S.Ü. FIKIH USULÜ 1.HAFTA ÖZET
Tarifi: Fıkıh usulü Arapçada “ilm-u usûli’l-fıkh” veya “usûlü’l-fıkh” ve Osmanlıcada “usûl-i fıkıh” olarak ifade edilir.
Bu ilimle uğraşan alime de usûlî (çoğulu usûliyyûn) adı verilir.
Bugün bu ilmi ifade etmek üzere Arapçada şu terimlerin kullanıldığını görmekteyiz:
Usûlü’l-fıkıh,
İlmu usûli’l-fıkıh,
Usûlü’t-teşrî’ el-İslâmî (İslâm Teşrî Usûlü)
Türkçede de şu terimler kullanılmaktadır:
İslâm Hukuk Usûlü,
İslâm Hukuk Metodolojisi,
İslâm Hukuk Felsefesi,
İslâm Hukuku Nazariyatı.
“Usûl” kelimesi “temel, kök, kaide, dayanak, esas” gibi anlamlara gelen ve dilimize“asıl” şeklinde geçen “asl” kelimesinin çoğuludur.
Usûl, ıstılahta râcih, kaide ve delil manalarında kullanılır.
Râcih: “Kelâmda as(ı)l olan mana-yi hakikîdir” ifadesinde asl, râcih anlamındadır. Yani kelâmın mecazî değil de hakikî manasına haml olunması tercih olunur, tercihe şayandır, demektir.
Kaide/Kural/Prensip: “Lâşe'nin zaruret içinde bulunan insan tarafından yenilebileceği, asıl olanın hilâfınadır” sözünde asıl kelimesi, genel kaide/kural/prensip anlamındadır.
Delîl: “Bu mes'elenin aslı, icmâ'dır” ibaresindeki asıl “delîl” anlamındadır. Yani bu mes'elenin delîli/mesnedi/dayanağı icmâ'dır, demektir.
“Fıkıh (fıkh)” kelimesi ise sözlükte “derinlemesine anlama; bir şeyin inceliklerini, içyüzünü, künhünü kavrama” anlamlarına gelir.
Kur'ân'da fıkıh kelimesi mutlak ilim için değil, ince anlayış, keskin idrak ve konuşanın gayesini anlamak manalarında kullanılmıştır (Nisa, 78; Hud, 91).
Fıkhın ıstılah/terim anlamına gelince; Hanefîler Fıkıh'ı “kişinin amel yönünden lehine ve aleyhine olan şer'î hükümleri bir meleke halinde bilmesidir” şeklinde tarif etmişlerdir.
Şâfiîlerin tarifi ise “şer'î-amelî hükümleri yani ibâdât, muamelât ve ukûbât'a ait hükümleri, tafsilî delillerinden çıkararak bilmektir” şeklindedir.
Hanefîler bilmek (ma'rifet) tabirinden “delilinden çıkararak bilme, meleke ve
iktidar” manasını kastetmişlerdir.
Fıkh'ın şu şekilde de tarifi yapılmıştır: “Fıkıh ibâdet, muamelât ve ukûbata ait şer'î hükümlerin hey'et-i umûmiyesidir.”
Şer'î hükümleri, delillerinden çıkarak bilen âlime fakîh denir ki, müctehid demektir.
İctihâd ve istinbât(açıkça bildirilmemiş hükümleri, bilgileri, açıkça bildirilenlere benzeterek, meydana çıkarmak.) melekesine mâlik olmayan bir kişiye, ne kadar çok fıkhî meseleyi öğrenmiş ve ezberlemiş olsa da fakîh denmez.
Fıkıh da kendi içerisinde ikiye ayrılır:
Fürû-u fıkıh ya da kısaca fürû‘ (tatbikî, pratik hukuk)
Usûl-i fıkıh ya da kısaca usûl (nazarî, teorik hukuk)
Bu ayrımda fıkıh bir ağaç gibi düşünülerek fıkhın pratik hayata dair hükümleri bu ağacın dallarına (dal anlamındaki fer’ kelimesinin çoğulu fürû‘); bu hükümlere dayanak teşkil eden esaslar da bu ağacın köklerine (kök anlamındaki asl kelimesinin çoğulu usûl) benzetilmiştir.
“Fıkıh usulü” ıstılah/terim olarak kullanıldığında “müçtehidin şerî-amelî hükümleri tafsîlî delillerinden çıkarmasına yarayan kurallar ve bu kuralları inceleyen ilmî disiplin” kastedilir.
Meselâ ben namazın farz olup olmadığım bilmiyorum. Bilmek istediğim bu meçhule Mantık ve Usûl ilimlerinde “matlûb-i haberî” ya da “dava” adı verilir.
--Matlûb-ı Haberî/Dava Namaz farzdır.
--Küçük önerme Çünkü Allah “Namazı dosdoğru kılın!” âyetiyle namazı emretmiştir.
--Büyük önerme Allah'ın yapılmasını kesin olarak istediği(emrettiği) her şey farzdır.
--Netice O halde namaz da farzdır.
--Matlûb-ı Haberî/Dava Zina haramdır.
--Küçük önerme Çünkü Allah “Zinaya yaklaşmayın!” âyetiyle zinaya yaklaşmayı yasaklamıştır.
--Büyük önerme Allah'ın kesin olarak yasakladığı her şey haramdır.
--Netice O halde zina da haramdır.
Mahiyeti Âlimlerin, Fıkıh Usûlü'nün konusu ile ilgili görüşlerini şu dört maddede özetleyebiliriz:
· Deliller, ictihâd ve tercihtir.
· Şer'î hükümlerdir, dolayısıyla şer'i delillerdir.
· Şer'î delillerdir, dolayısıyla şer'î hükümlerdir.
· Şer'î hükümler ve şer'î delillerdir.
Vücûb, hurmet, sıhhat, fesâd, rükün, şart, illet gibi hükümler; zimmet, ehliyet gibi mefhumlar; hâss, âmm, müşterek, müevvel, mecaz, kinaye, hafî, müşkil, emir, nehiy gibi lafızlar fıkıh usûlü ilminin konuları arasında yer alır.
Özetleyecek olursak fıkıh usulünün konuları temelde iki tanedir:
İslâm fıkhının kaynakları (el-Edille eş-Şeriyye)
Hüküm çıkarma metotları (Turuku İstinbâti'l-Ahkâm)
İslâmî İlimler İçerisindeki Yeri ve Önemi Tefsir Usûlü ve Hadis Usûlü ilimleri, klasik dönemde bu isimler yerine Ulûmu’l-Kur’an ve Ulûmu’l-Hadis olarak anılmışlardır.
Usulcü ve Fıkıhçının Faaliyet Tarzları Usulcü Kitap, Sünnet ve diğer delilleri inceler. Bu delillerin durumlarına, âmm, hâss, emir, nehiy, mutlak ve mukayyed gibi değişik şekillerden hangi hal üzere bulunabileceklerine bakar ve bunlardan herbirinin hükmünü açıklayan kurallar koyar. “me'mûrun-bih (emredilen şey). “menhiyyün anh (yasaklanan şey)
Fakih, fer'î bir olayın hükmünü tesbit etmek istediğinde, sözünü ettiğimiz usûl kurallarını alır, o fer'î olayla ilgili cüz'î veya tafsîlî delile uygular. Böylece o delilin hangi şer'î hükme delâlet ettiğini ortaya koyar.
Özet olarak, usulcünün görevi, icmalî delilleri yani topluca kaynakları incelemek ve tafsîlî (herbir olayla ilgili) delillerden cüz'î hükümler çıkaracak olan müctehid için küllî nitelikte kurallar tesbit etmek ve bu kuralları şer'î delillerle ispatlayıp sağlam temellere oturtmaktır. Fakihin görevi ise tafsîlî delilleri incelemek ve usûl kurallarını uygulayarak bu delillerden cüz'î hükümler çıkarmaktır.
Fıkıh Usulünün Gayesi ve FaydalarıBu ilmin gayesi, şer'î hükümlerin, şer'î delillerden nasıl çıkarılacağını öğretmektir.
FIKIH USULÜ LİTERATÜRÜ Konuya ilişkin birçok mesele Hicri II. asrın sonlarına doğru yazıya geçirilmeye başlanmıştır.
Bu konuda yazılan eserler içerisinde günümüze ulaşan en eski eser İmâm Şafiî'nin (ö. 204) “er-Risâle” adlı kitabıdır.
Bu sahada ilk eser yazan kişinin İmam-ı Azam’ın talebesi Ebû Yusuf olduğuna dair bazı rivayetler varsa da, böyle bir eser günümüze ulaşmamıştır.
er-Risâle, Abdurrahman b. Mehdi’nin isteği üzerine kaleme alınmış ve mektup (risâle) olarak kendisine gönderilmiş olduğu için bu ismi almıştır.
er-Risâle, Abdurrahman b. Mehdi’nin isteği üzerine kaleme alınmış ve mektup (risâle) olarak kendisine gönderilmiş olduğu için bu ismi almıştır. Eser fıkıh usulünün Kitap ve Sünnet’teki âmm ve hâss ifadeler, bunlar arasındaki ilişki, Sünnet’in hüküm kaynağı oluşu, nâsih-mensûh, hadis rivayeti, haber-i vâhid, bilginin çeşitleri ve değeri, icma, kıyas, ictihad, istihsan, ilim ehli arasındaki görüş ayrılıkları, Sahabe kavli gibi birçok konusuna temas etmektedir.
er-Risâle, İslâmî ilimlerden naklî olanların üzerine oturduğu ilkeleri ve felsefeyi ortaya koyan ilk bilimsel çaba olarak değerlendirilebilir.
Fukahâ Mesleği Meslekü'l-Fukahâ (fakihlerin metodu) olarak adlandırılan bu metodu geliştirenler Hanefîler olduğu için bu metot “Meslekü'l-Hanefiyye (Hanefîlerin metodu)” olarak da isimlendirilir.
“Tümevarım” mahiyetindeki bu metodu kullanan fakihler, önce furû’a dair hükümleri tespit edip, usul kurallarını bu hükümler üzerine bina etmişlerdir.
Bu grupta eser aleme alan müelliflerin ve eserlerin en önemlileri şunlardır:
-----Kerhî (ö. 340/952) Usûl
-----Cessâs (ö. 370/980) Usûlü’l-fıkh
-----Debûsî (ö. 430/1038) Takvîmü'l-edille
-----Pezdevî (ö. 482/1089) Usûlü’l-Pezdevî
-----Serahsî (ö. 483/1090) el-Usûl
-----Semerkandî (ö. 539/1144) Mizânu'1-usûl
-----Nesefî (ö. 710/1310) Menâru'l-envâr (Kısaca “el-Menâr”)
-----Abdulaziz Buhârî (ö. 730/1330) Keşfü'l-esrâr
-----İbn Melek (ö. 821/1458) Şerhu Menâri'l-envâr
Mütekellimîn Mesleği Bu metotla eser kaleme alanların çoğunluğunun aynı zamanda kelamcı olması sebebiyle bu metoda “Meslekü'l-Mütekellimîn (kelamcıların metodu)” ismi verilir.
Çoğunlukla“Tümdengelim” mahiyetindeki bu metod Şâfiîler tarafından kullanılması sebebiyle bu metot “meslekü'ş-Şâfiiyye (Şâfiîlerin metodu)” olarak da isimlendirilir.
Şu dört eser, mütekellimîn metodunun temel kitaplarıdır:
-----Kadı Abdülcebbâr el-Mutezilî (ö. 415/1024) el-Umed
----Ebü'l-Hüseyin el-Basrî el-Mutezilî (ö. 463/1071) el-Mutemed
-----İmamu'l-Haremeyn el-Cüveynî (ö. 478/1085) el-Burhân
-----İmâm Gazzalî (ö. 505/1111) el-Mustasfâ
Daha sonra bu metotla yazılan bazı eserler, bu dört kitabın telhisi (hülasa edilmesi, özetlenmesi) ile meydana getirilmiştir:
-----Fahruddin er-Râzî (ö.606/1209) el-Mahsûl (fî ilmi’l-usûl)
-----Seyfüddin el-Âmidî (ö.631/1233) el-İhkâm (fî usûli’l-ahkâm)
………….
-----Fahruddin er-Râzî (ö.606/1209) el-Mahsûl (fî ilmi’l-usûl)
-----Seyfüddin el-Âmidî (ö.631/1233) el-İhkâm (fî usûli’l-ahkâm)
Bu iki kitabı daha sonraki bilginler ihtisar etmişler (özetlemişler), ihtisarları başka ihtisarlar takip etmiştir.
Râzî'nin eserini iki fakih özetlemiştir:
-----Tâcüddîn el-Urmevî (ö. 656/1258) el-Hâsıl (mine’l-Mahsûl)
-----Sirâcüddin el-Urmevî (ö. 682/1283) et-Tahsîl (mine’l-Mahsûl)
Yukarıdaki Bu iki kitaptan da is...
[
Bu mesajın devamını görebilmek için kayıt olun ya da giriş yapın