller niyetlere göredir, herkes için ancak niyet ettiği şey vardır” hadisi meşhur Sünnet’tir. Çünkü bunu Resûlûllah’tan Hz. Ömer rivayet etmiş, sonra da tevatür sayısındaki râvilerce nakledilmiştir.
Mütevâtir Sünnet ile Meşhur Sünnet Arasındaki Fark Mütevâtir sünnet ile meşhur sünnet arasındaki fark, mütevâtir sünnette her üç tabaka râvilerinin tevatür sayısında olmasına karşılık, meşhur sünnette birinci tabaka râvîlerinin tevatür sayısına ulaşmamış olmasıdır. Şu halde, mütevâtir sünnetin, râvilerine nispeti kesin olduğu gibi Hz. Peygamber’e nispeti de kesindir. Meşhur sünnette ise durum farklıdır:
Bunun, Hz. Peygamber’den rivayette bulunan râviye nispeti kesin olmakla beraber, Hz. Peygamber’e nispeti kesinlik taşımamaktadır.
Meşhur Sünnetin Hükmü Meşhur sünnetin hükmü, kesine yakın bir bilgi sağlamasıdır ki buna Hanefîler “ilmu’ttume’nîne” adını vermektedirler.
Meşhur sünnet ile de Kur’ân’daki“âmm” tahsis ve “mutlak” takyid edilebilir.”Mutlak”ın takyidine şu örnek verilebilir:
Yüce Allah miras payları ile ilgili ayette “(Bütün bu paylar ölenin) yapmış bulunacağı vasiyel (yerine getirildikken borc(un ifasm)dan sonradır” (en-Nisâ 4/11) buyurmuştur.
Burada “vasiyet” lâfzı mutlaktır, malın belirli bir parçası ile sınırlandırılmış değildir. Fakat, Hz. Peygamber’in “Üçtebir mi? Üçtebir de çok” buyurup üçte birden fazla vasiyetten menettiğine dair meşhur hadisi ile vasiyet “üçtebir” şeklinde sınırlandırılmıştır.
Âmm”ın tahsisine de şu örnek verilebilir: “Allah, çocuklarınızın miras pay hakkında şöyle davranmanızı istiyor...” (Nisa, 4/11) ayetindeki “çocuklarınız” (evlâd) lâfzı “âmm”dır, bütün çocukları kapsar. Hz. Peygamber’in “Öldüren mirasçı olamaz” (Ebu Davûd, “Diyât”, 18; Darimî, “ Ferâiz”, 41) şeklindeki meşhur hadisi ile murisini öldüren çocuk bu umumun dışında bırakılmış, Kitâb’taki âmm lâfız katil olmayan çocuklar şeklinde tahsis edilmiştir.
3. Âhâd Sünnet Âhâd Sünnet, gerek Hz. Peygamber’den rivayet eden râvilerinin, gerekse sonraki tabakadaki râvilerinin
sayısı, tevatür sayısının altında bulunan sünnettir. Sünnet’in büyük çoğunluğu Hz. Peygamber’den âhâd yoluyla nakledilmiştir.
Âhâd Sünnet’in Hükmü Âhâd sünnet “ilim” ifade etmez, “zann” ifade eder. Bu yüzden itikadî hükümlerde âhâd habere dayanılmaz.
Hanefilerin Dışındaki Bilginlere Göre Rivayet Açısından Sünetin Türleri Hanefilerin dışındaki bilginlere göre rivayeti bakımından sünnet iki çeşittir: Mütevâtir sünnet ve âhâd sünnet. Meşhur sünnet ise, başlı başına bir tür olmayıp âhâd sünnet kabilindendir.
Çünkü meşhur sünnette ilk tabaka râvileri tevatür sayısına ulaşmamakladır ve bu, esasen âhâd sünnettir. Bu guruptaki bilginler âhâd sünneti “ğarîb” “azîz” ve “müstefîd” şeklinde üç kısma ayırmışlardır.
Garîb, her üç tabakada veya herhangi bir tabakada râvî sayısı tek olan hadistir. Mesela, hadisi bir sahâbî rivayet eder, ondan bir tabiî, ondan da bir tâbi’u’t-tâbiî rivayette bulunur veya hadisi iki sahâbî rivayet eder, ondan bir tabiî ondan ise iki tâbi’u’t-tâbiî nvâyette bulunur...
Azîz, her üç tabakada sadece iki râvî tarafından rivayet edilen veya diğer tabaka yahut tabakalarda ikiden çok olsa bile tabakalardan birinde râvî sayısı iki olan hadistir.
Müstefîd ise, her üç tabakada üç veya d...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın